• 51
    benimde bir hikayem var bugünle ilgili.

    10 aralıktan başlayalım. okuldayım, arkadaşlarla bütün gün maçı konuşuyoruz falan. sonra son derslere doğru bende bir halsizlik başladı. neyse dedim maç saati kendime gelirim. sonra eve gelince maalesef talihsiz bir haber aldım ve sonra da işler kötüye gitmeye başladı. ya bakın ben hayatımda böyle bir şey görmedim. odada maçla ilgili yorumları dinliyorum falan ama git gide kafa düşüyor bildiğin. yok yani resmen vücudum kafamı taşıyamıyor. bakın ne bir öksürük, ne bir akıntı, karın ağrısı hiçbir şey yok ama resmen kafam vücuduma ağır geliyor. sabah sapa sağlam olan ben maçtan 1 saat önce kafamı kaldıramaz hale geldim ve ne ara, nasıl bu hale geldiğimi hiç anlamadım. en sonunda kafamı koydum masaya öyle gözler falan kapalı yorumları dinliyorum bir yandan da sürekli bizimkilere ''uyursam falan kesinlikle kaldırın'' diye uyarı üstüne uyarı yapıyorum. ama bir yandan olayın şokundayım dediğim gibi ne olduğunu anlamadım çünkü. neyse maç saati geldi, kalktım içeri geçtim maçı izliyoruz. yarı baygın bir şekilde izliyorum maçı üzerimde battaniyeler, boynumu falan hareket ettiremeden-ki böyle önemli bir maçta bu haldeysem maç olmasa ölü gibi uyurdum herhalde- sonra kar yağmaya başladı işte. artık içime mi doğdu nedir babama dedim ki: ''keşke şu maç tatil olsa be.'' çünkü gerçekten o maçı öyle izlemekten zerre keyif almıyordum. ve gerçekten maç tatil oldu, ben de zaten tatil olmasından 10 dakika sonra uyuyakaldım direk.

    gelelim 11 aralık gününe...
    sabah uyandım, okul var tabii. akşamki kadar halsiz değilim ama bu sefer de akıntı, ağrı falan var. yine de okula tabii ki gidilmeyecek. dedim ya kötü bir haber aldım diye, ailede ben hariç herkes şehir dışında o yüzden. neyse gitmedim okula. bizim sınıfta gerçekten galatasaray'ı yaşayan 3-4 arkadaş daha var, onları aradım hepsi okula gitmiş. burada izleriz falan diyorlar ama ben okulumu biliyorum, olmaz öyle bir şey. neyse ben evde zombi gibi dolaşarak maçı bekliyorum. maç saati geldi çattı. akşamki halimde değilim, bilinçli bir şekilde maçı izliyorum akıntılar ve öksürükler eşliğinde. maç tabii gittikçe heyecanlı hale geliyor, ben de iyice moda giriyorum.
    işte n'oluyorsa sneijder'in golünde oluyor. 1.5 gündür zombi gibi olan ben bir bağırıyorum, evde amaçsızca oraya buraya koşuyorum... ister inanın ister inanmayın o andan sonra hastalıktan eser kalmıyor. bildiğin o gol beni iyileştiriyor yani kendime geliyorum resmen. zaten kimler kendine gelmedi ki o golden sonra?

    hala merak ederim; maçtan 2 saat önce ne oldu da ben kafamı kaldıramayacak hale geldim ve gol anında ne oldu da ben bir anda sağlığıma kavuştum. başka hiçbir yerde, hiçbir zaman başıma böyle bir iş gelmedi çünkü.

    benim de 11 aralık 2013 hikayem bu sözlük. bu arada bizimkiler de sınıfta 60 ile 75.dakika arasını izleyebilmiş, sonra hoca kapattırmış. hepsi çok pişmandı okula gittikleri için.*

    (bkz: ulan gaassaray)
  • 52
    yurtta kalırken zaman zaman da arkadaşların evinde takılıyordum. maç yine böyle evde olduğum zaman dilimine denk geldi. arkadaşın biri galatasaraylı ama öbür ikisi fenerli, beşiktaşlı. bunlar biz şampiyonlar liginde yenilince dalganın dibine vuruyolar, biz de fanatiğiz ya uyuz oluyoruz. zaten evde ne zaman maç izlesem kaybediyoruz. dedim burası uğursuz amk ben yurda gidiyorum. gittim ama maç başlayıp da iptal edilince geri döndüm. ertesi gün maç başladı, sonlara doğru ümidi kesmiştik çünkü drogba'nın pozisyonu dışında şut bile yoktu. herkes mancini'ye sövüyordu. sonra sneijder sahneye çıktı. o kadar odaklanmışım ki top yerden sektiği anda kaleye girmeden goooooooollll diye bağırmaya başladım. ama ne bağırma! o kadar yüksek sesle bağırdım ki sanki hayatım boyunca bu anı beklemişim. sabri ugan'ın bekledik bunu çok bekledik tadında bir bağırma oldu. maç sonuna kadar deli dana gibi dolandım evin içinde. bitince de galatasaraylı arkadaşla pencereyi açıp sokağa koyduk mu çektik. yoldan gelip geçenler bizi deli sanaa da umrumda değildi çok eğlendik o gün. bizim 2 kafadar ise maç sonu ses çıkarmadan oturuyolardı.*
  • 53
    o günün öncesindeki gece üzüldüm maç ertelendi diye. çünkü sabahında histoloji dersim var. gitmezsem kalıyorum. maç tatil oldu sardı beni bir hüzün. bir türk takımına çıkmış belki en zorlu şampiyonlar ligi grubu, galatasaray'ın bu gruptan çıkma ihtimali...
    neyse sabah gittik okula. arkadaşla baktık devamsızlıklara. girmezsek o hocanın insafına kalıyor, ben seneye dersi devamdan alıyorum. tabiki kantinde kaldık sonucunda.
    maç başladı. izliyoruz juventus atakta. allah'tan bizimkiler zemini kazıdı da adamlar düzgün gelemiyor. son dakika bir sneijder golüyle seviniyorum şu şekilde: 'kaldık ulan kaldık'.
    sonuç ne oldu derseniz; arkadaşım dersi verdi. ben devamsızlıktan kalıp okulu bir sene uzattım ama her anına değdi.
  • 55
    gazi üniversitesi hukuk kantini. bilen bilir bahçeyi camla çevirince kantin yapılıyor zannediyorlar. ama o soğuk yok mu o soğuk....
    son sınıftayım ve en güzel senemi yaşıyorum o dönem. işler tıkırında. hayaller büyük. zaten cimbom birkaç sezondur tokat manyağı yapıyor herkesi.
    o gün önemli bir ders vardı. aynı ders 1.30 ve 4'te. maç öyle bir saatte ki ikisini de kapsıyor. ne yapsam bilmiyorum. 1.30 dersine gidiyorum. maçı boşver. ders daha önemli...
    hoca giriyor ve bakıyor ki projeksiyon bozuk. çıkıyor sınıftan birilerini getirecek. 1 dk 2 dk 3 dk derken fırsat bu fırsat çık sınıftan diyorum.
    merdivenlerden indim. artık kantindeyim. kahve ortamı oluşmuş sandalyeler dizilmiş. o da ne sandalye yok. ama reislerin koltuğu var. daha sonra şehit düşecek yakın bir fenerli arkadaşımla koltukları çekiyoruz. yayıla yayıla oturuyoruz. maç başlıyor. olaylar olay ahlar vahlar... aralık soğuğunda o camlı kantin ağzına kadar doluyor. nefesler ısıtmış ortamı. başka fenerli arkadaşlar da geliyor. herkes göz ucuyla bir pozisyon görebilmek için ekrana kilitlenmiş. drogba ve burak net pozisyonlar buluyor, juventus uzaktan denemeler yapıyor muslera'da kalıyor. o an geliyor. ne olduğunu göremiyorum ama sneijder çaprazda bir şeyler yapıyor. millet ayağı kalkıp bağırınca ben de atıyorum kendimi ayağı. gol mü değil mi göremiyorum bile. golün tekrarını dikkatlice süzüyorum. evet gol olmuş. şimdi savunma zamanı. titreye titreye 10 dakika geçiyor. son düdükle herkes dağılıyor. fenerlilere bakıyorum hiç böyle fantastik anılarımız olmayacak bakışı var. içimde kelebekler lan bu halde ders mi dinlenir yürü eve.
    hatırladıkça mutlu olduğum, üniversiteye dair en güzel anımdı bu maç.
  • 56
    şu entry'de (bkz: #2083507) bahsettiğim olayı anlatmamın zamanı geldi galiba sözlük. hadi toplanın bakalım. çaylar, kahveler hazır olsun...

