• 7
    (bkz: evlilik)
    evet beyler doğru okudunuz evlilik.

    maç ertelendiğinde ertesi güne kadar hiç uyumadım. sabaha kadar twitterda, sözlükte, telefonda bilet kovaladım. olur da gidemeyen olur da yırtık biletini verir diye. tribüne yakın çok arkadaşım var illa biri ayarlar dedim. olmadı. hatta nette birçok trolle uğraştım ama bulamadım.

    sabah olduğunda o zaman sevgilim şuan hayat arkadaşım olan harika insan iş yerinden kombine bulduğunu söyledi. bir de onu ta karşıdan mecidiyeköy'e getirdi.

    ulan işte o gün hem cimbom hem de ben tur atladık.
    tamam evlenmeyi düşünüyorduk ama benim için yapamayacağı şey olmadığını anladım.

    hatta benim yapamadığımı yapabilecek biri olduğunu gösterdi.
    bir kombineyle bana evlenilmesi gereken insanın tanımını yaptı.
  • 72
    üniversiteye 2. kez hazırlandığım seneydi. babamdan habersiz bir şekilde dershaneyi ekmiştim. anneme de yalvarmış, gitme dese de, bağlasanız durmam, gidiyorum diye atar yapmıştım. (babama yapmak yememiş o zaman.) aksaray'dan maça * yetişmek için nasıl depar attım bilmiyorum. malum hava karlı ve efsane bir soğuk vardı. taksim metrosunda da sanayi metrosunda da tam olarak camlara yapışmış şekilde maça yetişmeye çalışıyorduk. metro'dan indiğimizde maçın başlamasına 3 dakika kalmıştı. arkadaşım ile koşarken, arkadaşım su birikintisinin içine düştü... tabi onunla birlikte bende su birikintisinden nasibimi aldım ve efsane ıslandım. ayakkabılarımızın içi vıcık vıcık su.. neyse girdik stada. (he bir de polisler bizden 5 dakika sonra gelen taraftarları içeri almamış, biber gazı vs sıkmıştı yanlış hatırlamıyorsam. o durumdan da son anda yırttık.)
    tribünde yanımızda sigara içenlerin sigara dumanı ile ısınmaya çalışıyor, bir yandan da allahım nolur diye dua ediyordum. altın portakalın golü * olmadan kısa bir süre önce annem aradı. maç kaç kaç dedi? ben de hala 0-0 anne dedim. gittiğine değse bari dedi. anne kapat gole gidiyoruz dememle topun ağlara girmesi bir oldu. arkadaşımla birbirimize sarılıyoruz, yanımızdakilerle sarılıyoruz vs vs... sonra fark ettim ki, sevinçten ağlamışız, gözyaşları akmış, makyaj falan akmış gitmiş..
    e bu kadar soğuğu yemenin de bir karşılığı vardı elber. eve dönerken deli gibi ayaklarımın üşüdüğünü ve böbreklerimin ağrıdığını hissettim. o kadar su ve soğuk içinde kalınca tabi vücut tepki veriyordu. 1 hafta böbrek ağrısı çektim. eve gidince babayla kavgayı da ettik bu arada. yenmemiz bir şeyi değiştirmedi o konuda sözlük.

    ama gerçek şu ki, bugün aynısı olsa yine yaparım, yine giderim, yine ağrı çekerim. diyoruz ya hani sefası da bizim cefası da.
    galatasaray için yaşanılan her şey kutsaldır. o günü bu kadar kutsal yapan seni de unutmadık, unutmayız aslanım *

    allaaahııım goooool, arrivederci juventus *
  • 1
    mevzu;

    (bkz: 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı)

    o kadar güzel bir gündü ki, elbet herkesin çok güzel bir hikayesi vardır bu günle ilgili bence.

    neyse, o gün okula (çukurova ünv.) gittim. iş hukuku dersi vardı herhalde tam hatırlamıyorum. önce bir dersliğe gittik. içimize sinmedi. kalktık karadeniz kafeye gittik. hava soğuk, içerisi tıklım tıklım. yukarı köşedeki televizyondan maçı izliyoruz diyeceğim de ne olduğu belli değil televizyonda. bildiğin dinliyoruz. derken ercan taner'in sesi duyuldu: "drogba indirdi ceza sahasına sneijder goooollll allahım gooooooolll". bütün kafe yıkıldı be kardeşim. o gün orda nasıl bağırdıysam maç bitince kafeden çıktığımda bildiğin sesim çıkmıyordu. kafeden böyle çıktık resmen;

    https://gss.gs/WkZ.jpg
  • 70
    çok sevdiğim bir ağabeyi ziyaret etmek üzere hastaneye giderken aklımda sadece bu maç vardı ne yalan söyleyeyim. ziyaret bitip iş yerine dönerken gözüm sürekli saatteydi doğal olarak. narlıdereden alsancağa gelmeye çalışıyorum izmir'i bilenler anlayacaktır ne çektiğimi... yol bir türlü bitmiyor, milim milim ilerliyoruz. yanımda daire başkanımız var söveceğim sövemiyorum. oflayıp pufluyorum sürekli. daire başkanı dayanamadı sordu en sonunda "oğlum bir yere mi yetişeceksin?" ben de akşam yarım kalan maçı izlemeye devam edeceğimi söyledim, mesai kimin umurunda amk *

    daire başkanı- hiç sevmezdim kendisini- ağır tinerciydi... aklı sıra kafa bulacak ya "kazanabileceğinizi mi düşünüyorsun gerçekten?" diye sordu. ben de galatasaray olduğumuzu, en büyük başarısının uefa kupasında 2. tura çıkmak olan beşiktaş'la karıştırmaması gerektiğini söyledim. pis pis gülerek " o zaman var mısın iddiaya " dedi. hiç düşünmeden varım dedim. neyse biz güzel bir takım elbisesine iddiaya girdik tinerci daire başkanımla *

    yol bitti nihayet... maça artık 20 dakika kalmıştı... hemen koştur koştur bilgisayarımın başına geçtim. internetten açtım starı maçı bekliyorum... nihayet maç kaldığı yerden başladı... tam o sırada kapı çaldı bir öğrenci gelmez mi... hay amk dedim içimden... çocuk derdini anlatmaya çalışıyor ama benim sikimde değil ki amk * öğrenciye oğlum bir 20 dakikanı ayır şu maçı izleyelim, sonra işini halletme sözü veriyorum sana dedim... çocukta anlayışlı çıktı allahtan maçı izlemeye devam ettik...

    wesley'e top geldiği anda hissetmiştim gol olacağını... direkt ellerimi havaya kaldırmıştım zaten... top kaleye girince her taraf yıkıldı tabii... meğer bütün iş yeri maç izliyormuş amk *

    maç bitti arrivederci juve dedik haliyle... o gün yine iyi ki galatasaraylıyım dedim... bizim takım elbise yalan oldu bu arada... ama daire başkanının suratının kıpkırmızı olmuş halini görmek benim için en iyi takım elbiseden daha değerliydi *

    bu arada onun adı da dursundu amk... bu ismi taşıyandan yönetici olmuyor *
  • 63
    hayatımda yaşadığım en büyük şanssızlık olarak nitelendireceğim hikayemdir.

    o senelerde yıldız teknik üniversitesinde öğrenciyim. kampüsüm beşiktaşta ben ise kadıköyde oturuyorum. 10 aralık 2013 akşamı kadıköyde evimde izlemek için hazırlığımı yaptım ama maç ertelendiği için havada kaldı heyecanımda hazırlığımda.

    maçın 11 aralık 2013 e ertelendiği haberi geldi. sorun şu ki benimde aynı tarihte ve saatte çok önemli bir sınavım var. burada devreye canım okulumun 2 vize uygulaması devreye giriyor anasını satayım.

    maç sınavımın olduğu saaate ertelenmiş ancak havada baya kötü. maçın ertelenmiş olması sınavımında ertelenebilecek olma ihtimalini yeşertti içimde. heyecanla okulun sitesine girdim ve ertelenen sınavlara bakıyorum ama yok arkadaş o sınav hakkında tek bir duyuru bile yok. gece boyunca siteyi aşındırdım ancak o şanlı haber bir türlü düşmedi.

    hayır bir de ortalıkta bileti olmayanlarında maça girebileceği haberleri dolaşmaya başlayınca iyice titremeye başladım. ben maçı evde izleyebilmenin yollarını ararken birden karşıma statda izleme imkanı çıktı. daha büyük bir heyecanla sayfayı yenilemeye başladım ama yok sıçtığımın erteleme haberi düşmedi bir türlü.

    sınav benim için önemli olsa bile girmem ama neredeyse hayati bir öneme sahip. şöyle düşünün, bir önceki dönem repeat olmuşum ve kaldığım derslerin hepsi 2. dönem dersleri olduğu için güz döneminde sadece 5 ders alabilmişim. o derslerden biri de koşullu ders ve evet o koşullu olan ders de sınavının o şanlı güne denk geldiği ders. gel de girme yani.

    neyse sınav ertelenmedi. sinirden ağlayacak duruma geldim ve yattım. sabah heyecanla kalktım tekrar girdim siteye. dışarda kar var arenada maç var ama erteleme haberi yine yok anasını satayım. evde kaldığım diğer iki arkadaşımda beşiktaşlı. kalktım hazırlandım okula gitmek için evden çıkmadan son bir kez daha bakayım dedim siteye yok yok yok erteleme yine yok. evdeki beşiktaşlılar demlemişler çayı, yanılmıyorsam kır pideside almışlardı sıcacık evde bir tarihe tanıklık etmek için keyifle bekliyorlardı. benlede dalga geçmeyi ihmal etmediler tabi.

    eboue kenardan oyuna girmeyi beklerken ben de kapıyı açıp kendimi dışarı attım. acıyı düşünebiliyor musunuz ? bindim kadıköyden beşiktaş vapuruna. açtım twitterdan takip ediyorum. soğuktan mı heyecandan mı bilemiyorum ama sık sık ekranı aşağıya doğru çekerken elimin titremesiyle en üstteki tweete falan giriyorum. saçma sapan favlar alıyorum retweetler yapıyorum. maça gidemediğim için dersin hocasından bölümün dekanına kadar saydırıyorum. bir yandan da tevezli atakların golsüz sonuçlandığını bildiren tweetler okuyorum.

    vapurdan indim ve beşiktaş meydandan bir otobüse bindim o sırada devre falan oldu tabi. neyse okulun durağında indim ve fakülteye doğru yürüyorum buzda kaymamak için baya bir emek sarfediyorum. derken fakültenin kapısından içeri giricem kapıda bir dünya duyuru var. o duyurulardan birisi o an beni dünyanın en büyük küfürbazı haline getirdi. o duyurulardan birisi beni az daha eli kanlı bir katile dönüştürecekti. aynen beyler aynen. sınavın ertelendiği haberini fakülte kapısına asmış şerefsizler. ben evden çıktıktan beş dakka sonra girmişler siteye haberi.

    barboros bulvarından beşiktaşa doğru bir koşuşum var düşe kalka. karda buzda ama nasıl koşuyorum beşiktaşa doğru. hem düşüyorum hem küfür ediyorum.

    ilk gördüğüm kafeye girdim. çok kalabalık değildi. dört beş kişiden oluşan bir arkadaş grubu onlarında maçla alakaları yok zaten bir de ben varım kafede. ben kendimi kaybetmişim hala küfür ediyorum. derken o dakika geldi, o muazzam an geldi çattı. tek başımayım ama hiçbir şey umrumda değil nasıl bağırıyorum gol diye. sandalyeyi yere vuruyorum. adamlar bişey diyemiyorlar çünkü yanıma yaklaşamıyorlar. çıldırmışım bir kere. kendimi o arkadaş grubunun üstüne attım. sarılmam lazım birilerine. biriyle kucaklaşıp zıplamam lazım. neyse ki çocuklar anlayışlı çıktı da bana ayak uydurdular.

    maç bitti ne sinir var ne küfür. allahım diyorum nasıl olur ya. çıktık lan diyorum gruptan çıktık. devirdik koskoca juveyi diyorum. sırıta sırıta yürüyorum yolda.

    şu entryi girerken bile yüzlerce defa küfür etmişimdir hocaya. sizden tek isteğim sizde okurken küfür edin. isim vermeyim ama maliyet muhasebesi hocasının ta diye başlıyan küfürler ederseniz makbule geçer.

    o maçta bende statdaydım diyememin sebebini okudunuz. teşekkürler.
  • 10
    lisedeyim o zamanlar * önce ki akşam maça gidecek imkânım varken gitmemişim. hatta arkadaşım samet'e "olm birşey olacak, gelmiyorum ben" demiştim. neyse maç iptal oldu filan. sabah kalktım okula gittim. web tasarım sınavı var. lise de bilgisayar okuyanlar bilir, 12 saatlik ders. sınavı da minimum 3 saat yapıyor hoca. konu da o zamanlar zehir olduğum html. kafam rahat 100 alır geçerim sıkıntı yok diyorum. sonra maç saat belli oldu. sınava denk geliyor. gittim özkan hoca'ya. hocam dedim erteleyin, maç var. ertelemem dedi. rica ediyorum hocam dedim. yok dedi. hocam girmem dedim. kalırsın dedi. umrumda değil dedim, sen bilirsin dedi. bu arada maça gitmek yok aklımda, sadece okulda izlemek var. demez mi bölümde ki hocalar maçı izletmeyeceğiz. ben bir kudurdum, lan dedim siz hayırdır. aldım bizim çocukları yürüyün gidiyoruz dedim. birisinin demesini bekliyormuş zaten bunlar da. atladık duvardan kaçtık işte. bunlar dedi hadi gidelim yemek yiyelim sonra kahveye geçeriz. yok yemek kahve filan, yürüyün stada gidiyoruz dedim. yetişemeyiz dediler, ısrar ettim.
    abilerim kardeşlerim. pendik'i bilen bilir, okul çınardere'de. çınardere'den pendik köprüsüne beş dakika içinde idik. kar yağmur hiç umrumda değil. üstüm başım batmış... atladık 500t'ye. maça bir saat filan var. şöföre dedim ki abi bizi maça yetiştir, ne olur. merak etme kardeşim dedi. inecek biri olmadığı sürece duraklarda durmadan bizi 40 dakika içinde stada getirdi. teşekkür ettik indik. zaten kapılar açık girdik stada. yarısı bizim gibi stadın. test kitaplarıyla gelip ygs lys kasan mı dersin, ödev yapan mı dersin... o an bu maç bizim dedim. alacağız dedim. sneijder o golü attığında tanımadığımbir adamla kucaklaşıyordum... maçı anlatmaya gerek yok zaten, biliyorsun. ertesi gün okulda özkan hoca aldı beni. niye girmedin sınava dedi, hocam söyledim size dedim. güldü, yarın gel sınav yapacağım dedi. yapmasa da olurdu, umrumda değildi. girdim ertesi gün sınava. 99 aldım. 100 vermedi herif. kaçmamın cezasıymış. ama sonra ki sınavda ve ödev de koydum çocuğu hahahaha.
    son olarak galatasaray'a sesleniyorum

    ulan gaassaray! içinde senin olduğun her anım ayrı güzel!
  • 23
    10 aralık 2013 günü kareografi ekibi ile gireceğim için saat 15.00 da stada girmemiz gerekiyordu. edirnede arkadaşımla makine mühendisliği okuyorduk. o gün sınavımız vardı ama saldık o dersi. kış lastiklerini taktırdık, gittik zincir falan aldık ki yolda çevirme olacak dediler. koyduk benzini düştük yola. saat 15.10 civarı stada geldik arabayı da isparka bıraktık. geç kaldığımız için koşa koşa gittik arka kapıya. üstümüz başımız sırılsıklam. son anda girdik içeri. içeride abartı olmasın 2000 civarı kişi vardı. saat 15.00 dan 21.45 e kadar merdiven altlarında maçı bekledik. hava buz, bazıları birbirine sarılarak uyudu, bazıları marşlar söyleyip zıpladı. maç başladı. pegasustaydık. maç durdu. o sıra annem aradı. hadi gözün aydın maç ertelendi dedi. sonra anons geldi maç ertelendi diye. bizim edirneye dönmemiz gerekiyordu çünkü 11 aralık 2013de de sınavımız vardı ve onu salamazdık. arabaya bindik ama gidemiyoruz. parktan çıkarken araba kaydı falan biraz da korktum. saat 12.30 da parktan çıktık. yola çıktık ama kar, tipi ve sisten yol gözükmediği için yavaş gittik. benimde baya uykum gelmişti. yolda arkadaşım uyu istersen dediğinde bende hemen uyudum. saat 4.30 da beni kaldırdı geldik diye ama çocuk perişan olmuş yolda. onun da acayip uykusu gelmişti. yolda durmuş kahve falan almış. neyse eve geldik yattık tabi sınava falan da çalışamadık. sınava girdik berbat geçti benim ama arkadaşım geçti. sonra eve geldik ve maçı evden izledik.

    maçtan sonra iyi ki diyebileceğim güzel bir anım ve dostlarımla o günden kalma güzel bir fotoğrafım kaldı. ve iyi ki böyle olmuş yoksa belki de kaybederdik. wesley büyüksün kardeşim.

    edit: yılı yanlış yazmışım, düzeltme için mocuishle ye teşekkür ederim.
  • 68
    aman aman bir hikayem yok hatta bence buna hikaye denmez ama yine anlatayım. üniversiteye yeni başlamışım. normalde konuştuğum zaman kendime güvenen bariton sesli biriyim ama okula 5,5 yaşında başlamanın yaşattığı dezavantajı üniversiteye de taşımışım. hazırlık da yok. anlayacağınız 17 yaşında 120 kişilik amfilerdeyim. insanlara bakıyorum herkes babam gibi, ben ise 65 kiloluk gelişememiş bir oğlan çocuğuyum. genel anlamda mutsuzum, çevrem yok, dersten eve evden de derse yapıyorum. konuştuğum insan lab derslerinde tanıştığım bölümden 1-2 arkadaş o kadar. ama haftalar hatta aylar geçmiş bu durumu neredeyse kanıksamışım, hatta yeni bir insanla tanışma şansı geldiğinde 'aman bana bulaşmasın yaa, zaten öyle böyle yaşıyorum ne olacak ki' şeklinde düşünmekteydim. tam da bunları yaşadığım dönemde o malum 10-11 aralık dönemi geldi. mancini ile kör topal ilerliyoruz ama bir karakterimiz var. kadroda sneijder, drogba var halen. maç için ekran karşısındayım. ilk gün maçın ertelendiğine aklım ermedi açıkçası. 2. gün yani 11 aralık'a tekabül eden gün üniversitede alınabilecek en gereksiz ders olan bil 101 dersi için -sırf bu ders için- yine ümraniye'den kalkıp maslak'a gitmişim. şöyle böyle quiz sınavını yapıp geri dönüyorum. yine yalnız, yine kafa önde... eve geçip o dönemlerde müptelası olduğum eşortmanımı giymişim ve maçı sakince izliyorum. yalan yok ki, aman aman heyecanlanmıyorum. kendimi germiyorum. sebebini bilmediğim bir rahatlık var içimde. ama öyle maçı kafada bitirmiş de zaten eleniriz düşüncesi gibi bir şey değil. malum dakika geldi: umut uzun oynadı, ercan taner sustu, drogba indirdi sneijder fişi çekti. o dizlerimi yakan eşortmanla meşhur halımızın üzerinde bir kaymışım ki dizler öyle böyle kızarmadı. hatta eşortmanım kaymaya hiç müsait olmayacak ki belimden aşağı epey bir sıyrıldı neredeyse bacaklarımdan aşağı iniyordu. adeta statik sürtünmenin günlük yaşamdaki örneğini yaşadım. golden 5 dakika falan sonra babam vardiyalı işinden 'koçlarım benim, aslanlarım benim' nidalarıyla döndü. çok sıkışmış olacak ki şöyle bir tv'ye bakıp wc'ye kaçtı sonra kemer falan çözülmüş halde koşturarak geldi. son dakikalarda epey bir zamana oynadık. hakeme itirazlar vs. derken maç bitti. tarih yazdık. sonraki gün işletme mühendisliğine giriş dersinde az sayıda samimi olduğum insan taktığım galatasaray atkısından ötürü beni tebrik etti, ufak tefek muhabbet etti. stadın kapıları açılmış muhabbetleri döndü vs.

    gerçek anlamda bir hikaye değil. belki de hiçbir anlamı yok ancak madem başlığı açılmış ben de yazayım dedim.

    not: üniversitedeki mevcut hayatımdan ancak 4. sınıfta 'daha dışa dönük' olmaya karar vermem sıyrıldım. mutlaka buralarda benden küçükler de vardır. onlara tavsiyem, tabiki kendinize güveniyorsunuzdur o ayrı bir konu, en baştan itibaren dışa dönük olun. serseri olun, laubali olun ve ona buna atlayın demiyorum ama iletişiminiz iyi olsun bu zaten cepte ise bunu yansıtabileceğiniz ortamlara girin, girmekten çekinmeyin.
  • 14
    üniversite son sınıftayım.benim bir hatun var aramız kötü o aralar.gece boyu konuştuk anlaşamadık bir türlü.o gün öğlen 2'de uyandım.malum üniversite hayatı sorumluluk v.s yok boş boş takılıyoruz.maça 1 saat var.hatun mesaj atmış ayrılmak istiyorum ben diye.zaten maçın stresi var bir de bu sıkıntı gelince sinirlendim ben hatuna sert çıktım.ayrılmıştık artık.ama aklımda maç vardı.kazandık ama hatundan ayrıldık.çok sevinçliydim ama lan.galiba galatasaray'ı o kızdan fazla seviyordum ben.çünkü hatunla ayrılmasaydık ama maçı kaybetseydik mutlu olmazdım.sonra barıştık gerçi kızla.sonra yine ayrıldık.şuan ayrıyız.bu ne biçim entry oldu lan kusura bakmayın kafam güzel.yarın da cuma çarpılmayız inşallah.allahım affet.
  • 15
    arkadaşın kombinesi ve kendi kombinem cebimdeydi. tek başıma maça gidiyordum kapıda da bekleyen birini alırım diyordum öteki kombineyle. yolda başka bir arkadaşla karşılaştım. daha iyi yerden 2 kombinesi vardı diye onla girmeye karar verdim ama önce benim tribünün önüne geldim, cepteki 2 kombineyi heba edemezdim. kapıda bekleyen 2 kişiyi geçirip girdim maça.

    yani bir nevi o gün benim için çok güzel hatıralarla dolu olduğu kadar, sayemde 2 kişi aynı duyguları yaşadı. o güne dair onların da çok güzel hatıraları oldu.

    beni o günle ilgili en çok mutlu eden bu.

    ve tabii ömrümde yaşadığım en büyük gol sevincini saymazsak.
  • 88
    üniversitemin 2.senesinde erasmus ile italya'nın sicilya'daki palermo kentine gitmiştim. erasmus gidiş tarihimi ve şehrini torino'da yapacağımız gruptaki ilk juventus maçına seçmiştim. maça biletim yoktu, sıradan bir tabacchiera'ya* girip otobüs bileti alacakken bizim maça ait biletlerin de burada satıldığını gösteren bir afiş gördüm ve sordum.

    bilet 80 euroydu. erasmus hibesini topyekün cebinde taşıyan bir öğrenci için 80 euro koyar mı? 80 değil 200 euro da olsa alacak gibiydim. üstüne bir de öğrenci indirimi ile 60 euro olunca, bir bira bir pizza da maç saatine kadar keyif enstürmanım oldu. bir de maça online bahis aldım karşılıklı gol var *.

    https://imgyukle.com/i/Y93FKy
    https://imgyukle.com/i/Y94zBy
    https://youtu.be/pvUJ0Phh9do

    maç saati geldi, bileti nereden aldığımı hiç düşünmemiştim, kapıları ararken bir baktım bizim numaralı diye tabir ettiğimiz yerin sol bloklarından birine tekabül ediyordu. gatelerde duran polislere durumu izah ettim, maç öncesi almancı ultraslarımız otobüs parçalama etkinliğine girdiği için tansiyon yüksekti ve ben polislere bu maçı kendi bölümümüzde izlemek istediğimi söyledim. ilk yurtdışı deneyimim ve ciao mi chiamo özgür, come tu chiami* demekten öteye gitmeyen italyancamla çat pat meramımı ingilizce karışık anlattım ve beni hızlıca bizim tribünden soktular stadyuma. müthiş bir atmosfer vardı hemen yanımızda yüksek bir cam blokla ayrılmış juve tribünü vardı. pantolonlarının arasını yırtıp ortasından kolları çıkarıp bizlere şov yapıyorlardı maç sonunda umut bullet'ın arka taraflara nişanlayacağı golden bihabersiz.

    nitekim asıl biletimin olduğu yeri çaprazdan görüyordum ve bizim tribün oraya çatapat falan atmıştı, bu beni ciddi manada hayatta tuttu diyebilirim, polisler falan girdiler o hengamede tam o kısıma. bütün şansımı orada kullandığımı düşünüp tadını çıkarmaya başlamıştım. önce drogba fitili ateşledi, yüzlerindeki o tipik italyan memnuniyetsizliği akıyordu yandakilerden.

    asıl hikayeye geçmeden burayı 2-2 ile bu video ile sonlandırıyorum.

    https://youtu.be/mJ9kgP9JQUo

    o gece oteller full çektiği için bir otelin lobisinde sabahlayıp 6da uçağa binip asıl kente palermo'ya geçtim.

    şehir müthiş bir agresiflikle ve aynı oranda geceleri de mutluydu. palermo ciddi manada yaşanması deneyimlenmesi gereken bir kentti.

    asıl hikayede bu şehrin insanlarıyla başladı. 2-2 ile tekerleğe çomak soktuk. genel manada her şehirde torino'daki juventuslulardan daha fazla juventuslu* olduğunu farkettim. bu arada italya ülkesinde nüfuslar hemen hemen eşit dağılmaktadır, milano istisna olabilir. bu yüzden tanıştığım futbol seven her kişiyle sizi grupta altımıza alacağız, daha önceleri yaptığımız gibi italyanlar canını yine galatasaray yakacak diye dolanıyordum. elimizde mancini kozu da varken böyle yukarıdan konuşmak çok hoşuma gidiyordu.

    nitekim karlı akşam geldi çattı, italya'da maçlar kahvehane gibi bir yapı olmadığından bahis firmalarının lokallerinde izleniyor, ben de biramı aldım juveli pietro ile gittik izlemeye. maç başladı, juve yoğun baskıyla saldırıyor tabi ki, pietro bana bıyık altından güle güle bakıyordu. ben de ciddi manada endişeliydim, çünkü kar yağışı benim de moralimi bozmuştu. palermolular da yağan kara aşırı tepki gösteriyordu çünkü 30 senedir kar görmeyen bir şehirmiş.

    https://imgyukle.com/i/Y98Exf

    maç tatil olunca herkes söylene söylene dağıldı. biz de evin yolunu tuttuk.

    pietro: https://imgyukle.com/i/Y98SLc

    sabah oldu, dersime gittim. bir galeri ziyareti yapacaktık o gün ve sergi gezip umutlu umutlu maçı bekledim.

    https://imgyukle.com/i/Y94UW8
    https://imgyukle.com/i/Y946XG

    maç saatini öğrenip palermo'daki tek türk arkadaşımla bir başka bahis firmasının lokaline geçtik içeride 9 10 kişi vardı ve gündüzleyin zibil zibil toplanmıştık *

    sinan: https://imgyukle.com/i/Y94sd0

    sinan ve ben en önde yüksek bir iskemlede oturuyoruz, bende galatasaray atkısı vardı. kimliğimiz belli idi. balçıkta top bir oraya bir buraya olunca homurdanmalar başladı. sinan ile biz birbirimize bunda var bir hayır deyip baktık. gol olursa bağırmıyoruz kanka şeklinde mutabık olduk.

    işte o an. umut şişirdi drogba indirdi, ceza saha sneijder alllahıııım gooool anında biz kendimizi kocaman televizyonun önüne saldırmış vaziyette gooouuuooouuaooauuauaaoauooolllll diye bağırırken bulduk. bu gol sevinci bittiğinde neler yaşanacağını düşünmeksizin.

    peki ne oldu? içerideki juvelilerin yarısı ezik ezik evlerini yolunu tuttular, bir kaçı bizimle fotoğraf çektirdi *)

    https://imgyukle.com/i/Y9bsGA

    benimle fotoğraf çektirmesi gereken biri daha vardı.

    pietro mu? bakın maçtan sonra pietro'ya ne olmuş *)

    https://imgyukle.com/i/Y94wPb
    https://imgyukle.com/i/Y940as

    hayatımın en güzel yılında en güzel hatıralarımı galatasaray ile yaşadım. fanatik olmaktan hoşlanmıyorum, doğru bulmuyorum. ancak sana karşı zaafım var, engel olamıyorum.

    sen sarıyla kırmızı, kalbimizin yıldızı
    sen gözümün nuru, adanmışlar hayatların umudu
  • 56
    şu entry'de (bkz: #2083507) bahsettiğim olayı anlatmamın zamanı geldi galiba sözlük. hadi toplanın bakalım. çaylar, kahveler hazır olsun...

    3 sene önce ispanya'da yaşadığım zamanlar, çılgın günler tabi.. ordan oraya takılıp duruyoruz, aynı zamanda bir türk arkadaş grubu da var, eğleniyoruz. ne yazık ki bu güzel günler içinde en olmicak boktan bir olay başıma geldi: böbrek taşı. daha evvelden düşürdüğüm için tecrübeliyim tabi, hemen anladım. doktora gittim dedi bu çok büyük, istandul'a dönmene çok yoksa bekle orda aldırırsın. neyse tamam dedik yaşamaya devam ettik. o kadar kötü oldu ki, bazı günler ağrıdan kustuğum, bazı günler bayıldığım bile oldu.

    neyse gel zaman git zaman bizim juve maçı geldi çattı.. bizim türk ekiple onların evinde toplandık maçın başlamasını bekliyoruz. o sıra da madrid de baya soğuktu, ankara, kütahya veya afyonlu falan olan varsa bilir o tarz bi soğuk. göt kesen soğuk. ulan benim hafiften sancım başladı ama çok rahatsız edici değil. ama artık tecrübeliyiz ben anladım bu ağrı beni mahvedecek, dedim en iyisi ben maç başlamadan eve kaçayım, evde izlerim, sancı mancı olursa şimdi adamların da keyfini kaçırmayayım. neyse ben eve vardım tam o sırada da maç başladı, maç gayet güzel giderken 5. dakika falan bende çılgın bi sancı başladı. ama öyle böyle değil yerimde duramıyorum. bilenler bilir bu taş sancısına sadece iki şey gelir, ya sıcak havlu basacaksın ya da sıcak duşa gireceksin. ki o da en fazla yarım saat falan rahatlatıyor. artık ben maçı falan siktirettim, havlu falan ütülüyorum evde ki belime koyayım diye. yattım tekrar maç açık, belime havluyu koyuyorum falan da hiç hissetmiyom bile aq havluyu mavluyu, öyle aşırı bi sancı...

    ben bi uyandım maç tam bitmiş, star'da artık haberler mi başlıyordu ne başlıyordu tam hatırlamıyorum. lan diyorum neler oluyor aq saat gece 12 civarları olması lazım, bu saatte bu yayın ne alaka? saate baktım 18 falandı herhalde (yanlış hatırlamıyorsam). lan diyorum tüm saatler bozulmuş olamaz di mi ? telefona bi baktım 20 arama bin mesaj. dedim alman (lakabım), ya öldün oğlum ya da büyük uzaylı istilası, nükleer bomba falan bi boklar oldu. hiç bir şeye anlam veremiyorum..

    sonra yanımda duran havlu, fişte takılı duran ütü, mynet'teki maç iptal haberleri, karnımın aşırı aç olması vs. derken parçaları birleştirdim.. sonuç: akşam maç başladığında stada daha kar falan yağmadan bayılmışım, ertesi gün oynanan devam maçının da tam sonunda ayılmışım.

    anlayacağınız maçı komple kaçırmış oldum. ama tekrarını 90 dakika şeklinde izlerken yine de gözlerim doldu. canım cimbomum, sen yeter ki hep kazan, biz razıyız sancılara...
  • 5
    işten izin alıp, ehliyetimi çıkartmak için emniyete gitmiştim. kan grubu kartımı bulamadım, sonra dedim ki hemen bir özel hastane bulup çıkartayım. koşa koşa gittim bir hastane buldum, işlem yaptırdım, kan verdim. sonra bekleme alanında laborantlar ve bir iki doktorla maçı izlemeye başladık. sonunda o malum gol geldi. ben, laborantlar, doktorlar falan birbirimize sarılıp goooool diye bağırmıştık. hayatım boyunca unutacağımı sanmıyorum.
  • 11
    vizeden kalmayi goze alip devam macina gittim ve iyi ki de gittim cunku sneijder o golu benim hemen arkasinda oldugum kaleye atti. o topun ayagindan cikmasiyla aglara girdigi iki saniye belki de iki yil surdu, hayat durdu resmen o anda. hala hatirladikca tuylerim diken diken oluyor.

    gole sevinirken bir yandan olanlarin gercek olup olmadigini, hatta ne oldugunu falan dusunuyorum ama sevinmeyi kesemiyorum. tribunlerin gole sevinmesi rahat birkac dakika surdu zaten kimse duramadi :) iyi ki varsin galatasaray.
  • 87
    daha önce sözlükte anlatmıştım diye hatırlıyorum ama entryi bulamadım, belki de twitterda yazmışımdır. * *

    2013 ağustosta yüksek lisansa başlamıştım rutgers üniversitesinde. ilk dönem oldukça yoğun ve zorlu geçiyordu benim adıma; dersler, bitmek bilmeyen ödevler, new jersey'nin buz gibi ve bol karlı havası, aileme ve galatasaray'a kilometrelerce uzakta olmak hiç ama hiç keyifli şeyler değillerdi. 16 aralıkta da final sınavları başlayacaktı, sıklıkla kütüphanede sabahlıyordum. 10 aralık 2013 galatasaray juventus maçı öncesinde kampüsteki öğrenci merkezinin içindeki taş fırın pizzacıdan soğan ve biberli * büyük boy bir pizza sipariş ettim. maçı bizim evde 3 arkadaş izleyecektik. pizzanın çıkması, arabayla beni almaya gelecek arkadaşımın kar yağışı nedeniyle * gecikmesi vs. derken eve vardığımızda dakika yanılmıyorsam 20-25 olmuştu bile. oturduk, maçı izlemeye başlayacağız, istanbul'da bir anda o efsanevi kar yağışı başladı ve maç tatil edildi. pizzamızı afiyetle yedik *, sonra beklenen açıklama geldi; maç tsi 15:00te kaldığı yerden devam edecek, nj'de 08:00e denk geliyor.

    odamın penceresinden dışarı baktıkça yarıda kalan maç aklıma geliyor, sırıtıyorum...

    https://gss.gs/Wf9.jpg

    geldik 11 aralık 2013'e... normalde sabah 8:40ta başlayan derslerime zor bela yetişen ben sabah 07:00de ayaktaydım. o 1 saat geçmek bilmedi, twitterda maç öncesi o karda kışta stada akın eden renktaşlarımı görünce hem imrendim hem de çok duygulandım ve gururlandım. sonra dedim ki iyi ki galatasaraylıyım be!

    https://gss.gs/374.jpg

    bu manzaranın tek bir açıklaması vardı; inanmışlık...

    maç boyunca temkinli ama iyi oynadık. sabrettik ve sonra o unutulmaz 85. dakika geldi.

    drogba indirdi ceza sahasneijder sneijder, gooooooool. allah'ım gol! * * dışarı çıkıp we are the best galatasaray diye bağıra bağıra kar üstünde kaymak istedim ama onun yerine twitterda timelineıma düşen foto, video ve tweetleri rtlemekle yetindim.

    bunu da tam hatırlamıyorum ama eminim maç sonunda babamı arayıp galibiyeti beraber kutlamışımdır her zaman yaptığım gibi.

    neyse, sözün özü biz iyi çalışıp, sabredip juventus'u devirdik, ben de o moralle finallere daha sıkı çalışıp ilk dönemi başarıyla tamamladım. takımın maç sonunda verdiği karda gitmez greyder nasıl koydu sneijder pozu uzun yıllar (ta ki 16 mart 2018 taraftara açık antrenmana kadar) twitter kapak fotoğrafım olarak kaldı.

    https://gss.gs/nkK.jpg

    (bkz: tarihte bugün)
    (bkz: her zaman her yerde)
    (bkz: 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı)
  • 69
    gecesi malum tv başında kala kaldık. ertesi gün maç başladı üniversite dersini ekmişim. cola cips bilimum malzemelerle oturmuş keyif için hazırlık yapıyorum. kar yağıyor ama nasıl. yok böyle bir yağış. döküldükçe dökülüyor mübarek gökyüzünden uydu çekmiyor vs. tanrı resmen maçı izlememizi oynamamızı istemiyor sanki. sonra bir şekilde açıldı yayın daha iyi çekiyor. internet yok tv'ye mahkumuz.

    dakikalar 35 gibiyken yan binanın üstünde plastik bir çatı kaplama malzemesi vardı. rüzgara daha fazla dayanamadı ve gürültüyle koptu. kopuş o kopuş elektrik tellerine değer değmez bütün mahalle bir anda 1800'lere döndü. elektrik diye bir şey icat edilmemiş sanki. kuduruyorum. telefondan twitter-facebook derken devre oldu. 20 kere tedaş'ı aramışımdır. elektrik vericez beyefendi merak etmeyin dedi en son telefonda bir hanım abla. şükür ki ikinci devrenin başlarında geldi elektrik. ama bu sırada aynı binada var olan kafenin elektrik devreleri uçan çatı parçasından dolayı açık kısımlardan içeri süzülen o beyaz inci taneleri karlarla temas ettiği için su elektrik vs derken bir gürültü elektrikler sen yine git. ama en önemlisi birden kara bir duman ve yangın başladı. alelacele çıktık dışarı telefon radyosu açık kulaklık takılı. içeriden dumandan boğulanları çıkarıyorlar ayakta sadece terlik 20 cm karın içinde ıslak soğuk insanlar ölecek benim derdim maç. alanda gördüğüm görevliye elektrik ne zaman gelir diyorum. git başımdan hemşerim diyor adam haklı olarak. yangın kontrol altına alınınca verdiler elektriği geri. sanki bana bağlanmış gibi bir koşuşum var eve anlatamam. o an usain wolt! gibi bir hamleyle eve geçtim. tv'yi yeniden açtığım da dakikalar 75-80 arasıydı. bu müthiş maçın sadece 10 dakikasını izleyebilmiştim. ama o on dakika için sahada ter akıtan aslanlar kadar mücadele etmiştim. sonuç mu, ercan taner'n sesinde gizliydi zaten. arriverderci juventus!
  • 62
    10 aralık'taki maçı bi pubda izliyorum. ankara'da 7. caddede. ev kurtuluş'ta. son metro 00:05'te beşevler'den geçiyor. maçtan hemen sonra hızlıca hesap ödeyip koşacağım diyorum. yoksa taksiye falan binmek lazım yada o soğukta 50 dakika yürümek. neyse maç ertelendi. nedense çok sinirli bi şekilde çıktım oradan.

    geceyi sözlükte geçirdim. herkeste bi o stat dolacak söylemi. o zamanlar okuyoruz tabi yazamıyoruz. ünal aysal'ın gelin ben alacağım sizi içeri minvalinde açıklamalarıyla o gece geçti. çok düşündüm alayım bir bilet gideyim diye. bir yandan da diyorum ki uçak bileti alsam kalkmaz, kalksa inmez. otobüs bileti alsam bolu taraflarında 10 saat bekleriz. bi yandan da emin olamıyorum içeri girebileceğime.

    ertesi gün okuldan çıktım. siyaset dersine girmedim kaçtım. ders 13:30'da başlıyor ama 4 saat. geldim eve açtım sözlüğü twitter'ı. biletsiz giriliyor tarzı yazılar görünce hayatımda e büyük pişmanlıklardan birini yaşadım. evde de tekim. açtım star'ı bekliyorum.

    neyse maç başladı bitti o kısımları geçiyorum. gol olunca evde sağa sola koşup ayağımı mutfak küçük olduğu ve birayı falan alırken kolaylık olsun diye salona koyduğum buzdolabına çarptım. acımadı hala koşuyorum tek başıma. sonra bi durdum. etrafıma baktım. ercan taner bağırıyor ben kitlendim. bağırmıyorum koşmuyorum kafamı başka yöne bile çevirmiyorum. maç bitene kadar öylece durdum.

    bu da benim hikayem. şimdi gidip 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı başlığını okuyacağım.
  • 13
    lise 2 ye denk geliyordu benim juve maçı... ertelenen gün maça gitme ihtimalim vardı ama ben de o işi çıkıp gidemeyenlerdendim. ertesi gün son iki saatimiz felsefe. hocamız da o sene görevlendirme ile okulumuza gelen nilüfer hoca. dedim hocam kusura bakmayın bu maç benim için felsefeden de önemli, sizden de önemli hatta benden de önemli. ben gidiyorum dedim ve cevap beklemeden çıktım. kapıyı açtığımda benim gibi herkes resti çekip sınıflarından çıkıyordu. okulumuzun pansiyonu da hemem yanımızda. tabi tv falan her türlü imkan var. normalde 15-20 kişinin olduğu yerde biz o gün okul saatinde 100-150 kişiydik. yerlerde kucak kucağa izledik maçı. sneijder'in golünde o güne kadar birbirine selamı olmayan adamlar bile birbirine sarılıyordu. her renkten insan vardı o gün ve herkes delicesine mutluydu. o gün eve yürüyerek gittim soğuk falan hiç aldırmadan. o işin en büyük zevki kurayı, sonrasını düşünmekti. galatasaray'la ilgili çok anım var ama o gün torunlarıma anlatacağım günlerden biri olarak kalacak hep. benim gibi kar kış çamur sevmeyen insanlara o havayı sevdirdi belki o şanlı gün. allah böyle günleri ve zaferleri hem tarihimizden hem de geleceğimizden eksik etmesin...
  • 16
    makina mühendisliği bölümünde 3.sınıftaydım ve maçın bir önceki günkü kısmına da gitmiştim. 11 aralık günü de akşam 17:30'da ısı geçişi vizem vardı. bilen bilir makina bölümünün baba derslerinden biridir. önceki gün de maça gittiğim için sınava pek çalışamamıştım. hava şartlarından dolayı sınav iptal olur diye umuyordum ama vaziyet öyle değildi.

    10 aralık gecesi çok düşündüm. maça gidersem önemli bir sınavı kaçırma riskim vardı ve sınavın telafisi yoktu. ama diğer tarafta da galatasaray'ın şampiyonlar ligi maçı vardı. arkadaşlar ile konuştum. onlar maça gitme, okulda bi şekilde izleriz bir yandan da sınava çalışırız diyordu. ama ben kararımı çoktan vermiştim. bu tek bir ihtimali olan bir insanın hikayesiydi.

    11 aralık sabahı içime parçalı formamı giydim, üstüme de en kalın montumu aldım. hava yoğun kar yağışlıydı. beşiktaş'tan gümüşsuyu'nda bulunan kampüse yarım saatte gidebildim. sabahki derslere girdim ve öğle yemeğinden sonra stada gitmek üzere okuldan ayrıldım. sınav da aklımdaydı tabi. maç saat 15'te başlayacaktı. tahminen 16:30 gibi biter diye düşünüyordum. maç biter bitmez koşarak metroya gidecektim, oradan da okula 17:30'a kadar varırdım.

    stada geldim. şampiyonlar ligi'nde gündüz maçı oldukça ilginç bir deneyimdi. maçın başlamasıyla desteğimiz de başladı. ama gol bir türlü gelmedi. dakikalar geçiyordu. 60,70,80 oldu. ben yavaştan ümidimi yitiriyordum ve stattan çıkmak için hazırlanmaya başladım. bitiş düdüğüyle beraber metroya kadar koşarım dedim kendi kendime. göz ucuyla çıkış kapısına baktım yoğunluk var mı diye. derken umut bulut juve ceza sahasına doğru bir top şişirdi. top havada süzülürken ben yine kapıyı kesiyordum. şu insanlar dağılsa da rahat çıkabilsem, acelem var. drogba topu indirdi, top sneijder'in önünde. o an ne sınav kaldı, ne kalabalık stat kapısı. top ağlarla buluştu, ben de yanımdaki hiç tanımadığım adamlarla sarmaş dolaş oldum. maç bitene kadar ne sınav geldi aklıma ne başka bişey. bitiş düdüğünü duyar duymaz hatırladım ve koşmaya başladım.

    metroya forrest gump gibi koşuyordum. ama yerler buz, bir iki kez düşme tehlikesi atlattım. neyse okula vardım. saat 17:15 civarıydı. arkadaşlara sordum sınav nerede diye. senin haberin yok mu sınav ertelendi demesinler mi. boşuna koştuğuma mu üzüleyim, sınavın ertelendiğine mi sevineyim inanın karar veremedim. ama günün sonunda mutluydum, galatasaray sayesinde. bir hafta sonrasına ertelenen sınavdan da 85 almıştım.
    işte benim hikayem de bu.
  • 18
    bilen bilir, türkçe öğretmeni sözlük yazarıyım.

    o yıl sabahçıydım ve ders çıkışı stada geçmeyi planlıyordum.

    1 gün öncesinden biletim yoktu ama bi yolunu bulup stada girmeliydim. okulum stada metroyla 3 durak.

    neyse mancini atkımı taktım altında kravat takım elbise üstümde kaşe mont stadın yolunu tuttum.

    o karda o şıklık biraz tuhaftı. kapıdaki polislere ve görevlilere 'biletim kayboldu' diye ''yalan'' söyleyerek 15 dakika yalvardım. öğretmen kimlik kartımı gösterince inanıp beni içeri aldılar.

    sonrası malum zaten.

    iyi ki galatasaray var!
  • 19
    en eksantrik hikayelerden biri sanırım benimkidir.

    10 aralık günü maça babamla gitmiştim. babam polis memuru ve üzerinde siren olan polis arabasıyla maça gitmiştik. maç iptal oldu kar yüzünden ve eve arabayla dönecektik. statta polis arabalarının çıkışta ki yokuş aşağı olan yolu bilirsiniz. orası buz tutmuştu babam oraya girdi. tabiki doğal olarak orada kontrolü kaybetti ve 3-4 kişiyi ezme tehlikesini atlattık. allahtan kimseye bişey olmadı. tellere çarpıp durduk. kazanın üstüne insanlar arabanın üstündeki sireni gördü ve biz polis olduğumuz için ordan hızlıca iniyoduk diye düşünüp ' polisseniz bizi mi öldürüceksiniz ' vs cümlelerle arabaya saldırmaya başladılar. camı kırdılar vs babamı arabada zor tuttum ordan kaçmaya ikna ettim. kaçtık. eve kadar gitmek için arabayı 3-4 yerde ittim gece 2-3 civarı kaza yapmış, arabayla insan öldürmekten zor yırtmış, saldırıya uğramış ve kamu malına zarar vermiş şekilde eve geldik. ertesi gün kalktık babama dedim ki statta kapılar açıkmış gidelim. küfür etti önce dedi ki başlatma maçına. çok ısrar ettim ve gittik pegasus altın kapıları açıktı girdik oraya. sonrası malum zaten. galibiyetin üstüne babamın bu maça gelmeye ikna ettiğim için bana teşekkür etmesi de artı bi hediye oldu. taraftarlığımın en güzel 2-3 hikayesinden biridir.
  • 21
    sene 2013, bankada teftiscilik oynadigim zamanlar, hikayemin yardimci kahramani olan ustat istanbul'daki genel mudurlukte, bense sube sube turkiye'yi gezmekteyim. kah subatta 3 hafta, kah mayista 2 hafta, kah eylulde 3 hafta; hakkinda herhangi bir soz sahibi olmadigim teftis programima gore, toplamda yilin yaklasik 4 ayini istanbul'da geciriyorum. aylardan aralik, tesaduf bu ya, istanbul'da, fikirtepe subeyi denetliyorum.

    gunlerden cuma, araligin 6'si. hikaye benim icin tt arena'da ilk gittigim mac olan 6 aralık 2013 galatasaray elazığspor maçı ile basliyor. o gun ustat bana kurum ici messenger programindan soruyor, "elimde fazladan kombine var, aksam maca gelir misin?". "tabii" diyorum, "macta gorusuruz". mac esnasinda ogreniyorum, kombine sahibi bizim ustadin gebze'den arkadasiymis, cuma trafigi cekmek istememis. ki zaten daha once de benzer sebepten maca gelemedigi icin, cocugun kombinesi bizim ustatta kaliyormus. herneyse, rahat bir oyunla elazigspor'u yeniyoruz.. mactan cikarken diyorum, "bak ayagim ugurlu geldi, juventus macina da gelemezse arkadasin ben gelirim*". "o maci kacirmaz, kesin gelir!".

    araligin 8'i, bir yas daha buyuyorum.

    haftayi bizim subede gecirmeye karar veriyor ustat, bizimle performans gorusmesi falan yapacak, hem subede pasta kesip dogum gunumu de kutluyoruz birlikte.

    araligin 10'u, sabah cay iciyoruz subenin mutfaginda. ustat mac konusunda sana bir surprizim olabilir diyor, saat 2-3 gibi de kesin bilgiyi veriyor, "benim arkadas kardan dolayi maca gelemiyor. dogum gununu de kutluyor*". subeden vakitlice cikip evlere geciyoruz, sonrasinda da arena'da bulusuyoruz. neden kat kat giyindim ki, heyecandan usumuyorum bile. arena coskulu, futbolcular hirsli, umutluyuz, hissediyoruz, "olacak, olacak". kar siddetini artiriyor, artik top oynanmaz hale geliyor zeminde. hakem futbolculari iceri goturuyor, biz tribunde beklesiyoruz. neden sonra internete bakmak aklimiza geliyor, ogreniyoruz ki mac ertelenmis. zaten hemen sonra da anons geciliyor statta, "mac ileri bir tarihe ertelenmistir" diye. yalan yok, o sira hakeme kufrediyorum, "sunun surasinda kac dakika kalmis, bak stadi da temizlediler, oynatsana surda. arena coskulu, gunduz oynansa stad boyle dolmaz ki" diye hayiflaniyorum. ama nafile, "bosuna cekilmedi bunca cile" diyerek karin altinda evime donuyorum.

    11 aralik, fikirtepe'deyiz yine. ben isi biraktim**, sozlukten ve diger sitelerden haber araniyorum, mac ne zaman oynanacak diye. son dakika haberini gormemle ustadin bana messenger'dan yazmasi bir oluyor; "mac 4'te baslayacakmis". kendisi yetkili bi abi oldugundan diyorum, "ustat erken cikalim maca gidelim". o da mesai 6 da biterken 3 gibi cikmamizin kuruldaki buyuk abilerce hos karsilanmayacagini soyluyor, hadi 1 saat olsa neyseymis de 3 saat erken cikamazmisiz. bukuyorum boynumu, netten izlerim maci diyerek... saat 2 gibi teftis kurulundan mufettislere bir mail geliyor, "hava muhalefetinden oturu 3'te paydos edebilirsiniz." allahim, gunun en guzel haberi bu, belki de guzel gececek macin habercisi. kostur kostur cikiyoruz subeden, karda dusme pahasina kosar adim gidiyoruz metrobuse. nihayet metroya yetistik, ama binemiyoruz ki metroya, bu ne kalabalik? "taksiyle gidecektik ustat, yetisemedik iste". "taksi daha kotu olurdu, en azindan mac bitmeden yetisiriz belki" diyor. yine hakli cikiyorsun ustat, en sonunda metroya biniyoruz, sandvic gibiyiz, neyse ki arenaya geldik. saat 3.5 falan, arena cevresinde muthis bir kalabalik, polis gecmelerine izin vermiyor, neyse ki kombineleri gosterip giriyoruz maca, cok kacirmamisiz, 2. yari yeni baslamis! stad bekledigimden kalabalik, ama her saniye yuzlerce kisi daha geliyor. anlasilan stadin disindaki binleri tutamamislar diyoruz*.

    tirnaklar yeniyor, burak tamamlasana drogbanin sutunu! ses kisiliyor, dakikalar ilerliyor, tevezin arkasindaki marchisioya topuk pasi verdigi, marchisio'nun sut vurdugu pozisyon, birkac dakika sonra korneri takiben ceza yayi icinden cektikleri sut. yurekler agza geliyor, allahim bu nasil stres? umidim az, stattan da pek tezahurat cikmiyor, karamsarlik kapliyor ruhumu. ve o an, sneijder'in golu, orda film kopuyor. kalmayan ses iyice gidiyor, kac kez gooool diye bagirdim allah bilir. tanimadan sarildigim amca, seni hala seviyorum. allahim bu nasil bir mutluluktur, bu nasil bir orgazmdir. mac bitiyor, aglayacagiz sevincten. bosuna degilmis diyoruz ustatla, sariliyoruz, zipliyoruz, futbolcular da bizim gibi, hayatimin en guzel gunlerinden biri geciyor arena'da.

    eve donerken kisa zaman once ayrildigim sevgilim geliyor aklima. sen yokken de galatasaray vardi diyorum, senden sonra da o olacak; "bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray".
  • 26
    yarıda kalan maç salı günüydü ve çarşamba gününe ertelendiği saat de, çalıştığım okulda ders saatime denk geliyordu. bütün gün maçı izlemek için neler yapacağımı düşünüp, durdum haliyle. en sonunda öğretmenler odasındaki ufak televizyonu sınıfa çıkardım ve sınıfla beraber maçı izlemeye koyulduk. maç başlarken çocuklara "gol olursa bağırmak yok, idareden habersiz iş yapıyorum, sonra başımız belaya girmesin" dedim. ama o son dakikalarda gelen gole hayvan gibi sevinen de yine ben oldum. sonrasında da sevinçten koridorlara kadar taşan çocukları zar zor içeri topladım. işin özü bu maç sadece kendi çapında yarıda kalmadı, tüm türkiye'de hayatı yarım bıraktı. meslek hayatım boyunca bir daha bu tip bir şey yaşamam herhalde diyorum ama sonra aklıma "havaya girdin mi galatasaray çakar bir tane" şeklindeki ünlü rıdvan dilmen vecizesi geliyor. bu kulüp ve bu takımla her şey mümkün ne de olsa..
  • 27
    azamiyetin azamiyetinin de azamiyetinde bir öğrenciydim. bütün gün içindeki tek ders 15:30 -17:30 arası bir labaratuar dersiydi. 7 ders alınan dönemin tek kritik dersiydi, nitekim tek ders sınavına kadar didinip mezuniyetten bir ay sonra anca diploma alabilmiştim. sınavlarda alacağım puanlar dışında her bonusa ihtiyacım vardı, dönem boyu tam "attendance" % 5 bonus puan demekti.

    özetle; bir tarih yazılıyor iken ben ve bir sınıf dolusu insan gıcık ötesi bir iranlı asistanın zor anlaşılan ingilizcesine boş boş bakarak geçirdik o tarihi maçı. yanımda tipten dolayı sneijder lakabını taktığımız hasta fenerli bir arkadaş vardı, bu da böyle bir anımdır...

    sonra da diyorsunuz daniel neden hep mutsuz yazılar yazıyor...
App Store'dan indirin Google Play'den alın