*

  • 550
    takımımızın* son yıllarda sezona en kötü başlangıçlarından birini yaptığı ve oynanan oyunun hiç bir galatasaray taraftarını memnun etmediği süper lig 2019-2020 sezonunda, aynı zamanda şampiyonlar liginde en zorlu gruplardan birine* düştüğümüz dönemde oynanan oyunun ve verilen reaksiyonun bir nebze tatmin etmesi gerektiğini düşündüğüm karşılaşma. neden tatmin etmesi gerektiği hakkındaki düşüncelerim ve maçla ilgili asıl belirtmek istediklerime geçmeden önce izninizle dünkü maçla ilgili kısmın girizgahı niteliğinde bir kaç konuya daha değinmek isterim.

    futbol değişiyor, baş üstü kulüpler arasında makas açılıyor. milyar euroluk takımlarla göğüs göğüse çarpışmamız, 2000'li yıllardaki anlı şanlı zaferler, sahasında rakibi boğan galatasaray takımını görmek, devleri dize getirmek artık eskisine göre çok çok zorlaştı. mümkün değil anlamı çıkmasın ancak doğrusu daha farklı bir yapılanma gerektiriyor. bu dönemki psg, bayern, city gibi takımların denginde 2000'lerin öncesi ve hemen sonrasında real madrid, man utd, milan, juventus gibi kulüpler vardı. ancak sayılanların hiç biri bu zamana kıyasla afaki paralarla kurulmuş takımlar değildi. futbol piyasasında dünya ekonomisinin hiç bir alanında olmayan aşırı fiyat enflasyonu var. örnek vermek gerekirse çalıştığım sektör olan makina sektöründe 2000'lerde avrupa'dan x euroya aldığımız bir makinayı 2019 yılında da üç aşağı beş yukarı aynı meblağa alabiliyoruz. ancak futbolda durum farklı. o dönemde zidane, ronaldo* gibi maç kazandıran, şampiyonlar ligi kazandıran, bireysel yeteneği en üst seviyede olan futbolcuların alınabildiği meblağlarla; bugün kaleci, stoper, bek gibi mevkilere dünyanın mevkisinde en iyilerini zor transfer edebiliyor kulüpler, ki bunlar da takım oyununda üstün vasıflardaki isimler oluyor. tek başına maç kazandıran ve bireysel yeteneği ön planda olan futbolcular veya günümüzün modern hücum oyuncuları için olay bambaşka yerlere gitti. psg de sınırsıza yakın kaynaklarla dünyanın en iyi futbol oynayan takımlarından birini kurdu.

    bugünün futbolunda eğer epl, la liga, bundesliga kulübü değilseniz bir mentalite seçimi yapmak gerekiyor:

    1) ya altyapıdan oyuncu parlatıp satmanız gerekli:
    (bkz: ajax)
    (bkz: benfica)

    2) ya az parlamış oyuncularla takım kurup aynı oyuncularla yüksek kar elde etmeniz gerekli, ki bunda da belli bir bölgenin oyuncu havuzunda pazarda ciddi bir hegamonyanız olmalı:
    (bkz: porto)*
    (bkz: lille)*

    3) ya da çok koşan, çok dayanıklı, dinamik oynayan bir oyuncu grubu oluşturmanız lazım:
    (bkz: club brugge)
    (bkz: shaktar)

    4) ya zengin bir iş adamının kollarına kendinizi bırakmanız lazım:
    (bkz: psg)
    (bkz: manchester city)

    5) ya da bunlardan bir kaçını birlikte ugulayarak liginizde tekel kulüp olup hem maddi hem sportif anlamda çarkı döndürmeniz lazım:
    (bkz: bayern münih)

    aksi takdirde sürdürülebilir bir yapı kurabilmek mümkün değil. bugün zorluğunu çektiğimiz konu, transfer bütçemize uygun ve kulübümüz için yeterli düzeydeki oyuncuların yaşının geçmiş*, kulüplerinde 3. veya 4. plana düşmüş ve kiralık listesine konmuş*, son yıllarda nispeten az süre aldığı için mevcut takımında gözü kapalı mevkisinde güvenilebilecek durumda olmayan* futbolcuların kulübümüzün mevcut mali şartlarında en iyi opsiyonlar olması ve bu durumun sürdürülebilir olmamasıdır. kiralıklarda her sene nzonzi, onyekuru veya denayer denk gelmiyor, veya gelse de her mevkide bir tane geliyor ve de sürdürülebilir olmuyor. bu şartlarda mevcut yönetimin yapabileceğinin en iyisini yaptığını düşünüyorum.

    gelelim maça*. bu şartlarda ve gerçeklik algısıyla oynanabilecek en akıllı futbolu sahaya yansıttığımız düşüncesindeyim. üç merkez stoperle rakibin uçan kaçan hücum oyuncularına geride alan bırakmadan, savunmada yardımlaşmanın üst düzey olduğu bir anlayış hakimdi. aslında gol yememeye ve topun olduğu bölgelerde kalabalıklaşarak pas oyununu almaya çalıştık. boy ortalaması olarak rakipten uzun olmamızın verdiği avantajı kullanarak geride rakip forvetlere havadan gelen topları önledik. ayrıca duran toplarda rakibi baskı altına almayı denedik. her şey plana uygun gitti ancak bireysel veya konsantrasyon kaynaklı bir hatamızda rakibin nasıl bir iştahla kalemize geldiğini net bir şekilde gördük. nitekim hocanın maç sonunda da belirttiği gibi bu tip takımlara karşı oynarken anlık kopmaların sizi santraya götüreceğinin farkında olarak oynamanız şart. marcao'nun bir anlık hatası ile kalemizde golü gördük. fakat hücumda bu dakikadan sonra iyi bir oyun planını yansıtamadık.

    biraz da dizilişimiz üzerinde değinmek istediğim noktalar var. aslında bu dizilişle * oynamak için bazı önemli refleksleriniz olmalı:

    1) stoperlerin ayağı iyi olmalı, hatta 50-60 m uzun pasları atabilen stoperleriniz olmalı. mesela juventusta leonardo bonucci bu konuda akla gelen ilk örnek.

    2) kenar oyuncularınız bek orijinli ve pır pır olmalı, çalım ve orta açma yetenekleri belli bir düzeyde olmalı. oyunun iki yanını da oynamalı, gerektiğinde forveti kenar oyuncuları ile 4'leyip 1.maddede belirttiğim gibi stoperlerle bu bekleri uzun toplarla kaçırmalısınız. hocanın yıllardır hayalini kurduğu tersen 3-5-2, ya da 2-5-3 gibi oyunları oynamak için beklerde veya kanat beklerde bu standarda erişmek gerekli.

    3) göbek oyuncularınız atletik -veya beli hızlı dönen- oyuncular olmalı. yine tercihen biri geriden uzun top çıkarma konusunda yetenekli olmalı*.

    4) forvetlerinizin ikisinden en az biri presçi, en az biri ortasaha ile 2'ye bir yapabilecek, en az biri de hava hakimiyeti olan oyuncular olmalı. bu üç özellik 2 forvette dağılmış şekilde olabilir (birisi presçi ve pas oyununa yatkın, teknik özellikleri iyi*, diğeri hava hakimiyeti olan*). birinde top sürme ve topla süratlenebilme, çalım yeteneği de olması çok iyi olur.

    bu oyunu bana göre en iyi oynayan takım son zamanlarda 2013-2014 sezonunda conte'nin juventus'u idi. tribünden izlediğim 10 aralık 2013 galatasaray juventus maçı ve 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı'nda biz de juventus'a karşı hocanın gökhan zan'ı kullanarak 3'lü defans oynatarak bu anlayışla nasıl baş ettiğini görmüştük. aslında o gün de hoca kurnaz davranmış ve günü kurtarmaya yönelik oynamıştı, dün de aynısını ryan donk'u kullanarak yaptı. bu durum hocanın taktik dehasını yansıtan bir hamleydi. sezon başından beri psg'nin en fazla zorlandığı maçlardan biriydi. bunda her ne kadar taraftar desteği yardımcı olsa da takımımız savunma anlamında çok aksamadı. hücum yönünde ise özellikle üstte saydığım dört etkenden beklerle ilgili olan eksikliklerimiz sebebiyle iyi bir izlenim alamadığımı belirtmek isterim. ancak hoca da bu oyunu sezonun geneline yaymak için kadro yapısının buna uygun olması gerektiğinin hepimizden çok farkındadır.

    bu tür takımlara karşı bu devirde ilk başta saydığım takım mentaliteleri olmadan çıkıp bam bam oynayamayız. eğri oturup doğru konuşalım, türk futbolu iyi gitmiyor. yabancı sınırında bile kamuoyunun kafasında hala* soru işaretleri var. kimsenin nazar-ı dikkatinde çağlar söyüncü, merih demiral, okay yokuşlu yok, millet istiklal marşını kaç kişi okuyor derdinde. federasyon ve bağlantılı kuruluşlar kimlerin elinde malum, türk takımları avrupa'da tel tel dökülüyor. başarılı olan da sürdürülebilir başarı yakalayamıyor, veya köstek olunmaya çalışılıyor.

    biraz uzun oldu ancak malesef üstte belirtmeye çalıştığım genel ahvalimiz sebebiyle, gerçekçi bakışla, bu maçta oynanan oyunu olumlu buluyorum. bunu otuzlu yaşlara merdiven dayamış halimle avrupa devlerini ezim ezim ezmiş bir kulübün taraftarı olarak, şu anki dünya futbolunun yapısı ve ülkemizde futbolun dümeninin başındakilerin başarıyı cezalandırıp rantı yüceleten anlayışını göz önünde bulundurarak söylüyorum.

    maçın istatistiki verileri şu şekilde:

    --- alıntı ---
    gs psg
    topla oynama %48 %52
    kaleyi bulan şut 1 6
    gol girişimi 6 18
    kurtarışlar 5 1
    kornerler 5 7
    ofsaytlar 0 2
    kat edilen mesafe. (km) 105.44 104.88
    paslar (isabet yüzdesi) 365 (%74) 371 (%76)
    yapılan faul 22 14
    sarı kart 1 4

    --- alıntı ---

    bu veriler ışığında hücuma topu aktarıp pozisyona girme problemi dışında maçı genel olarak en doğru oyunla oynadığımıza inanıyorum.

    son bir söz de maçın hakemine ve türk hakemlerine. szymon marciniak kusursuz bir maç yönetti. umarım tüm mhk hakemleri de yönetimi görmüş ve nasıl maçın önüne geçmeden takdir haklarını kullandığını sindirmişlerdir. bu tür güzel örnekleri gördükçe bu işin bu kadar da sade yapılabileceğini görüp anlıyoruz.

    düzenleme: ekleme yapıldı, imla, noktlama.
App Store'dan indirin Google Play'den alın