• 26
    yarıda kalan maç salı günüydü ve çarşamba gününe ertelendiği saat de, çalıştığım okulda ders saatime denk geliyordu. bütün gün maçı izlemek için neler yapacağımı düşünüp, durdum haliyle. en sonunda öğretmenler odasındaki ufak televizyonu sınıfa çıkardım ve sınıfla beraber maçı izlemeye koyulduk. maç başlarken çocuklara "gol olursa bağırmak yok, idareden habersiz iş yapıyorum, sonra başımız belaya girmesin" dedim. ama o son dakikalarda gelen gole hayvan gibi sevinen de yine ben oldum. sonrasında da sevinçten koridorlara kadar taşan çocukları zar zor içeri topladım. işin özü bu maç sadece kendi çapında yarıda kalmadı, tüm türkiye'de hayatı yarım bıraktı. meslek hayatım boyunca bir daha bu tip bir şey yaşamam herhalde diyorum ama sonra aklıma "havaya girdin mi galatasaray çakar bir tane" şeklindeki ünlü rıdvan dilmen vecizesi geliyor. bu kulüp ve bu takımla her şey mümkün ne de olsa..
  • 27
    azamiyetin azamiyetinin de azamiyetinde bir öğrenciydim. bütün gün içindeki tek ders 15:30 -17:30 arası bir labaratuar dersiydi. 7 ders alınan dönemin tek kritik dersiydi, nitekim tek ders sınavına kadar didinip mezuniyetten bir ay sonra anca diploma alabilmiştim. sınavlarda alacağım puanlar dışında her bonusa ihtiyacım vardı, dönem boyu tam "attendance" % 5 bonus puan demekti.

    özetle; bir tarih yazılıyor iken ben ve bir sınıf dolusu insan gıcık ötesi bir iranlı asistanın zor anlaşılan ingilizcesine boş boş bakarak geçirdik o tarihi maçı. yanımda tipten dolayı sneijder lakabını taktığımız hasta fenerli bir arkadaş vardı, bu da böyle bir anımdır...

    sonra da diyorsunuz daniel neden hep mutsuz yazılar yazıyor...
  • 28
    10 aralik 2013 gecesinden itibaren macin hangi saatte oynanacagi belli olmadigi icin sabah ise gelir gelmez ögleden sonra direte direte zorla izin aldik. nasibliydim, saat 11 gibi macin saat 14.15 te oynanacagi aciklandi. kuzenime gittim maci sky dan izlemeye.

    sino ya küfür edip duruyordu, gicigima gitti tabi kes felan diyordum hep.
    85 mi 86mi bilmiyorum bitime üc bes dakika kala drogba indirdi sneijder igne deliginden asti.
    ondan sonra yikildi tabiki ev.

    birdaha sinoya laf etmeyecegim diye söz vermeye basladi malum sahis :)
  • 29
    ben 10 aralık gecesi tribünde olup bir sonraki gün işten dolayı maça gidemeyenlerdenim. 10 aralık gecesi maç durup hakem ve oyuncular soyunma odasına girdiğinde ne olacak diye beklemiştik. normalde kaybolan çizgiler belirginleştirilir ve maç devam eder, kar altında oynanan maçların rutini budur. ama o gün maçı ertesi güne bırakmak da böyle tarihi bir olayın yaşanmasına sebep oldu işte. olağanüstü şeylerin olacağı da birkaç dakika içerisinde bastıran o kardan belliymiş meğer.

    stattan çıkıp eve giderken de görevini tamamlayamamış bir insanın iç huzursuzluğu vardı içimde. maçın bir sonraki gün gündüz saatinde oynanacağını öğrenmem sonrası da "bomboş stata oynarız aq o saatte kim gidicek maça?" dedim kendi kendime. 11 aralık günü ise iş yerinde yalnızdım, o yüzden de rahat rahat ekran karşısına kurulup maçı takip edebildim. patron o gün ofiste olsaydı (üstelik fenerli) hafızamda bu kadar yer edebilen bir maç olmanın çok uzağında kalabilirdi. çünkü drogba'nın indirip sneijder'in bitirdiği o top sonrası kendimi kaybedemezdim veya rahat yarım saat gol diye haykıramazdım. işin garibi o dakikalarda ne kadar sevinip hoplayıp zıplasam da hala yeteri kadar sevinememişim gibi geliyordu.

    gerçekten de bir şampiyonlar ligi maçı olmasının çok ötesinde, galatasaray'ın ete kemiğe bürünmüş haliydi o gün.
  • 30
    her birini gözlerim çakmak çakmak olarak okuduğum ve sıradan on verdiğim anılardır.

    ben de 10 aralık 2013 galatasaray juventus maçı yarım kalıp da diğer maç olan kopenhag-real maçından sonra uefa'ya gitme garantilenince dedim "var bu işte bir hayır."

    11 aralık günü ise malum mesai var. iş yerindeyim. zaten istanbul'da değiliz maçı mecbur tv.'den izleyeceğiz. bölge müdürümüz o gün başka bir ile toplantıya gitmişti, dairedeki tek televizyon da kendisinin odasında. ben de aramızın çok iyi olduğu bayan şube müdürümüze öğlen civarı "müdüre hanım maçı nasıl izliyoruz?" diye zarf attım. beni zaten çok sever bir de galatasaraylı. dedi "müdür bey'e söyleriz odasında izleriz ama kimseye söyleme, duyulmasın" dedi. şimdi 6 koltuk var, dairede var 90 kişi. makam odasını kahveye çevirmenin lüzumu yok, sonuçta müdür :)

    neyse zaten ben o gün işi gücü bıraktım, aralıksız sözlükteyim(u: her zamanki gibi :(). stat kapılarının açılacağını ve fırsatı olan ya da maça gitmeyi aklından geçiren herkesin stada gitmesini söylüyoruz. o stat dolacak! modunda. neyse maça yakın geçtik müdür beyin odasna. deri koltukları çevirdik tv.ye karşı. 5-6 kişiyiz. zaten zeminde ilk fark ettiğim şey. 2. yarıda savunacağımız kalenin bulunduğu saha balçık gibi, zemin berbat. zaten oraya küçük iş makineleri sokmuşlardı, top sürmen falan mümkün değil. 2.yarıda bizim atak yapacağımız saha ise olabilecek en iyi seviyede maç kaldığı yerden 33'te başlayıp 45.dk bitene kadar pozisyon vermeden bitirdik.

    2. yarıda ise heyecan zirvede, bekliyoruz, biliyoruz gelecek o gol. zaman akıp gidiyor ve dakikalar 85'i gösteriyor, melo topu kapıyor, yanındaki selçuk' veriyor, selçuk da sağındaki umut'a. umut sağ kanada yakın orta sahaya yakın bir yerden yapılması gerekn tek şeyi yapıyor, topu uzun şişiriyor, drogba var amk boru mu! burak bir tarafa koşuyor ve defansı bozuyor* drogba topu sneijder'in önüne doğru indiriyor, cezasahasneijder ve goooooooooooooooool allaaaaaaaah'ımmmmmmmm gooooooooooooooooooooolll!!!

    ben nasıl bağırdıysa 4 katlı binada herkes duymuş sesimi, 50 yaşında kadına sarılıp kucaklıyorum, ağlamaklı oluyorum! sonra burak'ın kaçırdığı ve onların kaçırdığı pozisyonların heyecanıyla dualarla maçı bitiriyoruz.

