• 14526
    teknik direktörü olmayan takım. şaka gibi olay ama inanılması güç şeylere o kadar çok alıştırdı ki dursun özbek, bu kadar anormal bir duruma sanki normal bir şeymiş gibi pek fazla değinilmiyor. orhan atik zaten hoca moca değil ama lisansı mı ne yetmiyormuş, gençlerbirliği maçı son maçıymış falan. mahalle takımının bu kadar saçma işleri yoktur. kim bu takımın hocası arkadaş? böyle bir rezillik var mı ya? komedi filmi gibi anasını satayım, gönülden bağlı olmasak tak cd'yi izle, gül.

    durumun vahametinin anlaşılması açısından ekleme: takımın fenerbahçe maçı öncesi teknik direktörü yok.
  • 14527
    savunmada, chedjou, semih, hakan, denayer, koray herpsini üst üste koyuyor karesini alıyorum bir adam akıllı stoper etmiyor. dönüyorum orta sahaya. selçuk, donk, emre, bilal, rodriguez', üst üste, alta alta, yan yana koyuyorum olmuyor. çarpıyorum, bölüyorum, eli yüzü düzgün bir orta saha adamı etmiyor. bakıyorum, hücuma... podolski, sneijder, yasin, sinan, um....

    amaaaan keyfim kaçtı be...
  • 14531
    en temel problemi dinamizm olan takımdır. bazı futbolcularımız üzerinden örnek verecek olursak;

    mesela podolski;
    iyi futbolcudur. sol ayağı van persie'den bile iyidir. vurduğu her 3 şuttan birisini gole çevirebilen bir özelliğe sahip. podolski gibi şutu olan futbolcu bulmak oldukça güç. ancak her futbolcu gibi onun da zaafları da var. sürekli oyunun içinde olan, hareketliliğiyle rakibi rahatsız eden, pas oyununa katılan ve sürekli yer değiştiren bir futbolcu değil podolski. peki podolski'nin bu zaaflarının gözükmesini engellemek için ne yapılmalı? çok basit. podolski'nin yanına, önüne veya arkasına çok koşan, basan, hareketli bir oyuncu yerleştirmek. böyle bir oyuncu olsun ki zaman zaman podolski'nin yerine de koşsun.

    mesela selçuk ve sneijder;
    selçuk ve sneijder orta sahasının 3. elemanı olarak donk değil de lawal olsaydı (lawal alınmalıydı demiyorum. hemen lafı kıçından anlamayın. illa lawal değil veli kavlak da olabilir, afaki konuşuyorum). lawal, selçuk ve sneijder yerine de koşup mücadele edecek, takımın sertliğine, dinamizmine ciddi katkı yapacaktı. böylece bu iki futbolcu kendilerinden beklenen pas dağıtma, oyun kurma, ters toplar ve şut denemeler gibi iyi oldukları yönlerini daha çok ön plana çıkaracaklardı. biz de eleştirirken "yahu selçuk bu şutları niye dışarıya vuruyorsun? bu uzun pasları niye kötü atıyorsun" diyecektik. bugünkü gibi "neden çalım yiyorsun" demeyecektik. yani bir futbolcuyu yapabildiklerini yapamıyor diye eleştirmek farklı, zaten yapamadıklarını "neden yapamıyor" diye eleştirmek farklı.

    senin takımında; forvette van persie olsun, 10 numarada sneijder olsun, orta sahada selçuk ve okay olsun, bir kanatta podolski, bir kanatta stoch olsun, beklerde hakan balta ve denayer olsun... ee, kim koşacak bu takımda? langırt oynamıyoruz ki?
    bu veya benzeri futbolcular aynı takımda oynuyorlarsa sen merkez orta sahaya her maç mücadele etmekten saçı başı dağılan bir futbolcu koymak durumundasın.
    bu veya benzeri futbolcular aynı takımda oynuyorlarsa sen sol açığa maç başı en az 12 kilometre koşan "yeter artık koşma, ben izlemekten yoruldum" diyeceğin bir futbolcu koymak durumundasın.

    gökmen özdenak diyor ya "bakıyorsun bilmem nerede kaka maka it gibi koşuyorlar ya". aynen öyle bu futbolcuların aynı takımda oynayacaksa oraya bir yere it gibi koşan futbolcu yerleştireceksin. kimseden top kapamıyoruz yahu. bu sezon örneğini çok gördük. herhangi bir maçta son 20 dakikaya giriliyor, gol atmamız lazım. ama top rakibe bir geçiyor, biz 5 dakika rakibi izliyoruz. çünkü top kazanamıyoruz. bakın; muslera, linnes, denayer, semih, olcan, selçuk, bilal, sneijder, podolski, yasin, umut ilk 11'ine karşı sözlükten normal sahada top oynamış 11 kişi ile maça çıksak ve kendimizi biraz zorlasak, şu takıma karşı bayağı bir top çeviririz, abartmıyorum.

    peki her takımda böyle "it gibi koşan" futbolculardan mı var? hayır. ama insanlar taktiğini ona göre kuruyor, ona göre transfer yapıyor. çeşit çeşit takımlar var. mesela bir takımda "it gibi koşan" futbolcu yok diyelim. o zaman ne yapılır? oyun rakip sahaya yığılır ve temposuz ama senin kontrolünde olan bir maç oynanır. bu sistemi oynamak için en başta duvar olabilen, iyi pas yapabilen santrafor gerekir. yine iyi pas yapabilen kanat oyuncuları gerekir ki topu rakibe kaptırmayasın.

    ama biz ne yapıyoruz? forvet umut, bir kanat podolski, bir kanat yasin. ee, ne oldu %70 topla oynama? rakibe top vermeyip oyunu rakip kaleye 25-30 metrede oynama? yok olmuyor. çünkü umut top tutamıyor, yasin her aldığı topu ya çalım denerken ya da kaleye doğru rastgele abanırken kaptırıyor, podolski 20 metre yarı çaplı bir daire içinde top geveliyor. ee, bu futbolcular yine takımda oynayacaklarsa nerede "it gibi koşan" orta saha, kanat veya bek? "takımda yok". ama kaç tane transfer dönemi geçti, alsaydın? yok almadık. sen şu takıma bir tane bile "koşan" futbolcu almıyorsun ve diyorsun ki; ben futbolcu almıyorum, ama yine aynı takım devam edecek. selçuk hem top kapsın, hem 12 kilometre koşşun hem pas atsın, bir de frikik atsın, podolski hem çok koşsun, hem savunmaya gelsin hem de her vurduğunu doksana taksın. eh o zaman da konu filmde söylenen lafa gelir, "hem ayranım dökülmesin, hem götüm sikilmesin".

    takımdaki yanlışlar bir iki değil ki hangi birisini söyleyesin. yahu her maçı dakika dakika irdeleyen bizler bile takımın taktiğini söyleyemiyoruz. çünkü faraşa oyun oynanıyor. teknik direktör diye alt yapı hocası var takımın başında. küçümsediğim için söylemiyorum bunu. herkes bir yerden başlar ama şu an durum bu. bir çok çözüm önerim var aslında. ama şimdi yazıp zayi etmek istemiyorum.

    saygılar.
  • 14534
    üzerinde farklı farklı hayaller kurulan takımım. sabri, umut, donk, semih, salih dursun ve selçuk'un oynadığı takımı fm'de bile şampiyon yapma imkanı yokken gerçek hayatta böyle bir olasılığı düşünenleri görmek de ilginç. ayrıca nando, poldi ve wesley üçlüsünün toplam 48 milyon euro ettiği ne bir oyun vardır ne de bir paralel evren. biraz daha gerçekçi olursak en azından daha fazla hayal kırıklığına uğramayız.
  • 14539
    şu anda 5 sezon öncesinde 8. olduğumuz sezondan daha kötü durumda olduğunu düşündüğüm bir futbol takımı.belki kadro kalitesi olarak o sezonun üstünde ama piyasada öyle bir algı varki; bir şekilde halen şampiyonluk yarışının içinde bile olsak şampiyon olmamızın imkansız olacağı bir durumda olurduk.bunu yaratan biraz da maddi durum.5 sezon önce maddi durumumuz iyi miydi ? tabiki hayır ama uefa'dan gelen ceza zaten motivasyon olarak dibe düşmüş oyunculara hepten pranga oldu.işin çok daha kötü yanı ne sezon sonunda güvenilecek -gelmesi beklenen- bir teknik adam var, ne doğru düzgün yönetim var, ne genç bir kadro var ne de gelecek sezonlarda takımı taşıyacak mevcut as kadro var.ne yapılacağını gerçekten ben de merak ediyorum.
  • 14542
    galatasaray futbol takımı'nda başarılı olabilecek sadece ve sadece iki yerli teknik direktör tanıyorum.

    birincisi: (bkz: fatih terim/@football)
    ikincisi: (bkz: abdullah avcı/@football)

    üçüncüsü yok kardeşim, ne zorluyorsunuz. çünkü geriye kalanlar ya galatasaraylı değil ya da pek becerikli değil. geriye kalanların en iyisi* geçen sene buradaydı zaten, daha kötülerini denemekten vazgeçin.bu takımın ilacı disiplin manyağı alman bir antrenör. bize felix magath'ın gençliği lazım. ha aslında ondan önce başkan lazım bize ya, neyse.
  • 14543
    insanların başına geçmesi için çeşitli teknik direktör isimleri sunduğu takımım.

    fakat herkesin anlamadığı nokta, bu takımın teknik direktörü selçuk inan'dır. o ve onun zihniyeti, galatasaray özelinde türkiye'deki futboldan silinmediği sürece yabancı ve başarılı teknik direktörüler dahi getirsek, tüm yapılanlar geçici ve tesadüfi olacaktır. ha diyelim onları günah keçisi yapıp gönderdik, işler düzelecek mi ? kesinlikle hayır. onlar gider başkaları gelir, dursun özbek çapsızı ve onu oraya getiren divandaki yoz heriflerin de galatasaray özelinde türkiye'deki futboldan temizlenmesi lazım. aksi halde domestik büyüklüğümüze devam edeceğiz. peki bunlar da değişse sonuç değişecek mi ? tabii ki hayır. neden hayır ? bu divan ve düzen değişti diyelim, yerine gelecek insanlar bunlardan, en fazla, biraz daha iyi olacaktır. zira o yeni gelenler taraftarın içinden dahi gelse, sözlükte de örneklerini gördüğümüz üzere birçoğu cahil, heyecanlı ve her şeyi bildiğini sanan kişiler.

    peki çözüm yok mu ? elbette var. içi boş ve yozlaşmaktan yok olma noktasına gelmiş kültürümüzü ve eğitimimizi değiştireceğiz. eğitimden kastım herkesin anladığı matematik, fizik, tarih, coğrafya öğretmek değildir, yani öğretim değildir. öğrendiklerini, kendine kattığın her bir pozitif değeri kullanabilmeyi, genel ahlak ve fayda açısından öncelikle tarafına, daha sonra da etrafına yarar sağlayacak şekilde somut adımlar atmak için harcayabilmeyi başardığın an işler düzelecek. çok beğenilen tüm örneklerden de öteye geçeceksin. o zaman futbolcun da futbolcu olur, teknik direktörün de teknik direktör; yöneticin de yönetici olur, taraftarın da taraftar. gerisi lafügüzaf.
  • 14544
    bu sene geçti bitti. allah bilir kaçıncı bitireceğiz ligi. zaten normal bir sezon geçirip 2. olamıyoruz. ya şampiyon yada berbat bir sezon geçiriyoruz anasını satayım.
    neyse sezon sonuna kadar ne olacağı gram umurumda değil. büyük ihtimalle maçları da izlemeyeceğim. gerek yok sinire strese.

    önümüzdeki senenin planlamasını şimdiden yapmamız lazım derken gülme alıyor beni. dursun geliyor birden aklıma. bütün hayallerim siktir olup gidiyor. sonra rüyalara dalıyorum. sene sonu dursun ve diğer bütün çapsız yöneticiler gitse , adam akıllı işini yapan kişiler gelse diye. sonra diyorum hadi geldiler de ne yapacaklar ? takımın çoğu çöp. elle tutulur 3-5 adam var. e bizde de para yok. nasıl olacak bu işler diye dalıyorum boş duvarlara. karşımızda gün geçtikçe kadrosu oturan beşiktaş ve kaliteli topçular bulunduran fenerbahçe var. takımımız iyi olduktan sonra diğer takımların ne durumda olduğunun bir önemi yok bunu da biliyorum. ama bu leş kadro nasıl düzelir hiçbir fikrim yok. ne kadar hayaller kursakta bazı yeniçeriler gönderilmeyecektir. boş boşuna kendimizi kandırmayalım. sağlam 1-2 transfer yapsak da kurtarabileceğimizi düşünmüyorum. kısacası önümüzdeki seneye gram ümitli bakamıyorum. hakkımızda hayırlısı.
  • 14545
    2016 - 2017 sezonunda kimleri transfer eder bilmiyorum fakat takımda eksik olan dinamizmi geri kazanmaya mecburuz.

    bu sezonu öldürdük. önümüzdeki sezonu da öldürmemek için orta sahaya iki tanem çok koşan, topla da arası ortalama futbolcu bulmak zorundayız. selçuk'la, bilal'le, donk'la yürümez bu gemi. işte scout dediğin hadisenin önemi burada ortaya çıkıyor. aradığımız profil ortalama yetenekte, fakat yetişirken iyi çalışmış, azimli hemen her futbolcunun sahip olabileceği bir profil. yani dünyada bolca mevcut. 300 bin dolara da bulursun, 2 milyon dolara da...

    tabi bir de bu genç adamlara güvenip, hatalarından korkmayacak bir teknik adam gerekiyor.
    bu iki oyuncuyu bulursan aldığın forvetten de verim sağlarsın, o çok eleştirilen savunman da ligin en az gol yiyeni olur.
    umarım scout ekibi harıl harıl bu futbolcuları arıyordur. sezon kapanır kapanmaz teknik direktörün belli olması dahi beklenmeden; iki tane transfer, gazetelerde bir kaç kuru haberin arasında silikçe yazılır ve biz kıymetlerini sezon içerisinde anlarız...
  • 14548
    2015-2016 sezonu için önünde olmazsa olmaz diyebileceğimiz türkiye kupasındaki rize maçları kalmış olan takımım. kazasız belasız rizeyi eleyip finale çıkabilirsek üstümüze düşen sisi kaldırabiliriz. sonrasında ise en önemli nokta 2016 2017 sezonu için yeni teknik ekip ve futbolcularla güzel bir hazırlık yapmak olacak. umut ediyorum ki yepyeni yüzlerle, işi bilen tutkulu bir ekiple, sisin ardından karabulutları da yokedip güneşi de görebileceğiz 2017 mart nisan dolaylarında...

    yani olabilir mi böyle bir şey lütfen olsun çünkü.
  • 14549
    çok gol yeme ve genel savunma problemlerini bertaraf etmek için stoperlerini değiştirmesi istenen takım. bu konuyla ilgili daha önce bir şeyler yazmıştım. en başta çoğunluk savunmaya yardım edecek bir ön libero almamız lazım diyordu. ben bunun dahi yeterli olmayacağını söylüyordum ki şimdi artık her yerde chedjou, denayer, balta için çöp edebiyatı yapılıyor. bunun bir tık daha üstü çok gol yediğimiz için muslera'yı sorumlu tutmak ki çok şükür henüz o raddeye gelmedik. adamın kredisi olmasa çoktan o da asılmıştı gerçi.

    şimdi. avrupa liglerini, büyük turnuvaları takip eden herkes rahatlıkla gözlemleyecektir ki üst seviye futbolda savunmayı yalnızca savunma oyuncularına yaptıran takım neredeyse kalmadı. bu tercihlerden değil realiteden, mecburiyetten kaynaklanmakta. zira artık kimsenin böyle bir lüksü yok. küçümsediğimiz süper ligde bile anadolu takımları sizin savunma açıklarınızdan çokça fırsat yakalayıp cezayı kesiyor. hele şampiyonlar ligi'nde zaten delik deşik ediyorlar yakaladılar mı. büyük takımların "biz x'iz, savunma yapmak bize yakışmaz" demesini beklemek biraz çağ dışı kalıyor artık, 21. yüzyıldayız zira. bir zamanlar "büyük takım tek forvetle oynar mı kardeşim"ciler vardı, sayıları zamanla azaldı modern futbolun realitelerine adapte oldukça. hayırlısıyla diğer antika huyları ve düşünceleri de yontulacak insanların.

    4-2-3-1 en yaygın dizilişlerden biri olmasına rağmen oynaması en zor dizilişlerden biridir aslında. daha doğrusu eğer oyuncu profilleriniz ve oyun sisteminiz bu dizilişe uygun değilse çok sıkıntı yaşarsınız. bizim de yaşadığımız bir nevi bu aslında - özellikle savunma anlamında. bu dizilişin olmazsa olmazı; dinamik ve taktik bilgisi temel düzeyde de olsa olan oyuncular. zira ofansif karakterli bir dizilişten bahsediyoruz ve oyunun savunma yönü için kaymaları iyi yapması şart takımın. topu kaybettiğinde pes edecek, eli belinde bekleyecek, topu geri kazanmaya yardımcı olmak yerine öyle bekleyecek oyuncularla sıkıntılar yaşamanız kaçınılmaz - ki sanırım bunun örnekleri bizim takımda son dönemde bolca görüldü. bu sezondan örneklendirirsek;

    - kenar oyuncularımız yasin, podolski ve sinan gümüş. malesef hepsi eğer kritik bir maç oynamıyorsak topu kaybettiklerinde savunmaya yardım etmeye gönülsüz oyuncular. hücumu ne kadar seviyorlarsa savunmayı da o kadar zorla yapıyorlar.
    - forvetimiz burak ve umut. burak'tan zaten savunma konusunda bahsetmeye dahi gerek yok. umut daha istekli olsa da artık ilerleyen yaşı gereği eski güç ve direnci kalmadı.
    - merkez ikiliye gelirsek selçuk ve yanında sürekli değişen ve hiçbiri ilaç olmayan oyuncular. zaten selçuk da taktiksel bilgisi olan bir oyuncu olsa da ciddi formsuz ve nazlı bir halde.

    böyle bir takımı göz önüne alınca savunma oyuncularını bireysel olarak değerlendirmek bana göre büyük bir haksızlık ve yanlış. yazının da asıl anlatmak istediği nokta burada devreye giriyor: savunma bir takım işidir. savunmaya dahil olan birey sayısı arttıkça her bir bireyin kalitesinin önemi görece olarak azalmaya başlar. bir ağırlığı 10 kişiye kaldırtıp zorluğu paylaştırmak yerine neden 4-5 kişiye eziyet çektirirsiniz ki?

    çok basit bir örnek vereyim. 2012-2013 sezonunu hatırlarız hepimiz. şampiyonlar ligi'nde çeyrek finale çıkıp, ligde şampiyon olduğumuz sezon. stoperleri de hatırlarız eminim. semih ve dany. evet; semih-dany ikilisiyle bu dediğim şeyleri başardık. bu adamlar chedjou'dan, denayer'den, koray'dan, balta'dan iyi olduğu için mi başardık yoksa o takımın canavar gibi bir omurgası olduğu için, topun arkasına geçti mi kimseden kolay kolay gol yemediği için mi?

    yani... savunmasını toparlamak için her sene stoperleri değiştirelim kafasını bırakmamız lazım. takımın asıl ihtiyaçlarını hallettikten sonra bakılması gereken işler bunlar. çok pahalı topçulara da gerek yok. önemli olan çalışkan, dinamik bir takım oluşturmak. emin olun gerisi gelecektir. ayrıca unutmayın ki seneye şampiyonlar ligi de yok. yükü paylaştıkları sürece seneye stoperler chedjou-koray da olsa yine başarılı oluruz biz. daha iyilerini bulabileceksek onları da değiştirelim ama öncelik sıralamasını doğru kuralım.
  • 14550
    defansif zafiyetleri olan takımımız. ama bunun ön libero ya da bireysel futbolcularla hiçbir ilgisi yok. hele ki rakamasal saha dizilişleriyle bunu açıklamaya çalışmak çok büyük bir yanılgıdır. ben bu konu hakkında nacizane fikirlerimi 4 ana başlıkta toplayarak sizinle paylaşayım.
    1- kadro istikrarsızlığı,
    hem savunmada hem hücumda takım olmak öncelikle beraber sıkı çalışmak ve sürekli beraber oynayarak alışkanlık kazanmak üzerine gelişir. buna da istikrar deniyor zaten. kadroda istikrarı bir türlü sağlayamadık. geri 4'lüde açın bakın her maç farklı kombinasyonla çıkmışız. yani bizim 1. sorunumuz istikrar bu da biraz sabır işi ama sabır gösteremedik camia olarak. 15/16 sezonunda sanırım 4. teknik direktörümüzle çalışmaya başladık.
    2- sorumluluktan kaçmak,
    oyuncularımız zamanla kendilerine olan güveni kaybettiler ve sürekli sahada kaybolmak, taşın altına elini sokmamak için çabalıyorlar. bu da savunmaya direkt etki ediyor zira savunma en başta sorumluluk isteyen bir olay. mesela en çok yediğimiz iki gol türü var bunlardan ikincisi duran toplar. duran toplarda nasıl savunma yapacağımız tam olarak belli değil. yani alan savunması mı ? adam adama mı ? hangi rakip oyuncuyu kim alacak bunlara oyun anında karar veriliyor ve bazı oyuncuları ateşe atma durumu gerçekleşiyor. mesela en güzel örneği godin'i denayer ile eşlemektir.
    3- hücumda oyun stilimizin tam oturmamış olması,
    bunun savunmaya etkisi şöyle oluyor; hücumda topu çevirmek isteyen set oynamak isteyen bir takımız, haliyle bir iki top çevirip savunmamızı öne çıkartıp rakibi sıkıştırmak istiyoruz. fakat 1. maddede belirttiğim gibi iyi top çevirebilmek , iyi set yapabilmek beraber sıkı bir takım çalışması sonrası sağlanan istikrarda gizlidir. rakipler her maç bizi aynı tuzağa düşürüyorlar. rakip biraz geri çekiliyor bizim top çevirmemize olanak sağlıyorlar ne zaman takımca enine genişliyoruz pas hatalarına meyilli oluyoruz o zaman ortasahada baskıyla topu kazanıp savunmayı çıkarken yakalayıp gole gidiyorlar. aynı golden sanırım 15 tane yedik bu sezon. ortasahada top çevirirken yapılan pas hataları desem size bir şeyler hatırlatır.
    4- savunmada saha parselizasyonu,
    mesela diyelim ki top rakipte rakip sete döndü bizi hapsetti. 10 tane oyuncumuzla savunmadayız ama nedense rakipten 2 adam bu kadar kalabalık savunmanın içinden dümdüz gidebiliyor. bunu mutlaka görmüşsünüzdür. işte ben buna kuru kalabalık diyorum. oyuncularımız savunma içgüdüsüyle geri geliyorlar iyi niyetlerine kesinlikle şüphem yok fakat ne yapacaklarını hangi alanı nasıl tutacaklarını bilmiyorlar, çünkü pratiği yapılamış, herkesin mevkisi her maç değişiyor. yan yana dizilmiş 10 tane adam kimin nereyi savunacağı belli olmayan görev paylaşımı yapılamamış bir 10 kişilik savunma var.
    bu savunmanın içinden yürüyerek geçen rakip oyuncular hem sinirimizi bozuyor hem de gol yememize sebep oluyor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın