---
alıntı ---
terim’in emre, semih, hakan gibi oyunculara atlattığı çıta ortada. ama terim, bence esas takdir edilmesi gereken antrenörlük becerisini melo’da gösterdi. brezilya milli takımı’ndan düşmüş, italya’da bidon seviyesine gerilemiş melo, galatasaray’a geldiğinde fiziksel/mental olarak dipteydi. kilo fazlası vardı, zayıfladı. ofansif katkısı sınırlıydı; 10 numarayı aldıktan sonra kendi deyimiyle “ronaldinho gibi hissetmeye” başladı. kumaşı iyi olduğu için, oyunundaki kalite de arttı. melo’nun galatasaray’a geldiğinde en önemli sorunlarından biri de aşırı ve kontrolsüz sertliğiydi. terim onu çok önemli anlarda 2-3 kez oyundan çıkararak bu sertliğine tahammül etmeyeceğini gösterdi. şimdi belki haksızlığa hala tahammülsüz ama oyunu da eskiye göre normalleşmiş durumda.
işte bir hoca, hakan’ı kazanıyorsa, emre’yi kazanıyorsa, melo gibi kodlanması bitmiş bir adamı bile geliştiriyorsa takım da gelişiyor; ortaya büyük maçlarda hep vasat üstü oyunlar çıkıyor. dün oyunun merkezindeki melo-selçuk, nerdeyse sıfır hata ile oynadılar. melo ilk bir saatte sahanın her yerinde bitiverdi, üstelik hemen her pasında da takımına metre kazandırdı. 43’üncü dakikada araya koşu yapan elmander’i göremeyip geriye pas attığı için üzülen bir adam oldu melo! sizin orta sahanızın göbeğinde de melo gibi bir adam olunca etrafındaki 10 adamı oynatabiliyor; gününde bir melo+10 (veya selçuk+10), beşiktaş’a (ya da 11 eksi fernandes’e) karşı orta sahada üstünlüğü kazanabiliyor. bu da maç kazandırıyor çoğunlukla...
---
alıntı ---