• 76
    garip bir şekilde bizim evde trt kanalları çekmezdi. yani diğer kanallarda sıkıntı olmazdı ama trt kanalları çekmezdi. genelde tam tersi olur, trt kanalları çeker diğer kanallar çekmez. bizim ki tam tersiydi. ben de maçı izlemek için arkadaşımın evine gittim. hakan şükür'ün kayarak direkten dönen şutunun olduğu dakikalarda arkadaşımın dedesi arabayla kaza yapmış. küçük bir kaza ve dedesi hala yaşıyor fakat benim için o evden çıkmam anlamına geliyordu. açıkçası o zaman kazayı da çok umursamadan onlar olay yerine giderken ben de amcamlara gittim. amcamlar da uyumuşlardı fakat ben televizyonu açtım ve maçı izledim. ne yazık ki onların da trt 1 çok iyi çekmiyordu fakat taffarel'in kurtardığı şutu görmeme yetti. (bkz: 30 eylül 1998 galatasaray athletic bilbao maçı/#2985911) burada bahsettiğimgheorghe hagi'nin athletic bilbao'ya attığı goldeki abartıyı bu sefer de taffarel'in kurtarışında yapıyor ve arkadaşlarıma rakip topa vurduğunda diğer direk dibindeydi oradan uçtu diyerek anlatıyordum. galiba trt kötü çektiği için öyle görüyor ya da yatınca o şekilde hayal ediyordum. :)

    en sonunda penaltılarla kazanınca evden sessizce çıkıp kendi evimize gittim, rahat ve huzurlu bir uyku çektim. bilemezdim ondan sonra tekrar böyle bir başarı elde edemeyeceğimizi.
  • 77
    aynı gün evde teyzem de vardı. 5 kişiyiz yani. teyzem ve kardeşim küçük odada, babam ve annem salonda izliyordu. herkes galatasaray'ı tutuyordu bunu çok net hatırlıyorum. babam fenerli bu arada.
    10 yaşındaydım. ben heyecandan salon ve oda arasında koşturarak izliyordum.

    penaltı atışlarını yerde izlemiştim. kazanınca babam camlardan ve balkondan uzak durmamız için bizi uyarmıştı bunu da çok net hatırlıyorum. çok güzeldi.

    tekrar olsa aynı hisleri muhtemelen yaşamam. her şey zamanında güzel, maalesef galatasaray da öyle.
  • 80
    yaş 13'tü. o gün ve sonrasında okulda ders yaptık mı inanın hatırlamıyorum. hayat durmuştu. kantinde bi lavuk moral bozuyordu; 5 milyonuna iddiaya girerim kaybedeceksiniz dediğini hatırlıyorum. henry, bergkamp, overmars falan düşününce de acaba mı dedirtiyordu.

    akşam haberlerinde, kopenhag'da ingilizlerle bizimkilerin meydan savaşı gibi sokak çatışmalarını izliyorduk. maç öncesinde zaten milli bir davaya dönüşmüştü. tüm ülkenin böylesine tek vücut olmasının sebebi, leeds ve arsenal maçı öncesi çıkan olaylardır bence. maç günü eve geldikten sonra birkaç saat maç önü yayınlar izlendi. parken stadyumuna bağlanıldığında, formamızı sahada gördüğümde, oyuncuların sahaya çıktığı anda heyecandan, gerilimden titrediğimi unutmuyorum. korkunç bir gerilim birikmişti. buraya kadar getirdiysek kazanmak zorundayız, kaybetmeye dayanamam diyordum sanırım. ve inanın o maç 120 dakika değil 120 gün gibi geçti. keown, overmars, henry, kanu'nun kaçırdığı pozisyonlar; arif'in kaçan şutu, direkten dönen toplarımız, hakan şükür'ün son dakikada frikiği kullanması ve arkasından hagi'nin sövercesine bakışı, hagi'nin kırmızı kartı, bülent'in kolunun bandajlanması, penaltı atışları, fatih terim'in dizlerinin üstüne çökerek ağlaması...

    babamın da başını ellerinin arasına alıp penaltı atışlarını izleyemeyediğini hatırlıyorum. viera'nın kaçırdığı penaltı, tanrı bizim almamızı istiyor haykırışı, popescu'nun abanarak topa vuracağını görünce ulan kaçırır mı acaba endişesi...

    penaltı atışlarında popescu'nun golünden sonra bir süre kendimde değildim. o ara noldu hatırlamıyorum; röportajları falan kaçırdım sanırım.

    yani hemen hemen çoğu anı hala dün gibi aklımda. insan hayatının en güzel gününü nasıl unutur ki?
  • 81
    5.sınıfa gidiyordum okulda şenlik havası vardı. bütün gün macin heyecanını yaşayarak geçirdik zaten. eve gelince de aynı heyecan sürüyor. dışarı çıktım top oynamaya. yeni bir top almıştım üzerinde ülke bayraklari olan. oynadıkça siliniyordu tabi* top sektiriyordum yanımda da mahalledeki yaşıtlarimdan 1 2 kisi vardi ve bir kosavalı çocuk *. ona top sektirmeyi öğretiyordum futbolculardan konuşuyorduk. nedense aklımda hep emmanuel petit vardı ondan cok tırsıyordum. takımın asıl yıldızı olmadığını bildiğim halde. belki de taffarel'in "petit'ten fransa 98 rövanşını alacağım" sözüyle meydan okuması beni ona yöneltti. tabiki bergkamp overmars sürekli rakip arsenalli topcular beynimde dönüp duruyordu. çoğu ile fransa 98'de tanışmıştım*.

    akşam mac başlayınca tv'nin dibinde seyrettim maçı orada koltuğumuz vardı. ablam erken uyumuştu.*

    ilk penalti golüyle benim ilk sevinçten haykirarak ağlamam başladı akabinde ablam koşarak salona ağlaya ağlaya geldi gol mu attik diye soruyor.
    biz mi attik biz mi attik. ama nasil heyecanla soruyor. ki kendisi galatasarayli ama oturup mac izlemez yani şampiyon oluruz sürekli o ise "oo cimbombom" der gecer. onu o halde görünce heyecanli ağlayarak umutla sorarak görünce gözyaşlarım arttı. su an yazarken de gözlerim doluyor. davor suker penaltıyı kaçırınca bütün ev ağlıyoruz o anda. ya nasıl bir mutluluk anlatamıyorum. ümit'e sıra geldi o da atıyor. ümit zaten topun başına gelince çok ümitliydim ev ahalisine dönüp sakin olun bizim penaltıcımız zaten o dedim. hiç tereddütüm yoktu ondan. nitekim yazdı ters köse yaparak. vieira kaçırdığı an ise o an tamam bitti dedim artık atacağız ve bitecek %99 bizde kupa diye hissediyordum. son penaltı "haydi popescu haydi oğlum haydi oğlum gooool" ile sevinçten çıldırmıştım. inanılmaz ağlıyordum istemsizce mutluluktan o kadar ağladığım başka bir an hatırlamıyorum. bir daha spor tarihinde şampiyonlar ligini de kazansak dünya kupasını da kazansak o kadar sevineceğimi zannetmiyorum. çünkü hem bir çocuk olarak imkansıza yakın hayallerim yavaş yavaş umuda dönerek gerçek olmuştu, hem de türk futbol tarihinin ilk avrupa kupasını kazanmıştık.

    bu umutları bana yaşatan takıma, yönetime, teknik ekibe taraftara en çok hissettiren imparator fatih terim'e minnettarım.

    o seneler özellikle o gün fatih terim türk takımlarının da neler başarabileceğini tüm türk milletine sunmuştur ve umut olmuştur. diğer başarılarımız ve rakiplerimizin başarısına da ilham olmuştur.
  • 82
    en güzel anılarımın günü.
    o yıl 8. sınıfa gidiyordum. babam sağlam bir tv'de maç takipçisiydi o yıllarda. hele ki avrupa maçı ise asla kaçırmamaya özen gösterirdi. işte rapidle başlayan, 5-0 lık chelsea maçından sonra okula gidilmeyen, hertha berlin maçında 1-0 geriye düşülünce sinirlenip yatıp uyuduğum, sabah babamın 4-1 aldık demesiyle kendime kıza kıza okula gittiğim, son milan maçında son golde bağıra çağıra sevinip uyuyan annemi yerinden zıplatıp sopayı yediğim bir garip sezondu. uefa kupası maçlarında babama yalvar yakar tüm maçları kahvehanede cine 5'te izlemiştim. bologna, borussia, mallorca, leeds derken o tarihe geçecek sezona çocuk aklımla şahit olmuştum.

    ve o gün... 17 mayıs 2000... o gün evde tam galatasaray günüydü. okuldan gelir gelmez 70 ekran tüplü televizyonun her yerini elime geçen tüm sarı kırmızı materyalle süsledim. odamdaki babamın hediye ettiği büyük naylon galatasaray bayrağını televizyonluğun üstüne astım. kırtasiyeden aldığım etiketleri yapıştırdım. aldığım bir iki gazetenin kupa sayfalarını bile astım. ilk ali sami yen maçımda (bkz: 14 eylül 1997 galatasaray antalyaspor maçı) babamın aldığı sarı kırmızı örme başa veya boyna takılan aksesuarı, tüm uefa maçlarındaki totemim gereği bileğime doladım. parkende değildik ama onlara güç verecekmiş gibi hissederek her yeri sarı kırmızı yapmaya çalışmıştım.

    annem yine çayı demledi. o güne özel bolca patates cipsi alınmıştı. hangisi ilk yarı hangisi ikinci yarı yenecek belliydi. maç bitti. uzatmalar... haginin kırmızısı... hasanın oyuna girişi ve terimin pres yapın talimatı... ve penaltılar... ergünün penaltısında babamla gerilmemiz*... izlediğim ilk dünya kupasının gol kralı suker'in direği... hakanın penaltı gibi penaltısı... parlour ile gelen o cılız korku... ümit davala'nın klasik ters köşesi... vieira'nın üst direği ile bababımın bu iş bitti demesi ve popescu' nun son imzası... sonrası mutluluk... sonrası cümbüş... sonrası babamla, fenerli amcamlarla sokak turu ve taksimde kutlamalar...
    bir daha gelir mi böylesi mutluluk bilmem ama gelecekse de yine galatasaray getirecektir. bu güzel çocukluk için tekrar teşekkürler galatasaray.
  • 83
    yaş 10 ,

    tv karşısında yenilen tırnaklar, kumanda ve yer değiştirme totemleri popescunun penaltıyı gole çevirmesinden sonra evde bağırışlar babamın beni havaya atması kafamı tavana vurmam.

    kömür sobası , tüplü televizon , ertesi sabah ki okul ama sevinçten uyuyamamak böyle detayları ve çocukluğumu hatırlatıyor bana .

    iyi ki varsın galatasaray !
App Store'dan indirin Google Play'den alın