• 27
    göte göt demesini bilen taraftardır.

    ortada yanlış giden bir şey varsa ve bunun sonucu gelecekte durumu daha da kötüye götürecekse eğer bunu eleştirmekten daha doğal başka ne olabilir diyen taraftardır aynı zamanda.

    eğer her zaman daha iyi olmaksa amaç eleştirmeyi bilmelidir insanoğlu. eleştirmeyi bilmezse bir insan, çobanın güttüğü bir koyundan farkı kalmaz. tanıdık geldi di mi? *
  • 29
    96-2000 döneminde internet ve sözlükler bu kadar aktif olsaydı belki de fatih terim gitmeyecek, o kadro dağılmayacak ve kırılması çok daha güç rekorlar olacak ve bir şampiyonlar ligi kupası müzemizde duruyor olacaktı.

    galatasaray taraftarı eleştirir, bazen hata da yapar ama genele bakınca ne beşiktaşlılar gibi körü körüne romantiklik yapar ne de fenerlier gibi her şeyi destekler. doğruyu hemen her zaman görürler, bir futbol kültürleri vardır. hatta son dönemde yönetime bile yön vermesiyle hatalardan döndürmüş, doğru kararlar aldırmıştır.

    çok büyüktür galatasaray taraftarı, çok...
  • 30
    96-2000 arasi ergun de, hakan sukur de, arif de, hakan unsal da elestirilirdi. hakan unsal'a meshur milan macinda hakan'in golunden hemen once topu kaybetti diye "seni sevmiyorum hakan unsal" demisligim vardi mesela. ne zaman o pozisyonu izlesem aklima gelir gulumserim. tekrar ederim ayni sekilde. o soz inanilmaz bir sevincin onsozudur zira. hepsi elestirildi final macinda hagi bile elestirildi. galatasaray taraftari futbolu bilir ve elestirir. bu ulkede futbolu bilmeyen adamin fenerli besiktasli olmasi kolaydir. besiktaslilarin cogu 3 senelik donemde besiktasli olan cocuklar. zaten o yuzden fazla taraftari yok. fenerlilerin cogu futbolu bilmezler. cunku fener asiri derecede populerdir yesilcam filmlerinde falan. adam oylesine bir takim tutacaksa feneri secer. hepsi boyle demiyorum ama futbolu bilmeyenler arasi anket yapilsa en fazla fenerli cikar. galatasaray taraftari futbolu bilir. takimi genelde basarilidir o yuzden daha cok mac izler. izledikce de mac ve futbol kulturu artar. bunu bir kere hazmedelim.

    ben size taraftari elestirenlerin derdini soyleyeyim. ulemaliktan ekmek yiyenlerin "siz bilmezsiniz biz biliriz" ekmek derdi var. bu cepte. asil dert galatasaray taraftarinin otoritesini kirmak. asil dert taraftari zombilestirmekte.

    cunku cok oluyoruz. galatasaray'i halk mi yonetecek dedeler mi? mevzusuna geliyoruz. cunku basari kistasinda ayrisma var. galatasaray taraftari farkinda olmadan kendisini avrupa takimlariyla kiyasliyor. bu onlarin dna'sinda var. bizim icin onemli olan sifat avrupa fatihi galatasaray'dir. bunun yerine sampiyonluga tamah eden, putlastirilmis formanin altindaki yeteneksizlere ses cikarmayan bir taraftar istiyorlar. bir de utanmadan 14 senelik donemi hatirlatiyorlar. "tamah edin" diyorlar. birader bu tribunun cogu 90li yillarin basinda galatasarayli olmus kusak. herkes kendi kusagindanki basarilardan sorumlu!

    forma kutsaldir. bu kutsiyetin hakkini da once icindeki adamin karakteri ve yetenegi verecek. eger vermezse o forma o adamin kellesini kurtaramaz. bunu da hazmedeceksiniz.

    edit: cok beklersiniz "tuket itaat et öl" taraftarini. barcelona'yi yenmek icin elli bin kisinin kongre yapmasi gerekiyorsa yapacak. hangisi daha ucuz dedeler ona karar verecek! taraftar protesto edince hoca/yonetim gondermek mi? yoksa bunlar alinmadan taraftarin da fikrini almak mi?
  • 31
    şunu da eklemeliyim, belki aykırı olacağım ama, bu eleştirme hastası taraftar, aynı zamanda kendini kulübün sahibi zanneder. taraftar kulübün sahibi falan değildir arkadaşım, sizi fazla havaya sokmuşlar, fazla büyütmüşler sizleri. maça gelin bağırın, hakem hatasında orayı yıkın, store'a gidin para verin forma alın diye pohpohlayıp durmuşlar. yok öyle bir şey, ben söyleyeyim size.

    ne kadar ayakları yere basan bir örnek olur bilemiyorum, ama benim bir şirketim var diyelim, güzel bir logosu, güzel bir internet sitesi var, facebook'ta 1000 kişi beğeniyor bu şirketi ve takip ediyor. hatta bana destek için ürünlerimden satın alıyorlar falan. her şey iyi hoş da, önemli bir karar alacağım zaman bu 1000 kişiye mi soracağım? bu 1000 kişi, "sana bugüne kadar destek verdik, ürününü aldık, bize soracaksın, o ustabaşı iyi çalışmıyor, o işçi çok disiplinsiz" derlerse bu mantıklı olur mu? onların sözü ile yönettiğim bir şirketin devamlılığı sağlanabilir mi?

    taraftarların yönetimin içine bu denli girmesi, eleştiri sınırlarını aşıp "onu gönderelim, bunu getirelim" demesi, forma alasınız, gelip statta boğazlarınızı patlatana kadar bağırasınız diye size verilen gazlardan dolayıdır. "taraftarın otoritesi" falan yok öyle bir şey.
  • 32
    takıntı haline getirmediği müddetçe haklı olan taraftardır. her zaman ve her koşulda eleştiriyi hakeden oyuncusu varsa, açık yüreklilikle ve iyi niyetle eleştirmelidir.

    yanlış örnekler üzerinden değerlendirmemek lazım. galatasaray bir şirket değildir, spor kulubüdür, taraftarı sayesinde vardır. şirket olduğunu varsayalım, o zaman, galatasaray taraftarı müşteridir, müşteri mal almazsa, hizmet almazsa şirket batar, bu açıdan her şirketin asıl sahipleri müşterileridir. şirket yönetimi, şirketin ürünleri hakkında karar almadan önce müşterilerinin beklentisini göz önüne almalı ve ilk başta onları memnun etmeye çalışmalıdır. müşteri de her zaman haklıdır, sen, şirket benim kardeşim, babamdan kaldı bana, istediğimi yaparım diye kafana göre hareket edersen, müşterini önemsemezsen, o müşteri de desteğini senden çekip seni batırmasını çok iyi bilir.

    vefa spor şirketi ile galatasaray spor şirketi arasındaki fark, taraftarının etkinliği ve gücüdür. yoksa ikisi de tarihi kulüptür, biri 1905 biri 1908 kuruluşlu, hiçbir farkları yoktu ilk başlarda. yüzyıl boyunca verilen emek sayesinde taraftar sayısı çoğaldı, kamuoyu oluşturma gücüne ulaştı, maddi açıdan ferahladı ve büyüdü kulüp. bunu bazı arkadaşlar kafasına iyice soksun ki, yönetimlere yaranmak için kendi taraftarını satmasın, aşağılamasın.
  • 33
    bal gibi de kulübün sahibi olan taraftardır. bu sahipliğe eleştirmeyen taraftar da dahildir.

    şahıs şirketleriyle alakalı verilen örnek pek benzemese de aşağıdaki gibi çürütülecek bir durumdur bu;

    ne güzel bir şirket kurmuşsun. facebook'ta binlerce takip edenin piyasada binlerce müşterin var. buraya kadar her şey tamam. senin bu şirket belli bir ürün üretiyor, misal futbol topu (futbolla alakalı olsun). senin bu ürettiğin futbol topu, tepildiği ilk halı saha maçı sonunda dikişleri patlatıp balon yapıyor olsun. bir müddet sonra bu ve buna benzer yüzlerce şikayet gelsin ürettiğin futbol topları ile alakalı facebook sayfana ya da şirket e-postana.

    bu durumda şirket sahibi olarak sen ne yaparsın genç girişimci? çağırırsın üretim müdürünü, kalite kontrolcünü sorguya çekersin. her kimde ise hata işine son verirsin. üretimi baştan sona kontrol ettirir hatanın kaynağını bulup kaliteyi yakalamaya çalışırsın.

    şimdi futbol topunun tek bir halı saha maçı sonrasında balon yaptığı yere geri dönüyorum. ürettiğin futbol topu balon yapıyor ama tek bir şikayet bile gelmiyor. günler aylar geçiyor sen üretime aynı şekilde devam ediyorsun fakat facebook sayfanda beğeniler gün geçtikçe azalıyor, müşteri portföyün gün geçtikçe daralıyor. sen diyorsun ki allah allah yahu siz müşteriler ne iş? hasbelkader öğreniyorsun durumu ve gerekeni yapıyorsun fakat iş işten çoktan geçmiş oluyor çünkü rakip firmalar senin portföyünden çıkan müşterileri çoktan bağlamışlar bile. sen de dımdızlak kalıyorsun ortada.

    ticari hayatta sermayeyi cebinden koyar yatırımı sen yaparsın şirketin sahibi kağıt üstünde sen olursun ama hizmeti sunduğun kitle yani müşteri kitlen memnun olduğu müddetçe sen de var olursun. müşteri dolaylı yoldan senin şirketinin sahibi olmuş olur.

    günümüzde futbol kulüpleri de buna benzemektedir. taraftar hem müşteridir hem de kulübün sahibi. mal ve hizmet aldığında müşteri, aldığı mal ve hizmetlerden doğan kaynaklarla futbol kulüplerine yatırım yapma imkanı tanıyarak da kulübün sahibi.

    ek olarak, ne kadar çok reputasyonun varsa o kadar çok yatırımı kendine çekersin. bu reputasyonu kulüplere sağlayan da taraftarın ta kendisidir.
  • 36
    kendisini geliştirmeyen, demeçlerle prim yapmaya çalışan, milyonları cukkalayıp topa vurmaktan aciz, mücadele etmeyen, ikinci lig kalitesinde olup kendisini galatasaray'ın evladıyım diye lanse eden; kısacası galatasaray formasını haketmediğini düşündüğüm her futbolcuyu eleştiriyorum. bu kulüpte asla eleştirmem diyecek kadar kimseye tapmıyorum. tapanların da galatasaray'a faydasından çok zararı olduğunu biliyorum.

    tapanlara tavsiye: bu işten zevk almaya bakın, taraftar da olsanız objektif olun, koşmayan, çalışmayan sporcuyu eleştirmezseniz yarın birgün yediklere kaba pislerler, pisliyorlar da haberiniz olsun.
  • 38
    özellikle younes belhanda başlığının altında kendi oyuncusunu linç etmekten bıkmayan, usanmayan, yaptığı her hareketi olumsuz yere çekip, kalbinde ne kadar nefret varsa hepsini kusan taraftardır. ben hatırlamıyorum hiç bir futbolcumuzun bu kadar eleştiriye maruz kaldığını. kötü oynadığı maçlar tabiki oldu ama bu adam sezonun geneline bakıldığında takımın en önemli oyuncusu değil miydi? yani biz başka bir oyuncuyu mu izledik? oynamadığı maçlarda takımımızın hücumsal ve defansif eksikliğini hiç mi farketmediniz? bu kadar mı nefret var içinizde. ben artık bu oyuncu için eleştirinin dışında bilerek algı yapıldığını düşünüyorum. hastalık falan değil yani bilerek yapılıyor başka açıklaması yok.

    kimseye tavsiye vermek haddime değil ama lütfen içinizdeki nefreti biraz da olsa azaltıp, yapılan güzel şeyleri görmezden gelmeyin. bu sadece belhanda için değil, tüm futbolcularımız için de geçerli. hatta yaşantınızdaki her şey için geçerli.

    şimdi diyeceksiniz belhanda’nın avukatı mısın sen? evet avukatıyım aq. deli oluyorum abi olur olmadık eleştirileri görünce. bu adam hiç mi olumlu bir şey yapmadı? bir de yazıp çiziyorsunuz hiç bir oyuncuyu bu kadar övmediniz diye. evet övmedik çünkü hiç bir oyuncu haksız yere bu kadar eleştirilmedi.

    skor taraftarlığı yapmayı çok seviyorsunuz. gol atamayan, asist yapamayan bir 10 numara diyorsunuz. bu adamın hiç katkısı yok mu? yani biz şizofren miyiz de savunuyoruz bu herifi? elin giuliano’sunu ve talisca’sını öve öve bitiremediniz. artık aynı şeyleri söylemekten sıkıldım, çok farklı kafalardayız beyler.
  • 40
    galatasaray taraftarı bu özelliği sayesinde diğer takım taraftarlarına fark atmıştır ve şu anda bu konuda açık ara türkiyede en iyisidir. taraftarımızın çoğu gerçekten futboldan ve futbolcudan anlar ve takımı buna göre yönlendirir. en son yaşanan arda olayı buna en iyi örnektir.

    ayrıca hastayım bu oyuncuların eleştirilemez olduğunu düşünenlere. adamlar yılda milyon eurolar alıyor, adamların maç başı primleri buradaki çoğu kişinin 2-3 yıllık maaşı kadar ama oyuncular eleştirilemez ya da satılsın denemez. yürü be.

    takıma destek olmak başka bir şeydir, takıma katkı sağlamayan veya takımı aşağı çeken oyuncuları eleştirmek başka bir şey. bunu açıkça söyleyip yönetimi ve teknik ekibi yönlendirmek ise kaymaklı ekmek kadayıfı. bunun sayesinde arda bizde değil, geçen yaz sabri gitti, aydınla sözleşme imzalanmadı, burak, umut gönderildi vs vs vs.

    şu anki takımdan da maicon kesinlikle gitmelidir.

    imza: hasta taraftar.
  • 41
    asgari ücretle çalışıp, her sezon 100-200 lira arası forma alan, avrupadaki fiyatların kat kat üstünde olan fiyatlara bilet alıp maça desteğe giden taraftarın yıllık milyon eurolar kazanan oyuncularını eleştirme hakkı vardır diye düşünüyorum.

    ha burada eleştirirken sadece olumsuz değil olumlu yönlerini de konuşup; ne göğe çıkarmalı ne yerin dibine sokmalıyız. maalesef bizim insanımızda bu sıkıntı çok yaşanıyor. duygularımız hep uç noktalarda. ya çok severiz ya nefret ederiz. dozajı doğru ayarladıktan sonra eleştiri normaldir.
  • 44
    bu sene sacha boey inanılmaz bir çıkış yakaladı.

    https://youtu.be/91A1tKQQEC8

    twitter'da, youtube'da bir sürü boey videosu var, scoutlar tarafından izleniyor deniliyor, bakıyorsun 15-20 milyon eurolar havada uçuşuyor.

    mesela şu anda kimse boey'e kötü bir söz söyleyemez değil mi, çünkü harika katkı veriyor takımımıza.

    ee, bugün boey için yaşananların aynısı, tıpatıp benzeri geçtiğimiz sezon kerem aktürkoğlu için yaşandı.
    scoutlar izledi, skill videoları yapıldı, 25 milyon euro bonservis bedelleri konuşuldu.

    hakeza kerem de bu taltifleri haketti doğrusu, çift haneli gol ve asist sayılarına ulaştı.

    ama bugün bakıyorum sosyal medyada kerem'i yerden yere vuranlar var, 2. lig topçusu diyenler var, utanmadan küfür edenler var.

    kardeşim bu kerem geçtiğimiz yılla aynı kerem; ne yaşlandığı için performansı düştü, ne de sakatlık geçirdiği için formunu yitirdi.

    kerem'in yerine yossi kohen gelmedi ya, bu ne acımasızlıktır yahu.
    son vuruşlarda şansı olsa bugün yapılan eleştirilerin yerini övgüler alırdı, halbuki aradaki tek fark şutlarının çizgiyi geçip geçmemesi.

    bugün kerem'i adaletsizce eleştiren tipler yarın aynısını boey için de yapar.
    tutarlılık yok bu insanlarda.

    neyse ki galatasaray sözlük içinde barındırdığı ferasetini yitirmemiş, aklı başındaki yazarları sayesinde bu iğrenç sosyal medya ortamından sıyrılıp bizler için müreffeh bir mekan olma özelliğini koruyor.

    kendi oyuncularımıza sahip çıkalım, onları yersiz eleştirelere meze yapıp harcamayalım.
  • 45
    eleştirme demeyelim de daha çok değersizleştirme diyelim.

    uzun zamandır taraftarımızın çoğunluğunun yaptığı şey eleştiri değil. kerem özelinde bakacak olursak; "yüzü gülmüyor, abisi fenerli, gol atıyor ama pas vermiyor" gibi şeyler eleştiri kategorisine girmiyor malesef. geçen sezon iyi perfomans verirken de yazılanları okuduk, gördük. genele bakacak olursak ise kesinlikle yapıcı ya da yerinde eleştirileri ayırıyorum geri kalanı tamamen yıkmak üstüne.

    galatasaray kültürü eleştiri üzerine kuruludur. bunu her yazımda belirtiyorum ama son 3 4 senedir bu kültürün yerini linç aldı. gencecik çocukları hal ve hareketleri üzerinden dahi yerden yere vuracak hale geldik. efsaneye* söylenenleri saymıyorum bile. kusura bakmayın ama bu ortamda ne futbolcu yetişir ne başarı gelir.
  • 46
    kendi futbolcusunu değersizleştirmeye bayılan taraftarın kapı komşudur.

    apo kasspor, berkan vasat, demirbay şu, aktüroğlu bu, barış götü kalkık vs vs… şampiyon galatasaray takımı profesyonel sporcuları bunlar. hem kendi kariyerleri hem de galatasaray için yine ellerinden geleni yapacaklardır.

    doğru eleştiri başarı getirir. transfer obezliği ve futbolcuyu değersizleştirmek değil.
  • 47
    aşırı duygusallık yüzünden gönderilmesi gereken oyuncu göndermemek hastalığı ile kafa kafaya yarışır...

    oyuncu kötüyse gider.
    iki-üç sezon üst düzey katkı vermiş olabilir ancak kötüye gidiyorsa formu ve bu süreklilik arz ediyorsa eleştirilmesi, gönderilmesi elzemdir.

    çünkü bu sefer forma adaleti sekteye uğruyor.
    mevcut kadrodaki oyuncular, alttan gelen altyapı oyuncuları "ağzımızla kuş tutsak" kadroya giremeyiz diyor. bunun sebebi, taraftarın aşırı duygusallıkla, kötü oynayan oyuncuyu koruma içgüdüsüdür.

    ikisi de felaket sonuçlara gebedir.
  • 48
    biraz performansı dalgalanan her oyuncu yerine yeni transfer ister, yeni gelen oyuncusuna da anca birkaç ay sabır gösterir, bir sonraki sezonda onun yerine de transfer ister.

    dünyada türk kulüpleri dışında hiçbir kulüp bu kadar sık kadro değiştirmiyor. mesela abdülkerim bardakçı geçen sezon sakatlık geçirdiğinden beri performansı düştü, bu seneye de iyi başlayamadı. burada yapılması gereken hemen yeni oyuncu mu almaktır yoksa oyuncuyu bir süre yedek bırakıp performansını artırmasını beklemek mi? aynı oyuncu 1.5 sezon boyunca insanüstü performans verdi. kredisi bu kadar düşük mü de hemen çöp oluyor? abdülkerim 33-34 yaşında olsa denilebilir ki artık toparlayamaz, ama burada öyle bir durum da söz konusu değil.

    aynısı başka oyuncular için de söylenebilir. bu kadar maymun iştahlılıkla kalıcı başarı gelmesi çok zor, bunda da eldekini gömüp sürekli yeni hayaller peşinde koşan taraftarın payı çok büyük.
App Store'dan indirin Google Play'den alın