• 1303
    türk topraklarında kan mevsiminin yaşandığı sert ve karanlık bir dönemde, türk futbol takımlarının ortaya çıkış süreci de gecikmeli ve sancılı olur.

    https://gss.gs/bu1.jpg
    (1914 yılında, papazın çayırı'nda oynanan bir
    fenerbahçe - galatasaray maçı)

    ingiltere'de yarım asırdır oynanan futbol, türk topraklarına ancak 1800'lerin sonunda gelir.
    çünkü; istibdat dönemi padişahı 2. abdülhamit, müslümanların futbol oynamasını yasaklar.
    bunun en büyük sebebi ise; gereksiz bir meşgale olan futbolun, insanları yapacakları işlerden alıkoyması ve geniş kitlelerin toplanarak isyan çıkarma olasılığından korkuluyor olmasıdır.
    hatta bu paranoya öyle boyutlara ulaşmıştır ki; istanbul genelinde yüzlerce hafiye (başkaları hakkında gizlice araştırma yapan va bilgi toplayan kimse) üç kişinin bir araya gelip oturmasını bile dikkatle takip eder olmuştur.
    diplomatik kaygılar sebebiyle, ingilizlerin ve rumların futbol oynamalarına ses çıkarılmamış, ancak bu imkân müslüman gençlere tanınmamıştır.
    izmir'de ticaretle uğraşan ingilizler, izmir spor kulübü'nü (football club smyrna) kurarlar. (1894) smyrna, bugün alsancak stadyumu'nun bulunduğu punta çayırı'nda maçlarını oynar.

    https://gss.gs/tqe.jpeg
    https://gss.gs/Ctr.jpg

    osmanlı'da, ilk futbol kulübünün izmir'de kurulmasının sebebi ise; izmir'in istanbul'a uzak olması ve saray baskısının günlük hayatta daha az hissediliyor olmasıdır.
    ingilizlerle iyi ticari ilişkileri olan rumlar da, kendi futbol kulüplerini kurmaya başlarlar.
    gayrimüslimleri izleyen türkler, futbola büyük ilgi duyarlar. ancak yasaklar nedeniyle, sadece okul bahçelerinde gizli bir şekilde futbol oynarlar.

    1901 yılına gelindiğinde, ilk türk futbol kulübü olan black stockings fc (siyah çoraplılar futbol kulübü) kurulur.

    https://gss.gs/U7d.jpeg

    kulübün renkleri kırmızı-beyaz, giydikleri çoraplar ise siyah renktedir.
    fuad hüsnü bey kulübün hem kurucusu, hem de oyuncusudur. devrin hafiyelerinden kaçabilmek için, kulübü ingilizce isimle kurmuştur.

    https://gss.gs/ghj.jpeg

    kulüp kurulduktan 3.5 ay sonra, rumlarla papazın çayırında bir maç oynar. bu maç; black stockings'in hem ilk, hem de son maçı olur.
    maçtan sonra sahaya giren hafiyeler, birçok oyuncuyu tutuklar ve kulübü kapatır.
    tutuklamalar, padişaha karşı bir darbe örgütleme iddiasıyla yapılır.
    fuad hüsnü bey askeri mahkemede yargılanırken, kulübün kurucularından olan reşat danyal ise tahran'a sürgün edilir.
    fuad hüsnü kayacan daha sonra bobby takma adıyla, cadi-keuy fc ve moda fc'de futbol oynar. 1908'de ise galatasaray'a geçer.

    https://gss.gs/x0i.jpeg
    (ön sıra soldan ikinci)

    1901 yılında, müslümanlar tarafından ikinci kez futbol takımı kurulur. bu takımın ismi kadıköy futbol kulübü'dür, ancak yine hafiyelerin takibi sonucu kapatılır. bir yıl sonra aynı isimle, ingilizlerin ve rumların birlikte kurdukları cadi-keuy fc (kadıköy futbol kulübü) bir süre sonra iki grup arasında çıkan anlaşmazlıklardan dolayı dağılır. bunun üzerine ingilizler moda fc ve imogene, rumlar ise elpis (ümit) kulüplerini kurarlar.
    cadi-keuy fc, musevi ve müslüman gençlerin ilk kez futbol oynadıkları kulüp olur.
    museviler 1913 yılında, beden eğitimi anlamına gelen maccabi kulübü’nü kurarlar. mavi-beyaz renkleri
    taşıyan kulübün futbol sahası ve kulüp lokali gibi imkânları vardır.

    black stockings ile kadıköy futbol kulübü'nün maceraları kısa sürse de; osmanlı ülkesindeki türklerin, futbol takımı kurma düşüncelerini ateşleyen ilk kıvılcım olurlar. bu dönemde; türk gençleri tarafından kurulan onlarca kulüp, dönemin baskıcı anlayışı tarafından anında kapatılır.

    https://gss.gs/TKh.jpeg

    türk topraklarında birçok ingiliz, rum ve ermeni futbol kulübü kurulurken, türklerin kurdukları külüpler bir bir kapatılır. saray nazırı osman paşa'nın oğulları hüseyin bereket ve şamil bey önderliğinde, beşiktaş'ın serencebey semtinde beşiktaş kulübü kurulur.

    https://gss.gs/yoZ.jpeg

    kulüp, bir zaman sonra hafiyelerin baskısına uğrayarak kapatılmak istenir. ancak osman paşa'nın araya girmesiyle kulübün futbol değil, jimnastik kulübü olduğu rapor edilir ve padişahtan alınan özel izinle "osmanlı beşiktaş terbiye-i bedeniye mektebi" adıyla faaliyetlere devam eder. daha sonra da, beşiktaş bereket jimnastik kulübü adını alır.

    ingilizler ve rumlar, 1904 yılında istanbul futbol birliği adında bir lig kurarlar. bu lig, 4 takım arasında oynanır ve maçlar pazar günleri yapılır. (moda fc, elpis fc, imogene fc ve cadi-keuy fc)

    https://gss.gs/3Fm.jpeg
    (imogene fc)

    https://gss.gs/rHs.jpeg
    (moda fc)

    https://gss.gs/cTN.jpeg
    (elpis fc)

    https://gss.gs/K1i.jpg
    (cadi-keuy fc)

    https://gss.gs/Wie.jpeg

    1905 yılına gelindiğinde, tam da istanbul ligi'nin oynanmaya başladığı sıralarda, ali sami bey öncülüğünde; mekteb-i sultani'nin beşinci sınıf öğrencileri tarafından galatasaray futbol kulübü kurulur.
    kulübün misyonu "ingilizler gibi toplu halde oynamak, bir isme ve renge sahip olup, türk olmayan takımları yenmek."tir.

    https://gss.gs/gc4.jpeg

    galatasaray, dönemin baskıcı zihniyetinden dolayı maçlara tıpkı black stockings gibi yabancı isimlerle çıkar. fransızca şanlı anlamına gelen "glorieux" ve cesaret anlamına gelen "audace" kullanılan takma adlarıdır. kulübün renkleri kırmızı-beyaz olarak belirlenir, ancak hafiyeleri kızdırmamak için daha sonra sarı-siyah olarak değiştirilir ve ocak 1908'de sarı-kırmızı renklere dönülür.

    buna rağmen; galatasaray da hafiyelerin baskısına maruz kalıp, kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
    nitekim; mekteb-i sultani'den bazı gençler, top
    oynadıkları gerekçesiyle dövülüp, tutuklanır ve selimiye kışlasına götürülürler.
    aralarından ingiliz olduğu zannedilerek serbest bırakılan ahmet robenson, ingiliz konsolosluğuna giderek, arkadaşlarının başına gelenleri anlatır. konsolosun, yıldız sarayı’ndaki temaslarından sonra öğrenciler serbest bırakılır.

    https://gss.gs/H9j.jpeg
    (ahmet robenson / ayakta, ortadaki)

    galatasaray, faaliyetlerine devam eder ve istanbul ligine katılan ilk türk futbol kulübü olur. galatasaray'a izin verilmesinin en büyük sebebi ise; 2. bayezid tarafından kurulan mekteb-i sultani'nin, osmanlı imparatorluğu'na 60 sadrazam, 3 şeyhülislam ve 23 kaptan-ı derya yetiştirmesidir.

    https://gss.gs/Mq4.jpeg

    fenerbahçe'nin kuruluşu, galatasaray ile beşiktaş'a nazaran daha rahat bir döneme denk gelir. kulüp kurulduktan bir sene sonra ikinci meşrutiyet ilan edilir, baskıcı yönetim sona erer ve kulüplerin kurulmalarının önündeki engeller kalkar. üsküdar anadolu, vefa ve beykoz gibi birçok kulübün kuruluş yılının 1908 olması tesadüf değildir. bu kulüpler 1909 yılında, cemiyetler kanunu’nun çıkarılmasıyla resmiyet kazanır.

    https://gss.gs/kaz.png
    https://gss.gs/iMu.png
    https://gss.gs/rL8.jpeg

    talat paşa, ittihat ve terakki’nin kurucularından ve önde gelen liderlerinden biridir. osmanlı'nın istila edildiği ve oldukça zayıfladığı dönemde; osmanlıcılık fikrinin iflas ettiğini, milliyetçilikten başka hiçbir fikrin geçerliliğinin kalmadığını savunur ve futbol kulüpleri üzerinden bu fikri yayma düşüncesindedir.

    ittihatçılar, türk gençlerini yeni kulüpler kurmaya teşvik ederler. galatasaray'dan ayrılan futbolcuların kurduğu progress (terakki) kulübünü satın alırlar.
    ziya gökalp'ın önerisiyle kulübün ismi; altınordu idman yurdu olur ve kulüpteki tüm gayrimüslim oyuncular gönderilir.

    https://gss.gs/zMc.jpeg

    altınordu dışında, ittihat ve terakki'nin büyük desteğiyle altay ve karşıyaka kulüpleri kurulur. altay'ın ismi ve karşıyaka'nın renkleri, milliyetçi tepkiyi temsil eder niteliktedir.
    altay, türklerin anavatanıdır. karşıyaka'nın renklerinden kırmızı türklüğü, yeşil ise islam'ı temsil eder.

    https://gss.gs/Lvn.png
    https://gss.gs/Dfs.jpeg

    istanbul futbol birliği adlı lige, 1905’te galatasaray ve 1908’de de fenerbahçe katılır. bu lig, 1909-1910 sezonunda “istanbul futbol kulüpleri ligi” adıyla tabanını daha da genişleterek yeniden örgütlenir ve “cuma ligi” ile “pazar ligi” olmak üzere ikiye ayrılır.
    pazar liginde gayrimüslim takımlar, cuma liginde ise müslüman takımlar top koşturacaktır. ancak bu tam anlamıyla uygulanamaz.
    futbol takımını 1909 yılında kuran beşiktaş, cuma ligine kabul edilmez ve istisnai olarak pazar liginde mücadele eden bir takım olur. pazar liginde, galatasaray ve fenerbahçe gibi diğer türk takımları da oynarlar.

    https://gss.gs/z8P.jpg
    (galatasaray - fenerbahçe karşılaşmasının maç bileti / 1920'lerin başı)

    https://gss.gs/LWP.jpg
    (1915-16, cuma ligi şampiyonu galatasaray)

    bu dönem, siyasi anlamda çok karışık bir dönem olduğu için; tüm türk kulüpleri milliyetçilik misyonu edinirler. öncelikli amaç, işgal kuvvetlerinin takımlarını yenmektir. özellikle; osmanlı devleti’nin balkan savaşları’nı kaybetmesi sonrası, bu durum daha da belirginleşir.
    1913 yılında oynanan bir maçta, smyrna'ya karşı fenerbahçe ve galatasaray karma bir takım çıkarır ve bu takım sahadan 2-0 galip ayrılır.

    gayrimüslim takımlarında da durum farklı değildir.
    birçok rum takımının bulunduğu izmir ligi'ne, 1912 yılında kurulan karşıyaka ile 1914 yılında kurulan altay, türk kulüpleri oldukları gerekçesiyle kabul edilmezler.
    özellikle rumlar tarafından kurulan pera (beyoğlu) kulübü, büyük ideallerin sembolü kabul edilmiş ve bu idealleri benimseyen rumlar tarafından desteklenmiştir.
    pera, mütareke ve işgal yıllarında, türk takımlarıyla yaptığı maçlara milli duyguları yansıtarak çıkar.
    buna bazı maçlarda pera taraftarlarının taşkınlıkları da eklenince, bu durum maçların yarım kalmasına sebep olur.
    olaylı maçların bedelini ödemekten çekinen pera oyuncuları ve yöneticileri; işgal döneminin sona ermesi ve yunan ordusunun türkiye’yi terk etmesiyle, bir avrupa turnesini bahane ederek yunanistan’a iltica ederler ve 1924 yılında atina'da aek kulübünü kurarlar.

    https://gss.gs/6Qn.png

    istanbul ve izmir'in ardından ankara, bursa, trabzon, adana ve eskişehir gibi illerde birbiri ardına futbol kulüpleri kurulur.
    "üç büyüklerin" dahil olduğu istanbul ligi bu takımları aralarına almayınca, türk idman birliği ligi gibi alternatif ve yerel ligler kurulur.

    cumhuriyetten önce anadolu'da kurulan bazı türk futbol kulüpleri ise şöyledir;

    1901 - black stockings fc
    1901 - kadıköy futbol kulübü
    1905 - galatasaray
    1907 - fenerbahçe
    1908 - üsküdar anadolu
    1908 - beykoz
    1908 - vefa
    1909 - beşiktaş
    1909 - progress
    1910 - ankaragücü
    1910 - türk idman ocağı
    1911 - süleymaniye
    1911 - beylerbeyi
    1912 - hilal sk
    1912 - karşıyaka sk
    1913 - anadolu hisarı idman yurdu
    1913 - türkgücü sk
    1913 - altınordu idman yurdu
    1914 - altay
    1914 - nişantaşı
    1914 - darüşşafaka
    1915 - izmir idman yurdu
    1919 - eyüp
    1920 - muhafızgücü
    1921 - kasımpaşa
    1921 - trabzon idmanocağı
    1922 - konya gençlerbirliği
    1923 - gençlerbirliği
    1923 - izmirspor

    ittihatçılardan aldığı destekle, devrin en iyi futbolcularını transfer eden altınordu idman yurdu, kazandığı şampiyonluklarla döneme damga vurur.

    altınordu, diğer kulüplerin aksine oyuncularını cepheye göndermez, altınordulu oyuncular askerlik görevlerini istanbul'da yerine getirirler. ittihat ve terakki'nin amacı, türk olmayan takımların karşısına güçlü bir takım çıkarmaktır. bu nedenle de oyuncularını kaybetmek istemez.

    futbolun etnik amaçlarla kullanılmasında, rum takımları belirleyici rol oynarlar.
    bu dönemde, istanbul’da rumlar tarafından çok sayıda takım kurulur. rumlar, anadolu’yu işgal eden yunan ordusuna gönülden bağlıdırlar.
    istanbul yunan spor federasyonu'nu kurmak suretiyle, anadolu’nun yunanistan’a bağlanacağına olan inançlarını gösterirler.
    rum futbolculardan oluşan strugglers fc (mücadeleciler futbol kulübü) 1908 yılında kurulur. balkan savaşı’nın çıkmasının hemen ardından, kulübün futbolcularının büyük bir kısmı yunan ordusuna katılır.
    kulübün dağılma tehlikesi göstermesi üzerine, giden oyuncuların yerini ermeni gençler doldurur ve böylece kulübün dağılma ihtimali ortadan kalkar.
    strugglers kulübü, etnik ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle, mavi-beyaz olan forma rengini değiştirmesi yönünde uyarılır ancak kulüp forma rengini değiştirmeyeceğini belirtmiştir.
    hatta; gerekirse ligden çekileceği tehdidinde bulunur ve ligin altıncı haftasında ligden çekilir. kulüp, 1. dünya savaşı’nın başlamasının ardından, kadrosunda bulunan ermeni oyuncuların da ayrılmasıyla dağılır.
    balkan savaşları sırasında, futbol takımları arasında yapılan maçlarda da milliyetçiliğin izleri görülür. nitekim şampiyonun belli olacağı fenerbahçe - strugglers maçında, fenerbahçe’nin eksik kadrosunu tamamlamak amacıyla; galatasaray kendi futbolcularından bazılarını fenerbahçe'ye vermeyi teklif eder.

    balkan savaşı’nın sonuçları, osmanlı toplumunun birçok kesimini olumsuz etkiler. buna bağlı olarak beşiktaş osmanlı jimnastik kulübü, kırmızı-beyaz olan renklerini 1913 yılında değiştirir. kulüp, kırmızı rengin yerine yas rengi olan siyahı kullanmaya başlar.
    balkan savaşı sırasında bazı futbolcular, etnik aidiyetlerini öne çıkaran davranışlar sergiler. galatasaray forması giyen ve kulübün kurucu üyelerinden olan sırp futbolcu milo bakiç, galatasaray formasını üzerinden çıkarır, balkan savaşında karadağ askeri üniformasını giyer ve savaş sırasında ölür.
    galatasaray da bakiç'i kurucular listesinden çıkarır.

    https://gss.gs/8v9.jpg
    (milo bakiç / en üst, soldan üçüncü)

    1920’den sonra tamamen etnik kulüp görüntüsünde olan elpis, strugglers, pera, ermeni birlik, dork, maccabi ve stella gibi takımlar; işgalci devletlerce paylaşılan osmanlı topraklarının, yeni siyasi görüntüsünü yansıtma amacı taşırlar.

    bu nedenle; türk takımlarının, işgal kuvvetleri takımlarına karşı oynadığı maçlar büyük ilgiyle takip edilir. alınan her galibiyet, halkta büyük bir umuda yol açar ve milli mücadelenin güçlenmesine vesile olur.

    türk kulüpleriyle, işgalci kuvvetler arasında oynanan maçlar bir hayli sert geçer. birçok oyuncu baygınlık geçirir, maçlar yarıda kalır.
    bu dönemde yapılan maçlar birer milli maç havasına bürünür, sanki savaş meydanlarında alınan mağlubiyetlerin acısı, futbol sahalarında çıkarılmak istenir.

    milli mücadelenin başarılı olması ve türk topraklarındaki işgalci kuvvetlerin yurttan kovulmasıyla birlikte, bu kulüpler de tarihe gömülürler. tarihe gömülen bu takımlarla beraber, milli mücadele döneminde milliyetçilik etrafında toplanan türk takımlarının, birbirleriyle olan rekabetleri de başlamıştır.
  • 1304
    dünya spor müsabakaları içerisindeki en yüz karası yönetim şekline sahip bir müsabakadır. şikenin göz göre göre yapıldığı, siyasetin tümüyle sirayet ettiği, haklının doğranıp haksızın yanında durulduğu rezil bir müsabakadır. ben sadece galatasaray üzerinden yorum yapmıyorum. çoğu anadolu kulübü bu yapılan haksızlıkların kurbanı oldu. futbolu dışarıdan yönetenler kirli ellerini çekmediği sürece bu rezalet devam edecektir.
  • 1305
    konferans ligine on elemede elenen trabzonspor ligde uçtu.
    (bkz: başarılı)

    galatasaray mumkun oldukça maas düşürüp bonservis getirecek adamlari bonservis vererek planlamaya kalkıştı. avrupada lider, ligde nal topladı.
    (bkz: başarısız)

    tamamen lokal sonuçlara göre deger biçilen bir futbol ortamı.

    buyrun hoca getirin simdi ligde şampiyonluklar kazanalım.
  • 1306
    bu kadar saçmalık beceriksizlikle açıklanamaz, kötü niyetle açıklanabilir. anladığım kadarıyla türk futbolu menajerlerin, komisyoncuların, mafyanın elinde oyuncak olmuş. pasta bu kadar büyük olunca her simsarın bir parça kapmaya çalışması normalse de 100+ yıllık tarihiyle övünen camiaların buna izin vermemesi gerekirdi.

    iyi futbolcu yerine menajerin futbolcusu transfer edilir.
    gerekli mevkiye takviye yerine yine menajerin futbolcusu transfer edilir. belli mevkiler şişer, belli mevkiler boş kalır. futbolcunun mevkisi değiştirilerek idare edilir, verim alınmaz.
    fiyat/performans transferi yerine kimin transferi çok komisyon bırakıyorsa onlar alınır.
    formda olan oyuncu yerine yukarıda gerekçelerle transfer edilen oynatılır, forma adaleti kalmaz.
    aynı isimler döner durur.
    bunları bilen oyuncular saha yerine lobiye odaklanır.

    yaz yaz bitmez. bu kadar yozlaşmış bir ortamda başarı zor.
  • 1307
    artık esamesi okunmayan futbol ekolü. eskiden işi bilen ve kariyeri olan teknik direktörleri görev başına getirirken artık sadece büyük hocaların ancak önerdiği hocaları büyük takımların başına getirebiliyoruz. ülkenin güzel bir tezahürünü futbolda da maalesef görüyoruz. önce guardiola’nın bize torrent’i önermesinden sonra şimdide joachim löw’ün fenerbahçe’ye drone ismail’i önermesi işi özetliyor aslında.
    (bkz: benzer işler)
  • 1309
    her sene olduğu gibi bu sene de transfer gelir/gider farkında ilk 3 sıradadır.
    bu sene gelirinin 3 katını harcayan ülkeler;
    türkiye
    ukrayna
    suudi arabistan
    https://mobile.twitter.com/.../1482655297558749187

    en efsanesi; bizim ilk sırada olmamız ve ikinci suudi arabistan ile aramızda 20 milyon dolar olması.

    sonra "türk futbolu borç içinde :'( ". buna vereceğim tepki;
    https://youtu.be/0pZiBe-VhQ0
  • 1310
    devlet de zenginler de daha fazla kasmasın ülkenin büyük takımları ayakta duracak diye. dövizli borclari da hala cok yuksek olan kulüplerin kurtulus sansi;

    kadrolarını mumkun oldugunca ucuzlatip başarısız seneler geçirip dogru hamleler yaparak tekrar eski günlerine 8-10 senede kavuşmaktir.

    yapmaya çalışınca yapıyoruz/yapamiyoruz dışında kimsenin tahammülü yok basarisizliga zaten. bunu yapmaya çalışana* köstek olunuyor.

    ister galatasaray ol ister fenerbahçe beşiktaş. gerekiyorsa küme bile düşeceksin. cunku sen artık batmış bir kulupsun. devlet hukuken kuralları tam işletse 1 seneye kalmaz iflaslarini verir hepsi.
  • 1312
    suat başar çağlan ın gazeteduvar daki yazısından alıntıdır.

    --- alıntı ---
    süper lig’de 2021-22 sezonu alışkın olmadığımız birçok motifle ilerliyor. trabzonspor rahat bir şampiyonluğa doğru gidiyor; üç büyükler birbirlerine bu ligde ne yaptıklarını soruyor; anadolu’da yeni teknik direktör kuşağı sahnede; ekonomik kriz ortamında yeni naklen yayın ihalesi yaklaşıyor. ligin müesses nizamında değişim kokusu var. yaşananlar pandeminin ve ekonomik krizin getirdiği istisnai bir anomali mi, yoksa türk futbolunda devir değiştirecek bir “yeni normal” mi geliyor?

    değişmeyen tek şey üç büyükler midir?
    türk futbolunun krizi yeni değil. sadece bu kadar görünür olması için üç büyüklerin hep beraber çökmesi gerekiyordu. pandemi, ekonomik buhran gibi dış etkenlerin yanı sıra mevcut düzendeki kadim çözümsüzlük, beceriksizlik, eylemsizlik, liyakat eksikliği sonucu bugüne ulaşıldı.

    âdettendir, trenin nasıl gittiğini görmek için evvela lokomotife bakılır. türk futbolunun lokomotifi olan “istanbul büyükleri”, dokuz ay önce ligin zirvesinde (bjk: 84, gs: 84, fb: 82) birlikte ama yalnızken bugün aynı zirveyi uzaktan seyrediyor. lig tarihinde ilk kez 24 hafta sonunda üçü de ilk beşin dışında. kırk yıl sonra ilk kez üçü de aynı sezon ortasında hoca değiştirdi. şu anda üçü de kendi yıktıkları sezonun enkazından işe yarar bir şey – belki bir iki genç oyuncu, mümkünse geçerli bir oyun planı – bulmaya çalışıyor. üçünün taraftarı için de lig anlamını kaybetmiş durumda.

    son şampiyon beşiktaş’ta sergen yalçın gönülsüz başladığı sezonu şampiyonlar ligi hezimeti üzerine yarım bırakınca yönetim geçici olarak önder karaveli’yi başa getirdi. karaveli yapıcı ve arifane tavrıyla bir anda gönüllere girince, kulüp idaresi tesadüfe dayanan bu atamayı bilinçli bir stratejinin parçasıymış gibi sunmaya çalıştı. ama skorlar bozulur bozulmaz sular dalgalandı. eski-yeni hocalarla görüşüldüğü yönünde haberler var. beşiktaş’ın dramı ortadan bir dram yokken, şampiyon kadroyla saçma bir mutsuzluğa batmak ve istikrar şansını kaçırıp gereksiz huzursuzluğa dalmak oldu. gelecek belirsiz.

    galatasaray ise bir ay öncesinde kadar tam ters istikametteydi. burak elmas’ın kendisini başkan yaptıran terim’e “ihanet” etmemek için gösterdiği sabır veya mecburiyet, takımı tamiri zor bir duruma (ligde 11. sıra, bir türlü gelişmeyen oyun, sürekli kavgayı besleyen zihniyet) getirmişti. nihayet teşhis konup harekete geçildi, ama teoride doğru görünen hamle pratikte bocalıyor: torrent’in vaatkâr ama nazlı sistemine kavuşmak için gereken sabır ortamını sağlamak çok dikkatli ve titiz bir idare gerektirirken, elmas yönetimi gaflarla, potlarla, hatalarla boyuna aksıyor. neticede şubat ortasında takım 13. sırada ve küme düşme ihtimali var. işler muhtemelen iyiye gidecek, ama elmas ve torrent o günleri görecek mi belli değil.

    elmas’ın bundan daha kötü bir duruma düşemeyeceğini sanıyorsanız vapura atlayıp kadıköy’e bir uğrayın derim. başkanlık koltuğunda geçirdiği üç buçuk yılın ardından, ali koç’un fenerbahçe’yi yönetmeye mahir olduğunu düşünenlerin sayısı, sarı-lacivertlilerin bu süreçte kazandığı derbi sayısından fazla değil. üstelik kronik kararsızlık (cocu, koeman, yanal, bulut, belözoğlu, pereira, kartal), hayali dış mihraklara kafayı takmak (norveç menşeli troller), hakem yaygarası (fb tv’de trabzonspor maçı yayınının 23. dakikadan itibaren “oyunun hakem tarafından katli” gerekçesiyle ekranın karartılması) gibi icraatlarıyla, ali koç “ben bu kulübü yönetemiyorum” diye – megafonla – bağırıyor. gelecek ile geçmiş, teori ile pratik, her şey birbirine karışmış durumda. çözüm arayan var mı, yani arayış hangi ölçütlere dayanıyor, bilen yok.

    yeni hocalar çağı
    istanbul’un büyüklerinin aramadığını anadolu kulüpleri bulmuş görünüyor. anadolu’da teknik direktör kadroları neredeyse baştan aşağı yenilendi. yılmaz vural, giray bulak, güvenç kurtar, mesut bakkal, fuat çapa, aykut kocaman, ersun yanal gibi demirbaş hocalar boşta. bu isimlere mustafa denizli, fatih terim ve şenol güneş’i de ekleyebilirsiniz.

    yerlerinde ise ilhan palut, hakan keleş, ömer erdoğan, erol bulut, emre belözoğlu, volkan demirel, nuri şahin gibi yerlilerin yanı sıra, vincenzo montella, francesco farioli ve nestor el maestro gibi yine yeni yabancılar var. eskilerden geriye sadece hikmet karaman, rıza çalımbay ve abdullah avcı kalmış durumda. üçü de gayet başarılı gidiyor.

    teknik direktör jenerasyonundaki dönüşüm ve bu iradenin anadolu’dan doğması özellikle önemli. türk futbolunda gerçekten “yeni normalin” eşiğindeysek veya gerçek bir “organik ilerleme” yaşanacaksa, bunu sağlayan şey üç büyüklerin kötü durumu değil, anadolu kulüplerinin ve yeni hocaların sağladığı “büyü bozumu” olacak. yani “bizi şampiyon yapmazlar” söyleminin, başarı anahtarının sadece birkaç hoca ve takımın elinde olduğu mitinin sona ermesi gerekiyor. futbolda, özellikle de türkiye gibi ara düzey ülkelerde en somut etki yaratabilecek kesimin teknik direktörler olduğunu düşünüyorum. elbette bir hocanın genç olması illa yenilikçi, yetkin, gelişmiş olduğu anlamına gelmiyor; ama gençlerin değişime yaşlılardan daha yakın olduğunu sezmek zor değil. üstelik havuz medyasından harvard diplomasına “sallayan” zihniyet de artık kimseye hitap etmiyor.

    sahadaki somut gerçekler de değişimi doğruluyor. süper lig’de “ne oynadığı belli” takım sayısında ciddi artış söz konusu. geçmişin hamasi, taktik olmayan taktiklerinin yerini giderek daha karakterli oyunlar alıyor. görüldüğü gibi ortada büyük sırlar falan yok; çalışınca, dünyayı takip edince, işine bakınca oluyor. birçok ekip kadrosunun üzerinde skorlar alıyor. üç büyüklerin durumu buradan da okunabilir: beşiktaş’ın hâlâ şenol güneş’in peşinde olduğu söyleniyor; galatasaray fatih terim’i kaybettiğine hayıflanmaktan felç olmuş durumda; fenerbahçe ise ismail kartal’a döndü ve olursa löw’ü yakalama derdinde. üç büyükler geçmişle bir türlü vedalaşamıyor.

    yayıncı da mağlup
    yeni fotoğrafa poz verenler böyle; arka fonda ise para var. ekonomik kriz ve liranın çöküşü bir yana, süper lig’in fahiş bedelli naklen yayın ihalesinin müddeti sezon sonunda doluyor. yeni anlaşmada rakamların birkaç kat küçüleceği kesin. şimdiye kadar yedikleri üzümün hangi bağdan – “dost ve kardeş emirlik” katar – gelmiş olabileceğini düşünmeyip, hak ettiğinin çok üzerinde paralar alan kulüpler – anadolu da dâhil – kaygılı. bütçeler büzüşecek. buna avrupa’daki başarısızlık ve şampiyonlar ligi’ne direkt katılım hakkının yitirilmesi de eklenince, oyuncu ve seyirci çekmenin zorlaşacağı açık. kaliteli rekabet için daha çok paradan evvel daha sağlam zihinlere ihtiyaç var.

    yayın ihalesinin “yeni normal” açısından paradan daha mühim etkileri de olabilir. ihaleyi kim kazanırsa kazansın, futbolseverlerdeki bıkkınlığı ve kızgınlığı göz önüne almak zorunda. tribünden yönetimlere gelen istifa çağrılarını sansürleyen, tartışmalı pozisyon – yani her faul, penaltı, taç, korner – tekrarından başka bir şey göstermeyen, protokol referansı bol yayınlar, en az elindeki ligi bu anlayışa pazarlayan federasyon yönetimleri ve kulüp başkanları kadar sıkıcı. abone bulmakta zorlanan yayıncılar bakış açısını değiştirmek, makul fiyatlı yeni paket seçenekleri sunmak ve ligi yeniden parlatmak durumunda. yoksa onlar da youtube’un ve korsan internet yayınlarının altında ezilip gidecek.

    vagonu durduran lokomotif
    değişim kıpırtılarının nereye varacağı henüz belli değil. ihtimaller muhtelif. bir: üç büyükler yaşananlardan ders alıp harekete geçerek, taraftarın ve maddi imkânın sağladığı güçle, hatta yayıncıyı da yanına alarak yeni döneme öncülük edecek. yaşadığımız sezon puan tablosu açısından istisna olarak kalacak, ama bir nevi milada dönüşecek. iki: hızlı değişim çağında eski takıntılarını aşamayıp yerinde sayacaklar; trabzonspor önderliğinde anadolu hakimiyeti başlayıp, istanbullular sıradanlaşacak. üç: üç büyükler akıllanmayacak, ama diğerlerinin de bocalayıp yolunu şaşırması sonucu eski yöntemlerle yola devam edecekler.

    türkiye’de son yirmi yılın hikayesi, seviyeyi düşürüp “aşağıda buluşmak” üzerine kurulu. kulüpler de bugüne kadar yeni yerlere uğramamak, eldeki iktidarı ve ilişki ağlarını kaybetmemek uğruna birlikte çökmeyi yeğledi. ama deniz bitiyor. anadolu genellikle değişme becerisiyle değil, aynı kalmasıyla övünür. bu yüzden nadiren harekete geçtiği anlara dikkat etmek gerekir. hemen dev sonuçlar beklemek abartılı olabilir; yine de üç büyüklerin yerinde olsam, değişim trenini kaçırmazdım. çünkü türk futbolunun hayatta kalmak için aklıselime yönelmekten başka çaresi yok. üç büyükler, lokomotif statülerine fazla güveniyor gibi görünüyor. ama mecburi istikamete doğru bu yolculukta, lokomotif frene basmakta inat ederse kendi vagonları tarafından haşat edilebilir…

    --- alıntı ---
  • 1314
    maaleser is bilmez, kendi reklamını yapmaktan baska amaci olmayan insanlarin bolca yer aldığı platformdur.
    19 şubat 2022 yeni malatyaspor antalyaspor maçınin başında yeni malatyaspor takımı futbolculari paralari ödenmediği icin protesto yaptilar. bakin bu takim daha once sarı kirmizi renklere sahip olup maddi mevzular yuzunden amatore giden gerçek malatyaspor'un yerine kurulmus ve sehre umut olsun diye sürülmüş bir kulup. bir takım, yönetim veya memleket ayni hatayi bir daha yapar mi? yapiyor iste. düşüşleri yine başladı. artik bunlar gider oz hakiki malatyaspor diye bir kulup gelir.
    tff de yabanci sınırı ile ugrasana kadar bu islere kafa yorsa keske. ama iste.
  • 1316
    ilk ele alması ve düzeltmesi gereken konu, topun oyunda kaldığı süre geliyor. bunu düzeltebilirse, sahada oynanan ve adına 'futbol' diyemeyeceğimiz şeyi az da olsa iyileştirme yolunda adım atılmış olacak. zira en ufak müdahalede veya çoğu zaman temas bile olmamasına rağmen futbolcular kendini yere atıp, top oyun dışına atılmadığı veya hakem oyunu durdurmadığı müddetçe de kalkmayabiliyor. aynı durum birkaç dakika içinde birkaç pozisyonda üst üste yaşanınca da ortada ne tempo kalıyor ne oyun.

    futbolcuların bunu yapma nedenlerinin de yüksek tempoya alışkın kondisyonlarının olmadığı çok bariz. nitekim ozan tufan'ın watford macerasında "oyun dursun diye dua eder hale geldim" demeci hafızalarda hala. üzgünüm lakin yüksek tempoyu kaldıramayan ya futbolcu olmasın ya da kendisine başka lig bulsun. ben 10 dakika içinde oyunun 10 kere durduğu bir lige para veya zaman harcamaktan dolayı son derece üzgünüm.

    uğur meleke de buna çok güzel değinmiş:
    https://www.hurriyet.com.tr/...getirilmeli-42010040
  • 1317
    yerli kariyerli hocalara ‘neden yerine yeni hocalar yetiştirmedin’ eleştirisi yapılıp, taze futbolu bırakmış hatta bazen daha bırakmamışlara teknik direktörcülük yaptırılan ortam.

    mesela kimse ‘neden bu teknik direktörlük kursları var’, ‘neden bu insanlar bu kursları tamamlamadan bu görevlere getiriliyorlar’ gibi sorular sormuyor

    türk futbolunun hatta ülkenin genel sıkıntısı eğitimin gerekliliğine inanç olmamasıdır.
    süregelmiş olarak iyi eğitim verilememenin de etkisiyle insanlar bazı bilgilerin eğitim+tecrübe+yetenek ile mümkün olduğunu bir türlü kabul etmiyorlar.

    büyün bunların sonucu da işte mesela avrupada öz kaynaklardan en az oyuncu oynatan lig olmak ya da avrupaya hiç teknik direktör gönderememek oluyor.

    sonra çözüm olarak nasıl gelişiriz mesela nasıl futbolcu ve teknik direktör yetiştiririz üzerine düşünmektense tff diyor ki ‘2’ sene sonra, en az 1 adet, daha önce en az ‘3’ sene klüpte bulunmuş 21 yaşının altındaki futbolcuyu ilk 11de oynatmak zorunda kalacaksın.

    özetle, top oyunda 5dk fazla kalsa ne olacak, müthiş yetenekli futbolcuları mı daha fazla izlemiş olacağız yoksa taktik yetersizlikleri olan hocaların taktik savaşlarını mı?
    gerçekten ilerleme düşünülüyorsa sokakta yetenekli çocuklar nasıl sahaların yıldızı olarak hazırlanabilir onun çaresi bulunsun.
  • 1318
    dibi gormus vasat oyuncular, vasat teknik direktorler, vasat yoneticiler ile dolu olan ulkemizin en buyuk eglence kaynagi. oyle bir hale geldi ki 3-4 sene onceye kadar yine tercih edilebilecek bir lig idi. kalbur ustu, buyuk liglerde tutanmamis oyunculari en azindan para ile ikna ediyorduk ozellikle 2010’larin basinda. ancak artik o ikna ettigimiz paralari avrupa’nin alt sira takimlari bile verebiliyorken, bi o paralarin yarisini bile teklif edememeye basladik. uzerine birde yabanci siniri gibi sacmasapan kurallar getirdik. sonucta elimizde avrupa’nin istemedigi vasat oyuncular ve mecburen o vasat oyunculara harcanan milyonlar kaldi. artık ne oynanan futbol zevk veriyor, ne tribünler. böyle gider ise 2010 nesli futbol izlemeyecek.
  • 1319
    eskiden dinazorların korkusu şuydu; türkiye ligi, ispanya ligindeki barca-real kapışmasındaki gibi sadece iki takımın başarılı olacağı cimbom-fener mücadelesi şeklinde geçmesin idi.

    bunun için gerek hem anadolu’daki taklacı yöneticiler yabancı sınırlarıyla hem de siyasi cenah suni takımlarının *suni başarılarıyla türk futbolunun içine ettiler.

    bugün hiç kendilerine soruyor mu acaba futbolun başındaki zatlar; “neden ihalede kimse 200 milyon euro’nun üstünde fiyata çıkmıyor?” diye

    -internet siten turgut özel zamanından kalma
    -hakemlerle takımlara karşı sistematik düşmanlık yapıyorsun (lifinde en çok şampiyon olan, avrupa’da namağlup olan takımın ligde düşme potasında)
    -faşist bir yabancı sınırlaman var
    -liginin kurumsal bir instagram, twitter hesabı yok

    kusura bakmayın da 20 yıllık değirmenin suyu kesildi artık.

    galatasaray-fenerbahçe domine etmesin istediğiniz ligde 6 tane istanbul takımı var ve bir alt ligde ilk 6’da 3 tane de istanbul takımı da süper lig için avantajlı konumda.

    şimdi alın bence türk parasıyla 5 lira etmeyecek liginizi, şu an arka kapılarda başka sözler vererek yüksek ihale teklifi almaya çalıştığınız araplara yamayın. nasıl olsa hala satacak bir şeyler vardır ülkede.
  • 1320
    gelirleri türk parası, giderleri yabancı para birimi üzerinden olan her sektör gibi kaymağını geçtim ana yemeği bile sıyrılmış olan hadise. tabağın dibindeki tortu ve sağa sola dökülen birkaç damla kaldı geride. dışarı ile olan rekabet imkanları zaten çok sınırlı hale geliyor bu durumlardan ötürü. bari kendi içinde doğru düzgün bir ürün ortaya çıksın diyorsun, orada da sıkıntılar yaşanıyor.

    sadece lisansı olduğu için iş bulan yetersiz teknik direktörler var, iktidar eliyle yeni diye diriltilen takımlar var, değirmeni döndürsün diye kulübün başına getirilip bol bol iteklenen züppe başkanlar var. en kötüsü sadece yerli oyuncu kotası var diye forma giyen oyuncular var. dolu dizgin olmasa da şampiyonluğa giderken bir yerden gelen bir telefon sonrası hoca değiştirip sezonu çöpe atan da var, maçtan önce istediği kadroyu rakip yönetime iletip maçları öyle kazanıp lige çıkan da var, iki ağlayıp düştüğü ligde ertesi sene devam eden de var.

    kaldı ki 5 ay sonra başlayacak olan yeni sezonda ligin kaç takımla oynanacağına, yabancı sınırının kaç olacağına, hatta var hakemi olup olmayacağına dair bahse girecek kadar emin olabilen kimse var mıdır? güya futbolu yönettiğini söyleyen federasyon başkanı dahil...

    dolaptan formasını alıp sırtına geçirirken haysiyetini ve adaletini askıya bırakan hakemlerinden bahsetmiyorum bile...

    tüm bu çirkefin içinde güzel hikayeler de çıkmıyor değil. ama çirkef o kadar büyük ve o kadar yoğun ki, hikayeyi arayıp bulup keyfine varabilmek çok ama çok zor hale geliyor. cumartesi ya da pazar öğlen seansında güzel bir maça denk gelme ihtimalin var hala. ama boş stadda ne dediğini kendi bile bilmeyen 20 kişinin ve 2 davulun uğultusu eşliğinde ne kadar keyif alabilirsin o maçtan? ya da yayıncı kuruluşun istediği değil stadın izin verdiği kamera açılarından yapılan yayınlar ne kadar tat verebilir, hele ki yurtdışı yayınları izledikten sonra? oynadığı futbol keyifli olsa da zengin züppe bir kulüp başkanının maçtan sonra hava atacağı bir araç haline geleceğini bildikten sonra yine de güzel futbol diyebilir mi insan?

    tüm bu hengamenin içinde, öyle ya da böyle bu alışkanlığa saplanmış insanlar hariç kimselerin umrunda olmayan bir olaydır türk futbolu. sırası gelen takım taraftarı işte biraz sevinir, birkaç gün sokakta başı dik yürür, öbürleri de günlük hayatlarına dönmeyi üzüntü gibi gösterip "sevinmek için sevmedik" diye lanse edip prim kasmaya çalışır.

    çünkü türk futbolu tam olarak böyledir. kenardan yan gözle bakmak için bile, ama mantıklı ama saçma bir bahane gereklidir...
  • 1322
    eğer yayın ihalesi tff'nin dayattığı şekilde olursa artık küçük büyük takım kıyası kalmayacak. bu olay lige olan ilgiyi azaltacak ve sonucunda her geçen yıl izlenirlik geriye gidecek.
    zaten ligin kalitesi yerlerde bundan sonra da bu ekonomik şartlarda yükselemez.
    fenerbahçe kulübünün başında türkiye cumhuriyeti'nin en zenginlerinden biri var. 3 yılı bitti hala fiyasko.
    beşiktaş batık stadın elektrik parasını ödeyemiyor hala euro ile transfer kovalıyor.
    galatasaray en çok parayı kazanan kulüp gel gelelim nefes alacak kadar lirası yok kasasında. kaldı ki gayrimenkul zengini bir kulüp.
    ne hikmetse başakşehir,rizespor,trabzonspor,kasımpaşa gibi köklü!! kulüpler maddi olarak dimdik ayakta.
    seksenli doksanlı yıllarda farklı ülkelerin farklı takımları rekabetçi olurken artık günümüzde her lig ikişer üçer takımın tekeline girdi.
    belki zevkli değil ancak öndeki kulübü yakalamak için arkadakiler de bir koşuşturma geliştirme peşinde.
    biz aslında buralarda olmayı da hak etmiyoruz.
    türk futbolunu takip eden her birey ilk önce fatih terim ve galatasaray'a minnettar olmalıdır.
    2000 yılı uefa ve süper kupa olmasa ne aziz yıldırım bu kadar saldırgan bir transfer politikası izlerdi ne de avrupa gözünü buraya dikerdi.
    zaten bir kaç seneye de belki yayın için ihale bile açılmayabilir.
    radyodan ya da instagram hesaplarından canlı yayınlar izler dinleriz.
    şunu da eklemeden geçemeyeceğim.
    2011 şike ve teşvik olayları çok insanı küstürdü.
    belki kısa dönemde sancısını çekmedin ancak uzun dönemde işte olaylar buralara kadar geldi.
    senin ligin talep edilir koşullarda değil ki sen iyi pazarlama yapasın.
  • 1323
    artık ingiliz liginde olduğu gibi yerde yatan futbolcular için topun dışarıya atılması olayı acilen bırakılmalıdır. her maçta sırf bu hareket yüzünden oyun duruyor ve bilinçli olarak karşı takımın atakları kesiliyor. yerde yatan adam da düdük çaldığı gibi ayağa kalkıp devam ediyor. bu kanserden kurtulmamız gerekmektedir. sadece kafa kafaya çarpışma durumlarında hakem müdahalesiyle oyun durmalıdır.
  • 1324
    - düşük uefa ülke sıralaması/ülke puanı
    - kalitesiz* tesisler
    - kalitesiz* alt yapılar ve tesisleri
    - kalitesiz* yerli teknik ekipler
    - kalitesiz ve yabancı düşmanı bir spor basını
    - art niyetli ve rantçı yönetimler
    - kulüplerin ve özellikle üç büyüklerin astronomik borçları
    - düşük yayın geliri
    - siyasetin mütemadiyen dahil olması
    - kötüleşmeye devam eden yerel ve küresel konjonktür

    ve aklıma gelmeyen bir sürü etken. yakın gelecekte çok uzun zamandır görmediğimiz ve geride bıraktığımızı sandığımız sarmala girme ihtimali yüksek.
  • 1325
    siyaset, federasyon, ekonomi, burak elmas ve yönetimi, diğer kulüp yöneticileri, teknik direktörler, futbolcular, scout ekipleri, hakemler, taraftar, sosyal medya, basın.

    bunlardan bir tanesinin zerre kadar günahı yok diyebilen var mı? mantalite ve kafa yapısında sorun olduğu aşikar. sokak aralarında elde balta ile günah keçisi aramak yerine göğe endam edip kuş bakışı şehire bakmak akıl edilebilirse şehirin nasıl yandığını görülebilir diye düşünüyorum.

    içinde bulunan herkesin az ya da çok günahının olduğu bir çöküş filmidir türk futbolu. beyin yakan, ufuk kapayan, sonuyla da dumur eden.

    sorumluyu tek bir yerde aramaya kalkarsan da ilk onbirinde serdar aziz, rossi, serdar dursun, mert hakan yandaş, crespo, osayi-samuel, miha zajc gibi 7 ortalama futbolcuyla çıkan rakibine karşı kapanır, ama neden kapandığının cevabını hiç bulamazsın.

    sonra kayyum atamaları, ligden düşmenin kaldırılması, kulüplerin yabancı sermayeye satılması, kanunda değişiklikler, yabancı oyuncu sınırları, şampiyonluk talepleri, yabancı hakem istekleri, uefa sıralaması gibi konular gündem diye önüne sürülür sen de bunu yer ve sona yaklaştığını fark edemezsin bile.

    ülke futboluna reset atılmalıdır. atılmayacaksa da galatasaray kendini yeniden başlatıp ayrışmalıdır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın