• 1376
    olmus aglayani yok. bugun oynadiginiz macta 70.dakikadan sonra mac oynanmadi resmen. surekli duran sakatlanan oyunculara krampon yirtanlar eklendi. neredeyse duraklama olmayan maclari 9-10 dakika oynatan hakemler bu maci sadece 9 dakika uzatti. yahu zaten 3-4 dakikasi su molasi olan bir mac kalan 30 dakikada nerdeyse 10 dakka oynanmis ama verilen uzatma 9 dakika sadece.
    ne tempo yapabiliyosun ne baski. bir sut cekiyosun 2 dakika ara bir taca cikiyor 1.5 dakika ara.
    bugun resmen deli oldum kisacasi bu ulkede ne futbol oynaniyor ne bir sey.
    (bkz: 1 ekim 2022 adana demirspor galatasaray maçı)
  • 1380
    kendimi bildim bileli şaibeli işlerin döndüğü sistem. bir insan evladı da çıkıp bu hain düzene dur demedi. daha 12-13 yaşında çocuktum, hakemlerin fenerbahçe'yi tuttuğu söylenmişti. "neden? bizi niye sevmiyorlar?" diye sormuştum babama. yaşım yetene kadar sahada hakemi hep fenerbahçe futbolcusu zannetmiştim. biz işte böyle bir futbol kültürünün içinde büyüyen taraftarlarız. her alanında tamamen çamura batmış ülkemin en azından futbolunu bile temizleyemememiz çok acı. birileri milyonların duygularıyla oynuyor, tek kaçış yolu olarak futbolu seçmiş insanların elinden bunu da alıyor ve hiçbir şey yapamıyoruz. hissettiğim çaresizliğin ve öfkenin tarifi yok.
  • 1381
    geçenlerde bir arkadaşla kadıköy civarında bir seyyara denk geldik. armut iyiydi. armut aldık. bir banka oturduk. armut yedik. günlerden fenerbahçe v fatih karagümrük. birileri sürekli gol diye seviniyor. illegal yayın, legal yayın birbirine geçmiş sanırsınız.

    “sahi” dedim, “galata’nın maçı n’oldu? oldu mu?”

    “hiç bilmiyorum,” dedi. “bir kırgınlık var üzerimde sanki.” kıçı açıkta uyumuş gece. her tarafı ağrıyormuş.

    neyse. şakası bir yana. bir şeyin farkına vardık. uzun zamandır süper lig izlemiyorduk. topçuları bilmiyorduk. bense yaklaşık 8-9 aydır toplasanız aşağı yukarı 6-7 galatasaray maçı izlemişimdir. bir anda oldu her şey sanıyorum. bir an geldi. izlemeyi bıraktık topyekun. ama tam bırakamadık. bağımlılık adı ne olursa olsun bırakmıyor sizi. transfer falan takip ediyor, illaki on bir dizip futbolun mastürbasyonunu yapıyorsunuz. o da başka bir bağımlılık. evet. ilk on bir dizmek mastürbasyondur. ama konumuz bu değil.

    acaba galatasaray kötü diye mi oluyordu bu? oysa serie a’nın sonuncusuyla sondan birincisinin maçını keyifle izleyebiliyorduk. aynı şey değil. aynı şey hiç değil. gönül bağı denen bir şey var ortada. aynı heyecan değil. başka bir bakımdan ise sadece galatasaray ile alakalı bir konu da değildi bu sanki. çünkü süper lig takip eden insanlardık biz. iddaa denen illet vardı bir de. batum otobüslerine az para harcamadık. artık yok.

    galiba galatasaray ile ilgili değildi bu. hem de hiç değildi.

    birer armut daha yedik.

    “hiçbir şey yapmıyoruz,” dedi. “bok gibi yaşıyoruz resmen. bok gibi bir durumdayız. her şey öyle. lan tek bir şey bile iyi olmaz mı? bir şey olsun lan! hayır yani, beleşe lokma bile yok! lokma dağıtmıyor kimse oğlum!”

    lokmayı pek sevmem. ben armut yiyordum. en azından armut iyiydi. ve ah o alemefruz kadın!

    biliyor musunuz? bunlar kişisel hayatımızla alakalı değildi. kişisel hayatımız tıkırında bir şekilde. ama memleketle o kadar çevrelenmişiz ki… her şeyi kendimize dert edebiliyoruz. memleket hali, o kadar işlemiş ki içimize? yapabilecek durumda olsak bile, içimizden bir şey yapmak gelmiyor. o isteği kaybettik biz.

    ah! galiba bu yüzden. umursamamaya başlamak anı gibi bir şey oldu. umursamamaya başladım. çünkü elimden bir şey gelmiyordu. konjonktür ise değiştirmek istesem bile değiştirmeme izin vermezdi. değiştirmek isteyen birine de izin vermezdi. ben meselesi değil bu. küskünlük meselesi de değildi bu. umursamazlık istediği… evet.

    x = (kendine edilen dert) = ~sonsuz

    (x - 1) = hayat biraz daha yaşanılabilir illuzyonu = (~sonsuz - 1) = sonsuz

    memleket en güzel, kavun ve peynir masasında kurtarılır. biz armut yiyorduk. memleket kurtaracak nevalemiz yoktu. en azında türk futbolunu kurtaralım o halde.

    bu konuyu çokça konuştuk. çoğu ortamda şöyle bir düşünceye gelebiliyor muhabbet: “birileri geliyor, birileri gidiyor. ama değişen hiçbir şey yok. yine aynı şeyleri konuşuyoruz. hakemleri, mhk’yi, pfdk’yi, tff’yi, tff başkanını… bir kişi de değiştirmedi şu düzeni.”

    mesele tam olarak da burada değil mi zaten? birilerinin değiştirmesini beklemek… inandığım bir şey var ki o da böylece değişmeyeceği. kim, nasıl değiştirebilir ki? ve neden değiştirsin ki?

    tff temellerinden çürümüş bir kurumdur. siz diyorsunuz, o kurum dursun, o kurum yine kendi içinde bir başkan seçsin ve o başkan bir şeyleri değiştirsin. o çürümüş yapının içinden gelen kişiden bekliyoruz bunu. yetiştiği gelenek belli. gördüğü, tecrübe ettiği yordam belli. bunu iyi veya kötü anlamda söylemiyorum. alışkın olduğu bir düzen var artık.

    mesela bizim fındık bahçelerimiz vardır. vaktiyle dedim ki ben bu bahçelere bir ziraat mühendisi getireyim, bir baksın, yolunu yordamını göstersin, reçeteyi kessin, uygulayalım. adam geldi, anlattı. işte şu kadar gübre atın, dalları şu kadar budayın vesaire. çok geçmedi, bizim bahçelere bir kat daha gübre atıldı. fındık dalları yeterince ve söylendiği gibi budanmadı. fi tarihindeki atanın zamanında bu dalları fındık basıyordu. yapılması gereken barizdi. anneannem öyle diyordu. fındığın olmamasının nedeni ise gayet açık ve aşikardı: bahçeden cünüp geçmişti.

    evet.

    bahçe kırklandı. 40 nefes üflenmiş suyla gusüllendi. teyemmüm tutmuyordu. giresun sulak memleket malum. çok şükür. allah’ın izniyle, 2 yıl fındık olmadı. atamızın ruhu da kabrinde rahattı. çünkü fındık yerde kalmamıştı alimallah. bizim büyük ata beyler, işleri güçleri yok, mezarlarından kalkıp bahçelerde fındık kalmış mı diye kolaçana çıkıyordu. bunu herkes bilirdi.

    öyle görülmüş. öyle yetişilmiş.

    mesela her köy muhtarı eş dost akrabanın yolunu verirdi önce. çünkü önceki muhtardan öyle görmüştü. öyle yapmayacağını söylese de başka bir şey görmemiş ki! akıl “bizimkini bir halledelim de sizinkini de sıraya aldım,” mantığıyla çalışıyor. bunu kötü düşündüğü için mi yapıyordur? belki. ama bir yerde kendisinden sonra yapacağı için bunda bir yanlış görmüyor. çünkü öyle görmüş.

    anlayacağınız bu tff ile olacak şey değil. kurum olarak tff’den bahsediyorum. “a” kişisinin başkanı olduğu tff’den bahsetmiyorum. fark etmez. onu seçen de tff çünkü. diyebilirsiniz ki türkiye’de ne zamandır tff başkanı seçilmiyor, atanıyor veya işaret ediliyor. işaret edileni seçen, özerk bir kuruma atamayı kabul eden kongre üyelerinden kurulu tff oluyor o zaman bu. peki biz böyle bir tff’den ne bekliyoruz? diyelim her şey değişti? bu tff’de ne değişecek/değiştirecek?

    anarko slogan ile reklam arası: “tff boşalsın, futbola özgürlük.”

    hatırlarsınız bir ara beşiktaş taraftarı, mhk başkanının istifa etmesi yönünde büyük bir kamuoyu yaratmış, onlara destek olmayan herkesi de işbirlikçi/işine-gelirci ilan etmişti. o zaman aslında galatasaray taraftarının çoğu “yetmez! tff başkanı da istifa etmeli” demesine rağmen üstelik. bilin bakalım zamanın tff başkanı kimdi? evet. yıldırım demirören… o zamanlardan kimse kalmadı. ne değişti?

    biz hala hakem konuşuyoruz. biz hala masaya yumruğunu vurmayan yönetici konuşuyoruz.

    kısır döngü… sanırım artık altın günü de olmuyor. kısır yerdik.

    ağla!

    yapı bozuk maalesef. bu bozuk yapının içinden birinin çıkmasını beklemek saçma geliyor bana. yeni bir insan kaynağının yetişmesini beklemek de saçma. dedim ya yukarıda. bozuk bir sistemin içine, sistemi bizzat bozmuş veya bozulmasına ses çıkarmamış kimselerin arasına yeni insan gücü alacaksınız. o insanlar bu bozulmuş sistem içinde zaman geçirecek, bu sistemin yöntemlerini öğrenecek.

    diyelim, çok acayip bir şey oldu ve bu kurumdan sistemi değiştirmek isteyen bir “genç osman” çıkacak. yerler o genç osman’ı riva yedikule’de… hayır, yani seçmezler demek istiyorum. niye seçsinler? belli ki riva’da herkesin keyfi yerinde ve keyfi yerinde olacak gibi duruyor bu gidişle. türk futbolu on numero, “beş yıldız”, güllük gülistanlık…

    anlayacağınız eksideyiz. o halde neden sıfırdan başlamıyoruz? sıfır numara kabadayının raconu afilidir. bu zamana kadar tff’nin yanından uzağından geçen kimseyi sokmamak lazım bana kalırsa. evet, kurunun yanında yaş da yanar ama böyle de bir yere varamıyoruz.

    çok iyi hakemlerimiz varmış mesela. öyle duydum, öyle diyorlar. en bariz örnek belki bu. mevcut hakemler kötü diyoruz. ama arkadan iyi hakem geleceğine inanıyoruz. ama arkadan gelen hakemlerin, “ağabey”leriyle ortamlarının aynı ortamlardan geçtiklerini hiç hesap etmiyoruz. bu hakemler derneği denen bir şey sanırım. ordaki durumu anlatmıştı biri, kimdi yahu o? ağabeyine selam vermeyenin maç verilmediğini dedikodu ediyordu. gerçek mi bu?

    sıfır numara delikanlı…

    hayır. yani her şey iyi olacak demiyorum. yeniden aynı teşkilatlanma olabilir yani. her ne kadar resetleseniz de…

    sahi derbeder bakunin ile kral marx’ın arası niye açılmıştı?

    insan bu. ideali arayabilir, ama ideale ulaşamaz, ancak yaklaşabilir. yaratımı böyledir çünkü.

    ideal: hatasız bir oyun yönetimi. imkansız. ideale yakın olan ise şeffaflık ile olabilir. “var” kayıtlarını tamamen şeffalaştırırsınız. hakemlerin her oyun sonu verdiği kritik kararları noktasında, neden öyle karar verdiğini anlatmasını istersiniz. kurumları, insanları; tff’yi, mhk’yi, hakemliği neden yıpratıyorsunuz ki? yanlış karar vermiş olabilir. ama bilinir ki o yanlış karar şeffaflaşmıştır. arkasında ne olduğu sorgulanmaz. insan hatasıdır. ondan sonra o insan kaynağı ile ne yapacağınıza siz karar verirsiniz. yanlışları düzeliyor ve azalıyorsa herkes görür zaten bunu.

    hayır. saklayacak neyiniz var? hayır yani. sporcular çıkıp röportaj veriyor. teknik direktörler çkıyor demeç veriyor. belki yerden yere vuruluyor ama yapıyorlar bunu. futbolun öznesi olan hakemlerin ne gibi farklılıkları var?

    anadolu ve rumeli hakemlik yüksek ağabeyliği…

    öyle yani.

    ulan olmuyor işte. yine umursadım.

    umursamasaydım cırcır olacaktım. o kadar armut yenir mi aç karna!
  • 1387
    artık umrumda olmayandır. avrupa kupasında sıfır da çekilse, şampiyonlar ligi'ne takım katılamasa da, milli takım andorraların san marinoların seviyesine de düşse umrumda değil. 40 yaşımda beni futboldan soğuttular. maç izlesek neye yarar ki. adamın biri çıkıp art niyetle içine ediyor. ilk değil son da olmayacak.

    (bkz: 23 ekim 2022 galatasaray alanyaspor maçı)
  • 1389
    22-23 sezonu için trabzonspor göz göre göre kollanıyor, fenerbahçe maç kazansın diye her şey yapılıyorken bize yapılan muameleyi gerçekten anlamıyorum. hakem hatası vs olur ancak sezon başından beri ne kadar gri pozisyon varsa aleyhimize işliyor, ne kadar kayrılmamız gereken pozisyon vs olursa atlanıyor. bizi dışarda tutmak isteyen sistem bu işten sadece fenerbahçe sayesinde para kazanabileceğini mi düşünüyor ? aynı boku geçen sezon yediler son 5-6 hafta küme düşmemizden o kadar korktular ki rüzgar esse onursuz hakemler penaltı vermeye başlamıştı lehimize. ben bu ortamda gördüğümüz muameleyi anlamakta güçlük çekiyorum. amk liginde tamam biz şampiyon olmayalım, tamam fenerbahçe şampiyon olsun ama bu nasıl muamele lan. kendi sahasında bizden başka sarı kartlık pozisyonda kırmızı gören büyük takımı geçtim anadolu takımı yoktur. biz bu sezon sırf bu şekilde 3 kırmızı gördük. yönetim keşke biraz yürekli insanlardan oluşsa ve 2023 seçimi için ilgili yere mesaj verilseydi. bu yukarıdan atanmış, onursuz kendisine galatasaraylı diyen bilmem nerenin başkanı bakalım o zaman göz göre göre doğranmamıza seyirci kalır mı?
  • 1393
    23 ekim 2022 galatasaray alanyaspor maçı ile beraber artik tamamen iliskimi kesme karari aldigim rezil spor organizasyonu. bu karari alma sebebim sadece bir hakem faciasi ile oyuna kusmek falan degil. asil sebep, dun yasanan hakem katliami ile beraber, cok uzun zamandir kendime itiraf edemedigim, ozellikle son 4-5 senedir hizla tepetaklak yuvarlanan bu organizasyonun kendimi yipratmaya deger olmadigi gercegini kabul etmis olmam.

    cok uzatmadan soyle bir maliyet fayda analizi yaptigimda zaten yuzune tokat gibi vuruyor gercekler; turkiye'de futbol ve kalitesininin yerlerde olmasi, hakemlerin ve var'in goz gore gore tetikcilik olarak kullanilmasi, yayinlarin kalitesizligi ve pahaliligi, passolig isimli taraftar fisleme sistemi ve milyonlarca insanin zoraki olarak belli bir zumrenin elindeki bankanin musterisi yapilmasi(daha da kotusu kimsenin bunu umursamamasi adeta kaniksamasi), turk toplumunda son 10 yilda iyice arsa cikmis toksik ortamin tabii olarak futbolun da derilerine nufuz etmesi, ozerk olmasi gereken tff kurumunun boynundaki siyaset tasmasi gibi daha sayamayacagim bir cok sorunla beraber taraftar olarak icine itildiginiz stresin, kavga ortaminin, laf dalasinin ve bunlarin yaninda vereceginiz tum odunlerin sonucu elde edeceginiz sey tukiye futbol sampiyonlugu gibi belki de avrupa'nin en prestijsiz, en degersiz, en kimsenin umurunda olmayan bir kazanimi olmasi. yani ben fiyat/perormans acisindan bu kadar rezalet bir urun daha olacagini sanmiyorum.

    kisacasi benden bu kadar. evet galatasaray'i cok seviyorum ancak bu lig takip etmeye ve bu ugurda kendimi paralamaya deger degil artik. olur da basarabilirse, izin verilirse, buyur edilirse ve cok sevdigim takimim avrupa'da boy gosterebilirse sonuna kadar destegimle yanindayim. ancak turkiye'deki super lig isimli tiyatronun bir pacasi degilim artik.
  • 1394
    artik temizlenemeyecek kadar bokun icine batmis durumda olan, takimlari, federasyonu ve hakemleri siyasetin oyuncagi olmus spor dali. buyuk cogunlugu haksizliga ses etmeyen, artik alenen sike yapan, bir takima dusman olup dusman oldugu takimin zararina ne varsa onu yapmaya gayret eden insanlardan olusuyor; taraftari da, hakemi de, futbolcusu da, teknik adami da, gazetecisi de, yoneticisi de ayni. eskiden de bir takima dusman olan futbolcular, teknik adamlar falan vardi ancak cikip o takima karsi ekstra motivasyonla oynar/yonetirlerdi, simdi resmen rakip farketmeksizin dusman camianin zararina sike yapiliyor ve kimseden ses cikmiyor. bir yerlerden emir alip, bunu alenen uyguluyorlar. riza denen galatasaray dusmani, karaktersiz, aglak ve ahlaki degerlerden yoksun teknik adam bozuntusu 7 kasım 2022 fenerbahçe sivasspor maçı'ndan sonra; haklari bu kadar yenmesine ragmen birakin elestirmeyi, resmen hakemi ovmustur. ki bu riza her galatasaray macindan sonra hakem konusan, hatta uzerinden 10 mac sonra bile magduriyet kasan bir adamdir. kendine, takimina, meslegine saygin yok anladik da ulan babana da mi saygin yok, cikmissin sana o pankarti acan camiya karsi takimin dograndigi halde sesini cikartmayip ustune bir de hakemi ovuyorsun. keske cikip ne guzel yendiler, iyi ki yendiler canim fenerbahce, galatasaray olmasin sen sampiyon ol deseydin daha cok karakter koymus olurdun.
  • 1396
    son zamanlarda ortaya çıkmaya başlayan genç türk teknik direktörlerle geleceğe dair ümit vermeye başlamış futbol. arda, burak, emre, volkan demirel, selçuk, mehmet topal, nuri gibi teknik direktörler ve teknik direktörlük adayları en azından takımlarında takımdaşlığa, pozitif havaya dair bir şey sunmayı başarıyorlar. burası sonuçta taraftar sözlüğü olduğu için sadece galatasaraylı olan hocalarla ilgili paylaşımlar yapıyorum ama genel olarak bu hocaların arkasında durulursa türk futbolu adına ümitliyim. 2019-20 şl sezonunda şl yarıfinalinde tuchel ve nagelsmann yönetiminde psg ve rb leipzig oynamıştı ve farklı ülkelerden futbol medyası mensupları alman hocaların gelişimi ile ilgili belgeseller yapmıştı. türk hocalar da ileride dünya futbolunda iz bırakma potansiyeline sahip, yeter ki sevgi ve destek gösterilsin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın