• 284
    malum veda maçı yaklaşıyor. sami yen nedendir bilinmez bizim çocukluğumuzda kapalıydı. amatör maçlar oynanırdı. belki mecidiyeköy o yıllarda şehir dışında gerçekten bir köydü. belki haksızlık olmasın diye, bütün maçlar inönü'de oynatılırdı. dolayısıyla çocukluğumuz sami yen'de geçti diyemiyoruz sizin gibi. biz sami yen'e 1980 yılında çıkmıştık. o zaman metris'te askerdim, maç günleri kaçar, maça gelirdim ki- bir seferinde yakalanıp 21 gün oda hapsi cezası almıştım. yani çocuklar 30 senemiz geçti o mübarek stadyumda. 1 metre fazla yer kapabilmek için saatlerce kavga ettiğimiz, civar birahanelerde komalara girdiğimiz, kapalısın dışında geceden yattığımız, uzun yıllardan sonra şampiyon diye bağırdığımız baba ocağı.

    ne takımlar geldi geçti sırasıyla. denk gelmeyen ucuz atlattı, atlatamayanlar cehennemi tanıdı. ''her sene böyle, milan'a da böyle'' diye bağrıldı trübünlerinden. hepimizin her tribününde nice anısı var. kolay değil, bir gün mecidiyeköy'den geçeceğiz, bir bakmışız orada stad falan yok.

    şimdi sadede gelelim. bugün özgürce, risk almadan, kavga etmeden kurtarılmış tribünlerde bağırıyorsunuz. bol bol yetiyor size stadyum. bizim geçmiş yıllarda bi götlük yer tutabilmek için aç susuz beklediğimiz, erken girip merdivenlerde uyuduğumuz mabede, siz dışarda biralarınızı yutup, maçın başlamasına 20 dakika kala giriyorsunuz.

    veda günlerini sayıyoruz, hakkımızı sapına kadar helal ediyoruz. ama bir ricamız olacak sizlerden. adı cehennem olan stadımızı elimizden ancak bir kıyamet günü alabilir. ve o kıyameti çıkarmak bize nasip olmalıdır. ağıtsa en iyi biz ağlarız, stat yanacaksa biz yakarız, yıkılacaksa da biz yıkarız. yaşı 30 dan küçük olanlar, 500 den az maça gitmişler o maçlığına stadı bize bıraksınlar. her birinizin kombinenizi verecek mutlaka bir ağır abisi vardır. biz kurduk, bırakın biz yıkalım. sami yen'i biz kapatalım, aslantepe'yi de siz açın.

    büyük galatasarayın, büyük taraftarı yakışanı yapacaktır.
  • 285
    bir veda yazisi da ben doseniyim diyorum, sonra irkiliyorum, gozlerim doluyor yada saklamiyim artik, evet hickira hickira aglamalar basliyor ve bir stada agladigimi anlatmak zor oluyor kimi zaman ki artik kimseye de anlatmiyorum. oysa hayatimin en zor vedasi olacak biliyorum, hem de ben cok uzaklarda oldugum icin ona sarilamiyacagim, dokunamayacagim yani onun son gunlerinde belki, ama ali sami yen stadi dedikce aglayacagim belli ki artik. bir statti ki daha bes yaslarimda cevat prekazi'yi izlemeyle basladim ve daha onlarcasi hatta yuzlercesine sahit oldum. simdi boston'dan yaziyorum ve sabahin korunde yine agliyorum ulan, ayip mi gunah mi? bir stat degil, bin statlik yasanmisliklara agliyorum, saymiycam tek tek ama saysam emin olun maclara, gollere gelene kadar onlarca sayfa yazarim. paylasilan ekmekler, mesale yakip polisten kacmalar, sakalar, kavgalar, sarkilar, turkuler, babayla gidilenler, arkadaslarla olanlar, sevgiliyle olanlar, sahanin icinde atilan sampiyonluk turlari ve daha neler... agliyorum, belli ki hayatim boyu mecdiyekoy'den gecerken yada ali sami yen stadi dedikce bu kalp sikismasiyla karisik goz yaslari dinmeyecek. cok seviyorum seni be stadim... cehennemin en ateslisi hep sen olacaksin, evlerin en guzeli hep sen kalacaksin. ne turk telekom arena dolduracak yerini ne de o statta alinacak basarilar sendekilerin yerini tutacak. bir ani olsun diye zamaninda bir koltugunu almistim senden, simdi senin kendi parcalarini verecekleri gunlere geldik, ki umarim senden kucuk de olsa bir parcanin sahibi olabilirim. yazmiyim daha fazla ve hatta dusunmeyeyim bile ali sami yen stadina veda etmek zorunda oldugumu. elden bir sey gelmiyor, gozden akan caresiz goz yaslarim var sadece!
  • 290
    kendisi ile ilgili enteresan anılarım yok. öyle duygusala da bağlamadım. yeni açık'ta ruhsuz, futboldan anlamadan her boka konuşan, sürekli ergen espirileri patlatan kıllar, kapalı'da bağırın bilmem ne yaptıklarım, bizim istifa dediğimiz dışında istifa demeyin döveriz ulancılar, numaralı'da sabri sağdan yardırırken akreditif açıldımı, açılmadı mı diye merak eden, sohbetlerinde kredi, borsa falan konuşan insanlar...

    bana sıcak gelen tek yer eski açık. susmadan, sesi kısılana kadar bağıran insanların bulunduğu yer... bence gerçek ali sami yen orasıdır.. yani demem o ki sami yen eski açık'tır.
  • 292
    herkes bilmez yıllardır seninle olmadığı için,
    bilmezler 3 gün önce hastaneden çıkıp kapalıya değneklerle gittiğin günleri,
    üstüne delicesine yeni açıkta yağan yağmur altında 3 lü çektiğin günleri bilmezler,
    numaralıda meşale yaktığın o eski günleri bilmezler orda puro için siyasi muhabbet yapanlar,
    eski açıkta zıplarken senle aynı anda zıplayan o yorgun betondur seni bilmek,
    99 depreminden sonra ilk sana sığınmaktır *
    denizliden gelen haberle gözyaşlarına boğulmaktır,
    yeni açık boyunca hızlıca koşmaktır,
    kapalıdan çıkarken topluca bağırmaktır...

    seni bilmek uzun süre seninle beraber olmaktır..
    belkide çok isteyipte seni görememek..
    ve sadece seni bilenler seni deli gibi özler...

    elveda sami yen...
  • 293
    son 3-4 yılda içinde olanları düşünürsek, yıkılırken "öldü kurtuldu valla" dedirtecek sanıyorum ki... keşke seni şampiyonlar liginde oynanan bir maçla uğurlasaydık... keşke sen yıkılmadan bir sene önce sana şampiyonlar ligi çeyrek finalinden daha büyüğünü yaşatsaydık... keşke yıkılmadan önceki sezonda şampiyonluk gören stadyum olarak anılmanı sağlasaydık...
  • 296
    sonunda yıllar yılı sonunda ilk defa belki de son defa göreceğim mabet... 14 kasım 2010 galatasaray manisaspor karşılaşmasını yeni açıktan izleyeceğim sözlük... çok heyecanlıyım nasıl heyecanlıyım anlatamam. c.tesi akşamı otobüste geçicek sonra pazar akşamı otobüste geçicek ama pazar günü mecidiyeköyde mabette olacağım... sözlükten tavsiye edilenlere göre kesinlikle orjinde köfte yiyeceğim, maç öncesi nevizadeye gideceğim... daha tavsiyesi olan varsa lütfen ama lütfen mesaj atsın... bu ilk ve son ali sami yen tecrübemde yapılabilecek herşeyi yapmak istiyorum... belki binlerce foto çekicem!! yani fotoğraf makineli biri görürseniz her saniye foto çeken lütfen üzerine gitmeyin... heyecanım satırlardan taşıyor be sözlük...
  • 297
    ilk ve belki de son kez* 10 kasım 2010 galatasaray denizlispor maçında ayak bastığım kutsal mabet.

    tribüne çıkan merdivenlerin başında durdum. karanlık gökyüzünü gördüm önce. birkaç adım sonrasında göreceklerim çok heyecanlandırdı. derin bir nefes aldım ve merdivenleri adımladım. karşımda eski açık, solumda filli boya reklamları duruyordu. iyi ki o soluğu almışım çünkü nefessiz kaldım bir anda. belki bilmeyen ya da futbolu, galatasarayı sevmeyen biri için bir beton yığını olabilir. ama burada galatasaray sözlükte öyle güzel şeyler okudum ve öğrendim ki hakkında. efsane xamax maçı, bordeoux maçı. çimlerinin üzerinde iki efsanenin hagi ve prekazinin monaco filelerine attığı muhteşem ötesi goller.14 senelik şampiyonluk özlemi ve seni sevmeyen ölsün. 16 dakika, 20:45 *.

    herşey orda olmuştu.

    içime aldığım nefes oksijenden farklı gibiydi. tarih gibiydi. gözyaşları, sevinçler, şampiyonluk kutlamaları. her yer sarı kırmızıydı. ve ne tarafa dönersem döneyim etrafımda benimle aynı şeyleri hisseden güzel insanlar vardı. o'nun içinde çok güzel fotoğraflarım olsun, arşivler dolusu olsun çok isterdim. ama öyle kaptırdım ki kendimi doğru düzgün fotoğraf çekemedim. hatta bi ara forma reklamındaki ufaklık gibi saklansam da gece çimlerinin üzerinde uyuyabilsem diye düşündüm.*

    maç bitiverdi anlamadan. biraz daha kalmak istedim ama artık çıkmamız gerekiyordu. hiç, bir yerden gitmek bu kadar zor olmamıştı. ali samiyene gidene kadar eksiktim biraz. tamamlandım.

    o yüzden şimdi anlıyorum çoğu galatasaraylının, hele buradaki bizden yaşça büyük yazar abilerimizin neden türk telekom arenayı bir türlü kabullenemediklerini. çünkü maçtan çıkarken düşündüğüm tek şey 'ali sami yen yıkılmasındı.

    küçük bir kız çocuğuyken bile gururla burnumu dikerek söylediğim tek şeydi galatasaraylı olduğum..hala sorulduğunda aynısını yapıyorum.ve ekliyorum 'başka takım mı var?'*

    ama malesef artık biliyorum; başka ali sami yen yok.
  • 298
    önünden yürüyerek geçerken sanki konuşacakmış gibi olur benimle. yeni açık tarafından yürür insanlar genelde. her seferinde dururum, kafamı kaldırıp bakarım. sanki yüzü yukarıda bana bakıyormuşcasına olur. birden aklıma maçlar, arkadaşlar gelir. işim aceleyse bile dururum kısa da olsa. saygı göstermeden olmaz. dile gelir, elinin tersini çarpar mabet.

    yukarıdan arabayla geçiyorsam zaten her seferinde gözümü alamam, bakmaya doyamam. kasım kasım kasılır o zaman mabet, "gel" der. maç gününü hesaplarım hemen. gülümserim. oradadır, gitmeyecektir, bekleyecektir.

    izinden eve dönerken ki gibi heyecanlanırım maç günleri. yüreğim atar. dışarıda bira içmek varken bir an evvel içeri girmek isterim. yakın olmak, temas etmek, tensel şeyler işte. maç biter, gitmek zordur. izin dönüşü evden ayrılmak gibidir. dönecek, geleceksindir ama daha 15 gün vardır. ben izinden dönerken eşime allaha emanet olun derim hep. gitmek var dönmemek var, hakkını helal et derim. eşim de bana sen de helal et der, dönmek var bulmamak var der. "sus" derim, "tövbe de" derim. o da susar, hep ağlarım evden ayrılırken. zor oluyor.

    şimdi elimizdeki proje nisan ayında bitiyor ve ben de izine nisan'dan önce gelemiyorum. ölmez sağ kalırsak nisan ayından sonra yani izin. eee? şimdi dönüp bulamayacak mıyız yani?
  • 299
    ali sami yen vs. türk telekom arena

    vs.lu başlıkları sevmeyenlere inat bir başlık değil bu, işin doğrusu. hele ki ali sami yen’i yıkacak dozerin anasına sövülürken.

    ah be, yıllarım geçti ali sami yen’de. tam 30 sene. ikinci kez açıldığında oradaydım http://captano.blogspot.com/...en-stad-2-acls.html.
    hep söylerim hayatımda bu kadar uzun süreli devam ettiğim hiçbir yer olmadı. öyle ya, ne okul bu kadar sürdü ne de benim 30 yıllık iş hayatım var. gerçi bazı münafıklar bunun doğru olmadığını iddia edip ihtiyar yerine koymaya çalışırlar ama, yemeyiniz bu numaraları.

    kim bilir kaç galibiyet, yenilgi, beraberlik gördüm. kim bilir kaç gol gördüm galatasaray’ın attığı ya da yediği. kim bilir kaç kez mutlu, kaç kez üzgün ayrıldım. bunların içinde elbette galibiyetler, galatasaray’ın attığı goller, mutluluklar diğerlerinden fazladır. hem kendi evimiz olduğu için hem de galatasaraylı olduğumuz için.
    her maça hep aynı heyecanla gittim, hani o meşhur kapıdan geçip yemyeşil sahanın göründüğü an hep aynı heyecanı yaşattı bana. hatta hala stadın yanındaki köprüden geçerken azıcık da olsa yeşil çimleri görmek için eğilir bakarım. 30 yıl diyorum, sadece ali sami yen’de 30 yıl, bundan önce inönü var bir de. mutsuz bile ayrılsam ertesi maç yine koşarak gittim ali sami yen’e, hala öyle gidiyorum. seviyor muyum nedir?
    para durumuna göre tribün seçerdim ama genellikle paramı biriktirip kapalıya giderdim. o zamanlar kapalı üst-alt gibi farklılıklar yoktu. maç izlemek isteyen, bağırmak istemeyen alta, holiganlar üste çıkardı. gişe önünde sabahladığımız maçlarda, içeriye girince kapalı alta gidip tahtalara uzanıp birkaç saat kestirirdim. altıma pazar, şey gibi çıplak kadın resimleriyle dolu dandik ve zamanı geçmiş gazeteleri sererek. aklıma geldi de, ben o gazeteleri hiç gazetecilerde satılırken görmemiştim, belki de ayıp gazeteler olduğu için sotada tutuyordu bayiler.
    tahtalara uzanıp mı? evet, açık tribünlerde bildiğin betona, kapalı tribün beton üzerine çakılmış uzun tahtalara oturulurdu. numaralıda da sanırım bir kısım koltuk, bir kısım yine aynı tahtalardan vardı. açık tribünlerde “bettonaa minderrrr” diye satılan ayıp gazetelerden almazsanız poponuz kirlenirdi.
    karnınız acıkınca ayran-pide-meysu ile nefsinizi köreltebilirdiniz. sıraya girmeyi göze alırsanız nallı kuzu köfte ekmek ve sosisli de var.
    tuvaletler diye bir şey yok. tuvalet var, bir tane. o da sadece erkekler için. kadının ne işi var maçta(!) numaralıda belki vardır kadın tuvaleti, bilemiycem şimdi.
    numaralı demişken. tüm zamanların elit tribünü. yaş ortalaması yüksek, kalantor, rahatına düşkün insanların maç izledikleri yer. ne kombine sistemi geldiğinde onlar için pek bir şey değişti ne de yeni stadda değişecek. eskiden de maça istedikleri saatte gelirlerdi şimdi de öyle. tribünde viski-çikolata satılan bir yerden bahsediyorum. saha içinde olanlara çok kızmazlarsa ya da ayağa kalkmayan fenerli olsun denmezse bağırmak için kıllarını kıpırdatmazlardı, hala öyle.
    ali sami yen’de eski açık yeniden yapılana kadar tezahürat yapan iki tribün vardı. kapalı ve yeni açık. her zaman kapalının ortasının ayrı bir yeri olmuştur. galatasaray tribünlerinin kalbidir. çok şükür orada çok maç izledim.
    diğer tezahürat yapan tribün yeni açık’ın numaralıya yakın köşesiydi. eski açık emeklilerin gittiği bir yerdi o zamanlar. ben tribünün müthiş olduğu iki tribünden anlardım. biri eski açık tezahüratlara katılıyorsa diğeri de 3lü çekilirken bütün yeni açık zıplıyorsa. işte o zaman tribün müthiş demekti.

    ali sami yen’le ilgili kişisel tarihimde çok maç var elbette, 14 yıl sonra gelen şampiyonluk gibi.
    çok can sıkıcı maç ta yaşadım. werder bremen’e elendiğimiz maç gibi.
    ama orası benim yuvam yahu. her santimini bildiğim evim. maçtan önce kıçımı dayadığım ali sami yen sokaktaki set benim yerim. oradaki 1 milyon var mı diyen şişko bile. orjin köfte de benim. ataköy şarküteri de. daha eskilerde pek öyle takılma durumu olmazdı maçtan önce. kuyruğa girer bileti alıp girerdik, mecburen. ama şimdi çok daha keyifli tabii ki.

    ali sami yen’i gün geçtikçe yıkılıp yerine apartman yapılan dedemin evine benzetmeye başladım son günlerde. çok benzer geliyor hissettiklerim. bursa’da dedemin evi vardı, dere kenarında. eski, ahşap bir ev. 3 katlı, bahçeli, balkonlu, güvercin kümesinin de olduğu büyük sayılabilecek bir ev. dedem, anneannem, dayımlar yaşardı. yazları orada geçirmek muhteşemdi. o ev gibi bütün komşu evler bahçeliydi. oynanacak oyuna göre birinin bahçesinde takılırdık. geceleri derenin sesiyle uyurduk. çocukluğuma dair biraz fuluğ ama mutluluk uyandıran anılar barındırıyor o ev.
    ama yıkılıp yerine apartman yapıldı, bütün kardeşlere birer daire verildi. sadece o ev değil, bütün komşu evler apartmana dönüştü. derenin bile üstü kapatıldı. dayılarım hala aynı mahallede yaşıyor. yengelerim de aynı mahallenin kızlarıydı zaten.
    eski ev iyiydi, güzeldi, içinde bir çok anı vardı ama yenilemek de gerekiyordu. sobalıydı örneğin. sobanın yanında ısınan, kestaneleri mideye indiren benim gibiler için eğlenceliydi ama o sobaya odunu, kömürü taşıyanlar açısından pek eğlenceli değildi sanırım. kaloriferli yeni binaya geçmekte tereddüt edilmedi.

    ali sami yen’den türk telekom arena’ya geçiş de biraz buna benziyor. eski, anılarla dolu yuvamızdan yeni modern yuvamıza geçiyoruz. bursa’daki dayılar aynı mahallede modern bir eve geçtikleri için onların durumu bizimkinden farklı elbette.

    aslında başka bir şey fark ettim bunları yazarken. eski evdeki anılarda asıl aklımda kalanlar hep kişiler ve yaptıkları. yani mutfakta dayımın kız istemeye gidilmesinden önceki gece söylediği şarkılar ve neşesi var aklımda, mutfak değil. ya da sıcaklarda terasta yatan küçük dayım var aklımda ama teras değil.
    14 yıl sonra gelen şampiyonlukta prekazi’nin frikik golü var aklımda ama stad değil. werder bremen’e elendiğimiz maçtan aklımda rotariu ile soğuk kalmış.
    hatta bazen bir maçı nerede oynadığımızı bile karıştırıyorum. inönü müydü yoksa ali sami yen miydi diye. yeni nesil bunu karıştırmaz, çünkü sadece ali sami yen’de iç saha maçı izlediler. yani, ben galatasaray’ı hatırlıyorum.

    ama elbette tüm bunları ali sami yen’de yaşadık ve elbette çok kıymetli. ama türk telekom arena’yı da çok uzun zamandır bekliyoruz. demem o ki, ali sami yen yıkılacak diye üzülürken tta’yı ıskalamayalım. orası da bizim yuvamız.
    bir de ne var biliyor musunuz, eğer uefa kupası eskiden olduğu gibi çift maçlı finalle oynansaydı uefa kupası'nı da ali sami yen'de alabilirdik.

    bu arada; dozerin ne şuçu var?:)
App Store'dan indirin Google Play'den alın