sol frame'de
kilo almak başlığını görünce, dayanamadım yazmak istedim.
öncelikle yaşamım boyunca zaman zaman çok kilolu olmuş biriyim. ilkokul yıllarından başlayarak sürekli sağlıksız beslenen ve bunun neticesinde ortaokul yıllarında kilolarından utanan biri olmuştum. ergenlik döneminde de bu devam etmiş, l bedenden xl bedene çıkmıştım. okul dönemlerinde utandığımı bile hatırlıyorum lan, gerisini siz düşünün.
*geçen sene
kpss denen beni benden alan bir döneme girdim. okul bitmiş, dert tasa başlamış. baba da dört sene önce ölünce, hayat gayesi düşmüş aklıma. neyse, gittim bir kursa yazıldım. öyle veya böyle ders çalışıyor, işi sıkı tutuyordum. kurs-ev hattında monoton bir yaşam biçimi oluştu. ilerleyen aylarda da bu ikiliye
milli kütüphane şeysi eklenince, hayatımın büyük çoğunluğu bu muhteşem üçlü de geçti gitti. bu zaman zarfında sürekli
probisler
*, bisküvitler, yağlı yemekler, tostlar, poğaçalar vs derken ve sinir stres de eklenince benim kilo artışım hızlı bir biçimde gözükmeye başladı. sevgiliyle geçirilen yalnız dakikalarda da göbeği içeri çekiyordum. o derece.
*aşırı obez değildim ama o yola doğru emin adımlarla yürüyordum. en son tartıldığımda 73 kilograma çıkmış ve sonrasını hatırlamıyordum. ne bok yiyeceğim derken kpss serüveni hüzünlü bir şekilde bitti. olmadı. haliyle büyük düş kırıklığı oluştu bende. bak bu entryi yazarken bile önümde tarih ve maliye dersleri açık. :)) yine abur cubur diye tabir ettiğimiz o kötü çocuklara sarıldım, yine kilolar aldım. sonra dedim ki, "nereye gidiyorsun lan bartowski! tut şu ağzını ve mideni. yeter artık!" diye söylenirken önüme sebze ağırlıklı bir diyet geçti. onu da gidip komşudan aldım, kız gitmiş diyetisyene. ben de listeyi görünce, aldım getirdim eve. bir hafta listeye baktım. gözüm pek kesmiyor gibiydi. çünkü bu yaşıma kadar doğru düzgün ne süt ne de sebze yemeği yiyordum. liste ise safi sebze, beyaz et ve protein ağırlıklıydı. neyse. listeyi alıp mutfağa koydum, haftaya pazartesi başlıyorum dedim. o aldığım günden sonra pazartesi geldi çattı. annem, beni tanıdığından yapamazsın falan diyor. o dedikçe ben gaza geliyorum. sonra bir başladım. affedersiniz, öküz gibi abur cubur yiyen adamdım. zavallı annem de inanmıyor bu garip oğluna. yapamazsın dedikçe iş benim için kolaylaştı ve daha ilk günden ne acıkma ne can çekmesi, hiç biri yok bende. sanki yıllarca yapıyormuşum gibi, harfi harfine ve saati saatine uydum listeye. sürekli tartılıyorum, gram gram azalıyorum. ilk ayın sonunda üç kilo az gösteriyorum. "allaaaaahhh" diye bağırdım. "oldu olm bu iş" dedim ve o kamçıyla devam ettim.
bazı özel günler ve zorunlu misafirlikler haricinde tamamen uydum o diyet listesine. o günlerde kaçamaklar olsa da hiç şaşmadım ve makarna, pilav, kızartma seven bu bünye, eylül'den beri öyle şeyler yemedi. hala da yemiyor. (kaçamaklar dediysem, irade dışı zorunlu misafirlikler için dedim. yoksa hiç kendimce kaçamak yapmadım) uzun uzun ne yiyip içtiğimi yazmayacağım ama diyetin yanında günde iki litre ve faza su içince de bendeki yağlar gitti. 73'ten 63'e inmenin ve olmayan tişört, pantalon, gömlekleri giymenin verdiği hazla bunu altı yedi aydır yaşam biçimi yaptım kendime. artık tamamen uymuyorum listeye ama az ve öz yiyorum. yeni bir kpss süreci olduğu için çok fazla hareket edemiyorum ama arada bir dambıl ile ağırlık çalışıp, sarkan yerleri toparlamaya çalışıyorum.
şüphesiz çalışan beyinler için yediğiniz ve içtiğiniz şeylere dikkat ettiğiniz de otomatik olarak oluyor bu iş. tabi zayıfalamak isteyenler için. diğerleri için no problem! işin büyük kısmı, beyinden mideye giden o emirleri doğru şekilde verdirtin. sonrası güzel ve sağlıklı oluyor. ha, ben doktorsuz yaptım bu işi ama yapacaklar gitsin görünsün bi'. sonra "galatasaray sözlük'te biri var, onu okudum da yaptım" demeyin.
*p.s: doktorspor fobisi var. n'apayım!