151
güzel bir yazı yazmış kelimesi kelimesine katılmamak elde değil..
--- alıntı ---
güzel bir yıl
meşhur bir 31 aralık klişesi vardır: eski yılı yorgun ve yaşlı bir adam temsil eder, yeni seneyse taptaze yepyeni bir bebektir. yılbaşı gecesi hâlâ bu klişeyi canlandırma niyeti olan tv kanalları varsa, onlardan küçük bir ricam var: o veda eden yaşlı ve yorgun eski yıl var ya... işte o eski yılı, yani 2011’i, tüm zamanların en yaşlı, en yıpranmış, en büyük darbeleri yemiş senesi olarak karikatürize etsinler. terör, deprem, zamansız ölümler ve şike davasıyla hatırlanacak bu 2011 kadar kötüsünü uzun zamandır yaşamadık çünkü. hele futbol dünyası için 2011, kelimenin tam anlamıyla bir “utanç senesi” idi.
bu yıl nelerden utandık, gazetelerden her gün bunları okuyor, televizyondan her saat bunları izliyoruz zaten... bu yazıdaysa ligin ilk yarısında bizi utandıranları değil, yüzümüzde küçük bir gülümseme oluşturanları toplamaya çalıştım bütün sübjektifliğimle...
güzel on bir
muslera (g.saray): hem performansı, hem sempatik hareketleri, hem de ordu maçında kornere giden bir topu değil, kendisine hatalı geri pas veren emre çolak’ın üzüntüsünü hafifletmeyi önemseyen kalbi için...
gökhan (f.bahçe): trabzonspor maçında derdini hakeme anlatamasa da, meslektaşı aykut’un kırmızı kart görmesinden duyduğu üzüntü için...
can arat (ibb): maça 15 dakika kala gelen bir telefonla stattan haksız yere ağlayarak uzaklaştırıldığı, soruşturma dosyasında özel hayatına alenen tecavüz edildiği ve bu tecavüz medyaya servis edildiği halde çıkıp hâlâ insanca işini yapmaya çalıştığı için...
ujfalusi (g.saray): iki genç oyuncuyu hayata ve işine bağlayacak örnek övgüsü için... semih’e pique, emre’ye messi benzetmesi yaparak muhtemelen ikisinin de o gece yatağa yattıklarında büyük hayaller kurmalarını sağladığı için...
garcia (ordu): portekizli martins’in kanser hastası küçük evladının acısını binlerce kilometre ötede yaşadığı ve onun sağlığına kavuşması yolunda kulübünü seferber ettiği için...
yiğit (manisa): bir g.saray maçında kornerden gol bulmayı değil, sporcu sağlığını ve adaleti önemsediği için...
ivan ergiç: neredesin be ergiç? tam da bu yıl ihtiyacımız vardı sana, engin bilgine, dünya görüşüne...
zokora (trabzon): geldiği ilk günden beri saha içi davranışlarıyla örnek olduğu için... haksız bir kırmızı kart sonrası dahi eboue’ye derdini anlatmaya çalışırken yüzünde gördüğümüz o iyi insan için... ve ilk yarının en güzel pasını kayseri maçında burak’a attığı için...
quaresma (beşiktaş): sadece trivelaları değil, büyük de bir kalbi olduğu için. nisan’da kasımpaşa maçında engelli bir taraftara sarılıp formasını hediye ettiğini gözlerimle görmüştüm. bu yıl aynı duyguları trabzonlu minik engelliye de yaşattığı için...
alex (f.bahçe): iyi sporcu, iyi kaptan ve aynı zamanda iyi de insan olduğu için... derbinin beşinci dakikasında taca giden bir topta terim’le aralarında geçen tokalaşma ve diyalog, maçın bütün gerilimini alıp götürdüğü için...
turgay (bursa): yılın en güzel sahnesinde başrol oynadığı için... kendisine büyüklük yaparak pozisyonu soran hakeme dürüstçe doğruyu söylediği için...
güzel teknik adam
carlos carvalhal: ilk günden beri ne kadar medeni ve olgun bir adam olduğunu göstermişti. ama tayfur hoca’nın maketinin yanında poz verdiği an, benim için bir turnusol kâğıdı hükmündeydi. beşiktaş’la birlikte onun da büyüyeceğine ve avrupa’da iyi yerlere gelebileceğine inandım o an...
abdullah avci: milli takıma getiriliş biçimini, yardımcı seçimini onaylamıyorum. ama kendisine sorulan “size neden hiddink gibi imza töreni düzenlenmedi?” sorusuna verdiği cevap zaten emin olduğumuz insani kalitesini onaylar nitelikteydi: “hiddink’i kaç kişi tanıyor, beni kaç kişi tanıyor allah aşkına?”
mustafa denizli: iran’da harika bir intiba bırakmış. üçüncü işinde onu binlerce iranlı türkçe-farsça pankartlarla karşılıyor. medya, gülen adamın geri döndüğünü yazıyor. teşekkürler “gülen adam”. mesleğini bu denli sevdiğin için, iyi yaptığın için, dışarıda da bizi harika temsil ettiğin için...
güzel hakem
kamil abitoğlu: bursa-samsun maçındaki harika itiraf karesinde onun hakkını eksik teslim ettik. turgay’a bravo, o itirafı yaptığı için... sağlam’a bravo, oyuncusunu dürüstlüğünden dolayı kutladığı için... ama abitoğlu’na da bravo, futbolcuya o soruyu soracak ve doğru cevabı alacak ilişkileri kurduğu ve egosunu yenebildiği için.
güzel takim
mersin iy: savunma çağında ezber bozuyorlar, herkese inat hücum ediyorlar. belki pozisyon veriyorlar, goller yiyorlar. ama daha fazlasını atmaya çalışıp, oyundan keyif alıyorlar. belki de o yüzden ilk yarının en güzel 10 golünden üçünü de (moritz aşırtması, nobre frikiği ve röveşatasıyla) onlar attılar. nurullah sağlam liderliğinde tüm ekip, 17 maçlarının hepsini izlenir kıldılar; hemen hemen bütün süper lig takımlarına bu alanda fark attılar.
güzel yazar
dağhan irak: onu eurosport’ta 140 farklı sporun her birini harika anlatmasından zaten tanıyorsunuz. şimdi de aynı kalitede yazılar yazıyor, aynı kalitede duruş sergiliyor. 22 aralık’ta medya emeğinin nasıl bir şey olduğunu anlattığı son makalesini bulup okumadan kapatmayın bu yılı...
güzel dergi
hayatim futbol: tuncay yavuz, 2000’lerin başında bu dijital dergiyi yayınlamaya çalıştığında ustam hakan dilek’le birlikte bir ucundan tutmuştuk hayatım futbol’un... şimdi 12’nci sayıyı, kıskandığım meslektaşlarım fırat topal, orhan uluca, uğur karakullukçu, alper öcal, ilker yılmaz, emre özcan, salih demirci, çağdaş ural ve mustafa demirtaş’la birlikte çıkarmışlar.
güzel program
21: spormax’te ölü saatlerde spikersiz yayınlandığı, iskambil kartlı versiyonundan beri hayranım 21’e... ceyhun yılmaz’ın kıvrak zekâsı ve entelektüel birikiminin katılmasıyla bence televizyonun en iyi alternatif futbol programı oldular.
* * *
2011 çok kötüydü. 2012, güzel bir yıl olur umarım. teknik adamların oyuncularının cinsel tercihleriyle ilgili dedikodu yapmadığı, genç futbolcuların özel telefon konuşmalarının medyaya servis edilmediği, başkanların gazetecilere (!) haber sipariş etmediği, tertemiz bir 2012 dilerim hepimize... mutlu seneler.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
güzel bir yıl
meşhur bir 31 aralık klişesi vardır: eski yılı yorgun ve yaşlı bir adam temsil eder, yeni seneyse taptaze yepyeni bir bebektir. yılbaşı gecesi hâlâ bu klişeyi canlandırma niyeti olan tv kanalları varsa, onlardan küçük bir ricam var: o veda eden yaşlı ve yorgun eski yıl var ya... işte o eski yılı, yani 2011’i, tüm zamanların en yaşlı, en yıpranmış, en büyük darbeleri yemiş senesi olarak karikatürize etsinler. terör, deprem, zamansız ölümler ve şike davasıyla hatırlanacak bu 2011 kadar kötüsünü uzun zamandır yaşamadık çünkü. hele futbol dünyası için 2011, kelimenin tam anlamıyla bir “utanç senesi” idi.
bu yıl nelerden utandık, gazetelerden her gün bunları okuyor, televizyondan her saat bunları izliyoruz zaten... bu yazıdaysa ligin ilk yarısında bizi utandıranları değil, yüzümüzde küçük bir gülümseme oluşturanları toplamaya çalıştım bütün sübjektifliğimle...
güzel on bir
muslera (g.saray): hem performansı, hem sempatik hareketleri, hem de ordu maçında kornere giden bir topu değil, kendisine hatalı geri pas veren emre çolak’ın üzüntüsünü hafifletmeyi önemseyen kalbi için...
gökhan (f.bahçe): trabzonspor maçında derdini hakeme anlatamasa da, meslektaşı aykut’un kırmızı kart görmesinden duyduğu üzüntü için...
can arat (ibb): maça 15 dakika kala gelen bir telefonla stattan haksız yere ağlayarak uzaklaştırıldığı, soruşturma dosyasında özel hayatına alenen tecavüz edildiği ve bu tecavüz medyaya servis edildiği halde çıkıp hâlâ insanca işini yapmaya çalıştığı için...
ujfalusi (g.saray): iki genç oyuncuyu hayata ve işine bağlayacak örnek övgüsü için... semih’e pique, emre’ye messi benzetmesi yaparak muhtemelen ikisinin de o gece yatağa yattıklarında büyük hayaller kurmalarını sağladığı için...
garcia (ordu): portekizli martins’in kanser hastası küçük evladının acısını binlerce kilometre ötede yaşadığı ve onun sağlığına kavuşması yolunda kulübünü seferber ettiği için...
yiğit (manisa): bir g.saray maçında kornerden gol bulmayı değil, sporcu sağlığını ve adaleti önemsediği için...
ivan ergiç: neredesin be ergiç? tam da bu yıl ihtiyacımız vardı sana, engin bilgine, dünya görüşüne...
zokora (trabzon): geldiği ilk günden beri saha içi davranışlarıyla örnek olduğu için... haksız bir kırmızı kart sonrası dahi eboue’ye derdini anlatmaya çalışırken yüzünde gördüğümüz o iyi insan için... ve ilk yarının en güzel pasını kayseri maçında burak’a attığı için...
quaresma (beşiktaş): sadece trivelaları değil, büyük de bir kalbi olduğu için. nisan’da kasımpaşa maçında engelli bir taraftara sarılıp formasını hediye ettiğini gözlerimle görmüştüm. bu yıl aynı duyguları trabzonlu minik engelliye de yaşattığı için...
alex (f.bahçe): iyi sporcu, iyi kaptan ve aynı zamanda iyi de insan olduğu için... derbinin beşinci dakikasında taca giden bir topta terim’le aralarında geçen tokalaşma ve diyalog, maçın bütün gerilimini alıp götürdüğü için...
turgay (bursa): yılın en güzel sahnesinde başrol oynadığı için... kendisine büyüklük yaparak pozisyonu soran hakeme dürüstçe doğruyu söylediği için...
güzel teknik adam
carlos carvalhal: ilk günden beri ne kadar medeni ve olgun bir adam olduğunu göstermişti. ama tayfur hoca’nın maketinin yanında poz verdiği an, benim için bir turnusol kâğıdı hükmündeydi. beşiktaş’la birlikte onun da büyüyeceğine ve avrupa’da iyi yerlere gelebileceğine inandım o an...
abdullah avci: milli takıma getiriliş biçimini, yardımcı seçimini onaylamıyorum. ama kendisine sorulan “size neden hiddink gibi imza töreni düzenlenmedi?” sorusuna verdiği cevap zaten emin olduğumuz insani kalitesini onaylar nitelikteydi: “hiddink’i kaç kişi tanıyor, beni kaç kişi tanıyor allah aşkına?”
mustafa denizli: iran’da harika bir intiba bırakmış. üçüncü işinde onu binlerce iranlı türkçe-farsça pankartlarla karşılıyor. medya, gülen adamın geri döndüğünü yazıyor. teşekkürler “gülen adam”. mesleğini bu denli sevdiğin için, iyi yaptığın için, dışarıda da bizi harika temsil ettiğin için...
güzel hakem
kamil abitoğlu: bursa-samsun maçındaki harika itiraf karesinde onun hakkını eksik teslim ettik. turgay’a bravo, o itirafı yaptığı için... sağlam’a bravo, oyuncusunu dürüstlüğünden dolayı kutladığı için... ama abitoğlu’na da bravo, futbolcuya o soruyu soracak ve doğru cevabı alacak ilişkileri kurduğu ve egosunu yenebildiği için.
güzel takim
mersin iy: savunma çağında ezber bozuyorlar, herkese inat hücum ediyorlar. belki pozisyon veriyorlar, goller yiyorlar. ama daha fazlasını atmaya çalışıp, oyundan keyif alıyorlar. belki de o yüzden ilk yarının en güzel 10 golünden üçünü de (moritz aşırtması, nobre frikiği ve röveşatasıyla) onlar attılar. nurullah sağlam liderliğinde tüm ekip, 17 maçlarının hepsini izlenir kıldılar; hemen hemen bütün süper lig takımlarına bu alanda fark attılar.
güzel yazar
dağhan irak: onu eurosport’ta 140 farklı sporun her birini harika anlatmasından zaten tanıyorsunuz. şimdi de aynı kalitede yazılar yazıyor, aynı kalitede duruş sergiliyor. 22 aralık’ta medya emeğinin nasıl bir şey olduğunu anlattığı son makalesini bulup okumadan kapatmayın bu yılı...
güzel dergi
hayatim futbol: tuncay yavuz, 2000’lerin başında bu dijital dergiyi yayınlamaya çalıştığında ustam hakan dilek’le birlikte bir ucundan tutmuştuk hayatım futbol’un... şimdi 12’nci sayıyı, kıskandığım meslektaşlarım fırat topal, orhan uluca, uğur karakullukçu, alper öcal, ilker yılmaz, emre özcan, salih demirci, çağdaş ural ve mustafa demirtaş’la birlikte çıkarmışlar.
güzel program
21: spormax’te ölü saatlerde spikersiz yayınlandığı, iskambil kartlı versiyonundan beri hayranım 21’e... ceyhun yılmaz’ın kıvrak zekâsı ve entelektüel birikiminin katılmasıyla bence televizyonun en iyi alternatif futbol programı oldular.
* * *
2011 çok kötüydü. 2012, güzel bir yıl olur umarım. teknik adamların oyuncularının cinsel tercihleriyle ilgili dedikodu yapmadığı, genç futbolcuların özel telefon konuşmalarının medyaya servis edilmediği, başkanların gazetecilere (!) haber sipariş etmediği, tertemiz bir 2012 dilerim hepimize... mutlu seneler.
--- alıntı ---