20509
1000...
bu sayı 1999-2000 sezonunda oynanan oyunun temelini oluşturan karşı presin sahaya yansıtılmadan önce mükemmelleşmesi için yapılan antrenman sayısı.
tam 1000 antrenman..
her antrenmanda belki 10 belki 100 tekrar...
sonucunda ortaya çıkan bir sistem ve gelen başarılar.
bugün oynanmak istenen oyuna baktığımızda mükemmelleşmesi için gerekenlerin hiç birine sahip olunmadığını görüyoruz. dünya bu felsefenin adına topa sahip olma oyunu diyor. her süper kahraman gibi bir anti-süper kahraman var karşısında. onun adı da geçiş oyunu.
bu iki felsefe 2010 yılından sonra birbirleriyle sayısız kez karşı karşıya gelmiş ve birbirlerine karşı net bir galibin olduğunu ilan edebilecek bir üstünlük kurabilmiş değiller. felsefelerin birbirine üstünlük kurması görülmemiş bir şey değil elbet. 3-5-2’nin dünyayı kasıp kavurduğu bir anda 4-4-2’nin ortaya çıkış ve 3-5-2’yi tahtından kendini yeni kral ilan edişi...
her ne olursa olsun zaman içinde sayılar, geometri ve en sonunda da felsefe verdiği savaşlardan galip çıkıp uzun süre demir tahtın sahibi olabiliyordu. ancak 2010’dan sonra bunu söylemek mümkün değil.
geçiş oyunu üzerine kurguladığı futbolu ile liverpool belki premier ligi kazanamamış olabilir ancak iki yıl üst üste çıktığı şampiyonlar ligi finilinin birinden galip ayrılabildi. diğer taraftan topa sahip olma oyununun dünya üzerindeki iki kralından biri olan pep guardiola’nın city’si iki sezon üst üste premier ligi kazanıp 14 yıl aradan sonra bunu başaran ilk kulüp ünvanını elde edebildi.
şu an dünyanın hakim oyunu “şu” diyemeyiz çünkü iki hakim yapı mevcut.
bu iki yapının kurulması bir kaç günde olmadığını anlatmak ve var olan sistemlerin gelişimi için nelerin yaşanması gerektiğine ışık tutmaya çalışacağım.
nihayetinde tanrı dünyayı 6 günde yarattı... bir sistemin kurulması daha uzun sürecektir elbette.
brendan rodgers’ın liverpool’u 2013-14 sezonunda trajik bir sonla şampiyonluğu kaybettikten sonra bir sonraki sezona aynı motivasyon ile hazırlanamadı. “ne yaparsak yapalım” düşüncesiyle oyuncular motive olamamış ve artık işlemeyen 4-3-3’ü yoğun eleştiri almaya başladığında bir sezon önce derinlerden alıp ilahlaştırdığı dortmund’dan rodgers ’ın liverpool’u gibi kötü bir sezon geçirdikten sonra ayrılmış ve bir süre takım çalıştırmaya ara vermiş jurgen klopp takımın başına geçti. artık liverpool heavy metal futbol oynayacaktı.
ekim 2015’teki bu operasyon sonrası liverpool yavaş ancak ciddi bir yapılanma içine girdi. elinizde jurgen klopp varsa onun sözünü dinlersiniz. liverpool bunu yapmaya başladığı sezonu 8. sırada bitirdi. uefa avrupa liginde çıktığı final onların şampiyonlar ligine katılmasını sağlaması açısından önemliydi ama bir uefa avrupa ligi efsanesi haline gelen sevilla’ya kupayı kaptırmışlardı.
2016-17 sezonunu 4. tamamladılar.
o sezon sadio mane, georginio wijnaldum, loris karius, ragnar klavan’a 79 milyon euro ödediler. joel matip’i ise bedelsiz kadrolarına kattılar.
2017-18 sezonun yine 4. tamamladılar.
o sezon virgil van dijk, mohammed salah, alex oxlade-chamberlain, andrew robertson’ın içinde bulunduğu oyunculara 173 milyon euro ödediler.
bu sezonu şampiyonlar ligi finali ile taçlandırdılar.
2018-19 sezonunda nihayet şampiyonluk için mücadele verdiler. manchester city’e karşı kaybettikleri tek maç dışında yenilmediler ama 97 puanla şampiyonluktan oldular. çünkü city 98 puan toplamıştı.
bunu yapabilmek için alisson, naby keita, fabinho, shaqiri’ye toplam 182 milyon euro harcadılar. ve üç sezonda takımın şampiyonluk mücadelesi verebilmesi için harcanan para 434 milyon euro oldu. ve üç sezon boyunca tekrarlanan inanılmaz antrenmanlar. yani mükemmel olabilmek için hem para hem zaman harcadılar ve şu anda geçiş oyunu felsefesinin bir numaralı temsilcileri.
diğer tarafta rakip felsefe topa sahip olma oyunu.
pep guardiola temmuz 2016’da bayern münih’ten ayrılıp manchester city’e geldiğinde insanlar inanılmaz şeyler bekliyordu.
tabi dünyanın en rekabetçi liginde, bir şeyh tarafından satın alınmış bir kulüpte zamanı da satın alabiliyorsunuz.
2016-17 sezonunda pep guardiola’nın city’si 3. bitirdi.
o sezon john stones, leroy sane, gabriel jesus, ilkay gündoğan, claudio bravo, nolito, rulli, zinchenko’nun aralarında bulunduğu oyunculara 213 milyon euro ödedi.
bir sonraki sezon 100 puan ile şampiyon olan takıma yaz ve kış aylarında laporte, mendy, kyle walker, bernardo silva, ederson, danilo, luiz gibi oyunculara 317 milyon euro harcadı. liverpool’dan farkı zamanı satın alabilmesiydi. liverpool 2018-19 hariç her sezon artıda kapattı transfer dönemlerini. transferlerini oyuncu satarak finanse etti ama city öyle bir sorunu yoktu. kestirme kullandı.
530 milyon euro, iki sezon ve sonunda rekorla gelen şampiyonluk ama şampiyonlar liginde varlık gösterememe.. tabi ki harcadıkları paraya göre... fiyat/performans açısından.
2018-19 sezonunda ise daha az para harcadılar. mahrez ve bir kaç loan army için alınan genç yeteneklere 78 milyon euro ödediler. ve yine şampiyon oldular.
city bu sezonda liverpool’dan farklı olarak yine para harcadı.
cancelo, rodri, angelino, porro, steffen gibi oyuncalara 168 milyon euro harcadılar. şu anda 1.27 milyar euroluk bir takım konumundular.
diğer yandan liverpool bu sezon hiç para harcamadı.
onlar takımın tamamlanması ve oyunun mükemmelleşmesi için zaman satın alamadılar. daha uzun bir yoldan geldiler ama azımsanmayacak bir miktarda kasalarından çıktı. şu anda 1,07 milyar euroluk bir takım konumundalar ve lig ile şampiyonlar ligi için bu iki takımın mücadelesine tanık olabiliriz.
bu iki takımda 3,5 sezon içinde dünya futboluna egemen olabilmek için 1.27 milyar euroluk transfer harcaması yaptılar.
peki neden?
çünkü, oynadıkları oyun çok özel bir oyun.
ve bu özel oyun için o oyunu özel yapacak özel oyunculara ihtiyaç var.
mesela city’nin oyununu özel kılan oyuncular bekleri.
sakat olmasına rağmen mandy, zinchenko, bu sezon psv’den alınan angelino.. diğer kanatta ise juventus’tan alınan cancelo, walker..
fernandinho’nun yaşı dolayısıyla atletico’dan alınan rodri ve fernandinho ile savunma önünü garantiye alması. kalan iki mevki için 4 isim.. foden, ilkay, de bruyne, david silva.. hiç birini birbirinden ayıramazsınız.
ve kanatlar... sterling, sane/bernardo silva, mahrez/jesus, agüero
her bölge için birden fazla alternatif ve birinin diğerini aratmayacak oyuncular. 22 özel oyuncu kısacası.. çünkü, ayağı bir orta saha kadar iyi kaleci konusunda takıntılı olan pep’in emerson’un yedeği olarak bravo’yu kadroda bulundurması bile bir lükstür aslında.
jurgen klopp’un oyun felsefesinin en önemli yeri olan orta saha rotasyonuna bir bakalım.
3 mevki ve ; fabinho, keita, wijnaldum, henderson, chamberlain, milner, lallana... bu orta sahanın değeri 260 milyon euro.
yani, hem zaman hem paraya ihtiyaç duyulan bir ortamda özel bir oyun oynamak için girilen zahmete bakınca iki orta saha transfer edilince olayın farklı bir boyuta evrileceğini düşünmek büyük bir hata.
pep guardiola ve maurizio sarri ikilisi topa sahip olma oyununun bir numaraları isimleri. bu konuda takıntılı isimler. topla çıkma, rakip yarı sahaya pas ile yerleşme ve half-space kullanımı... türlü türlü şakalar, komiklikler.
bu iki adamında takımlarının oyunları mükemmelleşmeden önce kendi oyunlarının nasıl durdurulabileceğinin sinyallerini basın toplantılarında verdiler.
ikisi de derinde bekleyen ve ikinci bölgede, derindeki oyun kurucusuna baskı yapan takımlara karşı yaşadıkları sıkıntıları anlattıkları basın toplantıları mevcut. mesela bir kaç gün önce denizlispor, bunu yaptı.
recep niyaz ile birlikte seri’ye yaptıkları baskı ile pasla kontrollü çıkma şansını ortadan kaldırıp stoperlerin oyun kurmasını istediler. ve sonuncunda oyun istendiği kadar iyi kurulamadığında box to box olmayan ama inatla orada oynatılan ve defalarca dile getirmemize rağmen kimseye dinletemediğimiz belhanda’nın ekstra işlere girmemesi ile tıkanan bir oyun ortaya çıktı. belhanda’nın şapkadan tavşan çıkarması değil, işleyen sitemin bir çarkı olması gerek.
bu maçın sorumlusu ne belhanda, ne penaltı kaçıran selçuk inan, ne de kırmızı kart gören marcao.
1996’da prese dayalı geçiş oyunu oynamak için iki sezon bekleyen 3’lüden, tandemli 4’lü bir defans bloğuna geçiş yapan bunu yaparken bir stoper bek bulundurarak rakibe göre önlem alan, merkezdeki orta saha oyuncularının tamamını box to box seçen ve asimetrik oyun yapısı sayesinde kanatları da kontrol edebilen o günlerde half-space kullanımını en ince ayrıntısına kadar gerçekleştiren bir dehanın kendi alametifarikasından bu kadar uzaklaşmasıdır bu mağlubiyetin nedeni. hocanın eline kasetler mutlaka vardır.
kendisinden ricam deplasmanda oynanan hertha berlin maçını tekrar izlemesi. o gün yaptıklarına bir daha bakması... neyden bahsettiğimi çok iyi anlayacaktır.
fatih terim, yıllar önce bugünün modern futbolunu oynatmış bunu mükemmelleştirmek yerine farklı düşüncelere dalmış ve kendinden, özünden uzaklaşmıştı. ve ne zaman bunu yapsa onu o yapan düzene geri dönmüştü. bugünde farklı olmayacaktır. fatih terim bir 4-4-2/4-4-1-1 teknik direktörüdür. asimetrik 4-1-4-1’i bile 4-4-2’ye kayar. dikkatinize!!!
aşağıya 1994 isveç maçının görüntülerini bırakıyorum.
burada asıl olay maç değil, maç sonu fatih terim’in yaptığı basın toplantısıdır. 60 ile 90. dakikalar arasında yaptığı 4 farklı sitem değişikliğini, oyuncu bazlı kullanım farklılıklarını dinlemenizi istiyorum. çünkü, hocanın taktiksel olarak zayıf olduğunun söylenmesine katlanamıyorum.
https://www.dailymotion.com/video/x3ztfsd
ingiltere u21’ine karşı 3-3-3-1 ile çıkan bir adamın geldiği bu nokta beni şaşırtıyor açıkçası.
eleştirmek suç mu?
ya da bir dehadan daha fazlasını beklemek?
fatih terim, bugün wesley sneijder’in yaptığı açıklamaya benzer bir açıklama yapmıştı futbolu bıraktığında. artık futboldan uzaklaşmak istiyordu. kızları ve ailesiyle zaman geçirecekti.
sonra meksika da düzenlenen 1986 dünya kupasına davet edildi. ve futbola dönmeye carlos bilardo’nun arjantin’ini gördükten sonra karar verdi. oyun yapısı artık yok olmaya yüz tutmuş trequartista’lara muhtaç olduğu için önce bundan vazgeçti 2002’de.
2010’dan sonra modern futbol artık topun üçüncü bölgede kanatlara aktarıldığı bir oyun yapısına doğru evrilmişti. hagi’ler, baggio’lar artık oyunun hızı göz önüne alındığında yok olmaya başlamışlardı. geride ikili bir tandem orta saha, savunma düzeni ise son derece net ve sıkıydı.
2011-12 sezonuna bu sezon ki gibi başlamıştı. fatih terim. kafası karışıktı. her seferinde başarılı olduğu ama eskidiğini düşündüğü model. diğer yanda ise modern futbolun inceliklerini ortaya koymak. ve sadece tam anlamıyla bir sezon oynadığı 4-1-4-1... nam-ı değer 2-5-3... sezon başında selçuk’tan bir trequartista yaratma sevdasının işlemeyeceğini görmesi, beklerinin durumunu fark etmesi çok uzun zamanını aldı. ama o gün aklı başında herkesin 4-4-2’den başka bir oyun oynamasını ön görmediği bir takımdı galatasaray. özellikle liverpool ile oynanan türk telekom arena’daki hazırlık maçındaki ufak deneme sonrası çok bariz belliydi bu.
10 hafta 4-1-4-1 sonrasında 4-4-2’ye dönüş..
sözlükte de sıkça karşılaşıyoruz. 4-4-2’nin ölü bir sistem olduğundan, artık kimsenin kullanmadığından bahsediliyor. buna şaşırıyorum. çünkü dünya üzerindeki hiç bir sistem ölü değildir. sadece uykudadır ve bir gün bir dahinin onu uyandırmasını bekliyordur.
fatih terim’in bu sezon ısrarla oynamaya çalıştığı bir topa sahip olma oyunu var. muhtemelen geçen sezon klopp’un bile bu oyunu oynamak zorunda kalmasını göz önünde bulunduruyor. çünkü geçiş oyunu için topun rakipte kalması gerek. ama ligde top rakipte değil galatasaray’da kalıyor. bu yüzden bunun önüne geçmenin yolu topa sahip olma oyunu. ama pas hızı bu seviyelerde iken fark beklemek hayalcilik... buna değineceğim.
bir kaç yıl önce atletico madrid vs chelsea şampiyonlar ligi yarı finali sırasında atletico’nun geçiş oyununu en üst levele çıkarttığı bir zamanda ispanya’daki maç sırasında jose mourinho takım toplantısında “onların en güçlü yanı pres güçleri. o zaman topu onlara” verin demişti. yüzde 69’luk topla oynama yüzdelerine rağmen atletico pozisyon bulamamıştı. topun sizde olması yüzde 70’le oynamanız maçı kazanacağınızın garantisini vermiyor size. ligde de buna benzer bir sıkıntı yaşanmasından korkulduğu için topa sahip olma oyunu üzerinde duruluyor durulmasına ancak atlanan bir şey var.
topa sahip olma oyunu için sahadaki her oyuncunun oyun kurulumuna destek olması gerekir. bekler, stoperler hatta kalecinin bile. bunun sebebi topa sahip olma oyununu mükemmel oynamıyorsanız merkezdeki iki stoperin önünde yer alan oyun kurucuya yapılan her baskı sizin uzun oynamanıza neden olacak sorunlar doğuracak olmasıdır. yani, eğer takım halinde bu oyunu oynayamıyorsanız sonuna top target man’e şişirilir. çünkü, o alanda kaptırılacak top gol demektir...
bu noktada oyunun muazzam hale gelmesi için gereken şey “pas hızı”...
--- alıntı ---
“2005’te topu kontrol eden bir oyuncumuz, pası çıkarmadan önce ortalama 2,8 saniye harcıyordu. oyun yanlamasına ve ağır oynanmak üzere tasarlanmış gibiydi. euro 2008’de bunu 1,8 saniye düzeyine kadar geliştirdik, 2010 dünya kupası’nda aradaki süre 1,1 saniyeye düşmüştü. 4-1’lik ingiltere ve 4-0’lık arjantin maçlarında bir saniyenin altını dahi gördük. şampiyona sonunda sadece ispanya’nın ortalaması, çok küçük bir farkla, bizden iyiydi.”
--- alıntı ---
2014 dünya kupası sonrası joachim löw’den bile alıntı.
galatasaray da pas hızını kendi imkanlarım ile ölçtüğümde (topu kazanıp hücumun bittiği ana kadar) ortalama 3,2 saniye sürüyor. seri ve belhanda’ya geldiğinde top 1 saniyenin altına iniyordu inmesine ama ortalama feci.
bir diğer sorunlu kısım topu geri kazanma süresi bu konuda ralf rangnick'e kulak verelim ;
--- alıntı ---
“son on yıl içinde futbol bambaşka bir spor halini aldı. acımasız bir değişime tanık olduk. oyunun iki temel unsuru –topa sahip olma, topa sahip olmama– aynı kaldı, lakin bu iki hal arasındaki geçişler alışılagelmişin çok dışına çıktı. artık takım olarak gol atma ihtimalinizin en yüksek olduğu an, topu kazandıktan sonraki ilk on saniye. topu kaybettiğinizde, geri kazanma ihtimalinizin en yüksek olduğu anlar ise topu kaybettikten sonraki ilk sekiz saniye. işe bu iki sayıyı ve ne anlama geldiklerini düşünmekle başlayın. devamı gelecektir.”
--- alıntı ---
topa sahip olma oyunu oynayan takımların pas süreleri 1,5 saniyenin altında topu geri kazanma süreleri ise 6 ila 8 saniye arasında değişiyor. bu hızı ulaşmak için yapılması gereken iki şey var.
1) zaman (bol tekrarlı antrenmanlar)
2) para (pas hızını ve topu geri kazanma süresini yükseltecek 22 kişilik oyuncu kadrosu)
ikincisini yapma şansının olmadığı bir zaman dilimindeyiz. ffp ve diğer sorunlar üst üste gelince istenen takviyelerin yapılması mümkün görünmüyor. üstüne üstük birde üzerine yabancı sınırlaması gelecekse galatasaray’ın topa sahip olma oyununu bir kenara bırakması, bunu 20 sene önce yaptığı gibi sadece aktif dinlenmek için topu gezdirmesi gerekiyor.
birincisi içinde mevcut şartlarda herhangi bir ekstra zaman yok. eylül’ün üçüncü haftası başlayacak şampiyonlar ligini de göz önünde bulundurursak bir an önce en doğru kararın verilmesi şart.
deplasmandaki sorun topa sahip olmamakla alakası olmadığını mevcut sorunun pas hızını artıramamaktan geçtiğinin fark edilmediğine inanmak istemiyorum. içeride birazda taraftarın gücüyle daha tempolu bir oyun oynayabiliyor, pas hızını bazı anlarda yükseltebiliyordu galatasaray ama deplasman bir kabusa dönüşüyor. bu noktada feghouli, belhanda’nın ikili oyunlarının sonuca etki etmesinin nedeni de bu aslında. bu ikiliye zaman zaman katılan mariano’nun üçgenlerle pas hızını 1 saniyenin altına çekmesi, bu oyunun kurulduğu sekanslarda galatasaray’ın pozisyon üretmesinin bir nedeni var. o neden tüm takıma sirayet etmediği sürece topa sahip olma oyunu bir hayal.. bir rüya...
statik orta saha, topun saha içinde son derece yavaş döndürülmesi, rakibin rahatça savunmaya yerleşmesine olanak sağladı geçen sezon. birde üzerine iki anchor’lı bir orta saha düzeni ile çıkınca (tabi ki fernando’nun box to box olarak sahada yer alması bir şey ifade etmiyordu) maçlara, takımın orta sahadaki pas hızını olumsuz etkiledi.
bu sezon teknik ekip bu sorunun çözümü olarak tüm orta sahayı değiştirmekte bulmuş durumda. ve takım düzenini 3’lü bir orta saha kurgusu ile 4-1-4-1 olarak belirlenmiş...
işte sorunların en büyüğü bu noktada başlıyor. fatih terim’in bekleri pep guardiola gibi kullandığı bir dünyada 4-1-4-1’in işe yarayacağı tek evren beklerin kyle walker, benjamin mendy ikilisinden kurmak olabilir. paralel evrende belki dursun aydın özbek mendy’i komik sebeplerle elinden kaçırmamıştır ve walker yerine de guga gibi bir potansiyel alınmıştır belki. ancak yaşadığımız evrende bunlar ne yazık ki gerçek değil.
topa sahip olma oyununda beklerin önemi muazzam. fatih terim bekleri her zaman çok etkili kullanmış, geçiş oyunu içinde beklerin birer açık gibi davranması öğütlemiş biri. ancak bunun işe yaradığı tek sezon 1999-2000 sezonu.
2011-12 sezonunda da benzer bir düşünce değişikliği ile başladı ama ilk 10 haftada yaptığı bu denemeler 4-2’lik gaziantepspor yenilgisi de dahil olmak üzere beklenin altında kaldı.
o günde 4-1-4-1 (2-5-3) sevdası ile başlayan süreç 4-4-2 ile son bulmuştu.
zaten 4-1-4-1’in işe yaradığı tek sezon var yukarıda belirttiğim gibi 1999-2000 sezonu. diğer tüm sezonlarda bir şekilde işe yaramamış ve farklı bir plana geçilmiş. o gün sistemin işlemesinin tek nedeni de bekler elbette.
1999-2000 sezonunda stoper, bek, orta saha ve hücum hattının bugün oynasalar 300 milyon euro edeceği bir takımın yaptıklarını aramak, başarıyı o günün şartlarına göre bir araya gelmesi muhtemel, bugünün şartlarına göre imkansız bir kadronun büyülü dünyasından uzaklaşmak gerek.
tekrar etmekte fayda var... oynanmak istenen oyun 22 özel oyuncuya ihtiyaç duyulan bir oyun.
nzonzi sakatlansa yedeği donk, seri sakatlansa yedeği selçuk.. luyindama sakatlansa yedeği ahmet... yani bir oyuncu sakatlanırsa sistem, çökme tehlikesi ile karşı karşıya.
böyle bir takımınız varsa özel bir oyun değil 2011-12’deki gibi 4-4-1-1’in güvenli sularına çekersiniz geminizi. illa 3’lü orta saha ile oynayacaksanız belhanda’yı bu denklemden çıkarırsınız. delle ali’yi nasıl kullanıyorsa pochettino sizde babel’i öyle kullanabilirsiniz. kanat performansı 3 sene önceki babel performansı değil. alıp gitmesini, sağına çekip vurmasını beklemek hiç gerçekçi değil.
geçen sene uefa avrupa liginde elini kolunu sallaya sallaya galatasaray’ı eleyen benfica 4-1-4-1’den 4-4-1-1’e dönüp şampiyon oluyor ve joao felix’i 6 aylık performansı sonrası 140 milyon euroya satıyorsa, benfica kanat forvetlerini cirit attığı, altyapısı, scouting’i doğru işleyen bir kulüp olarak 4-1-4-1 denenmiyorsa bu özel oyunu oynamanın bir yolunu bulmanın zorluğunu bildiği içindir.
elinde 1 milyar eurosu olan ve az çok 2 senesi olan her takım bunu oynayabilir ancak galatasaray’ın bunu yapması bu şartlarda mümkün değil.
kendisinden ricamı tekrar ediyorum.
lütfen hertha berlin maçını izleyin hocam... galatasaray’ı muasır medeniyetler seviyesine getirecek yegane şey o günkü sistem ve taktikte gizli...
bu sayı 1999-2000 sezonunda oynanan oyunun temelini oluşturan karşı presin sahaya yansıtılmadan önce mükemmelleşmesi için yapılan antrenman sayısı.
tam 1000 antrenman..
her antrenmanda belki 10 belki 100 tekrar...
sonucunda ortaya çıkan bir sistem ve gelen başarılar.
bugün oynanmak istenen oyuna baktığımızda mükemmelleşmesi için gerekenlerin hiç birine sahip olunmadığını görüyoruz. dünya bu felsefenin adına topa sahip olma oyunu diyor. her süper kahraman gibi bir anti-süper kahraman var karşısında. onun adı da geçiş oyunu.
bu iki felsefe 2010 yılından sonra birbirleriyle sayısız kez karşı karşıya gelmiş ve birbirlerine karşı net bir galibin olduğunu ilan edebilecek bir üstünlük kurabilmiş değiller. felsefelerin birbirine üstünlük kurması görülmemiş bir şey değil elbet. 3-5-2’nin dünyayı kasıp kavurduğu bir anda 4-4-2’nin ortaya çıkış ve 3-5-2’yi tahtından kendini yeni kral ilan edişi...
her ne olursa olsun zaman içinde sayılar, geometri ve en sonunda da felsefe verdiği savaşlardan galip çıkıp uzun süre demir tahtın sahibi olabiliyordu. ancak 2010’dan sonra bunu söylemek mümkün değil.
geçiş oyunu üzerine kurguladığı futbolu ile liverpool belki premier ligi kazanamamış olabilir ancak iki yıl üst üste çıktığı şampiyonlar ligi finilinin birinden galip ayrılabildi. diğer taraftan topa sahip olma oyununun dünya üzerindeki iki kralından biri olan pep guardiola’nın city’si iki sezon üst üste premier ligi kazanıp 14 yıl aradan sonra bunu başaran ilk kulüp ünvanını elde edebildi.
şu an dünyanın hakim oyunu “şu” diyemeyiz çünkü iki hakim yapı mevcut.
bu iki yapının kurulması bir kaç günde olmadığını anlatmak ve var olan sistemlerin gelişimi için nelerin yaşanması gerektiğine ışık tutmaya çalışacağım.
nihayetinde tanrı dünyayı 6 günde yarattı... bir sistemin kurulması daha uzun sürecektir elbette.
brendan rodgers’ın liverpool’u 2013-14 sezonunda trajik bir sonla şampiyonluğu kaybettikten sonra bir sonraki sezona aynı motivasyon ile hazırlanamadı. “ne yaparsak yapalım” düşüncesiyle oyuncular motive olamamış ve artık işlemeyen 4-3-3’ü yoğun eleştiri almaya başladığında bir sezon önce derinlerden alıp ilahlaştırdığı dortmund’dan rodgers ’ın liverpool’u gibi kötü bir sezon geçirdikten sonra ayrılmış ve bir süre takım çalıştırmaya ara vermiş jurgen klopp takımın başına geçti. artık liverpool heavy metal futbol oynayacaktı.
ekim 2015’teki bu operasyon sonrası liverpool yavaş ancak ciddi bir yapılanma içine girdi. elinizde jurgen klopp varsa onun sözünü dinlersiniz. liverpool bunu yapmaya başladığı sezonu 8. sırada bitirdi. uefa avrupa liginde çıktığı final onların şampiyonlar ligine katılmasını sağlaması açısından önemliydi ama bir uefa avrupa ligi efsanesi haline gelen sevilla’ya kupayı kaptırmışlardı.
2016-17 sezonunu 4. tamamladılar.
o sezon sadio mane, georginio wijnaldum, loris karius, ragnar klavan’a 79 milyon euro ödediler. joel matip’i ise bedelsiz kadrolarına kattılar.
2017-18 sezonun yine 4. tamamladılar.
o sezon virgil van dijk, mohammed salah, alex oxlade-chamberlain, andrew robertson’ın içinde bulunduğu oyunculara 173 milyon euro ödediler.
bu sezonu şampiyonlar ligi finali ile taçlandırdılar.
2018-19 sezonunda nihayet şampiyonluk için mücadele verdiler. manchester city’e karşı kaybettikleri tek maç dışında yenilmediler ama 97 puanla şampiyonluktan oldular. çünkü city 98 puan toplamıştı.
bunu yapabilmek için alisson, naby keita, fabinho, shaqiri’ye toplam 182 milyon euro harcadılar. ve üç sezonda takımın şampiyonluk mücadelesi verebilmesi için harcanan para 434 milyon euro oldu. ve üç sezon boyunca tekrarlanan inanılmaz antrenmanlar. yani mükemmel olabilmek için hem para hem zaman harcadılar ve şu anda geçiş oyunu felsefesinin bir numaralı temsilcileri.
diğer tarafta rakip felsefe topa sahip olma oyunu.
pep guardiola temmuz 2016’da bayern münih’ten ayrılıp manchester city’e geldiğinde insanlar inanılmaz şeyler bekliyordu.
tabi dünyanın en rekabetçi liginde, bir şeyh tarafından satın alınmış bir kulüpte zamanı da satın alabiliyorsunuz.
2016-17 sezonunda pep guardiola’nın city’si 3. bitirdi.
o sezon john stones, leroy sane, gabriel jesus, ilkay gündoğan, claudio bravo, nolito, rulli, zinchenko’nun aralarında bulunduğu oyunculara 213 milyon euro ödedi.
bir sonraki sezon 100 puan ile şampiyon olan takıma yaz ve kış aylarında laporte, mendy, kyle walker, bernardo silva, ederson, danilo, luiz gibi oyunculara 317 milyon euro harcadı. liverpool’dan farkı zamanı satın alabilmesiydi. liverpool 2018-19 hariç her sezon artıda kapattı transfer dönemlerini. transferlerini oyuncu satarak finanse etti ama city öyle bir sorunu yoktu. kestirme kullandı.
530 milyon euro, iki sezon ve sonunda rekorla gelen şampiyonluk ama şampiyonlar liginde varlık gösterememe.. tabi ki harcadıkları paraya göre... fiyat/performans açısından.
2018-19 sezonunda ise daha az para harcadılar. mahrez ve bir kaç loan army için alınan genç yeteneklere 78 milyon euro ödediler. ve yine şampiyon oldular.
city bu sezonda liverpool’dan farklı olarak yine para harcadı.
cancelo, rodri, angelino, porro, steffen gibi oyuncalara 168 milyon euro harcadılar. şu anda 1.27 milyar euroluk bir takım konumundular.
diğer yandan liverpool bu sezon hiç para harcamadı.
onlar takımın tamamlanması ve oyunun mükemmelleşmesi için zaman satın alamadılar. daha uzun bir yoldan geldiler ama azımsanmayacak bir miktarda kasalarından çıktı. şu anda 1,07 milyar euroluk bir takım konumundalar ve lig ile şampiyonlar ligi için bu iki takımın mücadelesine tanık olabiliriz.
bu iki takımda 3,5 sezon içinde dünya futboluna egemen olabilmek için 1.27 milyar euroluk transfer harcaması yaptılar.
peki neden?
çünkü, oynadıkları oyun çok özel bir oyun.
ve bu özel oyun için o oyunu özel yapacak özel oyunculara ihtiyaç var.
mesela city’nin oyununu özel kılan oyuncular bekleri.
sakat olmasına rağmen mandy, zinchenko, bu sezon psv’den alınan angelino.. diğer kanatta ise juventus’tan alınan cancelo, walker..
fernandinho’nun yaşı dolayısıyla atletico’dan alınan rodri ve fernandinho ile savunma önünü garantiye alması. kalan iki mevki için 4 isim.. foden, ilkay, de bruyne, david silva.. hiç birini birbirinden ayıramazsınız.
ve kanatlar... sterling, sane/bernardo silva, mahrez/jesus, agüero
her bölge için birden fazla alternatif ve birinin diğerini aratmayacak oyuncular. 22 özel oyuncu kısacası.. çünkü, ayağı bir orta saha kadar iyi kaleci konusunda takıntılı olan pep’in emerson’un yedeği olarak bravo’yu kadroda bulundurması bile bir lükstür aslında.
jurgen klopp’un oyun felsefesinin en önemli yeri olan orta saha rotasyonuna bir bakalım.
3 mevki ve ; fabinho, keita, wijnaldum, henderson, chamberlain, milner, lallana... bu orta sahanın değeri 260 milyon euro.
yani, hem zaman hem paraya ihtiyaç duyulan bir ortamda özel bir oyun oynamak için girilen zahmete bakınca iki orta saha transfer edilince olayın farklı bir boyuta evrileceğini düşünmek büyük bir hata.
pep guardiola ve maurizio sarri ikilisi topa sahip olma oyununun bir numaraları isimleri. bu konuda takıntılı isimler. topla çıkma, rakip yarı sahaya pas ile yerleşme ve half-space kullanımı... türlü türlü şakalar, komiklikler.
bu iki adamında takımlarının oyunları mükemmelleşmeden önce kendi oyunlarının nasıl durdurulabileceğinin sinyallerini basın toplantılarında verdiler.
ikisi de derinde bekleyen ve ikinci bölgede, derindeki oyun kurucusuna baskı yapan takımlara karşı yaşadıkları sıkıntıları anlattıkları basın toplantıları mevcut. mesela bir kaç gün önce denizlispor, bunu yaptı.
recep niyaz ile birlikte seri’ye yaptıkları baskı ile pasla kontrollü çıkma şansını ortadan kaldırıp stoperlerin oyun kurmasını istediler. ve sonuncunda oyun istendiği kadar iyi kurulamadığında box to box olmayan ama inatla orada oynatılan ve defalarca dile getirmemize rağmen kimseye dinletemediğimiz belhanda’nın ekstra işlere girmemesi ile tıkanan bir oyun ortaya çıktı. belhanda’nın şapkadan tavşan çıkarması değil, işleyen sitemin bir çarkı olması gerek.
bu maçın sorumlusu ne belhanda, ne penaltı kaçıran selçuk inan, ne de kırmızı kart gören marcao.
1996’da prese dayalı geçiş oyunu oynamak için iki sezon bekleyen 3’lüden, tandemli 4’lü bir defans bloğuna geçiş yapan bunu yaparken bir stoper bek bulundurarak rakibe göre önlem alan, merkezdeki orta saha oyuncularının tamamını box to box seçen ve asimetrik oyun yapısı sayesinde kanatları da kontrol edebilen o günlerde half-space kullanımını en ince ayrıntısına kadar gerçekleştiren bir dehanın kendi alametifarikasından bu kadar uzaklaşmasıdır bu mağlubiyetin nedeni. hocanın eline kasetler mutlaka vardır.
kendisinden ricam deplasmanda oynanan hertha berlin maçını tekrar izlemesi. o gün yaptıklarına bir daha bakması... neyden bahsettiğimi çok iyi anlayacaktır.
fatih terim, yıllar önce bugünün modern futbolunu oynatmış bunu mükemmelleştirmek yerine farklı düşüncelere dalmış ve kendinden, özünden uzaklaşmıştı. ve ne zaman bunu yapsa onu o yapan düzene geri dönmüştü. bugünde farklı olmayacaktır. fatih terim bir 4-4-2/4-4-1-1 teknik direktörüdür. asimetrik 4-1-4-1’i bile 4-4-2’ye kayar. dikkatinize!!!
aşağıya 1994 isveç maçının görüntülerini bırakıyorum.
burada asıl olay maç değil, maç sonu fatih terim’in yaptığı basın toplantısıdır. 60 ile 90. dakikalar arasında yaptığı 4 farklı sitem değişikliğini, oyuncu bazlı kullanım farklılıklarını dinlemenizi istiyorum. çünkü, hocanın taktiksel olarak zayıf olduğunun söylenmesine katlanamıyorum.
https://www.dailymotion.com/video/x3ztfsd
ingiltere u21’ine karşı 3-3-3-1 ile çıkan bir adamın geldiği bu nokta beni şaşırtıyor açıkçası.
eleştirmek suç mu?
ya da bir dehadan daha fazlasını beklemek?
fatih terim, bugün wesley sneijder’in yaptığı açıklamaya benzer bir açıklama yapmıştı futbolu bıraktığında. artık futboldan uzaklaşmak istiyordu. kızları ve ailesiyle zaman geçirecekti.
sonra meksika da düzenlenen 1986 dünya kupasına davet edildi. ve futbola dönmeye carlos bilardo’nun arjantin’ini gördükten sonra karar verdi. oyun yapısı artık yok olmaya yüz tutmuş trequartista’lara muhtaç olduğu için önce bundan vazgeçti 2002’de.
2010’dan sonra modern futbol artık topun üçüncü bölgede kanatlara aktarıldığı bir oyun yapısına doğru evrilmişti. hagi’ler, baggio’lar artık oyunun hızı göz önüne alındığında yok olmaya başlamışlardı. geride ikili bir tandem orta saha, savunma düzeni ise son derece net ve sıkıydı.
2011-12 sezonuna bu sezon ki gibi başlamıştı. fatih terim. kafası karışıktı. her seferinde başarılı olduğu ama eskidiğini düşündüğü model. diğer yanda ise modern futbolun inceliklerini ortaya koymak. ve sadece tam anlamıyla bir sezon oynadığı 4-1-4-1... nam-ı değer 2-5-3... sezon başında selçuk’tan bir trequartista yaratma sevdasının işlemeyeceğini görmesi, beklerinin durumunu fark etmesi çok uzun zamanını aldı. ama o gün aklı başında herkesin 4-4-2’den başka bir oyun oynamasını ön görmediği bir takımdı galatasaray. özellikle liverpool ile oynanan türk telekom arena’daki hazırlık maçındaki ufak deneme sonrası çok bariz belliydi bu.
10 hafta 4-1-4-1 sonrasında 4-4-2’ye dönüş..
sözlükte de sıkça karşılaşıyoruz. 4-4-2’nin ölü bir sistem olduğundan, artık kimsenin kullanmadığından bahsediliyor. buna şaşırıyorum. çünkü dünya üzerindeki hiç bir sistem ölü değildir. sadece uykudadır ve bir gün bir dahinin onu uyandırmasını bekliyordur.
fatih terim’in bu sezon ısrarla oynamaya çalıştığı bir topa sahip olma oyunu var. muhtemelen geçen sezon klopp’un bile bu oyunu oynamak zorunda kalmasını göz önünde bulunduruyor. çünkü geçiş oyunu için topun rakipte kalması gerek. ama ligde top rakipte değil galatasaray’da kalıyor. bu yüzden bunun önüne geçmenin yolu topa sahip olma oyunu. ama pas hızı bu seviyelerde iken fark beklemek hayalcilik... buna değineceğim.
bir kaç yıl önce atletico madrid vs chelsea şampiyonlar ligi yarı finali sırasında atletico’nun geçiş oyununu en üst levele çıkarttığı bir zamanda ispanya’daki maç sırasında jose mourinho takım toplantısında “onların en güçlü yanı pres güçleri. o zaman topu onlara” verin demişti. yüzde 69’luk topla oynama yüzdelerine rağmen atletico pozisyon bulamamıştı. topun sizde olması yüzde 70’le oynamanız maçı kazanacağınızın garantisini vermiyor size. ligde de buna benzer bir sıkıntı yaşanmasından korkulduğu için topa sahip olma oyunu üzerinde duruluyor durulmasına ancak atlanan bir şey var.
topa sahip olma oyunu için sahadaki her oyuncunun oyun kurulumuna destek olması gerekir. bekler, stoperler hatta kalecinin bile. bunun sebebi topa sahip olma oyununu mükemmel oynamıyorsanız merkezdeki iki stoperin önünde yer alan oyun kurucuya yapılan her baskı sizin uzun oynamanıza neden olacak sorunlar doğuracak olmasıdır. yani, eğer takım halinde bu oyunu oynayamıyorsanız sonuna top target man’e şişirilir. çünkü, o alanda kaptırılacak top gol demektir...
bu noktada oyunun muazzam hale gelmesi için gereken şey “pas hızı”...
--- alıntı ---
“2005’te topu kontrol eden bir oyuncumuz, pası çıkarmadan önce ortalama 2,8 saniye harcıyordu. oyun yanlamasına ve ağır oynanmak üzere tasarlanmış gibiydi. euro 2008’de bunu 1,8 saniye düzeyine kadar geliştirdik, 2010 dünya kupası’nda aradaki süre 1,1 saniyeye düşmüştü. 4-1’lik ingiltere ve 4-0’lık arjantin maçlarında bir saniyenin altını dahi gördük. şampiyona sonunda sadece ispanya’nın ortalaması, çok küçük bir farkla, bizden iyiydi.”
--- alıntı ---
2014 dünya kupası sonrası joachim löw’den bile alıntı.
galatasaray da pas hızını kendi imkanlarım ile ölçtüğümde (topu kazanıp hücumun bittiği ana kadar) ortalama 3,2 saniye sürüyor. seri ve belhanda’ya geldiğinde top 1 saniyenin altına iniyordu inmesine ama ortalama feci.
bir diğer sorunlu kısım topu geri kazanma süresi bu konuda ralf rangnick'e kulak verelim ;
--- alıntı ---
“son on yıl içinde futbol bambaşka bir spor halini aldı. acımasız bir değişime tanık olduk. oyunun iki temel unsuru –topa sahip olma, topa sahip olmama– aynı kaldı, lakin bu iki hal arasındaki geçişler alışılagelmişin çok dışına çıktı. artık takım olarak gol atma ihtimalinizin en yüksek olduğu an, topu kazandıktan sonraki ilk on saniye. topu kaybettiğinizde, geri kazanma ihtimalinizin en yüksek olduğu anlar ise topu kaybettikten sonraki ilk sekiz saniye. işe bu iki sayıyı ve ne anlama geldiklerini düşünmekle başlayın. devamı gelecektir.”
--- alıntı ---
topa sahip olma oyunu oynayan takımların pas süreleri 1,5 saniyenin altında topu geri kazanma süreleri ise 6 ila 8 saniye arasında değişiyor. bu hızı ulaşmak için yapılması gereken iki şey var.
1) zaman (bol tekrarlı antrenmanlar)
2) para (pas hızını ve topu geri kazanma süresini yükseltecek 22 kişilik oyuncu kadrosu)
ikincisini yapma şansının olmadığı bir zaman dilimindeyiz. ffp ve diğer sorunlar üst üste gelince istenen takviyelerin yapılması mümkün görünmüyor. üstüne üstük birde üzerine yabancı sınırlaması gelecekse galatasaray’ın topa sahip olma oyununu bir kenara bırakması, bunu 20 sene önce yaptığı gibi sadece aktif dinlenmek için topu gezdirmesi gerekiyor.
birincisi içinde mevcut şartlarda herhangi bir ekstra zaman yok. eylül’ün üçüncü haftası başlayacak şampiyonlar ligini de göz önünde bulundurursak bir an önce en doğru kararın verilmesi şart.
deplasmandaki sorun topa sahip olmamakla alakası olmadığını mevcut sorunun pas hızını artıramamaktan geçtiğinin fark edilmediğine inanmak istemiyorum. içeride birazda taraftarın gücüyle daha tempolu bir oyun oynayabiliyor, pas hızını bazı anlarda yükseltebiliyordu galatasaray ama deplasman bir kabusa dönüşüyor. bu noktada feghouli, belhanda’nın ikili oyunlarının sonuca etki etmesinin nedeni de bu aslında. bu ikiliye zaman zaman katılan mariano’nun üçgenlerle pas hızını 1 saniyenin altına çekmesi, bu oyunun kurulduğu sekanslarda galatasaray’ın pozisyon üretmesinin bir nedeni var. o neden tüm takıma sirayet etmediği sürece topa sahip olma oyunu bir hayal.. bir rüya...
statik orta saha, topun saha içinde son derece yavaş döndürülmesi, rakibin rahatça savunmaya yerleşmesine olanak sağladı geçen sezon. birde üzerine iki anchor’lı bir orta saha düzeni ile çıkınca (tabi ki fernando’nun box to box olarak sahada yer alması bir şey ifade etmiyordu) maçlara, takımın orta sahadaki pas hızını olumsuz etkiledi.
bu sezon teknik ekip bu sorunun çözümü olarak tüm orta sahayı değiştirmekte bulmuş durumda. ve takım düzenini 3’lü bir orta saha kurgusu ile 4-1-4-1 olarak belirlenmiş...
işte sorunların en büyüğü bu noktada başlıyor. fatih terim’in bekleri pep guardiola gibi kullandığı bir dünyada 4-1-4-1’in işe yarayacağı tek evren beklerin kyle walker, benjamin mendy ikilisinden kurmak olabilir. paralel evrende belki dursun aydın özbek mendy’i komik sebeplerle elinden kaçırmamıştır ve walker yerine de guga gibi bir potansiyel alınmıştır belki. ancak yaşadığımız evrende bunlar ne yazık ki gerçek değil.
topa sahip olma oyununda beklerin önemi muazzam. fatih terim bekleri her zaman çok etkili kullanmış, geçiş oyunu içinde beklerin birer açık gibi davranması öğütlemiş biri. ancak bunun işe yaradığı tek sezon 1999-2000 sezonu.
2011-12 sezonunda da benzer bir düşünce değişikliği ile başladı ama ilk 10 haftada yaptığı bu denemeler 4-2’lik gaziantepspor yenilgisi de dahil olmak üzere beklenin altında kaldı.
o günde 4-1-4-1 (2-5-3) sevdası ile başlayan süreç 4-4-2 ile son bulmuştu.
zaten 4-1-4-1’in işe yaradığı tek sezon var yukarıda belirttiğim gibi 1999-2000 sezonu. diğer tüm sezonlarda bir şekilde işe yaramamış ve farklı bir plana geçilmiş. o gün sistemin işlemesinin tek nedeni de bekler elbette.
1999-2000 sezonunda stoper, bek, orta saha ve hücum hattının bugün oynasalar 300 milyon euro edeceği bir takımın yaptıklarını aramak, başarıyı o günün şartlarına göre bir araya gelmesi muhtemel, bugünün şartlarına göre imkansız bir kadronun büyülü dünyasından uzaklaşmak gerek.
tekrar etmekte fayda var... oynanmak istenen oyun 22 özel oyuncuya ihtiyaç duyulan bir oyun.
nzonzi sakatlansa yedeği donk, seri sakatlansa yedeği selçuk.. luyindama sakatlansa yedeği ahmet... yani bir oyuncu sakatlanırsa sistem, çökme tehlikesi ile karşı karşıya.
böyle bir takımınız varsa özel bir oyun değil 2011-12’deki gibi 4-4-1-1’in güvenli sularına çekersiniz geminizi. illa 3’lü orta saha ile oynayacaksanız belhanda’yı bu denklemden çıkarırsınız. delle ali’yi nasıl kullanıyorsa pochettino sizde babel’i öyle kullanabilirsiniz. kanat performansı 3 sene önceki babel performansı değil. alıp gitmesini, sağına çekip vurmasını beklemek hiç gerçekçi değil.
geçen sene uefa avrupa liginde elini kolunu sallaya sallaya galatasaray’ı eleyen benfica 4-1-4-1’den 4-4-1-1’e dönüp şampiyon oluyor ve joao felix’i 6 aylık performansı sonrası 140 milyon euroya satıyorsa, benfica kanat forvetlerini cirit attığı, altyapısı, scouting’i doğru işleyen bir kulüp olarak 4-1-4-1 denenmiyorsa bu özel oyunu oynamanın bir yolunu bulmanın zorluğunu bildiği içindir.
elinde 1 milyar eurosu olan ve az çok 2 senesi olan her takım bunu oynayabilir ancak galatasaray’ın bunu yapması bu şartlarda mümkün değil.
kendisinden ricamı tekrar ediyorum.
lütfen hertha berlin maçını izleyin hocam... galatasaray’ı muasır medeniyetler seviyesine getirecek yegane şey o günkü sistem ve taktikte gizli...