• 299
    ali sami yen vs. türk telekom arena

    vs.lu başlıkları sevmeyenlere inat bir başlık değil bu, işin doğrusu. hele ki ali sami yen’i yıkacak dozerin anasına sövülürken.

    ah be, yıllarım geçti ali sami yen’de. tam 30 sene. ikinci kez açıldığında oradaydım http://captano.blogspot.com/...en-stad-2-acls.html.
    hep söylerim hayatımda bu kadar uzun süreli devam ettiğim hiçbir yer olmadı. öyle ya, ne okul bu kadar sürdü ne de benim 30 yıllık iş hayatım var. gerçi bazı münafıklar bunun doğru olmadığını iddia edip ihtiyar yerine koymaya çalışırlar ama, yemeyiniz bu numaraları.

    kim bilir kaç galibiyet, yenilgi, beraberlik gördüm. kim bilir kaç gol gördüm galatasaray’ın attığı ya da yediği. kim bilir kaç kez mutlu, kaç kez üzgün ayrıldım. bunların içinde elbette galibiyetler, galatasaray’ın attığı goller, mutluluklar diğerlerinden fazladır. hem kendi evimiz olduğu için hem de galatasaraylı olduğumuz için.
    her maça hep aynı heyecanla gittim, hani o meşhur kapıdan geçip yemyeşil sahanın göründüğü an hep aynı heyecanı yaşattı bana. hatta hala stadın yanındaki köprüden geçerken azıcık da olsa yeşil çimleri görmek için eğilir bakarım. 30 yıl diyorum, sadece ali sami yen’de 30 yıl, bundan önce inönü var bir de. mutsuz bile ayrılsam ertesi maç yine koşarak gittim ali sami yen’e, hala öyle gidiyorum. seviyor muyum nedir?
    para durumuna göre tribün seçerdim ama genellikle paramı biriktirip kapalıya giderdim. o zamanlar kapalı üst-alt gibi farklılıklar yoktu. maç izlemek isteyen, bağırmak istemeyen alta, holiganlar üste çıkardı. gişe önünde sabahladığımız maçlarda, içeriye girince kapalı alta gidip tahtalara uzanıp birkaç saat kestirirdim. altıma pazar, şey gibi çıplak kadın resimleriyle dolu dandik ve zamanı geçmiş gazeteleri sererek. aklıma geldi de, ben o gazeteleri hiç gazetecilerde satılırken görmemiştim, belki de ayıp gazeteler olduğu için sotada tutuyordu bayiler.
    tahtalara uzanıp mı? evet, açık tribünlerde bildiğin betona, kapalı tribün beton üzerine çakılmış uzun tahtalara oturulurdu. numaralıda da sanırım bir kısım koltuk, bir kısım yine aynı tahtalardan vardı. açık tribünlerde “bettonaa minderrrr” diye satılan ayıp gazetelerden almazsanız poponuz kirlenirdi.
    karnınız acıkınca ayran-pide-meysu ile nefsinizi köreltebilirdiniz. sıraya girmeyi göze alırsanız nallı kuzu köfte ekmek ve sosisli de var.
    tuvaletler diye bir şey yok. tuvalet var, bir tane. o da sadece erkekler için. kadının ne işi var maçta(!) numaralıda belki vardır kadın tuvaleti, bilemiycem şimdi.
    numaralı demişken. tüm zamanların elit tribünü. yaş ortalaması yüksek, kalantor, rahatına düşkün insanların maç izledikleri yer. ne kombine sistemi geldiğinde onlar için pek bir şey değişti ne de yeni stadda değişecek. eskiden de maça istedikleri saatte gelirlerdi şimdi de öyle. tribünde viski-çikolata satılan bir yerden bahsediyorum. saha içinde olanlara çok kızmazlarsa ya da ayağa kalkmayan fenerli olsun denmezse bağırmak için kıllarını kıpırdatmazlardı, hala öyle.
    ali sami yen’de eski açık yeniden yapılana kadar tezahürat yapan iki tribün vardı. kapalı ve yeni açık. her zaman kapalının ortasının ayrı bir yeri olmuştur. galatasaray tribünlerinin kalbidir. çok şükür orada çok maç izledim.
    diğer tezahürat yapan tribün yeni açık’ın numaralıya yakın köşesiydi. eski açık emeklilerin gittiği bir yerdi o zamanlar. ben tribünün müthiş olduğu iki tribünden anlardım. biri eski açık tezahüratlara katılıyorsa diğeri de 3lü çekilirken bütün yeni açık zıplıyorsa. işte o zaman tribün müthiş demekti.

    ali sami yen’le ilgili kişisel tarihimde çok maç var elbette, 14 yıl sonra gelen şampiyonluk gibi.
    çok can sıkıcı maç ta yaşadım. werder bremen’e elendiğimiz maç gibi.
    ama orası benim yuvam yahu. her santimini bildiğim evim. maçtan önce kıçımı dayadığım ali sami yen sokaktaki set benim yerim. oradaki 1 milyon var mı diyen şişko bile. orjin köfte de benim. ataköy şarküteri de. daha eskilerde pek öyle takılma durumu olmazdı maçtan önce. kuyruğa girer bileti alıp girerdik, mecburen. ama şimdi çok daha keyifli tabii ki.

    ali sami yen’i gün geçtikçe yıkılıp yerine apartman yapılan dedemin evine benzetmeye başladım son günlerde. çok benzer geliyor hissettiklerim. bursa’da dedemin evi vardı, dere kenarında. eski, ahşap bir ev. 3 katlı, bahçeli, balkonlu, güvercin kümesinin de olduğu büyük sayılabilecek bir ev. dedem, anneannem, dayımlar yaşardı. yazları orada geçirmek muhteşemdi. o ev gibi bütün komşu evler bahçeliydi. oynanacak oyuna göre birinin bahçesinde takılırdık. geceleri derenin sesiyle uyurduk. çocukluğuma dair biraz fuluğ ama mutluluk uyandıran anılar barındırıyor o ev.
    ama yıkılıp yerine apartman yapıldı, bütün kardeşlere birer daire verildi. sadece o ev değil, bütün komşu evler apartmana dönüştü. derenin bile üstü kapatıldı. dayılarım hala aynı mahallede yaşıyor. yengelerim de aynı mahallenin kızlarıydı zaten.
    eski ev iyiydi, güzeldi, içinde bir çok anı vardı ama yenilemek de gerekiyordu. sobalıydı örneğin. sobanın yanında ısınan, kestaneleri mideye indiren benim gibiler için eğlenceliydi ama o sobaya odunu, kömürü taşıyanlar açısından pek eğlenceli değildi sanırım. kaloriferli yeni binaya geçmekte tereddüt edilmedi.

    ali sami yen’den türk telekom arena’ya geçiş de biraz buna benziyor. eski, anılarla dolu yuvamızdan yeni modern yuvamıza geçiyoruz. bursa’daki dayılar aynı mahallede modern bir eve geçtikleri için onların durumu bizimkinden farklı elbette.

    aslında başka bir şey fark ettim bunları yazarken. eski evdeki anılarda asıl aklımda kalanlar hep kişiler ve yaptıkları. yani mutfakta dayımın kız istemeye gidilmesinden önceki gece söylediği şarkılar ve neşesi var aklımda, mutfak değil. ya da sıcaklarda terasta yatan küçük dayım var aklımda ama teras değil.
    14 yıl sonra gelen şampiyonlukta prekazi’nin frikik golü var aklımda ama stad değil. werder bremen’e elendiğimiz maçtan aklımda rotariu ile soğuk kalmış.
    hatta bazen bir maçı nerede oynadığımızı bile karıştırıyorum. inönü müydü yoksa ali sami yen miydi diye. yeni nesil bunu karıştırmaz, çünkü sadece ali sami yen’de iç saha maçı izlediler. yani, ben galatasaray’ı hatırlıyorum.

    ama elbette tüm bunları ali sami yen’de yaşadık ve elbette çok kıymetli. ama türk telekom arena’yı da çok uzun zamandır bekliyoruz. demem o ki, ali sami yen yıkılacak diye üzülürken tta’yı ıskalamayalım. orası da bizim yuvamız.
    bir de ne var biliyor musunuz, eğer uefa kupası eskiden olduğu gibi çift maçlı finalle oynansaydı uefa kupası'nı da ali sami yen'de alabilirdik.

    bu arada; dozerin ne şuçu var?:)
App Store'dan indirin Google Play'den alın