    anlatırken bile bir acayip oldum gene 2 sene geçmiş, yıllar sonra bu maça gidenler oradaydım diyecekler... benim gözümde o gün işini gücünü, okulunu asıp, evden kaçıp o havada o maça giden adamın yeri ayrıdır. bu maç eski ali sami yen ruhu kazandırmıştır satdımıza ve bu maçtaki taraftar işte onlar, bu kulübün gerçek sahipleridir.
  • 31
    üniversiteye hazırlandığım sene. akşam maçı izliyoruz evde amcamlar babamlar he beraberiz. maç yarına ertelendi ve o anda ne olursa olsun gidicem dedim. ertesi sabah kalktım formamı geçirdim üstüme gittim dershaneye. sınıftaki fenerliler beşiktaşlılar dalga geçiyor yenileceksiniz diye. ne hadlerineyse şikecilerin. neyse kombine ya da bilet olmadan girilmeyecek lafları dolanmaya başladı ortalıkta, ben de kendimi garantiye alacağım ya çalışan gelemeyecek bi arkadaşımdan gittim 2 kombineyi aldım stada doğru yola çıktım. heyecanı anlatamıyorum çünkü hepimiz yaşadık anlatılmaz o duygu. mecidiyeköyde arkadaşımla buluştum. bindik metroya heyecan arttıkça arttı tabi. aktarma sırasında sıra bize gelene kadar 4 metro gitti en sonunda bindik ama hepimiz cama yapışmış sinekler gibiyiz. allahtan kız olduğumuz için oturun diye yer verenlerimiz çıktı. metrodan indiğimizde maçın başlamasına 4 dakika kalmıştı, başladık arkadaşımla koşmaya. çünkü kaçırmak istemiyorum hiçbir anını. karlı hava her yer sulu kar tabi biz koşarken ikimiz birden sen düş. dizlerimize kadar islandik tabi. tam geldik bu taraftan almıyoruz demesinler mi haydaaa biz yine koştur koştur pegasus tribününe. neyse tribune geldik maçı izlemeye başladık ama ayaklar ıslak, üst ıslak biz tir tir titriyoruz. sigara dumanından nefret ederim ama yanımda sigara için çocuğun sigarasının sıcaklığına hasretim yani. sona geliyorum atağa kalkıyoruz, atak yapıyorlar derken dakika oldu 85. annem arıyor açtım efendim anne dedim 'atamadık mı daha kızım' dedi, 'yok anne bekliyoruz hala son dakikalar' dedim. annem de 'hasta olmasan bari' dedi, o sırada bizim atak başladı anne kapat gol geliyor aricam seni dedim kapadım. telefonu kapattıktan sonra hatırladığım tek şey gözlerimden akan yaşlar ve o havaya rağmen bir anda her yeri inleten mükemmel taraftar.
    iyi ki varsın galatasaray, iyi ki galatasaraylıyız.

    dipnot: düşüp ıslanınca ve ayaklarım saatlerce ıslak kalınca 1 hafta böbrek ağrısı çektim ama değdi.
  • 33
    10 aralık gecesi stadtan çıktıktan sonra yurda dönerken öğrendik maçın tekrarının ertesi gün oynanacağını. maç saatini hatırlayamıyorum şimdi ama, ertesi gün maç başlama saatine yarım saat kala bir quizim vardı. hemen çıkmam gerekki önce manzaradan yukarı yürüyecek, ardından levente otobüs ve metro ile stada geçiş yapacaktım.

    yurda 1 gibi falan vardım o gün. eğitim öğretim hayatımda hiç yapmadığım gibi açtım ve quiz'e çalışmaya başladım. o kafayla, o yorgunlukla. akılda tek düşünce maça yetişmek. quizden iyi not almak değil de mümkün olduğunca erken çıkmak yani. neyse o quiz gerçekleşti. hoca kağıtları benden başlayarak dağıtmıştı. yanılmıyorsam 85 saniye gibi bir sürede kağıdı elimden geldiğince doldurup, masaya bıraktım ve çıktım sınıftan.

    sonra manzaradan yukarı koştum. ayağımda bebek mezarı gibi botlarla. o soğuğun içinde şıpır şıpır terleyerek. şansa trafik yoktu vardık hemen levente. ancak seyrantepe metrosu ana baba günü. gelen 2. metroya binebildim. maça hala 5 dakika falan bu sırada. stada vardık ancak ortalık mahşer günü gibi. hiçbir derbi maçında veya şampiyonlar ligi maçında görmediğim bir kalabalık. vardım pegasusun önüne, izdiham var. millet yükleniyor turnikelere. bir kombineliler girebiliyor içeri. açılın dedim, kombinem var. tam o anda 10 kişi falan omzumu tutuyor. ne hikayeler dinledim. kız arkadaşı içeride olup buluşmak isteyeninden tut, kombinesini evde unutanına kadar. bir şekilde girdik içeri elemanın biriyle çift yaparak. bizim tayfanın her zamanki yerine gittim. o sırada da uzatmalar oynanıyordu. bir şekilde yetiştik işte.

    sonra devre arası, ikinci yarı derken, o an geliyor. buraya yazılan tüm hikayelerin, orada olmak için yapılan tüm fedakarlıkların mükafatının alındığı an. gol olur, film kopar, gırtlakta acımayan ses teli kalmaz. yanındaki bir daha göremeyeceğin bir kişidir ama ona sarılmak için gol olsun istemişsindir aslında. tek ses, tek yürek olmak için. 40 yıllık arkadaşınmış gibi kucaklarsın. omuz omuza girer beraber bağırırsın rerere rarara diye. atkısı yoktur, ama açarsın o da paylaşsın o anı, o da tutsun atkının diğer ucundan diye. beklediğin gol çizgiyi geçerken 1 saniyeden az, pozisyonun hazırlanışıyla 10 saniyeden az, santra sonrası sevinciyle belki 1 dakika sürer. yaşattıkları, hayatına ve anılarına olan etkisiyse bir ömür.

    o quizden 100 aldım bu arada. hala daha da üniversite hayatım boyunca 100 aldığım tek quiz.*
  • 34
    maç gecesi gözüme uyku girmemiş, oturmuş 2 saat havyan gibi şu yazıyı yazmıştım; #1359289

    bu maç benim için bir maçın çok ama çok ötesindeydi. 98'deki o trajedinin bir intikamı olarak bakıyordum sadece. son 10-11 yılda maçların %90'ını tribünden takip etmiş biri olmama rağmen bu maça gidememiştim ama 15 yıl önce izlediğim yerde izliyordum maçı. (u: sedece koltuk değişmişti(: ) korku heyecanımı bastırıyordu. eleneceğiz diye düşünüyordum. llorente'nin vuruşunda 3-4 saniye dünyayla bağlantım kopmuştu. çok şükür kar yağdı maç ertesi güne ertelendi. karar sonrası sıcağı sıcağına bi' rahatlama geldi aslında ama üniversite biteli 4 ay olmuş, artık tamamiyle iş hayatına konsantre olmuş ve müdürüyle papaz olmuş biriyken (u: (: ) yine her şeyi riske atmak zorunda kalacaktım.

    ertesi gün oldu. nasıl yaparım diye fellik fellik düşünüyorum. müdür de galatasaraylı ama benim kadar koyu değil. biliyorum maçı kaçırmaz ama kaçırtır :) o yüzden bi' yolunu bulmalıyım diye içim içimi yiyor. sabah işe geldim. yüzümde 1 gecede saçı beyazlamış adamın hali var. saatler geçmek bilmezken ite kaka 12.30 oldu. molaya çıkmak üzereydim ama artık öyle bir raddeye gelmiştim ki dayanamadım, atın ölümü arpadan olsun, söylicem aq. sikerler isterse kovsun dedim. gittim yanına. 15 dakika oturdu dinledi beni. dürüstçe söyledim her şeyi. durumu anlatırken işsiz kalırsam ne yaparım diye bile düşünmüşken adam hayatının kıyağını yaptı bana, saat 3,5'ta gel odama beraber izlicez dedi. o sözler dilinden dökülürken lotodan 1 milyon dolar çıkmış gibi hissettim kendimi. elim ayağım boşaldı sevinçten. sonrası malum, sneijder'in golünde 20 yıldır birbirini görmemiş abi-kardeş gibi sarılıyorduk birbirimize. ben 3-4 ay sonra kendi isteğimle işten ayrıldım ama ne zaman bu maçla ilgili bir şey görsem/okusam müdürüme ve tüm takıma içimden bi' allah razı olsun derim. hayatım boyunca unutamam o gün/leri.

    bu arada yanılmıyorsam şampiyonlar ligi tarihinde benzer bir durum geçmiş senelerde yine juventus'un başına gelmişti. bayer leverkusen'le oynayacakları bir maç öncesi torino ve haliyle delle alpi sisler altında kalmış, maç da yine ertesi gün öğleden sonra oynanmıştı.
  • 35
    yer:yalova

    iş yerindeyim,yavşak müdürden izin istedim bugun iş yok fazla,1 saat izin ver şu maçı izleyelim,karaktersiz izin vermedi,bende ne yapayım,iş yerinde internetten star tv yi açtım.taktım kulaklığı izliyorum,görüntü kalitesi berbat,maçın sonlarına yaklaşıyoruz,heyecan had safada,o an sneijder güneş gibi doğdu,ercan taner allahım golll sesini duydum şoktayım,ikinci tur gelmişti,30 saniye falan dondum kaldım,yaklasık 25 yasındaydım hayatımda öyle bir an yaşamadım sanki,müthiş bir duyguydu.

