• 367
    futbol.

    dünyanın en çok sevilen spor organizasyonu.
    peki milyonlarca kişiyi peşinden sürükleyen bu oyun ortaya nasıl çıktı?

    https://gss.gs/1g3.jpeg

    tsu chu ya da cuju, mö. 3. yüzyılda, çin ordusundaki askerleri eğitmek için kullanılan beden eğitimi programının bir parçasıydı. tsu "tekme" ve chu "doldurulmuş bir deri" olarak tercüme edilebilir.

    https://gss.gs/Hyt.jpeg

    askerlerin kondisyon kazanması için oynatılan bu oyunda, topa elle dokunmak yasaktır ve topun iki direğin arasından geçmesi amaçlanır.

    zamanla halk arasında çok sevilir bu oyun. han hanedanı imparator wudi (mö 156-87) bu oyunu çok sever ve orta asya'yı fethettikten sonra cuju'yu iyi oynayan tüm askerlerin başkentte toplanmasını emreder. sarayında tüm gün cuju maçlarını izleyen imparator wudi, oyunu o kadar sevmiştir ki bizzat kendisi de oynamaya başlar.

    https://gss.gs/C7s.jpeg

    oyun zamanla diğer medeniyetlere de yayılır. mö. 2. yüzyılda, mezopotamya'da futbol oynandığına dair resimler ve yazılar bulunmuştur. futbol oyununun firavun için yapılan dinsel tören olduğu tahmin edilmektedir.

    300'lü yıllarda japonya'da oynanan kemari adlı oyun, dinsel ritüeller etrafında gelişir. maçtan önce rahipler tarafından sahaya getirilen top, bir ağacın dalına asılarak o yılki hasadın bereketli olması için dua edilir.

    https://gss.gs/Jni.jpeg

    japonya'da kemari'yi izleyen ve çok etkilenen italyan seyyah marco polo, oyunu italya'ya getirir.

    kaşgarlı mahmut, divan- ı lügat’it türk adlı eserinde eski türkler’in “tepük” adlı bir oyun oynadıklarından bahseder. (11. yy.) aynı yüzyılda, fransızlar da futbola çok benzeyen la soule adlı oyunu oynarlar.

    https://gss.gs/Hdn.jpeg

    la soule, aynı kiliseye bağlı cemaatin bekar erkekleri ile evli erkekleri arasında oynanır. köy kiliselerinde yapılan maçlarda, şiddet kurallar dahilinde olduğundan sık sık sakatlanmalar ve ölümler meydana gelir. bu nedenle zaman zaman kilise tarafından yasaklanır.

    https://gss.gs/UFc.jpeg

    futbol, ingiltere'de de kilise avlusunda oynanır ve tıpkı fransa'daki gibi maçlar çok sert geçer. günümüz modern futbolundan daha çok amerikan futboluna benzer oynanan oyun.
    hatta öyle sert oynanır ki, oyuncular maçtan önce silahlarını bir kenara bırakmadılarsa birçok ölüm meydana gelir.

    fransa ve ingiltere'de kurallara bağlı olmaksızın oldukça sert biçimde oynanan futbol, italyanların calcio oyununda belirli kurallara bağlanır ve daha yumuşak, kolektif bir oyun ortaya çıkar. bu da modern futbola daha çok benzemektedir.

    https://gss.gs/IZP.jpeg

    ortaçağ avrupası'nda sosyal hayatı düzenleyen en önemli kurum kilisedir. kilise, cemaatlerin bir araya gelmesini sağlayan ve bağları kuvvetlendiren bu oyuna, şiddete rağmen göz yumar.

    ancak belirli kurallara bağlı olmadan, onlarca kişi tarafından aynı anda oynanmaya çalışılan futbol, köyler arasında rekabete ve çatışma ortamına yol açar. bir süreliğine ii. edward tarafından yasaklanan oyun, diğer ingiliz kralları tarafından da zaman zaman yasaklanır.

    ortaçağ ingiltere'sinde futbolun yasaklanmasındaki sebep sadece şiddet olayları değildir.

    halkın futbol oynama bahanesiyle toplanıp isyan çıkartma olasılığı, krallar için büyük bir tehdit unsurudur. ayrıca askerler silahlarını ve kendilerini daima savaşa hazır tutmak yerine futbolla ilgilenirler. futbol "savaşması gerekenlerin afyonu" olmuştur artık. bu da yasaklanması için yeterli bir sebeptir.

    rönesans hareketi ile kilisenin sosyal hayat üzerindeki etkisi azalmış, futbol da kendine daha rahat yer edinmeye başlamıştır. köylülerden oluşan futbol tutkunlarının yanına zenginler ve aristokratlar da katılmıştır.

    https://gss.gs/OeX.jpeg
    https://gss.gs/x3j.jpg

    ingiltere'de endüstri devriminin ortaya çıkmasıyla birlikte, kırsaldaki halk iş gücünü karşılamak için şehirlere göç etmiş ve fabrikaların yoğun mesai saatleri nedeniyle futboldan uzak kalmışlardır.

    futbolun sahipsiz kaldığı bu dönemde, soyluların çocukları futbola sahip çıkmışlardır. futbolun gençleri kötü alışkanlıklardan uzak tutması sebebiyle, okul yönetimleri de bu oyunu desteklemiştir.

    https://gss.gs/rWW.jpeg

    hiçbir kurala bağlı kalınmadan oynanan bu oyun, 1848 yılında cambridge üniversitesi'nde bir araya gelerek oluşturulan ve adına "cambridge kuralları" denen futbol kurallarına bağlanmıştır.

    bu kurallara göre oyuncular topa sadece ayaklarıyla vuracaklar ve sadece kaleciler elleriyle tutabilecekler. ayrıca karışıklığı önlemek amacıyla aynı takımda olan oyuncular aynı renkte forma giyecekler.

    https://gss.gs/Lib.jpeg

    1863 yılında ise futbola daha büyük ölçüde kuralları getiren football associstion (futbol federasyonu) kurulmuştur.

    https://gss.gs/42d.png

    dünyadaki ilk futbol federasyonu olan ingiltere futbol federasyonu, chambridge kurallarını güncelleyerek, günümüz futbol kurallarının temelini oluşturmuştur.

