ağlaya ağlaya terkedip gidişimizin üzerinden bir sene daha geçmiş olan mabed...
istanbul'un o dönemki futbol merkezi
taksim stadı'nın 1939 yılında yıkılması sonrası kulüplerin ortada kalmaması için her istanbul takımına bir yer gösterilmesi kapsamında payımıza o dönem için istanbul'un dışında bir arazi olan mecidiye köyü, şimdiki adıyla mecidiyeköy düşmüştü. aslında 1930'lu yıllarda, muhtemelen taksim stadı'nın yıkılması gündeme geldiğinde, her takım başının çaresine bakmaya çalışmış. beşiktaş şimdiki çırağan sarayının oraya geçmiş, fenerbahçe
papazın çayırına geri dönmüş. bizi de işte o dönem için şehrin dışı olan bir yere sürmüşler.
aslında bugünkü hikayeye de benzer bir olay. şimdi yine en azından metro var stada. o dönem kuş uçmaz, kervan geçmez bir bağlıktı mecidiyeköy. meşhur likör fabrikası dışında birşey yoktu. aradan geçen 80 yılda şehrin göbeği oldu, hatta iş merkezleri arasında sıkıştı kaldı ama o dönem taksim'den mecidiyeköy'e ulaşmak bile büyük bir maceraydı. istanbul'un izdiham hali malum. yeni havaalanı, üçüncü köprü ve şimdilerde gündemde olan kanal istanbul göz önüne alınınca istanbul'un kuzeye doğru genişlemesinin hız kazanması bir öngörü bile değil. o dönemin şartlarıyla bu dönemi kıyaslayınca bu merkezileşmenin bu sefer 15-20 yılda gerçekleşmesi süpriz olmayacaktır. gerçi bu ayrı bir yazı konusu...
resmi açılış tarihi olarak
20 aralık 1964 türkiye bulgaristan maçı anılır ve bilinir genelde. aslında
galatasaray futbol takımı'nın oradaki macerası 1930'ların ortasına kadar iniyor. 1935'te bugün hala ayakta olan likör fabrikasının yanındaki dutluk olarak tarif edilen arsayı şimdiki spor genel müdürlüğü, o dönemki adıyla
beden terbiyesi genel müdürlüğü tekel'den satın alıyor ve yıllık 1 lira gibi sembolik bir bedelle 30 yıllığına galatasaray'a kiralıyor. aslında diğer takımlar için de benzer bir durum söz konusu. türk telekom arena'ya toki arena denmesi muhabbeti sonrası bizim tarafın argümanıydı ya şükrü saraçoğlu başbakan iken stadı 1 liraya kiralamış fenerbahçe'ye diye. işin aslı üç takım da aynı yoldan geçmişti...
1936'da bir stad yapımına başlanıyor ancak sadece bir cümleden ibaret. daha harfiyat aşamasında o iş yarıda kalıyor. adnan menderes o dönem türk spor kurumu'nun başında, ordan da maddi destek çıkıyor. bu türk spor kurumu da nazi almanya'sından esinlenilen bir kurum, ömrü 2 sene falan oluyor zaten. o yıllarda kulüpler tamamen amatör zaten. kendi mal varlığıyla herhangi bir işe kalkışmaları çok muktedir değil.
1940'ta tekrar gündeme geliyor stad işi. yine 30 yıllık bir kira sözleşmesi imzalanıyor. hatta kulüp tribünleri ve veledromu olan bir stad yapmayı taahüt ediyor. o dönem de ikinci dünya savaşı patlak veriyor ve yine başlanamıyor. 1943 yılında küçük, sadece ihtiyacı karşılayabilecek bir stadyum gündeme gelir ve
mecidiyeköy stadı adıyla anılan tesis ortaya çıkıyor. o da işte bir saha, koşu pisti, ve ali sami yen stadyumu tarifiyle numaralı tribün tarafındaki kenarına yapılmış 500 kişi kapasiteli derme çatma bir tribünden ibaret. onun açılışı
24 eylül 1944 galatasaray süleymaniye maçı ile oluyor.
ancak mecidiye köyü o dönem hakikaten şehre uzak ve çok şiddetli rüzgar alan bir konumda. bir türlü adapte olunamıyor. rüzgar sorunu o yıllarda önlenmesi imkansız bir olay. gerçi 60 sene sonra olimpiyat sezonunda da o sorunu çözememiştik ama o yıllarda işte yalandan dikilecek rüzgar paneli bile yok. zaten 1947'de o dönemki adıyla mithatpaşa stadı açılıyor. hem yapısı hem de merkezi konumu nedeniyle orası kullanılmaya başlanıyor. ve o tesis bir 10 yıl kadar kaderine terkediliyor...
1955 yılında galatasaray'ın stadı bitirme gibi bir niyeti olmadığı anlaşılınca beden terbiyesi genel müdürlüğü yine devreye giriyor. stadın inşaatını üstleniyor. o yıllarda 22 yıl daha devam edecek olan üst kulanım hakkımıza 30 sene daha ekleniyor ve 2007 yılına kadar uzatılıyor. 1960'ta profesyonel lig başlayınca hız veriliyor çalışmalara ve 1964 yılında ali sami yen stadyumu kendini yedi düvele cehennem olarak tanıtacak hali ile açılıyor.
çok da inanılmaz bir bilgi değil ama stadı yapan şirket
kemal uzan'ın, daha doğrusu uzan kardeşlerin
* yapı ticaret isimli şirketi. o dönem hatırı sayılır tüm devlet işlerini alıyorlar zaten, ali sami yen stadyumu da onlardan biri. aslında uzanları zenginliğe taşıyan yolun başlangıç yerlerinden biri bizim mütevaffa mabed. yıllar yıllar yıllar sonra süper mario jardel'in transferi sürecinde piyasa 500 bin dolarlardayken telsim'in verdiği 8 milyon dolarlık forma reklamı aslında çok da karşılıksız sayılmaz yani. "belki benim kağıt param bi şekilde döne dolaşa senin cebine girmiştir" hesabı bir hikaye söz konusu...
stad
20 aralık 1964 türkiye bulgaristan maçı ile açılıyor. açılıyor açılmasına ama tatsız bir olayla açılıyor. yeni açık tribünün üst katındaki sosisci tezgahlarından birindeki kızgın yağ bişeylere temas edince ufak bir parlama oluyor. o parlama da tribünde panik ve geri çekilmeye sebep oluyor. onun geri dönüşü de üst kattan alt kata düşmeler şeklinde cereyan ediyor. ancak o dönemin devlet idaresinin ilk anda uygulamaya çalıştığı sansür bunun "tribünde çökme oldu" şeklinde farklı bir yalanın türemesine sebep oluyor. bu olay bugün bile bu şekilde hatırlanıyor, bu şekilde anlatılıyor...
bu olaylarda toplam 80 kişi yaralanıyor. bu 80 kişiden biri olan andon hristodolis isimli vatandaş ise iki hafta sonra hastahanede hayatını kaybediyor.
bu arada kemal uzan ile ilgili enteresan bir anektod. 1971 akdeniz oyunları için
izmir atatürk stadyumu ve civarındaki tesisi inşa eden de kendisi ve orada inşaat sırasında bir yangın çıkıyor. bu iki olay dönemin gazetelerinde suçlama için adının anılmasına sebep olsa da dolaylı yoldan isminin duyulmasını sağlıyor. zaten devlet işlerini aldıkça büyümeye devam ediyor...
tabi bu açılış sonrası bir süre daha kullanılmıyor. 1965-66 sezonunda ışıklandırılması da tamamlanarak faaliyete giriyor. 1972 yılına kadar kullanılıyor ve galatasaray ilk 4 lig şampiyonluğunu burada kazanıyor. boğaz köprüsünün ve çevre yolunun inşaatı başlıyor sonra. viyadük inşaatı mecidiyeköy kadar neredeyse dibinden geçtiği ali sami yen stadyumu'nu da etkiliyor tabi ve stadyum kapatılıyor. galatasaray için yine inönü yılları başlıyor. stad bu yıllarda ara sıra antremanlar için kullanılsa da kaderine terk ediliyor. o kadar ki 1979 yılında o dönemki ışıklandırmayı sağlayan direklerden biri kendi kendine çöküyor.
stadın kendi kendine attığı bu imdat çığlığı sonunda duyuluyor. temizlik, bakım, onarım ve çimlendirme çalışmaları sonrası
21 aralık 1980 galatasaray altay maçında 8 yıl aradan sonra kapılarını açıyor. naylon çim denilen bir zeminle yeşillendiriliyor, hatta maçtan önceki günlerde gazeteler stadın yemyeşil halini gösterip övüyor, futbolcuların zemine özel keçe krampon ile oynayacağı falan yazılıyor. tabi sonradan o zeminin dezavantajları ortaya çıkıyor, yağmur yağınca sahaya çıkmak imkansız oluyor. birkaç yıl daha arada bir ali sami yen'de maçlar olsa da tam zamanlı geçilemiyor ve 1984 yılında tekrar kapatılıyor.
galatasaray tarihinin karanlık yılları aslında. 1973'te brian birch ile üst üste üçüncü şampiyonluğu kazanıyor takım. ali sami yen'den inönü'ye dönüş biraz yumuşak oluyor bu açıdan. ancak sonrası
bir yiğit gurbete düşse gör başına neler gelir formatında cereyan ediyor. galatasaray genellikle inönü'de, bazen sami yen'de ama hep bir sürgün halinde yaşıyor. özellikle 1981'de fenerbahçe'nin de kendi stadına geçmesiyle inönü'de misafirlik hali iyiden kendini hissettiriyor. meşhur 14 senenin 13'ü böyle sürgünde geçiyor. 1984-85 sezonu sırasında "ali sami yen'de kabak çiçeği açtı" şeklinde manşetlere konu oluyor stad.
bir sonraki sezonu bu sefer doğal çimlendirme işlemleri ile geçiriyor ve 1986-1987 sezonunda bu sefer kesin olarak dönülüyor. ilginç iddialara konu olan
13 eylül 1986 galatasaray gençlerbirliği maçı ile tekrardan kavuşuyordu galatasaray mabedi ile. zaten o sezonun sonunda da 14 senelik çile bitiyor.
7 haziran 1987 galatasaray eskişehirspor maçı ile "resmi" seyirci rekoru kırııyor, 35845 kişi ile. tabi makus talihini de...
galatasaray karanlık günlerinden sıyrılıp şaha kalkıyor eve dönüş sonrası. jupp derwall kadar eve dönüşün de manevi bir desteği oluyor. 14 sene şampiyonluk görmeyen takım iki sene üst üste şampiyon oluyor,
yetmez bize bu kupa hedef artık avrupa pankartı eşliğinde şampiyon kulüpler kupası'nda yarı final geliyor.
9 kasım 1988 galatasaray neuchatel xamax maçı ise "hell" efsanesinin belki de doğuş maçı oluyor. 3-0 kaybedilen maçın rövanşında sabahın köründe stada giren sayısı hala belli olmayan sayıda taraftar beşinci gole kadar beş beş diye bağırıyor, beşinci golü görene kadar susmayarak teknik direktörün maçtan önce söylediği sözü söke söke alıyor.
doksanların başında ligde beşiktaş hegomonyası yaşanırken avrupa'da "işte bu cimbom'un ayak sesleri" metaforu dillenmeye başlanıyor. 1992 yazından 2002 yazına kadarsa rüya gibi bir 10 yıl yaşanıyor. 7 lig şampiyonluğu, 2 avrupa kupası ve dahası geliyor ali sami yen'e. bu dönem zaten hem yeterince yazıldığı, hem yakın tarih oluşu hem de az çok yaş itibarı ile hatırımızda olduğu için böyle bir paragaf ile geçiştirebiliyorum. bu dönemde galatasaray stadıya büyüdü, stadı da galatasaray ile...
tabi istanbul da büyümeye devam etti. 1990ların ortalarında artık mecidiyeköy istanbul'un iş merkezlerinden biri haline gelmişti. tabi stadın da 30 yaşına gelip ekonomik ömrünün sonlarına gelmesi, galatasaray'ın avrupa maceraları sırasında görünen stadlarla aradaki uçurum, yeni ve büyük kapasiteli bir stadın ekonomik getirileri derken yeni bir stad inşaatı gündeme gelmişti. 1998 yılında bir proje ve maket olarak ete kemiğe bürünmüştü galatasaray'ın yeni stadı. hatta bir sunum ve loca satışı dahi yapılmıştı. yaşı yetenler bir köşesinde kubbe gibi bir yapının olduğu maketi hatırlarlar.
ancak o yıllarda galatasaray her ne kadar sportif başarı yaşıyor olsa da ekonomik anlamda böyle bir işe hazır değildi. devlet idaresi ise arazinin aradan geçen 40 yılda misli misli değerlenmiş olması sebebiyle orada yeniden yapılacak bir stadyum fikrine sıcak bakmıyordu. 2007 yılında zaten bitecek olan üst kullanım hakkı sözleşmesinin yenilenmemesi gündemdeydi. tüm bunların üzerine 1999 depremi yaşanıp 2001 krizi de patlak verince mecidiyeköy'e yeni stad fikri sekteye uğradı.
yine de özhan canaydın döneminde bir şekilde başlarsak devamı gelir denerek maçların olimpiyat stadı'nda oynanması kararı alındı. galatasaray'ın stadı boşaltması hatta yıkması ciddiyetini gösterir, o arada da devletin eli pazarlıkta zayıflatılır stadın
orda kalmasına ikna edilir gibi bir plan vardı ama işe yaramadı.
30 mayıs 2003 galatasaray gaziantepspor maçında "elveda sami yen bir gün geri geleceğiz yeniden" tezahüratları eşliğinde veda edildi.
galatasaray taraftarı yolu olmayan, şehre ve herşeye uzak, hatta tribünleri de sahaya çok uzak bir garip ucube yapıya sürgün edildi. o sezonun galatasaray'ın modern tarihteki en kötü sezonu olması kesinlikle tesadüf değildir. ancak galatasaray'ın tüm çaba ve ısrarları işe yaramamış, allahtan yönetim gaza gelip stadı yıkmadığı için ali sami yen elimizde kalınca geri dönebilmiştik. bu sırada bürokratik görüşmeler ve çabalar galatasaray'a yeni stad için bir yer gösterilmesi, galatasaray'ın mecidiyeköy'de boşaltacağı arazinin satışından gelen gelirle yeni bir stadın yapılması ve arta kalan gelirin devletin kasasına girmesi noktasında çözüme ulaştı. 13 aralık 2007 tarihinde temel atma töreni yapılan inşaat 2009 yılında inşaatı yapan firmanın yaşadığı sorunlar sebebiyle duraksadıysa da toki'nin olaya el atmasıyla tekrardan hız kazandı ve 2011 yılında inşaatı tamamlandı.
bu arada 2005-2011 arasında pek çok tamirattan geçti ali sami yen. 2004 yazında 3 ay gibi kısa bir sürede komple temizlendi, koltukları değişti, komple boyandı. eski açık tribün sağlıksız olması sebebiyle kullanımı yasaklandı. 2005 yılı içerisinde kale yapı tarafından yeniden yapıldı,
11 eylül 2005 galatasaray sivasspor maçında yeniden ve kapasitesi neredeyse iki katı olarak açıldı. son sezonda ise üstü kapatıldı. yıllar yılı staddan ayrı, unutulmuş bir tribün gibi olan eski açık bu yenileme sonrası stadın kapalı'dan sonraki en önemli tribünü oldu. hatta son sezon tüm grupların oraya geçmesiyle doğrudan merkezi oldu. kapalı alt tribün numaralı havasına büründürüldü, her ne kadar üzerindeki portatif çatı sebebiyle sık sık tehlikeli durumlara yol açsa da... nitekim
12 nisan 2009 galatasaray fenerbahçe maçında volkan demirel tribünlere kasıklarını tutup gösterince, kapalı üst de galeyana gelip o çatıdan sahaya atlamaya çalışınca kapalı üstün önüne kırılmaz cam paneller eklendi. en son yeni açık alt'a loca falan eklemek gibi ekspresyonist çalışmalar yapıldı...
yaşlı ve yorgun stadımız herşeye rağmen ayakta durmaya devam etti. ve 15 yıla yakın bir sürecin sonunda yeni stadımız tamamlandı.
nitekim
11 ocak 2011 galatasaray beypazarı şekerspor maçı ile son kez kapılarını açtı. gerçi son lig maçında epey bir koltuk kaybemişti ama o güne özel kalan tüm koltukları sökülerek eski nostaljik günlerdeki haline büründü. nitekim bir şekilde stad çevresinde olan herkes de içeri girdi. veda günü efsaneler maçıyla başladı, kendi haline bırakılsa birkaç bin kişinin önünde oynanacak olan sıradan bir kupa maçı olan son doksan dakika başladı. tam kapanış golünü arda turan atmış derken colin kazım'ın perdeyi kapatması o günlerde biraz tepki çekse de, colin kazım bile olsa insanın arada sırada hayırlı bir iş yapabileceği yıllar sonra ortaya çıktı. izleyenler dahil kimsenin anlamadığı ve anlamlandıramadığı bir takım seramoniler yapıldı, ali kırca bir ara belirdi
ali kırca'nın ali sami yen'e veda şiirini okudu. hopdedik ayhan yine boş boş konuştu, şebnem ferah'ın yürek söken
hoşçakal şarkısı duyuldu, ışıklar kapandı ve bir devir resmen bitmiş oldu.
bu satırların yazarı ekran başında tıpkı şimdi olduğu gibi gözyaşlarını tutamadı, staddaki binler ekran başındaki milyonların çoğu aynı duyguları yaşadı. hatta staddaki yayın bitince çevrilen ntvspor'da o dönemin muhabiri özgür buzbaş'ın ağlamaktan şişmiş gözleriyle karşılaşıldı, vücuttaki son "saçmalama" zerrecikleri de atıldı hüngür hüngür ağlandı...
çocukluğum bir ekran önünde sana iç çekerek bakmakla geçti. ne büyük şanstır ki içine girme şansım oldu, son şampiyonluğunu
*ve son mucizeni
* içinde canlı yaşadım.
yıllar geçip kocaman bir adam olup istediğimde sana gelebilme şansım olduğunda ise senin yerinde ucube bir beton yığınıyla karşılaştım hep...
orda o ucubenin dikilmiş olması sana geldiğim gerçeğini değiştirmez...
hatıralar yıkılmaz, bu cehennem son bulmaz...
(bkz:
ali sami yen sonsuza kadar)