363
isim, yaş, makam ayırmadan arkadaşlık kurdurandır. cebindeki paraları birleştirip bir futbol topu alarak defalarca ortak olan, cebindeki paylaşmayı öğrenen ben ve arkadaşlarımın nice anısına vesiledir.
binanın son katında oturan ben, aşağı inerken her kattan arkadaşın evine uğrar, oyuna çağırırdım. bahçede toplaşınca da parası olanların ortaklığıyla 3 5 liraya bir top alırdık. henüz olgunlaşmamış, sadece yeşillenmiş ot halindeki dutları dökmek için bir süre ağaçları sallar; dökülen yeşil dutlarla toprak bahçemizi yeşile boyar ve bahçemizi kimisi için ali sami yen'e kimisi için inönü'ye kimisi içinse şükrü saraçoğlu'na çevirirdik.
belli bir mesafeden adımlarla birbirine yaklaşmaya başlayan iki kişiden karşısındakinin ayağına ilk basan, takımına ilk oyuncuyu seçme hakkına sahip olurdu. takımlar tamam olunca yan yana dizilir, istiklal marşını okur ve maça başlardık. çekilen ayarsız bir şutla top bazen caddeye uçardı. hızlıca herkes ya caddeye koşar ya duvarı atlar ve topu bulmaya çalışırdık. tek tek park halindeki arabaların altları kontrol edilir; çoğunlukla top bulunurdu.
merak edince annemin beni arayan gözleri için de iş kolaydı; sırtımda 10 numaralı hasan şaş formamla hemen tanınırdım, benim kimliğimdi 10 numaralı hasan şaş forması. çocukken çokça duyduğum " iyi de hasan şaş 10 numara değil ki! " cümlesini aklından geçiren arkadaşlar için de ufak bir bakınız bırakayım; #2817555.
maç sonu o dehşet susuzlukla ya camiye gidilir ve sebilinden kana kana soğuk su içilir, ya da alt katlarda oturan arkadaşlardan birinin evine kadar çıkılır, sular içilir ve akabinde merdiven arasında biraz dinlendikten sonra tekrar bahçeye inilirdi.
zaman geçtikçe ya yorgunluktan ya da kararan havadan mütevellit güne bir son verilirdi; eğer top caddeye kaçtığı anlarda hazin bir trafik kazasına kurban gitmediyse yarına kadar en çok parayı veren kişide kalırdı ve sonraki günlerde top hayatta kalmayı başarırsa sırayla herkes bir gece topu evine götürürdü.
velhasıl kelam, futbol güzel şeydir. belki şimdiki çocuklar aynı şeylere ilgi duymuyor, aynı etkiyi bırakmıyor futbol, bilmiyorum ama ben kendimi şanslı hissediyorum.
binanın son katında oturan ben, aşağı inerken her kattan arkadaşın evine uğrar, oyuna çağırırdım. bahçede toplaşınca da parası olanların ortaklığıyla 3 5 liraya bir top alırdık. henüz olgunlaşmamış, sadece yeşillenmiş ot halindeki dutları dökmek için bir süre ağaçları sallar; dökülen yeşil dutlarla toprak bahçemizi yeşile boyar ve bahçemizi kimisi için ali sami yen'e kimisi için inönü'ye kimisi içinse şükrü saraçoğlu'na çevirirdik.
belli bir mesafeden adımlarla birbirine yaklaşmaya başlayan iki kişiden karşısındakinin ayağına ilk basan, takımına ilk oyuncuyu seçme hakkına sahip olurdu. takımlar tamam olunca yan yana dizilir, istiklal marşını okur ve maça başlardık. çekilen ayarsız bir şutla top bazen caddeye uçardı. hızlıca herkes ya caddeye koşar ya duvarı atlar ve topu bulmaya çalışırdık. tek tek park halindeki arabaların altları kontrol edilir; çoğunlukla top bulunurdu.
merak edince annemin beni arayan gözleri için de iş kolaydı; sırtımda 10 numaralı hasan şaş formamla hemen tanınırdım, benim kimliğimdi 10 numaralı hasan şaş forması. çocukken çokça duyduğum " iyi de hasan şaş 10 numara değil ki! " cümlesini aklından geçiren arkadaşlar için de ufak bir bakınız bırakayım; #2817555.
maç sonu o dehşet susuzlukla ya camiye gidilir ve sebilinden kana kana soğuk su içilir, ya da alt katlarda oturan arkadaşlardan birinin evine kadar çıkılır, sular içilir ve akabinde merdiven arasında biraz dinlendikten sonra tekrar bahçeye inilirdi.
zaman geçtikçe ya yorgunluktan ya da kararan havadan mütevellit güne bir son verilirdi; eğer top caddeye kaçtığı anlarda hazin bir trafik kazasına kurban gitmediyse yarına kadar en çok parayı veren kişide kalırdı ve sonraki günlerde top hayatta kalmayı başarırsa sırayla herkes bir gece topu evine götürürdü.
velhasıl kelam, futbol güzel şeydir. belki şimdiki çocuklar aynı şeylere ilgi duymuyor, aynı etkiyi bırakmıyor futbol, bilmiyorum ama ben kendimi şanslı hissediyorum.