• 54
    8 yaşındayım, o geceden tek hatırladığım şey karşı apartmandaki komşumuza gitmiştik maçı izlemeye. annem nöbetçi, babam ve ben. maç bitti, deli gibi mutluyuz. babam da tahmini 31-32 yaşlarında. maç bitti eve döneceğiz, apartmanın merdivenlerinden inemedi babam, basamakların başında durdu sonra ilk basamağı indi ve ikinci basamağa oturdu. kafasının ellerinin arasına aldı, gülmekle ağlamak arasında bir surat, derin derin nefes alıp veriyor. bir 10 dakikaya yakın merdivenlerde oturduk, babam sakinleşip sevinçten kendine gelince gidebildik eve. hiç ama hiç unutmayacağım ilk anlamlı anım buydu galatasaray'ımla. işte o gün daha 8 yaşında, ilk defa idrak edip "iyi ki galatasaray'lıyım" cümlesinin anlamını öğrendim. işte bu yüzden ölene dek iyi ki galatasaray'lıyım diyeceğim.
  • 55
    net hatırlamıyorum ancak bunun sebebi 7 yaşında oluşum olamaz çünkü o sezon*ki şampiyonlar liginde milan'la oynayıp 3-2 kazandığımız maçtan sonra tura çıkışımızı hatırlıyorum. sanırım 17 mayıs 2000 günü babam sevinip beni havaya fırlatmaya falan kalktı sonra da tutamayıp düşürdü* bende de database gitti.(u: fug :()***

    edit: belirtmeyi unutmuşum 17 mayıs 2000 tarihinde 7 yaşındaydım lan, şu an değil; yanlış anlaşılma olmasın.*
  • 58
    beşiktaşlı olan babamla saatlerce oturup bekledik bu maçı. daha 8 yaşında olmama rağmen çok net hatırlıyorum babamın dediklerini. "oğlum bu kupayı alacağız" dedi bana. ve nitekim de öyle oldu. kupa bizimdi artık, çok küçük olduğum için babam dışarı çıkmama izin vermemişti, balkona bile çıkamamıştım. evde 1 saat boyunca bağırarak, o zamanlar bildiğim besteleri söyleyerek dört dönüyodum. hayatımın şu zamana kadar en mutlu günüydü. ona yaklaşacak tek gün:

    (bkz: 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı)
  • 61
    babam işten izin aldıktan sonra beni okuldan almıştı. sonra ailecek görüştüğümüz, polis olan bir yakınımızın bize katılmasıyla beraber bir büyük markete uğranıldı ve akşam için alışveriş yapıldı.* ankara, gölbaşı polis lojmanlarında bir evde, balkonda yakılan mangal eşliğinde maç kritikleri başladı tabi hemen. ben çocuk aklımla ve heyecanımla "overmars çok iyi oyuncu tutamazsak yanarız. fifa'da en hızlı koşan. petit, çok konuşur, pislik yapar." tarzındaki bilgilendirmeleri yaptım ve "hadi ya valla bravo" ve "abi bu çocuk ileride gazeteci olur" gazlamaları eşliğinde, büyük bir heyecanla maç saatini beklemeye koyuldum. elime geçirdiğim bir tomar a4 kağıt ve kalem eşliğinde kendimce kadrolar kuruyor, maçı adeta önceden kafamda oynuyordum. derken maç başladı ve hepimizin bildiği mutlu son ile sona erdi. gece sonuna dair unutmayacağım iki şey ise, polis lojmanlarında duyduğum silah sesleri ve eve dönüş yolunda istisnasız tüm radyolarda çalan galatasaray marşlarıydı.
  • 62
    maçı ailecek hatta neredeyse sülalecek + en yakın arkadaşımla evde izlemiştik. penaltıların sonunda o zamanlar sık sık yaptığımız en yakın arkadaşımla tüm evi kendimizden geçerek koşarak zıplayarak çok anlamsız ve o an içimizden gelen saçma hareketlerle(ki hiç hareketli dans etmeyen ve edemeyen biriyim. hayatım boyunca kendi başımayken bile hiç dans etmedim. slow danslar ve ilkokulda zorla yaptırılan halk oyunları hariç hiç dans etmedim. ablamın düğününde bile oynamadım amk :( düşünün o zamanlarki mutluluğumu...) sevindik.

    sonra da gecenin bir yarısı izmir kordon'a arabayla zafer turuna gittik. yolda her görülen galatasaraylı arabayla karşılıklı korna çalınırdı. tanımadığımiz insanlarla araba camından bağırışır sevinirdik. herkes tanımadığı insanlarla o an kanka olurdu. o zamanlar kordon'a zafer turuna çıkmak modaydı. maalesef ki benim için uyuyor numarası yapmak da modaydı. :( (eğlencemi sikiim.) tam kordon'a vardığımız sıralarda her yerde bayraklar falan müthiş atmosfer varken "dur bi bizimkilere uyuyor numarası yapayım tshehe." diye içimden geçirip numarayı yaptım. e tabii saat geç olmuş, aşırı heyecan ve adrenalinden sonra harbiden uyuyakaldım amk. ertesi sabah gözümü yatağımda açtım. uyandığımda bildiğim bütün küfürleri etmiştim. hatta 3-4 tane yeni kombinasyon keşfetmiştim. :(
  • 64
    11 yaşındayım o zamanlar, ilkokul son sınıfım. 18ini doldurmaya birkaç gün kala sırf nasıl gittiğini görmek için(!) bindiği ve yoldan çıkıp taklalar atan arabadan çıkamayarak hepimizi kahredecek olan; o dönemlerdeki sıra arkadaşımla okudan çıkıp eve yürüyoruz. aklımız akşamda tabi, 4-1 falan farklı bi skor olucak diyorum; o dönemler yeni yeni öğrendiğimiz kelimelerden birini cuk oturtuyor "hassiktir be oğlum" diyor.

    nisan 23'de dondurmaya başlayan, mayıs başı "çıkıntı"lar ve turistlerin denize girdiği kıbrıs'ta şakır şakır yağmur yağıyor. kopenhag'daki bağlantılarda da havanın benzer halde olduğunu görüyoruz. akşama doğru babam "gel bakalım arabada ne var" diye alıyor beni, o zaman için çok büyük bir olay olan içi galatasaray marşı dolu bir kaset. alışverişe falan gidiyoruz, babannemlerde otururken "meydan muharebesi"nin bir kısmını naklen seyrediyoruz. leeds maçı akıllara geliyor ama geçiyor.

    akşam oluyor, gece oluyor, maç başlıyor... arif'in atamadığı golde elimi yere vurup morartmam dışında çok birşey aklımda kalmıyor. doksan dakika bitince odama postalanıyorum. ömrümüzün belki de sonuna kadar tekrarlanmayacak bir final oracıkta bitiyor benim için. odadan hatıram "neden hagi" repliği oluyor.

    bir de son golün ardından her yerden gelmeye başlayan korna, tabanca hatta makineli tüfek sesleri.
  • 66
    detaylı olarak ne yaptığımı pek hatırlamadığım gündür. muhtemelen 14 yaşında iken 8. sınıfa gidiyordum, hafta içi olması hasebiyle de gün içinde okula gitmişimdir muhtemelen. ama maç saatini nasıl bekledim, ne yaptığım hakkında hiç bir fikrim yok.
    tabiki de maç başladıktan popescu'nun penaltı golüne kadar soluksuz bir şekilde tüplü televizyonumuzun sadece 2mt ötesinde yerde halı üstünde maçı izlediğimi dün gibi hatırlıyorum.
  • 67
    anaokuluna gidiyordum. o gün de okuldaydım çok büyük ihtimal. bu müsamere denilen sene sonu etkinliği yaklaşıyordu ve öğretmen bize o gün yaklaştığı için sürekli rollerimizle ilgili prova yaptırıyordu.

    bir de biz bostancı'da oturuyoruz. burası fenerbahçe'nin kalesi diye adlandırılan bağdat caddesi taraflarında ve acaba o günkü atmosfer nasıldı hatırlayamıyorum. gerçi fenerbahçeliler 1996'dan beri ölü taklidi yapıyordu o yıllarda ve acıların takımı olarak niteleniyordu ya neyse. * anneme sormuştum bir kere biz o gün ne yaptık diye. akşam baban maçı izlemişti dedi. bir de 6 yaşına girmeme 20 gün kalmıştı.

    gerçi bakın ben o sene * okulda öğlenci olduğum için çizgi film seyretmek için erken kalkar, onu beklerken de kanal d'nin sabah haberlerini izlerdim herkes uyurken. o dönemle ilgili hatırladığım iki net olay var.

    birincisi fatih terim galatasaray'dan ayrılıp italya'ya gitti haberiydi*. eyvah o adam çok iyiydi dediğimi hatırlıyorum çocuk aklımla. demek ki bir fatih terim bilinci oluşmuş o dönem.

    diğer haber de kemal sunal vefat etti haberiydi*. onda da kemal sunal'ın adını bilmediğim için ve haberde şener şen ve kemal sunal görüntülerini beraber gösterdikleri için hangisinin öldüğünü anlayamamıştım. annemler uyanınca haberleri görüp duruma üzüldüklerinde ben "hangisi ölmüş, beyaz saçlı olan mı yoksa genç olan mı?" demiştim(u: hababam sınıfı görüntülerine göre gençti tabi çocukluk işte :(). "genç olan" demişti annem.

    öyle yıllardı işte. 5 yaşında olan, anaokuluna giden, 6 yaşına girmeye gün sayan bir çocuktum işte. cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer'in ilk görev günüydü 17 mayıs 2000. başbakan bülent ecevit'ti. laik, özgür ve güzel günlerdi. her şey dün gibi, ama artık geri dönüş yok. öyle bir geçer zaman ki, ancak anılar kalır bu selden geriye...
  • 68
    elektrikler kesik olduğu için çocuk halimle gerginlik ve stresle bekleme. 21:40-21-45 arası hala gelmeyince sinirden yatağa gittim. tam başlamak üzereyken elektrik geldi. televizyonu açtığım o anda hakan ve arif santrayı yaptı. ama maç önü yapılan programları izleyememiş ve o heyecanı kaçırmıştım. tabii akıllı telefonlar falan da olmadığı için maç öncesi tamamen dış dünyadan izoleydim.
  • 69
    kısmen hatırladığım gün. 15 yaşımda evde tek başımaydım. ev ahalisi bir yere gitmişti sanırım. çok net hatırladığım ise popescu orta sahadan penaltı noktasına kadar yürürken dizlerimin üstüne çöktüm. gözlerim doldu. atınca o dolan gözler bir anda boşaldı. alnımı yere koyarak ne kadar süre ağladığımı hatırlamıyorum. öncesi nedense yok hafızamda. böyle kesik kesik parçalar var. mesela georghe hagi' nin kırmızı kart gördüğü pozisyon. maç öncesinin hafızamdan silindiği gün. (bkz: haydi popescu haydi oğlum)
  • 70
    15 yaşımdaydım, gündüz neler yaptığımı hatırlamıyorum.
    maçı benden 9 yaş büyük fenerbahçe'li kuzenim ve ailemle izledik. yaşadığım heyecanı burada anlatmak mümkün değil. penaltılarda kalbim duracak gibiydi. daha sonra bordo bir doğan arabası vardı kuzenimin, onunla beraber maltepe sahil'e indik. elimde türk bayrağı vardı, galatasaray ile ilgili bir şeyim yoktu o zamanlar. arabanın kornası bozulana kadar dedliler gibi eğlendik. korkunç bişey'di. *
  • 72
    yas 13, sabahtan odadaki anten (tv ustunde iki cubuk seklinde olanlardan) trt'yi en net gosterecek sekilde ayarlanir.
    gun icinde sik sik goruntu kontrol edilir (o gun boyunca baska kanal izlenmesi yasaklanmistir) ve kimsenin antenin pozisyonunu bozmadigindan emin olunur. hatta televizyonun ekran dahil her tarafi bizzat sahsim tarafindan tertemiz yapilir (temizlik maksadiyla televizyona kimse yanasip anteni bozmasin diye).

    mac baslar, arif'in hakan sukur'e atmadigi bombos pastan sonra aile onunde ilk sesli kufur edilir. macin sonlarinda hakan'in hagi'ye birakmadigi serbest vurusta daha buyuk kufur edilir.

    popescu penaltiyi atar, anten birazcik hirpalandiktan (el ile hami mandirali sutuna maruz kalmistir) sonra emekliye ayrilir, yillar sonra yanina katilacak olan alisamiyen'deki son mactan gelecek koltuk parcalariyla paylasacagi cekmecedeki yerini alir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın