galatasaray efsanesidir. imparator denince galatasaray aurasının hissedildiği her mecrada akla gelen kişidir. ancak fatih hoca da dahil kimse galatasaray'dan büyük veya galatasaray'a eşit değildir.
biraz uzun bir entry olduğu için, ilk olarak, vaktini aldığım tüm renkdaşlardan özür dileyerek başlamak istiyorum. entry boyunca "hoca" öznesi ile kastedilen kişi
imparator fatih terim'dir.
yaşadığı ve teknik direktörlük yapmak istediği sürece; armaya gönlünü vermiş bir taraftar olarak kulübede ve takımın başında olmasını tüm kalbimle istediğim kişidir. türk futbolunda olmayan ve olması futbol ortamımızdan kaynaklı bazı sebeplerle
**** zor olan istikrarlı teknik kadro ve kulüp planlaması anlayışı için futbol takımımız adına bulunmaz bir nimettir. bu sebeple kendisi emekli olmadan futbol takımımız için uzun vadeli ve sürdürülebilir en büyük faydanın ortaya koyulabilmesi amacıyla yönetim ve taraftar olarak bir hedef
* uğrunda kenetlenebilirsek, kendisi de denetimli ve sistematik bir yol haritası izleyerek o hedefe koşmamızda bizim için en uygun ortamı sağlayabilecek teknik direktördür.
ayrıca türkiye'de bazı rant çevreleri ve siyasete fazla bulaşmış futbol çevreleri ile, tabiri caizse akbabalarla en iyi baş edip oyuncu grubunu dış etkenlerden etkilenmeden başarıya koşturabilecek yetenekte en uygun isim olduğunu düşünüyorum. yönetimlerle ilişkisinin sağlıklı olması sağlanarak, kendisinin aklını futbola verebilmesini sağlayacak yönetimlerin taraftar ve kamuoyu desteği almasının önemli olduğunu düşünüyorum.
27 ekim 2019 beşiktaş galatasaray maçı ve bu sezon daha önce oynanan maçlar göz önüne alındığında kendisini yapıcı eleştirmenin, bu eleştirilerin kendisine iletilmesinin bir yolunun bulunması, gerekiyorsa bu sözlükte kendisine yakın olanların vasıtasıyla iletilmesi ve kendisinin de bu yapıcı eleştiriler için olumlu aksiyonlar göstermesinin elzem olduğunu düşünmekteyim. zira alınan izlenimler, etrafında kendisini eleştiren ve sözünü veya tavsiyelerini hocaya dinletebilen birilerinin olmadığı yönünde.
kendisinin yerine bu takımın başına kimsenin isminin geçmesi teklif bile edilmeden, hocanın eski hırslı ve çözüm bulmadaki iştahlı halini geri getirmek şiarımız olmalıdır taraftar olarak.
üstte belirttiğim düşüncelerim, kulübün kimyasının ve karakterinin fatih hoca'ya aşırı derecede bağlı bir durumda olduğunu düşündüğüm içindir. bugün hocanın yerine kim gelse; takımın ligde üst üste puan kaybı, bir iki derbide puan kaybı veya avrupa'da dengimiz kulüplerden birinden alınan yenilgi gibi durumlardan sonra yine hocanın adı, tıpkı demoklesin kılıcı gibi, anılmaya başlanacak, taraftar olarak bizler de içip içip eski sevgiliyi arayan arabesk modlu aşıklar gibi yine çıkılmaz bir döngüye gireceğiz. bu adam bu kulüpte gerekiyorsa 1-2 sezon şampiyon olmayacağız, geleceği kuracağız desin yine kabul edilir, edilmelidir, kendisinin buna hayli hayli kredisi vardır.
yeri gelmişken burada bir parantez de taraftarın gözünde kulübün futbol takımından beklentilerine ve perspektifine açmak istiyorum. laf sırası derbide fener'i yenmek mi cl'de psg'yi yenmek mi bahsine gelince biz taraftarlar, genel olarak cl'de başarı diyoruz. bu çok güzel ve galatasaray taraftarının odağını kaybetmeden kendini konumlandırması gereken noktanın burası olduğu bir gerçek. taraftarın vizyonu bu seviyede olunca da; forumlardaki, antudaki, ekşideki diğer kulüp taraftarlarının seviyesi ve vizyonsuzluğuna kapılıp tinerci, 4 yıldız, kadıköyde galibiyet gibi sonu gelmez laf dalaşlarına, sosyal medyadaki kısır tartışmalara girmenin galatasaray taraftarına yakışmadığı fikrindeyim. mevzubahis konularda bu takımların taraftarlarına cevap vermek kendilerini nimetten sayıp bize rakip sanmalarına sebep olmakta. eğer bu yanlışlarda devam edersek taraftarın türkiye'nin bayern'i olalım, montla şampiyonluk kutlayalım gibi beklentilerinin çok mümkün olmayacağı kanaatindeyim. zira bu şekilde davranışlar üstte belirttiğim odak noktasında taraftarın yeterli konsantrasyonu sağlayamadığını ve tahriklere kapıldığını, odağıyla çeliştiği anlamına geliyor. şayet bu kulübün hedefi avrupa'da başarı ise bunun gerektirdiği yapıda topyekün bir yapılanma olmalı ve taraftar olarak bizlerin de sığ tartışmalardan ziyade bu hedef uğrunda konsantrasyonu yükselten bir unsur olmamız gerektiği fikrindeyim.
kulübün sürdürülebilir bir başarıya ulaşması için hocaya da "sen veya başkası bu takımın bir gün avrupada kupa kaldırmasını istiyoruz gerekli yapıyı kur hocam" diyecek bir ciddiyet, bu mantıkla hareket edecek yöneticiler gerekiyor. hocanın da "galatasaray avrupa'da kafaya oynayacaksa ya benle oynasın ya da ben olmazsam bu uğurda çalışmam" diyeceğini düşünmüyorum. kendisi de galatasaray isminin, kendi de dahil tüm kişilerden üstün olduğunu hissetmektedir kanaatimce.
hocayı eleştirebileceğimiz başlıca noktaların ise şunlar olduğunu düşünüyorum;
1. hocanın dördüncü dönemini yaşıyoruz. bununla birlikte ilk dönemi biraz istisna olarak tutarsak, üç ayrılışının hiç birinde sürdürülebilir bir takım bırakmadı. hatta tabiri caizse ilk ayrılışı hariç her seferinde enkaz bıraktı.
2. hoca yanında kuvvetli bir yardımcı istemiyor, veya şahsen aldığım izlenim o yönde. hocanın mevcut yardımcılarının bireysel olarak, "bir gün hoca emekli olunca ben bu takımın başında devam ederim" motivasyonunda olmadığını hissediyorum. kendisi için sağlık, sıhhat ve uzun ömürler dilemekle beraber, bir gün gelecek ve hocanın da ömür vadesi dolacak, galatasaray'ın başına tekrar geçmemek üzere ayrılacak veya bu kulübün başkanı olacak. bu ayrılıştan sonra taraftar olarak "fatih terim olsaydı" demektense, "iyi ki fatih terim x hocayı yetiştirdi ve yerine varisi olarak bıraktı" demeyi isterim. bu misyonda bir ikinci hoca
*, bu ikinci hocaya da hücum, defans, ortasaha idmanlarında destek olacak uzman ve tecrübeli yardımcı hocalar gerekli. yani üç kademeli bir hiyerarşi ile fatih hoca'ya bir yardımcı ve o yardımcıya birkaç teknik yardımcı şeklinde. bu ikinci hoca rolü için en iyi aday görünüşe göre
hamza hamzaoğlu. takımın teknik direktörü olduğu dönemde dursun özbek yönetiminin arkasını toplamak için mecburen idare etmek zorunda olduğu minimal şartlar vardı. kol kırılır yen içinde kalır anlayışıyla basına verdiği gereksiz demeçler, taraftarla inatlaşması, bir de taraftar olarak bizim sabırsızlığımızla o dönem kısa sürmüş, üç kupalı o başarılı sezona gölge düşmüştü. şahsen, taraftar nezdinde felaket olarak tabir edilebilecek demeçlerle o dönemi bizlere zehir etmesi sebebiyle aslında kendisine o dönemde içimde çok tepki büyütmüştüm. ancak hem kaprissiz bir yapısı olduğu izlenimi vermesi, hem "galatasaray'ın winner karakterine uygunluk" adına üç kupalı sezon geçirmesi, hem de geçtiğimiz günlerde basında yer alan, muslera, sneijder, ve kendisiyle o dönemde çalışan bir kaç oyuncumuzun daha taktik konusunda kendisini epey övgüyle anması bu görev için ismini güçlendiriyor. taktik konusunda söylenenleri desteklemek adına, o dönemde
burak yılmaz'ın ofsayt sorununu minimum düzeye indiren hamleyi yapmasını hatırlıyoruz. hamza hoca haricinde bülent kaptan, okan buruk veya tugay hoca da ikinci hocalıkta düşünülebilir fikrindeyim.
3. aslında bu madde hoca-yönetim ilişkisinde taraftar olarak ne beklememiz gerektiği üzerin. mevcut yönetimi transfer noktasında ve mali konularda takdir ediyorum, hoca ile de iyi ilişkiler sürdürdükleri kanaatindeyim. fakat hocanın otoritesini güçlendirmek adına pek çok konuda yönetimi saf dışı bırakıp galatasaray eşittir fatih terim anlayışını kendi içinde fazlaca hissetmesi ve bunu medyaya, futbol kamuoyuna, federasyona çok fazla yansıtması; bu saydıklarımın içinde hocaya kişisel husumeti olanların direk galatasaray spor kulübüne cephe almasına sebep oluyor. bu da hocanın yıpranmasına ve yönetimin eleştrilmesine, tepkisizlikle itham edilmesine sebep oluyor. bu işin aslını da dışarıdan bakan taraftarlar olarak çok net analiz edemiyoruz. ancak bu durum
* taraftar gözünde hocanın, yönetimin yetki alanına girdiği veya yönetimin belirli konularda tepkisinin yetersiz olduğu izlenimi doğuruyor. şahsen her ikisinin de şu anda yaşandığı fikrindeyim ve bu da malesef komplo teorilerinin artmasına sebep oluyor, galatasaray camiası olarak biz de bundan olumsuz etkileniyoruz. hoca 60'lı yaşlarında ve farklı yönetimlerle çalıştı. bir taraftar olarak yönetimden beklentim, hocaya kendisi dahil kimsenin kulüpten değerli olmadığını ve sahadaki her konuda tek yetkilnin hoca olduğunu hissettirmeleri, hocanın dışarıdakilerle demeç trafiğini devreye kendileri girerek engellemeleridir. hocadan beklentim ise sahada oynanan futbolla ilgili tüm kararlarda ve stratejik konularda kulüpteki ilk ve tek yetkili olduğunun farkında olması, asla masa işleriyle enerjisini harcamaması ve sahadaki futbol, altyapıların kontrolü ve idaresi, futbolcuların antrene edilmesi, taktik-teknik-kondisyon vb konuları hiç bir koşulda ihmal etmemesidir.
4. hocanın bu döneminde altyapıya gereken önemi vermediğini düşünüyorum. önceki dönemlerde; bugün için konuşmak gerekirse bazılarının kişilik problemleri olduğunu, bazılarının da beklentilerin altında kaldığını düşünmekle beraber; kulübe belli dönemlerde fayda sağlamış, o dönemlerde genç yaşına bakmadan hocanın gözü kapalı onbire yazdığı veya yetişmesinde pay sahibi olduğunu bildiğimiz
emre b.,
sabri sarıoğlu,
arda turan,
aydın yılmaz,
emre çolak,
semih kaya ve burada yazmadığım birkaç tane daha oyuncu vardı. son döneminde ise bu konuda belirtilebilecek yegane isim
ozan muhammed kabak. şu dönemler sıkça konuşulan
atalay babacan,
süleyman luş vb. isimlerin kadroda yer alamaması, hatta kontrat sorunları dahi hocanın altyapıya yeterince eğilmediğini, kendilerinin şans bulması konusunda bu çocuklara ümit vermediğini düşündürüyor. üstteki altyapıdan çıkma başarılı örnekleri yazarken bile, "koskoca galatasaray yaklaşık yirmi yılda bu kadar az sayıda başarılı altyapı oyuncusu çıkarıyor, yazık" diye içimden geçiriyorum. hoca her sene takıma 1-2 oyuncunun banko çıkarılması üzerine altyapı kurgusu oluşturmalı. u-14'den itibaren tüm yaş grupları, bunların antrenörleri,
la masia misali a takımda hocanın oynattığı veya oynatmak istediği futbol tarzının genç oyunculara benimsetilmesi, diyetleri, antrenmanları, mental durumları, tesislerin yapısı, galatasaray kültürüne özendirilmeleri vb. konularda hocanın profesyonel olarak denetim sağlaması veya güvendiği profesyonellere bu konuları delege ederek destek alması gerekiyor düşüncesindeyim. eğer böyle profesyoneller yoksa bunları da hoca yetiştirmeli, gerekiyorsa bireysel olarak antrenörlük kursu vermeli.
5. hocanın duygusal ve ön planda olmayı seven, aldığı övgülerle kendi misyonunu kaybetmeye meyilli bir yapısı var. örnek olarak üçüncü dönemindeki ayrılışı da bu durumun bir sonucuydu. üçüncü maddede de belirttiğim üzere zaman zaman bu tarz konuların hem kendisine hem de camiamıza zarar verdiği fikrindeyim. oyuncu tercihlerinde taraftarın gözünde bile bile lades olarak nitelendirilen gereksiz ısrarları, medyaya verdiği üst perdeden demeçler, zaman zaman taraftara verdiği mesajlar bu yapısı ile alakalı. huy değişmez ama, hocanın da bunun farkında olduğunu ama zaman zaman kontrol edebildiği bir özelliği olduğunu düşünüyorum. geçen sene gayet güzel yönettiği süreç düşünülünce kendisinin artık olgunlaşmış bir yapıya kavuçtuğunu hissetmiştim. bu sene başında ise fenerli federasyon ve vizyonlu olduğu iddia edilen çömez fb başkanının çomak sokması ile yaşanan gerginlik sürecinde hocanın iyi bir mental kontrol sağlayamaması bu sene takıma büyük zarar verdi, tabiri caizse hoca tongaya düştü ve yönetimden kimse de kendini koruyucu bir pozisyon almayınca sezonu ceza ile açtı. dilerim ki ilerleyen süreçte bu yapısını dizginleyebilir. bir düşünür diyor ki "en büyük öğreticim son yapığım hatamdır".
6. hocanın değişen dünya futboluna adapte olmakta sorunlar yaşadığını düşünüyorum. buna ilaveten bu durumun kendisi tarafından farkına varılamayan bir hale geldiği ve hatada ısrar etme özelliğinin camiamıza zarar verdiğini düşünüyorum. bu da profesyonel antrenör kadrosu ile çalışarak aşılabilecek bir sorun.
7. hocanın basın toplantılarında kurduğu cümlelerin taraftarda infial yarattığını düşünüyorum. ocak ayı vurgusu, neşter iması, öznesi belirsiz cümleleri ile hedef şaşırtma ve taraftarın önüne birilerini atma geleneğinin camiya zarar verdiği fikrindeyim.
tüm bunlarla birlikte futbolda başarının istikrar ve sistemden geçtiğini, bunu türk futbolunun istisnai ortamı ve galatasaray'a geçmişte verdikleriyle başarabilecek tek ismin kendisi olduğunu düşünüyorum. taraftar olarak nasıl biz maç gününü iple çekiyorsak onun da taraftar ruhuyla maçlara hazırlandığını hissediyorum. umarım kişisel görüşüm olan yukarıdaki yedi maddelik yapıcı eleştiri ve teşhislerin, ileriki dönemde kendisi tarafından düzeltilmeye çalışılacağı günler görürüz.
düzeltme: noktalamalar.