• 151
    maçkoskop
    kadro:
    muslera
    1
    ebu
    7
    semih
    5
    ufo
    2
    hakan balta
    3
    melo
    6
    selçuk
    7
    emre
    -2
    engin
    6
    baros
    3
    elmander
    2

    zurnanin zirt dediği an:
    zurna çok çabuk öttü arena’da. maçın başında trabzon’dan gelen gol haberi sessizliği maçı maçlıktan çıkardı. ne futbolcular, ne taraftarlar, ne de hocalar da heyecan kalmadı. bir umut, bir bekleyiş, tansiyonu sıfıra indirdi. maç langırt maçına dönüştü.
    -
    varil:
    emre çolak; birkaç maç kendi ortalamasının üstünde oynamış meğerse. uzun maratonu kaldıramadı. bu fizikle futbol oynayacaksan en azından messi’nin yarısı kadar oynayacaksın. finallerin en kötü futbolcusu olarak sezonu kapattı. eğer son maçta tabelaya yansıyacak bir hamle yapamaz ise, seneye tek tük oynar, ondan sonra da ömrünü vasat altı bir anadolu takımında tamamlar. yok aksi olur da, sayesinde fener maçı kazanılırsa, o zaman da takımın bankosu olur. yani demem şu ki kaderi tek bir maça bağlı.
    -
    gladyatör:
    selçuk inan; ayağına top geldiğinde seyrettiğimiz gösterinin futbol olduğunu anlıyoruz. topu sanki ayağıyla değil de, kafasıyla oynuyor gibi. takımı, pas trafiğine soktuğunda sonucunda mutlaka kaleye vuruş hamlesine kadar sürüklüyor. fenerbahçe’deki aleks’in koşanı, genci, istikbal vad edeni. takımdan kendisini çıkar, en az oynanan futbolun kalitesi 2 kademe düşer. yine 2 yüzde yüz gol pası çıkardı. attığı serbest vuruşta top kimin kafasına çarparsa çarpsın, hatta kimseye çarpmasın gol olacaktı.
    -
    borozanci:
    bülent yıldırım; bizde hakemler futbolu bilmiyor. topun güzel oynanmasının engeli oluyorlar. en ufak mücadelede bir düşsün zart zurt düdük öttürüyorlar. avantaj hak getire. tek düşündükleri şey, aman sonuca etki edecek bir hata yapmamayım. maç istediği kadar kötü olabilir, yeter ki hata yapmasınlar. bu gece tam da böyle tipik kötü bir türk ligi hakemi vardı sahada. hiç hata yapmadı. hiç kavga etmezsen, dayak yememiş olursun.
    -
    bir soru – bir cevap:
    baros ve elmander’in çıkartılıp, aydın ve sabri’yi oyuna alınması kararı niçin verildi?
    her halde bir iletişim hatası vardı. 2 forvetle oynama karakteri olan galatasaray’ı, 2-0 öndeyken forvetsiz oynar duruma sokmak fatih terim’in düşüncesi olamaz. farkı artırmak için sabri’yi santrafor oynatmak için deli olmak lazım. deli olmadıklarına, ve o dakikadan sonra gol atmayıp, tabela yatmak için sokulmuşlar demektir. o zaman da bu hamle galatasaray’ı küçük düşürmüştür.
    -
    imparator:
    grande bana göre trabzonspor maçında şampiyonluğu kaybettiğini düşünüp mızıkçılık yaptı. bahanelere sığındı, sanki bu finaller kendisine yapılmış bir haksızlıkmış gibi isyan etti. bize, grande’ye yakışır mı?. lig başlamadan bu karar alınmadı mı? madem sıkıntı olacak, madem yanlışlık var oynamasaydın. ben anlamam, kurallar her takım için geçerli. şimdi fenerbahçe’ye kaybedip eldeki kuşu uçurursa ağlamaya başlayacak. sen kendi sahanda hiçbir maçı kazanama, şampiyonluk için fener’in küme düşmesini, puanının silinmesini bekle. olmadı, trabzonspor’dan medet bekle. büyük hocaysan, büyük takımın varsa kendi işini kendin halledersin. 86. dakikaya 2-0 önde gir, galatasaraylı bir ayakkabı boyacısının bile yapmayacağı değişiklikleri yap, maçı berabere bitir. bereket fenerbahçe berabere kalmadı, hatta 3. golü attı da rahatladık.
    -
    ordakiler:
    kesinlikle şampiyonluk maçına çıkmış bir taraftar değildi. ultraslan’ın ya parası bitti, ya fazla yoruldular. koskoca stadyumda tek bir bayrak yoktu. antrenmana giden taraftar daha iyiydi. gerçi diğer maçtan gelen kötü haberler coşkuyu bitirdi ama, iyi haber gelse ne olacaktı anlamadım. 20-25 meşale getirilmiş maça şampiyonluk kutlamaları için. eminim şampiyonluk gelseydi, hiçbir hazırlığımız yoktu. denizli’de fener’in takıldığı maçta bile biz çok daha organize, çok daha heyecanlıydık.
    -
    analiz:
    fenerbahçe, beşiktaş’a takılınca gitti gözüyle bakılan şampiyonluk, geldi gözüyle bu gece arena’daydı. ancak bu düzeyde dolabilecek stadımız, yine de tıklım tıklım değildi. muhtemelen karaborsacıların elinde patlayan biletlerin koltukları kapalıydı. yeri gelmişken arena’da büyük maç seyretmek isteyen, fakat bilet alamayanlara tüyo vereyim. sakın karaborsadan falan bilet almayın, bilet bitti denilen maça gelin. yarı fiyatına bilet alır maça girersin. her maça gelmeyeceksen, sadece büyük maçlar için kombine alacaksan sakın alma.

    işte böyle bir taraftarla olası şampiyon olacağımız maça çıktık. hoca locadaydı, emir komuta hasan’damı, ümit’temi anlayacaktık. takımda tek değişiklik, oynatılmaya oynatılmaya futbolu, gol atmayı unutturulmuş baroş vard, neco’nun yerine. emre’nin yerine de aydın’la başlasa benim çıkardığım 11 olacaktı, neyse buna da razıydık. baros neticede golcüydü. golcü gol atamadıkça sıkıntıya girer, kötü oynar, bencilleşir, takıma zarar verir. tamam da atarsa da arkası gelir. yüze yüze kuyruğuna getirdiğimiz post işi, son maça gelmişiz baros’u hazırlayamadılar. o da tıpkı emre çolak gibi kaderi fener maçına bağlı futbolcuların başında. fener’e koyması da yetmez, bizi ipten alıp, şampiyonluğu sadece onun sayesinde almamız lazım. yok be o da yetmez, baros gidici, en azından anılarda güzel kalabilir di. şu son maça kadar kalmasaydı gol atma işi.

    yinede taraftarın gök gürlemesi, santra vuruşu, naralarıyla başladı maç. takım kendinden emin top çevirmelere çabuk başladı. bir delik bulup, tabelayı erkene alıp, antenleri trabzon’a çevirecekti. stadyumdaki sessizlik pek dikkatimizi çekmedi, daha maçların başıydı. selçuk’un serbest vuruşunu seyrettik. mutlaka iyi yere vurmuştur, top barajdan sekip ah larla kornere gitti. vamos bien di, iyi gidiyorduk. soldan atılan kornerleri de selçuk kullanıyordu, belki üşendi, belik maçın daha başıydı aceleye gerek yok diye düşündü. engin baytar’a attırdı. top pitbull’a 2-3 metre varken biz gol diye bağırmaya başlamıştık.

    o da neyin nesi? trabzon’da meğerse çok erken gelen bir fener golü varmış. olsun biz kendi işimize bakalım dı, nasıl olsa trabzonspor bu maçı kaybetmeyecekti. trabzon’da oynanan maçta olduğu gibi, yine 1-2 dakika top dolastırılarak, 30-40 pas yaparak topu yine emre ile buluşturdular. yine bir büyük takım golü kaçırılmış oldu, devamında yine bir serbest vuruş golüyle tabela alındı. bu durumda çok maç seyretmiş biri olarak aynı duygulardaydım. maça taraftar artık bakmaz bu dakikadan sonra. herkes diğer maçı dinlemeye başlar. fener’in ikinci golü de gelince sahadaki futbolcular sessizlikten maçı bıraktılar, kadıköy’ü düşünmeye başladılar. devreye tam girerken, hatta girmişken gol sesi geldi.

    ikinci yarı, 2. golün sesini beklemekle geçiyordu. beşiktaş farkın açılmaması rezil olmamak peşindeydi. ligin en kötü teknik direktörü onlardaydı. unu eleyip elekleri tavana asmış futbolcular onlardaydı. en iyi futbolcuları fernandez’in topla buluşması engellenmişti. bu maç böyle bitecekti bitmesine de diğer maç ne olacaktı acaba? takım kötü oynuyordu ama bir çok daha fazla sırıtıyordu. fatih terim’in prens kontenjanından, ben bilirim siz bilmezsiniz tafrasından oynayan emre çolak sabri’yle yer değiştirdi. koleradan kurtulalım derken vereme yakalanmıştık. sabri futbolu satranç oynar gibi oynadı. topla 18 içinde buluştuğunda ne yapacağını yarım dakika düşündü, tabi sonunda kaptırdı. önce elmander, sonra baros oyundan çıktı. inanılır gibi değil di, 2 dakikada durum 2-2 ye geldi. bilenler, fener aman beraberlik golünü yemesin diye duaya başladılar. eğer böyle bir netice olsaydı o stadyum o travmayı atlatamazdı. arena’yı bilmem ama ben travmaya girmiş durumdayım.öyle bir maç oldu ki pis ligimizin gazozuna oynanan bir maçı olarak kayıtlara geçti. maçın neticesi hiç bir takıma yaramadı, cacıktan sonra gazoz içip yediklerimizi sindirmeye çalışalım.

    fenerbahçe 3. golü attıktan sonra, yenilelim isterdim. benim için kadıköy’e 3 puan önde gitmekle, 2 puan geride gitmek arasında fark yoktur demiştim. yanılmışım, varmış,keşke geriden gitseymişik. beraberliğin bize yaraması beni hiç memnun etmedi. 9 puanlık farkı, 5 maçta yarım puana indiren galatasaraylı futbolcular beraberliğe oynarlar ise maçtan sonra sakın kimse ağlamasın. kimse de bize niye final oynattılar diye federasyona küfür edip, yenilgiye kılıf aramasın.

    büyük takımsan, kadıköy'e gidip, kupayı alacak florya'ya getireceksin.
  • 152
    hocamızın tribünden takip ettiği maç. bu haftaki maçın bir önceki hafta oynanan galatasaray-trabzonspor maçından farkı, seyircinin stadı doldurmasıydı. şampiyonluk kutlamaları için dolduğu belli olan stadda maçın sonunda hüzün hakimdi. galiba arena’yı da cehenneme çevireceğiz derken; kendimize cehennem yaptık. deplasman maçlarında kolay kazanan galatasaray, kendi sahasında herşeyi zora çeviriyor. seyirci baskısı sanki sadece bizim futbolcuların üzerinde kuruluyor. tabi dünkü maçta hakim olan bir başka şey de belirsizlikti. bence tüm futbolcuların kafası diğer maçtaydı. fener’in maçının skorundan sonra biraz bocaladı sanki futbolcular. gerçi fener’in maçının skoruyla birlikte bu sonuç pek de bir şey kaybettirmedi. 3 puanlık farkla fenerbahçe maçına gitsek ve kaybetmiş olsak; 0.5 puanla şampiyonluğu kaçıracaktık. şampiyonluk ibresi hala bizden yana diye düşünüyorum. deplasmanda oynadığımız oyunu da düşünürsek; ihtimalin %’si daha da artıyor. play-off kura çekiminde oluşturulmaya çalışılan, güya, heyecan için son maçın kadıköy’de olmasını ayarlayanlar maalesef amaçlarına ulaştılar. bu zamana kadar kalp krizi geçiren 3 kişinin ölümüyle sonuçlanan play-offtaki son maça hangimizin yüreği dayanacak bilemiyorum. inşallah hiçbir taraftar, hiçbir futbolsever bu acıyı bir daha yaşatmaz bizlere. maç sonunda hasan şaş’ın yaptığı açıklama beni gerçekten çok etkiledi. verilmesi gereken cevapların hepsi var açıklamasının içinde. kadıköy’de kulubeden çıkmak zorunda kalacak olan şaş’ın kafasına bir şeyler gelmez umarım. son olarak 3 temmuz’dan itibaren yaratılan ortamın içinde çözüm için getirilen play-off zamazingosu nelere mal oldu ortada: oynamak istemeyen futbolcular, takımımın hakkı olan şampiyonluğun karşı kıyıya geçmesi için yapılan iğrençlikler, bu yaratılan ortamı kaldıramayan taraftarlar, öfke kontrolünü yitirmiş topluluklar ve bilimum çirkinlikler. bütün bu durumlardan sonra verilmeyen, verilmek istenmeyen cezalar vardı gündemde. ne iyi oldu kimseye ceza verilmemesi ve tüm takımların suçsuz bulunması öyle değilmi! tekrar ediyorum: “kadıköy’ü yakın, şampiyonluk daha yakın.”
  • 153
    kimse kusura bakmasın, beşiktaş'ın galibiyeti hakettiği maç olmuştur. ikinci yarı tek kale top oynadılar ve galatasaray'dan daha diri bir görüntüye sahiplerdi. kadıköy'de berabere kalmanın bizim için avantaj olduğunu düşürürsek 2-2 lik beraberlik öpüp başa konulması gereken bir skor. hele galatasaray'ın oynadığı oyuna bakarsak harbi harbi müthiş bi skorla sonuçlanmıştır.
  • 154
    beşiktaş'ın galibiyeti hakettiği maç olduguna katilmadigim maç. durum 2-0 iken de iki tane çok net gol pozisyonunu degerlendiremedi galatasaray. hatta elmander'inki tam da maçin donum noktasiydi. besiktas bu maçi kazanabilir miydi? elbette kazanabilirdi ama maçin genelinde galatasaray besiktas'tan daha iyi bir takim oldugunu ortaya koydu. son 15 dakika takim dagildi ama bombok oynadigimiz falan da yoktu bence.
  • 156
    6 mayıs 2012 günü sabahı çoğumuzun içinde şampiyonluğu bu maçta kazanacağımıza dair büyük bir inanç vardı. çoktan tatil havasına girmiş beşiktaş'a karşı sami yen'de alınacak galibiyetten ziyade fenerbahçe'nin çok zorlu geçecek trabzon deplasmanında büyük olasılıkla puan kaybedeceği düşünülüyordu. trabzon ile fenerbahçe'nin arasındaki ilişkilerin gergin olması, şenol güneş'in taktik dehası, fenerbahçeli oyuncuların üzerindeki "kazanma mecburiyetinin" getirdiği stres bizi bu düşüncelere itiyordu. stadyumdaki yerimizi de bu inanç ve arzuyla almıştık.

    şampiyonluk maçı olduğunun bilinci tribünlerin genelinde hakim değil gibiydi. tribünlerin tamamına yakının dolması bu sebepten ötürü olsa da arzu, hırstan eser yoktu. ayrıca burada yeni stadımıza kazandıracağımız ruhun bir parçası olan bayrak, flamaların eksikliğini de belirtmek zorundayım. şu maç eski mabedimizde olsaydı gelin gibi süslemeler yapılır, dev bayraklar getirilirdi. fakat şampiyonluğu kazanma ihtimalimizin olduğu bu maçta bu süslemelerden, atmosferden eser yoktu.

    maç esnasında kuzey üst tribününün doğuya yakın tarafındaydık. maçın ilk bölümünde arkamızdan sevinç çığlıkları gelmeye başlayınca bir anda bizim olduğumuz bölüme yayıldı, trabzon'un gol attığı söyleniyordu. daha sonrasında maçın 1-1'e geldiği söylentisi yayıldı. ilk yarı tamamlanıp yerimize oturduğumuzda ise fenerbahçe'nin 2-0 önde olduğunu öğrenince haliyle kafa karışıklığı yaşanmıştı. ilk gelen bilgiler ile arasındaki büyük çelişkinin sebebinin ne olduğunu ciddi anlamda merak ediyorum. trabzon'da ilk yarı bitmeden gelen gol farkı 1'e indirmiş ve şampiyonluk için yalnızca 1 gole ihtiyacımız kalmıştı.

    her iki maçta da son 5 dakikaya kadar şampiyonluk şansımız sürmüştü. fakat fenerbahçe'nin zorlu trabzon engelini kayıpsız aşması, bizim şampiyonluğumuzu da son haftaya ertelemişti. sami yen'de beşiktaş'tan 2 dakika içinde yediğimiz 2 gol ise bize herhangi bir şey kaybettirmiyordu. yine de oyun disiplininden bu kadar kolay kopmamız, 86. dakikaya 2-0 önde girdiğimiz maçtan beraberlik ile ayrılmamız bu gecenin bizde iyi hatırlanmamasına sebep olmuştu.

    yenilen beraberlik golü sonrası ise tribünlerin geneli şoka uğramıştı. o anlarda ise ultaslan'ın olduğu bölümde meşaleler peşi sıra yanmaya başladı. yanan bu meşaleler de şampiyonluğun yakın olduğunu işaret ediyordu.

    http://img94.imageshack.us/...6290184766721326.jpg
  • 161
    hatırladığım kadarıyla fener'in trabzon'da kazanmasıyla birlikte bu maçta berabere kalmamız ile kazanmamız arasında bir fark kalmamıştı. bilindiği gibi 0,5 puan önde girdik son haftaya. yani bu maçı kazansak dahi 2,5 puan önde girecektik ve kaybetmemiz halinde fenerbahçe yine şampiyon olacaktı. o yüzden trabzon'dan fenerin 3. golü attığı haberi gelince bu maçtaki sonuca kimse üzülmemiş hatta kale arkasında meşaleler falan yanmıştı. iyi ki de bu maçı kazanıp şampiyon olmamışız gittik orada olduk. ertesi sene şampiyon gittik zaten :)
  • 162
    bu maçın oynanacağı hafta içime aşırı bir şekilde fenerbahçe'nin trabzon'da takılacağı, bizim de aynı saatlerde beşiktaş maçını kazanıp şampiyon olacağımız doğuyordu. aslında o ara maddi olarak çok iyi durumda olmadığım için de bu maça gitmek gibi bir niyetim yoktu ama biletlerin satışa çıktığını görünce dayanamayıp bilet almıştım. telefonun kulaklığını alıp gittim stada. fener seri bir şekilde 2-0 yaptı diye hatırlıyorum, sinirlenip radyoyu kapattım. daha sonra bizim maçın ilk yarısı bitti, koridora çıktığımız sırada koridorlardaki tvlerden burak'ın golünü izledik, 2-1 oldu, yok yere ümitlendik, sonrası malum, trabzonspor maça değil emre belözoğlu'nun üzerine asılmaya karar verdi ve gene bodoslama kaybetti maçı.

    bu maçtan aklımda kalan tek şey attığımız ilk gol, pegasusta yanan meşaleler ve maçın 2-2 bittiği. bizim maçı izlerken nasıl bir stresle izlediysem aklımda hiçbir şey kalmamış. stadyumdan çıkarken herkesin birbirine ne oluyor şimdi, haftaya beraberlik yetiyor mu diye sorduğunu, hesaplar yapıldığını hatırlıyorum bir de. açık konuşayım, çok büyük ümitsizliğe düştüm bu maçtan sonra, büyük çoğunluk da öyleydi, herkes daha farklı bir sonuç bekliyordu sanki o günden. stadyumdan çıkarken büyük çoğunluğun yüzü asıktı. herkes benim gibi hesap kitap yapa yapa eve gidiyordu.

    aslında galatasaray tarihinde bu maçın büyük bir anlamı olmasa da benim için anlamı büyük. hala o gün stadyum çıkışı yaşadığım o stresi özlüyorum. şimdi düşündükçe o stresin sonunun efsane bir şekilde bittiğini bilmek durduk yere huzur pompalıyor bünyeme. ben o gün şampiyonluktan çok emin gitmiştim stadyuma, o gün şampiyon olsak elbette çok mutlu olurdum ama bu maçtan 6 gün sonra yaşadığım kadar güzel hisler yaratmazdı kesin. iyinin de iyisi varmış, onu yaşamak da bize nasipmiş. şükürler olsun. en kısa zamanda tekrar yaşarız bu hisleri umarım.
  • 163
    fenerbahçe'nin 6 mayıs 2012 trabzonspor fenerbahçe maçında puan kaybetme ihtimali ile şampiyonluğu asy'de ilan etme hevesiyle çıktığımız ve 2-0'ı çok rahat bulduğumuz sonrasında ise trabzon'dan gelen fenerbahçe golleri haberleriyle konsantrasyon kaybı yaşayıp 2-2'ye getirdiğimiz maç. fener'in galibiyet haberi yüzünden neredeyse 3. golü de yiyip kadıköy'e kazanmak zorunda gidecektik. maç bittiğinde "ee amk şampiyon da olamadık ne oldu?" moduna girip son hafta kadıköy'den nasıl çıkacağımızı düşünmeye başlamıştık...

    bu maç ile 12 mayıs 2012 arasında sözlükte sinerji çok düşmüştü. umutsuzluklar, kadıköy'den çıkarmazlar falan filan...

    galatasaray sözlük sinerji ekibinin ilk önemli mesaisi bu maçın devamındaki hafta içinde yapılmıştır...
  • 164
    ölüm gibi bir şeyin olduğu maç. bu maçtan sonraki ilk saatlerde şampiyonluğun fenerbahçe'ye gittiğini düşünmeyen insan yoktu türk futbol kamuoyunda. ertesi hafta totem diye yutturulan şey aslında bizden alınıp fenerbahçe'ye verilen şampiyonluğu izleyememek için yapılan toplu bir kaçıştı. belki de 2000 yılından sonraki en iyi galatasaray'ın böyle pisi pisine, tartışmalı bir sezonun tartışmalı fikstüründe şampiyonluğu kaybetmesi hakikaten yürek dayanmaz bir olaydı...

    neyse ki sonunda iyiler kazandı da unutulmaz bir anı olarak tarihteki yerini aldı...

    (bkz: 12 mayıs 2012)
  • 165
    tt arena'ya ilk gidişim bu maç içindi. hatırlamayanlar olabilir, bu maç ile aynı saatte avni aker'de trabzonspor'da fenerbahçe'yi ağırlıyordu. meşhur zokora'nın emre'yi tekmelediği maç*.

    o gün beklentimiz şuydu; biz beşiktaş'ı yeneriz, trabzonspor'da feneri yenerse şampiyonluğumuzu ilan ederiz. kimse kadıköy'e kalsın istemiyordu. şahsen ben bir sezon önce 0-0'lık, ve normal sezondaki 2-2'lik beraberlik dışında kadıköy'den puan aldığımızı hiç görmemiştim.

    nitekim 2-0 öne geçtiğimiz maçı 2-2 bitirebildik. fenerbahçe'de trabzonspor'u gergin atmosfere rağmen kolay geçti. kaldı iş kadıköy'e. yenilirsek o kadar iyi oynadığımız, eze eze ilerlediğimiz sezonda şampiyonluk gidecek. ki yüksek de bir ihtimal.

    maç bitti, tem otoyolu üst geçide doğru ilerliyoruz. milim milim ilerleyerek merdivenlerin oraya geldik. kalabalıkta ölüm sessizliği, cenaze töreni sanki. kimse konuşmuyor. herkesin kafasında aynı soru "haftaya ne olacak?". tam o anda ayyaş bir abimiz bağırmaya başladı " oğlum noluyo lan? biz gaassarayız oğlum, haftaya alırız geliriz allah'ın izniyle, rahat olun."

    cumartesi beşiktaş ve dün fenerbahçe kazanınca aynı durumun yaşandığını görüyorum. kazandılar diye kendini üzenler, korkanlar. biri maç eksiğiyle 10, diğeri 4 puan gerimizde. 11 sene önceki kritik durumla alakası yok. kağıt üzerinde güzel bir fikstürümüz var. ne olacaktı beyler kadıköy'de 3-0 kazandık diye kupayı mı vereceklerdi? tabi ki maç kazanacaklar, belki son 1 haftadır oluşan algının tam aksine rahat rahat şampiyon olamayacağız. zorlanacağız(ki ben rahat şampiyon olacağımızı düşünüyorum.)

    o ayyaş abi gibi seslenmek istiyorum sizlere. "oğlum noluyo lan? biz gaassarayız. rahat olun. bu takım buradan şampiyonluk vermez." denyo beşiktaşlıların bir maç kazandılar diye kendilerini şampiyon ilan etmelerine aldanmayın. onlar bunun için yapıyor zaten bunu. istediklerini vermeyin.
  • 169
    fenerbahçe'nin aynı anlarda trabzon'da önde olduğu bilgisi gelince bizim topçuların mala bağladığı ve bir anda 2-2'ye gelen maç.

    biraz daha uzasa bu maçı kaybedip, kadıköy'e kazanmak zorunda gidebilirdik.

    herkes şampiyonluk kutlamaya gelmişken fener kazanınca, işler son maça kalmış ve tüm taraftarda moraller bozulmuştu.

    işte o günlerde başladı sözlükte sinerji meselesi.

    sözlük'te en çok mesai harcadığım zamanlar olabilir.

    inanılmaz bir şampiyonluktu.
App Store'dan indirin Google Play'den alın