143
gurbettesindir. ailenden uzakta yeni kurduğun ailenle beraber yaşarsın. birgün telefon çalar. telefondaki kardeşin "abi birşey söyleyeceğim ama sakin ol" der. ikinci cümleye geçişteki 5 sn sana dünyanın en uzun zamanı gelir. kafanda türlü türlü senaryolar geçer.
"babamı hastaneye yatırdık. beyin kanaması geçirmiş. yoğun bakımda" der.
o an dünya durur. beynin olanı biteni reddetmek ister problemle mücadele edebilmek için.
atlarsın gidersin. doktora durumunu anlatıp güç bela izin alıp girersin yanına. o halini görüp derin duygularla geri dönersin karınla kızının yanına.
sonra bir iki defa gider görürsün. durumu her defasında daha da kötüleşir.
birşeyler yapmak istersin ama yapamazsın gücün yetmez. ailenle sadece telefonda konuşabilirsin.
birgün annen arar. bilirsin annen boşuna aramaz. "oğlum yarın birgün ne yap et gel. babanın durumu iyi değil." der.
gidersin.
babanı son gördüğün andan çok daha kötü görürsün. o gördüğün kişinin baban olduğuna inanmak istemezsin. inanamazsın.
dünyan başına yıkılır. avazın çıktığınca haykırmak istersin. ama yapamazsın.
çünkü çocukluğundan beri mücadele ettiğin hayat, yaşadığın hayat beynine kodlamıştır: " sen evin büyük oğlusun. dik durmalısın. yıkılmamalısın."
babanın o halini görünce yüreğinden kan damlar içine içine ve dersin ki: "allahım ya şifasını ver ya da cennetinle müjdele."
gurbetteki işyerinden aldığın iki günlük izin biter. gider ayak eğilirsin babanın kulağına. seni duyduğunu bilirsin. başkaları duymadan dersin ki: " merak etme. kardeşim bana emanet. hakkını helal et. benim hakkım yoktur ama varsa da ben helal ettim."
mecburen dönersin işinin olduğu şehre.
sabah işe gidersin.
bir iki saat sonra telefon çalar. arayan kısmında "dayım" yazıyordur. normalde seni hiç aramayan adam arıyorsa işte o telefonu açmak istemezsin. duyacağın şeyin ne olduğunu bilirsin. bildiğin şeyden kaçabildiğince kaçmak istersin. en sonunda ofisteki arkadaşların "abi telefonun çalıyor" dediğinde kendine gelirsin.
açarsın telefonu. dayın ağlayarak: "babanı kaybettik oğlum gel. " der.
eşini çocuğunu alıp hemen gitmek istersin ama gidemezsin zira yollar karla kaplıdır ve senin arabayı kullanacak mecalin yoktur. ertesi sabah ancak varırsın doğup büyüdüğün şehre.
hıçkıra hıçkıra ağlamak istersin ama beynin izin vermez. "sen güçlü durmalısın" der sürekli.
hastaneye gider alırsınız. evin önüne getirirsiniz cenazenizi. son kez öper mezarlığa götürürsünüz.
"ben öldüğümde üzerime rahmet yağsın" diyen babanızın duası kabul oldu diye sevinirsiniz o üzüntünüzün arasında üzerinde bardaktan boşalırcasına yağmur yağarken.
bir dost ararsınız. o anda bulamazsın. çünkü o anda herşey herkes anlamsızdır.
aradan zaman geçer. elin telefona gider. anneni ararsın. "babam nasıl" diye soracağın an bir kez daha çöker yüreğine acı.
artık "babam nasıl?" diye soramazsın. aklına geldikçe gittiğine, artık olmadığına inanamazsın.
bugün babamın vefatının 4. yılı. hala alışamadım. hala daha telefon açıp "niye aramıyorsun hayvanoğluhayvan" demesini bekliyorum.
mekanın cennet olsun babam. inşallah hakkını helal etmişsindir.
arayın ananızı, babanızı. yalnız koymayın.
bir de allah rızası için tüm ölmüşlerin ruhuna fatiha okuyun. *
"babamı hastaneye yatırdık. beyin kanaması geçirmiş. yoğun bakımda" der.
o an dünya durur. beynin olanı biteni reddetmek ister problemle mücadele edebilmek için.
atlarsın gidersin. doktora durumunu anlatıp güç bela izin alıp girersin yanına. o halini görüp derin duygularla geri dönersin karınla kızının yanına.
sonra bir iki defa gider görürsün. durumu her defasında daha da kötüleşir.
birşeyler yapmak istersin ama yapamazsın gücün yetmez. ailenle sadece telefonda konuşabilirsin.
birgün annen arar. bilirsin annen boşuna aramaz. "oğlum yarın birgün ne yap et gel. babanın durumu iyi değil." der.
gidersin.
babanı son gördüğün andan çok daha kötü görürsün. o gördüğün kişinin baban olduğuna inanmak istemezsin. inanamazsın.
dünyan başına yıkılır. avazın çıktığınca haykırmak istersin. ama yapamazsın.
çünkü çocukluğundan beri mücadele ettiğin hayat, yaşadığın hayat beynine kodlamıştır: " sen evin büyük oğlusun. dik durmalısın. yıkılmamalısın."
babanın o halini görünce yüreğinden kan damlar içine içine ve dersin ki: "allahım ya şifasını ver ya da cennetinle müjdele."
gurbetteki işyerinden aldığın iki günlük izin biter. gider ayak eğilirsin babanın kulağına. seni duyduğunu bilirsin. başkaları duymadan dersin ki: " merak etme. kardeşim bana emanet. hakkını helal et. benim hakkım yoktur ama varsa da ben helal ettim."
mecburen dönersin işinin olduğu şehre.
sabah işe gidersin.
bir iki saat sonra telefon çalar. arayan kısmında "dayım" yazıyordur. normalde seni hiç aramayan adam arıyorsa işte o telefonu açmak istemezsin. duyacağın şeyin ne olduğunu bilirsin. bildiğin şeyden kaçabildiğince kaçmak istersin. en sonunda ofisteki arkadaşların "abi telefonun çalıyor" dediğinde kendine gelirsin.
açarsın telefonu. dayın ağlayarak: "babanı kaybettik oğlum gel. " der.
eşini çocuğunu alıp hemen gitmek istersin ama gidemezsin zira yollar karla kaplıdır ve senin arabayı kullanacak mecalin yoktur. ertesi sabah ancak varırsın doğup büyüdüğün şehre.
hıçkıra hıçkıra ağlamak istersin ama beynin izin vermez. "sen güçlü durmalısın" der sürekli.
hastaneye gider alırsınız. evin önüne getirirsiniz cenazenizi. son kez öper mezarlığa götürürsünüz.
"ben öldüğümde üzerime rahmet yağsın" diyen babanızın duası kabul oldu diye sevinirsiniz o üzüntünüzün arasında üzerinde bardaktan boşalırcasına yağmur yağarken.
bir dost ararsınız. o anda bulamazsın. çünkü o anda herşey herkes anlamsızdır.
aradan zaman geçer. elin telefona gider. anneni ararsın. "babam nasıl" diye soracağın an bir kez daha çöker yüreğine acı.
artık "babam nasıl?" diye soramazsın. aklına geldikçe gittiğine, artık olmadığına inanamazsın.
bugün babamın vefatının 4. yılı. hala alışamadım. hala daha telefon açıp "niye aramıyorsun hayvanoğluhayvan" demesini bekliyorum.
mekanın cennet olsun babam. inşallah hakkını helal etmişsindir.
arayın ananızı, babanızı. yalnız koymayın.
bir de allah rızası için tüm ölmüşlerin ruhuna fatiha okuyun. *