    3 sene önce ispanya'da yaşadığım zamanlar, çılgın günler tabi.. ordan oraya takılıp duruyoruz, aynı zamanda bir türk arkadaş grubu da var, eğleniyoruz. ne yazık ki bu güzel günler içinde en olmicak boktan bir olay başıma geldi: böbrek taşı. daha evvelden düşürdüğüm için tecrübeliyim tabi, hemen anladım. doktora gittim dedi bu çok büyük, istandul'a dönmene çok yoksa bekle orda aldırırsın. neyse tamam dedik yaşamaya devam ettik. o kadar kötü oldu ki, bazı günler ağrıdan kustuğum, bazı günler bayıldığım bile oldu.

    neyse gel zaman git zaman bizim juve maçı geldi çattı.. bizim türk ekiple onların evinde toplandık maçın başlamasını bekliyoruz. o sıra da madrid de baya soğuktu, ankara, kütahya veya afyonlu falan olan varsa bilir o tarz bi soğuk. göt kesen soğuk. ulan benim hafiften sancım başladı ama çok rahatsız edici değil. ama artık tecrübeliyiz ben anladım bu ağrı beni mahvedecek, dedim en iyisi ben maç başlamadan eve kaçayım, evde izlerim, sancı mancı olursa şimdi adamların da keyfini kaçırmayayım. neyse ben eve vardım tam o sırada da maç başladı, maç gayet güzel giderken 5. dakika falan bende çılgın bi sancı başladı. ama öyle böyle değil yerimde duramıyorum. bilenler bilir bu taş sancısına sadece iki şey gelir, ya sıcak havlu basacaksın ya da sıcak duşa gireceksin. ki o da en fazla yarım saat falan rahatlatıyor. artık ben maçı falan siktirettim, havlu falan ütülüyorum evde ki belime koyayım diye. yattım tekrar maç açık, belime havluyu koyuyorum falan da hiç hissetmiyom bile aq havluyu mavluyu, öyle aşırı bi sancı...

    ben bi uyandım maç tam bitmiş, star'da artık haberler mi başlıyordu ne başlıyordu tam hatırlamıyorum. lan diyorum neler oluyor aq saat gece 12 civarları olması lazım, bu saatte bu yayın ne alaka? saate baktım 18 falandı herhalde (yanlış hatırlamıyorsam). lan diyorum tüm saatler bozulmuş olamaz di mi ? telefona bi baktım 20 arama bin mesaj. dedim alman (lakabım), ya öldün oğlum ya da büyük uzaylı istilası, nükleer bomba falan bi boklar oldu. hiç bir şeye anlam veremiyorum..

    sonra yanımda duran havlu, fişte takılı duran ütü, mynet'teki maç iptal haberleri, karnımın aşırı aç olması vs. derken parçaları birleştirdim.. sonuç: akşam maç başladığında stada daha kar falan yağmadan bayılmışım, ertesi gün oynanan devam maçının da tam sonunda ayılmışım.

    anlayacağınız maçı komple kaçırmış oldum. ama tekrarını 90 dakika şeklinde izlerken yine de gözlerim doldu. canım cimbomum, sen yeter ki hep kazan, biz razıyız sancılara...
  • 57
    sakarya'da üniversitede öğrenci evinde kalıyordum o dönem. evde 6 kişi olacaktık. 4 galatasaraylı 2 beşiktaşlı. maçın normal gününde arkadaşlarla playstation ve lcd kiralama kararı vermiştik. serdivan'da bir playstation cafe vardı. 24 saati 24 tl. lcd ve playstation bu fiyata evet. neyse hem maçı hd izleriz, hem de gece ps oynarız diye gittik kiraladık. eve geldik bir güzel kurduk. her şey güzel maç saati geldi. heyecanlı bi şekilde dizildik. fakat o da ne? maç ertelendi. tüm keyfimiz kaçmıştı. sakarya'da da her yer kardı. bir yandan da lcd ve playstation'ı bu karda nasıl teslim edeceğiz diye soruyorduk birbirimize. neyse ki ertesi gün oldu. o berbat havayı, az ama öz olan taraftarımız ısıttı. altın portakalımız da 2013 yılının son hediyesini bizlere verdi. ev arkadaşımın t-shirtünü yırtmıştım gol anında. gökhan zan'ın açıklamalarını da unutamıyorum. her şey için teşekkürler.
  • 58
    aslında benim hikayem 11 aralık öncesini kapsıyor.

    10 aralık'taki maçtan birkaç gün önce biletler satışa çıkmıştı. yakın bir arkadaşımı ikna etmeye çalışıyordum.

    -oğlum düşünsene yenersek yıllar sonra oradaydım diye anlatırız.
    +kanka öyle de 12'sinde ekonomi sınavı var. ankara'dan git gel 2 günümüzü yiyecek.
    -lan nolcak erken çalışıp gideriz. hem dönüşte 1 günümüz daha olacak onda da son tekrarları gömeriz.
    +riskli be hacı, bir daha kalırsak okul uzayacak biliyon.
    -ya kalmayız oğlum niye kalıyoruz. hem maçın motivasyonu olacak hayvan gibi asılırız.
    +kanka doğruyu söyliyim mi? bizim juve'yi yenme şansımız düşük. bi de kar var diyorlar gidecez rezil olup dönecez. üstüne hasta olur sınavı da kaçırırız. make-up'ta da hoca bize koyar.
    -valla rakibi kilitleyip 1 tane itelesek yeter de işte rezil olucaz haklısın...

    sonuç olarak mantık aşktan ağır gelir ve bilet alınmaz. 10 aralık akşamı maç evlerde izlenir. sıcağı sıcağına telefona koşulur.

    -oğlum haklıymışsın ha. gidip rezil olup bi de dönemeyecektik. gece yollar da kapanır.
    +tabi oğlum dedim ben sana. maç ne zaman devam edecek o da belli değil. sokakta beş parasız kalıp donardık artık.
    -aynen kanka ya iyi ki gitmedik.

    bok iyi ki gitmedik.

    ertesi gün destan yazıldı. ankara'da küçük çaplı kutladık. birkaç gün birbirimizin yüzüne bakamadık.

    ekonomi sınavı mı? satrancci 54, kankası 48...
  • 59
    önce 10 aralık gecesi.

    saat 21.30 civarı
    yer: antalya akça apart.

    liseden dostum olan arkadaşımla akdeniz üniversitesinde ikinciogretim okuyoruz ve aynı yurtta kalıyoruz. yurt odamizdaki televizyon 37 ekran bir de onu tavana yakın bi yere sabitlemisler iyice rezillik. neyse dersler normalde 22.30 en gec 23de bitiyordu. dersten erken çıkıp yurda girdik bekçi abi her zamanki gibi lobide plazma ile maç keyfi yapıyor. dedik abi birlikte izleyelim. neyse tam kurulduk bütün gün o anı beklemissin hop kar yağdı maç iptal. bekçi abiye iyi akşamlar diletip odaya çıkıp uyuduk.

    ertesi gün maç 3te bizim ders 5.30da. sikerler diyip gitmedik indik aşağı lobiye. antalya dediğime bakmayın göt donduruyordu sogugu. hele yurdun lobisinin olduğu yer iki taraf da kapıydi felaketti. biz ufoyu aldik maçı izliyoruz ama hiç maç modunda değiliz hem gündüz maçı olmasından dolayı hem de lobide sadece ikimiz maçı izliyoruz. sürekli sıkıntidan muhabbete saran temizlikci teyzeler bile yok. neyse işte abi gol oldu ben bir bagirmisim bi kaç öğrenci indi aşağı noldu diye felaket bir coşku yaşadım. o gün yaşadığım her saninyeyi hatırlıyorum. bir gün öleceğim evet oldugumde hayatım film şeridi gibi gözümün önüne geldiğinde sneijderin juveye attığı gol kesinlikle o karelerden birinde olacaktır. asla unutmayacağım.
  • 60
    ne güzel günümüzdün sen bizim 11 aralık 2013

    10 aralık 2013 akşamı galatasaray'lı arkadaşlar ile bakü'de evde toplanıyoruz. hatırladığım kadarı ile takım o dönem pek iyi oynamıyor daha doğrusu baya bir dengesiz o yüzden bi kaç arkadaşta ilk yarıyı izler kaçarız havası var türkiye'den 2 saat ileri olduğumuz için, ve ertesi günü iş olduğu için. hoş bana komaz da. neyse. maç başlıyor votka doldur, şunun sesini aç, aha kar gibi bişey başladı derken saha bir anda bembeyaz oluyor. ne yalan söleyim o akşam benim de içimde bir karamsarlık var inceden kendime dahi itiraf edemediğim ama bastırıyorum şeytanı bir yandan. sus lan diyorum galatasaray bu ne yapacağı hiç belli olmaz. kar dolu fırtına derken hakem maçı iptal ediyor. herseybitmedi ile birbirimize bakıyoruz anlamsızca. 17 senelik arkadaşlığımızda farklı ülklerde kaldığımız zamanlar hariç her şampiyonlar ligi kurasını ve avrupa maçını yan yana izlemişizdir nerdeyse. ilk defa ertelenen bir şampiyonlar ligi maçı yaşıyoruz ve gece ertesi güne dair tahminlerimizi konuşarak zıbarıyoruz.

    günlerden 11 aralık. işteyim. maçın oğlen 15:00 te olacağı kesinleşiyor. herseybitmedi ile kısa bi tel konuşması. yapacak bir şey yok. bu maçı beraber izleyemicez farklı projelerde çalıştığımız için. garip bi heyecan var içimde. sanki bir gece evvel oynasak kazanamıcaz o yüzden de tanrı bizim almamızı istediği için mikaili devreye soktu düşüncesi kafamdan cıkmıyor. bakü saati ile 17:00 de başlayacak olan maçı büyük bir heyecanla beklemeye başlıyorum.

    maçın başlamasına 10 dakka falan var. ofiste kendi sistemimi kurmusum. star'ın internet sitesinden takip edeceğim maçı. reklamlar var yayın gayet net akıcı. sorun yok. gidip bi çay alıyorum kendime bir geliyorum ki bağlantı sıçmış. bağlanamıyorum. maç başlıyor falan ama ben yokum piyasada. oraya git buraya koş napcaz derken ''it'' şefinin odasına gidiyorum. o da galatasaray'lı. baktım link arıyor. hadi olm bulun sunu derken bi acıyoruz ilk yarı 0-0 bitmiş. devre arasında buna bi cozum bulmak lazım diyorum bu boyle olmaz ve hemen düzenekler linkler ayarlanıyor. cay sigara derken 2. yarı başlıyor. başlıyor başlamasına da nette ki sorun aynı. ekranda donmalar linkte kapanmalar bişeyler.. piç olma yolunda ilerliyor maç. it şefi bakıyor yüzüme sen ofisine git diyor. ben toplantı odasına kuracam maçı orda izlicez gizli gizli diyor. herkes ofiste hee. zor iş. tamam diyorum koşarak ofisime gidip haber beklemeye başlıyorum.

    anan aşağa baban yukarı derken telefon geliyor maçı açtık toplantı odasına gel diye. koşarak gidiyorum. şantiyenin hemen her departmanından galatasaray aşkı ile yanıp tutuşan 10-12 kadar insan doluşmuşlar içeri. toplantı odası da fiyakalı hee. yerler halı, koskocaman bir cam sehpa, geniş deri koltuklar, 123241 ekran plazma bir şantiyeye göre fazla lüks ve pek taraftar profiline uygun değil yani. halıya bağdaş kuruyorum izlemeye başlıyorum. bi kaç atak yapıyoruz drogba vuruyor buffon yerden çıkarıyor falan hepten gaza geliyorum.bu arada saat 18:00 e yaklasıyor servisler kalkacak. kaçırırsak bir sonraki servis 20:00 de. çokta şeyimde değil servis mervis. bir kaç kişi servise yetişmek için çıkıyor derken proje müdürü giriyor içeri. kimsenin umrunda değil herkes maça konsantre. o da kenardan izlemeye başlıyor maçı bir beşiktaşlı olarak heyecanla.

    dakikalar 85 i gosterirken zor zeminde giden topu selcuk umut'a itiyor. umut'ta ceza sahasına doğru dolduruyor. kara bişey çıkıyor o çamur deryasının içinden havaya doğru aha diyorum drogba indirdi, top kalenin sağ çaprazına doğru iniyor ahaaa diyorum içimden sneijder'e indiii.. o saniye ve saliseler içinde acaba gol olur mu, topu nereye vurur, lan gol olsun be diye düşünürken şino topu öyle bir yere gönderiyor ki.. topun direğe vurup içeri girmesi ile anırarak haykırarak kükreyerek kalkıyorum ayağa. kimseyi opecek, kimseye sarılarak sevincimi yaşayacak durumda değilim. at gibi koşasım ayı gibi yerlerde yuvarlanasım var çünkü. toplantı salonunda sağa sola delice koşuyorum goool diye bağırarak anırarak.. kaç tur attım naptım en ufak bi fikrim yok en sonunda gelip kendimi tv önüne halıya taklalar atarak bırakıyorum. baya baya yuvarlanıyorum yanlamasına gözüm bir şey görmeksizin. tv'den galatasaray'ımızın golu diye bir ses geliyor kendime gelir gibi oluyorum bir bakıyorum proje müdürü bana odaklanmış. :( kaçırıyorum gözlerimi. herkes mutlu herkes sevinçli ama benim gibi yapan yok çok belli bakışlardan. bozuntuya vermeden son düdüğü bekliyorum ve maç bitiyor. yavaşça boşaltıyoruz toplantı salonunu. o kadar mutluyum ki kimi arayacığımı kime mesaj atacağımı şaşırmış bir halde otoparka çıkıyorum cuğaramı tutturmeye.

    maç sonu goygoyumuz başlıyor. zebra boğazlayan aslan fotoları, şikecilerin bizden çektikleri gırgırları havada uçuşurken içerden biri geliyor. muslera diyor, olm proje müdürü seni sordu kim bu manyak dedi diyor. yapacak bişey yok olm diyorum 85 te juventusa gol atmışız en zor gruplardan birinden çıkmışız napacaktım amk diyorum sessiz sakin yanımdakilere mi sarılcaktım. he valla hıaamıaa haklısın diyor goygoya devam ediyoruz ve 20:00 ye kadar servisleri bekleyip akşam maçın kutlamasını yapmak üzere herseybitmedi ile rendevulaşıp allahım gooool nidaları ile fiskimizi yudumlayarak kutlamamızı yapıyoruz.

    hayatımın en güzel en özel günlerinden biridir 11 aralık 2013. en az bir 12 mayıs 2012 kadar, bir 14 mayıs 2006 kadar, bir 17 mayıs 2000 kadar özeldir benim için.
  • 61
    erteleme maçının oynanacağı gün sabah uçağı ile iş için izmir'den istanbul'a geldim, en önemli müşterimle önümüzdeki birkaç ayı kapsayacak işler için pazarlık masasına oturduk. bütün planları maça kadar işi bitirmek üzerine yaptım ama olmadı, uzadı da uzadı. ben de bir noktada dayanamayıp alman arkadaşlara çaktırmadan telefondan maçı açtım, 85.dakikaya kadar olan pozisyonlarda bağırıp çağırmamak için dişimi sıktım ama gol olunca bende film koptu...bir anda gooooollllldkdjshaga diye bağırarak maçı izlediğimi bilmeyenleri donlarına sıçırttım. o dakikadan sonra maçı hep birlikte bitirdik, galibiyetin gazıyla toplantıyı da iyi ve istediğim şekilde bitirdim. bu da böyle bir anımdır.
  • 62
    10 aralık'taki maçı bi pubda izliyorum. ankara'da 7. caddede. ev kurtuluş'ta. son metro 00:05'te beşevler'den geçiyor. maçtan hemen sonra hızlıca hesap ödeyip koşacağım diyorum. yoksa taksiye falan binmek lazım yada o soğukta 50 dakika yürümek. neyse maç ertelendi. nedense çok sinirli bi şekilde çıktım oradan.

    geceyi sözlükte geçirdim. herkeste bi o stat dolacak söylemi. o zamanlar okuyoruz tabi yazamıyoruz. ünal aysal'ın gelin ben alacağım sizi içeri minvalinde açıklamalarıyla o gece geçti. çok düşündüm alayım bir bilet gideyim diye. bir yandan da diyorum ki uçak bileti alsam kalkmaz, kalksa inmez. otobüs bileti alsam bolu taraflarında 10 saat bekleriz. bi yandan da emin olamıyorum içeri girebileceğime.

    ertesi gün okuldan çıktım. siyaset dersine girmedim kaçtım. ders 13:30'da başlıyor ama 4 saat. geldim eve açtım sözlüğü twitter'ı. biletsiz giriliyor tarzı yazılar görünce hayatımda e büyük pişmanlıklardan birini yaşadım. evde de tekim. açtım star'ı bekliyorum.

    neyse maç başladı bitti o kısımları geçiyorum. gol olunca evde sağa sola koşup ayağımı mutfak küçük olduğu ve birayı falan alırken kolaylık olsun diye salona koyduğum buzdolabına çarptım. acımadı hala koşuyorum tek başıma. sonra bi durdum. etrafıma baktım. ercan taner bağırıyor ben kitlendim. bağırmıyorum koşmuyorum kafamı başka yöne bile çevirmiyorum. maç bitene kadar öylece durdum.

    bu da benim hikayem. şimdi gidip 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı başlığını okuyacağım.
  • 63
    hayatımda yaşadığım en büyük şanssızlık olarak nitelendireceğim hikayemdir.

    o senelerde yıldız teknik üniversitesinde öğrenciyim. kampüsüm beşiktaşta ben ise kadıköyde oturuyorum. 10 aralık 2013 akşamı kadıköyde evimde izlemek için hazırlığımı yaptım ama maç ertelendiği için havada kaldı heyecanımda hazırlığımda.

    maçın 11 aralık 2013 e ertelendiği haberi geldi. sorun şu ki benimde aynı tarihte ve saatte çok önemli bir sınavım var. burada devreye canım okulumun 2 vize uygulaması devreye giriyor anasını satayım.

    maç sınavımın olduğu saaate ertelenmiş ancak havada baya kötü. maçın ertelenmiş olması sınavımında ertelenebilecek olma ihtimalini yeşertti içimde. heyecanla okulun sitesine girdim ve ertelenen sınavlara bakıyorum ama yok arkadaş o sınav hakkında tek bir duyuru bile yok. gece boyunca siteyi aşındırdım ancak o şanlı haber bir türlü düşmedi.

    hayır bir de ortalıkta bileti olmayanlarında maça girebileceği haberleri dolaşmaya başlayınca iyice titremeye başladım. ben maçı evde izleyebilmenin yollarını ararken birden karşıma statda izleme imkanı çıktı. daha büyük bir heyecanla sayfayı yenilemeye başladım ama yok sıçtığımın erteleme haberi düşmedi bir türlü.

    sınav benim için önemli olsa bile girmem ama neredeyse hayati bir öneme sahip. şöyle düşünün, bir önceki dönem repeat olmuşum ve kaldığım derslerin hepsi 2. dönem dersleri olduğu için güz döneminde sadece 5 ders alabilmişim. o derslerden biri de koşullu ders ve evet o koşullu olan ders de sınavının o şanlı güne denk geldiği ders. gel de girme yani.

    neyse sınav ertelenmedi. sinirden ağlayacak duruma geldim ve yattım. sabah heyecanla kalktım tekrar girdim siteye. dışarda kar var arenada maç var ama erteleme haberi yine yok anasını satayım. evde kaldığım diğer iki arkadaşımda beşiktaşlı. kalktım hazırlandım okula gitmek için evden çıkmadan son bir kez daha bakayım dedim siteye yok yok yok erteleme yine yok. evdeki beşiktaşlılar demlemişler çayı, yanılmıyorsam kır pideside almışlardı sıcacık evde bir tarihe tanıklık etmek için keyifle bekliyorlardı. benlede dalga geçmeyi ihmal etmediler tabi.

    eboue kenardan oyuna girmeyi beklerken ben de kapıyı açıp kendimi dışarı attım. acıyı düşünebiliyor musunuz ? bindim kadıköyden beşiktaş vapuruna. açtım twitterdan takip ediyorum. soğuktan mı heyecandan mı bilemiyorum ama sık sık ekranı aşağıya doğru çekerken elimin titremesiyle en üstteki tweete falan giriyorum. saçma sapan favlar alıyorum retweetler yapıyorum. maça gidemediğim için dersin hocasından bölümün dekanına kadar saydırıyorum. bir yandan da tevezli atakların golsüz sonuçlandığını bildiren tweetler okuyorum.

    vapurdan indim ve beşiktaş meydandan bir otobüse bindim o sırada devre falan oldu tabi. neyse okulun durağında indim ve fakülteye doğru yürüyorum buzda kaymamak için baya bir emek sarfediyorum. derken fakültenin kapısından içeri giricem kapıda bir dünya duyuru var. o duyurulardan birisi o an beni dünyanın en büyük küfürbazı haline getirdi. o duyurulardan birisi beni az daha eli kanlı bir katile dönüştürecekti. aynen beyler aynen. sınavın ertelendiği haberini fakülte kapısına asmış şerefsizler. ben evden çıktıktan beş dakka sonra girmişler siteye haberi.

    barboros bulvarından beşiktaşa doğru bir koşuşum var düşe kalka. karda buzda ama nasıl koşuyorum beşiktaşa doğru. hem düşüyorum hem küfür ediyorum.

    ilk gördüğüm kafeye girdim. çok kalabalık değildi. dört beş kişiden oluşan bir arkadaş grubu onlarında maçla alakaları yok zaten bir de ben varım kafede. ben kendimi kaybetmişim hala küfür ediyorum. derken o dakika geldi, o muazzam an geldi çattı. tek başımayım ama hiçbir şey umrumda değil nasıl bağırıyorum gol diye. sandalyeyi yere vuruyorum. adamlar bişey diyemiyorlar çünkü yanıma yaklaşamıyorlar. çıldırmışım bir kere. kendimi o arkadaş grubunun üstüne attım. sarılmam lazım birilerine. biriyle kucaklaşıp zıplamam lazım. neyse ki çocuklar anlayışlı çıktı da bana ayak uydurdular.

    maç bitti ne sinir var ne küfür. allahım diyorum nasıl olur ya. çıktık lan diyorum gruptan çıktık. devirdik koskoca juveyi diyorum. sırıta sırıta yürüyorum yolda.

    şu entryi girerken bile yüzlerce defa küfür etmişimdir hocaya. sizden tek isteğim sizde okurken küfür edin. isim vermeyim ama maliyet muhasebesi hocasının ta diye başlıyan küfürler ederseniz makbule geçer.

    o maçta bende statdaydım diyememin sebebini okudunuz. teşekkürler.
  • 64
    sanırım bu başlığa bir şeyler karaladım ama yine yazmak istiyorum. o gün en sevdiğim hocanın felsefe dersi var, dersi doğal olarak ekiyorum. "hocam" diyorum, "seni seviyoruz eyvallah da canlı canlı tarih dersi verecek cimbom kaçıramayız." sonra bartın'da (evet bartın :() kuruluyorum yurdun televizyonu karşısına ama maça 1 saat kala falan kardan dolayı yayın gidiyor. küfür ede ede kar kış çıkıyorum kafeye, o zamanlar ultraslan üniden çocuklarla izliyoruz maçları. gidiyorum yanlarına maçı izlemeye. maç heyecanı şu bu falan derken gol dakikasında epey bi çıldırıyoruz. ama ne gol, ne sonrası yok bende. kuzenim aradı maçtan sonra, birbirimize golü kim attı gol nasıldı falan diye soruyorduk telefonda.

    çok güzel gündü be.
  • 66
    9 aralık.

    ankara'da lodumlu diye bir köyde askerlik yapıyorum. ilk karın düştüğü bölge diye anılan, soğuğun göt kestiği bir yer kendisi. nizamiyenin demirbaşıyım, aynı zamanda ani müdahale mangasının (amm reyiz) bir parçasıyım. 15 gün gündüz, 15 gün gece takılıyoruz. elbette galatasarayımın maçı olduğu için aksilik olarak o hafta gececiydik. şimdi neden 9 aralıktayız, ona geliyorum.

    10 aralık gecesinin nöbetleri 9 aralıktan belli oluyor. nöbet saatlerimiz;
    19:00-21:00
    21:00-23:00
    23:00-01:00
    01:00-03:00
    03:00-05:00
    05:00-07:00

    kişi sayısının azlığından dolayı 1 kişi bu saat dilimlerinden 2 tanesine belirli bir düzende yerleştiriliyor. 10 aralık gecesi bana denk gelen nöbetler, 21:00-23:00 ve 03:00-05:00. ulan tam maç saatine denk geliyor biri. 9 aralıktan hemen pazarlıklar başlıyor diğer askerlerle. tabi benim satmaya çalıştığım saat olan 21:00-23:00 ankara'nın gece ayazına göre gayet cazip, göze ve kulağa hoş gelen bir dilim. 19:00-21:00 ve 01:00-03:00 nöbeti olan asker hemen avının yanına yaklaşıyor elbette. diyor ki kardeşim 21:00-23:00 benim olsun 01:00-03:00 senin. gözler nasıl ışıldıyor bi görseniz. tamam ulan diyorum, benim bu maçı izlemem lazım. yıllar sonra ilk defa askerlik yüzünden tribünden uzak kalmışım ona rağmen kombinemi alıp destekleyeceksiniz diye kuzenlere bırakmışım. içim içimi yiyor. juve'ye bi koyarsak ben gece 1'den 5'e kadar maçın bana yaşattığı o mutlulukla sabahı eder, yatağıma mis gibi girer uyurum diye düşünüyorum. zaten aksi bir durumda oracıkta donarım.

    10 aralık.

    gece nöbetimizi tamamlamışız. kafamda sürekli akşamki maç ve 4 saatlik boru gibi nöbet var. uyku diye koğuşa çıkarken, denetleme ayağına bizi saçma sapan bir işe gönderiyorlar. gözlerden uyku, ağızlardan küfür akıyor. öğlen 3 saat uyuduktan sonra akşam nizamiyedeki yerimizi alıyoruz. kuş kadar bi televizyonumuz var. maç için her şey hazır ve o ilk düdük geliyor. kar yağışı yüzünden tat yok, kesin ertelenecek gözüyle bakıyoruz zaten. ertelenme ihtimali yaklaştıkça benim 4 saatlik nöbet gözümde 4 yıla kadar çıkıyor. ben bitik şekilde ekrana bakıyorum. saatler 1'i gösterdiğinde nöbet yerimi alıyorum. 3 saat dayanabiliyorum o soğuğa. sevdiğim bir arkadaşım gelip elime yapışmış silahı alıyor. saat 4'te içeri girip masada 1,5 saat uyuyorum zaten dünden uykusuz kalmışız. ertesi gün 15:00 a kadar güzel bir uyku çekeriz sonra da maçı izleriz gazinoda büyük televizyonda hayali başlıyor.

    11 aralık.

    yine uykuya gitmek üzereyken saçma bir iş daha kitleyip bizi 13:00'a kadar bir güzel çalıştırıyorlar. acayip keyfim kaçıyor, tarifi yok. 13:00'da yatağa girip 15:00a kadar uyuyup gazinoya gidiyorum. sonrası heyecan dolu, ne uykusuzluk kalıyor ne keyifsizlik. umut kariyerinin şişirmesini yapıyor, drogba bildiğimiz gibi, şino'nun akıl dolu bilekleri ve büyük saygı duyduğum buffon'un çaresiz bakışları. herkes orada bir yumak oluyor.

    o an gerçekten çok güzel ve özeldi. emeği geçen herkese buradan teşekkürlerimi iletiyorum. iyi ki varsın galatasaray.
  • 67
    o yıl maltepede bir tıp fakültesinin inşaatını yapıyorum. hava 0 ın altında bu yüzden herangi bir imalat yapma ihtimalim yok. arabayı leventte bir avm ye zar zor soktum. o sırada hem aynı semtte oturduğum hemde tribünden arkadaşım beni aradı ve "abi maç bugun erken saatlerde oynanabilir" dedi. beraber kanyon alışveriş merkezine gittik saat henüz 10:30. ilk etapta 3 kişiydik. whatsapp, twitter, dedikodular derken birden bire 60 kişi avm nin içinde toplandık. televizyonlar gerekli açıklamayı yaptı ve birden avmnin içi ali sami yen sokak havasına büründü. hepberaber metroya doğru yürümeye başladık. arenanın önüne gittiğimizde neredeyse heryerden insanlar stadyuma akıyordu. hatta aralarında fenerbahçe formalı ama üzerinde galatasaray atkılı kişiler bile vardı. bir anda stadyum tıklım tıklım oldu. gözüme en net çarpan gökhan zan ın ağzından ejderha gibi duman çıkmasıydı. bu kadar erken saatte bu kadar taraftarın bu hava şartlarında stadyuma gelmesi juventus u net şok etmişti. juventus gerçekten çok iyi takımdı ama galatasaray o gün gerçekten bambaşkaydı. tribünden 3 adam inse oyuna girse o bile geçit vermezdi juventus a. maç boyunca bağırdık takım aslanlar gibi oynadı. o an geldiğinde her saliseyi çok net hatırlıyorum. sneijder topu önüne aldığında topa vururken bir anda tüm ses kesildi. sonrası muhtemelen istanbulun her noktasından duyulan bir gol sesi. tribünde herkes ortalığı yıktı. son dakikalarda gol yeriz diye tek bir kişi bile endişelenmiyordu. gökhan zan hep topa dikine giriyor, muslarının özgüveni tavan yapmış, sneijder rakibi arasında 5 cm bırakarak savunuyordu. son dakikada juventus zaten çaresiz bir şekilde sahada duruyordu ve kazandık. maç bitince gerçek bir duygusal patlama vardı. daha 2-3 hafta önce madridde 4 tane yedikten sonra reallilerin arasında kafamız önde yürürken bugün juventus galibiyeti için gözyaşı döküyorduk.

    hani derlerya; "hayatımızdaki güzel anıların %70 inde galatasaray vardır" işte bu gerçekten doğruydu. hayatımın belkide en güzel günlerinden biriydi.

    yaşamaya anlatmaya değer.
  • 68
    aman aman bir hikayem yok hatta bence buna hikaye denmez ama yine anlatayım. üniversiteye yeni başlamışım. normalde konuştuğum zaman kendime güvenen bariton sesli biriyim ama okula 5,5 yaşında başlamanın yaşattığı dezavantajı üniversiteye de taşımışım. hazırlık da yok. anlayacağınız 17 yaşında 120 kişilik amfilerdeyim. insanlara bakıyorum herkes babam gibi, ben ise 65 kiloluk gelişememiş bir oğlan çocuğuyum. genel anlamda mutsuzum, çevrem yok, dersten eve evden de derse yapıyorum. konuştuğum insan lab derslerinde tanıştığım bölümden 1-2 arkadaş o kadar. ama haftalar hatta aylar geçmiş bu durumu neredeyse kanıksamışım, hatta yeni bir insanla tanışma şansı geldiğinde 'aman bana bulaşmasın yaa, zaten öyle böyle yaşıyorum ne olacak ki' şeklinde düşünmekteydim. tam da bunları yaşadığım dönemde o malum 10-11 aralık dönemi geldi. mancini ile kör topal ilerliyoruz ama bir karakterimiz var. kadroda sneijder, drogba var halen. maç için ekran karşısındayım. ilk gün maçın ertelendiğine aklım ermedi açıkçası. 2. gün yani 11 aralık'a tekabül eden gün üniversitede alınabilecek en gereksiz ders olan bil 101 dersi için -sırf bu ders için- yine ümraniye'den kalkıp maslak'a gitmişim. şöyle böyle quiz sınavını yapıp geri dönüyorum. yine yalnız, yine kafa önde... eve geçip o dönemlerde müptelası olduğum eşortmanımı giymişim ve maçı sakince izliyorum. yalan yok ki, aman aman heyecanlanmıyorum. kendimi germiyorum. sebebini bilmediğim bir rahatlık var içimde. ama öyle maçı kafada bitirmiş de zaten eleniriz düşüncesi gibi bir şey değil. malum dakika geldi: umut uzun oynadı, ercan taner sustu, drogba indirdi sneijder fişi çekti. o dizlerimi yakan eşortmanla meşhur halımızın üzerinde bir kaymışım ki dizler öyle böyle kızarmadı. hatta eşortmanım kaymaya hiç müsait olmayacak ki belimden aşağı epey bir sıyrıldı neredeyse bacaklarımdan aşağı iniyordu. adeta statik sürtünmenin günlük yaşamdaki örneğini yaşadım. golden 5 dakika falan sonra babam vardiyalı işinden 'koçlarım benim, aslanlarım benim' nidalarıyla döndü. çok sıkışmış olacak ki şöyle bir tv'ye bakıp wc'ye kaçtı sonra kemer falan çözülmüş halde koşturarak geldi. son dakikalarda epey bir zamana oynadık. hakeme itirazlar vs. derken maç bitti. tarih yazdık. sonraki gün işletme mühendisliğine giriş dersinde az sayıda samimi olduğum insan taktığım galatasaray atkısından ötürü beni tebrik etti, ufak tefek muhabbet etti. stadın kapıları açılmış muhabbetleri döndü vs.

    gerçek anlamda bir hikaye değil. belki de hiçbir anlamı yok ancak madem başlığı açılmış ben de yazayım dedim.

    not: üniversitedeki mevcut hayatımdan ancak 4. sınıfta 'daha dışa dönük' olmaya karar vermem sıyrıldım. mutlaka buralarda benden küçükler de vardır. onlara tavsiyem, tabiki kendinize güveniyorsunuzdur o ayrı bir konu, en baştan itibaren dışa dönük olun. serseri olun, laubali olun ve ona buna atlayın demiyorum ama iletişiminiz iyi olsun bu zaten cepte ise bunu yansıtabileceğiniz ortamlara girin, girmekten çekinmeyin.
  • 69
    gecesi malum tv başında kala kaldık. ertesi gün maç başladı üniversite dersini ekmişim. cola cips bilimum malzemelerle oturmuş keyif için hazırlık yapıyorum. kar yağıyor ama nasıl. yok böyle bir yağış. döküldükçe dökülüyor mübarek gökyüzünden uydu çekmiyor vs. tanrı resmen maçı izlememizi oynamamızı istemiyor sanki. sonra bir şekilde açıldı yayın daha iyi çekiyor. internet yok tv'ye mahkumuz.

    dakikalar 35 gibiyken yan binanın üstünde plastik bir çatı kaplama malzemesi vardı. rüzgara daha fazla dayanamadı ve gürültüyle koptu. kopuş o kopuş elektrik tellerine değer değmez bütün mahalle bir anda 1800'lere döndü. elektrik diye bir şey icat edilmemiş sanki. kuduruyorum. telefondan twitter-facebook derken devre oldu. 20 kere tedaş'ı aramışımdır. elektrik vericez beyefendi merak etmeyin dedi en son telefonda bir hanım abla. şükür ki ikinci devrenin başlarında geldi elektrik. ama bu sırada aynı binada var olan kafenin elektrik devreleri uçan çatı parçasından dolayı açık kısımlardan içeri süzülen o beyaz inci taneleri karlarla temas ettiği için su elektrik vs derken bir gürültü elektrikler sen yine git. ama en önemlisi birden kara bir duman ve yangın başladı. alelacele çıktık dışarı telefon radyosu açık kulaklık takılı. içeriden dumandan boğulanları çıkarıyorlar ayakta sadece terlik 20 cm karın içinde ıslak soğuk insanlar ölecek benim derdim maç. alanda gördüğüm görevliye elektrik ne zaman gelir diyorum. git başımdan hemşerim diyor adam haklı olarak. yangın kontrol altına alınınca verdiler elektriği geri. sanki bana bağlanmış gibi bir koşuşum var eve anlatamam. o an usain wolt! gibi bir hamleyle eve geçtim. tv'yi yeniden açtığım da dakikalar 75-80 arasıydı. bu müthiş maçın sadece 10 dakikasını izleyebilmiştim. ama o on dakika için sahada ter akıtan aslanlar kadar mücadele etmiştim. sonuç mu, ercan taner'n sesinde gizliydi zaten. arriverderci juventus!
  • 70
    çok sevdiğim bir ağabeyi ziyaret etmek üzere hastaneye giderken aklımda sadece bu maç vardı ne yalan söyleyeyim. ziyaret bitip iş yerine dönerken gözüm sürekli saatteydi doğal olarak. narlıdereden alsancağa gelmeye çalışıyorum izmir'i bilenler anlayacaktır ne çektiğimi... yol bir türlü bitmiyor, milim milim ilerliyoruz. yanımda daire başkanımız var söveceğim sövemiyorum. oflayıp pufluyorum sürekli. daire başkanı dayanamadı sordu en sonunda "oğlum bir yere mi yetişeceksin?" ben de akşam yarım kalan maçı izlemeye devam edeceğimi söyledim, mesai kimin umurunda amk *

    daire başkanı- hiç sevmezdim kendisini- ağır tinerciydi... aklı sıra kafa bulacak ya "kazanabileceğinizi mi düşünüyorsun gerçekten?" diye sordu. ben de galatasaray olduğumuzu, en büyük başarısının uefa kupasında 2. tura çıkmak olan beşiktaş'la karıştırmaması gerektiğini söyledim. pis pis gülerek " o zaman var mısın iddiaya " dedi. hiç düşünmeden varım dedim. neyse biz güzel bir takım elbisesine iddiaya girdik tinerci daire başkanımla *

    yol bitti nihayet... maça artık 20 dakika kalmıştı... hemen koştur koştur bilgisayarımın başına geçtim. internetten açtım starı maçı bekliyorum... nihayet maç kaldığı yerden başladı... tam o sırada kapı çaldı bir öğrenci gelmez mi... hay amk dedim içimden... çocuk derdini anlatmaya çalışıyor ama benim sikimde değil ki amk * öğrenciye oğlum bir 20 dakikanı ayır şu maçı izleyelim, sonra işini halletme sözü veriyorum sana dedim... çocukta anlayışlı çıktı allahtan maçı izlemeye devam ettik...

    wesley'e top geldiği anda hissetmiştim gol olacağını... direkt ellerimi havaya kaldırmıştım zaten... top kaleye girince her taraf yıkıldı tabii... meğer bütün iş yeri maç izliyormuş amk *

    maç bitti arrivederci juve dedik haliyle... o gün yine iyi ki galatasaraylıyım dedim... bizim takım elbise yalan oldu bu arada... ama daire başkanının suratının kıpkırmızı olmuş halini görmek benim için en iyi takım elbiseden daha değerliydi *

    bu arada onun adı da dursundu amk... bu ismi taşıyandan yönetici olmuyor *
  • 72
    üniversiteye 2. kez hazırlandığım seneydi. babamdan habersiz bir şekilde dershaneyi ekmiştim. anneme de yalvarmış, gitme dese de, bağlasanız durmam, gidiyorum diye atar yapmıştım. (babama yapmak yememiş o zaman.) aksaray'dan maça * yetişmek için nasıl depar attım bilmiyorum. malum hava karlı ve efsane bir soğuk vardı. taksim metrosunda da sanayi metrosunda da tam olarak camlara yapışmış şekilde maça yetişmeye çalışıyorduk. metro'dan indiğimizde maçın başlamasına 3 dakika kalmıştı. arkadaşım ile koşarken, arkadaşım su birikintisinin içine düştü... tabi onunla birlikte bende su birikintisinden nasibimi aldım ve efsane ıslandım. ayakkabılarımızın içi vıcık vıcık su.. neyse girdik stada. (he bir de polisler bizden 5 dakika sonra gelen taraftarları içeri almamış, biber gazı vs sıkmıştı yanlış hatırlamıyorsam. o durumdan da son anda yırttık.)
    tribünde yanımızda sigara içenlerin sigara dumanı ile ısınmaya çalışıyor, bir yandan da allahım nolur diye dua ediyordum. altın portakalın golü * olmadan kısa bir süre önce annem aradı. maç kaç kaç dedi? ben de hala 0-0 anne dedim. gittiğine değse bari dedi. anne kapat gole gidiyoruz dememle topun ağlara girmesi bir oldu. arkadaşımla birbirimize sarılıyoruz, yanımızdakilerle sarılıyoruz vs vs... sonra fark ettim ki, sevinçten ağlamışız, gözyaşları akmış, makyaj falan akmış gitmiş..
    e bu kadar soğuğu yemenin de bir karşılığı vardı elber. eve dönerken deli gibi ayaklarımın üşüdüğünü ve böbreklerimin ağrıdığını hissettim. o kadar su ve soğuk içinde kalınca tabi vücut tepki veriyordu. 1 hafta böbrek ağrısı çektim. eve gidince babayla kavgayı da ettik bu arada. yenmemiz bir şeyi değiştirmedi o konuda sözlük.

    ama gerçek şu ki, bugün aynısı olsa yine yaparım, yine giderim, yine ağrı çekerim. diyoruz ya hani sefası da bizim cefası da.
    galatasaray için yaşanılan her şey kutsaldır. o günü bu kadar kutsal yapan seni de unutmadık, unutmayız aslanım *

    allaaahııım goooool, arrivederci juventus *
  • 75
    o gün 17.30'da linear algebra sınavım vardı sözlük. sneijder gol attıktan sonra odanın içinde nasıl delirdiysem, sağı solu dağıttıysam, bağırarak çağıra sağda solda koştuysam artık sınav notlarımın hepsi dağılmış, kalemlerim silgim uçlarım sağa sola dağılmıştı. "zkerim sınavını juve'ye koyduk lan" diye sınava gitmeyip kalmıştım o sene o dersten.

    öyle de gerizekalıyım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın