türk takımlarının idari ve mali sorunlardan bağımsız olarak var olan hadise.
1999 yazında manchester united forma göğüs reklamını yıllık 7.5 milyon sterlin karşılığında vodafone'a vermişti. 2000 yazında uefa şampiyonu olmuş galatasaray'ın yıllık transfer bütçesi 4.5 milyon dolar civarındaydı ki o yıllarda sterlin/dolar paritesi 1.5'e yakındı. jardel'in transferinde telsim'in verdiği 8 milyon doların üzerine ödenen 9 milyon doları faruk süren yıllar sonra "önümüzdeki sezonun da transfer bütçesini verdik" diyerek anlatmıştı.
bu çok basit örnekle bile aslında makasın o yıllarda da açık olduğu görülebiliyor. daha doğrusu o yıllar da büyük takım küçük ayrımı vardı özellikle ekonomik anlamda.
günümüzde futbol ekonomisi içinde dönen paralar katlanarak artmaktadır. bu da "büyük" takımların daha çok büyümesine sebep olmaktadır. daha çok büyümüş olan takımlar da haliyle kendilerini daha fazla koruyup kollayabilmektedir. bu lafın fatih terim tarafından atfedildiği yer olan şampiyonlar ligi arenası özelinde bakarsak, konulan kuralların yapılan düzenlemelerin büyükleri daha da garantiye almak fikri üzerinden ilerlediğini görmek mümkün.
taa galatasaray'ın 1993'te manchester united'ı ekim ayında kupanın dışında bırakmasından beri süregelen bir durum bu.
bu bakımdan doğruluğu tartışılabilir bir konu değil.
ancak tartışılır olan bu lafın kullanım yeridir. bugün bir "
underdog" takımın bir avrupa kupası kaldırma ihtimali 20 yıl öncesine kıyasla çok daha düşük. son 10 yılda buna en çok yaklaşan ajax bile mevcut durumu üzerinden "underdog" denebilecek bir kulüp.
bu konulara girince şampiyonlar ligi 2019-2020 sezonunda psg karşısında yarı finali 3 dakikayla kaçıran atalanta ve atletico madrid'i eleyerek yarı finale kendini atan redbull leipzig gibi örnekler geliyor akla. 2009 yılında almanya beşinci kümedeki bir takımın lisansı alınarak kurulan red bull leipzig, 11 yıl içinde gün itibarı ile şampiyonlar ligi yarı finaline kadar gelmeyi başardı. atalanta ise 3 yıllık avrupa katılımı ve avrupa kupası gelirleri ile bu sezon düşük profilini aşacak işler yapabilen bir yapılanma oluşturabildi.
son iki paragraf birbirine tezat gibi görünse de aslında birbirini destekleyen örnekler. taraflı tarafsız 2019-2020 sezonunda herkesin sempatisini kazanmış olan atalanta, 90. dakikaya kadar skoru getirebilmesine rağmen dayanamıyor, ilk bakışta şanssızlık gibi görülse de gücü yetmiyor. 11 adamı durdursan 12. futbolcu bile dünya starı olarak kenara girince dayanmak bir yere kadar mümkün oluyor.
leipzig ise aslında 10 yıla yayılan bir başarı hikayesi denebilir. bunu peri masalı ya da tesadüf olarak adlandırmamıza engel olan şey, 10 yıl içinde adım adım ilerlemeleri ve her adımın ardından doğru bir adım atabilmeleri. tabi ki küçümsenecek bir konu değil kesinlikle ama uzun vadeye yayılan bir plan, program, stratejinin sonucunda bugün geldikleri noktaya geldiler. seyircisiz ve tek maçlı sistemde, belki bundan da ileri gidecekler kim bilir...
bundan 5 yıl önce bu zamanlar, bu iki takımın 2020 sezonunda şampiyonlar liginde çeyrek-yarı final yapabileceğini iddia eden çıkar mıydı bilinmez. ancak öyle bir iddiayla ortaya çıkana hayalperest gözüyle bakılacağı kesindi.
makasın açılması lafının bir mazaret olarak kullanılmasını boşa düşüren işte bu iki takımın yaptığı gibi uzun vadeli ve başarıyla sonuçlanan planlardır aslında.
avrupa'da bir dönem etkili olmuş, adı duyulmuş, yer almış, ya da kendi tarihiyle "büyük" olarak nitelendirilebilecek belki de 40-50 takım saymak mümkün hafızayı sadece hafif bir yoklayınca. oysa bugün avrupa futbolunda gerçek anlamda büyük olarak kalabilenlerin, son 10-15 yıllık periyotta performans istikrar olarak aynı yerde kalabilenlerin iki elin parmakları kadar olmasını sağlayan şeydir bu makasın açılması hikayesi.
doğruları yapan takımları yukarıya çeken bir sistem var, yukarıya çekilince doğruları yapmaya devam edenleri daha da yukarı çeken bir sistem var. mehter takımı gibi bir doğru bir yanlış gidenlere olduğu yerde patinaj çektiren, yanlışları üzerine koya koya gidenleri döndürüp döndürüp dışarı atan bir sistem var.
son 10 yılda almanya 5. ligden şampiyonlar ligi yarı finaline geldi leipzig. aynı 10 yılda galatasaray idari anlamda 5 kere kırılma yaşadı. ünal aysal dönemiyle bir yükseliş, eleman polemiğiyle hocanın gönderilişi sonrası ünal aysal yönetimine çomak sokulması, emanetçi başkanlar dönemi, dursun özbek dönemi ve mustafa cengiz dönemi. sportif anlamda ise çok kere kırılmalar oldu. üçüncü fatih terim dönemi, sonrasındaki istikrarsız dönem ve sonrasında dördüncü fatih terim dönemi...
bir dönem yapmışız, bir dönem bozmuşuz, bir ileri gitmişiz bir geri gitmişiz. atıyorum 2011-2012'deki galatasaray idari ve teknik ekibi bir 10 yıl görevde kalsaydı, belki de liepzig ya da atalanta yerine galatasaray örneğini verecektik. mustafa cengiz bu denli bir enkaz bulmasaydı belki daha farklı konular konuşulacaktı. ya da mesela dursun aydın özbek başkanlığı 2 yıl daha devam etseydi, şimdilerde çok daha vahim şeylerden bahsediyor olacaktık.
duygun yarsuvatlara falan girmiyorum bile...
aynı 10 yılda galatasaray 11 teknik direktörle çalışırken leipzig 6, atalanta sadece 3 teknik direktör görmüş. başkanlık konusunda götten sallamış olmayayım ama en azından leipzig'in tamamen aynı idari ekiple devam ettiğini söylemek mümkün.
adamlar 10 sene üstüne koya koya giderken biz mehteran gibi ileri geri gitmişiz. ünal aysal'ın türkiye üstü başkanlığı, kendisine yetki veren genel kurulun yan çizmesi sonrası ekonomik anlamda bir krize yol açıyor. kendisinden sonra gelen başkanın 2 yıllık dönemi belki de 5-10 yıl geriye götürüyor. mustafa cengiz neredeyse tarih yazarken yapabildiği kulübü batmaktan kurtarmak olabiliyor en fazla. 2 yıl şampiyon olup aldığın gelirle ancak uefa'ya olan yükümlülüklerini yerine getirebiliyorsun mesela, o da gerçek anlamda kemer sıkarak bazı şeyleri yarım bırakarak...
bu periyotta leipzig'in 1 sezon ikinciliği, bir de üçüncülüğü var ligde. 2 kere şampiyonlar ligi 1 kere avrupa ligi gruplara katılım hakkı kazandılar. 2019-2020 sezonunu da üçünü tamamlayarak şampiyonlar ligi vizesini kaptılar. atalanta 2010-2011 sezonunda ikinci ligden serie a'ya çıkmış. son 3 sezonun 2'sinde şampiyonlar ligi vizesi almışlar
*. bu sezon da üçüncü sırada yer alarak şampiyonlar ligi gruplarında yer almaya hak kazandılar.
aynı dönemde galatasaray'ın 5 lig şampiyonluğu var. 5 kere şampiyonlar ligi gruplarına katılmış, 1 sezon da avrupa ligi gruplarına katılım hakkı kazanmış. bu sezon ise malum, şampiyonun 13 puan gerisinde olmasına rağmen 6. sırada kaldı. trabzonspor'un cezası ve beşinci sıradaki alanyaspor'un kupa finalisti olması sebebiyle bilmemkaçıncı eleme turundan avrupa ligine katılma hakkı kazandı. daha doğrusu şans geldi diyelim...
tüm bunları üst üste koyunca, isteyen istediği gibi yorumlayabiliyor işte. sadece istatistiklere bakıp "abi adamların üçüncüsü yapıyor bizim şampiyonun gücü yetmiyor, makas o biçim açık" da demek gayet mümkün. doğrudur, italya ligi üçüncüsünün aldığı yayın geliri bizim ligin şampiyonundan yüksektir belki
*. ya da bundesliga'da zaten bayern-dortmund harici biraz sivrilen takım üçüncü oluyordur...
ama birazcık geriye çekilip de olayı bütünlüklü ele alınca sorunun sadece makasta olmadığını görmek de zor olmuyor.
makasın açılmasını tek taraflı düşündükçe bir tarafını ıskalamayı devam ediyoruz. o ıskaladığımız taraf da makasın biraz daha açılmasına sebep oluyor aslında. kaynaklarımızı verimli kullanamamamız, belli bir plan ve istikrara sahip olmayışımız bizi olduğumuz yerde patinaj yapmaya itiyor. biz olduğumuz yerde patinaj yaparken elin oğlu boş durmayıp aslında bizim de başarabilecek olduğumuz şeyleri başarıyor.
bize de ahlar vahlar içinde uzaktan takip etmek kalıyor...