127
bir muhasebeci bir ekonomist ve bir matematikçi aynı pozisyon için iş başvurusunda bulunur. mülakatı gerçekleştiren adam üçüne de aynı soruyu sorar: "iki kere iki kaç eder?"
matematikçi "bildiğimiz anlamdaki sayılar sisteminde 4 eder." der.
ekonomist "yüzde 10 yanılma payıyla aşağı yukarı 4 eder." der.
sıra muhasebeciye gelir. muhasebeci perdeleri kapatır, kapının kapalı olduğundan emin olur ve soruyu soran adama usulca yaklaşır.
"size kaç lazım?"
insanlık tarihinde paraya olan ihtiyacın gelişimine baktığımızda üretimden doğan bir karşılık beklentisine daha ergonomik bir çözüm olduğunu görürüz. örneğin, bir kesim domates üretiyor. etkileşim halinde olduğu başka bir kesim ise bu domatesten yemek istiyor. ancak domatesi üreten verdiği onca enerjiyi "boşu boşuna" vermemiş olmak için vereceği kişiden bir beklentiye giriyor. domatesten yemek için sen de bir enerji sarf etmelisin! biz de size toplamış olduğumuz odunlardan verelim diyorlar.
doğada enerji kaybolmaz. bir cismin dururken bile potansiyel olarak bir enerjisi vardır. örneğin bu harekete geçer ise bunu kinetik bir enerjiye dönüştürür. yanar ise ısı enerjisine dönüştürür. doğa kanunları gereği bir denge vardır. sizin domates üretmek için harcadığınız enerjinin karşılığında onların odun toplaması için harcadığı enerji. işte insan toplulukları arasındaki "takas" kavramı böyle doğmuştur.
ancak senden 5 kilo domates almak için her seferinde bir kamyon odunla mı gelmek lazım? bu hiç de pratik değil. o halde daha ergonomik, daha pratik bir yol bulmak ve bu yol üzerinde konsensus sağlamak gerekmekte. işte takas için uzlaşı noktası paradır. hiçbir değeri olmamasına karşın üretilen şeyler karşısında ihtiyaç doğrultusunda ergonomik takas yöntemidir para. bir şeyin doğada daha az olması, direkt ihtiyaca yönelik olması, ulaşılabilirliği gibi ölçütler ile "değer" kavramı ortaya çıkmıştır. bu değerin belirlenmesi ise bilimsel temellidir ve ekonomi bilimi bu şekilde ortaya çıkmıştır.
peki bu dönüşümde paranın yeri neydi ne oldu? görüldüğü gibi ilk çıkış noktası takas için daha ergonomik bir yol olmasıydı. insanın kendi kendine uydurduğu bir şey. üretimin, enerjinin değerini belirlemek için bir araç. ancak daha sonraları amaca dönüştü. artık amaç üretmek değil, para kazanmak oldu. bu üretime de ket vurdu. "kolay para kazanmak" diye bir kavram hasıl oldu. üretmeden kazanmak...
neyse konumuza dönelim. piyasa değeri bilimsel yollar ile belirlenir ve üretimin karşılığında başka üretimlere erişebilmek için parayı kullanırız. bir anlığına düşünelim. çok paramız olunca ne oluyor diye? insanın kendi kültüründe yüklediği anlamlar bütünü içerisinde elde edebileceğimiz, bizi "mutlu" eden şeylere erişebileceğimiz "fırsatlarımız" oluyor. en nihayetinde dönen koca devran içerisinde bir kum tanesi bile olamadığımızı görebiliyor isek bu o kadar da "değerli" midir? acaba üretim daha mı değerlidir?
bu çerçevede bakacak olursak, futbol veya spor bize haz veren bir olguysa, bu zevki icra eden insanların "değerini" nasıl biçmeliyiz. ekonomi bilimi bunun değerini ortaya koymuş. parasal bir karşılığı var evet. ama insanların bugünlerde romantiklik olarak yorumladığı hagi'nin galatasaray forması giymiş olmasının değeri nedir mesela? belki şu an anlayamıyoruz ama muslera gibi bir futbolcunun sporcunun değeri aldığı 4 milyon avro mudur?
hatta iş öyle bir noktaya geldi ki daha geleli 1 hafta olmamış luyindama-marcao ikilisini imzası kurumadan 20 milyon avrolara gönderme peşine düşüyoruz. belhanda kemiksiz para alıyor, feghouli kemiğini sıyırıp alıyor, muslera etin suyuna banıyor...
yahu tamam. 2 alsın muslera, galatasaray borç batağında tamam. geriye dönüp baktığında 3'e aldık 5'e sattık 18 etti 25 etmedi mi diyeceksiniz? ryan giggs kaç paraymış önemli mi? tarihi avroları değil, yaptıkları yazar. yarın öbür gün galatasaray hakkında biriktirdiklerinizi yani galatasaray mirasınızı bir başkasına bırakırken ne diyeceksiniz? muslera 4 alıyordu mu diyeceksiniz? yoksa muslera'yı canlı izlediğinizi mi anlatacaksınız, nasıl toplar çıkardığını, nasıl saçma sapan goller yediğini mi... değerler derken bunu da göz önünde bulundurmak lazım. koca devranda bir su damlası bile değilken olanca yaşantımızı da yalnızca bir araç olması gereken bir şeye harcamayı mantıklı bulmuyorum.
bir mülakat sorusuyla kapatalım...
luyindama+marcao kaç eder?
cevabı sizi muhasebeci taraftar yapıyor mu...
matematikçi "bildiğimiz anlamdaki sayılar sisteminde 4 eder." der.
ekonomist "yüzde 10 yanılma payıyla aşağı yukarı 4 eder." der.
sıra muhasebeciye gelir. muhasebeci perdeleri kapatır, kapının kapalı olduğundan emin olur ve soruyu soran adama usulca yaklaşır.
"size kaç lazım?"
insanlık tarihinde paraya olan ihtiyacın gelişimine baktığımızda üretimden doğan bir karşılık beklentisine daha ergonomik bir çözüm olduğunu görürüz. örneğin, bir kesim domates üretiyor. etkileşim halinde olduğu başka bir kesim ise bu domatesten yemek istiyor. ancak domatesi üreten verdiği onca enerjiyi "boşu boşuna" vermemiş olmak için vereceği kişiden bir beklentiye giriyor. domatesten yemek için sen de bir enerji sarf etmelisin! biz de size toplamış olduğumuz odunlardan verelim diyorlar.
doğada enerji kaybolmaz. bir cismin dururken bile potansiyel olarak bir enerjisi vardır. örneğin bu harekete geçer ise bunu kinetik bir enerjiye dönüştürür. yanar ise ısı enerjisine dönüştürür. doğa kanunları gereği bir denge vardır. sizin domates üretmek için harcadığınız enerjinin karşılığında onların odun toplaması için harcadığı enerji. işte insan toplulukları arasındaki "takas" kavramı böyle doğmuştur.
ancak senden 5 kilo domates almak için her seferinde bir kamyon odunla mı gelmek lazım? bu hiç de pratik değil. o halde daha ergonomik, daha pratik bir yol bulmak ve bu yol üzerinde konsensus sağlamak gerekmekte. işte takas için uzlaşı noktası paradır. hiçbir değeri olmamasına karşın üretilen şeyler karşısında ihtiyaç doğrultusunda ergonomik takas yöntemidir para. bir şeyin doğada daha az olması, direkt ihtiyaca yönelik olması, ulaşılabilirliği gibi ölçütler ile "değer" kavramı ortaya çıkmıştır. bu değerin belirlenmesi ise bilimsel temellidir ve ekonomi bilimi bu şekilde ortaya çıkmıştır.
peki bu dönüşümde paranın yeri neydi ne oldu? görüldüğü gibi ilk çıkış noktası takas için daha ergonomik bir yol olmasıydı. insanın kendi kendine uydurduğu bir şey. üretimin, enerjinin değerini belirlemek için bir araç. ancak daha sonraları amaca dönüştü. artık amaç üretmek değil, para kazanmak oldu. bu üretime de ket vurdu. "kolay para kazanmak" diye bir kavram hasıl oldu. üretmeden kazanmak...
neyse konumuza dönelim. piyasa değeri bilimsel yollar ile belirlenir ve üretimin karşılığında başka üretimlere erişebilmek için parayı kullanırız. bir anlığına düşünelim. çok paramız olunca ne oluyor diye? insanın kendi kültüründe yüklediği anlamlar bütünü içerisinde elde edebileceğimiz, bizi "mutlu" eden şeylere erişebileceğimiz "fırsatlarımız" oluyor. en nihayetinde dönen koca devran içerisinde bir kum tanesi bile olamadığımızı görebiliyor isek bu o kadar da "değerli" midir? acaba üretim daha mı değerlidir?
bu çerçevede bakacak olursak, futbol veya spor bize haz veren bir olguysa, bu zevki icra eden insanların "değerini" nasıl biçmeliyiz. ekonomi bilimi bunun değerini ortaya koymuş. parasal bir karşılığı var evet. ama insanların bugünlerde romantiklik olarak yorumladığı hagi'nin galatasaray forması giymiş olmasının değeri nedir mesela? belki şu an anlayamıyoruz ama muslera gibi bir futbolcunun sporcunun değeri aldığı 4 milyon avro mudur?
hatta iş öyle bir noktaya geldi ki daha geleli 1 hafta olmamış luyindama-marcao ikilisini imzası kurumadan 20 milyon avrolara gönderme peşine düşüyoruz. belhanda kemiksiz para alıyor, feghouli kemiğini sıyırıp alıyor, muslera etin suyuna banıyor...
yahu tamam. 2 alsın muslera, galatasaray borç batağında tamam. geriye dönüp baktığında 3'e aldık 5'e sattık 18 etti 25 etmedi mi diyeceksiniz? ryan giggs kaç paraymış önemli mi? tarihi avroları değil, yaptıkları yazar. yarın öbür gün galatasaray hakkında biriktirdiklerinizi yani galatasaray mirasınızı bir başkasına bırakırken ne diyeceksiniz? muslera 4 alıyordu mu diyeceksiniz? yoksa muslera'yı canlı izlediğinizi mi anlatacaksınız, nasıl toplar çıkardığını, nasıl saçma sapan goller yediğini mi... değerler derken bunu da göz önünde bulundurmak lazım. koca devranda bir su damlası bile değilken olanca yaşantımızı da yalnızca bir araç olması gereken bir şeye harcamayı mantıklı bulmuyorum.
bir mülakat sorusuyla kapatalım...
luyindama+marcao kaç eder?
cevabı sizi muhasebeci taraftar yapıyor mu...