• 1501
    ilk gittiğimde ve tribünlerden sahaya baktığımda beni ağlatan stad. daha içine girmeden dışına bakip izledim dakikalarca arkadaşlarım bana gülerken. tabi oğlum siz her iki haftada bir geliyorsunuz gülersiniz lan. hani bir video var ya tt arenada sahaya bakıp gözleri dolan elinde sigara olan bir abi. aynen öyle. tabi bizi çeken yoktu o dönemler, gülüyordu benimkiler. o videoyu gördüğümde duyguları iliğime kadar hissettim ve aklıma ilk gelen şey buydu. hayatın anlamı galatasaray tezahüratıyla da üstüne tuz biber ekti.
  • 1502
    havası, suyu, ortamı vs herşeyi bambaşkaydı. gerçekten şanslıydım. orada birçok önemli maçta 1989'dan itibaren tribündeydim. 90'lı yılların ortalarına kadar pederle kapalıda (özellikle avrupa maçlarında), daha sonra fakirleşme süreciyle zannedersem biraz da pederin ayakta izleme zorunluluğu ve bağırma çağırma meselelerine kızması yüzünden eski açıkta da maçlara gittim. ama pedersiz maça gitmeye 90 lı yılların ikinci yarısıyla birlikte başlamamla yeni açıkta uzun yıllar (arada bazen kapalı) bu güzelim stadyumda maçlara gittim, zaferlere şahit oldum. burayı bırakıp (peşkeş çektiler) bugünkü yerimize geçmemize hala alışamadım. arenada açıldığı 2010 yılından bu yana kesintisiz kombine almama rağmen hala ısınamadım. umarım beni yadırgamaz kimse...
  • 1503
    eskiyi hatırlayınca hüzünlendiren bir futbol stadyumu. yıkılacağı yıllarca yazıp çizildiği için boş bir dönemimde avrupa kupası haftasına denk getirip iki maça birden gitmiştim. hem efsane kapalı üst hem de eski açık tribünlerini yaşadım çok şükür. paha biçilemez anılar bunlar. yeni stadın getirdiği avantajları kabul etmekle birlikte insan ister istemez üzülüyor. orada kaç maça gitmek nasip oldu ama o eskinin tadını bir türlü vermedi, vermeyecek. ürkütücü bir stadyumumuz vardi. orjinal, çok özel bir mekandi. konumu ise zaten muazzamdi. keşke oradan taşınmak zorunda kalmadan bir formül bulabilseydik.
  • 1504
    2001-2002 sezonu, o yil ligi sampiyon tamamlamistik. son mac yimpas yozgatspor ile. fenerbahçe ile de yanlış hatırlamıyorsam 3 puan fark var. o günkü maç atmosferini yasamis biri olarak inanilmaz etkilenmistim. canli canli izledigim ilk macti ayni zamanda. yeni stadyum da bizim mabedimiz elbette ancak o gunku atmosferi yasama sansim olmadi hic yeni stadimizda. o gunler cok farkliydi, cok guzeldi. 5-0 gibi farkli bir skor ile yimpas yozgatsporu yendik. mac oncesi apayri guzeldi ama mac sonrasi bir ruyaydi adeta. o gun havanin guzelligi, atmosferin güzelliği derken adeta zafer sarhosu olmustuk. ali sami yen stadi çok farkliydi. benim icin de cok ozeldi. elbette tum galatasaraylilar icin, özellikle orada canli mac izlemisler için cok ayridir yeri. şimdi oradaki binalari gordukce icim hep bi ciz eder. ne yazik ki...
  • 1505
    oynanan son resmi maç 2011 yılında, 11 ocak 2011 galatasaray beypazarı şekerspor maçı olan, fiziki olarak artık yer almasa da, anılarımızda asla kaybolmayacak mabed, ev, cehennem, yuva.

    burada hiç maç izleyememiş birisi olarak, izlemeye en yaklaştığım maç bu maçtı. ancak o zamanki düşünce yapım, ya da ali sami yen stadyumu'nun önemini kavrayamamış birisi olmamdan ötürü gerçekleşmedi ne yazık ki.

    sebebi de şöyle, o sezon sami yen'de oynanan son lig maçı, 11 aralık 2010 galatasaray gençlerbirliği maçını televizyondan izleyip, alınan 2-0'lık mağlubiyet sonrası "bu takımdan bu sene bir yol olmaz" kanısına varmam ve sonrasında bir şekilde elime geçebilecek olan beypazarı şekerspor maçı biletini elimin tersiyle itip, "bu havada hiiiç maça gidip çile çekemem" tribini atmış olmamdı.

    https://photos.wikimapia.org/.../00/43/99/47_big.jpg

    işte bu maçın galatasaray tarihindeki önemi bir yana, türk futbol tarihinde önemli bir yere sahip olan bu stadın son maçına gitmemek gibi büyük bir akılsızlığa da mahal vermem, kalbim ve aklımda galatasaray ile alakalı çektiğim en büyük ızdıraplardan birisi, hatta birincisidir.

    o maçta değil kar, kış, soğuk; kıyamet kopsa dahi gitmem gerekirdi. çünkü bir daha hem maddiyat, hem de zaman açısından istediğim kadar fırsat olmasına rağmen gidecek bir ali sami yen stadyumu bulamayacaktım.

    https://www.facebook.com/...-c/2280152338883390/
  • 1506
    koyu bir beşiktaş taraftarı olan dayımın, beni doğum günü armağanı olarak 3 ağustos 1996 galatasaray monaco maçı'na götürmesi ile ilk kez gördüğüm futbol mabedi. yaz tatilinde, daha önce hiç görmediğim istanbul'a gideceğimizi öğrendiğimde, ali sami yen'de maç izleyebileceğim aklımın ucundan dahi geçmemişti. büyük çoğunluğunu halkalı toplu konutlardaki polis lojmanlarında geçirdiğim tatilimin en mutlu anı, babamın bir gün önceden, antakya'nın uzun çarşısına benzeyen bir yerden aldığı galatasaray eşofmanını giyip sami yen'e gittiğimiz, biletimiz olmamasına karşın bir şekilde babam ve dayımla birlikte içeri girebildiğimiz andır. yol boyunca içimi kemiren şüphe, stadın içine girip yeni açıktan yemyeşil çimleri gördüğüm ana değin devam etmişti. sonrasını tarif etmek gerçekten çok zor. maçla ilgili şeyleri hayal meyal, hatta çoğunlukla yanlış hatırlıyorum. monaco'nun kalesinde barthez olduğu, büyük hakan'ın bir kaç gol kaçırdığı, monaco'nun golünü atan trezeguet'nin ismini, dayımın devre arasında aldığı galatasaray şapkasının içine tükenmez kalemle yazdığı aklımda kalmış. benim hafızama göre maçı da kazanmıştık ama kayıtlara göre berabere bitmiş. internetteki fenerli editörlerden şüphelenmiyor değilim. zira o gün stadyumdan ayrılan çocuk delicesine mutluydu.
  • 1508
    enerjisini çok sevdiğim bir yapıydı. resmen ruhunun var olduğunu söylemek mümkündü. küçücük bilet satış gişeleri inanılmaz komik ve kasvetliydi ki zaten son 10 yılda kullanılmamıştı. maç öncesi ara sokakta sulu bira içer, sokak köftesi yerdik. maç olmayan günlerde de bazen yalnız hissettiğimde stadın basamaklarında otururdum. bana hep iyi gelen yapılardan biriydi. yıkımı sırasında bir kere bile kepçelere, buldozerlere bakmadım. kocaman sami bey efendi iki dozere mi teslim olacaktı? bunu tecrübe etmek istemedim. şimdi yerinde yükselen ruhsuzluk, görgüsüzlük, hadsizlik, çapsızlık kulelerine bakıyorum da, söyleyecek söz bulamıyorum. neyse ki sonra bir yerlerden, gaipten kulaklarıma "harry harry keweeeeel, harry harry keweeeel" sesleri geliyor. kimse anlamasa da nedenini, yüzüm yine gülüyor. sami bey'in hayaleti yüzyıllarca orada olmaya devam edecek.
    bugun 55 yaşinda oldu.
  • 1510
    ben sami yen'de maç izlemedim. aslında arena'ya gitmek de henüz nasip olmadı, yaşım 26. ama istanbul'a sık giderim. hatta 6 ay askerliğimi de orada yaptım. gittiğim zamanlarda, cevahir avm'nin biraz daha aşağısında oturan bir arkadaşımda kalırdım. sami yen'in önünde indiğim zaman hep içim parçalanırdı, hala daha da öyle. kulağıma hep ali kırca'nın sesi geliyor oradan geçerken, "keweeeeeeellll" diye bağırıyor sanki bir spiker. sanki bir avrupa devine daha mezar oluyor orası her geçişimde. sonra sigaramı yakıyorum, başlıyorum söylenmeye, "seni yıkan dozerin anasını...." diye.
  • 1512
    ben dahil bir çok galatasaraylinin hatıra kalsın diye; bir parca betonunu, bir koltuğunu bir çok gozyasi ve kalp kiriklari karsiliginda takas edip evinde hala sakladigi o kutsal ve anilarda ölümsüz cehennem mabet. henüz 2-3 yaşlarımda simdi adini bile hatirlayamadigim maclarda başladı ve benim icin hala devam eden bir bag kuruldu yillar icinde. bir futbol maçından ibaret kalamazdı binlerce insanin 2 haftada bir buluşup iyi kotu gününde omuz omuza verdikleri bir mekan ve nitekim kalmadı. 14 senelik hasrette birbirinden güç bulundu, avrupada yari finale cikilirken neuchatel macini sadece bu stattaki gozler canlı izledi mesela. ilk şampiyonalar ligine gidiş, 4 sene üst üste şampiyonluklar, avrupadaki müthiş yillar, denizliden gelen gol haberi ve sonrasında gozyaslariyla atilan şampiyonluk turu ve daha nicesi sahada yaşananları tribundekilerin kalbine silinmez bir hatira olarak bıraktı. unutmak ne mümkün ama her hatirlayisimda gözümün dolmasına bir care bulabilsem keske!
  • 1516
    37 yasinda cogunuzun babasi yasinda adamim. gencligim bu stadda gecti. benim icin anlami cok farklidir ve onemlidir. mac gunleri stadin konumu itibariyle macin kendinden ote mac oncesi ile birlikte gercek bir deneyim halini alirdi. lakin ali sami yen'i yeni stad ile futbol izleme kalitesi olarak karsilastirmak bile komik olur. ali sami yen'de alt siralardaki kale arkasi koltuklarindan bile saha epey uzak gorunurdu, oyuna kim girdi kim cikti anons olmadan anlayamazdik. bugun ise stadin neresinden izlerseniz izleyin sahaya cok hakimsiniz ve futbol izlemek gercekten buyuk zevk. umarim yakin bir gelecekte stadin etrafi da daha canlanir ve yeni nesiller de bizim gencken yasadigimiz o guzel heyecanlari yasarlar.
  • 1519
    ağlaya ağlaya terkedip gidişimizin üzerinden bir sene daha geçmiş olan mabed...

    istanbul'un o dönemki futbol merkezi taksim stadı'nın 1939 yılında yıkılması sonrası kulüplerin ortada kalmaması için her istanbul takımına bir yer gösterilmesi kapsamında payımıza o dönem için istanbul'un dışında bir arazi olan mecidiye köyü, şimdiki adıyla mecidiyeköy düşmüştü. aslında 1930'lu yıllarda, muhtemelen taksim stadı'nın yıkılması gündeme geldiğinde, her takım başının çaresine bakmaya çalışmış. beşiktaş şimdiki çırağan sarayının oraya geçmiş, fenerbahçe papazın çayırına geri dönmüş. bizi de işte o dönem için şehrin dışı olan bir yere sürmüşler.

    aslında bugünkü hikayeye de benzer bir olay. şimdi yine en azından metro var stada. o dönem kuş uçmaz, kervan geçmez bir bağlıktı mecidiyeköy. meşhur likör fabrikası dışında birşey yoktu. aradan geçen 80 yılda şehrin göbeği oldu, hatta iş merkezleri arasında sıkıştı kaldı ama o dönem taksim'den mecidiyeköy'e ulaşmak bile büyük bir maceraydı. istanbul'un izdiham hali malum. yeni havaalanı, üçüncü köprü ve şimdilerde gündemde olan kanal istanbul göz önüne alınınca istanbul'un kuzeye doğru genişlemesinin hız kazanması bir öngörü bile değil. o dönemin şartlarıyla bu dönemi kıyaslayınca bu merkezileşmenin bu sefer 15-20 yılda gerçekleşmesi süpriz olmayacaktır. gerçi bu ayrı bir yazı konusu...

    resmi açılış tarihi olarak 20 aralık 1964 türkiye bulgaristan maçı anılır ve bilinir genelde. aslında galatasaray futbol takımı'nın oradaki macerası 1930'ların ortasına kadar iniyor. 1935'te bugün hala ayakta olan likör fabrikasının yanındaki dutluk olarak tarif edilen arsayı şimdiki spor genel müdürlüğü, o dönemki adıyla beden terbiyesi genel müdürlüğü tekel'den satın alıyor ve yıllık 1 lira gibi sembolik bir bedelle 30 yıllığına galatasaray'a kiralıyor. aslında diğer takımlar için de benzer bir durum söz konusu. türk telekom arena'ya toki arena denmesi muhabbeti sonrası bizim tarafın argümanıydı ya şükrü saraçoğlu başbakan iken stadı 1 liraya kiralamış fenerbahçe'ye diye. işin aslı üç takım da aynı yoldan geçmişti...

    1936'da bir stad yapımına başlanıyor ancak sadece bir cümleden ibaret. daha harfiyat aşamasında o iş yarıda kalıyor. adnan menderes o dönem türk spor kurumu'nun başında, ordan da maddi destek çıkıyor. bu türk spor kurumu da nazi almanya'sından esinlenilen bir kurum, ömrü 2 sene falan oluyor zaten. o yıllarda kulüpler tamamen amatör zaten. kendi mal varlığıyla herhangi bir işe kalkışmaları çok muktedir değil.

    1940'ta tekrar gündeme geliyor stad işi. yine 30 yıllık bir kira sözleşmesi imzalanıyor. hatta kulüp tribünleri ve veledromu olan bir stad yapmayı taahüt ediyor. o dönem de ikinci dünya savaşı patlak veriyor ve yine başlanamıyor. 1943 yılında küçük, sadece ihtiyacı karşılayabilecek bir stadyum gündeme gelir ve mecidiyeköy stadı adıyla anılan tesis ortaya çıkıyor. o da işte bir saha, koşu pisti, ve ali sami yen stadyumu tarifiyle numaralı tribün tarafındaki kenarına yapılmış 500 kişi kapasiteli derme çatma bir tribünden ibaret. onun açılışı 24 eylül 1944 galatasaray süleymaniye maçı ile oluyor.

    ancak mecidiye köyü o dönem hakikaten şehre uzak ve çok şiddetli rüzgar alan bir konumda. bir türlü adapte olunamıyor. rüzgar sorunu o yıllarda önlenmesi imkansız bir olay. gerçi 60 sene sonra olimpiyat sezonunda da o sorunu çözememiştik ama o yıllarda işte yalandan dikilecek rüzgar paneli bile yok. zaten 1947'de o dönemki adıyla mithatpaşa stadı açılıyor. hem yapısı hem de merkezi konumu nedeniyle orası kullanılmaya başlanıyor. ve o tesis bir 10 yıl kadar kaderine terkediliyor...

    1955 yılında galatasaray'ın stadı bitirme gibi bir niyeti olmadığı anlaşılınca beden terbiyesi genel müdürlüğü yine devreye giriyor. stadın inşaatını üstleniyor. o yıllarda 22 yıl daha devam edecek olan üst kulanım hakkımıza 30 sene daha ekleniyor ve 2007 yılına kadar uzatılıyor. 1960'ta profesyonel lig başlayınca hız veriliyor çalışmalara ve 1964 yılında ali sami yen stadyumu kendini yedi düvele cehennem olarak tanıtacak hali ile açılıyor.

    çok da inanılmaz bir bilgi değil ama stadı yapan şirket kemal uzan'ın, daha doğrusu uzan kardeşlerin* yapı ticaret isimli şirketi. o dönem hatırı sayılır tüm devlet işlerini alıyorlar zaten, ali sami yen stadyumu da onlardan biri. aslında uzanları zenginliğe taşıyan yolun başlangıç yerlerinden biri bizim mütevaffa mabed. yıllar yıllar yıllar sonra süper mario jardel'in transferi sürecinde piyasa 500 bin dolarlardayken telsim'in verdiği 8 milyon dolarlık forma reklamı aslında çok da karşılıksız sayılmaz yani. "belki benim kağıt param bi şekilde döne dolaşa senin cebine girmiştir" hesabı bir hikaye söz konusu...

    stad 20 aralık 1964 türkiye bulgaristan maçı ile açılıyor. açılıyor açılmasına ama tatsız bir olayla açılıyor. yeni açık tribünün üst katındaki sosisci tezgahlarından birindeki kızgın yağ bişeylere temas edince ufak bir parlama oluyor. o parlama da tribünde panik ve geri çekilmeye sebep oluyor. onun geri dönüşü de üst kattan alt kata düşmeler şeklinde cereyan ediyor. ancak o dönemin devlet idaresinin ilk anda uygulamaya çalıştığı sansür bunun "tribünde çökme oldu" şeklinde farklı bir yalanın türemesine sebep oluyor. bu olay bugün bile bu şekilde hatırlanıyor, bu şekilde anlatılıyor...

    bu olaylarda toplam 80 kişi yaralanıyor. bu 80 kişiden biri olan andon hristodolis isimli vatandaş ise iki hafta sonra hastahanede hayatını kaybediyor.

    bu arada kemal uzan ile ilgili enteresan bir anektod. 1971 akdeniz oyunları için izmir atatürk stadyumu ve civarındaki tesisi inşa eden de kendisi ve orada inşaat sırasında bir yangın çıkıyor. bu iki olay dönemin gazetelerinde suçlama için adının anılmasına sebep olsa da dolaylı yoldan isminin duyulmasını sağlıyor. zaten devlet işlerini aldıkça büyümeye devam ediyor...

    tabi bu açılış sonrası bir süre daha kullanılmıyor. 1965-66 sezonunda ışıklandırılması da tamamlanarak faaliyete giriyor. 1972 yılına kadar kullanılıyor ve galatasaray ilk 4 lig şampiyonluğunu burada kazanıyor. boğaz köprüsünün ve çevre yolunun inşaatı başlıyor sonra. viyadük inşaatı mecidiyeköy kadar neredeyse dibinden geçtiği ali sami yen stadyumu'nu da etkiliyor tabi ve stadyum kapatılıyor. galatasaray için yine inönü yılları başlıyor. stad bu yıllarda ara sıra antremanlar için kullanılsa da kaderine terk ediliyor. o kadar ki 1979 yılında o dönemki ışıklandırmayı sağlayan direklerden biri kendi kendine çöküyor.

    stadın kendi kendine attığı bu imdat çığlığı sonunda duyuluyor. temizlik, bakım, onarım ve çimlendirme çalışmaları sonrası 21 aralık 1980 galatasaray altay maçında 8 yıl aradan sonra kapılarını açıyor. naylon çim denilen bir zeminle yeşillendiriliyor, hatta maçtan önceki günlerde gazeteler stadın yemyeşil halini gösterip övüyor, futbolcuların zemine özel keçe krampon ile oynayacağı falan yazılıyor. tabi sonradan o zeminin dezavantajları ortaya çıkıyor, yağmur yağınca sahaya çıkmak imkansız oluyor. birkaç yıl daha arada bir ali sami yen'de maçlar olsa da tam zamanlı geçilemiyor ve 1984 yılında tekrar kapatılıyor.

    galatasaray tarihinin karanlık yılları aslında. 1973'te brian birch ile üst üste üçüncü şampiyonluğu kazanıyor takım. ali sami yen'den inönü'ye dönüş biraz yumuşak oluyor bu açıdan. ancak sonrası bir yiğit gurbete düşse gör başına neler gelir formatında cereyan ediyor. galatasaray genellikle inönü'de, bazen sami yen'de ama hep bir sürgün halinde yaşıyor. özellikle 1981'de fenerbahçe'nin de kendi stadına geçmesiyle inönü'de misafirlik hali iyiden kendini hissettiriyor. meşhur 14 senenin 13'ü böyle sürgünde geçiyor. 1984-85 sezonu sırasında "ali sami yen'de kabak çiçeği açtı" şeklinde manşetlere konu oluyor stad.

    bir sonraki sezonu bu sefer doğal çimlendirme işlemleri ile geçiriyor ve 1986-1987 sezonunda bu sefer kesin olarak dönülüyor. ilginç iddialara konu olan 13 eylül 1986 galatasaray gençlerbirliği maçı ile tekrardan kavuşuyordu galatasaray mabedi ile. zaten o sezonun sonunda da 14 senelik çile bitiyor.

    7 haziran 1987 galatasaray eskişehirspor maçı ile "resmi" seyirci rekoru kırııyor, 35845 kişi ile. tabi makus talihini de...

    galatasaray karanlık günlerinden sıyrılıp şaha kalkıyor eve dönüş sonrası. jupp derwall kadar eve dönüşün de manevi bir desteği oluyor. 14 sene şampiyonluk görmeyen takım iki sene üst üste şampiyon oluyor, yetmez bize bu kupa hedef artık avrupa pankartı eşliğinde şampiyon kulüpler kupası'nda yarı final geliyor. 9 kasım 1988 galatasaray neuchatel xamax maçı ise "hell" efsanesinin belki de doğuş maçı oluyor. 3-0 kaybedilen maçın rövanşında sabahın köründe stada giren sayısı hala belli olmayan sayıda taraftar beşinci gole kadar beş beş diye bağırıyor, beşinci golü görene kadar susmayarak teknik direktörün maçtan önce söylediği sözü söke söke alıyor.

    doksanların başında ligde beşiktaş hegomonyası yaşanırken avrupa'da "işte bu cimbom'un ayak sesleri" metaforu dillenmeye başlanıyor. 1992 yazından 2002 yazına kadarsa rüya gibi bir 10 yıl yaşanıyor. 7 lig şampiyonluğu, 2 avrupa kupası ve dahası geliyor ali sami yen'e. bu dönem zaten hem yeterince yazıldığı, hem yakın tarih oluşu hem de az çok yaş itibarı ile hatırımızda olduğu için böyle bir paragaf ile geçiştirebiliyorum. bu dönemde galatasaray stadıya büyüdü, stadı da galatasaray ile...

    tabi istanbul da büyümeye devam etti. 1990ların ortalarında artık mecidiyeköy istanbul'un iş merkezlerinden biri haline gelmişti. tabi stadın da 30 yaşına gelip ekonomik ömrünün sonlarına gelmesi, galatasaray'ın avrupa maceraları sırasında görünen stadlarla aradaki uçurum, yeni ve büyük kapasiteli bir stadın ekonomik getirileri derken yeni bir stad inşaatı gündeme gelmişti. 1998 yılında bir proje ve maket olarak ete kemiğe bürünmüştü galatasaray'ın yeni stadı. hatta bir sunum ve loca satışı dahi yapılmıştı. yaşı yetenler bir köşesinde kubbe gibi bir yapının olduğu maketi hatırlarlar.

    ancak o yıllarda galatasaray her ne kadar sportif başarı yaşıyor olsa da ekonomik anlamda böyle bir işe hazır değildi. devlet idaresi ise arazinin aradan geçen 40 yılda misli misli değerlenmiş olması sebebiyle orada yeniden yapılacak bir stadyum fikrine sıcak bakmıyordu. 2007 yılında zaten bitecek olan üst kullanım hakkı sözleşmesinin yenilenmemesi gündemdeydi. tüm bunların üzerine 1999 depremi yaşanıp 2001 krizi de patlak verince mecidiyeköy'e yeni stad fikri sekteye uğradı.

    yine de özhan canaydın döneminde bir şekilde başlarsak devamı gelir denerek maçların olimpiyat stadı'nda oynanması kararı alındı. galatasaray'ın stadı boşaltması hatta yıkması ciddiyetini gösterir, o arada da devletin eli pazarlıkta zayıflatılır stadın
    orda kalmasına ikna edilir gibi bir plan vardı ama işe yaramadı. 30 mayıs 2003 galatasaray gaziantepspor maçında "elveda sami yen bir gün geri geleceğiz yeniden" tezahüratları eşliğinde veda edildi.

    galatasaray taraftarı yolu olmayan, şehre ve herşeye uzak, hatta tribünleri de sahaya çok uzak bir garip ucube yapıya sürgün edildi. o sezonun galatasaray'ın modern tarihteki en kötü sezonu olması kesinlikle tesadüf değildir. ancak galatasaray'ın tüm çaba ve ısrarları işe yaramamış, allahtan yönetim gaza gelip stadı yıkmadığı için ali sami yen elimizde kalınca geri dönebilmiştik. bu sırada bürokratik görüşmeler ve çabalar galatasaray'a yeni stad için bir yer gösterilmesi, galatasaray'ın mecidiyeköy'de boşaltacağı arazinin satışından gelen gelirle yeni bir stadın yapılması ve arta kalan gelirin devletin kasasına girmesi noktasında çözüme ulaştı. 13 aralık 2007 tarihinde temel atma töreni yapılan inşaat 2009 yılında inşaatı yapan firmanın yaşadığı sorunlar sebebiyle duraksadıysa da toki'nin olaya el atmasıyla tekrardan hız kazandı ve 2011 yılında inşaatı tamamlandı.

    bu arada 2005-2011 arasında pek çok tamirattan geçti ali sami yen. 2004 yazında 3 ay gibi kısa bir sürede komple temizlendi, koltukları değişti, komple boyandı. eski açık tribün sağlıksız olması sebebiyle kullanımı yasaklandı. 2005 yılı içerisinde kale yapı tarafından yeniden yapıldı, 11 eylül 2005 galatasaray sivasspor maçında yeniden ve kapasitesi neredeyse iki katı olarak açıldı. son sezonda ise üstü kapatıldı. yıllar yılı staddan ayrı, unutulmuş bir tribün gibi olan eski açık bu yenileme sonrası stadın kapalı'dan sonraki en önemli tribünü oldu. hatta son sezon tüm grupların oraya geçmesiyle doğrudan merkezi oldu. kapalı alt tribün numaralı havasına büründürüldü, her ne kadar üzerindeki portatif çatı sebebiyle sık sık tehlikeli durumlara yol açsa da... nitekim 12 nisan 2009 galatasaray fenerbahçe maçında volkan demirel tribünlere kasıklarını tutup gösterince, kapalı üst de galeyana gelip o çatıdan sahaya atlamaya çalışınca kapalı üstün önüne kırılmaz cam paneller eklendi. en son yeni açık alt'a loca falan eklemek gibi ekspresyonist çalışmalar yapıldı...

    yaşlı ve yorgun stadımız herşeye rağmen ayakta durmaya devam etti. ve 15 yıla yakın bir sürecin sonunda yeni stadımız tamamlandı.

    nitekim 11 ocak 2011 galatasaray beypazarı şekerspor maçı ile son kez kapılarını açtı. gerçi son lig maçında epey bir koltuk kaybemişti ama o güne özel kalan tüm koltukları sökülerek eski nostaljik günlerdeki haline büründü. nitekim bir şekilde stad çevresinde olan herkes de içeri girdi. veda günü efsaneler maçıyla başladı, kendi haline bırakılsa birkaç bin kişinin önünde oynanacak olan sıradan bir kupa maçı olan son doksan dakika başladı. tam kapanış golünü arda turan atmış derken colin kazım'ın perdeyi kapatması o günlerde biraz tepki çekse de, colin kazım bile olsa insanın arada sırada hayırlı bir iş yapabileceği yıllar sonra ortaya çıktı. izleyenler dahil kimsenin anlamadığı ve anlamlandıramadığı bir takım seramoniler yapıldı, ali kırca bir ara belirdi ali kırca'nın ali sami yen'e veda şiirini okudu. hopdedik ayhan yine boş boş konuştu, şebnem ferah'ın yürek söken hoşçakal şarkısı duyuldu, ışıklar kapandı ve bir devir resmen bitmiş oldu.

    bu satırların yazarı ekran başında tıpkı şimdi olduğu gibi gözyaşlarını tutamadı, staddaki binler ekran başındaki milyonların çoğu aynı duyguları yaşadı. hatta staddaki yayın bitince çevrilen ntvspor'da o dönemin muhabiri özgür buzbaş'ın ağlamaktan şişmiş gözleriyle karşılaşıldı, vücuttaki son "saçmalama" zerrecikleri de atıldı hüngür hüngür ağlandı...

    çocukluğum bir ekran önünde sana iç çekerek bakmakla geçti. ne büyük şanstır ki içine girme şansım oldu, son şampiyonluğunu *ve son mucizeni* içinde canlı yaşadım.

    yıllar geçip kocaman bir adam olup istediğimde sana gelebilme şansım olduğunda ise senin yerinde ucube bir beton yığınıyla karşılaştım hep...

    orda o ucubenin dikilmiş olması sana geldiğim gerçeğini değiştirmez...

    hatıralar yıkılmaz, bu cehennem son bulmaz...

    (bkz: ali sami yen sonsuza kadar)
  • 1522
    80 lerin sonunda girdiğim 2010larin başında terk ettiğim(iz) evim. çok çok büyük çoğunluğu kapalida gecti. bu sürecin son 17 senesinde ise askerlik ve tribün kapama cezaları hariç kacirdigim maç neredeyse iki veya üçtür.
    hala mecidiyeköy den gecerken o tarafa bakamam, samiyen sokaktan bile o günden sonra en fazla 3 veya 4 defa geçtim. o kadar hayal ötesi geliyor ki. sokaktan kapaliya girmek meğer en lüks localardan bile daha lüksmus ama biz bunu kaybedince anladık. fazla yapacak birşey yok artık geldiğimiz noktada.
    teselli olarak ise, hababam sınıfında mahmut hocanın okulları kapanip terk etmek zorunda kaldıkları zaman ettiği söz aklıma gelir. orada dediği söz "okul dört tarafı duvar üstü kapalı olan yer değildir okul her yerdir" ben ise samiyen mecidiyeköy de değildir galatasaray in oynadigi her yerdir diye 9 senedir kendimi ve etrafımdakileri avutmaya çalışıyorum.

    hayata kapalidan bakın dostlar.
  • 1523
    bende hep en güzel çocukluk hatıralarımı anımsatan stadyumdur.

    ilk defa 8 yaşındayken babamla gitmiştim ali sami yen’e. çocukluğuma dair asla unutamayacağım en güzel günlerden biriydi. stadyum yolundaki heyecan, viyadük altında galatasaray taraftarını görünce tırmanan mutluluğum, şu yaşımda bile maça giderken hissettiğim duyguların en tutkulusuydu.

    babam, son tribün merdivenlerini çıkarken gözlerimi kapatmıştı. o an ne ile karşılaşacağımı, televizyonda izlediğimden çok daha farklı olacağını bilmiyordum. babam tekrar gözlerimi açtığında, ali sami yen bütün ihtişamıyla önümdeydi. o parlak, büyüleyici yeşil, kırmızı ağırlıklı tribünler, coşkulu gürültü. ali sami yen bana her seferinde o günkü hislerimi hatırlatıyor. tıpkı en güzel bestemizde geçtiği gibi çocukluk aşkımsın...

    (bkz: anılardır seni yaşatacak)
  • 1524
    bu entry saf duygular içerir. evimizi anlatırken değil sözlük,kitaplar yetmez. acısı vardı ama hep mutluyduk. sonunda ise bizim duygularımız yerine parayı seven bir güç tarafından yıkıldı. iddia ediyorum; özhan canaydım yerine başka biri olsa o stadı yıkamazlardı.

    üç büyükler içinde tek stadı değişen biziz. boğaz manzaralı sekiz tane yasa açığı bulunan inönü yerinde kaldı. caddenin ortasında trafik sorunun ve uefa’nın bütün üst kriterlerine uymayan saraçoğlu yerinde.

    ulam mecidiyeköy size ne etti. trafik var diye yerine daha çok trafik çekecek,residence,otel,avm yaptınız.

    hepiniz allahınızdan bulunuz. size oy atmadığım her gün benim için gururdur.

    #alisamiyensonunakadar
App Store'dan indirin Google Play'den alın