• 51
    bir çok galatasaraylının 16 dakika uzatma sırasında ömürlerini kısaltan, maç sonuyla ise ömürlerini uzatan karşılaşma.

    şampiyon olduğumuz haftanın öncesinde inönü deplasmanındayız. “galatasaray adının olduğu her yerde umut vardır.” sözünün en iyi özetlendiği maçtır aslında 7 mayıs 2006 besiktas galatasaray maci. inönü’deki maça girerken besiktaslı taraftarların “kalbimiz sizinle”, “yenin bizi, fener şampiyon olmasın” tarzı sözleriyle karşılaşıyoruz. hatta bazıları yaklaşıp elimizi falan sıkıyorlar. maç içerisinde yapılan tezahüratlar ile ne kadar ciddi olduklarını anlıyoruz sonra. küfürler, 30 mayıs 1993 ankaragücü galatasaray macina atıflar gırla gidiyor. 90+3’te hasan kabze o unutulmaz golü atınca yaşadığım sevinci hayatım boyunca bir daha yaşayamayacağımı düşünüyordum ama erken konuşmuşum.

    kayserispor karşılaşması öncesi sevgili patronum yine iş kilitlemiş bana. bense nasıl yaparım da maça kaçarım derdindeyim. maça 2 saat kala işi bir arkadaşa satıp maça kaçıyorum. açıkçası öyle çok umudum falan yok fakat aslanlara ben de teşekkür etmek, onları alkışlamak istiyorum. maç başlıyor, zaten güzel oynuyoruz o sezon, maçı 3-0’a getirdiğimizde herkesin kulaklar radyoya yapışmış vaziyette. ben kendime küfrediyorum radyomu almadığım için. mustafa keçeli’nin golü ile kafalardaki “acaba ?” sesleri daha da artıyor fakat bir hurafe yayılıyor önce. 16 dakika uzatma var deniyor kulaktan kulağa. inanmıyorum önce, 16 dakika uzatma mı olur ? olmaz öyle şey diyorum ama herkes 16 dakika deyince ben hayatımda etmediğim kadar küfür ediyorum. hem küfür edip hem dua ettiğim tek andır. şimdi düşünüyorum da o stadtan çarpılmadan çıkmışım çok şükür.

    16 dakika boyunca radyom olmadığı için insanların yüz ifadeleri ve mimiklerinden maçın gidişatını çıkarmaya çalışıyorum. maçı dinleyenler gözlerini kapatıyor bazen, ben kalpten gideceğimi zannediyorum. 16 dakika 16 yıl gibi gerçekten. maç 1-1 olduktan ve 16 dakikayı duyduktan sonra zaten çökmüşüm eski açığın koltuklarına. umutla insanların yüzlerine bakıp ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. sonra “bitti” diye bağırıyor biri. ali sami yen’de kıyamet kopuyor. birileri sahaya atıyor kendini. bense gözyaşlarımı koyvermişim artık. tanımadığım insanlara sarılıp ağlıyorum. ağlıyorum.
  • 52
    oğlum (u.aslan)'ın doğum günüdür. 6 yaşına basacaktı. pazartesi, salı şampiyonluktan hiç umudum yoktu. zaten garip bir adamımdır. ilk gole sevinmem mesela. yaşadığım hayal kırıklıklarının eseridir. galatasaray ilk golü atar, herkes havalara uçarken ben hala tırnaklarımı yiyorumdur. tanımayanlar garip garip bakar. kavga etmişliğim bile var bu yüzden. ne zaman ikinci gol atılır, allah yanımdakine kolaylık versin. mutlaka iki fark ararım. rakip takım bir tane atarsa o arada vay benim halime, tekrar sigara tekrar efkar.

    neyse sadede gelelim;
    çarşamba günü birden adnan polat'ın 20.45 olayı patladı. garip inançlarım vardır. inandım adama. zaten çok severim adnan polat'ı. önemli maçlardan iki üç gün evvel aşık genç kızlar gibi karnımda kelebekler uçuşmaya başlar. benim kelebekler faaliyete geçmişti. oğlumu vaftiz edeceksem bu maç kaçırılmazdı. o gün doğum günüydü ve aslında evde parti vermek zorundaydık ama ben onu mutlaka bu maça götürmeliydim."lüzumlu zaman taktiği"ne baş vurdum. cuma sabahı evde hanımla kavga çıkardım. bazı yükümlülüklerimden kaçmak istediğim zaman dozajını ayarlayıp kavga çıkarırım. (ulan inşallah hanım burayı okumaz) bu sefer büyük pandomim yaptım. bu gibi durumlarda sinir stres katyası yükseldikçe küslüğün derinliği ile süresi uzar ve düğün bile iptal ettiririsin. sonuç olarak doğum günü partisi, tarafımdan tüm aileye zehir edileceği sanrısı ile iptal edilmesi sonucuna bağlandı.

    bir sorunum daha vardı; 2005'te yaşanan pandomim nedeni ile (bkz: gheorghe hagi/@zizonkovac) ali sami yen'e su gibi girip çıkıyordum (gerçi hala tedbirli girip çıkarım) bu sefer oğlumla gidecektim. hem kendimi hem oğlumu korumak zorundaydım bu sefer. altta kalmayı sevmem. birilerine rastlayıp oğlumun yanında tantana çıkmasını istemiyordum. kapalı alt'a bilet ayarlayabildim. maç yukarılarda yazılmış zaten. uzun uzun anlatmayacağım ama bu sefer yaşadığım korkuyu anlatmam şart.

    sonlara doğru tribünlerde bir şeyler fısıldanıyordu ama çok anlam verememiştim. u.aslan sahayı görebilsin diye tel örgülerin arkasında kucağımda olduğu için etrafla pek iletişim kuramıyordum. kayınço'da ekran başında maçı seyrediyor. birden telefon çaldı ve denizli'nin 1-0 olduğunu söyledi. şenlik, düğün bayram.

    maç bitti. bir daha aradı kayınço, 1-1 olmuştu. ali sami yen'de stres tavan yapmaya başladı. herkes soru dolu bakışlarla birbirine bakıyor. ben yine kuyuya düştüm tabi. ağlayanlar, dua edenler. o durumu görmek lazım. u.aslan'a sarılmış bekliyorum. en önde tel örgülere yaslanmış vaziyette kitlendim kaldım. kayınço'ya telefon açıp maça canlı bağlantı yaptım kendimce. u.aslan "ne oldu baba" diye sürekli soruyor. çocuk ne olduğunu bir türlü anlamlandıramadı. bense bir kulağımda telefon, kucağımda aslan, bir taraftan kayınçoya ne oldu diye sorup duruyorum, bir taraftanda aslan'ın inek gibi yüzüne bakıp "beklememiz lazım" gibi anlamsız şeyler söylüyorum. o arada aslan tutturuyor "ben dayımla konuşucam". hay dayının mna koyyım.

    17 ağustos depremine uyanık yakalanmıştım. duştan çıkmış ve pijamalarımı giymeye çalışıyordum. birden sallanmaya başladı. ben depremde kiriş altına koşarım, ben depremde şöyle yaparım, böyle yaparım diyen yalan söyler. hiç bir şey yapamıyorsun o sallantıda yürümen veya koşman mümkün değil. yer ayağının altında sürekli hareket ediyor. yatağın kenarına oturup etrafı seyretmeye başladım. birden durdu. yerimden kalktım ama tekrar başladı tekrar yatağın kenarına oturup ecelimi beklemeye başladım.

    ve o 16 dakika bitti;
    işte o 16 dakika bitince ali sami yen'de deprem oldu.
    ali sami yen'in yapılış öyküsünü büyüklerimden dinlemiştim. mütahidi yüzünden bi sürü çökme filan olmuş. bu yüzden 1943'te yapına başlanan stadyum anca 1964'te açılabilmiş. o maçta da malum köfte ekmekçide çıkan yangın sonrasında yeni açığın üst ucu çökünce 1 kişi ölmüş 80 kişi yaralanmış.

    ayrıca;
    bilenler bilir, ali sami yen tepinmeler esnasında sallanır. genellikle heyecandan fark edilmez ama o esnada oturuyorsanız deprem etkisini çok rahat hissedersiniz. işte tüm bunları yaşadıktan ve bildikten sonra alt kapalı'da olduğunuzu ve üst kapalının deliler gibi tepindiğini düşünün. neye uğradığımı şaşırdım. millet birden patlayınca u.aslan bana daha sıkı sarıldı. bir taraftan onu deliler gibi öpüyorum, bir taraftan bağıra çağıra ağlıyorum, o esnada üst kapalı ha çöktü ha çökecek diye bir taraftanda sağa sola kaçmaya çalışıyorum ama ne mümkün. beni siktiret 40 yaşından sonra bir oğlan sahibi olduk mevlam onu elimizden alırsa korkusu inanılmaz. 17 ağustos depremine hanımla beraber yakalanmıştık. o uyuyordu. büyük çocuğumuz ise bodrum'da babaannesinin yanındaydı. o zaman hafif tırsmıştım ama çocuk yanımızda olmadığı için bu kadar korkmamıştım.

    hanım olayını kavga ile çözmüştüm, doğum günü partisini iptal ettirip sorunu aşmıştım, ali sami yen'e oğlumla sağlam girip sağlam çıkma işini ayarlamıştım ama bu olay hiç hesapta yoktu. bu sefer resmen korktum arkadaş. çaresizlik kadar kötü bir şey yok.

    neyse adnan polat sahaya inerken bir an için çoşku yerini sukunete bıraktı ve oğlum kucağımda sessizce sıvıştım. ha akıllandım mı! hayır. 10 mayıs 2008 galatasaray gbirliği oftaş şampiyonluğunda bu sefer tüm ailemle beraber yine alt kapalıdaydım. bu sefer kayınço'da bizimle beraberdi. böyle de bir kaz kafalıyım işte.

    edit: sonrası da var.
    galatasaray böyle şampiyon olunca hanımla ne küslük kaldı ne bişey. yukarıda yazmayı unutmuşum. o akşam hanım kayınço ile birlikte televizyondan maçı seyrediyordu. dönüşte bi telefon, hanımı ve büyük kızı kaptığım gibi istikamet florya. u.aslan ertesi gün bazı tv'lerin haber bültenindeydi doğal olarak. floryadaki bütün kameralar gecenin bir yarısı babasının omuzlarında gezen aslan'ın o günü doğum günü olduğunu öğrenmişler ve bu çifte mutluluğu haber bültenlerine taşımışlardı.
  • 53
    bir çok galatasaray'lı gibi benimde unutamayacağıö musabaka. 309 kd. askerliğimi balikesir edremiite yapan ben, acemiliğin bitişi ve aile ile birlikte evci izni sonunda saat 17.00'da nizamiyeden içeri girdim. balıkesir'de bile etraf şampiyonluk havasına girmiş fenerbahçeliler ile doluydu askerliğin verdiği moral bozukluu ile birlikte hiçte umudum yoktu. nöbetçi subayında fenerli olması neticesinde gazinoda diğer maç izlenirken skora bakmak için ara sıra bizim maçta açılıyordu. maç içi olaylar, maç sonrasını diğer arkaşadaşlarımız gözlerimizi yaşartacak kadar güzel yazmışlar okudukça duygulanmamak elde değil. ben bizim maç bittikten sonra erbaş gazinosunda sandalye üzerinde bekleyeni tepinen, bitir ulaaannn diye haykıran yüzlerce adamdan sadece biriydim. aynı gazinoda hasan kabze golünü görmüş olan ben fener balının devreye gireceği endiyesiyle bekledim o geçmek bilmeyen dakikaları. son dakikada kaçan fener golünde ise öldüm öldüm dirildim. maç bitti muthiş bir sevinç, askerde mutlu olduğum tek gün diyebilirim abartmadan. koğuşa geldiğimde fenerli arkadaşlar uyumuştu bile tıpkı benim 4-0 malıp olduğumuz o sezon maçında yaptığım gibi. ama uyumak ne mümkün çünkü dışarda uygun adım yürüyen galatasaray askerleri şöyle inletmekteydi ortalığı her türk asker doğar her asker şampiyon olamaz.
  • 54
    galiba hayatım boyunca en çok heyecanlandığım ölüp ölüp dirildiğim maçtır
    zaten yaş küçük evde de digitürk yok normalde radyodan dinlerim onu da yapmaya mecalim yok evde stadyum açıktı trtde bizim maçın zaten sonucu belliydi ama senin elinde değil ki her şey!88. dakikada gol diye bağırdı erdoğan arıkan ben o ara salona bile gidemiyorum korkudan,ya fener attıysa diye. denizlinin golü olduğunu öğrenince dizlerimin bağı çözüldü yere yıkıldım sonraki dakikalar da nasıl geçti bilmiyorum bi appiahın direkten dönen şutu aklımda bi de nihayet hakem maçı bitirdiğinde her kanaldaki şampiyonluk görüntüleriyle adnan polatın bütün stada 2045 diye tezahürat ettirmesi ve futbolcuların çoğunun çocuklar gibi ağlaması
  • 55
    arkadaşımla bizim evde beraber izlediğimiz maçtır. ben ısrarla 14 mayıs 2006 denizlispor fenerbahçe maçı'nı izlemek isterken, arkadaşım bu maçta ısrar etti. bizim maçın aut, taç, bilimum duraklamalarında güç bela kanal değiştirebildim. neyse ki biz skoru 3'leyip maçı garantiye aldık da adamı ikna edebildim.

    evet, galatasaray adının olduğu her yerde umut vardır'ın altına gözüm kapalı imza atarım da bunu yaparken gerçeklerden de kopmamak gerek. misal o gün şampiyonluk şansımızın çok az olduğu gibi.

    neticesinde arkadaşla bitmek tükenmek bilmeyen kumanda savaşımız, attığımız her golün üstüne hüzünlü sevinçler derken denizli'den gelen son düdük. hayatımda hüzünden ölesiye sevince bu kadar kısa sürede geçiş yaptığım başka bir an olmamıştır heralde. uzun süre de olacağını tahmin etmiyorum.

    o yüzden;
    (bkz: efendi olun akıllı olun şampiyonluğu son maça bırakmayın adamı hasta etmeyin)
  • 58
    üniversitedeki ve dolayısıyla yerleşik olarak istanbul'daki ilk senemde yaşadığım tarif edilemez duygulara ev sahipliği yapan maç. yeni açık tribününün numaralı tarafında bir kadının cep telefonu radyosundan -ki muhtemelen de radyo kaçak yayın yapıyordu, gol haberi en son bize geldi :), 20-25 kişi 'bitti' kelimesini beklediğimiz maçtır. kitlenen telefonların arasında şans eseri babamla konuşmayı başarmam ve ona, sanki maçı uzatan oymuş gibi 'ne 16dk'sı, dalga mı geçiyorsun?' diye höykürdüğüm maçtır. kısacası çok güzel bir maçtır, anlat anlat bitmez.
  • 59
    ali sami yen'de, bu maçtan daha fazla sevindiğim bir maç hatırlamıyorum. bu maçta her şey vardı; maç öncesi, maç sırası, sonrası... anlatılmaz yaşanır denir ya hani, işte bu maç o duyguların dibine kadar yaşandığı maçtır.

    maç öncesi ile başlayayım; önceki hafta beşiktaş karşısında mucizevi bir biçimde şampiyonluğa tutunuşumuzla başlayan gaz hallerim, maçın biletlerinin satışa çıkmasıyla arkadaşlarıma gaz vererek maça davet etme telaşına dönüştü. o çabalarım boşa çıkınca tek başıma maça gitmek zorunda kalmıştım ne yazık ki. arkadaşlarıma 'içimde bir his var, bu maçtan şampiyonluk çıkarıcaz!' diyordum ikna etmek için. neyse, maç günü kozyatağı mecidiyeköy otobüsüne bindim stadyuma ulaşmak için. öğlen saatleriydi, otobüs çamlıca tepesinde arızalandı; mazot pompası bozulmuştu. orada başka bir aracın gelmesini beklerken önümden kaputuna fenerbahçe bayrağı bağlamış sözde şampiyonluk turu atan bir araç gördüm. o aracı görünce kan beynime sıçradı tabii; nasıl bu kadar kendinden emin bunlar diye düşündüm. 'akşama göreceksiniz!' diye geçirdim içimden. neden bu kadar odaklandığımı halen anlayamıyorum arkadaşlar eğer sorarsanız. neyse stadyuma ulaştık, mehşer yeri gibi tabii ki stadyumun çevresi. herkes maça hazırlanıyor, galatasaray store önünde tezahurat alıştırmaları yapılıyordu. daha sonra stadyuma girdim.

    en sıradan kısmı maçtı aslında son dakikalarını saymazsak. herkes asker disiplininde tezahuratını yapıyor, desteğini veriyordu. insanların bağrından inanmışlık kopup sahada patlıyordu adeta, futbolculara da yansımıştı bu haliyle. yıllardı final maçlarını kaybeden takım gitmiş, yerine bir kazanan takım gelmişti. bugün şutlarıyla herkesin alay ettiği sabri sarıoğlu biri süper olmak üzere iki gol atmıştı bir de! (zaten sabri'nin gol atıp da sevinmediğim maçı hatırmalıyorum. aklıma gelen ilk üç maçtan ilki bu maç, ikincisi bordeaux maçı, üçüncüsü de bursa maçıdır.) maçın son dakikalarına girerken fener maçından gol gelmemesi de umutlarımızı artırıyor derken denizlinin golü ile stadyum adeta yıkılmıştı. maç içerisinde sahte gol sevinçleri gibi şebekliklere kalkışsak da :) gerçek gol insanların kendinden geçmesine sebep olmuştu.

    ee, dakika da 90 olmuştu şampiyonluk kutlamaları başlamalıydı artık. ama uzatma oynıyordu öbür maçta, dereyi görmeden paçaları sıvamamak lazımdı. sonra radyosu olan biri maça 16 dakika eklendiğini söyledi. başımdan aşağı kaynar sular indi adeta; bir futbol maçı nasıl 16 dakika uzayabilirdi? nasıl bir tezgah dönüyordu orada? millet tırnakları yemeyi bitirmiş parmaklara geçmek üzereydi adeta ki, gol haberi de gelince gerilim iyice arttı. neyse ki fener daha gol atamadı ve şampiyonluk da geldi. bu kısmı basit anlattım gibi düşnebilirsiniz ama duyguların tavan yaptığı nokta denizli'nin attığı goldü. sonrasında insanlar adeta duygu boşalması yaşadı ve şampiyonluğa tam manasıyla sevinemedi bile. çünkü bu kadar dalgalanmaya çoğu kimse dayanamadı. sonrası malum; 20:45, baba hindi, üçlü...

    emin olun maça giderken bir gram alkol almama ve oldukça çekingen bir insan olmama rağmen metroda çektirdiğim baba hindiye çok şaşırmıştım sonradan. çok esaslı bir maç ve şampiyonluk günüydü. hayatımda yaşadığım en mutlu günler sıralamasında ilk beşe girer ayrıca. * son olarak: saat kaç? *
  • 64
    mondragon'un son 5 dakikasında ki tüm degajlarını gözyaşları içinde yaptığı maçtır.

    aynı zamanda geliyoruzun maç sonrasında 16 dakika boyunca yaklaşık 10 sigara içtiği ve önünde hiç tanımadığı şişman bir abiyi appiah'ın direğin yanından giden şutunu gol diye aktardığı için kapalı üstten aşağıya atma girişiminde bulunduğu maçtır. sonrasında beraber kutlamıştık şampiyonluğu da adam benden defalarca özür dilemişti kardeşim vallahi gol gibi duydum o panikle kusura bakma diye. *

    biz böyle maçların takımının taraftarlarıyız...bir günde kral olmadık bir günde tahttan inmeyiz ulan...!!!
  • 65
    o günü hiç unutamam. maçtan 1 saat kadar önce biraz hava almak için caddede tur atarken f5 liler formalarıyla kötu kotu gülerek şampiyonluğa az kaldı az gibisinde laflar ediyorlar , gollerimizi kim atar gibisinden konusuyorlardı . ben de içimden maç sonunda görürüsünüz diyordum. (ama buna ben bile inanmıyordum. ) maçı izlemeye başladım, süper başladık. ilk dakikalarda hasan kabze nin direkten dönen topu, onların heyecanınıda bize yansıttı. yanlış hatırlamıyorsam ilk yarının son dakikaların da sasa iliç in golüyle biz görevimizi yaptık dedim içimden. artık herşey 2. yarıdaydı ve tabi kalp gözümüz denizli deydi. 2. yarıda ki golleri sabri atmıstı. ama su an nasıl oluştuğunu hatırlayamadım .ama biz atılan golere sevineduruyoruz dakika 90 lara geliyor, fener maçından ses yok. aklımız orada tabi ki. sonra birden denizliden gol haberi gelince kahve yıkılıyor sevinçten yanımda duran radyoyu yere düşürdüğümü hatırlıyorum :). biz maçı bıraktık f5 in maçını bekliyoruz bir baktık 16 dk uzatmamı olur ya diyoruz ve hakeme saydırıyoruz tabiki her gs'li gibi fenerin macını açtık hemen de gol geldi. sonra dayanamadık kapattık bekliyoruz. artık kulaklarımı kapattım gol seslerini duymamak için. derken o 16 dk hayatımda gördüğüm en uzun 16 dk idi. sonunda arkadaş dışarıya çıktı bittiiiiiiiiiiiii diye bağırdı. ondan sonrası zaten çığlıklar , ağlamalar , sevinç gözyaşları.. hala unutamam o günü. hayatım boyunca yaşadığim en güzel 2. gündü . 1. günü ise söylememe gerek yok sanırım(bkz: 17 mayıs 2000 galatasaray - arsenal uefa kupası final maçı)
  • 72
    o gün o kadar spontane bir şekilde ali sami yen'de buldum ki kendimi... tesadüfi bi şekilde stadın önünden geçiyordum, yanımda ne forma vardı ne atkı. şampiyonluk şansımız az olduğundan, o gün orada ve eve dönüşte acı çekmek istemiyordum, kendimi eve kapatayim istiyordum. ama noluyor demeye kalmadan, kendimi önce ali sami yen sokak'ta şampiyonluk havasına girerken, sonra da uzatma dakikalarında olduğum yere çökmüş, yiyecek tırnak bırakmamış, yanımda radyodan fener maçını dinleyen adamdan olan biteni takip ederken buldum.

    böyle bir günü ifade etmek imkansız. o gün orada bulunduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum. hayatımın en güzel günlerinden biriydi.
  • 73
    o sıralar eşimin karnı burnunda, kızımın doğmasına yaklaşık 2 hafta var. bu maçtan 3 hafta önce kadıköy deplasmanına gidip 4-0 lık mağlubiyete, sahada dolaştırılan hindilere, gözümüze tutulan lazerlere, üzerimize sıkılan biber gazına şahit olmuşum. içim buruk, üstüste 3.defa fenerbahçe şampiyonluğunu göreceğiz. maça dair hiç umudum yok, yine de şeytan dürttü. bu maça gidip en azından sezon boyuncaki onurlu mücadeleleri için bizim futbolcuları alkışlayayım diyorum. nasıl buldum hatırlamıyorum ama bir adet kapalı üst bileti edindim. maç günü formamı giydim, sahrayıcedit'te evimin önündeki durakta otobüs bekliyorum. o sırada durağın önünde bir araba duruyor, içinde 2 adet galatasaray formalı genç, abi maça gidiyorsan atla diyorlar. ben de hemen atlıyorum arka koltuğa, elemanlarla sohbet ede ede yola koyuluyoruz. maça dair hiç bir ümidim olmasa da mecidiyeköy sapağından içeri girdiğimizde bir heyecan havası seziyorum. taraftarda bir inanmışlık var, maça giden insanlar arabalardan sarkarak tezahüratlar yapıyorlar. ister istemez ben de havaya giriyorum. her neyse, gençlerin bileti eski açığaymış, vedalaşıp kendi tribünlerimize doğru yollanıyoruz. kapalı göbekte tayfanın arkasına yerleşiyorum, o sene kapalının son iyi senelerinden biri, sami yen'de zorlandığımız pek çok maç tribünün katkısıyla kazanılmış. maçta biz işimizi çabuk bitiriyor ve denizli'den gelecek haberleri beklemeye başlıyoruz. tribünlerde her 4-5 kişiden biri kulaklıkla diğer maçı takip ediyor. maçın ilk yarısında yeni açık tarafından bir gol sevinci patlıyor, ama kısa sürede bunun yanlış bir haber olduğu anlaşılıyor. ikinci yarı ortaları gelmiş, diğer tarafta hala gol sesi yok, ben hala o maçta fenerbahçenin puan kaybedeceğine ihtimal dahi vermiyorum, nasıl olsa atacaklar kendimi heveslendirmeyeyim diyorum. mustafa keçeli'nin attığı o golü ben statta kopan gümbürtüden saliseler önce 2 sıra arkamda maçı dinleyen abinin bağırmasıyla öğreniyorum. beynimin bir yanı hala gol olduğuna inanmayı reddediyor, o elemandan teyit ettiriyorum. ben o gün tribünde herkesin hüngür hüngür ağladığını gördüm, ben de gözyaşlarıma hakim olamıyorum. ondan sonrası ızdırap dolu bir bekleyiş. koltuğa çöküp kafamı ellerimin arasına alıyorum, kulaklarımı tıkıyorum ki, aksi bir haber duymayayım diye. o şekilde kaç dakika geçti bilmiyorum, bana asırlar gibi gelen bir zaman dilimi sonra artık dayanamayıp tekrar ayağa kalkıyorum, çıt çıkmayan stada bakıyorum. maç bitti haberinden sonrasını ise tam olarak hatırlamıyorum. orası çok flu, tek bildiğim maç sonrası deli gibi nevizadeye gitmek istediğim halde, hamile eşimi yalnız bırakmamak için otobüse atlayıp evime döndüğüm. allaha o günü stadda yaşama şansı verdiği için şükrederim hep. ertesi gün takım elbisemi kılıfa geçirip elimde taşıyarak kot ve üzerinde formamla işe gidiyorum, sezon boyunca serviste beni kızdıran fenerbahçelilere inat..
App Store'dan indirin Google Play'den alın