• 127
    cuma akşamı 6'da yapacak başka günlük rutin kalmayınca yatağa girip yorganın altında kıvrılıp uyuyamayıp çarpıntılar eşliğinde ağlıyorum. onu bile beceremiyorum içime içime akıtıyorum daha fazla çarpıntı yapıyor...

    çok fazla bişey istemedim hiçbir zaman bir güler yüz bir kırıntı umut bir tutam yol arkadaşlığına fit olduk. onu bile çok gördünüz be. sen de gördün senden öncekiler de gördü. ömrünü elini tutmadığı sevgililerin arkasından ağlayarak geçiren adama ayrıldık ama ben hala onu seviyorum deyip en güzel düğümü atmayı başardın.

    o kadar da açık kapı bıraktım itiraf ederken keşke sövüp saysan dalga geçsen falan da bari bu öküz bünyenin algılayabileceği türden bir soğuma olsaydı...

    yanıbaşında gözünün içine bakacakken kendini sıkıp yere bakmaktan sağa sola poker face kasmaktan falan bitap düştü bu bünye artık... ne kadar kaçmaya çalışsa da afbuyur sike sike dayanamayıp dibinde alıyor yine soluğu...

    keşke bu işlerin bir formülü olsaydı. ne bileyim hapı falan olsaydı. mutlu sonu geçtim zaten. tak yutuyorsun unutuyorsun herşeyi... yolumuza devam edelim hiç oralı olmadan, sabahın köründe kalkıp bütün gün şantiyede takılıp akşam gelip yatıp bundan hiç üzüntü duymayayım falan... cahillik erdemdir işte keşke yetiştirirken öyle yetiştirselerdi, böyle ot gibi yaşamak için fazla mı doldurdular beni acaba?

    adına umut dediğimiz o boku unutsak da uğruna böyle kendimizi yırtmasaydık...

    mahallenin en erkek fatmasına bile bir dönem bişeyler hissettim. ben erkeklerden hoşlanmıyorum diye reddedip bir ay sonra sevgili yaptı lan. bu kadar umutsuz vaka bir adamın neyden niye umudu olur ki zaten?

    çekin fişini olsun bitsin...
  • 128
    yarın 14'te direksiyon sınavım var. parkta vs sorunum kalmadı ama yokuş kalkışta kursta hep problem yaşadım. kalırsan tekrar gir sanki n'olacak demeyin çünkü bir ay sonra şehir değiştiriyorum. yani tek hakkım var ve onda da geçmek zorundayım. yoksa param boşa gidecek. öğrenciyim, 1000 lira benim için bayağı çok bir para. valla finallerden, bitirme projemden çok şu direksiyon sınavını önemsiyorum. gerçi ben şanslıyımdır biraz inşallah geçerim.
  • 129
    dün önüme bir arkadaş vasıtası ile mehmet aslantuğ ve arzum onan fotoğrafları düştü.
    ne kadar aşıklar birbirlerine, her fotoğrafta biri diğerine aşkla bakarken poz verilmiş dendi.

    "ah be güzel dostum ben bu aşkın en güzel heykelini yapıp, en derin anlamına sahip tablosunu çizdim. feministlerin hayalini kurduğu ilişkiyi yaşattım." diye cevap verdim.

    hakikaten öyle idi bizimkisi. anlatılamayacak kadar özel ve anlamlı.

    sonu ise hüsran...
  • 131
    üniversitesi'nin son sınıfında aldığım kriz yönetimi dersinde, hoca sorunu verip, bir kriz çıkartın ve onu yönetin dedi. ben hiç kriz çıkarmadan sorunu çözdüğüm için de beni bir güzel dersten bıraktı üstüne bir de iyice giydirdi. insafına gelirse büt ile geçirecek.

    buradan yönetime sesleniyorum :
    yukarıda yazılanlardan ötürü ağlama duvarında çevrimiçiyim. lütfen o forveti alın artık alın ki burada kalıcı olmayayım.
  • 132
    sözlük ağlama duvarına yazan renkdaşlarım size canı gönülden bir öneride bulunmak istiyorum. yıllar boyunca anksiyete krizleri ve depresyon ile uğraşmış bir kardeşiniz olarak şu kitabı okumanızı öneriyorum:

    şimdinin gücü / eckhart tolle

    kendinize bir iyilik yapın ve hayatı ertelemeyin. yaşam her zaman şu anda. başka yerde aramayın.

    edit: imla
  • 134
    ilk aşık olduğum, sevgisinden liseyi falan boş verdiğim, gençliğimi yıktığım güzelle konuşuyorum yeniden.

    evleniyor. parmağına yüzük takmış. yüzük çok yakışmış, elleri de hala çok güzel ne yalan söyleyeyim.

    yeni türkü diyor ya hani; "hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçik elleri yoktur" öyle eller, küçücük ve güzel eller. ne yazık, artık saçlarımda gezinme ihtimali hiç kalmadı o ellerin.

    ama inanın yüzük çok yakışmış. yani az bencil olmuyor insan bu durumda. keşke yakışmasa diyor ama yakışmış yahu.

    mutlu olmasını en içten şekilde diliyorum. ama her şey daha farklı ve güzel olabilirdi. hayatıma dönüp bakıyorum; bitmişim. böyle olmayabilirdi ama oldu işte. yapacak bir şey yok. şimdilik pek bir şey yazamıyorum. yazmayı bile beceremiyorum şimdilerde.

    olsun. yüzük çok yakışmış. hem ben ağlamıyorum, gözüme gençlik hislerim kaçıyor.

    evet. her sevdadan geriye kalanın ne olduğunu iyi biliyoruz. ama keşke böyle olmasa mıydı yine de? inanın bilmiyorum. artık hiçbir şey bilmiyorum.

    edit: konuşma kısmı yanlış anlaşılabilir. aramızda tanımsız, özel kuvvetli bir bağ vardı. böyle bir durumu haber vermek birbirimize borçlu olduğumuz bir şey gibi düşünün. aksi türlü bir şey elbette söz konusu değil. hem inanıyorum, mutlu olacaklar. olsunlar.
  • 137
    (bkz: sözlük sevinme duvarı/#2597037)
    yukarıdaki girdimi yazarken coşku doluydum, mutluydum. lakin üzerinden bir hafta geçmemişken kötü olabilecek haberi sizlere vermeliyim. her şey benim için çok güzel gidiyordu. biraz sonra olacaklardan habersiz karşısında kahvemi yudumlarken bana ondan etkilenip etkilenmediğimi sordu ve umut dolu bir bakışla evet demişken kaderin kötü huyuyla karşı karşıya kaldım. o da benden etkilenmiş, çekici bulmuş fakat uzun bir ilişkiden yeni çıktığından uzun bir süre hayatına kimseyi almak istemiyormuş, bu şartlar altında olmasa kesinlikle güzel olurmuşuz ama böyle olduğu için olmazmış. canımı sıkan asıl şey ise, bana değer verdiğini söyleyip arkadaş olarak devam etmek istemesine çaresizce evet demiş olmak. gidişatı değiştirecek bir çılgınlık yapmazsam bu olay ilerde eminim canımı acıtmaya devam edecek sevgili sözlük.
    kaç aydır belki kaç yıldır sallantıda yaşarken, bir an umutla sevdaya yeniden inanmışken, yine sevineceğim tek alan galatasaray olarak kaldı. güzel transferlerle falan kendimi avutuyorum yine. gerçi iyi ki var galatasaray ama kendi hayatımdaki olaylarla da mutlu olmayı gerçekten özledim...
    edit: imla
  • 140
    ülkücülerin korkusuz ozanı ozan arif hayatını kaybetti.

    kimdir bu adam diyenlere kendi dizelerinden;

    tevellüt; kırkdokuz, adım arif'tir
    soyadım kütükte şirin bilinir.
    giresun alucra, hapu köyünden,
    soyumu sopumu sorun bilinir.

    ozan diye tanır tanıyan beni,
    gönlümde yaşatmam garezi, kini,
    ve lakin memleket, millet haini
    olanlarla aram serin bilinir.

    neden korkusuzdu diye soranlara da 3 mayıs 1944 ile başlayıp ülkücülük ile vücuda gelen milliyetçi harekete boyunduruk vurdurup stepne yapanlara kendi ağzından:

    https://youtu.be/8TBL2-uukP0

    mekanı uçmak olsun...
  • 141
    "milletin ne dertleri var, seninki onların yanında ne ki" düşüncesiyle bu konuda konuşmayı uzun zamandır ayıp buluyordum ama insan içine ata ata kendini öğütüyor, bazen konuşup rahatlamak gerek. eğer "seninki de dert mi" diye sitem eden olursa özür diler silerim bu yazıyı.

    lisede bir kız vardı. hayatımda tanıdığım en erdemli, en düzgün insandı, bir de çok çok güzeldi. fakat çok dindardı, lisedeyken ona karşı hislerimi söylesem muhakkak reddederdi. çevremdekiler "lise aşkıdır gelir geçer, üniversitede daha ne kızlar göreceksin" dediler. üniversitede gözüm ondan başkasını görecek mi diye bir sene boyunca bekledim, hala ilk günkü gibi sevdiğimi anlayınca beklemeye bir son verip ona açıldım, reddetti.

    nasip böyleymiş diye düşündüm, onu hiç unutmasam da senelerce bir daha irtibat kurmadım. bir ara kendisi gibi dindar bir çocukla çıktığını duydum, "tamam artık ne hali varsa görsün" dedim, öfkelendim, "ben de başkalarını bulayım" dedim ama yapamadım. bir gün okuduğu tıp fakültesinin hastanesine yolum düştü, yüzünü gördüm, selam verdim, aksi gibi selamımı aldı, nazikçe hal hatır sordu. yıllar sonra onu karşımda görünce aptallaştım, gözlerim doldu, muhabbeti bitirip uzaklaştım. konuştuğumuz süre toplam 10-15 saniyeydi. o 15 saniye yüzünden iki yıl daha rüyalarımda onu görmeye, her baktığım yerde onu aramaya devam ettim. bir daha açılıp bir daha reddedilmek istemedim, kalbimde o varken yokmuş gibi rol yaparak başka bir kızı kırmak da istemedim. masumiyet'teki bekir gibi, kader böyleymiş deyip sessizce kabullendim.

    bu sonbaharda, lise sıralarında ona aşık olmamdan tam 10 yıl sonra, bu kadar dindar biriyle hayat arkadaşı olamayacak kadar farklı değer yargılarına sahip olduğumu kesin olarak kavradığımda onu artık sevemediğimi fark ettim. sırtımdan sanki büyük bir yük kalktı, dünyanın renkleri geri geldi. artık acı çekmek, beklemek değil mutlu olmak istiyordum. "ben dindar değilim ama ona ayak uydurabilirim" düşüncesi, yerini ayak uydurmak yerine yanyana aynı adımlarla yürüyebileceğim birini bulma arzusuna bırakmıştı. tinder kurdum, sevgili arıyorum diye etrafa haber saldım, instagramdan yürüme denemeleri gerçekleştirdim. fakat şans yine yanımda olmadı, beni beğeneni ben beğenmedim, benim beğendiğim beni beğenmedi. "reddedilmekten korkma, daha çok kişiye teklif et, illa biri kabul eder" dediler, bütün sabrımı ona harcadığım için artık karşılıklı olarak ilgi göremediğim kimsenin peşinde koşacak sabrım kalmadı diyemedim.

    netice olarak bir tane bile sevgilim olmadan bugüne kadar geldim. yanlış anlaşılmasın, o dahil kimseye kırgın veya kızgın değilim. bu durum için kendimden başka kimseyi suçlamıyorum, hatta kendimi de suçlamıyorum. çünkü insan lanet olsun ki neyi sevip neyi sevmeyeceğini seçemiyor. elimde olsaydı daha üniversite birdeyken onu beynimden tamamen sildirip mutlu bir hayat sürmek isterdim ama öyle olmuyor. şimdi hem yalnız hem de gönül işlerinde ciddi manada tecrübesiz biriyim. ayrıca fazla naz niyaz çekecek bir tahammülüm de kalmadı.

    bu şartlar altında gönül işleri için bana verecek bir tavsiyesi olan, önereceği bir tanıdığı olan veya yıllarca bu türlü bir derdi çekip sonunda mutluluğa kavuştuğu macerasını anlatmak isteyen varsa seve seve dinlerim. bir tek ricam var, lütfen "ne cins adamsın, gereksiz yere ne kadar vakit kaybetmişsin, senin yerinde ben olsam on defa unutup önüme bakmıştım" türü bir şey yazmayın. çünkü bu hayatta kimse kimsenin yerinde olamıyor. kimsenin sevdası da kimseyle bir değil. hepimiz kendi derdimizin içinde kavruluyoruz.

    sözlükteki herkesin sevgililer gününü kutlarım. umarım dünyadaki bütün insanlar sevdiği kadar sevileceği bir yar bulur.
  • 142
    kuvvetle muhtemel sözlük de benden yaşca buyuk yazar sayisi fazladir , ayni yasta oldugum kisiler de vardir tabi ki de. kimseye akil vermek haddime degil kimse yanlis anlamasin akil olsa zaten kendime vericem :(

    ey sözlük ahalisi , sevgili romalilar. kendi ruh sagliginizi dusunuyorsaniz bu hayatta asik olmayin aq. bittim ulan tükendim yemin ediyorum. hayatimiz zaten boktu bu bokluğu giderelim diye yasadigim sehirden* kalktik geldik baska sehire burda yeni bir duzen kuralim diye. fena sekilde de baslamadi yeni sehirde ki maceram aslinda. kör topal yeni bir duzen kurarken hayatima birisi girdi ki mucizevi sekilde oldu bu desem abartmis da olmam , o buldu beni arayip. konusmaya basladik kisa bir sure sonra da sevgili olduk. cok sicak miydi bana karsi veya gercekten seviyor muydu(u: sevmiyormus :() bilmiyorum ama iyi veya kotu sekilde anlasiliyorduk.

    tek bir kelime tek bir kötü söz söylemedim dostlar kendisi ise tek bir kelime demeden gitti uzaklasti benden oylece . defalarca yazdim aradim hepsinde okudu cevaplamadi bile. ayrilmak istiyorsa baska biri varsa bile soylemesini isteyip kotu ayrilmayalim dememe bile yokmusum gibi davrandi...
    calistigim sirketin yemek karti kendisinin calistigi cafe de geciyor. o cafe de tanistik zaten. neyse gittim bugun nargile icip kafa dagitmak icin cafe de herkes bana dusmaniymisim gibi davraniyor bi tavirlar sinirlendim ciktim bende. hicbir kotu harekette bulanmayip yine biz kotu olduk sozluk. ne hayallerle baslayip ne sekilde bitti anlayamadim iliskimiz. sozu cok uzattim biliyorum kisacasi asik olmayin ahali adami bitiriyor tüketiyor psikolojik olarak. herseyi yapin da asik olmayin.

    işbu entry , yazacak anlatacak kimsesi olmayan bir kardesiniz bir arkadasiniz tarafindan yazilip olup kusuruna bakmayin. son olarak aşık olmayın demiş miydim ?

    edit : https://youtu.be/VEKnYLHhYVg aha bu da benden gecenin sarkisi olsun.
  • 143
    gurbettesindir. ailenden uzakta yeni kurduğun ailenle beraber yaşarsın. birgün telefon çalar. telefondaki kardeşin "abi birşey söyleyeceğim ama sakin ol" der. ikinci cümleye geçişteki 5 sn sana dünyanın en uzun zamanı gelir. kafanda türlü türlü senaryolar geçer.
    "babamı hastaneye yatırdık. beyin kanaması geçirmiş. yoğun bakımda" der.

    o an dünya durur. beynin olanı biteni reddetmek ister problemle mücadele edebilmek için.
    atlarsın gidersin. doktora durumunu anlatıp güç bela izin alıp girersin yanına. o halini görüp derin duygularla geri dönersin karınla kızının yanına.

    sonra bir iki defa gider görürsün. durumu her defasında daha da kötüleşir.

    birşeyler yapmak istersin ama yapamazsın gücün yetmez. ailenle sadece telefonda konuşabilirsin.

    birgün annen arar. bilirsin annen boşuna aramaz. "oğlum yarın birgün ne yap et gel. babanın durumu iyi değil." der.
    gidersin.
    babanı son gördüğün andan çok daha kötü görürsün. o gördüğün kişinin baban olduğuna inanmak istemezsin. inanamazsın.

    dünyan başına yıkılır. avazın çıktığınca haykırmak istersin. ama yapamazsın.

    çünkü çocukluğundan beri mücadele ettiğin hayat, yaşadığın hayat beynine kodlamıştır: " sen evin büyük oğlusun. dik durmalısın. yıkılmamalısın."

    babanın o halini görünce yüreğinden kan damlar içine içine ve dersin ki: "allahım ya şifasını ver ya da cennetinle müjdele."

    gurbetteki işyerinden aldığın iki günlük izin biter. gider ayak eğilirsin babanın kulağına. seni duyduğunu bilirsin. başkaları duymadan dersin ki: " merak etme. kardeşim bana emanet. hakkını helal et. benim hakkım yoktur ama varsa da ben helal ettim."

    mecburen dönersin işinin olduğu şehre.

    sabah işe gidersin.

    bir iki saat sonra telefon çalar. arayan kısmında "dayım" yazıyordur. normalde seni hiç aramayan adam arıyorsa işte o telefonu açmak istemezsin. duyacağın şeyin ne olduğunu bilirsin. bildiğin şeyden kaçabildiğince kaçmak istersin. en sonunda ofisteki arkadaşların "abi telefonun çalıyor" dediğinde kendine gelirsin.

    açarsın telefonu. dayın ağlayarak: "babanı kaybettik oğlum gel. " der.

    eşini çocuğunu alıp hemen gitmek istersin ama gidemezsin zira yollar karla kaplıdır ve senin arabayı kullanacak mecalin yoktur. ertesi sabah ancak varırsın doğup büyüdüğün şehre.

    hıçkıra hıçkıra ağlamak istersin ama beynin izin vermez. "sen güçlü durmalısın" der sürekli.

    hastaneye gider alırsınız. evin önüne getirirsiniz cenazenizi. son kez öper mezarlığa götürürsünüz.

    "ben öldüğümde üzerime rahmet yağsın" diyen babanızın duası kabul oldu diye sevinirsiniz o üzüntünüzün arasında üzerinde bardaktan boşalırcasına yağmur yağarken.

    bir dost ararsınız. o anda bulamazsın. çünkü o anda herşey herkes anlamsızdır.

    aradan zaman geçer. elin telefona gider. anneni ararsın. "babam nasıl" diye soracağın an bir kez daha çöker yüreğine acı.

    artık "babam nasıl?" diye soramazsın. aklına geldikçe gittiğine, artık olmadığına inanamazsın.

    bugün babamın vefatının 4. yılı. hala alışamadım. hala daha telefon açıp "niye aramıyorsun hayvanoğluhayvan" demesini bekliyorum.

    mekanın cennet olsun babam. inşallah hakkını helal etmişsindir.

    arayın ananızı, babanızı. yalnız koymayın.

    bir de allah rızası için tüm ölmüşlerin ruhuna fatiha okuyun. *
  • 145
    https://www.youtube.com/watch?v=TzQbOdKVF1Y

    yazı, edebiyat, yazın, sanat, eser; belki sadece biraz deniz sesi. müziksiz bir birliktelik veya hayatımın hatırladığım anlarındaki harmonisiz müzik hali. beni tanımak isterseniz, harflerden gelen bir kapalı bir çaresizlikiçerisindeyim tam 3 yıldır. kelimelerin gölgesindeyim çoğu zaman ama severim bunu, kelimelerin gölgesinde uzanırken harfleri izlemeyi severim. hareketlidir harfler benim için ve değişirler. 100 yıl onceki bir “b” harfi örneğin, bugün aynı b degil. geçmişe duyduğum özlem, ö harfi, eski ö degil mesela. işbu devinim sürdükçe fark eder ki özlemi bile değişir insanın, fikri evveliyatındaki tazelik, küçük bir akvaryum gibi kirlenir zaman içerisinde. her şeyin- bütün bu olup bitenin- iyinin, kötünün, okuldan eve dönerken kulağıma çarpan böceğin kanat seslerinin, çay kaşıklarının, deniz kenarındaki rüzgarın temelindeyse hareket yer alır. hareket, yani maddeye etkiyen kuvvetlerin uzayda yarattığı anlamsız bir telaş.

    yukarıda bahsetmiş olduğum bu telaş halinde, üzerinde mevcudiyetimi idame ettirdiğim ve boşlukta yuvarlanan birtakım kütlelerden oluşan milyar yıllık güneş sistemim olanca hızıyla kendi vorteksinde ilerlerken dünyanın bir ucunda, kendi odam içerisinde yalnız kaldığımda aklıma takılan, beni rahatsız eden fikirler var. fikirler, fikirlerden gelen eylemler, eylemlerin bağladığı enerji, enerjinin kütleye çevrimi, en nihayetinde galaksiler ve evren; bir göz küresinde yayılan milyarlarca fotonun devasa ölçekte yeniden tasarlanmış hali. belki mavi bir göz küresi, ve kürelerin matlığında siyah dalgalı saçların yarattığı gölgelerin hafif rüzgarla beraber endorfin dengemi sarsan salınım hareketleri. benim için elektromanyetik bir çekim, sizin için ise kimyasal. kimine yasal hareketlerim, kimine ise aykırı fikirlerim. tüm bu olan biten, olup biterken, kaldığım bu iki duvar arasında çay buharı ve sıkıntının diyalektiğini izlemekle geçen günlerimde belki değişecektir duyduğum özlemin miktarı. belki zamanın serin bir deniz kadar dalgasız ve bağımlı olduğu bu çizginin üzerinde bir noktada, kuantum zaafiyetler içerisinde, çekirdeksi duygularımla sana döneceğimdir bir gün. kim bilebilir, dalgalı saçlarındaki sabitin planck’a yakınsadıkça momentumunda dönmeyeceğini başımın ve kim bilebilir bir yaz sabahı yüzüme esen rüzgardaki serinliğini geçmişin. düşüncelerim çok hızlı esmeye başladı yeniden, gözlerimi kapatmazsam bu bilinmezliğinortasında zihin felci geçireceğim.
    deniz sesi, müzik ve başka bir coğrafyaya ihtiyacım var.
    herkese iyi geceler dilerim.

    https://www.youtube.com/watch?v=YrB74tr6Oz8
  • 146
    2018 yılı yaşam memnuniyet anketi açıklanmış. memnun insan oranımız azalmış. burası ağlama duvarına uygun kısmıydı.

    hayatından en memnun insan yaş aralığı 65+ kısım. hani şu emekli olup dışarıda tek bir şey yapmamasına rağmen parası geçinmeye bile yetmeyen insanlar.insan bu kısma diyecek bir şey bulamıyor.

    evliler bekarlardan daha mutluymuş. bakın beyler-bayanlar bu kısım evli olan sizlerin anlattığına göre yalan. evlendikten sonra evliliğe giydiriyorsunuz, sonra gelip daha mutlu olduğunuz ortaya çıkıyor. bu olay aynı şeye benzedi; alamancıların borç para istemeyelim diye zar zor geçiniyoruz, çok mutsuzuz demesi gibi.

    işin ironik kısmı ise şu; insanların sadece %3’ü eşi sayesinde mutlu oluyormuş. * evliyken daha çok mutluyum ama bu eşimden dolayı değil wtf.

    en mutlu insanlar hiç okul bitirmeyenlermiş. okumak cahilliği alırmış cidden.

    okumak isteyene aşağı ekliyorum. tez zamanda sözlükteki evli yazarlar başlığından bir sözcü seçilip bize bu saçmalığı açıklamasını bekliyoruz. :(

    on direge acilan orta sayın ağlama duvarı müdavimlerine memnuniyet dolu günler diler.

    --- alıntı ---

    2018 yılı yaşam memnuniyeti anketine göre mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2017 yılında %58 iken 2018 yılında %53,4 oldu. mutsuz olduğunu beyan eden bireylerin oranı ise %11,1'den %12,1'e yükseldi.

    mutluluk oranı, 2017 yılında erkeklerde %53,6 iken 2018 yılında %49,6'ya, kadınlarda ise %62,4'den %57'ye düştü.

    yaş gruplarına göre mutluluk düzeyi incelendiğinde; 65 ve üzeri yaş grubu, 2017 yılında %66,1, 2018 yılında ise %61,2 ile en yüksek mutluluk oranının görüldüğü yaş grubu oldu. en düşük mutluluk oranı ise 2017 yılında %53,1, 2018 yılında %47,8 ile 45-54 yaş grubunda görüldü.

    evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu görüldü. mutlu olduğunu beyan eden evli bireylerin oranı, 2018 yılında %56,3 iken evli olmayanlarda bu oran, %46,7 olarak gerçekleşti. evli olanların mutluluk düzeyi cinsiyete göre incelendiğinde; evli erkeklerin %51,6'sının, evli kadınların ise %60,7'sinin mutlu olduğu gözlendi.

    eğitim durumuna göre mutluluk düzeyi incelendiğinde; en yüksek mutluluk oranı, %59 ile bir okul bitirmeyenlerde görüldü. bunu sırasıyla; %53,9 ile yükseköğretim mezunu, %52,6 ile ilköğretim veya ortaokul mezunu, %52,3 ile ilkokul mezunu ve %51,3 ile lise ve dengi okul mezunu bireyler takip etti.

    kendilerini en çok ailelerinin mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı %74,2 olurken bunu sırasıyla; %12,9 ile çocuklar, %3,6 ile eş, %3,3 ile kendisi, %2,7 ile anne/baba ve %1,8 ile torunlar takip etti.

    kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı %69 olurken bunu sırasıyla; %15,5 ile sevgi, %8,8 ile başarı, %4,2 ile para ve %2,2 ile iş takip etti.

    en yüksek memnuniyet oranı, 2018 yılında %75,2 ile asayiş hizmetlerinde gerçekleşirken bunu sırasıyla; %74,8 ile ulaştırma, %70,4 ile sağlık, %63,1 ile sosyal güvenlik kurumu, %56,7 ile eğitim ve %56,3 ile adli hizmetlerden memnuniyet takip etti.

    kendi geleceklerinden umutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı, 2018 yılında %72,1 oldu. kendi geleceklerinden umutlu olan erkeklerin oranı %71,1 iken kadınlarda bu oran %73 oldu.

    --- alıntı ---
  • 147
    tanım girebileceğim bir durum değil aslında derdini sikeyim butonu hakeden bir problem ama ; uzun süredir hissediyorum: eskiden bir alışkanlığınız vardır mesela sonra bir sebeple bu alışkanlık biter. sonra üzerinden aylar geçer, siz o günleri unutmuşken anlık olarak -saliselik bir his- sanki o alışkanlığı devam ettirdiğiniz zamana döndüğünüzü hissedersiniz... kayıplarınız gitmemiş, mağlubiyetleri tatmamış gibi... dediğim hissi bildiniz değil mi?
  • 149
    https://t24.com.tr/...berine-beraat,810902

    karun ve ordusu bir kez daha kazandı, biz tekrar kaybettik. adalet herkes için lazım. futbolda nasıl fatih terim konuşunca 10 maç ceza alıp ali koç konuşunca pfdk hiç harekete bile geçmiyorsa, değerlerimize hakaret edilen durumlarda da türk yargı sistemi (!) işlemiyor.

    kalıp savaşmak mı, gidip hasret duymak mı? gitmek daha mantıklı diyor ama geride kalanları düşünüyor insan. dertleşecek bir insan bulamamayı, ülkene hizmet edememeyi, sevdiklerinden uzak kalmayı düşünüyor sonra. ne olacak bilmiyorum ama güzel günleri tekrar ülkemde görmeyi umuyorum.

    eymir gölünü bilenler için diyorum, bir gün 3 erkek arkadaş 1.5-2 km’lik göle doğru inen yolu yürüyerek inecektik. o bölgeden sürekli geçen çankaya belediyesi’nin moloz taşıyan kamyonlarından biri durdu. gençler yorulmayın, yollar da dar ve virajlı araba falan çarpar, gelin sizi bırakayım dedi şoför abi. neyse bindik. giderken hayata dair ve siyasi bir konuşma yaptı. karşılıklı konuşurken farkettim ki çok mutlu ve çok umutlu. bir ara ettiği laftan sonra “insan pes ediyor değil mi?” deme gafletinde bulundum. “ben 40 yaşındayım, bugüne kadar mücadele ettim, bugünden sonra da böyle olacak. savaş devam ediyor. üstesinden geleceğiz, kazanacağız, kazanmak zorundayız. gazi’nin ve silah arkadaşlarının emaneti için kazanmak zorundayız. 1 çocuğum var ve allah’a şükür okuması için her şeyi yapabilecek durumdayım fakat en büyük görevim ona yaşayabileceği bir ülke yaratmak. sizler gençler olarak vazgeçerseniz kaybederiz.” dedi. tepetaklak aşağı doğru giderken, sen ve senin gibi düşünenlerin bir gün haklı çıkma umuduna tutunuyoruz. umarım olur, umarım.

    edit: al sana cillop gibi örnek; http://www.diken.com.tr/...n-hakime-ceza-verdi/
  • 150
    aglamali miyim yoksa sevinmeli miyim bilmiyorum. hayata dair bütün hırslarımı kaybettim.
    her konuda olsa ne olmasa ne modundayim.
    icimden ne çalışmak ne başarmak geliyor.
    cevremde kimseyi istemiyorum. tek başıma bir dağın başında kafama gore yaşayıp ölmek istiyorum.
    insanlardan hazzetmiyorum artik. abuk sabuk hırslar yüzünden bu kadar kötüleşen bir toplulukla olmak istemiyorum.
    beni hayata bağlayan tek sey kizim. onun yalniz kalmasi endisesi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın