• 126
    açıktan para basıp global finans ağına entegre edemediğimiz sürece (!) olası harcamaları göz önünde bulundurmak çok büyük önem taşımaktadır. tarık çamdal geldiği zaman, bu adam bu kadar etmez bu paralar boşuna veriliyor diyen “muhasebeci taraftar” lara insanların, çok iyi bi kere taaaammm mı, kop gel eskişehirden tarığıımmmm dediği zamanları hatırlıyoruz hepimiz.
    muhasebeci taraftar grubu, klübün harcamalarda ederine göre mi yoksa ederinden ayrık mı harcamalarda bulunmasına dikkat ediyor sadece hepsi bu. aylardır bir forvet bulamayıp da gidip yine kasımpaşa’yı ihya edercesine milyonlar ödemeyi içlerine sindiremiyorlardır çünkü diagne bu paraların futbolcusu değil. kesinliği bile olmayan, araplar 15 verdi taaammm mı şeklindeki çıkışlar da olgunluktan uzaktır çünkü arapların önerdikleri bonservisler, bizim baz almamız gereken tarzın temelini oluşturmaz. diagne’ye inter 11 verirken sen 12 verip alırsan anlayabilirim ama arab’ın önerisini baz alıp biz daha ucuza alıyoruz demek yanlıştır.
    işte değerli muhasebeci taraftar arkadaşlarımız, malın ederine bakıyor ki mağazada çok güzel duran ürün evimize geldiğinde sakil bir şekilde sırıtmasın.
  • 127
    bir muhasebeci bir ekonomist ve bir matematikçi aynı pozisyon için iş başvurusunda bulunur. mülakatı gerçekleştiren adam üçüne de aynı soruyu sorar: "iki kere iki kaç eder?"
    matematikçi "bildiğimiz anlamdaki sayılar sisteminde 4 eder." der.
    ekonomist "yüzde 10 yanılma payıyla aşağı yukarı 4 eder." der.
    sıra muhasebeciye gelir. muhasebeci perdeleri kapatır, kapının kapalı olduğundan emin olur ve soruyu soran adama usulca yaklaşır.
    "size kaç lazım?"

    insanlık tarihinde paraya olan ihtiyacın gelişimine baktığımızda üretimden doğan bir karşılık beklentisine daha ergonomik bir çözüm olduğunu görürüz. örneğin, bir kesim domates üretiyor. etkileşim halinde olduğu başka bir kesim ise bu domatesten yemek istiyor. ancak domatesi üreten verdiği onca enerjiyi "boşu boşuna" vermemiş olmak için vereceği kişiden bir beklentiye giriyor. domatesten yemek için sen de bir enerji sarf etmelisin! biz de size toplamış olduğumuz odunlardan verelim diyorlar.

    doğada enerji kaybolmaz. bir cismin dururken bile potansiyel olarak bir enerjisi vardır. örneğin bu harekete geçer ise bunu kinetik bir enerjiye dönüştürür. yanar ise ısı enerjisine dönüştürür. doğa kanunları gereği bir denge vardır. sizin domates üretmek için harcadığınız enerjinin karşılığında onların odun toplaması için harcadığı enerji. işte insan toplulukları arasındaki "takas" kavramı böyle doğmuştur.

    ancak senden 5 kilo domates almak için her seferinde bir kamyon odunla mı gelmek lazım? bu hiç de pratik değil. o halde daha ergonomik, daha pratik bir yol bulmak ve bu yol üzerinde konsensus sağlamak gerekmekte. işte takas için uzlaşı noktası paradır. hiçbir değeri olmamasına karşın üretilen şeyler karşısında ihtiyaç doğrultusunda ergonomik takas yöntemidir para. bir şeyin doğada daha az olması, direkt ihtiyaca yönelik olması, ulaşılabilirliği gibi ölçütler ile "değer" kavramı ortaya çıkmıştır. bu değerin belirlenmesi ise bilimsel temellidir ve ekonomi bilimi bu şekilde ortaya çıkmıştır.

    peki bu dönüşümde paranın yeri neydi ne oldu? görüldüğü gibi ilk çıkış noktası takas için daha ergonomik bir yol olmasıydı. insanın kendi kendine uydurduğu bir şey. üretimin, enerjinin değerini belirlemek için bir araç. ancak daha sonraları amaca dönüştü. artık amaç üretmek değil, para kazanmak oldu. bu üretime de ket vurdu. "kolay para kazanmak" diye bir kavram hasıl oldu. üretmeden kazanmak...

    neyse konumuza dönelim. piyasa değeri bilimsel yollar ile belirlenir ve üretimin karşılığında başka üretimlere erişebilmek için parayı kullanırız. bir anlığına düşünelim. çok paramız olunca ne oluyor diye? insanın kendi kültüründe yüklediği anlamlar bütünü içerisinde elde edebileceğimiz, bizi "mutlu" eden şeylere erişebileceğimiz "fırsatlarımız" oluyor. en nihayetinde dönen koca devran içerisinde bir kum tanesi bile olamadığımızı görebiliyor isek bu o kadar da "değerli" midir? acaba üretim daha mı değerlidir?

    bu çerçevede bakacak olursak, futbol veya spor bize haz veren bir olguysa, bu zevki icra eden insanların "değerini" nasıl biçmeliyiz. ekonomi bilimi bunun değerini ortaya koymuş. parasal bir karşılığı var evet. ama insanların bugünlerde romantiklik olarak yorumladığı hagi'nin galatasaray forması giymiş olmasının değeri nedir mesela? belki şu an anlayamıyoruz ama muslera gibi bir futbolcunun sporcunun değeri aldığı 4 milyon avro mudur?

    hatta iş öyle bir noktaya geldi ki daha geleli 1 hafta olmamış luyindama-marcao ikilisini imzası kurumadan 20 milyon avrolara gönderme peşine düşüyoruz. belhanda kemiksiz para alıyor, feghouli kemiğini sıyırıp alıyor, muslera etin suyuna banıyor...

    yahu tamam. 2 alsın muslera, galatasaray borç batağında tamam. geriye dönüp baktığında 3'e aldık 5'e sattık 18 etti 25 etmedi mi diyeceksiniz? ryan giggs kaç paraymış önemli mi? tarihi avroları değil, yaptıkları yazar. yarın öbür gün galatasaray hakkında biriktirdiklerinizi yani galatasaray mirasınızı bir başkasına bırakırken ne diyeceksiniz? muslera 4 alıyordu mu diyeceksiniz? yoksa muslera'yı canlı izlediğinizi mi anlatacaksınız, nasıl toplar çıkardığını, nasıl saçma sapan goller yediğini mi... değerler derken bunu da göz önünde bulundurmak lazım. koca devranda bir su damlası bile değilken olanca yaşantımızı da yalnızca bir araç olması gereken bir şeye harcamayı mantıklı bulmuyorum.

    bir mülakat sorusuyla kapatalım...
    luyindama+marcao kaç eder?
    cevabı sizi muhasebeci taraftar yapıyor mu...
  • 128
    2019-2020 sezonu ilk transferi olan ryan babel ile yine hortlamis güruh.

    arkadaş tamam hesap kitap güzeldir. aktif pasif dengesi önemlidir de abartmamak gerek ya. 6 ay önce portekiz lig sonuncusundan 4 milyon euro'ya topçu mu alınır dediniz, adam değerini yarım sezonda üçe katladı. şimdi 15 milyon euro vereni beğenmiyoruz.

    ryan ucuz bir transfer demiyorum ama her futbolcuyu buraya üç kuruşa getiremeyiz. arada böyle transferler olur. kazandıracağı puan ve paralara odaklanalım biraz. her topçuyu 3'e getirip 15'e satacağız diye bi dünya yok. büyük kulüp genlerinde böyle transferler vardır.

    diyeceksiniz ki borç harç. e abicim kaliteli kadro kuramazsan o borç milyon sene de geçse kapanmaz zaten. biraz kafayı rahat bırakalım. böyle transferler iyidir.
  • 130
    şu başlığın sözlükte olması bile abestir.

    ne olacak, insanlar çocukluk aşkını, yeri geldiğinde anası babası yerine ilk koştuğu evinin göz göre göre batmasına seyirci mi kalacak?

    mali hata yapılıyorsa muhasebesini yapmak, eleştirmek en doğal haklarıdır.

    bjk'nin muhasebeci taraftarı olmadığı ve her önüne gelene "come to bjk" dedigi için yine "feda" diyor, farkindasinizdir umarım.

    bu arada babel'in transferinde yangın çıkaracak rakamlar olduğunu düşünmüyorum.

    3 yıllık sözleşmeyi de biz istemisizdir, 2 sene için 2m imza parası vermeyelim, son sene satar 3-5 bişey alırız belki diye.
  • 132
    belki de kandırıldığını hisseden taraftardır.

    mesela ben takımımın teknik direktörünü dinlediğimde bana "geleceğin galatasarayını kuruyorum" dedi. gelenler kim? babel ve adem büyük. bu adamların seneye acun'un turnuvalarında oynamayacağının garantisi var mı? yaşları da geliyor.

    allah razı olsun ozornwafor geldi de ilk üç transferimizin yaş ortalaması 32.5 olmadı. geleceğin galatasarayı, yersen. maliyetler düşük, yersen.

    şu transferleri başkası yapsa galatasaray lisesinde sallandırılırdı. fatih hoca yaptığı için bir bildiği vardır diyoruz ve buna gönülden inanıyoruz. ama biraz da kandırılmış hissediyoruz.
  • 134
    (bkz: radamel falcao garcia)

    an itibariyle ben.

    ahmet bulut demiş ki bonservis olmadan olmaz.

    kardeşim yıllık 6-7 milyon euro ücret alacak, hadi minimum 2 milyon euro da bonservisine ver.
    2 yıllık maliyeti neredeyse 15 milyon euro tutuyor.

    kardeşim yazık günah yaa, şu paralara bak.

    süper lig'de öyle ya da böyle şampiyon oluyoruz zaten, amaç şampiyonlar ligi'nde başarı evet ama falcao'yu alınca bu başarı gelecek mi?

    geçtiğimiz sezon şampiyonlar ligi'nde izledik, biz orta sahada topu tutup set oyunu kuramıyoruz henüz, top forvete gelmeden kaybediliyor zaten.

    açıkçası ben 33 yaşındaki falcao yerine 27 yaşındaki mbwana ally samatta'yı tercih ederim, en azından tekrar satılıp para kazanma ihtimali var ama falcao'nun son durağı galatasaray olacaktır.

    bilemiyorum, elbette falcao'yu izlemek güzel olurdu ama takımın bütçesini de düşünmeden edemiyorum.
  • 135
    falcao transferiyle beraber galatasaray taraftarının içindeki muhasebeci kısmı yeniden uyandı. konumuz genel olarak şu: falcao'ya yıllık 6 milyon euro verilir mi yoksa o paraya öküz mü alınır?

    genel olarak ödenen bonservisleri yapılan yatırım miktarı, verilen maaşları da işletme gideri gibi düşünmek lazım. yani diyelim ki deniz gören ilerde yolu falan açılınca değeri çok artacak bir ev almak genç bir oyuncuya ödenecek bonservis bedeli gibi düşünelim. işletme gideri için de bir köfteci dükkanı açacağımızı varsayalım. köfteci yusuf gibi 200 kişinin çalışacağı aylık gideri yüksek ama getirisi de yüksek bir yatırımı mı yapacağız yoksa mahalle arasına 3 masalık esnaf lokantası mı. bu da oyuncunun yıllık maaşı.

    oyuncuya yatırım yaparken ödediğimiz bonservisleri geri alamadığımız için bugün bu haldeyiz. son 10 yılda yapılan yanlış transferler ve gelen oyuncuların yaşları harcadığımız paraların geri dönüşünün olmamasına neden oldu. bu nedenle bonservisi ile yapılacak transferlerde mümkün olabildiğince genç veya ilerde tekrar satılabilecek oyunculara bonservis ödemek, yaşlı veya tekrar satışı zor olan oyunculara ise bonservis ödememek gerekiyor. örnek olarak chedjou ve eren elimizde patlarken gomis yaşlı olmasına rağmen tekrar satılabildi.

    yıllık maaşında ise eğer 5.000 nüfuslu bir ilçeysen köfteci yusuf açıp 200 kişi istihdam etmek seni batırabilir. ama potansiyeli olan bir yerde yüksek maaşlı iyi bir şef ve doğru çalışanlarla yaptığın yüksek harcamayı her zaman çıkarabilirsin. burada önemli olan ederini iyi hesaplamak. eğer şef olarak nusreti getiriyorsan onun maaşını göze alacaksın. ama tutup da aynısından 1000 tane bulabileceğin bir ızgara ustasına çok yüksek maaş verirsen neden para kazanamıyorum diye ağlarsın.

    falcao için de alıp satabileceğin bir oyuncu değil. bu nedenle kesinlikle bonservis ödenmemesi gerekiyor. bu tarz hiç bir oyuncuya bonservis ödenmemeli. ama falcao'ya ödeyeceğin yıllık ücreti işletme gideri gibi düşüneceksin. senin işletmen eğer giderinden daha yüksek gelir elde ediyorsa giderinin ne olduğu önemli değildir. falcao gibi isimler hem takımın isminin tekrar avrupada duyulması açısından önemlidir (reklam), hem de kazandıracağı ekstradan iki maçla zaten maliyetini çıkarır. bu nedenle bonservissiz bir falcaoya hayır demek hata olur.

    herkese iyi hesaplar.
  • 136
    bir transferi değerlendirirken doğal olarak birçok etkeni gözden geçirmek gerekir. tüm etkenleri hesapladığınızda futbolcudan alacağınız katkının verdiğiniz paraya göre yetersiz kalacağını düşünüyorsanız, bu transfer kötü transferdir.

    ''futbolcuya verdiğimiz paraya göre iyi performans alabilir miyiz, bu oyuncudan daha sonra bonservis kazanabilir miyiz'' gibi hesaplar yapan muhasebeci taraftarlarımızı seviyorum. cansınız :)
  • 139
    takımının geleceğini düşünen, dönemsel, anlık başarılardan ziyade istikrarlı bir yapının oluşmasını isteyen taraftardır. bu sebeple her ne kadar yıldız oyuncuları dünya gözüyle galatasaray forması altında görmek istese de bağrına taş basıp, ülkenin ve kulübün ekonomik durumu sebebiyle bu şehveti ve tutkuyu bir kenara birakabilendir.

    gönül verdiği takımın yaşlı oyuncular için yeni bir fırsat, son yüklü maaş kapısı olarak görülmesindense genç, başarıya aç, potansiyelli oyuncular için yeni başarılara, avrupa'ya açılan kapı olarak görülmesini isteyendir. "banane para benim cebimden mi çıkıyor" demektense, kulübe emek veren futbolcusundan teknik ekibine, yöneticisinden her alandaki kulüp görevlilerine kadar bir emeğin sonucu bu çarkın döndüğünü bilen gören taraftardır.

    kısacası haftada bir iki maçı göbeğini kaşıyarak izleyip bir doyum elde etme çabasından ziyade, galatasaray ile ilgili her bir noktayı düşünüp tartan "adanmış hayatlardır".

    daha somut bir noktaya ulaşmak gerekirse, galatasaray'ın sahipleri ona gönül verenlerdir. bu sebep ve mantıkla kulüp nasıl daha istikrarlı bir yapıya ulaşır, belirgin bir oyun, felsefi kültür nasıl oluşturulur; var olan kültürünü nasıl daha baskın ve belirgin bir hale getirebilir onu tartışmamız gerekiyor. haliyle hem taraftarının anlayışı hem de idarecileri daha diyalektik bir düşünce yapısına kucak açmak, dar ve geniş anlamlarıyla çevresinde neler olup bittiğini gözlemleyip ona göre hareket etmek zorundadır.

    daha fazla uzatmadan kulübün ve ülkenin ekonomik durumu bütün çıplaklığıyla ortadayken, devre arasında marcao ve luyindama'yı kulübe kazandıran anlayış ile ilerlemeye devam etmemiz gerekiyor. yaş ortalaması ve futbolcu maaşları bu kadar yüksek bir takımın, ismi de vereceği performans da ne olursa olsun yüksek maaş ile son kontratını yapacak oyunculardan "istikrarlı bir yapı oluşturmadığı sürece" uzak durması gerekiyor. yaptığımız transferler, sportif anlaşmalar ve attığımız her bir adım üretilip tüketilirken aslında bizim felsefemizi ve kültürümüzü, ilerde nereye varıp varamayacağımızı bize gösteriyor.
  • 140
    muhasebe yapılır tabii ki ama falcao'yu bedelsiz ya da 1-2 milyon euro gibi bir rakama alıyorsanız maaşını hesaplamayacaksınız. biraz büyük düşünmek lazım.

    sizce hagi galatasarayda diya kaç çocuk galatasaraylı oldu?
    sneijder için?
    ya drogba?

    eminim bugün genç nüfusta çok büyük çoğunluk galatasarayda ise sadece uefa kupasından dolayı değil. büyük oyuncular takıma çokça genç taraftar kazandırır.

    genç taraftarlar sizin geleceğinizdir. bazen para ile sadece futbolcu satın almazsınız. vizyon da satın alırsınız.
  • 142
    dünya yıldızı bir oyuncuyu maaş takıntısı yüzünden bonservis vermeden almayı mantıklı bulmayan taraftarlardır. dünyada imaj, marka, görsellik ve kimlik artık her şey demek. bu açıdan bakıldığında falcao’nun bonservis bedeli olmadan gelmesi büyük olaydır. vedat muriç’e 3m euro verip almaktansa radamel falcao’yu bedelsiz olarak alıp yüksekçe bir maaşla takımımızda görmek isterim. bu arada radamel gelirse genç oyuncularımız göz ardı edilecek değil elbette... onlara radamel, seri, soso gibi üstadlar vizyon ve bakış açısı sağlayacaktır. düşünün 17 yalındasınız ve falcao ile antrenmana çıkıyorsunuz. 3-5 sene sonra ondan öğrendiklerinizi sahada kullanıp, bununla gurur duyabilirsiniz.
  • 143
    leads united ve parma gibi göz önündeki zamanında efsane olup sonra borçlar yüzünden küme düşen iki camiaya baktığımızda çok da eleştirilmemesi gereken taraftar topluluğudur.

    tabi ki ben sahadaki oyuna bakarım abi banane diyen taraftar da kendince haklıdır ama şu unutulmamalıdır, yıldızlar iyi bir sistem ve güzel oyunu doğurabileceği gibi iyi bir sistem de kendi yıldızlarını yaratabilmekte güzel oyun oynatabilmektedir.

    ayrıca önemli not: 40 milyonluk camiayız arada bir keseyi açmayacaksak boşa kalabalık yapıyoruz klüp değecek harcamalar yapsın biz gerisine el atarız atmalıyız.
  • 144
    muhasebe işini bilmeyen takımların düştüğü durum ortadadır. bu sebepten her takımın bu profilde taraftarı ile beraber bu işlerden anlayan yönetimi olması gerekir. hala ünal aysal büyük başkandı diyen taraftar grubunun en büyük dayanak noktası taraftarı tatmin edecek populist transferleriydi. drogba, sneijder gibi futbolcular gelmişti ama bunların maliyetini çıkardık mı yoksa bizi daha mı borca soktu tam olarak bilemiyoruz. real madrid'i yendik ordan para geldi muhabbetlerini kaale almıyorum çünkü gol attı üst tura çıktık muhabbeti, formasını sattık parasını çıkarttık muhabbetine yakın. ayrıca ismimiz bilinir oldu lafı da saçma geliyor. sen üst tura çıkıp dünyadaki forma satışını %20 oranında arttırırsın anlarım, ama bizim öyle bir durumumuz yok.

    demek istediğim şey şudur. elinde bütçe vardır, dersin ki ben mesela falcao'yu alabilirim. ama elinde para olmadan böyle bir fırsat çıktı, gidip alalım dersen 2018 model fenerbahçe olursun. gerçi oraya gitmeye bile gerek yok her 4 senede bir galatasaray'ın düştüğü durumlar bellidir. eğer sen drogba'ya o paraları verip birkaç sene sonra bileklik satıyorsan orda bir yönetim zekası eksikliği vardır maalesef.
  • 145
    eğer bu bir güruhsa içinde bulunmaktan çokça memnunum. ayrıca marka değeri eşit değildir imkanları zorlayıp tonla parayı bir futbolcuya bağlamak. bu söylediklerim sadece radamel falcao garcia ile alakalı değil. hali hazırda ekonomik durumumuz ortada. takımın futbolculara ödediği maaş ortada. maliyeti yüksek futbolcular elbette olacak. ama bizde fazlaca var. allah'ın ryan donk'u bile 1.9 milyon euro maaş alıyor. buradan siz pay biçin kim ne kadar kazanıyor. ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız dileğiyle. maazallah sonra bizde tvlerde para dileniriz. hani o ağzımızla değilde ardımızla güldüklerimizden oluruz.
  • 148
    falcao'ya bonservis ödeneceği söylentilerinin çıkmasıyla gene gün yüzüne çıkmış taraftardır. herkesin hesap kitabına, görüşüne saygı duyuyorum da bazı durumları da gereksiz abartmamak lazım diye düşünüyorum.

    galatasarayın parası tabi ki önemli ama günümüz futbol dünyasının gerçekleri de göz önünde bulundurulmalı. falcao gibi bir ismi sözleşmesinin bitmesine 1 sene kaldı diye nasıl bonservis ücreti ödemeden takıma katacaksın yahu akıl var mantık var. babasının hayrına mı getirecekler adamı. bonservis vermemenin tek yolu menajere para bayılıp onun işi onun bitirmesini beklemektir.

    bu transferde monacoya verilen bonservis 0 olsa dahi onu kulübünden bonservissiz çıkaran mendes ve buluta komisyonlarını paşa paşa ödeyecektik. e bu noktada ha bonservis verip monacodan almışsın ha onu bonservissiz çıkaran manejerine komisyon ödemişsin çok bir şey fark etmez bence. hee belki ffp konusunda bir problem olabilir ama onu da bu anlaşmayı yapanların bir şekilde galatasaraya zarar vermeden kitabına uyduracağını düşünüyorum.

    edit: haklı olarak birkaç renktaşdan bu türlüde menajere komisyon ödeyeceğimize dair mesajlar aldım lakin şunu da göz önümde bulundurmakta fayda var ki falcao'nun monaco'dan elini kolunu sallayarak bonservissiz çıkıp geldiğinde vereceğimiz komisyonla monaco'ya bonservis ödediğimiz şartlar altında vereceğimiz komisyon arasında çok ciddi bir fark olduğunu düşünüyorum.

    birde canlı dinlemedim ne kadar doğru bilmiyorum ama twitter'da az önce şöyle bir alıntıya rastladım. ne kadar doğrudur bilinmez. en iyisi kulüpten yapılacak açıklamayı beklemek.

    https://twitter.com/.../1165308383349620736
  • 149
    "kurtlar vadisi hikmet: galatasaray'a yeni sistem getirecek hocalara ihtiyaç var.
    kurtlar vadisi eren: abi kulübün çok borcu var nasıl sistem getirecek hocayı bulacaklar? hangi parayla futbolcu alacaklar?
    kurtlar vadisi hikmet: memleketimden insan manzaraları, yok ülkenin borcu var kemer sıkalım, yok takımın borcu var şampiyon olmayalım... yav size ne? sen iyi, güzel futbol seyret. taraftar demek kulübün alacağını vereceğini elinde kağıt kalem hesap edecek kişi değil ki. koca
    koca adamlar bu kulüpleri yönetemiyorlar mı? bunların mali kongrelerinde sosyatik adamlar el kaldırmıyor mu? bunlar bedavadan kendi reklamlarını yaptırmıyorlar mı? onlar düşünsün, sana ne ya bize ne?"

    kurtlar vadisi 43. bölümde güzel özetlenmiş konu.
  • 150
    içinde bulunduğum topluluktur. ama abicim, bi salsanız mı be?

    hayal ediyorum da; temmuz ayında 15 milyon €’ya futbolcu almışız, neredeyse hiç oynatmamışız, devre arasında da futbolcuyu ilk yılı ücretsiz olmak üzere 1,5 yıllığına kiraya veriyoruz.

    mustafa cengiz ve abdurrahim albayrak’ın evi taşlanırdı. ama monaco bunu, doğal olarak, yapmadığı için yönetime eleştiri getiriliyor, bütün transferlerin böyle olacağı falan düşünülüyor. abicim bi salın, keyfinize bakın ya.
App Store'dan indirin Google Play'den alın