    19. yüzyılın ortalarında, yoğun iş saatlerine tepki gösteren işçi sınıfı, sendika girişimleri sonucu haftalık çalışma sürelerini düşürürler ve eski tutkuları futbola daha fazla zaman ayırmaya başlarlar.

    ilk etapta sadece keyif almak amacıyla ve başarı hırsına kapılmayan oyunculardan kurulan futbol takımları, işçi sınıfının futbola dahil olmasıyla ikinci plana itilir ve bu iki grup arasında müthiş bir çekişme başlar.

    işçilerin futbola dönüp oyuna hakim olmalarıyla, seyirci kitlesi de değişmiş ve tribünleri oyuncularla aynı toplumsal sınıfı paylaşan işçiler doldurmaya başlamıştır.

    futbolun popülerleştiği dönemlerde, işçi sınıfı saha içinde ne kadar başarılı olsa da, kulüp yönetimlerinde söz hakkına sahip olamıyorlardı. yönetim soyluların elindeydi. bu da işçilerin kendi kulüplerini kurma zorunluğunu doğurdu.

    günümüzdeki pek çok ingiliz kulüp, 19. yüzyılda işçiler, fabrikalar ve kiliseler tarafından kuruldu.
    mesela arsenal silah fabrikası işçileri tarafından, liverpool tersane işçileri tarafından, west ham ve manchester united demiryolları işçileri tarafından, aston villa ve everton rahipler tarafından, birmingham ve sheffield united ise şirketler tarafından kuruldu.

    https://gss.gs/ysy.jpeg

    soylu sınıfın futbol üzerindeki etkinliği de 1883 yılında fa cup finalinde, işçi takımı blackburn'ün soylu takımı eton koleji'ni yenip kupayı kazanmasıyla son buldu.

    https://gss.gs/Jo2.jpeg
    https://gss.gs/Ppt.jpeg

    futbolun gelişiminden bahsetmişken, türkiye'de nasıl ortaya çıktığından da bahselim biraz.

    1890'lı yıllardan itibaren, izmir'de ticaretle uğraşan ingilizler futbol oynamaya başlamışlardır. 1894'te izmir'de ingilizler tarafından kurulan football club smyrna (izmir futbol kulübü) anadoluda kurulan ilk futbol kulübüdür.

    https://gss.gs/tqe.jpeg

    futbolun ilk olarak izmir'de oynanmasının nedeni, istanbul'a kıyasla saray baskısını gündelik hayatta daha az hissediyor olmalarıydı. futbol istanbul'da ancak 1897 yılında kadıköy ve moda'da oynanmaya başlamıştır. izmir'den istanbul'a ticari gerekçelerle göç eden ingilizler, burada futbol oynamaya başlamışlardır. zamanla istanbul'da yaşayan rumlar da futbol oynayarak ingilizler'e katılmışlardır.

    https://gss.gs/TOu.jpeg

    ingilizler ve rumlar futbol oynarken, kenarda onları izleyenler daima türkler ve müslümanlar oluyorlardı.

    2. abdülhamit istibdat dönemi nedeniyle, futbol da çok geç bir zamanda geldi bu topraklara. çünkü osmanlı ülkesinde türk ve müslümanların futbol oynaması yasaktı. ancak okullarda, gizli gizli oynayabiliyorlardı.

    bu yasağın nedeni, tıpkı ii. edward ingiltere'sinde olduğu gibi, geniş kitlelerin toplanarak isyan çıkarma olasılığından çekiniliyor olmasıydı.

    https://gss.gs/xjp.jpeg

    ilk türk futbol kulübü black stockings fc yani "siyah çoraplılar futbol kulübü"

    https://gss.gs/hPI.jpeg

    kulübün oyuncularından fuad hüsnü bey ile reşat danyal bey tarafından istanbul'da kurulmuştur. kulüp, devrin hafiyelerinden kaçabilmek için ingilizce isimle kurulmuştur. (hafiye = başkaları hakkında gizlice araştıma yapan va bilgi toplamak için tutulan kimseler)

    kulüp kurulduktan 3.5 ay sonra, padişaha karşı bir darbe örgütleme iddiasıyla kapatılır. takımın rumlarla papazın çayırında oynadığı ve 5-1 kaybettiği maç hem ilk hem de son maçlarıdır. fuat hüsnü bey askeri mahkemede yargılanırken, reşat danyal ise tahran'a sürgün edilir.

    black stockings'in macerası kısa sürse de, osmanlı ülkesindeki futbol takımı kurma düşüncelerini ateşleyen ilk kıvılcım olmuştur. bu dönemde türk gençleri tarafından kurulan onlarca kulüp, dönemin baskıcı anlayışı tarafından anında kapatılmıştır.

    https://gss.gs/TKh.jpeg

    saray nazırı osman paşa'nın oğulları hüseyin bereket ve şamil bey önderliğinde, spor yapmak amacıyla beşiktaş'ın serencebey semtinde beşiktaş kulübü kurulur.

    bir zaman sonra 2. abdulhamit'in hafiyelerinin baskısına uğrayarak kapatılmak istenir. ancak osman paşa'nın araya girmesiyle kulübün futbol değil, jimnastik kulübü olduğu rapor edilir ve abdülhamit'ten alınan özel izinle "osmanlı beşiktaş terbiye-i bedeniye mektebi" adıyla faaliyetlere devam eder.

    https://gss.gs/yoZ.jpeg

    aynı dönemde ingiliz ve rumların birlikte kurdukları kadıköy fc bir süre sonra iki grup arasında çıkan anlaşmazlıklardan sonra dağılır. bunun üzerine ingilizler moda fc, rumlar ise elpis ve imogene kulüplerini kurmuşlardır.

    https://gss.gs/eA9.jpeg
    https://gss.gs/rHs.jpeg
    https://gss.gs/cTN.jpeg

    kulüplerin kurulmasının ardından 1903 yılında istanbul futbol ligi kurulmuştur. istanbul ligi'ne katılan ilk türk futbol kulübü ise galatasaray'dır.

    https://gss.gs/Wie.jpeg

    galatasaray, beşiktaş kurulduktan iki yıl sonra, tam da istanbul ligi'nin oynanmaya başladığı sıralarda, ali sami yen öncülüğünde, mekteb-i sultani'nin beşinci sınıf öğrencileri tarafından kurulur.

    https://gss.gs/gc4.jpeg

    kulübün misyonu "ingilizler gibi toplu halde oynamak, bir isme, bir renge sahip olup, türk olmayan takımları yenmek." olarak belirlenmiştir.

    galatasaray dönemin baskıcı zihniyetinden dolayı maçlara tıpkı black stockings gibi yabancı isimlerle çıkmıştır. fransızca şanlı anlamına gelen "glorieux" ve cesaret anlamına gelen "audace" kullanılan takma adlarıdır.

    https://gss.gs/H9j.jpeg

    buna rağmen galatasaray da hafiyelerin baskısına maruz kalıp, kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. hatta galatasaraylı futbolcuların tamamı tutuklanıp selimiye kışlasına götürülmüş, ancak devreye saraya yakın kişilerin girmesiyle serbest bırakılmışlardır. kulüp 1905-1906 sezonunda kadıköy fc, imogene, moda fc ve elpis'den sonra lige katılan beşinci ve tek türk takımıdır.

    galatasaray da tıpkı beşiktaş gibi kapatılmaktan son anda kurtulmuştur. bunun en büyük sebebi; mekteb-i sultani'nin osmanlı imparatorluğu'na 60 sadrazam, 3 şeyhülislam ve 23 kaptanıderya yetiştirmesidir.

    https://gss.gs/Mq4.jpeg

    fenerbahçe'nin kuruluşu galatasaray ile beşiktaş'a nazaran daha rahat bir döneme denk gelmiştir. kulüp kurulduktan 1 sene sonra, 1908 yılında ikinci meşrutiyet ilan edilmiş, baskıcı siyaset sona ermiş ve kulüplerin kurulması önündeki engeller kalkmıştır. üsküdar anadolu, vefa ve beykoz gibi birçok kulübün kuruluş yılının 1908 olması tesadüf değildir.

    https://gss.gs/rL8.jpeg
    https://gss.gs/iMu.png
    https://gss.gs/kaz.png

    1903 yılında jimnastik olarak faaliyetlere devam eden beşiktaş'ın, 1910 yılında futbol ligine dahil olmasıyla türk takımlarının sayısı giderek artmış ve türk futbolu farklı bir boyuta doğru ivmelenmiştir.

    tam da bu yıllar osmanlı'nın oldukça zayıfladığı, ülkenin dört bir yanını yabancıların istila ettiği çaresiz bir dönemdir.

    ittihat ve terakki cemiyeti, osmanlıcılık fikrinin iflas ettiğini, milliyetçilikten başka hiçbir fikrin geçerliliğinin kalmadığını savunur ve futbol kulüpleri üzerinden bu fikri yayma düşüncesindedir.

    ittihatçılar, türk gençlerini yeni kulüpler kurmaya teşvik ederler. galatasaray'dan ayrılan futbolcuların kurduğu progress (terakki) kulübünü satın alarak ismini altınordu idman yurdu olarak değiştirirler ve kulüpteki tüm gayrimüslim oyuncuları gönderirler.

    https://gss.gs/wmJ.png

    ittihatçılardan aldığı destekle devrin en iyi futbolcularını transfer eden altınordu, kazandığı şampiyonluklarla döneme damga vurur.

    altınordu, diğer takımların aksine cepheye savaşmaya oyuncularını göndermemiş, altınordulu oyuncular askerlik görevlerini istanbul'da yerine getirmişlerdir. ittihat ve terakki'nin amacı türk olmayan takımların karşısına güçlü bir takım çıkarmaktır.

    https://gss.gs/hKd.jpeg

    altınordu dışında ittihat ve terakki'nin büyük desteğiyle altay ve karşıyaka kulüpleri kurulur. hatta karşıyaka'nın aldığı renkler milliyetçi tepkiyi temsil eder niteliktedir. kırmızı türklüğü, yeşil ise islam'ı temsil eder.

    https://gss.gs/Lvn.png

    altınordu, karşıyaka, altay, fenerbahçe, beşiktaş ve galatasaray ile hem türklük bilinci yayılır, hem de halka moral verilir. istanbul ve izmir'in ardından ankara, bursa, trabzon, adana ve eskişehir gibi illerde birbiri ardına futbol kulüpleri kurulur.

    artan takım sayısı ve "üç büyüklerin" dahil olduğu istanbul ligi bu takımları aralarına almayınca, cuma ligi, pazar ligi, türk idman birliği ligi gibi alternatif ligler kurulur.

    osmanlı'nın birinci dünya savaşında almanya'nın yanında savaşa girmesi ve kaybetmesi sonucu sevr antlaşması imzalanır. istanbul ve anadolu'nun işgal edilmesi, anadolu'da futbolun hiç olmadığı kadar ilgi görmesine ve milli bilincin yaratılmasında rol oynar.

    işgal kuvvetlerinin anadolu'ya girmesiyle kulüplere ait olan her şeye el konur. birçok kulüp yöneticisi tutuklanır.

    milli mücadele yıllarında işgal kuvvetleri takımlarına karşı oynanılan maçlar milli mesele olarak görüldüğü için, takımlar birbirlerine oyuncu alıp verir, bazen karma bir takım ile maça çıkarlar. bu dönemde işgal kuvvetlerine karşı alınan galibiyetler milli bilincin oluşmasında ve savaşın kazanılmasında önemli rol oynar.
  • 400
    futbol, ingiltere'de avam sınıfı diye tabir edilen; köylü halk arasında oynanan, belirli bir kuralın olmadığı, diz altına atılan tekmenin ve topa elle dokunmanın serbest olduğu, çok sert bir oyundu. bu özellikleri itibariyle, daha çok rugby'e benziyordu.
    birçok sakatlığa ve ölüme sebebiyet verdiği için, defalarca yasaklandı. ancak, hükümdarlar halkı kontrol etmek amacıyla futbolu kullanıyordu.
    futbol halkın afyonu olmuştu. zor hayat şartlarının altında ezilen işçi sınıfı ve onların doğuracağı tehlikeleri bertaraf etmek isteyen kral vardı.
    kralın önünde de iki yol vardı. birincisi; onların karınlarını doyurmak, ikincisi ise; onları eğlendirmek.
    futbol ve ekmek onların hoşnutsuzluğunu gidermek için yeterliydi. bu iki şey, hükümdarlarının onlara verdiği bir lütuftu.

    soylu sınıfı daha çok golf ve kriket oynuyordu. halk ise futbola ilgi duyuyordu. futbolun gelişimi, sanayi devrimiyle birlikte hızlandı.
    sanayi devrimi, emek üretkenliğini sağladı. endüstri devriminin ortaya çıkmasıyla birlikte, kırsaldaki halk iş gücünü karşılamak için şehirlere göç etti ve fabrikaların yoğun mesai saatleri nedeniyle futboldan uzak kaldı.
    futbolun sahipsiz kaldığı bu dönemde, soyluların çocukları futbola sahip çıktılar.
    günde 18 saate varıncaya kadar çalışan işçiler, yapılan düzenlemelerle daha az çalışmaya ve haftalık izin hakkına sahip oldular. bu da daha fazla boş zaman demekti. boş zamanları, bu oyunu daha fazla geliştirmelerine imkan verdi.

    1873 yılına gelindiğinde, büyük ekonomik kriz yaşandı. fabrikalar üretimi artırmış, artan arza rağmen talep azalmış, taleplerin azalmasından dolayı fiyatlar düşmüş, maliyetin altında satış yapan fabrikalar zarar etmeye başlamış ve birçok işçiyi işten çıkarmış, zamanla zararı karşılayamayan fabrikalar teker teker kapanmış, kapanan fabrikaları finanse eden bankaların akıbeti de bu fabrikalarla aynı olmuştu.

    yaşanan büyük buhran, futbola olan ilginin iyice artmasına sebep oldu. insanlar, o karanlık dönemde morallerini yüksek tutmak için, iyiden iyiye futbola sarıldılar.

    kapitalizmin babası olan ingiltere, futbolun da beşiğidir. futbolu bulan onlar olmasa da; bu oyunu geliştirip, tüm dünyaya servis eden ülke olmuşlardır. kapitalizm de futbolu desteklemiştir.

    fabrikada çalışan işçiler, yoğun iş temposundan dolayı gerek fiziksel, gerek mental anlamda yorgun düşüyorlardı. sermaye sahipleri, daha sıkı ve verimli çalışmaları için, onları hem bedenen, hem de ruhen eğitecek şeyin futbol olduğunu düşündüler. böylece boş zamanlarını da bir köşede içip sızmak yerine, verimli bir şekilde değerlendirmiş olacaklardı.

    futbol, başlangıçta almanya ve bazı avrupa ülkelerinde burjuva oyunu olduğu gerekçesiyle, işçiler tarafından reddedildi. bu ülkelerde kurulan futbol kulüplerine, işçiler üye olarak kabul edilmiyordu. bu da fabrikada çalışan işçileri, kendi futbol kulüplerini kurmaya mecbur bıraktı. zamanla işçi kulüplerin kurulmasıyla birlikte, bu ülkelerde de futbola olan talep arttı. 1930'lara gelindiğinde, en yüksek işçi futbol örgütü sayısına almanya ulaştı.

    futbol, bağları kuvvetli olan takımların, zamanla muhalif bir misyon yüklenmelerine sebep oldu. mesela, borussia dortmund'un grevdeki çelik işçilerini maçlara biletsiz alması veya liverpool futbolcularının grevdeki işçilere destek olması gibi.

    liman işçileri tarafından kurulan liverpool'un, efsane futbolcusu robbie fowler.

    https://gss.gs/IMH.jpeg

    liverpool limanında, uzun çalışma saatleri sebebiyle ölümler meydana gelir. işçiler liman yönetimini protesto eder ve greve gider. 1995 yılında 500 işçi, liman yönetimi tarafından işten çıkarılır.
    olayların diğer limanlara sıçramasından çekinen ingiliz hükümeti, medyada liverpool limanıyla alakalı haber yapılmasını yasaklar. işçilerin eylemleri tam 28 ay sürer.

    liverpool şehrinde doğup büyüyen robbie fowler ile steve mcmanaman, işçilere maddi olarak destekte bulunurlar. ancak işçiler kendilerine maddi yardım yapılmasını değil, uğradıkları haksızlığın duyurulmasını isterler.

    20 mart 1997'de oynanan liverpool - brann kupa galipleri kupası maçı, ingiltere'de ve avrupa'nın birçok ülkesinde canlı yayınlanacaktır.
    liman işçilerinin bulunduğu kop tribününe karşı golü atan fowler, ck firmasının yönetiminde pay sahibi olduğu liverpool limanında işten çıkarılan liman işçilerinin sesini dünyaya duyuran tişörtü çıkarır.

    https://gss.gs/0vp.jpeg
    https://gss.gs/X3l.jpeg

    uefa, olayın siyasi olduğu gerekçesiyle fowler'a ceza verir. anlaşmazlık ise 1997 yılında iktidara gelen işçi partisi ile çözüme kavuşturulur.
    liman işçisi olan büyükbabasını ve mcmanaman’ın amcasını hatırlatan fowler “şehrimize olan borcumuzu ödedik” der.

    https://gss.gs/s18.jpeg

    https://gss.gs/CqI.jpeg

    işsizlikten dolayı irlandalı gençler, iskoçya'nın glasgow kentine göç ederler. ancak burada da katolik oldukları için, protestan iskoçlar tarafından çok ağır şartlar altında çalıştırılmaya başlarlar.
    dünyaya gelen her iki irlandalı çocuktan biri ölmeye başlamıştır. bir katolik rahip, yardım toplamak amacıyla celtic adında bir vakıf kurar.
    ancak, irlandalıların yardım yapacak gücü yoktur. zengin iskoçlar ise zaten protestan oldukları için yardım yapmazlar.
    vakıf, para toplamak için ingilizlerin en sevdiği oyun olan futbola yönelir ve irlandalı gençlerden bir takım kurar. celtic vakfı, celtic futbol kulübü olmuştur.
    celtic'in iskoç takımlarıyla oynadığı maçlar, zengin protestanlar tarafından büyük ilgi görür.
    celtic vakfı bu maçlardan elde ettiği gelirlerle, dünyaya gelen irlandalı çocukların hayatlarını kurtarmış olur.

    futbolun gelişimi, beraberinde futbol endüstrisinin de doğmasına sebep oldu. takımların izlenebileceği stadyumlar inşa edildi. bu stadyumlar, yüzyıllar boyunca insanların akın ettiği arenaların yerini aldı.

    sanayi devriminden önce daha yerel kalan futbol, sanayi devriminin yarattığı modern toplum yapısı içinde yükselişe geçti.
    köylerinde hiçbir kurala bağlı kalmadan top oynayan gençler, fabrikalarda çalışmaya başladıktan sonra, şehrin dar sokaklarında futbol oynamayı sürdürdüler.
    bu dönemde işçiler tarafından kurulan futbol kulüplerinin destekçileri ise, o kulübün kurulduğu sektöre göre şekillendi. örneğin; liverpool taraftarları liman işçileri, sheffield united taraftarları bıçak imalatında çalışan işçiler, manchester united taraftarları demiryolu işçileri, arsenal taraftarları silah ve mühimmat işçileri, nottingham forest taraftarları kömür işçileri gibi.
    avrupa'nın diğer ülkelerinde de birçok işçi kulübü kuruldu. çek cumhuriyeti'nde sparta prag ve bohemians, macaristan'da vasas budapeşte, sırbistan'da işçi anlamına gelen radnicki ve yine israil'de işçi anlamına gelen hapoel. ankaragücü de silah imalatı yapan işçiler tarafından kurulmuştur.
    avusturya'da kurulan birinci viyana işçi futbol kulübü ise, resmi makamların çıkardığı zorluklardan dolayı adını rapid wien olarak değiştirmiştir.
    almanya'da ise schalke 04, 1904 ila 1913'e kadar 37 işçi ve 5 memur futbolcuyu kadrosunda bulundurmuştur. kömür madenleri ve sanayi ile özdeşleşen ruhr bölgesinin diğer işçi takımı ise borussia dortmund'dur.

    futbol, dünyanın büyük bir bölümüne ingiliz denizciler tarafından götürüldü. brezilya limanına gittiklerinde botafogo kuruldu. porto limanına gittiklerinde porto, bilbao limanında atletic bilbao, endülüs'te sevilla, fransa limanlarında marsilya ile le havre, uruguay'daki montevideo limanında penarol, peru limanında alianza lima, meksika'da british club ve daha fazlası.
    ingiltere, güney amerika'ya endüstriyel ürünlerinin yanı sıra futbolu da ihraç ediyordu.
    sermaye sahipleri de futbol kulüplerini destekliyordu. çünkü, şirket sahipleri işçilerin boş zamanlarını futbol ile kontrol altına almayı amaçlıyordu.
    liberya'dan arjantin'e, bütün dünyaya futbolu yaydılar. japonlara futbolu tanıtan bir ingiliz subayıydı.

    türkiye'ye futbolu getiren de ingilizler oldu. 1890'lı yıllardan itibaren, izmir'de ticaretle uğraşan ingilizler, futbol oynamaya başladılar. 1894'te izmir'de, ingilizler tarafından kurulan football club smyrna (izmir futbol kulübü) anadolu'da kurulan ilk futbol kulübüdür.

    https://gss.gs/tqe.jpeg

    futbolun ilk olarak izmir'de oynanmasının nedeni, istanbul'a kıyasla saray baskısını gündelik hayatta daha az hissediyor olmalarıydı. futbol istanbul'da ancak 1897 yılında kadıköy ve moda'da oynanmaya başlamıştır. izmir'den istanbul'a ticari gerekçelerle göç eden ingilizler, burada da futbol oynamaya başladılar. zamanla istanbul'da yaşayan rumlar da futbol oynayarak ingilizler'e katılmışlardır.
  • 449
    beyler biz türkiye'de bir aydır bu spor dalında ne izliyoruz ya? ciddi soruyorum yani. ortada inanılmaz bir operasyon dönüyor ve kimsenin umrunda değil. milyon dolarların döndüğü bir endüstride bu olanlar normal değil. daha öncesi de var da 11 mart 2023 galatasaray kasımpaşa maçında başladı olaylar. ryan donk'un net kırmızı kartı verilmedi. 17 mart 2023 konyaspor galatasaray maçında hem milot rashica'nın pozisyonunda penaltımız verilmedi hem de ahmet oğuz'un kırmızı kartı verilmedi. bu maçta 3 puanımız çalındı. 1 nisan 2023 galatasaray adana demirspor maçında emre akbaba'nın kırmızı kartı verilmedi. 5 nisan 2023 galatasaray istanbul başakşehir maçında kaan ayhan'a faul yapılan pozisyonda gol yedik, mauro icardi'nin içinde bulunduğu pozisyonlarda iki penaltımız verilmedi ve dries mertens'in diziyle attığı gol iptal edildi. bunlar yaklaşık bir aylık süreçte yaşandı. bu olaylar yeter mi? yetmez. 19 mart 2023 alanyaspor fenerbahçe maçında alanyaspor 1-0 öndeyken bright osayi-samuel'e kırmızı kart verilmedi ve ardından bu oyuncuya penaltı yapıldı, burdan da maç döndü. 2 nisan 2023 fenerbahçe beşiktaş maçında arda güler'in oskarlık performansına penaltı çalındı. bir ayda yaşandı bunlar. cidden normal değil. resmen galatasaray değil, fenerbahçe şampiyon olacak diyor hakemler. biz de bunu futbol diye izliyoruz. akıl almaz olaylar yaşanıyor ve anlaşılan yaşanmaya devam edecek. hiç kimseden korkuları yok. utanmaları, arlanmaları zaten yok. bu kötülükle nasıl baş edilecek bilemiyorum. ancak türkiye'de oynanan şey futbol değil. bunu da son bir ayda anlamış olduk. bunları yazıyorum çünkü cidden üzülüyorum. bunca kişinin emekleri, milyonların sevinci çalınıyor ve kimse buna dur diyemiyor.
  • 397
    endüstri ve paraya dayalı bir sistem olduğu unutulan spor dalı. kimse stada binlerce insanı yığıp, şu ekonomide ceplerinden en az 100'er lira bilet parası alıp, 90 dakika bağırtıp bir de üstüne rezil oynayınca neden tepki verdiniz diye eleştiremez. hani eleştirilen insanlar da fabrika işçisi değil senin benim hayatımda göremeyeceğim paraları alan sözleşmeli çalışanlar.

    hepimiz takım destekleme işini duyguyla yapıyoruz yanlış anlaşılmasın. benim dikkat çekmeye çalıştığım nokta taraftarların da normal insanlar olduklarını unutup adeta bir köle gibi deplasmana gel, iç sahaya gel, 90 dakika bağır, forma al, atkı al gibi sürü psikolojisiyle yönetilmeye çalışılması. bu saydıklarımı zaten halihazırda hepimiz yapıyoruz. peki takım sahada karşılığını veriyor mu ? 2.5 yıldır vermiyor.

    (bkz: 19 eylül 2021 galatasaray alanyaspor maçı)
  • 435
    türkiye için apayrı bir yere sahip olan spor. inanılmaz bir yer edinmiş halkta. aşığız resmen bu spora.

    87 saat enkazda kalıp hastanede icardi'nin gol sevincini yapan kadir.
    https://twitter.com/.../1623761977037185025

    113. saatte enkazdan çıkıp jorge jesus'a posta koyup arda güler'i oynatsın diyen mesut.
    https://twitter.com/.../1624103622941282304

    daha enkaz altındayken "en büyük beşiktaş" diyen yağız.
    https://twitter.com/.../1624027563193425920

    afad ile tuttuğu takımı konuşan trabzonlu dostumuz.
    https://twitter.com/.../1623734814468722688

    ve childofbodom...
    (bkz: #495341)

    bir garip milletiz. tarifi yok.
  • 330
    neden sevdiğimi bir türlü anlamadığım şey. niye milyarlarca insanı peşinden koşturuyor oğlum bu spor? tarihi var, simgelediği değerler var falan filan da en nihayetinde belli renkleri giyen milyonerlerin bir topun arkasında koşması değil mi bu iş en anneanne tabiriyle. hadi sen oynuyorsun eğleniyorsun diyelim, e niye elin adamının oynadığı futbolu hipnotize olmuş gibi izliyorsun her hafta? hadi sadece messi'yi izliyor olsan anlayacağım da lecce-cagliari maçını da izliyorsun denk gelince. kim kurdu oğlum bu düzeni? bütün enerjini kusuyorsun, deşarj oluyorsun. sakın bu iş biz fakirler zenginlere saldırmayalım, enerjimizi sembolik takımlar üzerinden boşaltalım diye bizi oyalamak için organize edilmiş olmasın? ya da zaten bunu fark etsek de bi halt değiştiremeyeceğimiz gerçeği genlerimize kodlanmış olduğu için görmezden mi geliyoruz? ne ayak lan bu futbol?
  • 355
    28 haziran 2020 istanbul başakşehir galatasaray maçını kazanamasak da çok mutluyum çünkü emin bayram'ı kazandık.

    giden 1 şampiyonluğa üzülecek değilim, ayrıca matematiksel olarak iş bitmeden de vazgeçecek değilim. ben bu futbolu emin bayramlar için, ozan kabaklar için, seriler için, güzel oyun olduğu için seviyorum.

    bir taraftan gözümün pasını silen bir futbol izledim bugün, diğer tarafta da emin bayram gibi gencecik bir stoperi kazandık. oyuna girdikten sonra sanki 10 senedir galatasaray'da oynuyor gibiydi. bizden birisi gibiydi. bu arada kendisinin stilini ujfalusi'ye benzettim. umarım kariyeri de gelişimi de ujfalusi'den daha iyi olur.

    seri'ye gelirsek kendisi gibi bir orta sahayı ben galatasaray'da izlemedim daha önce. çok bambaşka bir seviyede oynuyor bu adam. melo ile kıyaslamayacağım çünkü melo bir orta sahadan daha fazlasıydı o dönem için. hatta galatasaray'ın ruhuydu; ama seri kalitesi ile oyunu ile resmen tüm sahayı yönetiyor, modern orta saha tanımına cuk diye oturuyor. maestro dedikleri bu olsa gerek.

    devamı gelecek...
  • 390
    artık bana hiç zevk vermeyen spor dalı.

    küçüklüğümde galatasaray şampiyon olduğunda okuldan eve, evden okula galatasaray marşları söyleyerek arkadaşlarımla gidip geldiğimi hatırlıyorum.

    her derbi izleyişimde kalbimin nasıl hızlı atmaya başladığını, nası heyecanlandığımı hatırlıyorum. gol yediğimizde ya da attığımızda ertesi sabah fenerbahçeli arkadaşlarımla gireceğim diyalogları kafamda canlandırdığımı hatırlıyorum.

    transfer geldi mi diye haber sayfalarını günde 150 kere ziyaret ettiğimi hatırlıyorum.

    futbolcuların antrenman videolarını falan izlerken nasıl mutlu olduğumu, eğlendiğimi hatırlıyorum.

    hepsinin heyecanı vardı. forma lansmanlarının bile heyecanı vardı. günü belli olurdu. futbolcular formaları çeker, canlı yayında tanıtırlardı. şimdi her şey kötü. formalar bile kötü. en son ne zaman bir formayı çok beğendim hatırlamıyorum. zaten beğensem de o fiyatlarla almıyorum. almam.

    futbol pis ve zengin yöneticilerin oyuncağı haline geldi. başkanlar kendi camialarının gazını almak için birbirine sallıyor, hocalar ona buna sallıyor ve asla sorumluluk kabul etmiyor, taraftarlar zaten inanılmaz cahil ve sürekli herkese sallıyor (bkz: #3207564) kimsede saygı yok. kimse futboldan zevk almıyor artık. tek mevzubahis herkese düşman olmak.

    futbola dair zamanımı sadece galatasaray'a ayırıyordum son yıllarda. sadece haftada bir galatasaray maçı varsa onu izliyordum ama ondan da sıkıldım. kaç senedir bir düzen yok, plan yok, kaliteli futbol yok. maçı açıyorum, senede milyonlar alan adamların pas atamamasını falan izliyorum. sonra kendi hayatıma bakıyorum. geçen hafta telefonum bozuldu ve yenisini alamıyorum mesela ama senede 10 maç oynamayacak adamlar 5 milyon liralık sözleşmeler imzalıyor. ben bunu neden izliyorum diyorum kendi kendime.

    futbol deyince pis, karanlık, saçma sapan işlerin döndüğü bir spor geliyor benim gözümün önüne artık. nasıl türkiye'de liyakat konusunda sıkıntılar varsa futbolda da öyle. ufak bir kopyası. başarılı ve genç oyuncuları görmek istiyorum ama onun yerine 34'lük her türlü skandala bulaşmış arda turan denen adamı görüyorum. takımımdaki her antrenör işinin ehli olsun diyorum ama o da yok. her yeri eksik, her yeri aksıyor.

    21 temmuz 2021 psv eindhoven galatasaray maçı'yla beraber futboldan soğuma seviyem artık son noktaya geldi. kuruluş mottosunda türk olmayan takımları yenmek olan takımımız artık kurada çıktığında karşı tarafın yüzünü güldüren, oh çektiren takıma evrildi. hiçbir zaman hazır değiliz. hiçbir zaman form tutamıyoruz ve hiçbir zaman yönetimler işini doğru düzgün yapıp transferleri yetiştiremiyor. kimse işini doğru düzgün yapmazken taraftar her hafta bizi izlesin, lisanslı ürün alsın, maça gelsin diye bekleniyor. tüm bunları yaparken de asla zevk alamamak cabası.

    neyse, futbol hakkında biraz içimi döktüm rahatladım. ha bu arada twitter'da orda burda futbola falan dair ne varsa takipten de çıktım. canım sözlüğümüzden vazgeçebilir miyim şu an bilmiyorum tabi. bundan sonra sadece müzik, resim, kedi, köpek, kuş, oyun, komik meme'ler falan takip edeceğim. futbol gibi hele hele türkiye'de futbol gibi bir toksikliğe şu an hiç ihtiyacım yok.
  • 363
    isim, yaş, makam ayırmadan arkadaşlık kurdurandır. cebindeki paraları birleştirip bir futbol topu alarak defalarca ortak olan, cebindeki paylaşmayı öğrenen ben ve arkadaşlarımın nice anısına vesiledir.

    binanın son katında oturan ben, aşağı inerken her kattan arkadaşın evine uğrar, oyuna çağırırdım. bahçede toplaşınca da parası olanların ortaklığıyla 3 5 liraya bir top alırdık. henüz olgunlaşmamış, sadece yeşillenmiş ot halindeki dutları dökmek için bir süre ağaçları sallar; dökülen yeşil dutlarla toprak bahçemizi yeşile boyar ve bahçemizi kimisi için ali sami yen'e kimisi için inönü'ye kimisi içinse şükrü saraçoğlu'na çevirirdik.

    belli bir mesafeden adımlarla birbirine yaklaşmaya başlayan iki kişiden karşısındakinin ayağına ilk basan, takımına ilk oyuncuyu seçme hakkına sahip olurdu. takımlar tamam olunca yan yana dizilir, istiklal marşını okur ve maça başlardık. çekilen ayarsız bir şutla top bazen caddeye uçardı. hızlıca herkes ya caddeye koşar ya duvarı atlar ve topu bulmaya çalışırdık. tek tek park halindeki arabaların altları kontrol edilir; çoğunlukla top bulunurdu.

    merak edince annemin beni arayan gözleri için de iş kolaydı; sırtımda 10 numaralı hasan şaş formamla hemen tanınırdım, benim kimliğimdi 10 numaralı hasan şaş forması. çocukken çokça duyduğum " iyi de hasan şaş 10 numara değil ki! " cümlesini aklından geçiren arkadaşlar için de ufak bir bakınız bırakayım; #2817555.

    maç sonu o dehşet susuzlukla ya camiye gidilir ve sebilinden kana kana soğuk su içilir, ya da alt katlarda oturan arkadaşlardan birinin evine kadar çıkılır, sular içilir ve akabinde merdiven arasında biraz dinlendikten sonra tekrar bahçeye inilirdi.

    zaman geçtikçe ya yorgunluktan ya da kararan havadan mütevellit güne bir son verilirdi; eğer top caddeye kaçtığı anlarda hazin bir trafik kazasına kurban gitmediyse yarına kadar en çok parayı veren kişide kalırdı ve sonraki günlerde top hayatta kalmayı başarırsa sırayla herkes bir gece topu evine götürürdü.

    velhasıl kelam, futbol güzel şeydir. belki şimdiki çocuklar aynı şeylere ilgi duymuyor, aynı etkiyi bırakmıyor futbol, bilmiyorum ama ben kendimi şanslı hissediyorum.
  • 331
    youtube da bir kanal vardı adını hatırlamıyorum şimdi. adam sadece farklı renklerdeki misketleri bir parkur kurup hepsini aynı yerden serbest bırakıp yarıştırıyordu. herkes "hadi sarı misket" "hadi mavi yapmaa!" gibi yorumlarla takip ediyor.
    rekabet, insanlık tarihinin doğuşundan beri var. futbol taraftarlığı da, herkesin tek bir takım seçerek bu duyguyu daha da güçlü hissetmesini sağlıyor. dikkat ederseniz takip eden hemen herkesin "tutmayı seçtiği" bir takım var. ya bir aile bir arkadaş hikayesiyle ya da tamamen bambaşka bir sebep uydurup yabancı liglerden bile bir takım seçiyor kendine. bireysel sporlarda fanatiklik pek olmaz çünkü o adam bir kaç sene oynar anca tenis, boks vs. gibi. peki neden o kadar takım sporu varken futbol bu kadar yaygın dersek ise benim yorumum, hemen hemen her sporda bir ekipman, aksesuar bir şey gerekiyor. voleybol filesiz, basketbol potasız oynanmaz gibi. ama futbol öyle mi ? gerekirse top bile olmasın şişeyi ezip onunla bile oynanıyor. iki nokta belirlediğin zaman al sana kale.
    sonuç olarak, bana da ne kadar saçma gelirse gelsin insan takip etmek istiyor. özellikle galatasaray söz konusu olunca hayatın öncelikler sıralamasında önlere bile konuyor.
  • 378
    süresi uzun, skoru kısır bir spor dalı. x ve y kuşakları için hayli popüler olsalar da z kuşağının sandığımız kadar ilgisini çekmediğini düşünüyorum.

    tüketmeye dayalı bir dünyada bir buçuk iki saat sonuna kadar bekletip, ortaya saçma sapan bir şey çıkınca haliyle gençlerin ilgisi de dağılıyor. benzer durum basketbol ve diğer spor dalları için de mevcut. gençler, gifler sayesinde maç takip ediyor. özet bile izlemiyor. dünya e-spor'a kayıyor, önlem alınmazsa eğer futbol izleyicisi günden güne azalacak.
  • 352
    sahada iki takım bir hakemin mücadelesidir. nefret ediyorum hakemlerin bu kadar ön planda olmasından.

    eğer hakemleri göz ardı edip sadece oyunculara bakarsak futbol maçlarının 1/3'ünü anlamamış oluruz. yıllarca türk futbolunu izleyen kahvehane dayılarının world class hocalardan futbolu daha iyi biliyormuş gözükmesine sebep olan da bu farkındalıktır.

    artık bu işe fifa el atmalı. gerekirse maç sonu her pozisyon küçük büyük fark etmeksizin puanlansın uluslararası bir heyet tarafından. hakemler de her hafta sıralansın kendi aralarında. ona göre maç alsınlar. çok saçma bir durum söz konusu artık. doğru kelimeleri seçemiyorum.
  • 193
    bahis şirketleri olduğu sürece bataklıktan kurtulamayacak oyun. samimiyetsiz artık, sıkıcı. para babalarının yönettiği bir ilüzyon. eski yıldızları yerine yıldız diye lanse edilen oyuncular estetikten yoksun. takımlar güzel futbolun değil kazanmanın peşindeler. her yol mübah artık. iş adamları parayı bastırıyor, takımlarını kuruyor. eğleniyor musunuz kan emiciler? eğleniyor musunuz paranın evlatları?

    futbolun geldiği bu noktadan gerçekten memnun muyuz? güçlü takımlar daha güçlü, zayıflar daha zayıf. büyükler aslan payını alıyor gelirlerden, zayıflar ise güçlülerin belirlediği paydan bölüşüyorlar. rekabet devam eder mi böyle? sporu spor yapan en önemli prensiplerden biri rekabet olgusu değil midir? sizce bu olgu eskisi gibi mi? deportivolar, monacolar, valencialar nerde şimdi?

    bana kim futbolun eskisi kadar masum olduğunu söyleyebilir? kuraların ayarlanmadığı turnuva kaldı mı artık? daima kural 'show must go on!'. freddie mercury meşhur şarkısını yazarken ne de güzel iğnelemiştir gösteri dünyasını. asıl demek istediği başka olsa da bu show dünyasına tokadı atmıştır. sürekli heyecanın tavan yapıp birilerinin uyutulduğu bir düzen yok mudur şimdi? hakemiyle, federasyonuyla, uefasıyla herkes tiyatro oyunu çevirmiyor mu sizce de? rakipler ayarlanıp yarı finale çıkması gerekenler ittirilerek çıkmadı mı bu sezon şampiyonlar liginde? neden? çünkü real madrid, dortmund, barcelona, bayern münich'in izleyicisi daha çok olur. daha çok para kazanırlar. adil, güzel oyun umurlarında değil çünkü. umurlarında olan popüler olanı yüceltmek çünkü.

    düşünüyorum dortmund takımını güzel yapan, sempatik kılan ne? adamlar emek vermiş çünkü, sabretmişler. nuri şahin'i 16 yaşındayken oynatmışlar çünkü. bir teknik direktöre yıllarca güvenip, arkasında durup onun takımı yapmasına izin vermişler. klopp bir günde yapmadı o takımı. adım adım elde etti başarıyı. transfere 300 milyon euro harcayan dev canavarları dize getirdikleri için sempati duyduk. yapabildiler çünkü. emek parayı yendi çünkü. bize ilham verdiler.

    bahis oyunları futbolun en çirkin yanıdır. bu kadar yalanın dolanın en büyük nedeni bu şerefsiz, insan olmaktan bi haber bahis şirketleri değil midir? insanları para kazanma ilüzyonuyla soyuyorlar. sonra çıkarlarına göre maçların skorlarına etki ediyorlar. sen de tranmere'e, herenveen'e sövüyorsun durmaksızın. neden? sen bunlara neden oluyorsun bunlara destek olarak. bu şerefsizler gelip futbolun ağzına sıçıyorlar. galatasaray'ın hakkını yiyorlar. çünkü para kazanıyorlar, ceplerimizi boşaltıyorlar.

    futbolu böyle sevmedim ben. futbol dediğin böyle olmaz. futbol dediğimiz şey bahisle, televizyon geliriyle bitişini hazırlıyor, heyecanını kaybediyor. şikeler yapılıyor, kuralar ayarlanıyor, hakemlere talimat veriliyor. biz de yiyoruz anasını satayım her seferinde. bıktım artık paranın konuşmasından, bıktım artık endüstriyel futbol nanesinden. zayıflar daha fazla ezilmesin, lobiler çalışmasın, rüşvetler yenmesin. yeşil çimlerde belirlensin galipler, masa başlarında değil. azıcık onurlu olun. yaşamın acımasızlığından kurtulup birazcık mutlu olabildiğimiz futbolumuzdan çekip gidin. kirletmeyin daha fazla, bozmayın.
  • 396
    tutkudur. fazlasına dönüşmeye çalıştığında hep bir şeyler bozulur, tadı kaçar. dün xg başlığına girdiğim (bkz: #3238078) entry ile sözlükte xg özelinde futboldaki istatistiklerin tartışılmaya başladığını gördüm. ben bir mühendisim her şeyden önce ve üniversite'de kallavi 2 tane istatistik dersi de aldım. istatistik nedir, ne kadar yararlıdır, nasıl kullanılmalıdır çok iyi biliyorum. ancak daha iyi bildiğim bir şey varsa beni futbola çeken, taraftar yapan, maç izlerken nabzımı 150lere çıkaran sarı ve kırmızı'yı sevmemin, aşık olmamın sebebi sayılar değil. kesinlikle değil çünkü sayı saymayı bilmezken bile maç izliyordum. skor da önemli değildi haliyle.

    futbol ben izlemeye başladığımdan beri çok değişti, çok gelişti. ancak hala aynı tutkuyla izleyebiliyorum. bunu sağlayan şey oyunun, dizilişlerin, formasyonun gelişmesi falan değil. öyle olsaydı çoktan doymuş olurdum. futbolun en çekici tarafı bilinmez oluşu. bunu kabullendikten sonra kazanıp kaybetmek çok da önemli gelmemeye başlıyor. tuttuğunuz takım mücadele edebildiyse mutlu oluyorsunuz. edemediyse hayal kırıklığı. istatistikler de sürekli gelişerek, futbolun bilinmezliğini azaltmak, şansa oldukça az bir alan bırakmak isteniyor ancak belli başlı oyun kuralları değişmedikçe bu imkansız. 22 tane duygu durumu her an değişebilen adam, küre şeklindeki bir cisme şekil vermeye çalışıyor, ve her vuruş aynı noktaya gitmiyor malesef.

    istatistiğe hiç karşı değilim ancak bu kadar sayılar içinde boğulunca 81 maçlık sezon geçiren nba izleyicisi gibi hissediyorum kendimi, ekran başında yazılar ve sayılarla boğuşan fm oyuncusu gibi. ben bir oyuncu topa vurduğunda top direğe çarparsa gol olsun ya da olmasın aşırı zevk alıyorum mesela, bunu hiçbir istatistik verisini analiz ederek geliştiremeyeceksiniz. istatistikle çoğu sayıyı artırabilirsiniz ancak oynadığınız şeyden ne kadar insanın zevk aldığına izleyici karar verir. o zevki sayılarla artıramazsınız.

    futbol benim en büyük tutkularımdan biri. arjantin yapımı oscarlı film 'el secreto de sus ojos - the secret in their eyes'ta da dediği gibi: "her şeyini değiştirebilirsin, yüzünü, evini, aileni, kız arkadaşını, dinini, tanrını; yine de değiştiremeyeceğin bir şey var, tutkun. onu değiştiremezsin."

    https://twitter.com/.../1413937896336265218
  • 421
    --- alıntı ---

    -pep guardiola'nın eski yardımcısı juanma lillo:

    "futbol bitti, şimdi adını koyamadığım şey ortaya çıktı. oyunun amacı alt üst oldu. artık taraftardan çok tüketici arıyorlar. futbol sektörünün, tv gelirlerine ihtiyacı var. buna rağmen dünya kupası'ndaki tüm maçları izledim. futbolda artık her şey küreselleşti. norveç'te ve güney afrika'da birer antrenmana gidin, ikisinde de aynı şeyleri görürsünüz. iyi çalımcılar bitti dostum. nerede bunlar? hiçbirini göremiyorum.

    yarattığımız karmaşanın farkında bile değiliz. bir metodolojiyi dünya kupalarına sızacak kadar küreselleştirdik. geçen gün kamerun-brezilya maçı vardı. devre arasında oyuncuların formasını değiştirseniz, farkına bile varmazsınız. hepsi aynı tip futbolcu.

    her şey 'dos toques'. iki dokunuş. bütün futbolcular iki dokunuşla çalıştıkları için, hepsi sahada iki dokunuşu oynuyorlar. çalım yok, hiçbir şey yok. bunları, bu yöntemlerin büyük bir temsilcisi olarak söylüyorum. pişman bir baba gibiyim.

    şimdi futbolda herkesin, yüksek blok ve alçak bloktan bahsetmesi komik... bildiğim tek blok, apartman blokları. futbolun anlaşılmasını zorlaştıran kelimeler bulma hevesiniz, beni inanılmaz sinirlendiriyor.

    artık kötü oyuncu kalmadı ama istisnai oyuncu da kalmadı. kötüleri yok edeceğiz derken iyileri de yok ettik. herkes iki dokunuş oynuyor, dripling kalmadı, çalım bitti.

    manchester city'de ceza sahasına en son gelen oyuncunun, şut atan ilk oyuncu olduğunu söylerdim. bunu çalıştırdığım takımlarda forvetlerime de her zaman söylüyorum: kaleye ne kadar yaklaşırsanız, gol atmaktan o kadar uzaklaşırsınız.

    biraz da bakış açısı hakkında konuşalım. insanlar, ronaldo'nun son 16 turunda yedek kalmasından ve bunun harika bir karar olduğundan bahsediyor. ne de olsa, iyi biten her şey iyidir. ama maç bitene kadar hiçbir şey söylemiyorsunuz. buna, fırsatçılık denir. futbol hakkında duyduğunuz görüşlerin ne kadarı maçların başında söylendi? maçtan önce söylenen görüşlere, yorumlara dikkat verin. maçtan sonra herkes çok zeki. portekiz 2-0 kaybetseydi, ronaldo'nun yedek kalması korkunç bir karar olurdu.

    "futbolu eski haline nasıl döndüreceğimizi merak ediyor musunuz? etmeyin. çünkü öyle bir şey olmayacak. etrafımızdaki kültür, bizi şekillendiriyor. yeni nesiller, çok doğal bir şeymiş gibi var'a bile alışacak. gerçek bu."

    --- alıntı ---

    kaynak: https://twitter.com/...e9vV5wDzCmw&s=19
App Store'dan indirin Google Play'den alın