• 9
    şehit sayımız ne yazık ki 8 olarak duyuruldu. 10'dan fazla da yaralımız var. bu demektir ki onlarca eve ateş düştü. yine.

    ben oradaki teröristlere çok kızmıyorum. benim asıl çıldırdığım ülkemizdeki bu teröristleri destekleyen tipler. her gün şehit verirken, vatanın bekası için bir mücadele sürdürülürken, çok büyük bir kesim bu teröristlerin arkasında. bunlara açık açık destek veriyorlar. çok önemli yerlerdeki bazıları "elimde istihbarat olmadığı için onlara terörist diyemem" bile diyor.

    al sana istihbarat!!

    çok öfkeliyim sözlük çok. gözlerim doluyor, hiç bir şey yapamadan öylece oturuyorum. uyumak bile istemiyorum.
  • 402
    belki bu yazdığım satırlar size çok saçma gelecek ancak artık bazı duygular bana çok ezik hissettiriyor ve ben çevremin ve kendimin bana yaptığı eziğim ben baskısı altında yaşamak istemiyorum.

    sürekli şöyle şeyler duyuyorum:

    "yaşın geldi de geçiyor", "sen bu yaşa kadar nasıl hep yalnız kalmış olabilirsin?", "bul artık birini"

    beynimin içinde ise sürekli şöyle şeyler yankılanıyor:
    "ben bir eziğim ve tipsizim",
    "asosyalim, insanlarla iletişim kurma becerisi primatlar düzeyinde bile olmayan bir eziğim."
    "80 yaşına kadar da yaşasam hep yalnız kalacağım".

    nokta abartmıyorum bu düşüncelerin ezikliği altında geçiyor hayatımın her saniyesi.

    yalnız kalacak bir eziğim düşüncesini susturamıyorum.

    ve artık dayanamıyorum. ömrüm boyu yalnız ve ezik muamelesi görmek istemiyorum.

    kafamda sürekli yalnız olacaksın sen psikolojisini susturmak istiyorum.
  • 259
    kaybediyorum sözlük,

    2015'te her şeyim vardı, ülkenin en önemli üniversitelerinden birinde son sınıftaydım ve amerika'da yaz okuluna kabul edilmiştim, çok güzel bir evim ve bir arabam vardı, evlenme hayalleri kurduğum hatta yüzük baktığım 3 senelik bir kız arkadaşım vardı. amerika'ya gitmeme iki üç gün vardı ama hala bilet alamamıştık, babam aradı. dağ gibi adam ağlıyordu.. "senden özür dilerim, seni gönderemiyorum.." bu cümle her şeyin başlangıcı oldu. bütün hayatım alt üst olurken sevdiğim kadını da çekemezdim yanımda. varlığımla mutlu edemeyeceğimi anladığım sevgilimden bir kalemde ayrıldım saçma sapan nedenler sunarak. beni sevdiği için bu acıları ona da çektirmeye hakkım yoktu. okulum ödenemedi, sonra evi kapattık baba ocağına döndük derken ne olduğunu anlamadan arabam da gitti altımdan.

    neden battık? işte bu soru yıllardır aklımdan çıkmıyor.. babam yıllardır bütün sülalesine tek başına bakan adam oldu. ben de para varken ses çıkarmadım. durumu iyi olan arkadaşlarım iyi bilirler; böyle şeyleri özellikle adana gibi küçük şehirlerde hep duyarsın, vay be ne zenginlerdi bunlar hiçbir şeyleri kalmadı, dolmuş parası bulamıyorlarmış, ofisleri de gitmiş ellerinden... üzülürsün belki ama içinden hep bize bir şey olmaz geçer. benim bile demişliğim vardır. öyle olmuyormuş işte.

    amcalarımın borcu, babamın bir an önce bu borçlardan kurtulma hevesiyle dibe çekildikçe çekildik. ofisimizden içeri adım atamayacak adamlar yüzümüze küfürler etmeye, tehditler savurmaya başladı. bilen bilir, tefecinin eline düştün mü, daha kurtulma ihtimalin yoktur.

    son bir şansımı denemek, çocukluk hayalimi istanbul'da gerçekleştirmeye çalışmak için 2 buçuk sene önce kendi yaptığım şarkılarla çalışmak, kendi ayaklarımın üzerinde durmak için çocukluk arkadaşımın evine taşındım. allah var çok çalıştım, çok çabaladım ama bu işlerle uğraşan insanlar bilirler paran olmadan, para yedirmeden çok zor bu devirde bu işlerden ekmek yemek. 2 senenin sonunda ikinci aileme daha fazla yük olmamak için 6 ay önce adana'ya dönüş yaptım. amacım babam etrafında kimse kalmadığı için yardım etmek, belki biraz da olsa işleri toparlamak, en kötü, çevremizden yararlanıp düzgün bir işe girip ayağımın üstüne basmaktı. tabii ki bütün kapılar kapandı. mezun olsam yüzümü bile göremeyecek şirket sahiplerinin yarı acıma, yarı hor görmeleriyle ağzımın payını aldım.

    babam da o sürede derme çatma içine bir çek-yat koyabildiği bir ofis tutmuştu. ben de orada kalıyorum hala. tabi bu buradaki son günüm, çünkü ev sahibi bizi buradan çıkartıyor. muhtemelen yarından itibaren yine birinin yanında 30 yaşındaki sığınmacı olarak devam etmem gerekecek hayatıma. artık kaldıramıyorum sözlük, ticaretle uğraşıyoruz o yüzden sabit bir gelirimiz yok. bir iş bitirsek tekrar ayağımızın üstünde duracağız. ama işte bitirsek.. 5 senedir son dakika golleri yemekten çok yoruldum artık sözlük. eskisi gibi umutla da bakamıyorum geleceğe. allahım, muhtaç olmak, muhtaç hissetmek ne kadar zor bir şeymiş. arkadaşlarım sayesinde biraz ayakta kalabiliyorum, sonra ortamlarda saçma sapan birinden aa hesabını ödedi diye duyuyorum kahroluyorum. bunun dedikodusunu yapan adamlar da milyonlarla oynayan adamlar ödenen hesap da 70 tl maksimum.

    neyse sözlük nefes alacak gücüm de kalmadı açıkçası. ne yapacağımı da bilmiyorum. yarının, bugünden daha iyi olacağına dair bir umudum da kalmadı. buraya niye yazdım onu hiç bilmiyorum. okuyanın başını ağrıttım hakkını helal etsin.

    kaldıramıyorum sözlük, katlanamıyorum sözlük, yapamıyorum sözlük, bu acziyete dayanamıyorum sözlük, çaresizlikle baş edemiyorum sözlük, gülemiyorum sözlük, umutlu olamıyorum sözlük, mutlu olamıyorum sözlük.

    özür dilerim sözlük, kaybediyorum.
  • 202
    sevgili sözlük. yaklaşık olarak son 2 aydır psikolojik bunalıma girmiş durumdayım.. amacım sadece biraz içimi dökmek. bir insanla ilk kez ciddi düşünme hatasında bulundum. ya da şöyle diyeyim yanlış insanla ciddi düşünme hatasında bulundum! nişan, düğün hazırlıklarıyla yaptığım borçlar, aileme karşı rezil olmam, değmeyecek bir insan için kırdığım insanlar gibi tonla meseleyle boğuşuyorum. çevrem evlenmeden ucuz atlatmışsın diyorlar. ama ben bir türlü bu olanları kabullenemiyorum. intihar düşüncesinde olan insanların bir anda buna neden karar verdiğini yavaş yavaş anlıyorum. daha once bu düşüncede olan insanları teselli etmiş biriyim. intihar edeceğim vs demiyorum. sadece bu anlamlandıramadığım dönemi nasıl atlatırım onu düşünüyorum. başlayan her şey tıpkı hayat gibi bitiyor ama en acısız nasıl bitiyor sözlük bileniniz var mı?
  • 127
    cuma akşamı 6'da yapacak başka günlük rutin kalmayınca yatağa girip yorganın altında kıvrılıp uyuyamayıp çarpıntılar eşliğinde ağlıyorum. onu bile beceremiyorum içime içime akıtıyorum daha fazla çarpıntı yapıyor...

    çok fazla bişey istemedim hiçbir zaman bir güler yüz bir kırıntı umut bir tutam yol arkadaşlığına fit olduk. onu bile çok gördünüz be. sen de gördün senden öncekiler de gördü. ömrünü elini tutmadığı sevgililerin arkasından ağlayarak geçiren adama ayrıldık ama ben hala onu seviyorum deyip en güzel düğümü atmayı başardın.

    o kadar da açık kapı bıraktım itiraf ederken keşke sövüp saysan dalga geçsen falan da bari bu öküz bünyenin algılayabileceği türden bir soğuma olsaydı...

    yanıbaşında gözünün içine bakacakken kendini sıkıp yere bakmaktan sağa sola poker face kasmaktan falan bitap düştü bu bünye artık... ne kadar kaçmaya çalışsa da afbuyur sike sike dayanamayıp dibinde alıyor yine soluğu...

    keşke bu işlerin bir formülü olsaydı. ne bileyim hapı falan olsaydı. mutlu sonu geçtim zaten. tak yutuyorsun unutuyorsun herşeyi... yolumuza devam edelim hiç oralı olmadan, sabahın köründe kalkıp bütün gün şantiyede takılıp akşam gelip yatıp bundan hiç üzüntü duymayayım falan... cahillik erdemdir işte keşke yetiştirirken öyle yetiştirselerdi, böyle ot gibi yaşamak için fazla mı doldurdular beni acaba?

    adına umut dediğimiz o boku unutsak da uğruna böyle kendimizi yırtmasaydık...

    mahallenin en erkek fatmasına bile bir dönem bişeyler hissettim. ben erkeklerden hoşlanmıyorum diye reddedip bir ay sonra sevgili yaptı lan. bu kadar umutsuz vaka bir adamın neyden niye umudu olur ki zaten?

    çekin fişini olsun bitsin...
  • 248
    sadece sevilmek istedim sözlük. düşündüm çok mu şey istiyorum diye, galiba çok şey istemiş oldum o insandan. yaptığım onca şeye ve tek bir kusurum olmamasına rağmen arkasını dönüp gitti hicbirsey demeden.

    yarına sağ çıkabileceğimizin garantisi yok sözlük, dünya da bir virüstür almış başını gidiyor. allah hepimizi korusun.

    ama tek bir kez gerçekten aşık olup benim sevgimin yarısı bile olsa kabul edeceğim şekilde sevilmek istedim. terkedilmek can yakıyor sözlük. artık ne umudum var ne de heyecanım...
  • 111
    bugün, beni annem kadar, annem kadar sevdiğim, 4 ile 7 yaşlarında iki yavru sahibi teyzemin ikinci kere, adını bile anmak istemediğim o illet hastalığa yakalandığını öğrendim. 3 yıl önce bu haberi ilk aldığımızda dünya başımıza yıkılmıştı. bazı doktorların o soğuk yüzü, hastalığı duyanların yüz ifadesi, çocuklarının anormal bir durum olduğunu ne kadar uğraşsak da farketmesi..kabus gibi günlerdi.

    tehlikenin geçtiğini ve hastalığın kontrol altına alındığını öğrendiğimizde yaşadığımız mutluluk da bir o kadar anlatılamazdı. sonraki aylar, yıllar hep o günleri acı bir hatıra olarak şükürle anmakla geçti.

    tekrar ağrıları başladığını öğrendiğimizde ise hiçbirimiz kötü senaryoyu düşünmek bile istemedik. insan içten içe öyle bir haberi kaldıramayacağını bunun olamayacağını, olmaması gerektiğini söylüyor.

    gelin görün ki o lanet haberi bir daha aldık. hastalık ilaçlara karşı şekil değiştirmiş falan filan.

    nick altına yazmanıza ya da mesaj atmanıza gerçekten gerek yok. hepinizin duyarlı insanlar olduğunu biliyorum. tek isteğim içten şekilde dua etmeniz. olumlu enerjiler göndermeniz.

    allah kimseyi sağlıkla, sevdiklerinin yokluğunun ihtimaliyle bile sınamasın.

    sağlıkla kalın.
  • 35
    şu aralar sık sık ne için yaşadığımı sorguluyorum. olay nedir mesela? iyi bir iş. daha sonra eş. çocuklar, çocukların okulları vs. ya da varsa hedefinde bir araba, ev, gezmek tozmak ya da buna benzer şeyler.

    her gün birbirinin aynısı. sabah kalk, işe git, akşam gel, yat, sabah kalk, işe git ya da diğerleri...

    böyle böyle 50-60 yaşına kadar gel daha sonra yaşadım de bu yaşamak mı sonra hayatta kalmak mı? hayat yaşamak için çok mu güzel?

    sonuçta bunlar güzel şeyler aslında çoğu insana bunlar yaşama enerjisi veriyor ya da bunları gerçekleştirmek için yaşıyorlar. ancak şöyle zihnimi boşaltıp bunları düşününce bana çok anlamsız geliyor. arada çıkıyorum böyle sağıma soluma bakıyorum zamanında biraz da içinde bulundum sosyal ortamların insanların çoğu dış görünüşe vb. bu tarz şeylere bakıyor. sanki onlara baktığımda cehennemi burada yaşıyor gibi oluyorum. boğuluyor gibi oluyorum.

    sonra aklıma din meselesi geliyor. düşünüyorum dinin olmadığı bir toplum ne olurdu, nasıl olurdu acaba? çoğu kez intiharı düşünüyorum ancak işte din durumu kafamı kurcalıyor. düşünsenize geri dönüşü yok ve sonsuz azap...

    ancak bu durumu da düşünüyorum belki de din insanları bu tarz şeylerden uzak tutmak için mi var? ihtiyaç sonrası mı ortaya çıktı?

    işin siyaset kısmı var, yansak da ölsek de gondiklensekte oyum x'e ya da y'ye gibi bu durumlar canımı çokça sıkıyor. yine dışarıya çıktığımda okulların durumunu görüyorum, gençleri görüyorum. ne biliyim benzini, doları, doldurulan suriyelileri, afganı vb. tamam şimdilik sıkıntı yok da ya 20 sene sonrası?

    kafam çok karışık amk yerinde beyler. yemin ediyorum hayatta en rahat olduğum zaman askerde geçirdiğim geçen sene diyebilirim. geleli 3 ay oldu ancak kafayı yemek üzereyim. hayat zor, geçinmek zor, niye bu kadar geçinme gayretine girdiğimizi ve yaşamaya tutunmayı anlamak zor.

    bir de böyle düşüne düşüne kafayı yediğimi düşünmeye başladım. geçen yolda yürürken kendi kendime gülmeye başladığımı fark ettim. acaba sıyırdım mı? diye hissetmeye başladım.

    bilemiyorum altan bilemiyorum...
  • 232
    yaş 12-13 falan. hasan şaş'ın brezilya'ya gol atıp da sevinmeyerek dünya piyasasında prim yaptığı yaz. saçma sapan bir sınav vardı okulda. kazara sağını solunu kurcalarken burda da bişey varmış diye pipini keşfettiğin dönemler. tam o günlerde yanımda yakınımda o vardı. zaten ben de konuyu tam anlayamadığımdan hiç bahsetmedim ona. o da hiç bilmedi. babasıyla yıllar sonra tesadüfen bir süre aynı yerde bulunduk ettik, beni çok sevdi. hayat... şimdi evli ve mutlu, bir de kendine benzeyen çocuğu var...

    31 ekim 2003 beşiktaş galatasaray maçından bir hafta öncesi falan. aynı sınıftaydık zaten, e kurcalaya kurcalaya anlamıştık yavaştan ne işe yaradığını, daha doğrusu o yaşların heyecanları falan anladık sanmıştık. bir mesaj gecenin bir körü, hayattaki ilk reddediliş. önlü arkalı sıralarda geçen aylar, yıllar. hayat bilgisi dizisinde milletin sevgilisine çıkmak için kağıtları değiş tokuş ettiği ama süzmenin kendi kendini çektiği için aslında geçersiz olan kuranın çekildiği yılbaşı. kurada adını çektikten sonra elde kağıt kalakaldım, hediye alıp verme günü gelince şok iki katına çıktı, benim adımın yazılı olduğu kağıt da ondaymış zira. hediye aldık verdik, bir de dans ettik. en yakın maceramız da buydu zaten. kim bilir nerdedir şimdi o üzerinde galatasaray arması olan kolyeyle rengarenk atkı-bere... geçip gittikten yıllar sonra bir yaz günü, alakasız bir düğün mekanı, damadın davetiyle gidilen bir düğündü o hikayenin final sahnesi...

    yeterince üzüldük herhalde derken, arabeskten sıkılmışken falan yeni umutlara yelken mi açıyorduk. bir pazartesi sabahı yanına giderken koluma giren başka bir kol. yoldan çevirip abuk sabuk bir soru sordu. bazı şeyleri anlarsın da anlamazdan gelmek zorunda kalırsın ya öyle bir andı.. ilişki durumu hanesi single'dan maluma doğru dönüyorken hayata dair pek bir algı yoktu. 2 gün sonrası 11 mayıs 2005 galatasaray fenerbahçe maçı, 5 değil 25 atsak da sevinmezdim muhtemelen... ertesi gün okulda herkes coşar eğlenirken ben yine ölü gibiyim... 22 mayıs 2005 fenerbahçe galatasaray maçı bir pazar günü ama cümbür cemaat bir yerlerdeyiz. önceki gece bişeyler olmuş, ben de yanından ayrılmıyorum fırsatçı bir yavşak olarak... o gün şampiyonluk gidiyor, yine pek algılayamıyorum... onlar bir dargın bir barışık giderken yıllar geçti... bu hikayenin tamamında yer alan ve alacak karakterler arasında sonu bana en benzeyen belki de... o da beşiktaşlıydı zaten, tromso maçından sonra teselli edip edip dalga geçmelerini hatırlıyorum mesela... kariyerimin ilk uzun yazılarından birini de ona yazmıştım mesela...

    uni şşhh şşhh şşhh zamanları geliyor sonra. bilinmedik bir şehirde bilinmedik maceralar yaşarken kısa bir dönem. malum şehri bilenler 515'in istikametini bilir. birkaç kısa muhabbet, ima eder etmez tüm hatları kesti. meşhur engellenmiş profil görüntüsü var ya, daha emekleme zamanlarında tanışıyoruz... zaten bu iki hikaye birbiriyle iç içe bazen... unilere sarılarak geçiriyoruz bu dönemi de...

    sonra eve dönüş senaryoları başlıyor. tabi kurtlu bünye rahat duramıyor. mikrofonlarımız çok ama çok yakın bir yere çevriliyor. tarihe geçecek ben erkek sevmiyorum biliyor musun cevabının üzerinden ay geçmeden sevilmeyenin ben olduğu gerçeği yüzümüze vuruluyor. bir sonraki sevgilisiyle askerde bir gün aynı kamyonetin arkasında yan yana yatarak vakit geçiriyoruz, çocuk bu detayları hiç bilmiyor... zamanında hayal ettiğim fotoğrafı ise hayal ettiğim yerde bir başkası çekinip yüklüyor feysbuka, iç çekip ekranı kapatmakla yetiniyoruz...

    tüm bu hezimetler içinde en bir şerefli mağlubiyetimiz, olmadı yenildik ama ezilmedik maçımız. 3 temmuzun hemen ertesi, bu çocuk olmayacak herhalde beklentileri tavan yapmayı geçmiş yer yer realiteyle kucak kucağa girmiş. bir sınıfın önü, bir merdiven basamağında başlıyor hikaye. bir quiz öncesi reddedilip bitiyor sanırken aslında belki de yeni başlıyor. dönüp gitme şimdi diyor o ses, zaten dönüp gidecek pek yer de yoktu... 5 buçuk senede 2 farklı okulda 2 sınıfı tamamlayamayan bünye 3 senede 3 küsur sınıfı devirip diplomayı kapıyor. diplomayla kalsa iyi, ziyan olmaktan kurtulup etiket ismiyle adam oluyor... kaybederken kazanılabildiğine bu hikayede ilk defa şahit olurken bu hikayenin sonu da ondan alakasız bir sebepten kafanın kırıldığı askeriyenin son çeyreğinde redam redam gezerken denk gelinen bir davetiye oluyor... bebiş de 3 yaşına girmiş bu arada, maşallah tombiş tombiş sevimli bir çocuk...

    askerlik tedavisiydi şantiyeciliğe alışmaydı oydu buydu derken günlerden bir gün, sıcak mı sıcak bir şantiye günü... önce uzaklardan, sonra yakınlardan bakmalar. daha ilk anlarda ciğeri delen olmayacak bu iş hissiyatı. olmayacak bir duaya amin derken her seferinde daha bir tedirginleşen bünye. tabi bir küsur senelik ilaçlı tedavi sonrası ilk deneme oluyor. meğersem tüm ayarlar karman çorman olmuş. doktorun güya iyileştirdiği obsesyon daha beter olmuş, anksiyetenin sadece kendisini yok edebilmiş yan etkilerinin alayı misli misli... anlaşılabilecek herşeyi anlaşılabileceğinden de fazla yanlış anlamalar, bir hafta on gün küsmeler, masalarda yemekten kalkıp milleti işkillendirmeler, hazımsızlıklar falan... muhtemelen benim bile sahiplenemeyeceğim bir yalana inanmasını bekliyorum, inanmıyor haliyle. önce kibarca reddediliyorum. ama işte yüzsüzlüğün ve yaşı büyük olmanın verdiği yetkiyle bitiyor mu bitmiyor... bir dargın bir barışık bazen sen abartıyosun falan derken sonunda ipler kopuyor. hüzünlü adam ayakları, gelip sözlükte süslü püslü yazmalar gerçeği hiç ama hiç değiştirmiyor. gurbete çalışmaya gelmiş gencecik kıza musallat olmuş pisliğin tekinden öteye geçemiyorum... kız işe geldiği güne de, bana selam verdiğine de vereceğine de pişman oluyor netice itibarı ile...

    o saçma heyecanların yerini yürek söken bir sıkntı alıyor. uzaklardan bakıp iç çekerken yakında karşılaşınca sinirlerine hakim olamama hali oluyor. o karşılıklı gülümsemeler başını yana çevirip sert sert bakarak geçmelere evrildi. kaybeden belki ben gibi görünsem de asıl mağdurun o olduğu saçma sapan bir hikaye bir yerlerde bir şekilde yazılmaya devam ediyor...

    bugün 14 şubat, ortalık kalplerden çiçeklerden geçilmiyor belki ama bizim içimizde her yer san mames çamuru adeta...
  • 216
    2019 nisandan beri hoşlandığım ve bir kahve içebilmek için gün saydığım hatunla sonunda bu hafta görüştüm.

    yaşı 30 lara dayanan sözlük yazarları çok iyi anlar beni. bu yaşlarda ne kimseye eyvallahın oluyor ne de artık yalnız başına tek bir gün bile geçirmek istiyorsun.

    yine yanlış zamanda gelen doğru insan ya da doğru zamanda gelen yanlış insan çıkmazına girdiğim bir ilişkide buldum kendimi. işin kötüsü bunlardan hangisi olduğunu çözememekle birlikte yanındayken bir taraftan alıp içime sokasım gelen küçük kız çocuğu, ama içten içe de ya olum elessar bu kızla olmaz zaten dediğim bir kadın.

    işin kötüsü ise koskoca bir bilinmezlik. ben kendi kendime gelin güvey oluyor da olabilirim ama böyle bir ilişki yaşayacak tek bir gün geçirecek vaktimin olmadığını da biliyorum.

    çok tatlı be sözlük. dakika 90 da gelen gol gibi.
  • 245
    anneannem kalçasını kırdı 2 ay kadar önce. zaten çok sağlam değildi. yatağa düştükten sonra tamamen gitti. 1 hafta önce bronşit teşhisi kondu. 2 aydır bakıcı var evde. birkaç gündür durumu kötüleşti, doktor gelip bronşit dedi ilaç ve oksijen tedavisi verdi. zaten durumlar malum olduğu için onlar da çok duramadan gitti. zaten kaldıkları ev de çok çok iyi durumda değil...

    dedem kafayı yemiş durumda. eskiden deli taklidi yaptığını düşünüyordum ama artık aştı kendini. millet bas bas bağırırken, her yer kapalıyken deli gibi dolanıp duruyor. ikide bir bizim eve gelip gidiyor. dakika başı telefon abuk sabuk şeyler söylüyor. saat başı başka bir manyaklık.

    bakıcı kadın bunun pisliğinden, deliliğinden yılmış durumda. kadının kızı da hastahanede bakıcı olduğu için ama haftasonu gitme diyoruz. kadın her fırsatta bu deli dışarda gezip duruyor elini bile yıkamıyor diye şikayet ediyor. son günlerde yaptıklarından korkmaya başladı artık. birkaç güne gidecek muhtemelen. hayır kendi derdimizden kafayı bi an kaldırınca düşünüyorum kadının güvenliği bile yok aslında evde...

    annem de 57 yaşında ve şeker hastası. sürekli insülin kullanıyor. zaten normalde de gayet panik bir insan. her dakika her saat yeni bir panik dalgası vuruyor. gözümün önünde gidiyor kadın. tam rahat ettireceğimiz, iyi bakıp mutlu edeceğimiz yaşlarında bu sorunlarla uğraşıyor. 4 kardeş olmalarına rağmen arayıp soran yok. bu kadın bu hasta haliyle bu delilerle uğraşmak zorunda. eve telefon açıp annen öldü galiba diyebilen bir ruh hastası var. beni de sağlığıyla tehdit ederek evden çıkarmıyor. gidersem de kendimi tutabilir miyim bilmiyorum artık ölür mü kalır mı...

    bugüne kadar hep arabesk takıldık. başkasına söyleyemediğimizi, belki de söylesek iş yapacak süslü lafları gurur yapıp buralara yazdık hep. bu defa durum ciddi.

    söyleyin ben ne yapayım?
  • 274
    yeni bir çevre yeni bir hayat umuduyla başka bir şehire yerlesme zamanım geldi de geçiyor galiba sözlük. ailemi çok seviyorum ama ankara artık beni boğuyor, yapamıyorum bu şehirde. ne dostluklarım yolunda gitti ne de aşklarım. zaten aşk mevzu bahis olduğunda yaşadığım hiçbir şehir de yolunda gitmedi gönül meseleleri. hatalarım oldu mu diye bakıyorum olmadı da sözlük, doğru insanlar doğru zaman da neden karşıma çıkmıyor merak ediyorum bazen.

    çok yalnızım be sözlük, öyle böyle değil. daraldım bunaldım dostlar. artik hayatımda ömrümü ömrüne katabilegim bir insana, yanımda olduğunu bildiğim dostlara ihtiyacım var. hoş şimdiye kadar denk gelmedik bunlara şimdi mi gelicez sözlük, sende haklısın...
App Store'dan indirin Google Play'den alın