• 163
    bir kaç gündür yazıcam, şimdi fırsat oldu.
    çok güzel tavsiyeler vermiş ve çok güzel bir entry girmiş. herkes okumalı.

    (bkz: #2554813)

    ama isviçre'den ahkam kesmek kolay kardeş.

    şu entryde bahsettiği beslenme tarzını 70 milyonluk türkiye'de gerçekleştirebilecek aile sayısı 10.000'i geçmez.
    sağlık standartlarımız yerlerde.
    devlet denetimleri güvenilmez.
    türk insanının ekonomisi o beslenmeyi kesinlikle karşılayamaz.

    gelsin burada tavuk yesin. hormonlardan kadın gibi memeleri çıkar. gelip gdo'lu, kanserojen ilaçlı sebze-meyvelerimizden, senelerdir bombalanan suriye'den ithal ağır metalli patateslerimizden yesin. ülkeye denetimsiz sokulan her türlü gıdayı kullansın. %15'i sinir, işlenmiş kemik, tendon olmakla övünen kıymalarımızdan yesin... %15 kolajen oranına sahip kıymamızın %25'i de yağ doku oranına sahip ayrıca. o yağ doku oranının içeriğini ise bilmek istemez bu kardeşimiz. bu arada şu bahsettiğim kıymanın kilosu 40 lira. isviçre'de yiyebileceği domuz sosisi burada yiyeceği dana kıymadan sağlıklıdır bunu bilsin. et alıp kendi çektirmek isterse kıymanın kilosu 65-70 liraya çıkar. dana bonfilenin kilosu falansa 94 lira.

    onu da anlatayım kardeşime. bilsin neden böyle. türkiye tahıl ambarıydı bundan 15 sene kadar önce. tabi haliyle o tahılın sapıyla falan hayvan yemi yapılıyordu. yani dana beslemek kolaydı. çiftçi ithal suni yem almak zorunda değildi. dolayısıyla hayvan besleme maliyetleri yüksek olmuyordu. üstelik standart adı altında getirdikleri ve hiç bir işe yaramayan maliyetli koşullar yoktu. tabi ki tüm bunlar planlı stratejilerin uygulanması neticesinde alınmış kararlardı. evet hayvancılık denetleniyor ama o denetime rağmen gıda kalitemiz çok düşük. çünkü işe yaramaz. sadece hayvancıya maliyet çıkarmaya yönelik.

    sonra küçükbaş hayvancılık. tüm yaylalar ve meralar yok edildi. yani statüleri değişti. üzerinde 40 senedir orman olmayan yere orman arazisi dediler. hayvan otlatan çiftçiye hop 40.000 tl idari para cezasını kesiverdiler. devletten mera kiralamaya çalışan çiftçinin önüne müthiş rakamlar koydular.

    artık hayvan üreticisi azalıyor, aracısı artıyor. daha da devam edecek bu. niye? 1.100 tl ile 1.300 tl civarından koyun buldun diyelim satılık. 100 tane. bütün gün üretim kovalayan hayvancı bu paradan satıyor koyununu. bütün gün hayvan kovalayan aracı ise tanesine 200 lira koyup senden alıp satıveriyor koyununu. 100 tane sattı. hop kaç para kar etti? 20.000 tl. risk sıfır. hayvanın yetiştirirken telef olma riski üreticide. havan satışı en az 40 gün vadeli. senedi alan da üretici. inşallah bir gün tahsil eder. üretici 100 hayvandan sütü, yünü derken kaç para kar elde etti? 1 sene uğraştı belki 30.000 tl. o da bahsettiğim riskleri saymazsak. kazandığı paranın çoğuyla da aldığı yavruları 1 sene daha besler, büyütür, yeni yavru alır, sonra tekrar aracıya gider. peki aracı? 2 günde bağladı işi. 20.000 tl cepte. haliyle üretim düşüyor, fiyatlar artıyor. bu arada hayvanları küpeleten, küpeleri devrettiği için vergiyi ödeyen de üretici. aracı tamamen kayıt dışı.

    çoğu zaman 1 hayvan 2-3 aracı görüyor. fiyatlar şişiyor. çünkü hayvancı olarak hayvan pazarından yer kiralayıp malını satman imkansız. o maliyeti karşılayamazsın. öyle her yere hayvan pazarı kuramıyosun kafana göre. belediye kuracak. bakanlık kuracak. standardı olacak. devlet onaylayacak. çoğu pazarda ve kesimhanede veteriner değil imamhatip mezunları yapıyor denetimleri. standart dediğim bu. eskiden hayvancı bol bol pazar kurarken denetimleri veteriner yapardı bu arada. standart gelince böyle oldu. yoksa karşı değiliz standarda. keşke adam gibi yapsalar şu işi. üreticiye destek olsalar, tüketici mutlu olsa. aracıların hepsi üreticiliğe geri dönse. aracı dediğime bakmayın. bunlar emlakçılar gibi emekli asker falan değil. hepsi eski hayvan üreticisi. eskiden et aldığım kerim vardı benim. 3 kardeşti bunlar. 1.000'e yakın koyunu olurdu hep. kimi zaman 100 kimi zaman 200 koyunu hep satışta olurdu. bak yalan değil, sesinden hangi koyunun hangisi olduğunu ayırırdı. şimdi 3 kardeşin 2 tanesi aracı 1 tanesi fabrikaya girdi. kolunu makinaya kaptırdı. şimdi malulen emekli maaşı alıyor. bunlar atadan hayvancı bi aile. 3'ü üreticiydi. şimdi 2'si aracı, 1'i tüketici.

    baya bildiğin politika uygulandı bu ülkede tarım ve hayvancılığı yok etmek için. menderes ovasını, söke ovasını bir gezsin de çiftçilerle konuşsun. yerli tohumlarımızı devletten gizli gizli nasıl ektiklerini dinlesin.

    peyniri, yumurtayı, sütü falan hiç anlatmıyım.

    glukoz, fruktoz, $eker ve koruyucu maddeler yok! demiş. bak buna gülerim. parası olan bulamıyor o dediği standartta ürünü. bu arada glutensiz bir paket makarna 10 lira türkiye'de. o da etiketi doğruysa. demiş ya beyaz un, misir ve misirla alakali ni$asta vs. tüketmeyin. $eker yerine bal tüketin diye... türkiye'de bal yiyeceğine şeker yesin. daha sağlıklı. çünkü bal diye yediğin şey aslında çoğu zaman zehir. öyle evine gerçek bal sokabilen aile bulmak kolay değil.

    nereden mi biliyorum, bir dönem lüks bir restoran işlettim. bir dönem derken öyle bir kaç sene değil. şu türkiye'nin yok oluşunu canlı canlı izleyecek kadar. neyse... 4-5 ay önce de yeter bu ızdırap diyerek devrettim. şimdi param rantta. allaha şükür keyfim yerinde. kafam rahat. mesela artık bir restoran etten kar elde edemiyor. zayi eti katmıyorum hesaba bir porsiyonu 50-55 liradan satmazsan zarar edersin. 50-55 lira bir porsiyonun aşağı yukarı maliyeti. tabi müşterini kazıklamıyorsan. bu arada maliyeti derken işletme gideri koymuyorum haa. yani onu eti pişirenin, servis edenin maaşı, sigortası, kıdem tazminatı yok içinde. onları yanında sattığın ayrandan, koladan alkolden karşılayacaksın. eskiden bir yere oturup et yiyebilen insan sayısını bu günkü ile kıyaslayabilse oturur ağlar bu kardeşim. gelsin tatilde köfte yesin türkiye'de. denetimli etse eğer kıymanın %40'ı kolajen ve yağ doku ama zaten köftenin yarısı soya... öyle tamamı kıymadan yapılı köfte satan restoran yok. kimse anlatmasın bana. sektörü biliyorum. o piyasa yapmak için oturulan yerlerin iç yüzünü bir de bana sorun. kaç tane ustam abi kimse böyle yapmıyor sen salak mısın, bırak biraz soya kullanalım dedi bana. msg falan katıp çözüyor işletmeler meseleyi.

    türkiye'de karı koca çalışan ailelerin ortalama geliri 4.000 tl değil. zaten çoğu eve tek maaş giriyor. kişi sayısı 4 diyelim. yani 5-6-7 çocuklu aileleri saymıyorum. kira-elektrik, su, internet, ısınma - çocuğun okul masraflarını falan düş... 25 yaşında görünüyormuş kardeşim. 1 sene şöyle yaşasın 50 yaşında görünür. isviçre'nin çikolatalarıyla mücadele etmek kolay. gelip türkiye'deki yaşam koşullarını test etsin.

    böyle çarşaf çarşaf anlatmak güzel de... millet pazarda sonda kalan çürük sebze meyveyi kovalıyor evine götürebilmek için. karbonhidratla beslenmekten başka çare yok. ama evet türkiye'ye turistik geziye gelince her şey çok ucuz görünür. niye? çünkü döviz.

    tavsiyeler güzel. ona lafım yok. türkiye'de; "baba ben galatasaray sözlük'te bir yazı okudum, beslenmenin önemini kavradım, bundan sonra kan grubuma göre beslenmek istiyorum" diyen çocuğun hastane masraflarını da ekleyelim maliyetlere.

    gelsin istanbul'da haftada 3 gün koşsun. burda dağ bayır yok. her yer bina. ağaç bile yok. ciğerleri çürümezse egsoz gazından ben de bir şey bilmiyorum. koşacaksa spor salonu senelik 3-4 bin lira.

    öyle allahın resulünü örnek almak kolay değil bu ülkede. bağımsız kaynaklardan biraz haberleri okusun, fotoğraflara baksın. siyasiler camide bile kırmızı şeritle protokol çekiyorlar cemaatle aralarına.

    türkiye'de böyle beslenemez misin? evet türkiye'de böyle beslenebilirsin. mesela bilinçli bir suriyeliysen :)

    verin kardeş yurt dışından bu düzene oyları. türkiye çok gelişti yeaaa diyerek verin. hristiyan memlekette allahın resulü güzel oluyo tabi. burada kovala o resulü de göreyim.

    not: dost acı söyler.
  • 376
    eskiden plastip show vardı demiş. evet vardı ama orada her lider ile eşit dalga geçilirdi.
    kendisi kemal kılıçdaroğlu ile ilgili bir instagram videosu paylaşmıştı.
    evet komik, insanı güldürüyor.
    mesela aynı tarz videolardan başka siyasiler için de yapılıyor, baya da komik. biz hepsini paylaşıp eğleniyoruz instagramda.
    neden onları değil de, kemal kılıçdaroğlu’nu paylaşıyor?
    ben akp’li değilim ama kılıçdaroğlu ile makara yapılınca çok hoşuma gidiyor.
    insanların aklıyla dalga geçmesin o dar kafasıyla.
    son olarak ben bu arkadaşın durumunu özetleyeyim.
    kendisi malum isviçre’de yaşıyor.
    çok güzel medeni bir şehir ama işte hayat yok.
    akşam 6 olunca herkes evine geçiyor.
    tahminen kendisinin tek sosyalleşebildiği yer burası. normal bir entry girse millet okuyup geçecek ama damara damara basıyor ki insanlar bir şeyler yazsın.
    öyle olunca daha mutlu oluyor.
    ben kendisinin başlığına geçen de entry girmiştim.
    sonrasında mesaj attı, meramımı anlattım ama anlamadı.
    veya anlamak istemedi.
    niyetini anladığım için bu saatten sonra yokmuş gibi davranacağım.
    siz de öyle yaparsanız istediğini vermemiş oluruz.
  • 373
    vallahi kendisi şaka olmalıdır. ben de bu yurt dışında yaşayıp ülke ve ülke insanı hakkında ahlam kesenlere tutuluyorum. yok kardeşim yok, sizin söz hakkınız yok. bir oy hakkınız var onu da sağolun ülkenin dibine dinamit koyarak icra ediyorsunuz zaten. ben burda, twitterda, sokakta, kahvede akpliler ile de, senin gibi siyasal islamcılarla da her türlü fikir savaşı yaparım. yeri gelir ağır da konuşurum, yeri gelir kavga da ederim. günün sonunda o adam benim komşumdur, akrabamdır, mahallelimdir hiç olmadı aynı vatanda yaşayan birer yurttaşımdır. siz kimsiniz abicim? sizin ülkeye katma değeriniz nedir? ne güzel bak yurt dışına gitmişsiniz, orda yaşıyorsunuz, insanlık görüyorsunuz, medeniyet görüyorsunuz. derdiniz nedir? burdakiler yetmiyor bir de sizle mi uğraşalım? dönün abicim, dönün ülkenize, türkiyelilerin nasıl çaresiz, tartışma adabından yoksun olduklarını falan gelin burda anlatın.

    bugün deseler ki bana yürü clock x ülkesine yerleşiyorsun, işin gücün her şey hazır, 1 sn durmam. sanmayın öyle vatan toprağıdır terkedemiyoruz edebiyatı yaptığımı. bugün yurt dışına çıksam, eğer türkiye hakkında 2 kelam edersem eşşek arısı soksun dilimi. çekip gideceksiniz, her şey güllük gülistanlık hayatınızda, sonra vay efendim türk halkı niye bu kadar tahammülsüz. neden acaba ya? daha yeni ihmal silsilesinden 40bin vatandaşımız ölmüş, allah korusun bugün istanbulda aynı deprem olsa belki 1 milyon insanı toprağın altına koyacağız, sonra vay efendim türlk halkı neden böyle. vallahi bir şey derdim de neyse.

    ha ayrıca diyorsan ki avrupa da bitmiş, kim söylüyor burda rahatız diye, diyorum işte, buyrun dönün vatanınıza. sonra da ötekeleştirme nedir, ayrıştırılma nedir, tahammülsüzlük nedir size öğretelim. zira sizlere gerçekten çok uzağız ve biliyoruz, davulun sesi hakkaten güzel geliyordur.
  • 337
    kendisini tanımam etmem, çok fazla aşırılık görmedikçe kimsenin nickaltına olumsuz bir şey yazmam. kendisini uzun zaman önce kadınlarla alakalı bir yazısını görüp engellemiştim, buraya yazılanları görünce bir covidli olarak kendisine bir şey deme gereği duydum.

    öncelikle zannedersem kendisi isviçre'de yaşıyordu engellediğim zamanlar. hatta süper ülkemiz var, müthişiz, uçuyoruz, kaçıyoruz deyip kazandığı eurolarla türkiye'de tatile gelen kesimden olduğunu kendisi söylemleriyle bizzat kanıtladı. hani hepimizin akrabası vardır, akrabası olmasa bile çevresinde bulunur. 'yeğenim türkiye şahlandı zaten buralar çok kötü' diye cümleye başlayan. ee o zaman gel burada yaşa dediğinizde de 'benim kurulu düzenim var nasıl bırakıp geleyim türkiye'ye' diyen insanlar. hatırladınız değil mi? gözünüzde kesin canlanmıştır. hah bu arkadaş da tam olarak onlardan maalesef. maalesef diyorum çünkü bu arkadaş gibiler yılın en fazla 1 ayı gelip kendi ülkesinde 1 birim kazandığı parayla muazzam dediği ülkemizde 10 birimlik hizmet alıyor tatil yapıyor. ben de böyle yaşasam bana da muazzam olur tabii.

    asıl meseleye gelelim şimdi. ben askerde bu lanet virüsü kaptım. ben hayatında 18 senedir spor yapan, her gün makro mikro besin değerleri vs. ne yiyeceğini hesaplayan, sigara ve alkol ağzına sürmemiş bir adamım. ben virüsü kaptıktan sonra 3 gün nefes alabilme oranım neredeyse %20 civarındaydı. yani öncesinde nefes 10 birim alabiliyorken hastayken 2 birim nefes alabildim. 1 aydan fazla geçmesine rağmen hala solunum terapisi ihtiyacı duyuyorum. hastalığı çok ağır geçirirken gerçek anlamda arkadaşlardan, çevremden helallik istedim. anneme babama söyleyemedim son ana kadar endişelenmesinler diye. kendilerini aradım hasta olduğumu bilmesinler diye ağladım. dalga geçtiği bu virüs saydığı faktörleri düzenli uygulayan adamı yani beni öldürüyordu. o her nefes almaya çalışmanda burnunun yanması, yatarken nefes almaya çalışırken ciğerinden mi kalbinden mi bıçaklıyorlarmış gibi gelen ama anlandıramadığın ağrı, ateşinin ilaç almana rağmen 38 derecelerde gezmesi, yatağı işemiş de ıslatmış gibi terlemelerin (başka yatak yorgan olmadığı için ayrı yere yattık üşüye üşüye), yatarken kalça kemiğinden silahla vurulmuş gibi sızlaması.. kendisine çok basit geliyor uzaktan konuşmak ya hani!

    kendisine bir önerim var. madem 'ameriganın oyunu' felsefesinde yaklaşıyor olaya, bir koronalıyı yüzüne öksürtüp düzenli beslenmenin, sigara kullanmamanın, sağlıklı yaşam kırlar böceklerin virüs karşısında bazen nasıl etkisiz kalabileceğini kendisi bir denesin kendisi gözlemlesin. millete de saçma sapan önerilerde (özellikle sağlık konusunda bir bilgisi yoksa) pek bulunmasın bilmediği konularda. insanların hayatını riske atabileceği şeyler söylemesin.

    onun dışında da istediğini, düşüncesini yazsın ama sağlık söz konusu iken ne olacak yeağğ tarzında entry girmesin, girmesin ki o kadar yakınlarını yitiren ve bu hastalığı ağır geçiren kişilere bir saygısı olsun!

    vesselam.

    edit: intiharı düşünen birine de intihar etsin o zaman ölsün vs. saçma sapan şeyler söylediğini de hatırladım. yazık, ne diyeyim.

    edit 2: şu haberi okursa diye de şuraya iliştireyim. hani düşünceleri değişmez biliyorum da belki yazmaz en azından.

    https://www.ensonhaber.com/...bebegini-de-kaybetti

    edit 3: benim yaşadığım ülkede kimin beni yöneteceğini binlerce kilometre uzakta sadece tatile gelmesine rağmen buna karar verebilen kişiler varsa ben de o güruha her platformda giydiririm. halam, amcam, arkadaşlarım da yurtdışında yaşıyor onlarla da konuşuyoruz. ama sadece tatile gelip türkiye çok güzel siz kıymetini bilmiyorsunuz deyip burada yaşadıklarımızı görmezden gelip uçuyoruz vuuuu derse ben onu da eleştiririm. benim eksiğim varsa gel sen de eleştir. alınan varsa yarası vardır. bu kadar basit.
  • 378
    almanya’dan bahsederken almanlar, fransadan bahsederken fransızlar, italya’dan bahsederken italyanlar ama türkiye’den bahsederken türkler değil de türkiyeliler. bu zihniyette birinin ne düşündüğü ve ne söylediği çok da önemli değil. ayrıca yaşadıkları ülkelerde sol partileri destekleyip türkiye’de siyasal islama destek veren kişiler bunlar. neden? çünkü 1 euro 1 frang bozdurup bir tomar para almak çok tatlı. umarım gelecekte bir hükümet çıkıp fiili olarak türkiye’de yaşamayanların oy hakkını elinden alır da kurtuluruz bu zihniyetten. zira senede 10 gün gelip, dövizini hayvani kurdan bozdurup en kral tatli yapıp giden birinin ülkenin geleceği hakkında söz sahibi olması kadar “$açma” bir şey yok.

    ülkenin kuruluşunda da, temelini oluşturan anayasasında da “türkiyeli” diye bir kavram yok. bölücü ağzıyla türetilen bu kavrama kesinlikle karşıyım.
  • 375
    kendisi hakkında uzun zamandır keyifle yaptığım bir eylemi itiraf edeyim. her entrysini okumadan eksilediğim yazar. evet ofsaytı veriyorum. hem de yüzümde tatlı bir gülümseme de oluşuyor.

    yurt dışındaki türk asıllı kişilerin kurulu düzenim var, türkiye uçuyor, süper güç türkiye, avrupa kıskanıyor, amerikanın oyunu bunlar, dış güçler, siz türkiyeliler çok rererö minvalindeki sözlerini duymaktan sebep böyle bir eyleme geçtim. yoksa o partiliymiş, şu mezheptenmiş gram umurumda değil. yaşadığı ülke dünyada refah anlamında rahat ilk 5 içinde olup şöyle zordayız, böyle baskı görüyoruz ama siz türkiyeliler canınız cennette, skyniz ancukta takılıyorsunuz heaa diyeni görmezden gelmem cevabını da veririm. ekişide vs çıkarsa yollarım zamanın ötesindeki entrylerine. hani boynuna suçu asılmış şeriat hukuku mahkumları vardır ya orta doğuda, tıpkı o şekilde profilinde o entryleri görünür.

    geçen yabancı bir arkadaşım türkiye'dekiler her şeyi çabuk unutuyor diye bi eleştiri getirdi. kendisinin de yurtdışında sıradan ama türkiye'deki gençlerin hayali seviyesinde bir hayatı var. ona dedim ki ülkende gündemi değiştiren kaç olay meydana geliyor? türkiye'de sürekli yeni bir skandal, yeni bir sorun, yeni bir zorluk gibi haftada 2-3 defa gündem değiştiren olay meydana geliyor. insanlar geçim sıkıntısında ve gelecekleri için kaygılı. bir hüzünle aylar yıllar takılı kalacak lükse sahip değiller. maalesef değiller. keşke oturmuş düzen, yüksek refah ve huzurlu bir ülke olsaydık da can sıkıcı şeyler olunca hakkıyla üzüntümüzü yaşayabilseydik.

    türkiye cumhuriyeti simülasyonu gerçekten yurtdışında yaşadığınız hayata benzemez. çok merak ediyorsanız buyrun bekleriz. ben annemi özledim diye kaçan kevin grosskreutz gibi arkanıza bakmadan kaçmak yok ama.
  • 386
    ülkenin kurucu değerlerine, atatürk'e, izmir marşına karnı ağrıyan ağır siyasal islamcı ama aynı zamanda düzenimiz var dönemeyiz türkiye cennetci kişi. vaktiyle izmir marşının asıl söylenme amacının atatürk sevgisi olduğunu ve statlarda bu tür ''siyasi'' şeylerin uzak olması gerektiğini savunmuştur. (bkz: #2221883) ha sorsan statlarda allahu ekber diye bağırılması, tekbir getirilmesi falan çok normaldir hiç rahatsız olmaz.

    ek olarak anti-semitisttir. (bkz: #752829) ''irkçi degilim ama'' girizgahı ''akp'li değilim ama'' kalıbına ne kadar da benziyor değil mi? bir örnek daha ; (bkz: #1132910). açıkça nefret söylemi olan bu yazılar nasıl sözlükte kalabiliyor bilmiyorum. ortada bir ayrım yokken dersimspor, amedspor övmeler; durduk yere eren derdiyok'un ırkı ve mezhebini vurgulamalar...

    akp'li değilmiş. akp'yi eleştiriyormuş. eleştirdiğini gören yok da, övgüler had safhada (bkz: #2478790). hem üreten ülke değiliz diye küçümser hem de katma değeri olmayan yolu betonu över.* yeri gelir ne oldukları malum cemaatleri över (bkz: #1991836).

    bak güzel kardeşim. istediğin ülkede yaşayabilirsin. istediğin partiyi istediğin kadar da destekleyebilirsin. ama buraya gelip trollük yapamazsın. atatürk'ten, izmir marşından, türk lafından bu kadar rahatsız olup, ''futbola/sözlüğe siyaset sokmayın yaaau'' deyip sonra bir bir parti güzellemeleri, cemaat övgüleri dizemezsin. ırkçılık yapamazsın.

    iş bu entrynin yazılma amacı kimin ne olduğunu herkesin tanımasıdır. sağlıcakla kalın.
  • 357
    bu sözlükte daha önce kimsenin başlığının altına yazmamıştım.
    kendisinin başlığının altına ikinci kez yazıyorum.
    ilkini moderasyon silmişti.
    olm sen çok boş bir adamsın, burada insanların sinirlerini zıplatmak için mahsus mu abuk subuk entryler giriyorsun?
    boş fikirlerini git başka yere yaz, insanların canını daha fazla sıkma.
    aynı şeyi süreki covid-19 başlığında da yapıyorsun.
    yapma!!
  • 335
    canı sıkıldıkça covid-19 başlığına entry giren ve covid-19 başlığında açık ara en boş yapan yazardır. millet hastalığa yakalandığında nasıl zorluklar çektiklerini, kaybettikleri yakınlarını yazarken kendisi neredeyse hastalıkla dalga geçen entryler girmektedir. tamam hastalığı kaale almıyor olabilir ama sözlük yazarlarına saygısı varsa susmalı hiç olmazsa. buna rağmen moderasyonun da bu konuda herhangi bir müdahalesi olmamaktadır.
  • 391
    ben de kendisi gibi yurtdışında yaşıyorum; hatta kendisinin yaşadığı isviçre'den fersah fersah daha fakir bir avrupa ülkesinde yaşıyorum. bu yüzden bugün türkiye'yi övmeye kalksam kendisine kıyasla çok daha fazla sayıda done bulabilirim. sağlık sisteminden duble yollara, köprülerden havaalanlarına, taharet musluğundan adana dürüme kadar gerçekten de türkiye'nin ne kadar gelişmiş bir ülke olduğunu düşündüğüm zamanlar oluyor. ama bu düşüncelerimi sosyal medyada dile getirmek aklımın köşesinden bile geçmiyor. niye? çünkü sen dışardan ne atıp tutuyorsun, çok beğeniyorsan gel burda yaşa yaprağım demesinler diye.

    çünkü biliyorum ki esas olan ne yol ne köprü, ne şehir hastanesi ne havaalanı. esas olan yaşama hakkı: özgürce, başıma bugün ne gelir diye düşünmeden, her allah'ın günü e-devlet'ten hakkımda dava açılmış mı diye bakmadan yaşama hakkı. esas olan bugün evim başıma yıkılır mı, bugün sokakta kör bir kurşun beni bulur mu, bugün sevdiğim kadını taciz ederler mi, allah muhafaza tecavüz ederler mi diye düşünmeden yaşama hakkı. esas olan kimseyi rahatsız etmeden eğlenmek, kimsenin eğlencesine karışmadan ibadet etmek, kimsenin giyimine kuşamına karışmadan istediğini giymek hakkı. esas olan çalıştığının hakkı neyse onu almak, iş yapmak için rüşvet vermek zorunda olmamak, patron tarafından köle muamelesi görmemek, işten eve yorgunluktan zombiye dönmüş şekilde gelmeme hakkı. esas olan aynı ülkeyi paylaştığın insanların kitleler halinde enkaz altında kaldığını, çocukların "melek olduğunu", daha kötüsü anasız babasız kalıp ne idüğü belirsiz tarikat yurtlarına teslim edildiğini görmeme hakkı.

    benim yaşadığım fakir avrupa ülkesi bile bana bu hakları bahşetmiş.
    şimdi güzel kardeşim, hadi diyelim isviçre'de de havaalanı olmasın, duble yol olmasın. allah aşkına, şu saydığım ve daha da saymaya devam edeceğim hakların hangisini isviçre hangisini türkiye veriyor sana, bir anlat hele? dersen ki bu saydıkların benim için önemsiz şeyler, o zaman dönsene türkiye'ye be adam!
  • 336
    isim vermek istemiyordum ancak covid-19 başlığında bahsettiğim yazardır.
    ilgili entry: (bkz: #3017326)

    yazarlığım onaylanmadan evvel de sözlüğü takip eden biri olarak, twitter'dan sözlükle iletişime geçip, yine aynı başlığa yazdığı bir yazının çok sakıncalı olduğunu belirtmiştim. moderasyon da aynı fikirde olacak ki, bir süre sonra ilgili yazının kaldırıldığı mesajını aldım.

    yan komşuma dün yemek yapıp gönderdik. yemek yapamayacak halde. atıp tuttuğu "iyi beslenme, bağışıklık" olayının önemli kısmı yeme-içmeden gelir. komşumuz şu an yemek yapamayacak halde. bitkin, yorgun. belki haddimi aşıyorum ama ya sussun, ya da bir zahmet gelip komşuma, hastalara yemek yapsın. gerçekten yormaya başladı ilgili başlıkta yazdıkları.

    burada kimseyi hedef gösterme amacı taşımıyorum. geçenlerde kornerlerle ilgili bir şey yazdım. hemen altına karşıt sayılabilecek bir fikir yazıldı. düşündüm, bir iki video izledim. bana da meşgale çıktı. ancak bunlar çok basit meseleler. covid-19 ise doğrudan sağlığı tehdit ediyor.

    çoğumuz ya futbol oynadığımız, ya simülasyon oyunlarına vakit harcadığımız, ya da yıllardır izlediğimiz için üç aşağı beş yukarı futbol konuşabiliyoruz. kendisi tıp doktoru değilse veya tıp sektörüne dair simülasyonlara, videolara mesai harcamıyorsa rica ediyorum sussun. yaptığı şey tehlikeli ve can sıkıcı.
  • 377
    kendisi ile dünya görüşlerimiz farklı olsa da kendisini hiç bir zaman linçlemedim. ancak şu son yazdığı entryyi anlamadım. ben akpli değilim yıl olmuş bilmem kaç beni hala akpli sanıyorsunuz ben her şeye islami pencereden bakıyorum anlamına gelen bir şeyler yazmış. iyi hoş güzel de abicim; kemal kılıçdaroğlu'nun yaptığı 5 bin ile 500.000'i karıştırması gafı ile islam ne alaka? ya da yeri burası mı? şunu twitterda falan yazsan belki aday olmasını istemiyor ekremci, mansurcu ya da inceci falan derler. ama insanın şunu buraya taşıması için gerçekten akpli olması lazım. erdoğan'ın da böyle tonla gafı var ama buraya taşıyan 1 kişi bile yok. yeri değil çünkü. burada erdoğan ile ilgili başlıkları anca toplumsal olaylardan sonra darlarlar. o da bir siyasi görüşü ya da partiyi temsil ettiği için değil 20 yıldır ülkeyi yönettiği için.
  • 348
    kendisini bende engelli ama hala sözlükteki hata yüzünden maalesef kendisinin entryleri önüme çıkıp duruyor. covid virüsü yok diye düşünebilir, insanlar neler neler düşünüyor ama sırf bu yüzden sevdiklerini ve en yakınlarını kaybedenlerin olduğu yerde dalga geçer gibi bir beyanda bulunursa bırak eleştirmeyi fiziki ortamda başka şekilde tepkiler de görebilir.

    kendisini engelleme sebebim de burada intiharı düşünen bir arkadaşa saçma sapan şeyler yazmasıydı. kendinde sıkıntı olmayınca herkesin öyle olacağını düşünen birisi olabilir ancak gelip burada bunun aksini düşünenlere akıllanmaz falan derse başlarım onun düşüncesine. ayrıca bu arkadaş gibilerin en iyi imkanların olduğu yerlerde yaşayıp oyun büük yeenim tarzı şeyler söyleyebilmelerini de kabullenemiyorum. her ailede veya çevrede vardır bunlardan hani, sırf hayattaki şansından veya bulunduğu yerden ötürü en iyi olanaklara sahip olup diğer herkese üstten bakıp ötekileştiren ve insanların yaşadıklarıyla alakalı olarak haddi olmayan şeyler söyleyenler var.

    en son iyi beslenin sigaranız olmasın bir şey olmaz falan diyordu sanırım. 7 yaşından beri spor yapan, 12 sene lisanslı basketbol oynamış, 8 senedir fitness yapıp ne sigarası ne içkisi olan hatta gazlı içecek bilen içmeyen şahsım ölümden döndü, yine koşucu bir abimiz ise koronaya yakalandıktan 2 gün sonra vefat etti. insanların hassasiyetlerini düşünmeden konuşursa daha çok tepki alacak yazar.
  • 196
    (bkz: #2726841) nolu entrysinin neden arızalı olduğunu kendisine ve diğer herkese anlatmak istiyorum. zira olay şeriatçı olmak, dindar olmak gibi kimliklerle açıklanıp kenara atılmamalı. çünkü asıl mesele kendisi gibi düşünmeyen insanların bile aslında çok arızalı olan yerler yerine; şeriat gibi, birçoklarına alerji yapan kelimelere takılmaları.

    sırayla irdeleyelim.
    "çok evlilik taraftari degilim. yeri geliyor 1 tanesine bakamiyoruz, onun dirdiri bile agir geliyor, 2,3, 4 tanesine arti bir de çocuklarina nasil bakicaz?"

    çok evlilik taraftarı olmamasını birilerine "bakamama" korkusu ile açıklamış yazar. kendine güveni olan, eğitimiyle sosyokültürel düzeyiyle belli bir konum sahibi kadınların veya erkeklerin bakılma gibi endişesi olmaz. senin burada bakmaktan kastın boyunduruğun altına almaktır. üstelik tek maaşla bakmaktan söz ediyorsun. yani sana göre kadın çalışamaz, çünkü onun kendine olan güveni toplumca ezilmelidir. kadın da tıpkı çocuk gibi korunmaya muhtaç ve kendine bakamayacak kadar acizdir.

    zaten sağlıklı toplumlarda kadının toplumsal baskılardan uzak tıpkı erkekler gibi iş hayatında, sosyal hayatında etkin olması gerekir. bu bakış açısıyla, kadına bakmak gibi, kadının korunmaya ihtiyacı olması gibi düşünceler nedeniyle kadının toplumsal hayatta yeri bakılacak bir eşya olmasını gerektirir.

    "kendimi senegalli e$inin yerine koyuyorum. geçim derdim var. çocuk da istiyorum. köylüm olan mbaya ile mi evlenirim, yoksa galatasaray'da top ko$turan yillik 2-3 milyon kazanan mbaye ile mi?" demiş yazar.

    buradaki asıl sorun geçim derdi ise onun çözümü zengin bir erkek ile evlenmek olmamalıdır. yine gelişmemiş toplumların kadına biçtiği rolden kaynaklı olarak kadınların geçim derdi gibi sorunlarının çözümünü "güçlü ve erk sahibi" bir erkek ile gidermek zorunda bırakılması ve dahi senin gibi düşünen erkil insanlar tarafından bunun desteklenmesi bir sorundur, bunu da din ile açıklamak arka planında yatan erkeklik duygusunun bir yere dayandırılma arzusundandır.

    oysaki sağlıklı toplumlarda kendini konumlandırma konusunda sorun yaşamayan kadınların gayet tabii seviyorsa "mbaya" ile evlenmesi olasıdır. ha keza "para ve güç için" mbaye ile evlenmesi de mümkündür. ancak bu tamamen kendi tercihidir toplumun ona biçtiği rolden ve zorlamadan kaynaklanmaz.

    bu son söylediğim de bizi "çok evlilik" ile insanların bile isteye birlikte olmasının aynı çatı altında değerlendirilemeyeceğine işarettir.

    örneğin daha gelişmiş toplumlarda da çok eşlilik, açık evlilik gibi unsurlar bulunmaktadır. bunun eleştirilmeme nedeni ise kadın ve erkeğin konumunun aynı olması ve bu tercihlerin hiçbir baskı unsuru olmadan yapılmasıdır. kadının bakıma muhtaç olarak görüldüğü ve yazarın da sözünü ettiği "yani kisacasi, nikah çocugu ve kadini koruma altina alir." söylemi gibi kadının rolünün erkeğe nazaran ne kadar aşağıda olduğunu hissettiren toplumsal baskı ve ataerkilliğin hüküm sürdüğü toplumlarda elbette çok evlilik eleştirilir. öte yandan sosyal normlarda eşit olan kadın ve erkeğin hiçbir baskı unsuru olmadan aldığı çok eşlilik kararı da pek tabii eleştirilmez. dolayısıyla yazarın tabiriyle söyleyeyim, evet biri yapınca auvv...

    "birakalim kiminle, kaç taneyle evlenirse evlensin. öbür dünyada o hesap verecek $ayet e$lerine adil davranamaz ise."

    ve yine erkeğin yalnızca eşlerine adil davranmadığı durumda hesap vereceğini iddia etmesi. yine karar verici erkek ve erkeğine muhtaç olan kadın anlayışı.

    tüm bu tavırlar ve yaklaşımlar bizi özgür olmamaya iten düşüncelerin düşünce özgürlüğü adı altında savunulmaya kalkışılmasından kaynaklı. toplumlarımızda gerçekten özgürlük istiyor isek herkesi eşit değerlendirebileceğimiz kadın ve erkeğin hatta diğer tüm cinsiyet rollerinin kabul edilmesi gerekir. bunun dışında özgürlük kısıtlayıcı her düşüncenin, özgürlükler adı altında savunulması da komik olmaya devam ediyor.

    umarım sana saldırmadığımı, fikirlerine karşı argüman geliştirdiğimi naçizane bir başka pencere sunduğumu anlarsın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın