22951
bu sene* takımın maum gidişatı göz önünde bulundurulduğunda problemli durumumuzda kilit ismin kendisi ve ilişki kurma yöntemleri olduğu konusunda görüş bildirmek istiyorum. kendisinin kıymetini ve yetkinliğini tartışmaya açmak haddime değil.
çözüme odaklanmak için iki kök nedeni irdelememiz gerektiğini düşünüyorum:
1. yönetim her ne kadar sezon öncesinde duyarlı davranarak ve doğru hamleler yaparak ffp krizi sürecinde hocanın eline nispeten iyi bir kadro teslim etmiş olsa da, ne hocanın transfer talepleri ne de takımın kötü gidişi üzerine hocayı denetleyip hesap sorabilecek ağırlıkta değil. medyada ve çakallar sofrasında sezon başından beri hoca yalnız kalıyor. kendisinin her zaman serbest bırakılmaktan hoşlanan bir yapısı olduğu biliniyor. ancak yönetim ipleri biraz fazlaca hocanın eline verdi gibi geliyor. keşke o dönem tatsızlıklar yaşanmasaydı da ünal aysal gibi ağırlığı olan bir başkanla hocayı tekrar değerlendirebilme imkanımız olsa diyorum bazen. ünal aysal'ın başkanlığı döneminde en büyük falsosunun selçuk, burak gibi oyunculara verdiği astronomik sözleşmeler ve tarık çamdal, ontivero gibi saçma transferleri olduğunu düşünüyorum. bana göre hocanın o dönem kapıldığı rüzgarlar düşünüldüğünde aysal'ın kendisini kulüpten uzaklaştırması cesurcaydı ve bana göre doğruydu. ancak olayın yöntemi ve sürecin yönetilmesi itibariyle aysal'ı eleştirebiliriz, ki bu da en büyük falsosu değildi bana göre. aysal terim polemiğinde hatanın yüzde 70'i hocadaydı. ikisinin arası tatlıya bağlanabilse bu durumun kulüp için en hayırlısı olacağı düşüncesindeyim. ya da hoca "ben artık takım çalıştırmak istemiyorum üzerimde otorite kabul edemiyorum" deyip açıkça başkanlığa adaylığını koymalı ve bu kötü gidişatı kendi sonlandırmalı.
2. taraftarın sabrı, kulübün geleceği, ferguson modeli, geçmiş başarıların hatrı, istikrar, daha önce nerelerden toparlandık bu sene de toparlanırız vs. düşünceleri ile şu an ne kadar kötü durumda olursak olalım, hayatta olduğu ve kulüp çalıştırmak istediği sürece hocadan başka bu kulübü daha iyi kenetleyebilecek bir şahıs olduğunu düşünmüyorum. kendisinin iyi bir lider olduğunu ancak yönetim tarzının fazlaca amatör olduğunu düşünüyorum. tüpçüyle olan halleri ve medyada düştüğü gereksiz polemikli durumlar çerçevesinde dahi bu takımın başına tekrar geldiğinde ahımız var diyenler dahil herkes kenetlendi. ama hoca yılların deneyimlerine rağmen çok inatçı ve adamcı. hasan şaş'ın bu takıma teknik kadroda faydadan çok zarar verdiğini taraftar olarak bizler dahi görebiliyorken kendisi bu durumu sürdürmekte ısrarcı. yani yardımcı seçerken yardımcının yeteneği ve kalifiyeliği değil, kendisine bağlılığı daha önemli hoca için. aslında üstteki madde biraz da burada devreye giriyor. yönetim hocaya "hocam seni tartışmaya açamayız ama idmanlar, taktik, teknik olarak takımın sıkıntılı olduğunu görüyoruz. senin bir figür olarak kalmanı ve kulübede olmanı isteriz. ama sen de yaşlandın enerjin düşüyor, gelişime açık değilsin, bu sebeple senin yükünü alacak ehil yardımcılar seçelim. şu yardımcıları değiştirelim, sen bir figürsün, efsanesin. biz bu figür çerçevesinde işinin ehli profesyonelleri konumlandıralım, sen yorulunca bu takımı bırakabileceğin birileri olsun" diyebilecek kadar cesur değil.
en yetkili iki merci dediğimiz yönetim ve hocadan baskın olması gereken çekinik, çekinik olması gereken baskın olunca bu sıkıntıları tüm camia olarak yaşıyoruz kanaatindeyim. mustafa cengiz de sanırım hocayı ürkütüp taraftarın gözünde faruk süren, ünal aysal gibi başkanlar gibi anılmak istememesinden dolayı hocayı kontrol edemiyor, hesap soramıyor.
bu hissettiklerim çerçevesinde aklımı karıştıran konuları maddelemek istiyorum. belki sohbet etmek isteyen yazarlar yeşillendirir de derdimizi paylaşırız ümidiyle:
1. hoca büyük bir teknik adam. öyle az buz değil. ismi bile birilerini tutuşturup bizi kenetlemeye yetiyor her şeye rağmen. kendisinden galatasaray taraftarının hayatta olduğu müddetçe asla ümidini kesebileciğini düşünmüyorum. daha önce başardıkları bende hep şimdi de yapabilir ümidini yeşertiyor.
2. hoca uyumsuz, egosu çok yüksek, otoritesi yer şeyin üzerinde olsun istiyor. yanlışlarından dönme konusunda isteksiz. profesyonellikten uzak ve adaletsiz. istediğinde yönetimi medyada karalayıp taraftarın önüne atabileceğini düşünüyor. denetlenemiyor, denetlenmekten hesap veren konumunda olmaktan hoşlanmıyor.
3. hoca kendisinden sonra kulübün ne olacağı konusunda kaygı taşımıyor. yardımcılarını seçerken ilerisini düşünmüyor. teknik ve taktik konularda fikrini alabileceği yardımcılar yerine emir komuta karizma çerçevesinde bir yönetim anlayışını benimsiyor.
4. taraftar olarak her şeye rağmen, şampiyon yaptığı sezon sayısı/ çalıştığı sezon sayısı düşünüldüğünde, uefa kupası düşünüldüğünde, üçüncü dönemdeki ucl başarısı düşünüldüğünde kendisine "yeter, bıraksın" denilmesini taraftara yakıştıramıyorum. biz fatih terim'e sabretmezsek kimseye sabredemeyiz. hocaya şimdi bıraktırılırsa iki üç sene sonra bugünün anıları tazeliğini yitirdiğinde, üst üste gelen bir kaç kötü sonuçta yine hocanın türküsü çığırılmaya başlanacak. bu kısır döngüden kurtulamayacağız.
kapanış tanımı yapalım da tam olsun, kendisi içinde kaybolduğum ümittir.
düzeltme: imla.
çözüme odaklanmak için iki kök nedeni irdelememiz gerektiğini düşünüyorum:
1. yönetim her ne kadar sezon öncesinde duyarlı davranarak ve doğru hamleler yaparak ffp krizi sürecinde hocanın eline nispeten iyi bir kadro teslim etmiş olsa da, ne hocanın transfer talepleri ne de takımın kötü gidişi üzerine hocayı denetleyip hesap sorabilecek ağırlıkta değil. medyada ve çakallar sofrasında sezon başından beri hoca yalnız kalıyor. kendisinin her zaman serbest bırakılmaktan hoşlanan bir yapısı olduğu biliniyor. ancak yönetim ipleri biraz fazlaca hocanın eline verdi gibi geliyor. keşke o dönem tatsızlıklar yaşanmasaydı da ünal aysal gibi ağırlığı olan bir başkanla hocayı tekrar değerlendirebilme imkanımız olsa diyorum bazen. ünal aysal'ın başkanlığı döneminde en büyük falsosunun selçuk, burak gibi oyunculara verdiği astronomik sözleşmeler ve tarık çamdal, ontivero gibi saçma transferleri olduğunu düşünüyorum. bana göre hocanın o dönem kapıldığı rüzgarlar düşünüldüğünde aysal'ın kendisini kulüpten uzaklaştırması cesurcaydı ve bana göre doğruydu. ancak olayın yöntemi ve sürecin yönetilmesi itibariyle aysal'ı eleştirebiliriz, ki bu da en büyük falsosu değildi bana göre. aysal terim polemiğinde hatanın yüzde 70'i hocadaydı. ikisinin arası tatlıya bağlanabilse bu durumun kulüp için en hayırlısı olacağı düşüncesindeyim. ya da hoca "ben artık takım çalıştırmak istemiyorum üzerimde otorite kabul edemiyorum" deyip açıkça başkanlığa adaylığını koymalı ve bu kötü gidişatı kendi sonlandırmalı.
2. taraftarın sabrı, kulübün geleceği, ferguson modeli, geçmiş başarıların hatrı, istikrar, daha önce nerelerden toparlandık bu sene de toparlanırız vs. düşünceleri ile şu an ne kadar kötü durumda olursak olalım, hayatta olduğu ve kulüp çalıştırmak istediği sürece hocadan başka bu kulübü daha iyi kenetleyebilecek bir şahıs olduğunu düşünmüyorum. kendisinin iyi bir lider olduğunu ancak yönetim tarzının fazlaca amatör olduğunu düşünüyorum. tüpçüyle olan halleri ve medyada düştüğü gereksiz polemikli durumlar çerçevesinde dahi bu takımın başına tekrar geldiğinde ahımız var diyenler dahil herkes kenetlendi. ama hoca yılların deneyimlerine rağmen çok inatçı ve adamcı. hasan şaş'ın bu takıma teknik kadroda faydadan çok zarar verdiğini taraftar olarak bizler dahi görebiliyorken kendisi bu durumu sürdürmekte ısrarcı. yani yardımcı seçerken yardımcının yeteneği ve kalifiyeliği değil, kendisine bağlılığı daha önemli hoca için. aslında üstteki madde biraz da burada devreye giriyor. yönetim hocaya "hocam seni tartışmaya açamayız ama idmanlar, taktik, teknik olarak takımın sıkıntılı olduğunu görüyoruz. senin bir figür olarak kalmanı ve kulübede olmanı isteriz. ama sen de yaşlandın enerjin düşüyor, gelişime açık değilsin, bu sebeple senin yükünü alacak ehil yardımcılar seçelim. şu yardımcıları değiştirelim, sen bir figürsün, efsanesin. biz bu figür çerçevesinde işinin ehli profesyonelleri konumlandıralım, sen yorulunca bu takımı bırakabileceğin birileri olsun" diyebilecek kadar cesur değil.
en yetkili iki merci dediğimiz yönetim ve hocadan baskın olması gereken çekinik, çekinik olması gereken baskın olunca bu sıkıntıları tüm camia olarak yaşıyoruz kanaatindeyim. mustafa cengiz de sanırım hocayı ürkütüp taraftarın gözünde faruk süren, ünal aysal gibi başkanlar gibi anılmak istememesinden dolayı hocayı kontrol edemiyor, hesap soramıyor.
bu hissettiklerim çerçevesinde aklımı karıştıran konuları maddelemek istiyorum. belki sohbet etmek isteyen yazarlar yeşillendirir de derdimizi paylaşırız ümidiyle:
1. hoca büyük bir teknik adam. öyle az buz değil. ismi bile birilerini tutuşturup bizi kenetlemeye yetiyor her şeye rağmen. kendisinden galatasaray taraftarının hayatta olduğu müddetçe asla ümidini kesebileciğini düşünmüyorum. daha önce başardıkları bende hep şimdi de yapabilir ümidini yeşertiyor.
2. hoca uyumsuz, egosu çok yüksek, otoritesi yer şeyin üzerinde olsun istiyor. yanlışlarından dönme konusunda isteksiz. profesyonellikten uzak ve adaletsiz. istediğinde yönetimi medyada karalayıp taraftarın önüne atabileceğini düşünüyor. denetlenemiyor, denetlenmekten hesap veren konumunda olmaktan hoşlanmıyor.
3. hoca kendisinden sonra kulübün ne olacağı konusunda kaygı taşımıyor. yardımcılarını seçerken ilerisini düşünmüyor. teknik ve taktik konularda fikrini alabileceği yardımcılar yerine emir komuta karizma çerçevesinde bir yönetim anlayışını benimsiyor.
4. taraftar olarak her şeye rağmen, şampiyon yaptığı sezon sayısı/ çalıştığı sezon sayısı düşünüldüğünde, uefa kupası düşünüldüğünde, üçüncü dönemdeki ucl başarısı düşünüldüğünde kendisine "yeter, bıraksın" denilmesini taraftara yakıştıramıyorum. biz fatih terim'e sabretmezsek kimseye sabredemeyiz. hocaya şimdi bıraktırılırsa iki üç sene sonra bugünün anıları tazeliğini yitirdiğinde, üst üste gelen bir kaç kötü sonuçta yine hocanın türküsü çığırılmaya başlanacak. bu kısır döngüden kurtulamayacağız.
kapanış tanımı yapalım da tam olsun, kendisi içinde kaybolduğum ümittir.
düzeltme: imla.