resim
Gheorghe Hagi
Görev:Teknik Direktör
Takım:FCV Farul
Yaş:59
Uyruk:Romanya
  • 2527
    5 ay ulan. 5 ay a.k. bu adamın teknik direktörlükten, bırak teknik direktörlüğü futboldan anlamadığına karar vermeniz için 5 ay yetti. o 5 ay ki; takımın yerlebir olmuş, yönetimin her hafta istifaya çağrılıyor, en önemli 2 adamın baros ve arda'yı sadece 1 ayında kullanabiliyorsun. buna rağmen bize 5 sene boyunca her türlü başarıyı yaşatmış adamın götüne teneke bağlayıp kovabiliyoruz. ki o adam en zor anınızda gel diyince geliyor, git deyince gidiyor. böyle işin adaletini sikeyim.

    aferin sizin galatasaraylılığınıza da, galatasaray adetlerinize de, vefanıza da hepsini geçtim insan olarak kadir kıymet bilmenize de.

    i love you hagi...
  • 2528
    gidişi hagi açısından en iyisi oldu,galatasaray açısından bir şeyleri değiştirmiyeceği ortada.

    evet hagi aldığı kararlarla,yaptığı değişikliklerle bize maçlar kaybettirmiş,kupalar kaybettirmiş olabilir .evet "teknik direktör hagi" iyi bir teknik direktör de olmayabilir.gitmesini isteyenler ve bunları eleştirenler elbette olacak ve bende bunlardan bir tanesiyim amaaaaaaaaaaaa......

    galatasaraylıyım diyen hiç kimse hagi gibi bir insana küfür edemez,hakaret edemez.dediği lafları iki kere düşünüp söylemesi lazım.siz o küfür edenler her fırsatta uefa ve süper kupa lafları ediyorsanız,siz sadece 5-1 lerle övünüyorsanız hagi'ye borçlusunuz bunları!!

    teşekkürler hagi!! teşekkürler gica!! teşekkürler 10 !! teşekkürler commandante!! i love you hagi
  • 2530
    tüm teknik adamlık kariyeri aynen kalsa ve adı sallıyorum mustafa babat olsaydı bu gün gidişine bir kişi bile ses etmezdi. çünkü hepimizin gördüğü tek gerçek kendisinin başarısız bir teknik adam olduğu. ama adı gheorghe hagi olduğu için bir anda duygusallık ve vefa gibi kavramlar devreye giriyor ve arkasından ağıtlar yakılıyor. başarısızlığı ve teknik adamlık meziyetlerinin yetersizliği bir anda önemsiz hale geliyor. bu duygusallık ve vefa kavramları ışığında benim önerim şu;

    gheorghe hagi, hakan şükür, suat kaya, hamza hamzaoğlu, okan buruk, bülent korkmaz gibi efsanelerin hepsini toplayalım, takımı birlikte yönetsinler. tüm türkiye ne kadar vefalı bir camia olduğumuzu görsün. belki o zaman kıçımız göğe erer...
  • 2531
    tam muzik listemde uzun zamandir dinlemedigim the bard's song'a tiklamistim soyle bir nostalji yapmak icin, iceriden kardesim "hagi'yi gondermisler" dedi... ve hayatin mucizevi yonu sarkinin ilk misralarini winamp'den calmaya basladi :

    now you all know
    the bards and their songs
    when hours have gone by
    i'll close my eyes
    in a world far away
    we may meet again
    but now hear my song
    about the dawn of the night
    let's sing the bards' song

    uzun zamandir dinlemedigimden midir yoksa "hagi'yi gondermisler" cumlesinin ustunden bu sozlerin gelmesinden midir bilmem ama blind guardian nakarati soylemeye basladiginda benden gheorghe hagi'ye gitmeye devam etti bu sarki:

    tomorrow will take us away
    far from home
    no one will ever know our names
    but the bards' songs will remain
    tomorrow will take it away
    the fear of today
    it will be gone
    due to our magic songs

    bu cesur adamin gidisine huzunlenisimi arttirmisti the bard's song her kitasi ve her misrasiyla. "hagi'yi gondermisler!". nerden gondermisler? galatasaray'dan! 1996'dan beri hic gitmedi ki gheorghe hagi! gidemezdi! belki simdi gozlerden irak olma zamaniydi yine bir sureligine.. cesur bir adamin yapmasi gerekeni yapmisti iki sefer, ve cok sevdigi galatasaray'in en kotu gunlerinde gelmisti ve simdi yine cesurca gidiyordu.. ve aklimda tek bir sarki kaliyordu "i love you hagi!".. blind guardian ise the bard's song ile hislerime tercuman olmaya devam ediyordu:

    there's only one song
    left in my mind
    tales of a brave man
    who lived far from here
    now the bard songs are over
    and it's time to leave
    no one should ask you for the name of the one
    who tells the story..

    sadece elestirisini yapanlari tenzih ederim, ancak frank rijkaard'in bir bucuk senede adam edemeyecegi kadar kotu bir kadro, fahis hakem hatalari ve nedendir bilinmez kurtulamadigimiz sakatlik belasini gormeden, gheorghe hagi gibi bir devin karsisinda karakteri cucelesmisler, o zavalli yorumlarina devam edecek.. fakat evinden uzak gecirecegi gunlerden sonra bulusmak uzere vedalasiyoruz simdi yine yeniden ve dillerimizden ona adadigimiz tek misralik fakat herseyi anlatan sarkimizi dusurmeden bekliyecegiz onu: i love you hagi...

    tomorrow will take us away
    far from home
    no one will ever know our names
    but the bards' songs will remain
    tomorrow all will be known
    and you're not alone
    so don't be afraid
    in the dark and cold
    'cause the bards' songs will remain
    they all will remain

    in my thoughts and in my dreams
    they're always in my mind
    these songs of hobbits, dwarves and men
    and elves
    come close your eyes
    you can see them, too

    blind guardian the bard's song'u bitiriyordu ki allahin bir mucizesi olarak saniye fark olmadan baslamisti calmaya "hagi'yi gondermisler" haberini aldigim andan itibaren.. gheorghe hagi'ye soyledim bu sefer the bard's song'u... dusuncelerimde ve ruyalarimda, her zaman aklimda olucaksin hayatimin kahramani.. biliyorum ki sana yakisan ortamda, belki 5 belki 10 sene sonra tekrar geliceksin. adamliginin hakki bu takimin oyuncusu olarak kaldirdigin kupalardan geriye kalan son kupayi da teknik direktor olarakgalatasaray'imizin basinda kaldirmaktir!
  • 2532
    her şey başında belliydi. sezon başında takım kötü giderken taraftarın tepkileri en fazla hagi ile yatıştırılabilirdi, öyle oldu. bir nevi duygularımız ile oynandı. asla hayır diyemeyeceğimiz, başarısız olsa bile istifaya çağırmayacağımız, onu galatasaray'da tekrar görmekten büyük mutluluk duyduğumuz hagi ikinci kez geldi takımın başına. çok şey bekledik, ummadığımız şeyler yaşadık. hagi'ye 'siktir git' diyebilecek kadar küstahlaşan taraftarlar bile gördük. ne yazık ki sorun sadece hagi'nin teknik direktörlüğü değildi fakat öyleymiş gibi fatura ona kesildi.

    hagi yine bize çok şey öğretip ayrılıyor. bir kere bile, galatasaray'daki başarılarından bahsetmedi. övünmedi. bizim zamanımızda şöyleydi böyledi demedi. demezdi. galatasaray'a karşılıksız bağlıydı. göreve çağrıldı, büyük bir aşkla yine galatasaray'a geldi, sonunu bildiği halde. kim kalmış ki takımın başında yıllarca. herkes bir yerden sonra görevi bırakmış, çoğu da kovulmuş. biliyordu ömrünün kısa olacağını, ama yardım etmek 'zorundaydı'.

    hagi bugün bize şunu öğretti: 'sevdiklerinin yardıma ihtiyacı varsa, elinden geldiğince çabala, sonucu değiştiremeyeceğini bilsen bile, yapman gerekeni yap.'

    ne büyüksün hagi !!
  • 2533
    altın her zaman altındır. geçenlerde bir abimiz demişti “altın çamura düşmekle değer kaybetmez” diye.* hagi gider, yine gelir.

    son zamanlarda değerlerimiz üzerinde o kadar çok karmaşa yaşar olduk ki, insan kendisinden bile şüphe eder oluyor. geçen yazılarımdan birinde yazmıştım, son 3 yılda öyle bir erozyon söz konusu ki metin oktay çıkıp gelse onu bile harcarız bu hengamede. emperyalizmin acımasız çıkar çarkları vardır, hiçbir değer, hiçbir kurum, kuruluş, hiçbir güç, hiçbir din, bu çıkar çarklarının önüne geçemez. hagi’nin gelişinin de gidişinin de tek açıklaması budur. çıkar çarkları arasında bu ikinci ezilişi olmuştur hagi’nin. eminim ki onun için bu durum acı olsa da durumun farkında olduğu için çok önemli de değildir. görevini tamamladığını en zor zaman da bu oyuna dahil olduğunun farkındadır. o herkesin baktığı noktadan bakmıyor eminim. bu tipte insanların akılları mantıkları farklı çalışır. anlamak takip etmek zordur.

    evet galatasaray her şeyden her değerden üstündür. galatasaray’a zarar veren babamızda olsa sileriz deriz hep. bura da biraz durup tüm olayları olduğu yerde bırakıp 3 adım geriye gitmek ve olaylara dışarıdan bakmak gerekir. hagi’ye takıma zarar veriyor, zarar veren o bile olsa gitmeli demek, 3 yıldır türkiye den uzakta galatasaray’dan bir haber yaşıyor olması demektir.
    hagi’ye bu takıma zarar veriyor hiçbir şey katmadı demek tamimiyle bencilliktir. hagi yi yargılamak adnan polat’ın istediğinin gerçekleşmesi demektir. adnan polat’ın eleştiri mekanizmasını kendi üzerinden alıp başkasının üzerine verme başarısının kanıtıdır. futbolun teknik alınana hiç girmiyorum, kimler geldi takımın başına ne hatalar ne yanlışlar yapıldı. hagi’nin yaptığı hatalar önceki yapılan hatalardan daha beter değildi, bir çoğuna tanınan zaman da tanınmadı kendisine, keşke tanınabilseydi.

    sorunları, yapılan hataları iyi analiz edip, futbolun teknik yönünü bir yere bırakıp bence hagi’nin duruşunu bu yönde değerlendirmeliyiz, hagi’yi teknik yönden eleştirmek en kolayıdır. zor olan ise futbol bilgisine güvenip, zekasına güvenip varsa hatalarını düzeltebileceğine inanıp herkese tanınan sürenin ona da tanınması için direnebilmektir…
  • 2535
    aşağıda hagi'nin teknik direktörlük kariyerini bulacaksınız. bu bilgileri sözlüğün en çok bilgi girişi yapan yazarlarından, sevgili kardeşim harry kewell the wizard of oz derledi. çok teşekkür ediyorum kendisine.

    eylül 2001'de romanya milli futbol takımı'nın başına çok kritik bir dönemde geçti. laszlo bölöni'den koltuğu devraldı. toplam 4 maça çıktı. bu maçlar;

    5 eylül 2001 macaristan romanya maçı: 2002 dünya kupası eleme maçı, 2-0 romanya kazanıyor, ayrıca romanya'nın macaristan'a karşı tarihindeki ilk galibiyeti.

    6 ekim 2001 romanya gürcistan maçı: 2002 dünya kupası eleme maçı, 1-1 bitiyor ve bu sonuçla romanya gruplarda ikinci olarak dünya kupasına katılmak için slovenya ile play-off oynamaya hak kazanıyor.

    10 kasım 2001 slovenya romanya maçı: 2002 dünya kupası play-off ilk maçı, 2-1 slovenya kazanıyor.

    14 kasım 2001 romanya slovenya maçı: 2002 dünya kupası play-off ikinci maçı, 1-1 bitiyor ve bu sonuçlar ile romanya dünya kupasına katılamıyor, hagi'nin görevine son veriliyor.

    milli takımdaki hocalık kariyeri iki aydan biraz fazla sürüyor...

    sonra 2003-2004 sezonu öncesinde bursaspor'un başına geçiyor. 2-0 kaybedilen 7 kasım 2003 trabzonspor bursaspor maçı son maçı oluyor. bursa ile ligde 12 maça çıkıp 2 galibiyet, 4 beraberlik, 6 da mağlubiyet alıyor. sonra kısa bir süre boşta kalıyor, 2004 martına kadar.

    2-1 kaybedilen 20 mart 2004 galatasaray çaykur rize maçı 2. fatih terim döneminin son maçı, yerine birkaç ay önce bursa'dan gönderilen hagi getiriliyor ve sezonun kalan kısmında 8 maçta 4 galibiyet, 1 beraberlik ve 3 mağlubiyet alıyor.

    2004-2005 sezonu boyunca teknik direktörümüz. öncesinde yaz hazırlık kampında 6 maçta 4 galibiyet 2 de beraberlik alıyoruz. ligde 34 maçta 24 galibiyet, 4 beraberlik ve 6 mağlubiyet alıyor. sonuçları biliyorsundur. kupada ise 5 maçta 4 galibiyet ve 1 beraberlik ile şampiyon oluyoruz.

    sonra bizden de gönderiliyor, yerine gerets geliyor.

    2005 yazında politehnica timişoara ile anlaşıyor. burada da alınan başarısız sonuçlardan dolayı görevi yalnızca iki ay sürüyor.

    2007 yazında steaua bükreş ile anlaşıyor, haziran ile eylül ayları arasında da burada görev yapıyor. yaz kampındaki hazırlık maçlarında 6 maçta 1 galibiyet, 3 beraberlik ve 2 mağlubiyet alıyor. ligde 6 maçta 3 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 mağlubiyet alıyor, şampiyonlar ligi ön elemelerinde 4 maçta 3 galibiyet ve 1 beraberlik, grup maçlarında ise 1 mağlubiyet alıyor. 2-1 kaybedilen 19 eylül 2007 slavia prag steaua bükreş maçından hemen sonra istifa ediyor. istifa sebebi ise hem sakatlıklar yüzünden takımın kötü gidişatı, hem de kulüp sahibi gigi becali'nin takımın iç işlerine fazla müdahale etmesi...
    --------

    şimdi, hagi için teknik direktörlük kariyeri yok diyenler, gittiğine sevinenler var ya, bunları biliyorlar mı acaba? sadece ansiklopedik bilgi yetmez, bu bilgilerin detaylarını sorgulamak ve yorumlamak da gerekir. mesela romen milli takımının başına hangi koşullarda geldiğini. mesela bursaspor'un başına geçtiğinde kulübün en kaotik zamanlarından birinde orada çalıştığını. mesela timişoara diye bir takımı hagi ismi geçmeden herhangi bir yerde duymuşlar mı? galatasaray'ın başında bundan önce sadece 1,5 sezon geçirdiğini hatırlıyorlar mı? ve bu sezon takımı devraldığında takım kaçıncıydı, kaç maçta kaç galibiyeti, kaç yenilgisi vardı hatırlıyorlar mı? ve hagi'nin takımı devraldığı adamın kim olduğunu hatırlıyorlar mı? ben hatırlatayım. rijkaard ile 2010-2011 sezonu ilk 8 hafta 4 gelibiyet, 4 yenilgi ile 9.sıradaydı takım ve fenerbahçe deplasmanına gidecekti. rijkaard'ı tanıyor musunuz? dünyanın en çok tanınan teknik direktörlerinden, şampiyonlar ligi şampiyonu, ağzımızdan sular akarak izlediğimizi barcelona'nın bu hale gelmesini sağlayan adam*. e, ne oldu şimdi hocam. takımı önceki sezon başında alan, bu sezon da takımın başında giren, toplam 2 sezon başı, 1 devre arası transfer dönemi gören rijkaard teknik direktör ama hagi değil ha. iyiymiş.

    galatasaray efsanesi olmasını, en zor zamanlarda görev kabul etmesini, vefayı, karagümrüğü geçtim bari bunları bilin de konuşun yahu. sen 1,5 sene görev yapmış ama takımda hiç bir başarısı olmayan adamın arkasından ağlayacaksın, sonra da topu topu 18 lig maçına çıkmış adamın kıçına teneke bağlayacaksın, gidişine sevineceksin. yarın mehmet demirkol da aynı sizin gibi konuşacak, sizin sesiniz olacak #nontvspor'da. "ben zaten demiştim, hagi'nin teknik direktör olarak hiç bir kariyeri yok" diyecek. hatta eğer utanmazsa "fener yine koydu bir galatasaray efsanesini daha yedi" diyecek, o kına yakacak da, size ne oluyor anlamadım.
  • 2541
    18 mart 2011 galatasaray fenerbahçe maçından çıktım. tıkış tıkış metro bekleyen insanların arasına karıştım. etrafımdaki 10 kişiden rahat 5'i 6'sının küfrettiği adamdı hagi. bense boynu bükülmüş, gözlerimden yavaşça akan yaşları savuşturmaya, gizlemeye çalışarak yürüdüm. yumruğumu kilitledim, kimseye tek laf etmeden, yürüdüm.

    metroya bindim. yine tıkış tıkış tabi. şimdi hatırlayamayacağım, sanayi mahallesi ya da 4.levent durağında bir abla bindi metroya, gençten. hemen kapının yanındaydım, o da benim yanıma pustu. arka tarafımda sarı kırmızı formalar hagi'nin annesine galiz küfürler ediyorlardı. abla futboldan pek de anlamayan bir tavırla : "kaç kaç bitti maç?" diye sordu. sessizce, "2-1 yenildik abla" dedim.

    abla : "niye hagi'ye küfrediyorlar?" dedi. "bilmiyorum" dedim. devam etti abla, "bu adam efsaneniz değil mi sizin, avrupa'dan tek kupayı bu adam getirmedi mi?" dedi. hiçbir şey diyemedim, başımı öne eğdim.

    "ben fenerbahçeliyim" dedi abla sonra. "futbol için bu kadar üzülmeyin" dedi. sadece, "bence fazla ses etme abla sen" demekle yetindim.

    metrodan indim, levent metro durağından otobüs durağına kadar, ağlayarak yürüdüm, sessizce. yolda fenerli bir çift gördüm. mutlulardı, ben de mutluymuş gibi geçtim yanlarından. sonra gene eğdim başımı.

    otobüse bindim, son duraktan bir önceki durakta inip, her zaman gittiğim galatasaraylı abinin büfesine gittim. son bir umutmuş gibi. biralarımı ordan alacağım kararı vererek.

    içeri girdim, abi: "maçtan mı?" diye sordu. çok belliydi zaten, "evet" dedim. "yenildik amuğakoyim, hagi'nin o.... ....luğu" dedi. sustum. "biralar kalsın abi" dedim, çıktım, eve geldim.

    uyuyamadan, saatlerce seni düşündüm be hagi. hani biz iyi futbol görelim, çaba görelim, yenilsek de mühim değildi? çok mu kötü oynadık fenerbahçe maçında. neyse, önemli değil ki, önemli olan galatasaraylıyım diyen adamların benim yüzüme senin için o.. ç.. diyebilmesi.

    son olarak, biliyorum arkadaşlar, o hagi futbolcu hagi'ydi, bu teknik direktör. futbol da robotlarla oynanıyor zaten, unutması çok kolay her şeyi. sizin eşeğiniz erkek, tamam.
  • 2542
    anlamıyorum, gerçekten anlamıyorum.

    sanki kendisine sadece 3 maç şans verildi ve bu 3 maç sonunda "hagi gitsin!" dedik...beyler adamın kurduğu takım ligde 17 maçta sadece 6 galibiyet 3 beraberlik 8 mağlubiyet, toplamda ise 23 maçta ise sadece 8 galibiyet alabilmiş. deplasmanda 12 maçta sadece 2 galibiyet elde edebilmiş.

    sanki kendisine beş para etmez bir kadro verildi de başarısız sonuçlar almasına sebep olundu... insua ve misimovic'i resmen harcamış, aldırdığı stancu'yu bölgesinde oynatmayarak harcıyor, devre arasında alınan yekta'yı hatır gönül oynatıyor ve kendi aldırdığı bir zapata gerçeği var. sözün özü; hagi takım kuramıyor.

    sanki taraftar başından beri arkasında değildi taraftar hep karşısında durdu, takımın ahengini bozdu... sırf fener maçında verilen taraftar desteği fener taraftarı tarafından fenerbahçe'ye verilse o gaz ile fenerbahçe 4 maç üst üste kazanır geçiniz efendim.

    hiç ajitasyon yapmaya gerek yok. hagi gitmeli!

    efsane diye bu takımın başına birisi geçirilmek zorunda mı? yada biz sırf efsanemiz diye onun başarısızlıklarına "eyvallah" demek zorundamıyız?
    lütfen artık kabul edin; yakın zamanda efsane diyerek tanımlayacağımız oyunculardan hiçbirisi****** galatasaray teknik direktörü olacak kapasiteye sahip değil. bazıları belki yıllar sonra tecrübe kazandıktan sonra bu makamı kaldırabilecek ama şimdi değil...

    lütfen kabul edelim; galatasaray hagi'nin eline oyuncak edilebilecek kadar küçük bir kulüp değil.

    not: evet söz konusu galatasaray olduğunda vefa benim için sadece istanbulda bir semt.
  • 2543
    kendisi 2. kez göreve geldiğinde gönderilmiş olan rijkaard'ın aslında gönderilmemesi gerektiğini , hagi'nin adeta bir yem olarak geldiğini ve bu sebeplerin dışında hagi'nin bizim için ne kadar değerli olduğunu söyleyip hakkında asla "gitsin" demeyeceğimi söylemiştim.

    fakat bugün gönderildiği haberi sonrası sözlük yazarlarının neler yazdığına baktıktan sonra bütün durum değişti. kimisi "fenerbahçe'ye gol attığımızda nasıl sevindi" demiş kimisi "kariyeri aslında kötü değildi" demiş. yani kimse kusura bakmasın ama hagi'nin galatasaray için nasıl bir efsane olduğunu sorgulamak nasıl bir saçmalık ise bunları söylemek en az o kadar saçmalıktır. hagi'nin teknik analizleri , oyuna yapamadığı müdahaleler ve kadro tercihleri ortada. bu hagi bursaspor'u çalıştırırken de böyleydi steau'yu çalıştırırken de böyleydi. ayrıca hagi'nin atılan goller sonrası sevinmesi ya da üzülmesi mevzu bahis olacak iş değil çünkü hagi burada yaklaşık 7 yıl yaşamış ve kariyerinin en güzel günleri geçirmiş bir insan. bunun dışında hagi'nin fenerbahçe maçı sonrası "üzülmesini" bir artı olarak gören galatasaray taraftarı acaba kendisi ne yapıyordu diye sormak isterim. şahsen ben bütün gün kimseyle konuşmak istemedim , hiçbir haber kanalını takip etmedim. bütün bir günüm ve hala devam etmekte olan hafta rezalet geçiyor ve bunun için kimse bana "yaa ne kadar üzüldü canım benim" demiyor. diğer hiçbir galatasaray taraftarına demedikleri gibi.

    o yüzden ak/kara karışmasın , birileri bir şeyleri başka bir şeylerle karıştırmasın. burada tartışılan hagi için beslenen sevgi değil 10'un teknik direktör olarak yetersiz oluşu. gerisi hikaye.

    önemli not : teknik direktör olarak çok kötü bir tablo çizdiği şu dönemde bile hala daha rijkaard'a laf sokmaya çalışıp "enkaz bıraktı enkaz !" diyenler var , daha ne denir bilmiyorum. herif gideli yıl oluyor olum.
  • 2544
    dün ve bugün arasında bağlantı kurma problemi olanlar , konunun esas temellerini çarpıtarak farklı noktalara getirmeye çalışanlar ve ne dediğini bilmeyenler tarafından farklı durumlara alet edilen efsane.

    teknik direktör olarak galatasaray'a fayda sağlayamadığını söyleyememek gibi bir mantıksızlık olabilir mi ? yani hagi futbolcu olarak efsane olduysa teknik direktör olarak gösterdiği başarısız performans hakkında konuşulamaz mı ? eğer dün ve bugün arasında böyle mantıksız bir bağ kuracaksak neden emre belözoğlu eleştiriliyor ? o zaman emre'yi hep o sevdiğimiz zamanları ile hatırlayalım ? ya da tanju çolak bir mafya babası gibi galatasaray'a tavır takındığı zamanlar fenerbahçe'ye postalandığı için kendisine kızmak yerine "aa canım benim ne goller atmıştı" diyelim ? olmadı selçuk yula için de methiyeler düzelim ?

    şimdi benim bu verdiğim örnekleri aynen hagi'nin eleştirilmesi konusunda yaptığınız gibi çarpıtarak "hagi'yi kimlerle kıyaslıyor yeaa !" konumuna sokun. hani allah biliyor ya , benim hagi'yi nasıl tapar gibi sevdiğimi , burada ne anlatmak istediğimi. ve siz çok iyi biliyorsunuz ya hagi'yi sırf neleri kapatmak için saçma sapan savunduğunuzu , aslında kendiniz bile inanmadan atıp tuttuğunuzu.

    hadi bakalım.
  • 2546
    isterse dünyanın en rezil rüsva teknik direktörü olsun, bizler sarıyla kırmızının ''yakıştığı'' her futbolcuya/teknik adama aşık oluyoruz.

    hagi bizim en güzel aşklarımızdan biridir.

    prekazi'nin o golü; arif'in schmeicel'ı avlaması, suat'ın milan'a attığı o gol; hakan'ın kafaları; hagi'nin 90'daki akılalmaz vuruşu, o pası veren tugay; hatta bülent'in dortmund maçındaki ıskası ve o mücadelesi; terim'in terleri; (kızacak olanlar var belki ama)rijkaad'ın antrenmanlarda giydiği o siyah eşofmanlı haliyle geleceğe umutla bakabilmemiz...

    yazabildiğim ve eksik kalanlarla birlikte tüm bunlar bizleri bu adamlara aşık etmiştir ve yine aşık olmaya devam edeceğiz.

    sadece, sahip olduklarımızı benimseyelim, onları küçük düşürmeyelim.

    bugün neredeyse hepimiz konuştukları yüzünden hakan ünsal'dan nefret edecek noktaya geldik.
    evet böyle, ancak ben onu hala sol kanatta ve rakip ceza alanı içinde yaptıklarıyla ve attığı güzel gollerle hatırlıyorum.

    hagi türkiye'nin görüp görebileceği en önemli futbolculardan biridir.
    atıp tutarken biraz da farkında olmak gerek.

    ben de hagi'nin teknik adamlığından memnun değilim. özellikle misimoviç ve insua kararlarından dolayı hiç memnun değilim ancak bu adam hakan balta'yı bile forvet arkası oynattı. elindekini kullanmaya çabaladı.

    takım kalitesiz. istediğiniz adamı getirin bu kadro ile daha iyisi olmayacaktır.
  • 2547
    galatasaray'ın teknik direktörlük teklifini kabul ettiği için methiyeler düzülen eski efsane futbolcumuz. zor zamanda kabul etmişmiş galatasaray'ın teklifini. bunu büyük bir meziyet gibi sunan arkadaşlar galatasaray'ı çemişgezekspor, pertekspor, çüngüşspor ya da tavşanlı linyitsporla bir tuttuklarının farkında değiller galiba. kusura bakmayın ama hagi gelmeden önce de galatasaray avrupa'nın zirvesine çok yaklaşmıştı, hagi yokken de avrupa'da en fazla ses getiren takımdı galatasaray. hagi yokken de türkiye'nin en büyük kulübüydü. hagi ile beraber başlayan süreç taçlandırıldı. üstelik hagi'nin yanında dönemin en iyi türk futbolcuları da vardı. galatasaray, bugün bile dünyanın her tarafında bilinen tek türk takımıdır. dolayısıyla rijkaard gibi bir teknik adam galatasaray'ı bülent korkmaz'dan sonra yönetmeyi kabul ederken hagi gibi teknik direktörlük kariyeri yerlerde sürünen ve artık sona ermiş bir adamın galatasaray'ın teklifini kabul etmesini yüceltmek ne tür bir yanılgının, saçmalığın ürünüdür anlamak zor. teklif eden takım galatasaray dostum, 55 kişilik stadı artık yapılmış, başarılarıyla avrupa'nın en bilinen kulüplerinden biri. elbette kabul edecek. juventus gibi bir takım serie b'ye düştükten sonra didier deschamps ile yeniden seria'ya çıktı. deschamps büyük iş mi yaptı. juventus'u artık leş teknik adamlar mı çalıştıracaktı. elbette hayır. juventus gibi bir takımı çalıştırmak eşine az rastlanır bir şereftir tıpkı galatasaray'ı olduğu gibi. deschamps da bunu değerlendirmiştir tıpkı hagi gibi. her iki durumda da büyük olan camialardır; o camiaları çalıştırmaktan şeref duyan teknik adamlardır. anladınız mı canlar? teknik direktörlük kariyeri yok olmuş artık tanju gibi kendi yağıyla kavrulan hagi'ye galatasaray yeni bir el daha uzattı. al dedi sana bir şans. taraftar da arkanda duracak. hagi öldükten sonra verilen yeniden dirilme misali bu şansı ne yazık ki layıkı vechiyle kullanamadı. dolayısıyla galatasaray hagi'yi harcamadı; harcanmış hagi'yi yeniden diriltmek için kendisine bir şans verdi. bu şansın olumsuz neticelenmesi hagi'nin futbolcuyken yaptıklarına gölge ve efsaneliğine leke düşürmeyecektir.
  • 2548
    hagi geldiğinde sadece benim için değil birçok kişi için umut vardı. bazıları için rijkaard değil de hagi başarılı olabilirdi. bazılarına göre de sorun hoca sorunu değil, temelde çürümüş ve bozulmuş olan sorunlar yumağıydı. uzun zamandır beri gelen sorunlar ortada. ortada büyük bir revir ve hafriyat söz konusu. koca koca tankerleri sıraya sokasın ki onca hafriyatı kaldırabilesin. hagi’nin tek başına bunca hafriyat ile başa çıkabilmesi pek kolay olmasa gerekti. öyle de oldu.

    burada asıl irdelenmesi gereken hagi’nin eleştirilme tarzıdır. bazıları küfürlere boğuyor. bazıları ‘o hagi, büyük efsanemiz, başarısız olsa bile ağır küfürleri hak etmiyor’ diyor. bazıları da içinden geldiği gibi sövüyor. sadece hagi’ye sövmenin sorunları düzelteceğine inananlardansınız rüyalar alemindesiniz demektir.

    yeri gelince hagi’ye ben de kızdım. bazı şeyleri nasıl göremediği ve düzeltemediğini düşünüp durdum. yahu sen hocasın, sen ne dersen o olur, bu oyuncular seni dinlemek zorunda, sorunlar ve hatalar ortada, bunları oyuncularının başına kakamıyor musun, ayar veremiyor musun, falakaya yatıramıyor musun diye hayıflandığım oldu içimden hınzırca. kadro kaliteli değil biliyoruz ama bu kadro görece kendisinden zayıf olan takımlara bile rahatça yeniliyor. her şey sadece salt oyuncu kalitesinden de ibaret değil halbuki. sadece buna bağlanamaz yani. takımın içindeki sorun oyunculardan ve kaliteden de büyük aslında. hagi bu hafriyatın altında kalmıştır. disiplinli ve sert olması bile bazı şeyleri değiştirememiştir. takım olarak düşmüş, kanatları yolunmuş oyuncular topluluğuna sağlıklı motivasyon yüklemesi yapabilmesi mümkün olmamıştır. çok iyi motivasyoncu olduğu bilinen terim’in bile ikinci döneminde çaresiz kalabilmesi örneğinde olduğu gibi.

    bazıları hagi’yi insan ilişkileri anlamında zayıf bulmuştur. futbol aklına sahip olduğu şüphe götürmez ama sadece futbol aklı yetmiyor maalesef. tüm bu oyuncuları yönetebilmek ve aynı amaca yöneltebilmek asıl meseledir. başarılı bir hoca demek, takımına yani oyuncularına hükmedebilen hoca demektir. sahip olduğu oyun karakteri ve hükmedicilik gücünü sahaya yansıtabilmek demek. oyuncularına hükmedemeyen bir hoca asla başarılı olamaz. söz konusu hükmediş iki yöne ayrılır gözümde. birincisi saha içerisinde top koşturan oyuncuyu, ikincisi de saha dışında, antrenmanlarda ve günlük hayatta oyuncuya hükmedebilmek. varsayalım ikinci maddeyi çöpe atalım. ama saha içinde oyuncuya hükmedebilmek kritik bir öneme haiz.

    herkesin hagi’nin başarısızlığına dair söyleyeceği birçok şey vardır. bazı nedenleri sıralarlar ve hepsi de kendince haklı nedenler olacaktır. bana göre hagi’nin en büyük sorunu, başarısızlığı ve onu başarısız kılan şey ise oyuncularına saha içinde hükmedememe sorunudur. izlediğim son 5-6 galatasaray maçında beni sinirlendiren, nefesimi öfkeden kesen, beynimdeki damarları patlama noktasına getiren ve sinirden baş ağrısını beynime yerleştiren tek şey oyuncuların başıboşluğu ve kendi keyfinin doğrultusunda topunu oynamasıydı. son dönem galatasaray’ının en saçma ve garip tarafı buydu. topu alan kendisini düşünüyordu sadece. futbol akılları ve melekeleri öyle etkilenmişti ki, sanki gözlerine bir perde inmişti. futbolun en temel unsurlarından biri olan en müsait olan arkadaşına topu aktarmak prensibini asla uygulamayan bir takım haline gelmişti galatasaray. uygulayamayan demiyorum! uygulamayan diyorum. bu kadar körleşmiş bir takım ortaya çıktı. hem de en basit ve en kolay noktada böylesine körleşmiş bir takım!

    fenerbahçe maçının 10. dakikası civarıydı. baros topu alır. takım arkadaşları hemen uygun yerlere kaçar. ileride kalabalık bir şekilde mevzi alınmıştır. ama baros onları görmez bile. zorlar da zorlar. çalım üstüne çalım atmak ister. çok ama çok uygun durumdaki arkadaşları hala top istemektedir. boştadırlar. atılacak bir top tehlike yaratacaktır. ama baros oralı bile olmaz. anlamsız bir kör dövüşüne girer topla ve rakipleriyle. sonra da anlamsız bir şekilde kaybeder topu. bu pozisyonu gördüğüm an hemen arkadaşıma mesaj çektim. “bu futbol ve baros aklıyla bu maçı asla alamayız. mümkün değil!” birkaç dakika sonra öne geçsek bile bu maçı kaybederiz. çünkü görünen köy kılavuz istemez. galatasaray’ın en büyük sorunu oyuncuların ortak bir akla sahip olmamasıdır. yardımlaşmak denen en önemli ilişkiye sahip olamamasıdır. dağılmış motivasyon ve parçalanmış morallerdir. bunun getirdiği dağınıklık ve benciliktir. yeşil zeminde keyfinin kahyası olmasıdır.

    işte hagi’de en çok buna kızdım. saha içinde oyuncularına hükmedememesine kızdım. onların istediği gibi at koşturmalarının önüne geçememesine kızdım. culio’nun bile bir nevi sıradan türk oyuncusunun ruh haline (kendisini bir çok pozisyonda bırakıp durması ve anlamsızca faul beklemesi) bürünmesine bile engel olamadığı için kızdım. büyük umut olarak getirdiği stancu’nun fırsatçılığından yararlanacağına, onu kenara atarak ve duran topları kullandırarak fırsatçılığını körelttiği için kızdım.

    asker kökenli, disiplinli bir adamdın sen hagi! büyük acılar yaşadın. büyük yokluklar çektin. özgürlük ortamının olmadığı acı ve zor bir dünyada yaşadın. ruhunda her daim mücadele vardı. savaşmak vardı. savaş alanında her daim en öndeydin. yeri geldi askerlerini kolladın, yeri geldi kurşunun önüne geçtin, yeri geldi bitirici kurşunları sen sıktın. sen hükmediciydin. commandante’ydin. bir generaldin. ama commandante olarak askerlerine savaş alanında hükmedemedin hagi’m. askerlerine hükmedemeyen generaller de kaybetmeye her zaman mahkumdur. ama burada kaybeden sadece sen değildin. milyonlarca sarı kırmızılı halktı.
  • 2550
    kimi yazarlara göre ''teknik direktör değildir'', kimi yazarlara göre ''ikileyip gitmesi gereklidir'', kimi yazarlara göre ''geleceğe dair umut vermemektedir.

    öncelikle hagi hakkında bunları okumak beni son derece büyük bir üzüntüye gark etmiştir. ben hagi'yi; bilbao kalecisini son saniyedeki şutu ile ağlara sokarken hatırlıyorum, dortmund deplasmanında o akıl almaz aşırtma vuruşunu yaparken hatırlıyorum, monaco'ya 35 metreden gol attıktan sonra tribünlere koşarken takım arkadaşlarını yanına çağırırken hatırlıyorum... kimi yazarlara göre bu yaptığım ajitasyon, fakat bana göre öyle değil. ben bunu galatasaray efsanesi olan birinin değerini gözler önüne sermek için yapıyorum. arada fark olsa gerek.

    ben hagi'nin elinden gelen her şeyi yaptığını ve gönül verdiği renklerin başarısı için çabaladığını, bunu başaramamanın da kendisine ne kadar üzüntü verdiğini görebiliyorum. hayır, bunu anlamak için alim olmaya gerek yok. basın toplantılarında söylüyor kendisi zaten, gözden geçirelim mi?

    2 mart 2011 galatasaray gaziantepspor maçı: "benim için şu anda en önemlisi galatasaray'dır. herhangi bir iyi düşünce ortaya konulursa devam edilir. hiçbir zaman pişman değilim. daha önce yaşamadığım bir durumu yaşıyorum ve acılar içindeyim''

    5 mart 2011 galatasaray karabükspor maçı: ''tabii ki istifa çağrıları beni üzdü. ama taraftarın bir şeyi unutmaması gerekiyor ki ben galatasaray’a son olarak katılan kişiyim. işlerin iyi gittiği bir durumda gelmedim. işler iyi giderken gelip ben bozmadım. takımı alıp bir şeyler yapmak istiyordum, bu hedefle geldim. ama tabii ki beni istemeyen varsa gelsin karşıma söylesin. bunu da hep birlikte konuşuruz.''

    13 mart 2011 ankaragücü galatasaray maçı: "oyunun büyük bir bölümü kontrolümüz altındaydı. ne olduysa son bir kaç dakikada oldu. bu dakikalarda yediğimiz gollerle takım göçtü. sıcağı sıcağına söyleyecek bir şey yok. çok üzgünüz, zor bir sezon geçiriyoruz."

    yukarıdaki maç sonrası basın demeçleri sadece birer örnek. hagi'nin üzüntüsünü anlamak için kanıt aramaya gerek yok. başarısız olacağını bile bile geldi, bu başarısızlık kendisinden kaynaklanmıyor. almanlar demiş ya ''futbol basit bir oyun'' diye. bu basit oyunu gheorghe hagi gibi bir futbol efsanesi mi yapamayacak?

    bir örnek vererek toparlayayım yazımı. bir doktor düşünelim, evet biliyorum genelde hasta-doktor-bozuk araba örneklerinden gidiyoruz ama daha iyi örnek verebileceğimizi sanmıyorum, galatasarayımız'ın durumu ortada. bir doktor düşünelim ki misal verecek olursak girdiği 20 ameliyatın 15'inde hastası vefat etmiş olsun. belki doktorluk gibi bir meslekte olayı istatistiğe dökmek mantıklı olmayacaktır ama bu sayılara bakılacak olursa doktor başarısız demektir, belki kendisine ''6 yıl tıp okumuş, doktorluğu öğrenememiş'' diyebilecek yazarlar bile vardır, bilemem. fakat işin içine detay sokacak olursak, bu operasyona giren 20 hastanın hepsinin hayati tehlikesinin büyük olduğu, çok zor trafik kazaları geçirdiği ve hayatta kalmasının bile mucize olduğunu düşünelim. yani herhangi bir doktorun bu hastaları hayatta tutması mümkün olmayıp, zaten durumları umutsuz vakadır. şimdi düşünelim, bu durum, doktorun kötü bir doktor olduğunu mu gösterir, yoksa sorumluluğuna giren durumların imkansızlığını mı?

    şimdi gheorghe hagi hakkında atıp tutan değerli yazarlarımızı bir kez daha sağduyulu düşünmeye davet ediyorum. ''hadi ikile'', ''geldiği gibi romanya'ya dönsün'', ''teknik direktörlükten anlamıyor'' demek baştan aşağı işin içinden sıyrılmaktır, düşünmemektir, kolaya kaçmaktır.

    düzeltme: imla
App Store'dan indirin Google Play'den alın