139
takımının geleceğini düşünen, dönemsel, anlık başarılardan ziyade istikrarlı bir yapının oluşmasını isteyen taraftardır. bu sebeple her ne kadar yıldız oyuncuları dünya gözüyle galatasaray forması altında görmek istese de bağrına taş basıp, ülkenin ve kulübün ekonomik durumu sebebiyle bu şehveti ve tutkuyu bir kenara birakabilendir.
gönül verdiği takımın yaşlı oyuncular için yeni bir fırsat, son yüklü maaş kapısı olarak görülmesindense genç, başarıya aç, potansiyelli oyuncular için yeni başarılara, avrupa'ya açılan kapı olarak görülmesini isteyendir. "banane para benim cebimden mi çıkıyor" demektense, kulübe emek veren futbolcusundan teknik ekibine, yöneticisinden her alandaki kulüp görevlilerine kadar bir emeğin sonucu bu çarkın döndüğünü bilen gören taraftardır.
kısacası haftada bir iki maçı göbeğini kaşıyarak izleyip bir doyum elde etme çabasından ziyade, galatasaray ile ilgili her bir noktayı düşünüp tartan "adanmış hayatlardır".
daha somut bir noktaya ulaşmak gerekirse, galatasaray'ın sahipleri ona gönül verenlerdir. bu sebep ve mantıkla kulüp nasıl daha istikrarlı bir yapıya ulaşır, belirgin bir oyun, felsefi kültür nasıl oluşturulur; var olan kültürünü nasıl daha baskın ve belirgin bir hale getirebilir onu tartışmamız gerekiyor. haliyle hem taraftarının anlayışı hem de idarecileri daha diyalektik bir düşünce yapısına kucak açmak, dar ve geniş anlamlarıyla çevresinde neler olup bittiğini gözlemleyip ona göre hareket etmek zorundadır.
daha fazla uzatmadan kulübün ve ülkenin ekonomik durumu bütün çıplaklığıyla ortadayken, devre arasında marcao ve luyindama'yı kulübe kazandıran anlayış ile ilerlemeye devam etmemiz gerekiyor. yaş ortalaması ve futbolcu maaşları bu kadar yüksek bir takımın, ismi de vereceği performans da ne olursa olsun yüksek maaş ile son kontratını yapacak oyunculardan "istikrarlı bir yapı oluşturmadığı sürece" uzak durması gerekiyor. yaptığımız transferler, sportif anlaşmalar ve attığımız her bir adım üretilip tüketilirken aslında bizim felsefemizi ve kültürümüzü, ilerde nereye varıp varamayacağımızı bize gösteriyor.
gönül verdiği takımın yaşlı oyuncular için yeni bir fırsat, son yüklü maaş kapısı olarak görülmesindense genç, başarıya aç, potansiyelli oyuncular için yeni başarılara, avrupa'ya açılan kapı olarak görülmesini isteyendir. "banane para benim cebimden mi çıkıyor" demektense, kulübe emek veren futbolcusundan teknik ekibine, yöneticisinden her alandaki kulüp görevlilerine kadar bir emeğin sonucu bu çarkın döndüğünü bilen gören taraftardır.
kısacası haftada bir iki maçı göbeğini kaşıyarak izleyip bir doyum elde etme çabasından ziyade, galatasaray ile ilgili her bir noktayı düşünüp tartan "adanmış hayatlardır".
daha somut bir noktaya ulaşmak gerekirse, galatasaray'ın sahipleri ona gönül verenlerdir. bu sebep ve mantıkla kulüp nasıl daha istikrarlı bir yapıya ulaşır, belirgin bir oyun, felsefi kültür nasıl oluşturulur; var olan kültürünü nasıl daha baskın ve belirgin bir hale getirebilir onu tartışmamız gerekiyor. haliyle hem taraftarının anlayışı hem de idarecileri daha diyalektik bir düşünce yapısına kucak açmak, dar ve geniş anlamlarıyla çevresinde neler olup bittiğini gözlemleyip ona göre hareket etmek zorundadır.
daha fazla uzatmadan kulübün ve ülkenin ekonomik durumu bütün çıplaklığıyla ortadayken, devre arasında marcao ve luyindama'yı kulübe kazandıran anlayış ile ilerlemeye devam etmemiz gerekiyor. yaş ortalaması ve futbolcu maaşları bu kadar yüksek bir takımın, ismi de vereceği performans da ne olursa olsun yüksek maaş ile son kontratını yapacak oyunculardan "istikrarlı bir yapı oluşturmadığı sürece" uzak durması gerekiyor. yaptığımız transferler, sportif anlaşmalar ve attığımız her bir adım üretilip tüketilirken aslında bizim felsefemizi ve kültürümüzü, ilerde nereye varıp varamayacağımızı bize gösteriyor.