• 17
    bu ülkenin şu an için kaderidir.

    mevcut ülke yönetimini istediğimiz kadar ağır eleştirelim; biliriz ki ad hominem bir tür savunma mekanizması olarak bize sinmiştir. bir olgu ya da mesele üzerine eleştiri getirildiği an, meseleyi eğrisi doğrusu ne ise eleştirmek yerine eninde sonunda ortaya meseleyi sunan üzerinden bir konuşma var olur ki; sonunda haklı bile olsak 'neden' deriz? bu genelde mırıltı halinde kalır ki, 'neden' tepkimiz duvara çarpıp geri bile dönmez. orada patlayan bir topu andırır. havasını kaybetmiş, bağları ve ipi dağılmış yalnızca itelenmeye layık bir paçavra. o topun havalanması, hedefe ulaşması adına ne karşılıklı pas yapılır ne de bir sistem üzerinden gereken doğruların analizi yapılır! futbol gibidir aslında bu; yaşamak, anlaşabilmek, anlayışlı insanları toplayıp organize olmak ve bir sistemi yürütmek... hedef uğruna yolda kayıp olacağını göze alarak yaşamaktan bahsediyorum. ki yine futboldan örneklemi sunarak devam edersek, vasatın bir anlamı da maruz kalmaktır. değişime açık olmayanların, var olan kötü bile olsa, karşıdaki kaleye gol atılamasa bile 'bir sonraki maç için iyi dileklerde bulunmak' hayaliyle günün kaybını normalleştirmeye çalıştırmaktır ki; olması gereken yere vasata alışmak, alıştırılmak budur.

    kaderimiz bu deyip, acıyla, arabeskle hayatı devam ettirmek kolay geldiği için vasata alışırız ve onu koynumuza alır, onunla beraber yaşamaya devam ederiz.

    bu yönüyle aynaya baktığımda kendi hayatımı bile doğru dürüst bu arabesk hayaletten kurtaramamış halde buluyorken, teorik olarak haklı olduğumu bildiğim hangi mecrada olursa olsun bir kanaatin, ateşli tarafı olma konusunda taraf olamıyorum. bu tarafsızlık bazıları tarafından bertaraf neticesi olarak değerlendirilse de, ben bunu küme kuramayanların dağınıklığı, ortak çalışma paydasında bulunmayanların afili yalnızlığı olarak görüyorum. yıldız bile olsanız, küme dışında kalırsanız, vaziyetiniz üzere siz yanlış görülürsünüz. kendinizi ifade etme konusunda illa bir küme içerisinde bulunma mecburiyeti de hissedip, bu sefer teorisi olsa bile pratiği asla olumlanamayan bir hamle yapıp karine bakımından şeytanca bir tercihi görürüz.

    hata elbette yapılır ancak hatayı bir yöntem olarak seçip, buna inanma, yine inanmış gibi yapanların başkalarını da kendi yanlışına inandırmak çabası şeytanca değil midir? normalde el kesilse kurtarılacak vücut, kangren olan parçayı kaybetmeyerek topyekun kaybın yolunda çürümeye maruz bırakılacaktır. sonuçta rengi istemeyecek bir morluğa ve dayanılması güç gelen kokuya kader dedikten sonra birkaç hareket sonrası 'böyle mi olacaktı sonumuz' deyip yine bir arabesk deyimini mırıldayıp, çürümeyi artık toplumun yönlendirmesine razı göstermiş olacağız.

    yıkmak, harap etmek, tüketmek kolay iken, imarın, inovasyonun daha zor ve kabul edilmesini güç kılan yanı ise vasatlığın aldırış edilmeyen alıştırılmış doğasından kaynaklanır. sonuca giderken her yolu mübah kılıp, buna inanıp cesur davranarak kendi şansını var edenlerin, günahları bile sevap göstermeye çalıştıkları yollar sayesinde akış 'kadermiş' algısı canlı tutulur ve sesi çıkanlar hain kabul edilirken, diğer tarafta kendilerine inananların varlığıyla vasatın kağıttan tanrıları toplumları ve ülkeleri zevkle yönetmeye devam ederler. öyle ki alışmış olmanın verdiği yılgınlık yüzünden, bu saçma oyundan sıkılsalar bile kendi sonlarını kötü kılacak değişimi istemedikleri için çok arzu duymadan, eski heves ve niyetleri artık ortaya koymadan yalnızca safları sıklaştırıp idareyi baskılarlar. silsile böylece kendini bir engel çıkana kadar sürdürmeye devam eder.

    fakat yine de mors certa, vita incerta sözüyle büyüyen vasatlığın ölüm kadar keskin olmadığını, bir caninin arzusundan daha yüksek sesle söylemek elzemdir. yaşamın geçici olduğunu, bir gün tüm bu yaşananların biteceğini bilmek umut payesidir fakat ölümün kesin olduğunu bilerek kabahatleriyle aşikar, yaşamaktan büyük, yüce pay alanların şımarıklığını hangi kabul etmeyen köle sonlandıracaktır ki?

    kupalara doymayan takımları yenen bir rakibin cılız bir 9 numarası mı? kafa topuna çıkmayı beceremeyen bir ortasaha top tepicinin zamansız ancak çok şanslı olarak havada asılı kalması mı bu cevabın öznesi olur? ya da her şey bitti derken, cebimizde sanal rakamlarla ifade edilen varlıkların pul olduğu dönemde yine de daha iyi bir yaşama inanın diyenlerin inatçılığı mı bu bitmez denen simülasyon ağına asıl çomağı sokacak?

    tercihlerimizin yetmediği bir çağdayız. keyfi olarak vazgeçtim demek bile asıl vazgeçişi bize sunmayabiliyor. yazılan kodların minvali üzerine tozlu seccadeler seriliyor. yine de bir inanç, bir başkaldırı mevcut. takımlar, toplumlar vasata gerçekten inanabilir de ancak yeri gelir vaad edilen müddet bile bu vaziyete karşı isyan çıkarabilir.

    o güne kadar aydınlanmaya devam etmek bizim elimizde. yeter ki biz gözlerimizi kapatmış olmayalım!
  • 13
    euro'nun 9 liraya dayandığı yerde normaldir. kulüpler zaten borç içinde yüzüyor. stadyum gelirleri de yok, yani o eski klas oyuncuları almamız mümkün değil artık.

    hepsinin dışında yönetimin transfer konusunda pek başarılı olmaması da bu "vasata alışmak" olayını dibine kadar hissettiriyor.

    farkındaysanız artık büyük takımlar için başarılar değil, kim daha az başarısız o tartışılıyor.

    acı ama gerçek.
  • 43
    galatasarayda yeri olmayan durum. oyuncu ıslıklamaktan bahsetmiyorum tabiki de. önümüzde çok güzel örnek var. fenerbahçe taraftarı böyle olduğu için, yönetimleri hocaları çok büyük hatalar yapsa bile sonuna kadar savunuyorlar, dış güçler diyorlar. sonuç olarak 10 yıldır şampiyon olamıyorlar. galatasaray camiasının farkı budur, biz ortalığı karıştırırız ama gün sonunda şampiyon oluruz. yangın çıkarmazsan vasata alışırsın, bunu istemeyenleri de gerizekalı, ergen falan diye itham etmeyin. ben bu işin sonunu çok iyi biliyorum. eleştirmeyin, sadece güvenin, hakemler bize karşı falan diyip kendi takımına sahip çıktığını sananlar hep kaybeder. sene sonunda da bizim hakkımızdı, organize kötülük falan diye ağlarsınız. ben bunun yerine yangın çıkarıp kupayı müzeye koymayı tercih ederim. bu yapılan zavallılık, benim midem kaldırmıyor. galatasaray güçlü kadro kurar, şampiyon olur, diğer takım taraftarları ağlar sene boyunca. bu böyle geldi böyle gider, bu sene baya baya roller değişmiş gözüküyor sizin gibi zavallılar yüzünden.

    keremi ıslıklamak çok çok yanlış, tartışmaya açık değil. konu bu da değil zaten. fenerbahçe psikolojik olarak çok kötü ve skandallarla dolu bir 10 yıl geçirdi. bu yıl üstlerindeki ölü toprağını atmak için iyi sayılabilecek bir kadro kurdular. oyuncuları çok yaşlı, uzun vadede problem ama günü kurtarmak için yeterli gözüküyor. bu arada rakibinin iyi yönlerini fark etmek kötü bir şey değildir, bu sayede sen de kendini güçlendirip onun önüne geçmeye çalışırsın. aksine her futbolcusunu küçümseyip, kulp takarsan sene sonu onlar kazanabilir. okan hoca sayesinde matematik olarak avantaj bizde ama gerekli takviyeler yapılmazsa fenerin puan farkını açma ihtimali var. o yüzden bu yıl çok çok önemli, belli ki sachanın satışıyla bütçemiz de var. eksiklerin tamamlanmasını istemek kadar doğal bir şey yok. okan hoca her zaman bizi kurtaramayabilir. galatasaray her zaman daha iyisini ister, şampiyon olur. diğerleri ağlar. method budur. bunu yapanı hor görmeyin. siz bu mantıkla hayatın her alanında kaybetmeye alışmış olabilirsiniz, ülke dinamikleri de çok uygun zaten bunun için. bırakın da galatasaraylılar alışmasın vasatlığa.

    muhalifler muhalefeti aşırı başarısız olmasına rağmen eleştirmiyor, iktidar destekçileri aynı şekilde iktidara toz kondurmuyor. bir galatasaray vardı başarı gelmeyince kıyamet kopan. onu da kaybetmeyelim.

    not: transfer gelmese bile bizim şampiyon olacağımızı düşünüyorum çünkü rakibin hocası çok zayıf. ama önümüzde ligi uzun yıllar domine etme fırsatı varken neden riske edelim ki ?
App Store'dan indirin Google Play'den alın