---
alıntı ---
futbol romantiktir.
seviyoruz ya futbolu, işte romantikliği de burada başlıyor.
taraftar olmak da romantiklik göstergesi. her an her sonucun alınabileceği bir oyunun peşinden bu kadar insan niye koşsun ki başka türlü.
bunların hepsi kendi içinde bölünebilir elbette.
bir takımı sırf sevdiğin için küme de düşse tutuyorsan romantiksin işte, kimse sana realist diyemez.
ama kendi içinde realist de olursun. takımın nasıl oynaması gerektiğini, hangi transferin mantıklı olacağını düşünürsün. bunlarda da elbette romantizm oluyor, en son geçen hafta galatasaray’dan hangi yabancının gönderilmesi gerektiği konusunda yaşandı. bir çok galatasaray taraftarı kewell’ın gönderilmemesini istedi. bu mantıkla açıklanacak bir şey değil. belki de açıklanabilir, ben açıklayamıyorum.
adamlar çocuğumu keserim dedi yahu. bu tabii ki abartı ama taraftarlığını askıya almaktan ciddi ciddi bahsedenler oldu.
kendi takımımızla ilgili başka, diğer rakiplerle ilgili başka yorumlar yaparız, aynı durumlarda. realist değildir taraftar, romantiktir.
neyse aslında bunları anlatmak değildi niyetim, başka şeyler vardı kafamda.
futbol romantiktir derken, futbolsever romantiktir aslında. futbolsever, zafere kaçış filmini sever örneğin. tekmeler yiyip de sakat sakat maçı alan pele’yi çok sever. aslında firar etmek için kadroya giren, ama maçı kazanmak için kaçmayan arkadaşlarıyla kalan kaleci robert hatch yerine penaltıyı kurtarır. mean machine’i de sever. mahkumların gardiyanları yenmesini izler. benzer hikayelere bayılır, futbolsever olmasa da insanların büyük çoğunluğu. rocky’i de sever insanlar. ama işin içinde futbol varsa daha da güzeldir her şey futbolsever için.
yırtık formalarla şampiyonluk hikayeleri güç verir insanlara, bol parası olanlara dudak bükülür romantiklerce. bir dolu para harcayıp, transfer yapıp şampiyonluk kovalayanlar yerine, genç takımlarından futbolcu çıkaranları tutar içten içe.
ki sayıları çoktur romantiklerin, belki de bana öyle geliyor.
1982 dünya kupası’nda almanya’yı yenen cezayir’in gruptan çıkmasını engelleyen almanya – avusturya şikesini unutmaz.
1990 dünya kupası’nda şaibesiz de olsa ingiltere’ye elenen kamerun ve roger milla için üzülür.
fakir bir aileden gelip de harikalar yaratan futbolcuları sever, hijyenik şartlarda futbol okullarında futbolu öğrenenlere itibar etmez.
asileri sever romantikler. cruyff gibi kafasının dikine gidenleri, maradona gibi hızlı yaşayanları sever. çok tanımasa bile george best’i sever. hakemlerle, rakip oyuncularla hatta seyircilerle dalaşan cantona’yı sever. ama bu oyuncular sadece süper yetenekse izin verir, sıradan futbolcu da kabullenemez taraftar.
çifte standardı vardır romantiğin. o yüzden, futbolcu ayırmayan disiplinli alman hocaları sevmez.
şımartıla şımartıla tepesine çıkmış oyuncuyu yine de affeder, bir ara pasına bir gole bakar affedilmek.
en fazla “ah ah biraz kendine dikkat etseydi dünya çapında futbolcu olurdu” der sevmeye devam eder.
futbol başka sporlara benzemez. saha içinde değişkeni çoktur, her zaman favoriler kazanmaz. bu yönüyle bile yeterince romantiktir ve dünyada en sevilen spor olması da bundandır.
---
alıntı ---
http://captano.blogspot.com/...bol-romantiktir.html