    öyle bir maçtı ki sosyal medayadaki azizin trolleri bile galatasarayı tebrik eden mesajlar atıyordu,yıllar sonra bu ülkedeki insanlar tek yürek olmuşlardı.

    uzun lafın kısası yıllarca unutulmayacak maçtı,bu maçın hikayesi yıllarca konuşulacaktır,belki de galatasaray tarihinin hikayesi en çok olan maçtır.
  • 37
    o gün okula uyanamadım ve tabiki gidemedim. az seyirci beklendiği için okuldan insanlara da haber gelmiş arenaya giriş beleş diye resmen okula giden herkes stada gitmiş bulundu, bi haber verenimiz olmadı orası çok fena yara içimde. evimin yakınındaki bir kafede maçı izlemeye çıktım yanımda fenerli ev arkadaşım da vardı. sneijder golü yazdı mekanda herkes çığlık çığlığa benim ev arkadaşı bile kendinden geçti, ama bende tık yok şoka girdim. reaksiyon veremiyorum içimden çığlık atmak, zıplamak geliyo ama resmen geçici felç gibiydi. dondum kaldım ve yaklaşık 45 saniye falan açılamadım. 45 saniye sonra herkesin sevinci bitti mekanda tek benim sevincim başladı. kafaları yedim oraya buraya zıplıyorum, birilerine sarılıyorum, çığlık atıyorum. insanların baya bi tuhafına gitse de hayatımdaki unutulmaz anlara baya zirveden giriş yaptı o gün.
  • 38
    üniversite 3. 2 senedir kombine alan arkadaşım 1 dönemliğine almanya'ya gitti. kombine de bana kaldı tabii. benim de maça gelmek isteyen en yakın arkadaşlarımdan biri vardı, giden arkadaş para önemli de değil diyince dedim gel, o da fenerli. neyse maçtan önce hava soğuktu ama kar beklentisi söylentiydi sadece. tabii ben giyindim sıkıca, maçtan önce ısıttık ta içimizi güzelcene artık stada girme vaktiydi. arkadaş soruyo olm sizde de oyuncuların adı bağrılıyomu diye*.

    neyse maç başladı benim arkadaş ya kar yağabilir demeye kalmadan havada bir aksiyon, yağan kar malumunuz. eve dönmek zorunda kaldı herkes. arkadaşla dönüşte de bu juventuslular yarına kalamaz, biletleri sebebiyle yarın giderler diyip gülmüştük. nitekim 11'inde deplasman tribününde taraftar yok denecek kadar azdı, sadece pankartları kalmıştı.

    benim 4 senedir stattaki yerim güney alt tribünü, deplasman tribünün altı. 217'de yani, g10'dan giriyorum stada. neyse 11'i oldu, arkadaşla konuştuk ve statta buluştuk. bilet olduğundan içeri rahat girebildik ama bileti olmayanlar zaten stat çevresindeydi ve herkes biliyordu ki dışarda adam kalmayacaktı. neyse benim oturduğum yere yağmur falan gelmiyor normalde ama öyle yağmış ve yağıyor ki kendi yerime oturamıyorum. bizdee camekanın tam önüne geçtik. oturduğum yerde de çevremdekilerle sıkı fıkı olmuşuz, hep birlikte çıktık yukarı. oturduğumuz yer şıno'nun topu kaleye soktuğu yerle aynı açıda. yukarıdan bakıyoruz tabi.

    sneijder vururken o açıda bulunan herkes topun içeri gireceğini görmüştü zaten. benim arkadaşın boğazına sarıldım gol diye bağırıyorum tabi o da bağırıyor allah için. müthiş bir sevinç yumağı. golden sonra maç bitene kadar dua ettim, bitti gene ettim içimden ama şükür bitmişti. çok üşüdüm, metronun sıcağından şikayet edenler o gün metroya girdiğine duacıydı.

    mecidiyeköy'de çıktık ve mecidiyeköy burger'in yanındaki kebapçıda iskender yedik arkadaşla. hayatımda o kadar güzel yemek yememişimdir heralde, durup durup ercan taner'i dinledik. ayrıca ısınmamızda master card durumu oluşturdu.

    zaman makinası olsa o günü yaşamak isterim sürekli.
  • 41
    oğlum yeni doğmuş bir haftalıktı, uyku düzeni yok, gazı var, huzursuz bildiğin zombi gibiydim o hafta. oğlan nasıl olduysa uyudu maç saatinde, hanım yanıma bırakıp ben uyumaya gidiyorum dedi ve oğlanı bana emanet etti gitti. golden sonra kendimi yerlere atıp hayatımın en sessiz sevincini ve en net içe bağırmasını sergiledim. çok ilginç bir hikaye değil ama herkes şey edince bende şey edeyim o günleri yad edeyim dedim.
  • 42
    eskişehir'de evde tek başıma izlemiştim maçı. belki bilen bilir cuma kapısını o zaman eskişehir'de orda, uzak bir yerde oturuyorum. maçı tek başıma izliyorum ama içimde bir sıkıntı, bir öfke yani iyi değilim. sneijder koyduğu gibi evde koşmaya başladım ama ev dediğim 1+0 :(

    15 metrekare evde dön allah dön koş allah koş en sonunda hala neden yaptığımı bilmemekle beraber önce buzdolabına sarıldım, sonra tekme attım.

    sonra maç bitti 'gel buraya gel tamam tamam' diyerek buzdolabının gönlünü aldım :(

    şaka bir yana inanılmazdı be. en ilginç olanı ise sneijder gol atana kadar hiç kazanacağımıza inanmıyordum. yani galatasaray'a ne koşulda olursa olsun en zor maçta bile hep inancım vardır ama o maç yoktu. ama kazandık.

    dünyanın en güzel günü 11.12.13
  • 44
    birazdan anlatacaklarım tümü bir bütün olarak değerlendirince hayatımın en güzel anlarından biri...

    10.12.2013 / salı
    üniversite 1. sınıftayım, o gün sınavım falan yok... önceki gece tedirginlik vardı çünkü uefa'ya kalmamız bile garanti değildi. "bari beraberlik alalım, hiç değilse uefa'ya gideriz." diyenlerin sayısı hiç de az değildi. ama ben yeneceğimizi düşünüyordum. yenersek tarihi bir şey olacaktı ve bunu yine biz yapacaktık. heyecanla tv başında maç saatini beklemeye başladık, hava kötü ama maçın bi anda bu şekilde duracağı ve ertesi güne erteleneceğini kimse düşünemezdi. bi yandan grubun diğer maçı falan. maç başladı. pek iyi bi izlenim vermiyoruz ama 1-0 olsa olacak işte, o umut hep var. neyse maç ertelendi bi şekilde ve ben de dahil olmak üzere herkeste galatasaray'ı bir gün daha beklemek zorunda olmanın verdiği kızgınlık var. neyse ki güzel bir şey oldu ve grubun diğer maçının o gün oynanması ve uefa'nın garantilenmesi çok iyi oldu. futbolcuların kafası rahat olacaktı ertesi gün.

    11.12.2013 / çarşamba
    sabah saatlerinden itibaren gerek sözlükte, gerek twitter'da "stat mutlaka dolmalı, kimse dışarıda kalmayacak." şeklinde söylemler başlamıştı. benim de içimdeki "ulan acaba?"lar gittikçe kendini gösteriyordu. evet bu maça mutlaka gitmeliydim. babası, abisi, akrabalarının geneli, kendisinin bebekliği fenerli olan ama benim sayemde galatasaray'ı seçmiş ve sevmiş 10 yaşındaki kuzenim kaan beni iyice cesaretlendirdi. "abi mutlaka git bu maça." yola çıkmak üzere hazırlanırken ona verdiğim atkımı getirdi "abi bunu tak." diyerek. "tamam lan." dedim, aldım, taktım. mutluluğu gözlerinden okunuyordu. onu ilk kez bu kadar galatasaray aşığı görüyordum. sımsıkı giyinmişim, ayağımda ağır botlar, ama mecbur; işin ucunda galatasaray!
    yola çıktım, hava çok kötü ama çok güzel. hava buz gibi ama sımsıcak. içim içime sığmıyor. metrobüste galatasaray formalıları görünce iyice heyecanım artıyor. konuşmalarından duyuyorum ki çoğunda bilet falan hak getire ama hepsi benim gibi umutlu. derken o da ne; çocukluk arkadaşım ve uzaktan akrabam kerem'le karşılaşıyoruz metrobüste. yanında da başka bir arkadaşı. hemen soruyorum "nereye lan?" diye. size garip gelebilir bu soru ama sormamın sebebi şu; kerem hasta beşiktaşlı. maça gideceği aklımın ucundan geçmiyor. "nereye olacak maça." diye gülerek cevap veriyor. "e ama beşiktaş?" gibi belli belirsiz kelimeler çıkıyor ağzımdan, şaşkınlığım dorukta. "abi şampiyonlar ligi maçı ve gündüz, tarihi bir gün bugün. bizim de işimiz yoktu bu tarihe yerinde tanıklık etmek istedik." diyorlar. ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum. metrobüsten iniyoruz, doğru metroya... her yer tıklım tıklım, "acaba arena dolar mı?" tereddütünde olanlar çoktan "acaba yer bulabilir miyiz?" endişesine kapılmışlar. metroda aktarma yapmamız gerekiyor stayum durağına ama imkansız. metrekareye 4 insan düşüyor tabiri caizse. aktarma yapmadan iniyoruz, inip stada koşacağız. bizim gibi bir çok insan var. her yer çamur, her yer kar. botlarla koşmaya başlıyoruz ama bir süre sonra sanki ayağımıza minik havuzlar giymişiz de öyle koşuyoruz. stada varıyoruz sonunda ama maç çoktan başlamış ve polisler barikat kurmuş. biletsiz almıyorlar. o sırada kerem ve arkadaşını kaybediyorum kalabalıkta. başlıyorum polislere yalvar yakar dil dökmeye. gözüme yaşça daha genç bi polisi kestiriyorum ve yanına gidiyorum. yapacak bi şey yok, başlıyorum yalan söylemeye. "biletim arkadaşımda, bakın -barikatın arkasını göstererek- el sallıyor bana. gelemiyor buraya, geçmiş turnikeden." bu ve buna benzer yalanlarla 5 dk daha kaybediyorum, aynı zamanda barikatın arasına dalmak için boşluk bekliyorum. bir kaç dakika sonra baskılarıma dayanamayan polis diğer arkadaşının kolundan çıkıyor ve geçmem için yaklaşık 1-2 saniye sürecek bir boşluk bırakıyor. ve oldu, geçiyorum polisleri! zaten 31. dakikada başlayan ilk yarı bitmiş ve ikinci yarı çoktan başlamış bile. koşa koşa geçiyorum açık turnikeden. yeşil zemini nereden görebilirsem göreyim hiç önemi yok. ama öyle bir yerdeyim ki birazdan atılacak olan tarihi golün olacağı kalenin tarafına denk gelmişim, bilmiyordum. sahaya bakar bakmaz anlıyorum zaten; ikinci yarı savunma yapacağımız yarı saha berbat durumda, diğeri ise nispeten daha iyi. maça gelelim; içeri girdiğimde dakika 60 civarıydı. hemen bu anı ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekmeye başlıyorum falan. ama ellerim titriyor bi türlü güzel bir açı bulamıyorum, neyse. sonra gözüme bir pankart çarpıyor karşı tribünde. (bkz: #1380324) dakikalar geçiyor gol bir türlü gelmiyor. yanı başımda ardı ardına sigaralar yanıyor. ve o tarihi an geliyor... sanki tüm stat o golün geleceğini biliyor. golü anlatmaya gerek yok; bir şekilde nasıl olduysa o turuncu topu efsane kalecinin yanından ağlarla buluşturuyor wes. tüm oyuncuların ve teknik ekibin sevincine ayrı ayrı odaklanarak izliyorum hepsini. boğazım yırtılıyor adeta. tanımadığım adamlarla sarılıyoruz. hiç böyle bir şey hissetmemiştim daha önce. gol sırasında önümdeki kızın kamerası açıktı ve çekimdeydi, gol sevincini çekerken bir an dalıyor izlemeye kamerası kayıyor. uyarıyorum; "sahayı izleme, tarihi anları kaydediyorsun." diye. gülümsüyor bana ve devam ediyor. maç bitiyor. herkes bir garip; çocuk gibi olmuş koca koca adamlar. sevinçle eve dönerken kerem'i arıyorum. girememişler maça, kafede izlemişler. ve o yanındaki eleman da hasta fenerliymiş. işe bak! eve nasıl geldim hatırlamıyorum. her tarafım ıslak, burnum ve gözlerim akıyor. tam bir hafta yatıyorum, ama ne yatmak! dünya'nın en güzel yatması...

    http://imgim.com/1194incix1645670.jpg *

    not: bu tarihi golle ilgili ilginç bir bilgi de var. 10 numaralı wesley, 11.12.13 tarihinde saat 14:15'te * son 16'ya kalmamızı sağlayan, kendisinin şampiyonlar ligi'ndeki 17. golünü atıyor.

    ulan gaassaray!
  • 45
    ben antakya'da böyle bir soğuk hatırlamıyorum. ağzımızdan çıkan buhar bile havada donuyordu. o tarihte maruz kaldığım o soğuğu hiç unutmadığımdan ertesi yıl yine 11 aralıkta ciddi bir soğuk bekliyordum. fakat geçen sene ve bugün ne hikmetse bahar havası oluyor hep.

    maçı şantiyenin bekçi kulübesinde izledim. tv ekranı telefonumdan birazcık daha büyük ve yayın siyah beyazdı. maç bittiğinde artık üşümüyordum.
  • 46
    maç öncesi yaşadığım tuaf bir olayı paylaşmak isterim. arkadaşlarla 10 aralık günü ali sami yen sokakta öğlen vakti demlenmeye başlamıştık. orjin köfteden köftemizi yemiş, göt donduran soğukta viski çakıp fenere küfür ederek ısınmaya çalışıyorduk. herkes kafayı kırmış tabii. o sırada tanımadığımız bir kaç renktaşın yanımıza gelip, "beyler büyük maç var, juventusa özel bunun ismi matrix, matrix totemi, bundan için maç bizim" diyerek matrix adında bir şey uzattılar. o andan sonra her şey bir garip oldu. sanki juventusa koymuş nevizadede kutluyor gibiydik. o kıç donduran soğuk gitmiş, mayısdaymışız gibi montları çıkarıp juventusa karşı tehlikeli şiirler okumaya başlamıştık. meşaleler, besteler, torpiller muazzamdı. o renktaşların dedikleri gibide oldu. matrix totemi başarıyla sonuçlandı. hala daha o matrixci arkadaşları arar dururum.
  • 47
    lise 1. sınıftayım matematik sınavı olduk asıl maçın oynanacağı gün işte tam sınavın sonuçları açıklandı bu ne hız amk dedim ve 42 aldığım için sövüyodum ki maçın saat 15.00'da oynanacağını açıklayınca bir de uefaya sövdüm son derse girmedim ilk yarının bitişine kadar kantinde izledim sonra okul bitince kantinci bastı tekmeyi bende otobüsde eve giderken radyodan dinlemeye başladım radyoda da spiker maçı bir anlatıyor top bir o kalede bir bu kalede tam otobüsden indim ki gol oldu gole mi sevineyim eve mi koşayım yoksa buzda kayıp biryerleri kırmamaya mı çalışayım arasında kaldım ve 2/3 gibi bir başarıyla eve sağ salim girdiğinde burak yılmaz pozisyonu kaçırdı ve ben bir daha söverek günü noktaladım.
  • 50
    bende uzunca bir hikayesi olan maçtan bahsediyoruz. şampiyonlar ligi maçlarına işten yarım gün izin alıp ankara'dan arabayla gelir ve giderdik. dönemin koşullarını göz önünde bulundurup bir kere de rahat gidip gelelim diyerek uçak bileti aldığımız maçtır.

    ancak o gün kar yağmasından mütevellit sabiha gökçen'den arena'ya zor bela ulaşmıştık. o an maceranın orada bittiğini sanarak maçı izlemeye konulmuştuk. sonra hepimizin bildiği erteleme vakası gerçekleşti. yoğun kar yağışı sebebiyle gece 01.00'da kalkacak uçağa yetişmek için koştur yola döküldük. taksiler götürmüyor, otoparka dönen köprüde onlarda dönüyor :) velhasıl metro-metrobüs kombinasyonu ile havaalanına kendimizi attık uçak geç kalktı, ankara'ya indi yarım saat kapıları açılmadı. sözde uçakla gelip daha fazla uyuyacaktık. yine ancak saat 04.00'te eve varabildim.

    gündüz gözler balon geldik işe(bu kısım ilbdiğin iş işte) sonra ofiste bir elemanla maç saatinde maçı açtık ses kapalı izliyoruz arada birileri gelip birşeyler soruyor bana bende çaktırmadan cevap verme peşindeyim. sonra wes çakar, ben yönetim katı çalışıyor zannediyordum patronların ofisten bir bağırtı kopar, üretimden bir patırtı duyarım, ben tabi içime doğru bağırıyorum. mutluluktan nasıl bir hal aldıysa sıfatım herkes sorar olmuştu hayırdır bugün sen neden bukadar mutlusun? diye. işte öyle güzel bir gün setiydi bu maç ve hikayesi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın