resim
Gheorghe Hagi
Görev:Teknik Direktör
Takım:FCV Farul
Yaş:59
Uyruk:Romanya
  • 2548
    hagi geldiğinde sadece benim için değil birçok kişi için umut vardı. bazıları için rijkaard değil de hagi başarılı olabilirdi. bazılarına göre de sorun hoca sorunu değil, temelde çürümüş ve bozulmuş olan sorunlar yumağıydı. uzun zamandır beri gelen sorunlar ortada. ortada büyük bir revir ve hafriyat söz konusu. koca koca tankerleri sıraya sokasın ki onca hafriyatı kaldırabilesin. hagi’nin tek başına bunca hafriyat ile başa çıkabilmesi pek kolay olmasa gerekti. öyle de oldu.

    burada asıl irdelenmesi gereken hagi’nin eleştirilme tarzıdır. bazıları küfürlere boğuyor. bazıları ‘o hagi, büyük efsanemiz, başarısız olsa bile ağır küfürleri hak etmiyor’ diyor. bazıları da içinden geldiği gibi sövüyor. sadece hagi’ye sövmenin sorunları düzelteceğine inananlardansınız rüyalar alemindesiniz demektir.

    yeri gelince hagi’ye ben de kızdım. bazı şeyleri nasıl göremediği ve düzeltemediğini düşünüp durdum. yahu sen hocasın, sen ne dersen o olur, bu oyuncular seni dinlemek zorunda, sorunlar ve hatalar ortada, bunları oyuncularının başına kakamıyor musun, ayar veremiyor musun, falakaya yatıramıyor musun diye hayıflandığım oldu içimden hınzırca. kadro kaliteli değil biliyoruz ama bu kadro görece kendisinden zayıf olan takımlara bile rahatça yeniliyor. her şey sadece salt oyuncu kalitesinden de ibaret değil halbuki. sadece buna bağlanamaz yani. takımın içindeki sorun oyunculardan ve kaliteden de büyük aslında. hagi bu hafriyatın altında kalmıştır. disiplinli ve sert olması bile bazı şeyleri değiştirememiştir. takım olarak düşmüş, kanatları yolunmuş oyuncular topluluğuna sağlıklı motivasyon yüklemesi yapabilmesi mümkün olmamıştır. çok iyi motivasyoncu olduğu bilinen terim’in bile ikinci döneminde çaresiz kalabilmesi örneğinde olduğu gibi.

    bazıları hagi’yi insan ilişkileri anlamında zayıf bulmuştur. futbol aklına sahip olduğu şüphe götürmez ama sadece futbol aklı yetmiyor maalesef. tüm bu oyuncuları yönetebilmek ve aynı amaca yöneltebilmek asıl meseledir. başarılı bir hoca demek, takımına yani oyuncularına hükmedebilen hoca demektir. sahip olduğu oyun karakteri ve hükmedicilik gücünü sahaya yansıtabilmek demek. oyuncularına hükmedemeyen bir hoca asla başarılı olamaz. söz konusu hükmediş iki yöne ayrılır gözümde. birincisi saha içerisinde top koşturan oyuncuyu, ikincisi de saha dışında, antrenmanlarda ve günlük hayatta oyuncuya hükmedebilmek. varsayalım ikinci maddeyi çöpe atalım. ama saha içinde oyuncuya hükmedebilmek kritik bir öneme haiz.

    herkesin hagi’nin başarısızlığına dair söyleyeceği birçok şey vardır. bazı nedenleri sıralarlar ve hepsi de kendince haklı nedenler olacaktır. bana göre hagi’nin en büyük sorunu, başarısızlığı ve onu başarısız kılan şey ise oyuncularına saha içinde hükmedememe sorunudur. izlediğim son 5-6 galatasaray maçında beni sinirlendiren, nefesimi öfkeden kesen, beynimdeki damarları patlama noktasına getiren ve sinirden baş ağrısını beynime yerleştiren tek şey oyuncuların başıboşluğu ve kendi keyfinin doğrultusunda topunu oynamasıydı. son dönem galatasaray’ının en saçma ve garip tarafı buydu. topu alan kendisini düşünüyordu sadece. futbol akılları ve melekeleri öyle etkilenmişti ki, sanki gözlerine bir perde inmişti. futbolun en temel unsurlarından biri olan en müsait olan arkadaşına topu aktarmak prensibini asla uygulamayan bir takım haline gelmişti galatasaray. uygulayamayan demiyorum! uygulamayan diyorum. bu kadar körleşmiş bir takım ortaya çıktı. hem de en basit ve en kolay noktada böylesine körleşmiş bir takım!

    fenerbahçe maçının 10. dakikası civarıydı. baros topu alır. takım arkadaşları hemen uygun yerlere kaçar. ileride kalabalık bir şekilde mevzi alınmıştır. ama baros onları görmez bile. zorlar da zorlar. çalım üstüne çalım atmak ister. çok ama çok uygun durumdaki arkadaşları hala top istemektedir. boştadırlar. atılacak bir top tehlike yaratacaktır. ama baros oralı bile olmaz. anlamsız bir kör dövüşüne girer topla ve rakipleriyle. sonra da anlamsız bir şekilde kaybeder topu. bu pozisyonu gördüğüm an hemen arkadaşıma mesaj çektim. “bu futbol ve baros aklıyla bu maçı asla alamayız. mümkün değil!” birkaç dakika sonra öne geçsek bile bu maçı kaybederiz. çünkü görünen köy kılavuz istemez. galatasaray’ın en büyük sorunu oyuncuların ortak bir akla sahip olmamasıdır. yardımlaşmak denen en önemli ilişkiye sahip olamamasıdır. dağılmış motivasyon ve parçalanmış morallerdir. bunun getirdiği dağınıklık ve benciliktir. yeşil zeminde keyfinin kahyası olmasıdır.

    işte hagi’de en çok buna kızdım. saha içinde oyuncularına hükmedememesine kızdım. onların istediği gibi at koşturmalarının önüne geçememesine kızdım. culio’nun bile bir nevi sıradan türk oyuncusunun ruh haline (kendisini bir çok pozisyonda bırakıp durması ve anlamsızca faul beklemesi) bürünmesine bile engel olamadığı için kızdım. büyük umut olarak getirdiği stancu’nun fırsatçılığından yararlanacağına, onu kenara atarak ve duran topları kullandırarak fırsatçılığını körelttiği için kızdım.

    asker kökenli, disiplinli bir adamdın sen hagi! büyük acılar yaşadın. büyük yokluklar çektin. özgürlük ortamının olmadığı acı ve zor bir dünyada yaşadın. ruhunda her daim mücadele vardı. savaşmak vardı. savaş alanında her daim en öndeydin. yeri geldi askerlerini kolladın, yeri geldi kurşunun önüne geçtin, yeri geldi bitirici kurşunları sen sıktın. sen hükmediciydin. commandante’ydin. bir generaldin. ama commandante olarak askerlerine savaş alanında hükmedemedin hagi’m. askerlerine hükmedemeyen generaller de kaybetmeye her zaman mahkumdur. ama burada kaybeden sadece sen değildin. milyonlarca sarı kırmızılı halktı.
App Store'dan indirin Google Play'den alın