• 151
    güzel bir yazı yazmış kelimesi kelimesine katılmamak elde değil..

    --- alıntı ---

    güzel bir yıl
    meşhur bir 31 aralık klişesi vardır: eski yılı yorgun ve yaşlı bir adam temsil eder, yeni seneyse taptaze yepyeni bir bebektir. yılbaşı gecesi hâlâ bu klişeyi canlandırma niyeti olan tv kanalları varsa, onlardan küçük bir ricam var: o veda eden yaşlı ve yorgun eski yıl var ya... işte o eski yılı, yani 2011’i, tüm zamanların en yaşlı, en yıpranmış, en büyük darbeleri yemiş senesi olarak karikatürize etsinler. terör, deprem, zamansız ölümler ve şike davasıyla hatırlanacak bu 2011 kadar kötüsünü uzun zamandır yaşamadık çünkü. hele futbol dünyası için 2011, kelimenin tam anlamıyla bir “utanç senesi” idi.
    bu yıl nelerden utandık, gazetelerden her gün bunları okuyor, televizyondan her saat bunları izliyoruz zaten... bu yazıdaysa ligin ilk yarısında bizi utandıranları değil, yüzümüzde küçük bir gülümseme oluşturanları toplamaya çalıştım bütün sübjektifliğimle...

    güzel on bir
    muslera (g.saray): hem performansı, hem sempatik hareketleri, hem de ordu maçında kornere giden bir topu değil, kendisine hatalı geri pas veren emre çolak’ın üzüntüsünü hafifletmeyi önemseyen kalbi için...
    gökhan (f.bahçe): trabzonspor maçında derdini hakeme anlatamasa da, meslektaşı aykut’un kırmızı kart görmesinden duyduğu üzüntü için...
    can arat (ibb): maça 15 dakika kala gelen bir telefonla stattan haksız yere ağlayarak uzaklaştırıldığı, soruşturma dosyasında özel hayatına alenen tecavüz edildiği ve bu tecavüz medyaya servis edildiği halde çıkıp hâlâ insanca işini yapmaya çalıştığı için...
    ujfalusi (g.saray): iki genç oyuncuyu hayata ve işine bağlayacak örnek övgüsü için... semih’e pique, emre’ye messi benzetmesi yaparak muhtemelen ikisinin de o gece yatağa yattıklarında büyük hayaller kurmalarını sağladığı için...
    garcia (ordu): portekizli martins’in kanser hastası küçük evladının acısını binlerce kilometre ötede yaşadığı ve onun sağlığına kavuşması yolunda kulübünü seferber ettiği için...
    yiğit (manisa): bir g.saray maçında kornerden gol bulmayı değil, sporcu sağlığını ve adaleti önemsediği için...
    ivan ergiç: neredesin be ergiç? tam da bu yıl ihtiyacımız vardı sana, engin bilgine, dünya görüşüne...
    zokora (trabzon): geldiği ilk günden beri saha içi davranışlarıyla örnek olduğu için... haksız bir kırmızı kart sonrası dahi eboue’ye derdini anlatmaya çalışırken yüzünde gördüğümüz o iyi insan için... ve ilk yarının en güzel pasını kayseri maçında burak’a attığı için...
    quaresma (beşiktaş): sadece trivelaları değil, büyük de bir kalbi olduğu için. nisan’da kasımpaşa maçında engelli bir taraftara sarılıp formasını hediye ettiğini gözlerimle görmüştüm. bu yıl aynı duyguları trabzonlu minik engelliye de yaşattığı için...
    alex (f.bahçe): iyi sporcu, iyi kaptan ve aynı zamanda iyi de insan olduğu için... derbinin beşinci dakikasında taca giden bir topta terim’le aralarında geçen tokalaşma ve diyalog, maçın bütün gerilimini alıp götürdüğü için...
    turgay (bursa): yılın en güzel sahnesinde başrol oynadığı için... kendisine büyüklük yaparak pozisyonu soran hakeme dürüstçe doğruyu söylediği için...

    güzel teknik adam
    carlos carvalhal: ilk günden beri ne kadar medeni ve olgun bir adam olduğunu göstermişti. ama tayfur hoca’nın maketinin yanında poz verdiği an, benim için bir turnusol kâğıdı hükmündeydi. beşiktaş’la birlikte onun da büyüyeceğine ve avrupa’da iyi yerlere gelebileceğine inandım o an...
    abdullah avci: milli takıma getiriliş biçimini, yardımcı seçimini onaylamıyorum. ama kendisine sorulan “size neden hiddink gibi imza töreni düzenlenmedi?” sorusuna verdiği cevap zaten emin olduğumuz insani kalitesini onaylar nitelikteydi: “hiddink’i kaç kişi tanıyor, beni kaç kişi tanıyor allah aşkına?”
    mustafa denizli: iran’da harika bir intiba bırakmış. üçüncü işinde onu binlerce iranlı türkçe-farsça pankartlarla karşılıyor. medya, gülen adamın geri döndüğünü yazıyor. teşekkürler “gülen adam”. mesleğini bu denli sevdiğin için, iyi yaptığın için, dışarıda da bizi harika temsil ettiğin için...

    güzel hakem
    kamil abitoğlu: bursa-samsun maçındaki harika itiraf karesinde onun hakkını eksik teslim ettik. turgay’a bravo, o itirafı yaptığı için... sağlam’a bravo, oyuncusunu dürüstlüğünden dolayı kutladığı için... ama abitoğlu’na da bravo, futbolcuya o soruyu soracak ve doğru cevabı alacak ilişkileri kurduğu ve egosunu yenebildiği için.

    güzel takim
    mersin iy: savunma çağında ezber bozuyorlar, herkese inat hücum ediyorlar. belki pozisyon veriyorlar, goller yiyorlar. ama daha fazlasını atmaya çalışıp, oyundan keyif alıyorlar. belki de o yüzden ilk yarının en güzel 10 golünden üçünü de (moritz aşırtması, nobre frikiği ve röveşatasıyla) onlar attılar. nurullah sağlam liderliğinde tüm ekip, 17 maçlarının hepsini izlenir kıldılar; hemen hemen bütün süper lig takımlarına bu alanda fark attılar.

    güzel yazar
    dağhan irak: onu eurosport’ta 140 farklı sporun her birini harika anlatmasından zaten tanıyorsunuz. şimdi de aynı kalitede yazılar yazıyor, aynı kalitede duruş sergiliyor. 22 aralık’ta medya emeğinin nasıl bir şey olduğunu anlattığı son makalesini bulup okumadan kapatmayın bu yılı...

    güzel dergi
    hayatim futbol: tuncay yavuz, 2000’lerin başında bu dijital dergiyi yayınlamaya çalıştığında ustam hakan dilek’le birlikte bir ucundan tutmuştuk hayatım futbol’un... şimdi 12’nci sayıyı, kıskandığım meslektaşlarım fırat topal, orhan uluca, uğur karakullukçu, alper öcal, ilker yılmaz, emre özcan, salih demirci, çağdaş ural ve mustafa demirtaş’la birlikte çıkarmışlar.

    güzel program
    21: spormax’te ölü saatlerde spikersiz yayınlandığı, iskambil kartlı versiyonundan beri hayranım 21’e... ceyhun yılmaz’ın kıvrak zekâsı ve entelektüel birikiminin katılmasıyla bence televizyonun en iyi alternatif futbol programı oldular.
    * * *
    2011 çok kötüydü. 2012, güzel bir yıl olur umarım. teknik adamların oyuncularının cinsel tercihleriyle ilgili dedikodu yapmadığı, genç futbolcuların özel telefon konuşmalarının medyaya servis edilmediği, başkanların gazetecilere (!) haber sipariş etmediği, tertemiz bir 2012 dilerim hepimize... mutlu seneler.

    --- alıntı ---
  • 152
    08.01.2012 tarihli milleyet gazetesindeki yazısı.

    --- alıntı ---

    samsun-bjk maçının tekrarı

    “dünkü ilk yarıyı ben daha önce izlemiştim” desem gülersiniz herhalde! ama ligin ilk devresindeki samsun-beşiktaş maçını (hatta kadıköy’deki fenerbahçe-samsun müsabakasını da) dikkatli izleyenler ne demek istediğimi sanırım anlamışlardır.
    sadece 20 gün önce beşiktaş’tan 2 puan çalan samsun’un ana hücum planı dünle bire bir aynıydı: kuvvetli zenke ve partneri (o gün bance, dün ekigho) rakibin sağına birlikte deplase oluyorlar. eğer rakibin sağında bir zayıflık da varsa, kalan 9 arkadaşı sürekli topu onların bulunduğu sol açığa doğru atıp savunmanın kaba fiziksel kuvvete karşı koyamamasını umut ediyorlar.
    beşiktaş önünde zayıf karın sidnei’di. genç sağ stoper, sağ bek hilbert’le birlikte zenke’ye çare olamamış; golü de o kanattan gelişen bir ataktan yemişlerdi. fenerbahçe’de bekir-gökhan ikilisi zenke’ye karşı biraz daha başarılılardı ama o gün sol açık oynayan dev forvet, maçın 0-0 bitmesinde yine etkindi. galatasaray önündeyse zayıflığı (maç eksiği bulunan) sabri’de yakaladılar. galatasaray 45 dakika oraya çare bulamadı; (liverpool önünde orada neler yapabileceğini fazlasıyla gösteren) ujfalusi sağa geçince zenke’nin verimi düştü, o da çareyi kanat değiştirmekte buldu zaten!

    * * *

    46’dan sonra maçı galatasaray’a getiren havayı, tabii ki yalnızca tek bir defansif değişiklikle açıklamak terim’e haksızlık olur. terim, ikinci yarının başında pekâlâ herkesin beklediği gibi ujfalusi’yi sağ beke çekip servet’i sokabilirdi; ama o başka bir şey denedi. kısa sürse de, başarısız olup servet’e dönülse de, orta saha dizilişi defalarca değişse de o hamleyi yine de terim’in kredi hanesine yazmak lazım. çünkü iki forvet riera ve sercan’ı mevcutlara eklemek, her geçen dakika sahadaki defansif futbolcu sayısını düşürmek, üstelik kredisi azalan bu adamlardan asist-gol katkısı almak büyük bir antrenörlük meziyeti...
    bir artı notu da günün futbol olarak kötülerinden melo’ya vermek gerek. sürekli düşen, bazen oynadığından fazlasını konuşan engin’i açıkça ve samimi bir şekilde uyarması önemli. umarım engin, melo-baros’un uyarılarından gereken dersi çıkarır da, yeteneklerine ihanet etmeyi sürdürmez.

    --- alıntı ---
  • 156
    çift kale adlı programda en dinlenesi adam (aslında türk spor dünyasında da öyle) konumundadır. ama nedense en az konuşan da yine kendisidir. az ama öz konuşur. özellikle yanındaki bilgin gökbergi dövme isteği uyandırır. hem melekenin hem de diğerlerinin sözünü habire kesmektedir. ve söylediklerini sürekli olarak tekrar etmektedir. bir sus da yanındaki adam konuşsun lan! zaten 22 ocak 2012 tarihindeki programda bu laf kesme sebebiyle sunucundan dayak yemek üzeriyken ucuz kurtulmuştur.
    neyse işte yine uğura dönersek kendisi bu şike davasındaki olayların bir kısmını çok güzel özetlemiş ve bu dalga dümenin kısabir özetini ve perde arkasını yorumarıyla anlatmıştır. ağzına sağlık diyorum.
  • 157
    altay başkanı hızlıok’un sözlerinin altına imzamı atıyorum, sadece tek bir itirazım var…

    dün ankara’da yapılan ibret verici tff kongresi’ni birçoğunuz gibi ben de televizyondan izledim. sanırım tv başındaki sizlerden tek farkım, bu futbol ailesinin ufak ve önemsiz de olsa bir parçası olmanın verdiği utançtı.

    birçokları gibi ben de sadece iki kişinin konuşması sırasında bu ülkeyle ilgili tekrar umutlandım; birisi trabzon’un hocası şenol güneş, diğeri de altay başkanı ömer hızlıok’tu. özellikle hızlıok’un konuşması başladıktan bir-iki dakika sonra televizyonun sesini biraz daha açtım, hatta hemen kayıt tuşuna bastım; bir şeyler kaçırırsam tekrar izleyebilmek umuduyla… o anda kayıt tuşuna basarken bu hamlenin akşam benim için çok önemli olacağını düşünmemiştim; zira gece bilgisayar başına oturup hızlıok’un konuşmasını haber sitelerinden aradığımda yaşayacağım hayal kırıklığından tabii ki haberim yoktu.

    hemen hemen bütün haber sitelerinde aydınlar’ın, güneş’in, koç’un, özdemir’in, demirören’in konuşmaları vardı, cavcav’ın mikrofonsuz müdahaleleri bile kaydedilmişti ama hızlıok’un tek bir cümlesi dahi metinlere eklenmemişti. tv arşiv sitelerini taradım, görüntüler de kayıptı! hızlıok konuşmuş, sözleri aynı hızla buharlaşmıştı!
    belli ki medya (bilerek veya bilmeyerek) hızlıok’un konuşmalarını es geçmiş; ama ben bu tarihi sözcükleri tekrar okumak isteyenler olacağını düşündüm ve aşağıya ekledim…

    hızlıok’un yaklaşık 15 dakikalık konuşmasının ilk 2-3 dakikası (kayıt tuşuna geç bastığım için) bende de tam değil. ama ilk paragraftan sonrasını kelimesi kelimesine dinledim, imla ile ilgili çok ufak düzeltmeler haricinde herhangi bir müdahalede bulunmadım. hızlıok’un tarihi konuşması şöyle:

    …şu anda cezaevinde tutulan insanlar var. önce etik kurulu raporu beklenecek dediler. sonra iddianame, uefa, derken şimdi kongre… ligler sakat olarak başladi. olaylar görmezden gelindi. sorunlar halinin altina süpürüldü. neredeyse şike serbest birakildi. bazi kulüpler siyasete yakin olmalari nedeniyle derin yapilanmalariyla gemileri yürüttü. sözde marka değeri kurtarilacak. ancak cumhuriyet savciliği tekere çomak soktu.

    (…)

    yarin bir hakem bir sefere mahsus para alarak haksiz penalti karari verse, bir kaleci bir sefere mahsus para alarak topu içeri atsa, nasil davranacağimizi düşünmeden, liglerimizin sözde marka değerini düşürmemek adina yapilan bu işlemleri akliselim ile tartmaya hepinizi davet ediyorum. bugün herhangi bir gerekçeyle veremediğimiz cezalarin, yarin benzer durumlarda karşimiza emsal olarak çikacağini; bazen tüm bedenin sağliği için gangren olan uzvun kesilmesi gerekliliğini unutmayalim.

    insanlar sadece söyledikleri sözlerle değil yaptiklariyla da değerlendirilir. bu salon içinde bulunan kişilerin bundan yillar sonra verdikleri oy ile değerlendirileceklerini, çocuklari ve torunlarina “biz futboldaki ahlaksizliğa karşi duran yöneticilerdik” diyeceklerine inanmak istiyoruz.
    futbol ailesi bugüne kadar spordaki çirkinlikleri kendi kurallari içerisinde halletmedi, halletmeye gerek duymadi. ama artik yol bitti ve duvara dayandik. bundan sonra ya uygar memleketlerde olduğu gibi çirkinliğe tolerans göstermeden gerekeni yapacağiz ya da global futbol kamuoyunun önünde üçüncü dünya ülkeleri gibi davranip liderlerinin ölümünde abartili histeri krizine giren kuzey kore gibi aşağilanacağiz.

    ancak olağanüstü genel kurul gündemine bakilinca en azindan futbol ailesinin hedefinin uygar ülkeler olmadiği, zira suçun mağdurlarinin akla dahi gelmediği ve zararlarinin karşilanmasi için düşünce anlaminda dahi çaba olmadiği ortadadir. yani tek derdimiz suçun faillerini kurtarmaktir. ne için? sözde ligimizin marka değeri için…

    peki neymiş marka değerimiz? 3 milyon vatandaşimizin yaşadiği avrupa ülkelerinde lisansli türk futbolcu sayimiz, ülkemizin üzerinde. maçlarimizin televizyondan seyredildiği ülke sayisi yok gibi. müsabakalari seyreden ortalama seyirci sayisi bati avrupa ülkelerinin beşte biri kadar. uluslar arasi ciddi organizasyonlara katilmamiz tamamen tesadüflere bağli. iki hakemimiz dişinda yillardir uluslar arasi alanda başarili üçüncü bir hakem çikaramadik. birçok kulübümüz, altyapisinda beslenme-sağlik-saha gibi en basit gereksinimleri bile karşilayamamaktadir. amatör müsabakalarda saha içinde kalp krizi geçiren oyunculara müdahale edecek sağlik hizmeti dahi verilememektedir. ama buna rağmen herkesin dilinde bir marka değeri lafi! hileli malin değersiz sayilacağini, uzun vadede kaybedenin futbol ailesi olacağini dikkatinize sunuyorum.

    türk futbol ailesi olarak sorumluluğunuz suçun failini korumak değil, mağdurlari korumaktir. eğer yaptilar ise, şikecileri ve teşvikçileri korumak için gösterilen bu çabanin çok az bir kisminin son maçta küme düşen kulüplerin maddi ve manevi haklarinin tazmini için gösterilmesini beklemek hakkimizdir.

    bu kongrede alinacak kararin, ülkemiz futbolunu uluslar arasi kuruluşlar önünde zor duruma düşürmemesini temenni ediyorum. ancak altay kulübü olarak daha önce olduğu gibi ahlak mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi, hakkimizi sonuna kadar arayacağimizi, ülkemizde hukukun egemen kilinasiya kadar konuyla ilgili yurt içi ve yurt dişinda her türlü girişimde bulunacağimizi, görevini yapmayan ilgililer hakkinda suç duyurusunda bulunma hakkimizi sakli tuttuğumuzu türk spor kamuoyuna bildiririz.
    şimdi birkaç tane de saptamada bulunmak istiyorum müsaadenizle. samimi olmak gerekirse ben aydinlar’in ve tff’nin bu karari alma konusunda tam kararli olmadiklarini en azindan yüz ifadelerinden anliyorum. bu benim fikrim. kendi vicdanlarinda bu konuda çarpiştiklarini görüyorum. ancak tff’nin mağduriyet doğurabilecek kulüplerle ilgili kafa yorarken, mağdur olabilecek kulüplerle ilgili hiçbirşey yapmamasi bizi çok üzmektedir. ve aklima takilan birkaç soru var:
    -fb’den kupa alinip diğer takimlara verilecekse, bu ligde şikeyi tescil etmek değil midir?
    -eğer bu uygulama gerçekleşirse, puan silme cezasinin 2010-2011 sezonuna uygulanmasi gerekmez mi? çünkü buradan mağdur olan kulüpler avrupa kupalarina gidememişlerdir, bazilari da ligden düşmüşlerdir. bunu bu seneye uygulamak demek, bu sene sportif başarisizliği olan takimlara avantaj sağlamak demektir.
    -benim bildiğim lig statüsü lig başlamadan önce hazirlanir ve lig sonuna kadar ayni talimatnamelerle devam eder. yani gs başkaninin söylediği gibi oyun oynanirken kurallar değişmez.

    futbol ailesinin bana göre babasi tff’dir. ama benim bildiğim baba evlatlari arasinda ayrim yapmaz. eğer evlatlarini düzgün ilişkilerle, adil olarak büyütürse kardeşler arasinda kavga çikmaz. ama bugün alinacak karar tff’nin istediği gibi çikarsa kardeşler önümüzdeki yillarda birbirinin kuyusunu kazar ve iş içinden çikilmaz hale gelir.
    bir de bizim ülkemizde kulüpler birliği var. aralarinda birkaç tanesini de özellikle tenzih ediyorum. sizler koca koca kulüplerin başkanlarisiniz. hepiniz önemli ailelerin mensuplarisiniz. birçoğunuz holding sahibisiniz. bizler sizlerin türk futbolu hakkinda söyleyeceklerinizi televizyondan ağzinizin içine bakarak seyrediyoruz. siz türk gençliğine para ve ahlak konusunda ders verme firsatini elinizden kaçirdiniz, yani sinifta kaldiniz. bunu birakin türk toplumuna anlatmayi, kendi çocuklariniza bile nasil anlatacağinizi düşünemiyorum. bu arada 4 büyükleri tebrik etmek lazim, aralarindan birine bir şey olma ihtimali olduğu anda diğer kulüplerimizin yöneticilik konusunda hiçbir işlevlerinin olmadiği ortaya çikmiştir. yani 4 büyük kulübümüzün sirtina yapişmişlar, hiçbir şey üretememişler ve bu şekilde yürümüşler.

    divan başkani: lütfen bitiriniz.
    hizliok: saygisizlik olarak algiladiysaniz çok özür diliyorum.
    salon: kimseye ahlak dersi vermeyiniz.
    divan başkani: sayin hizliok, lütfen bitiriniz.
    hizliok: bir şey söyleyip, konuşmayi bitireceğim. zaten bir daha bizim konuşma hakkimiz olacağini zannetmiyorum.

    şu anda cezaevinde bulunan giresunspor başkani ömer ülkü’nün kartal-giresun maçiyla alakali e.kalender isimli şahisla maçtan bir gün sonra görüşmesinde “biz bu maçi sizin için verdik” ifadesi vardir. bu ifadenin üstüne tff’nin ne düşüneceğini merak ediyorum. bir kereye mahsus şike yapma hakkini iddianamede yer almayan diğer kulüplere de tanimak zorunda mi kalacak?

    kulüp başkanlarindan bir kez daha özür diliyorum. saygilar sunuyorum.

    ***

    hızlıok’un konuşmasının (detaylarını bilmediğim hukuki konular hariç) hemen her satırının altına imzamı atıyorum… onunla uyuşmadığım tek bir cümlesi var, o da son bölümde süper lig kulüp başkanlarından özür dilediği kısım… o süper lig kulüp başkanları, ta ağustos’taki kulüpler birliği toplantısının sonunda, o günkü sözcü cavcav’ın ağzından “hep birlikteyiz. hep birlikte hareket ediyoruz” açıklaması yapmadılar mı? şimdi hızlıok’un konuşmasını engelleyen muhterem başkanlara soruyorum: o gün hangi konuda birlik kararı aldınız acaba? eğer birileri şike yaptıysa siz de mi onlarla birliktesiniz? o gün o açıklamayı okuyan başkan cavcav’ın, dün hızlıok’un konuşmasını bitirmek için elinden geleni yapması manidar değil mi?

    ***

    ayrıca benim dünkü tff genel kurulu’nda anlayamadığım bir detay var. kurulda tüm futbol ailesinin görüşlerinin dillendirildiği söyleniyor. allah aşkına türk futbol ailesi kifayetsiz kulüp yöneticileri artı şenol güneş’ten mi ibaret? türk futbol ailesinin içinde futbolcuların, antrenörlerin, hakemlerin temsil hakkı 100’de 1’e filan mı tekabül ediyor?
    tff genel kurulu’na girmek için bilmem kaç defa milli olma şartı konduğu için 283 kişi içine (rüştü, hakan gibi) yalnızca 2-3 futbolcu girebiliyor. milli takım çalıştırma şartı olduğu için antrenörlerin temsil hakkı da 5-6’yı geçmiyor! dün şenol güneş de konuşmasa türk futboluyla ilgili bu denli kritik bir karar alınırken sesi çıkanlar sadece kerametleri kendilerinden menkul kulüp yöneticileri olacak! el insaf! sayın erzik, sayın aydınlar; siz şimdi dün bu kritik kararı türk futbol ailesine mi danıştınız gerçekten?

    ***

    bu uzun yazıyı okuma sabrı gösterdiğiniz için teşekkür ediyor, konuyu sayın hızlıok’a bir çağrıyla bitiriyorum: sayın başkan… dün, “3 dakika daha konuşayım, zaten bize bir daha söz hakkı vermezler” gibi bir laf ettiniz. benim sizden ricam, siz türk futbolu üstüne kafa yormaya devam ediniz. eğer size orada söz hakkı verilmezse; bu kırık dökük sütun, her zaman sizin gibilerin aydın görüşlerine açık olacaktır…
  • 162
    iflah olmaz futbol romantiği kişisi.

    şampiyon olmuş beş takımdan bahsetmektedir. 'büyük' takım deyimini şampiyon olmuş takımlar olarak kullanmış. tartışılır ama tamamen yanlış, hata, saldırı denemez.

    çocukluğundan tanırım, kısacık boyu, sırtından eksik etmediği 10 numara tanju çolak forması ile (sene 1989 falan) top peşinde koşardı sabah akşam. yazılarının %95'ine katılırım.
  • 163
    ucuz yazı yazmayan adamdır. yazıları gayet okunur ve kabul görür bir haklılık içerir. kendisinin 5 büyük takımdan ikincisi kelimesi bursaspor'dan sonra galatasaray'da oynadı demektir.

    ancak kimilerinin bunu galatasaray'ın türkiye'nin ikinci büyük takımı olması şeklinde algılaması ise acı vericidir. bilinçaltı insana hükmeder. bir söz veya cümle doğrudan söylenir. iki veya daha fazla anlam çıkarmak mümkündür. insanın bilinçaltı nasıl bir iz ve yansımalar taşıyorsa; insan okuduğu veya duyduğu o cümleyi ilk olarak, o şekilde algılar.

    yani şunu söylemek istiyorum:
    "türkiye’nin beş büyük takımının ikincisinde forma şansı buluyor" cümlesini. galatasaray'ın türkiye'nin en büyük ikinci takımı olarak algılamak, algılayan kişinin ya bunu kanıksadığını ya da hemen savunmaya geçmek istediğni gösterir.

    öyle yani.
  • 165
    http://spor.milliyet.com.tr/.../1495240/default.htm

    yazılarını yıllardır takip eden birisi olarak söylüyorum; linki verilen yazıda bir yazım hatası yaptığını düşündüğüm ve niyetinden şüphe edilmeyecek türkiyenin en iyi spor yazarı. zaten satılık kalemlerle dolu bu piyasada gerçekten objektif ve kaliteli yazılar yazan bir spor insanı basit bir yazım hatası sebebiyle harcanmamalı diye düşünüyorum.

    edit : düzeltme
  • 168
    bugünkü yazıyla ilgili kendisine attığım maile cevap olarak gönderdiği linki veriyorum ; http://www.meleke.com/...cpage=1#comment-3589

    “(sercan), türkiye’nin beş büyük takımının ikincisinde forma şansı buluyor ve bunun da kıymetini hiç ama hiç bilmiyor.”

    türkiye’de 5 buyuk takim var (5 sampiyon takim kastediliyor)
    sercan bunlarin ikincisinde (birincisi bursaspor’du) forma sansi buldu ve kiymetini bilmiyor deniyor.

    bir siralama kastedilmiyor orada.
    ornek vermek gerekirse:
    “eve gelirken 5 tane simit aldim. birincisini yedim. ikincisinde doydugumu, patlayacak gibi oldugumu fark ettim” gibi…
    sevgiler.
    ugur meleke
  • 170
    bugün yazdığı yazı şöyledir .

    --- alıntı ---

    milli sorun: istikrar
    hasan ali, kagawa, charlie adam, di natale, kadir bekmezci, cristiano ronaldo... farklı liglerden, farklı yaşlarda, farklı kalitelerde bu adamları aynı cümlede buluşturan tek bir unsur var: performans istikrarı... belki bu adamların biri yılda 200 bin, bir diğeri 20 milyon dolar kazanıyor olabilir; ama her birini hocaları bir maçta 11’e koyduğunda aşağı yukarı ne performans alacağını biliyor. teknik direktör, oyuncusu 10’luksa ondan 5 ile 15, 100’lükse 50 ile 150 arasında bir verim alacağını bildiği için de takımının toplam performansında olağanüstü inişler-çıkışlar olmuyor.
    türkiye’deyse çok sayıda oyuncunun böyle garip bir eksikliği var: bir gün takımını sırtlayıp maçı kazandırabilecek işler yaparken, bir hafta sonra sahada sadece dolaşıp 1 kişi eksik oynatabiliyor. o zaman da türkiye’de teknik direktörlük yapmak da, maç yorumu yazmak da zorlaşıyor, hata oranı çok yükseliyor...
    hatta bu istikrarsızlık bazen maç içinde çok kısa sürelerde bile gözlemlenebiliyor: yasin ilk yarıda dün çok iyiydi, bir asistle takımına önemli bir de katkı yaparken engin’den yediği çalım maçın kaderini değiştirdi. o çalımı atan engin ilk yarıda geriden çıkarken aldığı risklerle kafa karıştırırken ikinci devre sorumluluk üstlendi, maçı takımına getirdi. yine engin, ilk yarıda rakibin eline çarptığını iddia ettiği bir topta oyuna devam etse gol pozisyonu üretebilecekken bırakıyor! ikinci devrede 50 metre taşıdığı başka bir topla golü elmander’e attırıyor...
    fatih terim, hakan ve sabri’nin cv’lerine güvenerek onları ısrarla kullanıyor; ama her ikisi de dün takımlarını yakmaya bir arpa boyu yaklaşıyorlar. hikmet karaman aynı tercihi emre güngör için yapıyor, o da zorları kurtarma/kolayları kaybetme hastalığını sürdürüp bir gol ikramından geri durmuyor.
    bireysel performansların, anlık parlamaların sonuca direkt tesir ettiği bu maçı burun farkıyla galatasaray kazandı ama yine de terim’in hanesine iki küçük artıyı da yazmak lazım: ujfalusi’nin yanına dönüşüyle sağ stopere geçen semih böyle daha verimli... ayrıca elmander başka bir santrforla birlikte oynadığında kendisinin de partnerinin de performansını artırmayı sürdürüyor. bu iki tercihini de tebrik etmek lazım terim’in...

    --- alıntı ---

    düşündürücü ...
  • 171
    şu adamı tff baş danışmanı gibi bir göreve getirmelilier. türkiye'de bu adamdan başka olaylara farklı ve bilimsel yaklaşan başka bir adam yok. şu adamın medyada değer verilmeyerek, göz ardı edilerek çürümesini görünce çok üzülüyorum. adamın yazdığı yazılar birilerine dokunmadığı veya birilerinin istediğini yazmadığı için hep arka planda kalıyor.
  • 173
    çok yakında tüpçü gönderir bu adamı. şike olayları başladığından beri sözünü hiç esirgemeden olması gerekenleri yazıyor. gerçekten helal olsun sana uğur meleke.

    --- alıntı ---

    sayın kocaman... bence türk futbolunun içinde bulunduğu durum, hız sınırının aşılmasından biraz daha vahim analojilerle anlatılmalı... bence, türk futbol ailesinde ensest şüphesi yaşanıyor. baba, anne, hâlâ, dayı, çocuğun çok iğrenç ilişkiler içine girdiğinden kuşkulandıran ses kayıtları var. ve türk futbol ailesinin başındaki babalar, “ailemizin marka değerini koruyalım, dışarıya kötü bir görüntü aksettirmeyelim, (ve en utanç vericisi de) 1 milyar dolarlık ekonomimizi yitirmeyelim” diye ensesti sümen altı etmeye kalkmışlar. bu noktada radar (veya hakim) aileden birini yakalamış/diğerini bırakmış detayına mı takılmalıyız sizce? yoksa ailemizdeki acayipliklerden ölesiye utanıp, yerin dibine girip, kazanacağımız paraları filan düşünmeden doğru teşhis ve tedavi mi aramalıyız yana yakıla?

    --- alıntı ---

    --- alıntı ---

    son sözüm de (yine utanmadan yaptığımız) puan hesabıyla ilgili zaten! aydınlar, ısrarla puan cezalarının play-off öncesi uygulanacağının ve asgari indirimin 12 olacağının üstünde durdu.
    sayın aydınlar... matematiğinizin iyi olduğunu söylemiştiniz bana... benim de matematiğim fena değildir. bu 12 puan cezasının rastgele bir hesaplama olmadığını hissediyorum nedense...
    normal sezona 12 puan ceza uygulamak demek, play-offta (puanlar ikiye bölüneceği için) bu cezanın 6’ya düşmesi demek. play-off’a 6 puan geride girmek demek, şampiyonluğun yüzde 100 sizin elinizde olması demek! çünkü normal sezonu rakibinizle aynı puanda tamamlar (ceza nedeniyle play-offa 6 puan geride girerseniz), play-offta 6’da 6 yaptığınızda (diğer müsabakalar sizi hiç ilgilendirmeden) şampiyon olursunuz. çünkü iki kez yendiğiniz rakibiniz play-offta maksimum 12 puan toplayabilir, (12 toplasa bile) onu da çok büyük bir ihtimalle ikili averajda geçersiniz zaten...

    --- alıntı ---

    http://spor.milliyet.com.tr/.../1503803/default.htm
App Store'dan indirin Google Play'den alın