• 853
    son yıllarda iyice dibe vurmuştur.
    bakın 2 gecede temsilcilerimizin yaptığı maçlar içinde 1 tane bile galibiyet yok.

    (bkz: 24 ekim 2018 galatasaray schalke 04 maçı)
    (bkz: 25 ekim 2018 anderlecht fenerbahçe maçı)
    (bkz: 25 ekim 2018 sevilla akhisarspor maçı)
    (bkz: 25 ekim 2018 beşiktaş genk maçı)

    kadro kaliteleri tartışılır mutlaka ama şu içinde bulunduğumuz durumun sebebini buna bağlamak fazla iyimserlik olur.

    bence bizim sorunumuz futbol mantalitesinin oluşmaması.
    hiçbir takımımız herhangi bir sistem dahilinde futbol oynamıyor, atılan goller hep karambole hep bireysel kabiliyete bağlı, kaos futbolu.

    dün* schalke takımını hepimiz gördük, 90 dakika boyunca oyun planına hep sadık kaldılar, en azından izlerken adamların ne yapmaya çalıştığını idrak edebiliyoruz, bu takımın oyun felsefesi şu diyebiliyoruz, peki ya bizde durum ne?

    allah aşkına bana bir kişi desin ki galatasaray futbol takımı'nın hücumda planı şudur, defansta rutin olarak yaptığı budur diye.
    var mı söyleyebilen?

    ben kazandığımız 18 eylül 2018 galatasaray lokomotiv moskova maçı'nda bile rus ekibini daha derli toplu gördüm, buna rağmen dünkü basın toplantısında fatih terim o maçta mükemmel oynadığımızı söylüyor.

    hayır efendim, hiçte mükemmel değildik, rodrigues'in şansa attığı gol ve ikinci yarıda çözülen bir düğüm.
    iddia ediyorum, lokomotif moskova ile 10 maç yapsak 1-2 tanesini ancak kazanabiliriz, totalde kaybederiz.

    tesisleşme olarak bir çok ülkeden daha iyiyiz ama iş pratiğe dökülünce sonuç ortada.

    şu ülkede bizi futbol dışında mutlu eden kaç şey var yahu!
    yemin ederim ki kahroluyorum galatasaray kaybettiğinde, eminim ki çoğunuz benim gibisiniz, yani iş hayatımdaki verim bile düşüyor, öyle böyle değil arkadaşlar.

    eleştirmek kolay da reçete nedir peki?
    bunu da spor adamları çözsün artık, bir an önce birileri bir şeyler yapsın gerçekten biz taraftar olarak üzülmekten bıktık.
  • 854
    sadece futbol olarak değil genel anlamda dünya ile bağlantımız koptuğu için dünya' nın nereye gittiğini fark edemeyen kişiler tarafından yönetilmemiz sebebiyle bugünümüzü yaşamamız oldukça normal gibi duruyor.

    majör lig dediğimiz liglerin çoğunda artık genç, kuvvetli ve tempolu futbolcular oynuyor. takımların yaş ortalaması oldukça genç, başarıya aç ve iyi eğitim almış futbolcular oynuyor. bizim ülkemizde ise neredeyse tüm takımların yaş ortalaması 30' a yakın hatta 30' u geçen de pek çok takım mevcut. dünya futbolu gencleşmeye ugraşırken, biz yaşlanmaya uğraşıyoruz. bu kadro yapıları ile schalke, genk veya anderlecht fark etmez, tempo olarak seni ezerler.

    galatasaray olarak rakiplerimizin yaptığı hataya düşmemek istiyorsak. ozan, yunus, atalay gibi gençleri takıma kazandırmalı ve fatih terim önderliğinde gencleşmeye, dünya futboluna uyum sağlamaya zorunluyuz.
  • 855
    kotu durumda olmasinin sebebi ffp kuralidir. bundan once hangi yonetim gelirse gelsin borclari umursadan, ucer beser transfer yapabiliyordu. yonetimleri cok suclayamiyorun cunku baska careleri de yok, transfer olmadi mi taraftarligi birakan cok kisi var. sonuc olarak bu ffp kurali her sezon borclarinda artis yasayan turk kuluplerini iyice zorlamaya basladi. biz normalde bu sezon cektigimiz kura sayesinde lider cikabilirdik ancak ffp yuzunden transfer yapamadik. ayni sekilde fenerbahce birkac sezondur sattigindan fazlasini alamiyor ve artik iyice buyuk kulup olma cizgisinde uzaklastilar. besiktas’in da oyunculari yaslandi ancak yerlerini doldurabilecek butceleri yok. ellerindekini satip yerine adam alamiyorlar. turk futbolunda boyle bir durum yoktu eskiden. her transfer donemi ekside kapanirdi. sonuc olarak kuluplerimiz gotu toparlayana kadar avrupa’da basari zor. turkiye ligi sampiyonluklari su an cok cok degerli, getirdigi gelir ve sampiyonlar ligi katilim hakkindan dolayi.
  • 858
    kendi kısır döngüsü içinde debelenip durmaya devam ettikçe beynelminel arenalarda avcunu yalayıp geri dönmekten başka şansı olmayan şey. bugün en üst seviye liginde görev yapan 18 teknik direktörün kaç tanesi mesela şubat ayında da takımın başında olabileceği konusunda fazla şüphe duymadan konuşabiliyor? ya da bugün cuma mesela. takımlarıyla yatıp kalkan, her biri ayrı bir teknik direktör olan türk taraftarların kaç tanesi haftasonu takımının nasıl bir futbol oynayacağından emin olabiliyor? bunlar sadece ilk akla gelen iki soru ve problemin tanımı için yetersiz. biz detayları sevmeyen, inceliği bir zaafiyet sayan, her koşulda herşey için kavga etmeye programlanmış, sonuç odaklı yaşayan bir toplumuz. hayatın içinde kaybetmelerin de olduğunu öğrenememiş, kendince mükemmelliyetçi bir yığınız. sistem oluşturmak, bir oyun planına sadık kalmak, ileriye yatırım yapmak falan çok lüks şeyler bizim için. biz daha bu basit konuları bile oturtamamışken kafamızda, kaba ve sevimsiz olacak ama "ucuz etin yahnisi" ile huzur bulup tatmin olmamız, hele ki optimizasyon falan yapmamız biraz imkansız...
  • 860
    en büyük sorun iş bilmez yöneticiler ve sabirsız taraftarlardır. sirf lobisi olduğu için başkan olan iş bilmezlerin yaptıkları kulüplere çok zarar veriyor. ama daha fazla zararı sabırsız taraftarlar veriyor. hemen başarı gelsin isteniyor. hemen sistem oluşsun transferler yapılsın zaferlere koşulsun isteniyor. ama dünyanın hiçbir yerinde böyle bir durum söz konusu olamaz. başarı ve sistem o kadar kolay oluşturulan şeyler değildir. roma 1 günde kurulmadı. bu tip taraftarlar kulüplere büyük sıkıntı.
  • 861
    nefret ettiğim tabir. televizyonda, sağda, solda kimin ağzında bu varsa, ve akabinde 'şunu yapmalı, bunu yapmamalıyız' türünden konuşmalar geçiyorsa hemen uzaklaşmaya çalışıyorum, kanalı değiştiriyorum.

    zira türk futbolu, türk futbolundaki aktörler tarafından bile isteye mahvedilmiştir, kimsenin zerre pişmanlığı da yoktur. benim de umrumda değildir. sizlerin de umrunda olmasın. yöneticiler şu kelimeyi ağızlara sakız edeceğine, koca götlerini kaldırsınlar da bir şey dahi yapmadan, derhal istifa edip, yerlerine bir şeyler yapacak bireylerin gelmesine müsade etsinler.
  • 862
    ffp türk futbolu için bir nimettir.

    belki bu şekilde zengin bir ülke olmadığımızı, bizim olmayan parayı har vurup harman savurarak adam olamayacağımızı, geleceğimizi ipotek altına almamamız gerektiğini, el parası ile hava atmanın kerizlik olduğunu anlarız. zira rasyonel düşünce ile idrak edemeyeceğimiz ortada idi.

    altyapımızdan yeni okanlar, suatlar, tugaylar akmaya başladığında, transfer olarak da 3e 5e aldığımızı 20ye 30a satmaya başladığımızda bu çark dönecek ve çok kuvvetli dönecek.

    ama bunun için taraftar kafasından başlamak üzere çok şey değişmesi lazım. ffp de burada devreye giriyor. diyor ki, siz seve seve yapmadınız, şimdi sıra ikinci opsiyonda.
  • 863
    türkiye'de, kasabalı zihniyetinin, esnaf kurnazı zihniyetinin yönetimini ele aldığı her kurum, endüstri gibi iflasını çoktan açıklamış olan absürt tiyatro.

    şike suçlamalarında yargılanan bi yönetimin başkanı, şike sürecinde türkiye futbol federasyonu'nun başına geçtiğinde olayın ciddiyetini anlayamadık galiba ama, gerçeklik algımız bükülmeye başladı.

    terim, söz konusu federasyon başkanıyla yan yana poz verirken nasıl içimiz cız ettiyse, metin oktay'ın vefat haberi nasıl bir yıkım oluşturduysa aynı şeyi hissetmemiz gerekiyordu, canımız ciğerimiz galatasarayımızın var oluşunun tek sebebi, türkiye futbolunun, öldüğü o gün, demirören'in başkanlığa geldiği (getirildiği) gün. ancak dediğim gibi, gerçeklik algımız büküldü. oha artık bunu da yapamazlar dediğimiz her şey yapıldı ve biz her defasında artık daha fazlası olmaz diye "bekledik".

    bu işte. maçı izlediğinde sana zevk veren, kaybetsen de acımsı bir tatla 'bi dahaki sefere be nolur!? ' detirtecek ortam yerini çoktan bu tiyatroya bıraktı. yozlaşmanın had safhasını yaşıyoruz. koltuğa yapışan yönetici profili öyle bir hale geldi ki, siyasi hükümetten, muhalefete, tff başkanından mhk başkanına, türk teknik direktörlerinden yerli futbolculara kadar herkes bulunduğu konum ve makamı kendisiyle bir tutup, yapması gerekenlerden uzaklaşmış durumda. tekrar ediyorum, gerçeklik algımız yozlaşmış, paslanmış ve hatta kaybolmuş durumda.

    olay hakem, penaltı kırmızı kart mevzusu değil. bunlar, her zaman herkesin başına gelebilecek şeyler.

    ancak bunun kronik haline gelmiş olması, ve yönetimi elinde bulunduran insanların asla sorumluluklarını üzerlerine almayıp halen daha inatla ve ısrarla, tüm işbilmezliklerine rağmen kendi bildikleri gibi devam etmeleri büyük bir sorun.

    ben bugün teknik taktik tartışmam hocam.
    ben bugün hasan şaş jailson tartışmam hocam.
    ben bugün fatih terim'e de belhanda'ya da muslera'ya da laf etmem hocam.
    ben bugün maçı izlerken utandım.
    ben bugün o maçta hakemin yanlış kararlarının sebebini düşünürken utandım hocam.
    ben bugün bu oyuna kimin böyle müdahale edebileceğini düşünürken utandım hocam.
    listenin kabarıklığından utandım.
    listedeki isimlerin nasıl makamları işgal ettiğini farkedince utandım.

    ben 21 yaşında bir kardeşiniz olarak iki yıldır burslarımdan biriktirdiğim paralarla orjinal forma alıyorum, şu an üzerimde hali hazırda bir şort ve bir polar gsstore ürünü var. dolabımda tişörtler eski formalar boy boy duruyor. formamı, polarımı her zaman gururla giymeye devam edeceğim.

    ancak ben bu yozlaşmanın içinde yokum hocam.
    10 15 yıldır sürekli aynı isimleri görmekten siz de sıkılmadınız mı?
    kim takar yalova kaymakamını ancak, bu yozlaşmanın, ve bu yozlaşmaya karşı tepkisizliğin sadece futbola özgü olmadığını size garanti verebilirim. bugün, kırsal kesimde komünük yuvası, vatan haini yetiştiricisi olarak görülen odtü, ben dahil olmak üzere, dersimi geçeyim diplomamı alayım, sicilim bozulmasın yeter kafasında.
    sindirildik. cahillik tarafından sindirildik. aymazlık tarafından sindirildik.
    ama ben artık bana verileni kabul edip sinmek istemiyorum.

    beklediğim, hayalini kurduğum, özlediğim türk futbolu yok. olmayacak da.
    menajerler tarafından kurulduğu ayan beyan ortada bir milli takım, milyonlarca euro para almasına karşın, karşılık olarak sunduğu ürününde dip seviyelerde olan futbolcular, ne idüğü belirsiz yöneticiler.

    dursun aydın özbek diye bi şey atlattık be. atlattık diyorum çünkü tam bir fecaatti. ama unutmamak lazım ki kaybettiği seçimlerde bile ne kadar çok oy aldı.

    bu ülkede yapılan işe değil isimlere ve bize nasıl yaklaştığına bakıyoruz.

    konserine gitmek için, alanının en iyisi, virtüoz kişinin konserine gitmek yerine tanıdığın arkadaşının konserine gitmek bir seçimken, bir kurumda müzik alanında yönetici/eğitici olacak kişi olarak virtüozu getirmek bir zorunluluktur. biz, arkadaşımızı o makamlara getiriyoruz. biz seçimlerimizi doğru kriterlere göre yapamıyoruz. çünkü gerçeklikten kopuk yaşıyoruz.

    arkadaşlar, ben yüksek müsaadenizle gerçek dünyaya dönmek istiyorum. nacizane tavsiyem, sizin de bunu yapmanızdır.

    bir şeyleri değiştirmek adına elime şans geçene kadar elveda türk futbolu, elveda sözlük!
  • 867
    tez zamanda öğle namazına mütakip defnedilmesi gerekmektedir.

    şuraya türk futbolu hakkında neden kötü düşündüğümü yazsam ne saat yeter ne de sayfa. sarısı kırmızısı, yeşili beyazı, siyahı beyazı hangi sevdadandır umurumda değil, kimseyi ayrıştırmıyor bilakis herkes adına konuşuyorum.

    milyonlarca kişi, sevgileri ya da hobileri* uğruna paralarını saçıyorlar bu sevdaya. sevdiği takımın yanında olmak için binlerce kilometre tepiyor, belkide yollarda ölüyorlar. birçok evin huzuru, akşam izlenecek maçlar için bozuluyor. birçok evladımız üniversitelerini, sırf bu sevda için uzatıyor belki hiç bitiremiyor. sayısız genç delikanlı, sevgilisini görmek yerine maçı izlemeyi ya da maça gitmeyi tercih ediyor. bu gibi örneklerin sonu yok, görüyorsunuz.

    ulan millet bu kadar taparcasına severken sizin ne hakkınız var bu sevgileri körüklemeye? sorsak işinizi yapıyorsunuzdur. ama yapmıyorsunuz kardeşim. fatih terim, kimseye küfür etmeden adam gibi konuştu diye mi 7 maç ceza aldı? ulan hasan şaş yumruk atıp 8 maç ceza alırken konuşan adama 7 maç ceza vermek hangi akıla hizmet eder? keşke konuşmasının sonuna ana avrat sövseydi de biz de aldığı cezaya ''en azından bizim yerimize de sövdü'' diyerek rahatlardık.

    ne verdiğiniz cezaların terazide yeri var ne de mantıkta yatan bir tarafı...

    işimiz gücümüz yabancı sınırı değişsin mi, yeni stadyumları hangi illere yapalım, passolig devam etsin. bu değil kardeşim bizim sorunlarımız, bu değil!!! yabancı sınırı değişse, yeni stadyumlar yapılsa, passolig kullanıp seyirciyi ifşa etsek...

    türk futbolu bitmiştir, beyin ölümü gerçekleşeli çok olmuştu artık cesedin kokusundan duramıyoruz.

    yazık, üzülüyorum ben ve benim gibi milyonlarca sevdalıya. şu ülkede zevkle izlediğimiz 1 şey vardı onu da bitirdiniz.

    sahi, siz izlediklerinizden zevk alıyor musunuz?

    (bkz: 8 kasım 2018 pfdk kararları)

    (bkz: alpaslan baki ertekin)

    (bkz: pfdk)
  • 874
    baştan aşağıya estetik yoksunu bir oluşumdur. şöyle dışarıdan bir bakayım dedim de, gerçekten memlekette ne kadar zevksiz, estetik kaygıdan uzak insan varsa sanırım futbolun bir yerinde bir göreve vermişler. he derseniz ki "her kuşun etini yedik bir leylek mi kaldı, eyyam eyyam üzerine senin derdin estetik mi kardeşim" eyvallah derim. ama bu konulara acayip takığım, birkaç bir şey yazmak istedim.

    mesela takımların giydikleri formalara bakıyorum, üzerinde uzlaşılan, 'lan harbiden efsane forma olmuş' diyebileceğimiz bir forma seti yok hiçbir takımda. büyüklerin forma tasarımları zaten ortada, "büyük takım forması" olmasa 30'ar bin satar mı muamma. hele anadolu takımlarının her sene giydiği birbirinin aynısı, hiçbir renk kombini olmayan dümdüz formalar falan aman yarabbi. bir de önüne her maç için ayrı bir şehir esnafının reklamını yapıştırıp çıkmaları falan, ulan neyse.

    bu yetmezmiş gibi süper lig'ten amatöre kadar uygulanması şart koşulan "arial font kullanma zorunluluğu" adı altındaki rezalet de cabası. dünyanın en düz, en sıkıcı fontunu zorunlu kılmak yine bu topraklardan çıkmış birinin işi olmalıydı elbette.

    bir diğer konu ise stadyumlar. yeni stadyumların yapılmasıyla beraber eski tartan pisti olan, kale arkasından dürbünle maç seyredilen, bir o kadar soğuk ve bir o kadar iç sıkıcı karanlık atmosferli stadyumlardan kurtuluruz sanmıştık. bu sefer de iç dizaynı birbirinin aynısı onlarca stat ile karşılaştık. hani koltuk renkleri de ev sahipliği yaptığı takımın rengine ait olmasa, ne bilim tek renk falan olsa hangi maçın hangi stadyumda oynandığını bile ayırt edemeyiz sanki televizyondan. bir müslüman da çıkıp tribün dizaynlarını farklı yapmayı akıl edemediyse demek ki...

    hadi iyi kötü stadyumu yaptın, bu sefer de adam öyle bir reklam panosu yerleştiriyor ki kenarlara, sanırsın pavyon tabelası. buna bizim stadyum da dahil olmak üzere çoğu stadyumda kale arkasındaki ışıklı reklam panoları yüzünden topun ağlara gittiği bile belli olmuyor.

    yayıncı kuruluşun kamera açıları, market kataloğu gibi arka baldırına kadar reklam alınan formalar, paintle çizilmiş gibi duran ve alt liglerde en az 1-2 takımın "çok benzerini" kullandığı hiçbir şey anlatmayan armalar... daha sayacak neler var neler.

    ya bu ülkede sararan çimler yeşil gözüksün diye sprey boyayla boyadılar ya.
  • 875
    bugün gelinen noktanın en büyük suçlularından biri aziz yıldırım'dır.
    önceden bizim için şampiyonluk için gerekli kalifiye adamlar için florya ya bakardık şimdi ise havaalanı yolu gözlüyoruz. hatta anadolu klüpleri bile! 2000 yılı türk futbolu için cidden milattır. gençlerbirliği, afrika'dan topçu getirir, anadolu klüpleri serkan aykut, ilhan mansız, tümer metin gibi yıldızlar çıkarırdı. tümer'in milli takıma seçildiği yıla bakarsanız oyuncu havuzunun ne kadar iyi olduğunu görürsünüz zaten.

    ne olduysa fenerbahçe'nin kennth anderson transferi ile başladı. sonra pierre van hoijdonk, alexler hava da uçuştu ve biz de adnan polat döneminde buna iyice ayak uydurduk ve hala devam ediyoruz.

    yüksek maaşların da en büyük sorumlularından biri aziz yıldırım'dır. sonra mecburen biz de buna ayak uydurmak zorunda kaldık.
App Store'dan indirin Google Play'den alın