• 523
    (bkz: #3959064)

    evet, nerdeeeeen, nereye...

    efendim neredeyse 1 yıl oldu mücadeleye başlayalı ve döndük, dolaştık, başladığımız noktaya geldik. maalesef son kemoterapiden bir ay sonra çıkan sonuçlarım iyi gelmedi. kanserim 4 farklı noktada metastaz yapmış durumda. iyi haber şu ki 4 nokta da hala karın bölgesinde bir yerde. son iki ayım bir sürü doktor görüşmesiyle, şunla bunla geçti. son durumda ya 6 ay daha kemoterapi alacalsın, ya da ameliyat olman gerek, karar senin dendi.

    haziran'da aldığım 12. kür kemoteeapiden sonra vücut iflas bayrağını çekmişti ve hala etkileri üzerimde devam ediyor. bunun üstüne bir 12 kür daha almak ne hale getirir beni bilemiyordum. ayrıca doktorlar kemoterapinin sadece geçiştirmeye yarayacağını, en fazla tümörlerin birazcık küçüleceğini söylüyor. ameliyat ise çok problemli ve geniş çaplı: ülseratif kolit hastası da olduğum için bağırsaklarımın kalan kısmı da dahil hepsinin alınması, karın zarımın komple yıkanıp temizlenmesi ve son olarak da en önemlisi hipec adında vücuduma 41, 42 derece sıcaklıkta anlık, hedefe yönelik, işlem bitince karından boşaltılacak kemoterapi verilmesi şeklinde 3 aşamalı toplam 8 ile 14 saat arası sürebilecek bir operasyon. ameliyatta ortaya çıkabilecek problemler vücut taze kemoterapi aldıği için hassas durumda, ayrıca kalın bağırsaklar alındıktan sonra ince bağırsakların anüse bağlanaması ve geçici bir sure karnıma dikilmesi ile oradan poşete dışkılayacak şekilde yaşamam, biraz yüksek enfeksiyon riski ve her sey yolunda bile gitse yine de ameliyattan sonra koruyucu kemoterapi almam gerektiği. bu belki ağızdan akıllı ilaç şeklinde olabilir ve bu konuda problemim yok şükür ama tüm işlemin maliyetinin yaklaşık 200 bin lira tutacak olması. sgk hipec'i karşılamıyor bilginiz olsun.

    2 hafta kadar önce seçimimi risk budur, ne olacaksa olsun artık diyerek ameliyattan yana kullandım. çünkü özelllikle son 10 günde ağrılarım çok artmaya başladı. kararım sonrasında bu ayında 25'inde ameliyat oluyorum. şimdi fark ettim de akşamında inşallah paok maçına uyanmış olurum. ya da cimbom ben uyanınca maçı güle oynaya kazandığımız haberini verir bana. ha, ayrıca hiç uyanamama ihtimalim de hocanın söylediğine göre yüzde 1'in altında; verdiği bilgilendirme formunda ise yüzde 15'in altında olarak yazmaktaydı. hayırlısı, ne diyelim...

    inanın buraya yazıyorum gece gece ama konu artık hiç aklımda bile değil. sadece süreç hakkında bilgi almak isteyenler ve merak eden dostlar için yazıyorum. yakınlarım bu süreçte benden daha perişan oluyor. ben ise oyun oynayıp youtube kanalıma içerik çıkarma derdindeyim. swh

    hadi bakalım, diğer başlıklarda görüşürüz. lütfen özel mesaj atmayın, anksiyete yaşıyorum. onun yerine benim için dua edin, yeterli. love youuu...
  • 479
    10 gün önce falan kolon kanseri olduğumu öğrendim. hayatımda yeni bir dönem, yeni bir savaş başladı. yakın tarihte bir ameliyat ile ilk cepheyi açıyorum...

    dün yani 21 ekim 2023 galatasaray beşiktaş maçında icardi ilk golü yuvarlayıp tribünlerde aşkın olayım çalınca anlamsız şekilde duygulandım... sanki gol bana armağan edilmiş gibi hissettim...

    hayat çok garip, bazı şeyler hep başkalarının başına gelir gibi düşünüyoruz oysaki... herkes sağlığına iyi baksın, kontrollerini aksatmasın lütfen.

    peşin edit: sözlükte iyi kalpli onlarca dostumun geçmiş olsun mesajı atacağını biliyorum, şimdiden hepinize teşekkür ederim...
  • 514
    sevgili sözlük, epikriz tadındaki bir gencin duygularıyla beraber mücadelesini içeren bu yazı kader kavramıyla erken yaşta tanışıp mutluluğu, neşesi, hayalleri, rüyaları elinden alınan herkes adınadır…

    ben herkesin tanıdığı bildiği ünlü biri değilim, bir düşünür veya yazar da değilim. kendince sıradan bir hayatı olan ama neşe dolu bir insandım. ta ki 2013 ün eylül ayına kadar. o kara dönemde belki de hayatımın akışı komple değişti. çünkü kader kavramı benim hayatıma girmişti ve ben bunu daha önce hiç test etmemiştim. o zamana kadar her şeyi hırsıyla, öfkesiyle, azmiyle, zekasıyla yenebilen ben, bacağımdaki en tehlikeli kanser türlerinden biri karşısında ilk kez çaresiz kalmıştım. çünkü karşımdaki elle tutulabilen, gözle görülebilen bir varlık değildi malesef. tek düşünebildiğim, ben kime ne yaptım da bunlar benim başıma geldi cümlesiydi. çünkü o zamanlar odtü’de hayatımın en mutlu dönemini yaşamakla meşguldüm. yurt odasında, kampüste her şeyi arkadaşlarıyla gülerek, eğlenerek göğüsleyen, yeni bir duygusal yakınlaşmanın başında olan bana, hayat ilk kez acı tokadını atmıştı. işin ciddiyetini tam olarak idrak edemeyecek bir yaşta ve kafa yapısındayken doktorumun şu cümlelerini hala dün gibi hatırlıyorum; “şanslıyız ki genç ve sporcu bir vücudun var, bu sayede tedaviyi daha kolay göğüsleyebilirsin. biliyorum yaşın daha ufak ama bu sürecin sonunda çok olgunlaşacaksın.” peki erken yaşta olgunlaşıp olgunlaşmama isteğim bana sorulmuş muydu, belki ben hala çocuk kalmak istiyordum. peki ya ben onca sporu bu hastalıkla cebelleşmek için mi yapmıştım? işte kafamdaki tüm bu soruların tek bir ortak noktası olduğunu sonradan farkedebiliyordum; kader. şimdi dönüp bakıyorum da ne şanslıyım ki çevremde güzel insanlar vardı. uzun ve zorlu geçen bir yıllık karantinamın ardından (ben karantinayla ilk kez covid döneminde tanışmadım malesef), ilk öğrenimlerimi kazandım. mesela insanları dış görünüşüne göre değerlendirmemenin ne demek olduğunu bizzat kendim yaşayarak öğrendim. çünkü bir sene boyunca aldığım tedaviden dolayı uzun kıvırcık saçlarım, sakallarım, kirpiklerim döküldü ve ben bereyle ve maskeyle dolaşmak zorunda kaldım. kampüste 100 m uzaktan beni tanıyan insanların yanından bir yabancı gibi beremle geçtiğimde farkedilmemek, ilk tecrübem olmuştu. hele ki maske taktığımı gören bazı insanlar, kendini benden korumaya çalışırken ben ona diyemiyordum ki asıl ben kendimi senden korumak için bu maskeyi takıyorum. diğer bir öğrenimim de gerçek ve doğru dostların zor bulunduğu ve onların kaybedilmemesi gerektiğiydi. çünkü bir yıllık ev hapsimde ellerinden geldiğince ve vücudum izin verdiği müddetçe beni dışarda eğlendirmek için didinip durdular.

    bu ilk dönem tabiki benden çok fazla şey de götürdü. çok sevdiğim basketbolu bacağımdan dolayı oynayamayacak duruma gelmiştim. koşma, atlama, zıplama artık benim dünyamda yoktu. yürüyüşüm bacağımdaki kemik çimentosundan dolayı değişmişti ve yanlarından geçtiğim insanlar farklılığımdan dolayı bana bakıyorlardı. zamanla bu bakışları önemsememeyi öğrendim. yavaş ve dikkatli hareket etmesi gereken biriydim ben çünkü bacağımda her an infilak edebilecek saatli bir bomba taşıyordum. bana neden böyle yürüyorsun yeğenim şeklinde gelen taksici sorularına da her seferinde farklı cevaplar uydurmayı öğrendim. bazen halı sahada düşüyordum, bazen beton zeminde düşüp kalçamı kırıyordum. bazen de doğuştan kemik çıkıntısı diyip geçiştiriyordum. bazı şeyleri açıklamak artık bana yorucu ve zaman kaybı gibi geliyordu çünkü.

    seneler 2016 ya geldiği zaman yine hayatımı yavaş yavaş düzene sokup durumuma alışmaya başlayıp kabullendiğim dönemlerde ilk büyük ameliyatımı oldum. saatli bombamı çıkarıp yerine metal bir aksan olan protezin konulmasına karar verilmişti, ancak bu süreç yazıldığı kadar kolay olmayacaktı. ameliyatın ardından uzun bir süre rehabilitasyon için fizik tedavi gördüm ve hareket kabiliyetim daha fazla kısıtlandı. ilk kez bu dönemde hastane odası benim ikinci bir evim gibi olmaya başlamıştı. yürüyüşümdeki aksaklık artık daha büyük boyutlara ulaşmıştı ve haliyle daha fazla dikkat çeker bir hal almıştım.

    2019 senesinin kasım ayında yine tam yeni durumumu kabullenip özel hayatımı düzene sokmaya çalışırken ve bedenimi yüzme sporuna göre adapte etmişken bu sefer bacağımdaki metal arkadaşın enfeksiyon sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kaldım. ağrı 2013 senesinden beri benim yoldaşım gibi bir şeydi zaten ama bu dönemde protezimin çıkması durumundan dolayı yaşadığım acı, beni çok zor durumda bırakıyordu. bunun takibinde metal arkadaşı yenilemek zorunda kaldık ve ben yine sil baştan bir düzen oturtmak durumundaydım. çünkü bu sefer metal arkadaşın yanına lenf ödem denilen bir nalet eklenmişti ve bacağım normal boyutlara göre daha fazla şişiyordu.

    2022 senesinin yaz ayları, belki de hayatımın son mutlu günleri. uzun zaman sonra organize olup gittiğim datça tatilimin burnumdan geleceği aklımın ucundan bile geçmezdi. devamında çekeceğim devasa boyutlardaki ağrıyı tahmin bile edemezdim. şiddetli ağrılarımdan dolayı apar topar kaldırıldığım hastane odasından hergün normalde bir insanın hayatını değiştirebilecek düzeyde olan başka başka haberler alıyordum. gözlerimdeki bütün yaşları 2013 senesinde akıttığımı düşünen beni bile şaşırtacak derecede hala yaş kaldığını farketmiştim. bir gün lenf nakli ameliyatı planlarken, diğer gün kanserimin nüksettiğini öğreniyorum ve saçlarımı sıfıra vurduruyorum. ertesi gün de acilen riskli bir ameliyat olmam gerektiğini ve bacağımdaki sinir hücrelerinin tümörler tarafından sarıldığı bilgisini bana aktarıyorlardı. tabi günde 4 doz morfin ve antibiyotik alırken, çok çok şiddetli bir ağrı ile bu haberleri öğrenmek işin cabası. bu sefer işimin zor olduğunu biliyordum, çünkü eski gücüm yoktu. uzun zamandır hayal kurmayı bırakmıştım. çünkü ne zaman bir hayal kursam ya da başıma iyi birşeyler gelse, biliyorum ki kendimi yine hastanede bulacaktım. 30 yaşında ve hiçbir hayali olmayan bir insan olmak belki de bu uzun sürecin tahmin edemeyeceğim en acı sonucu olmuştu. çünkü artık ağrısız, huzurlu bir uykum bile yok. tek arkadaşım morfinler olmuştu.

    30 ekim 2022 sabahında öğrendim ki o gün sağ bacağımla belki de diğer vücudumla son günümdü. ertesi gün ölüm riskinin dahil olduğu büyük bir ameliyata girecektim. en acısı da bu ameliyatla ilgili onay formunu kendi ellerimle doldurmamdı. insanın kendi ölüm fermanını kendi imzalaması söyleyişini fiziken gerçeğe dönüştürmüş olmuştum. yazının başlığı da “amputasyon izni” olarak seçilmişti. tek tek her kelimesini kendi ellerimle yazmıştım fermanımın. belli ki hayat artık bana en sert kozlarını oynuyordu.

    ameliyat öncesi geçirdiğim son gün şu ana kadar ki en kara günüm olabilir. şöyle düşünün, bir sabah yarı uykulu bir şekilde ağrılarınızla beraber yatağınızda yatarken doktorunuz yanında 2 kişiyle beraber bir anda odanıza giriyor. aslında siz de bir yandan onu bekliyorsunuz çünkü ertesi gün ameliyat olacağınız kesin, ama detayları bilmiyorsunuz. tek bildiğiniz kelimeler riskli olduğu ve tarafınızdan izin alınması gerektiği. bu kısıtlı verilerle kafanızda bir şeyler canlanmıyor. ve doktorunuz karşınıza geçip size acı gerçeği bir bir açıklamaya başlıyor: “bacağını karnının altından itibaren almak zorundayım başka şansımız yok, ameliyatın akışına göre her şey belirlenecek şu an tam olarak neleri alacağım belli değil ama ortopedinin en riskli ilk 3 ameliyatından birine gireceksin. haliyle ölüm riski de çok yüksek. senden kendi el yazınla yazılmış bir onay metni almak zorundayım, eğer bu ameliyatı reddedersen malesef seni daha ağrılı ve çok daha kötü bir dönem bekliyor. eğer bu ameliyatı şu an yapmazsak da bir daha yapma şansımız hiç olmayacak.”tam olarak hatırladığım cümleler bunlar. tamamen hareketsiz kaldım bunları duyduktan sonra. ardından gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı ve annemin karşı odada bayıldığını hatırlıyorum. bu zor anı sadece 2 kişi göğüslemek zorunda kalmıştık. bunun devamında bir insanın belki de en zor zamanında yazılan ve kendi için kurabileceği en ağır cümleleri içeren o yazıyı yazmıştım; “amputasyon izni”. pazar günü ve gecesi sadece dakikaları ve saatleri saymakla geçmişti. ameliyatın ertesi gün öğlen 1 de olacağını biliyordum ve saatin her ilerleyişi, beni çok farklı bir duruma/bilinmeze yaklaştırıyordu. o gün 2 kere sedyeyle hastane önüne hava almaya çıkarıldım. belki de aldığım son temiz havalardı. bunu bile bilmeden soğuk havayı içime çekiyordum. içimden de herkes bir kere ölürken ben neden sürekli ölmek zorundayım diyordum. çünkü artık gerçekten çok yorgundum. o gece haliyle geçmek bilmedi, biraz uyudum biraz uyandım biraz gözüm açık tavana biraz boş boş etrafa baktım ama tek bildiğim şey ağzımdan çok nadir kelimenin çıktığıydı. o gün döktüğüm gözyaşı, kullandığım kelimelerden çok daha fazlaydı buna eminim.

    2022’deki ameliyatı uzun bir tedavi ve rehabilitasyon sürecinin ardından mucizevi bir şekilde atlatmayı başarmıştım. ama vücudumdaki hastalık hala bitmemişti. onkolojik tedavi devam etmek zorundaydı.

    ve günümüze gelirsek, yine hastalığım kontrol edilmeyen bir şekilde nüksetti. ağrılı gecelerim ve morfinli ilaçlarım geri geldi. yorgunum, halsizim, uyuyamıyorum.

    2013 ten beri hayatla aramızda bir anlaşmazlık var. o beni ne kadar istemedikçe ben tam tersine ona tutunmaya çalıştım. her seferinde günden güne değişen fiziksel durumuma rağmen farklı uğraşlar, farklı çabalar aradım. ancak hayat bu sefer öyle bir acıyla beni kendinden itmeye başladı ki artık tutunabilecek gücüm de kalmadı.. tek isteğim ağrısız, acısız, huzurlu bir ortam.

    bu arada tüm bu bahsettiğim hikayede kendimi en mutlu hissettiğim anlar hep galatasarayla ilgili konular oldu. belki de galatasaray beni hayata bağlayan dallardan biriydi.
  • 403
    bu gece yine onu düşündüm sözlük. zaten dün de düşünmüştüm. evelsi gün de...

    bu hafta bi tek cumartesi günü düşünmedim galiba. çünkü o gün sabahlamıştım, uyumamıştım. zira hep başımı yastığa koyduğumda aklıma geliyor. ne zaman ki uyumaya heveslenip gözlerimi kapasam hep o gülüş karşımda. sanki bana gülüyormuş gibi. oysa benim gözlerim kapalı.

    kime gülüyor o zaman?
    bana olmadığı kesin gibi.

    bak bu gece de uyku yine haram olacak gördün mü sözlük? böyle böyle saati 4 ediyorum her gece. sonra zaten uyumuyorum, uyuyakalıyorum. onun her gece benden daha fazla uyuduğuna eminim oysa. çünkü düşünülenler düşünenlerin yerine de uyur sözlük. öğrendim ben bunu.

    ha bi de saçları var tabi. rüyalarımdan uzun saçları... sanki saçı ilk kez onda gördüm ben. diğer herkes kel benim için. valla bak sözlük.

    şimdi gözleri, gülüşü falan diyeceğim de yazıyı bitirememekten korkuyorum.

    neyse umut işte bizimki de.

    ama ben inanıyorum ki o milan'a değil galatasaray'a gelecek sözlük. yine o yüzündeki tatlı tebessümle 2 yıllık sözleşme imzalayacak. belki de futbolu bizde bırakacak be sözlük. inanıyorum ben.

    zlatan'ım benim <3
  • 263
    ben derdimi kime anlatayım sözlük? dert mi diyeyim buna?
    çalıştığım yer kurumsallığın yanından yöresinden geçmiyor. tahammül edemediğim iş arkadaşlarım var. neyse ki geçici olarak çalışıyorum. benim ofiste olmadığım günlerde patronun kardeşi takılıyor bilgisayarımda. her sabah aha bu ektekileri temizlemekle uğraşıyorum :/

    http://i.hizliresim.com/QRrJqZ.jpg

    http://i.hizliresim.com/4LBD4G.jpg

    edit:

    adam haftasonunu yine boş geçmemiş

    http://i.hizliresim.com/VlkN7P.jpg
  • 473
    akademik kadro bulma olayları ne zormuş be sözlük, senelerce çabala kimseyi kırma, üstlerin için, bölüm işleri için varını yoğunu ortaya koy ama onlar seni kadrosuz kaldıktan sonra arayıp sormasınlar bile. aksine bilerek işi yanlış yapıp, işten kaçanlara değer versinler.

    ama genel olarak hayat böyle, bu tarz insanlar her yerde. o yüzden bence en önemli dualardan biri allah iyi insanlarla, değerini bilen insanlarla karşılaştırsın.

    evet 4 senedir kadro bulamıyorum, puanlarım girebileceğim yerlerin neredeyse üç katı ama kısmetimiz daha dönmedi diyelim. sabırla bekliyorum, bir gün o sabrın mükafatını alacağımı düşünüyorum. öğrencilerime, vatanıma ve milletime akademisyen olarak faydalı olacağım günleri özlemle bekliyorum.
  • 80
    bugün bir yaşıma daha girdim sözlük. artık 30'una merdiven dayadım diyebilirim. öte yandan kızımın doğumuna da az kaldı. allah nasip ederse şubat ayının ilk haftası gibi dünyaya gelmesini bekliyoruz bebeğimizin. gençlik geride kalıyor, sorumluluğun pek olmadığı yıllar zaten çok uzaklarda kaldı. ama artık her yeni yıl, her yeni yaş omuzlara daha fazla yük olarak geliyor. ülkemizin siyasi-ekonomik durumunu da göz önüne aldığımda açıkçası tedirgin olmamak, strese girmemek elde değil sözlük.

    ama inşallah kızımın doğumu bana, aileme, tüm sevdiklerime ve de galatasaray'ımıza uğur getirir ve güzel günlere hep birlikte erişiriz.

    sevgi ve saygılarımla...
  • 526
    2010 yılında ilk iş yerimde çalışmaya başladım. staj yaptığım şirket kalmamı istedi, ben de kabul etmiştim. kariyerimin hemen başı o fırsatı kaçıramazdım, zaten ortopedik engelim de var en azından kariyer başlangıcı mis gibi olur diye düşündüm. o şirkette de 7 yıl çalıştım.

    ancak sorun burası değil. en büyük hayallerimden birisi üniversite okumaktı sözlük. bilmiyorum çok özeniyordum, böyle kütüphanelerde ders çalışmak, basamaklı sınıflar, büyük tahtalar, üniversite arkadaşlığı vs. vs.

    velevki çalıştığım için örgün bir şekilde okuma imkanım yoktu. haliyle ben de uzaktan eğitimi tercih etmek zorunda kaldım. evin yakınlarında sadece fetöye ait fatih üniversitesi vardı (arabayla 2 saat), uzaktan eğitim diploması sağlayan diğer üniversiteler de il dışındaydı.

    beylikdüzü'nde bulunan üniversiteye o dönem metrobüs, otobüs vs. de yoktu. rahmetli babam ben seni götürürüm merak etme dedi ve kaydoldum. bilgisayar programcılığı ön lisans'tan mezun olana kadar da 4 final 2 büt toplamda 6 kez okula gidip, onur belgesi (puan ortalamam yüksek diye) ile diplomamı aldım.

    2013'teki darbeye kadar da tanıdığım 2-3 arkadaşım daha o okulu tercih etti. darbe sonrasında okuldaki hocaların hepsi yurt dışına kaçtı ve okul kapandı. asıl sorun da benim için burada başladı.

    o güne kadar fetödür cemaattir zerre alakası olmayan ben, cv'de fatih üniversitesi yazması sebebiyle iş yerlerinden red yedim. kaldı ki 17 yaşında siyaseti hiç sevmeyen biriydim. fetullahtır cemaatir umrumda değildi. (ajansta çalışıyordum, 17 yaşında birisi için cennetti)

    beni tüm şartlara uymama rağmen okul yüzünden red eden ilk şirket de `koç holding'tir. bir arkadaşım vasıtası ile başvurmuştum. engelli raporum var, bu şirketler için büyük avantaj ve 7 yıllık da tecrübem vardı. ancak gel gör ki türkçe olimpiyatları düzenleyen sözde tr'nin en büyük holding'i beni sırf sözleşmede yazan okul ismi sebebiyle işe almadı.

    hala daha büyük şirketlerin sırf üniversite sebebiyle beni reddettiğini de biliyorum.

    bugün elebaşı olan terörist ölmüş, ancak onun kurduğu, onun yetiştirdiği yapı zenginliğine zenginlik katarken, mustafa kemal atatürk'e sonsuz şükranlarını sunan bizler vatan haini ilan ediliyoruz.

    neyseki bugün 14 yıllık bir kariyerim ve büyük bir bankada yazılımcı olarak çalıştığım bir işim var.

    bir müslüman olarak da allah ve peygambere şükür ve ibadet için herhangi bir imama ihtiyacımız yok der entry'i sonlandırırım. içimi dökmek istedim, okuduğunuz için teşekkürler
  • 504
    bu başlığa yazayım istedim. biraz dertleşelim...

    sakinleşelim, birbirimizi gazlamayalım diye en yakınlarımızla bile haberleşmiyoruz. ama böyle de zor oluyor. yalnız da kaldık ve girmem iki gün dememe rağmen sözlüğe sığındım. uzun yazacağım sanırım. okumazsanız da canınız sağ olsun. yazmak bile iyi gelecek şu anda bana. belki sonra silerim hatta... ama belki bu arada okuyup da aynı ahvalde olan birine ulaşır moral olur.

    bugün günlerden salı. artık toparlanmamız gerekiyor. herkes nasıl becerebilecekse öyle yapsın lakin toparlasın renktaşlar. toprağa mı basarsınız, namaz mı kılarsınız, yüzer misiniz, film mi izlersiniz, çekirdek mi çitlersiniz, sevişir misiniz, içer misiniz bilemem. ama artık bu ruh halini hepberaber aşmamız lazım.

    neşemiz kaçtı, kabul. iki gündür keyfim yok benim de. zorla işe geldik çalışıyoruz; zoraki sohbet ediyoruz onlardan olan iş arkadaşlarımızla; mecbur gülümsüyoruz kabul edilebilir taşlamalara; istemeye istemeye bakıyoruz sosyal medyaya. dişlerimizi sıkıyoruz iki gündür.
    sadece maçtaki başarısız futbolumuza canımız sıkkınken bir de üstüne bütün sezon yaşananlara tüy dikme gibi, haberlerden anlaşılan o ki resmi polislerin koruma kalkanıyla, ayık olmadığı her halinden belli zengin, şımark ve kontrolünü kaybetmiş başka bir zat stadımıza haneye tecavüz yapabiliyor. hakaretlerine o şekilde devam edebiliyor. emekçileri darp edebiliyor. ve hiç bir şey olmamış gibi hayat devam edebiliyor.

    kız arkadaşım fenerli. yakından takip etmese de hakim genel gidişata. normalde bu konulara girmez ama başka bir konudaki basit bir serzenişime karşı atak olarak hemen konuyu mağlubiyetimize getirdi. galip gelmeyi hakedecek bir oyun oynamadık ama öncesinde ve sonrasında başta fırıldak başkanları tarafından yapılanları anlatmaya çalışınca da onlar saha dışı, suçlu varsa cezasını alır vs vs vs gibi laflarla o taraftan soyutladı kendini haliyle.

    ama biz biliyoruz ki adalet olmayacak. suçluların ve terbiyesizlerin yaptıkları yanlarına kâr kalacak ve tahrikler devam edecek biliyoruz. hepimiz –tabir-i caizse– intikam istiyoruz. bunun en güzel yolu silkinip kendimize gelmek ve şampiyon olmak. ben fanatik değil ama iyi bir galatasaraylı olarak tanımlıyorum kendimi. aranızda benden çok daha iyi galatasaraylılar var biliyorum. bunları okurken içinden “kafa açtın!” diyen de var elbette. ama bir şey daha biliyorum ki hepimiz için dün dünde kaldı. bugün de geçecek.

    bu satırları iş yerinde yazıyorum. gözlerim dolu dolu kendimi sıkmaktan. ofisin önünden geçerken insanlar görmesin diye ciddi bir yüz ifadesi takınıyorum bunları yazarken. en son çayhaneden çay alırken hâlâ kendilerine adaletsizlik yapıldığını iddia edecek iq seviyesine sahip bir başka mühendise ve çaycımıza yükseldim. pek ters konuşabilecekleri bir pozisyonda olmadığım için konu kapandı ama hepimiz biliyoruz ki ne çaycısı ne mühendisi ne sanatçısı ne aşçısı ne terzisi ne zengini ne fakiri ne ne ne konu futbol olunca laf anlar. o sebeple eş, dost, akraba, sevgili, tanıdık kim olursa olsun. artık bu konuyu kendi tarafımızda kapatalım derim. çünkü anlamayacaklar, anlamak istemeyecekler.

    biz hakedecek oyun oynamadık onlar haklı kazandı diyebilecek karakterde insanlarken, onlar ki en yakınımızda bile olanlar diğer rezillikleri sessizce (belki hoşlarına bile giderek) izleyecekler. bizi üzecek fırsatları boş geçmeyecekler. muhtemelen sonrasında nedamet de duymayacaklar. o sebeple bu konuyu bireysel ya da toplu olarak içimizde aşmamız lazım.

    teknik ve taktik konuları da bırakalım bence. o analizleri ve son maç hazırlıklarını okan hoca ve ekibi yapıyordur. yapmalıdır. futbolcu gömmeyi de bırakalım. hele oy hakkımız olmayan ve temsil edilmediğimiz bir yönetime laf yetiştirmeyi de bırakalım. benim işim sevmek. ben seviyorum. hem de bir yerlerden mezun oldum diye değil. kalamışta gidip yemek yiyemeyeceğimi, adaya gidip şarap içemeyeceğimi bile bile... gönülden seviyorum. kırmızı seviyorum. sarıyı seviyorum. benim işim desteklemek. az, çok, maddi, manevi...

    desteklemeye, sevmeye devam renktaşlar. hayat, lig, şampiyonluk şansımız ve sevdamız devam ediyor.

    tutun ki, işler ters gitti? o zaman daha çok üzüleceğiz. şüphe yok. buna herkes hazır olsun. fakat kimse buna hazırlanmasın, çünkü biz galatasaraylıyız! daha önce yaptık, yine yapacağız. onlar bizi yendiği için sevinirken biz stad emekçilerimizle kupa kaldıracağız.

    kırmadan dökmeden, sevmeye, desteklemeye, onların hayallerine, bizim gerçeklerimize devam!

    bu hafta geçince basketbola, voleybola, diğer branşlara, gsstore’a, seçime ve bütün sorunlara geri döneriz. şimdilik tek ihtiyacımız olan şey konsantrasyon.

    sağlıcakla kalın renktaşlar.
  • 309
    o kadar çok şey var ki söylenecek bu ara; yazmak bile gelmiyor içimden.
    2.5 yıl önce annemi kaybettik doktorların ihmalleri yüzünden.
    aort anevrizması.
    bu korkuyla babamı bypassa uğurladım 9 gün önce. çok şükür sağ salim çıktı.
    cumartesi taburcu ettik.
    aynı gün 27 yaşındaki kuzenimi kaybettik.
    babama söylemiyorum. haberi yok. hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorum yanında.
    yarın cenazeye bile gidemeyeceğim.
    sevdiklerinizin kıymetini bilin canlar.
    çok düşündüm bunları paylaşıp paylaşmamayı.
    ama belki iki küsü barıştırırım bu giriyle.
    belki birilerinin yüzü bu sayede güler bilemiyorum.
    doldum.
    kendinize ve sevdiklerinize iyi bakın canlar.
  • 5
    ülke karışmış vaziyette, neredeyse iç savaş çıkacak.

    ülkede kürt vatandaşlarımızı temsil eden bir parti, açıkca sokağa dökülün diye çağrı yapıyor.

    suriye sınırında, bir ilçede çalışıyorum.
    dün akşam yemek için dışarı çıktım, gece evime zor döndüm.
    tüm yollar kapatılmış, evime gidebilmek için ilçedeki çiftliğin arkasından arabamla 5 km dolaşmak zorunda kaldım.
    araçlarımızı apartman önündeki garajlara tıkış tıkış parkettik, zira kundaklanma riski var.

    birçok il ve ilçede sokağa çıkma yasağı var. belki ohal bile ilan edilebilir.

    kamu dairelerinde hizmet aksıyor. devlette devamlılık esastır, işler yürümek zorunda.

    şahsım adına konuşacak olursam;
    yeri geliyor mültecilerin barındığı çadırkentte 24 saat nöbet tutuyorum, yeri geliyor acil serviste kürt vatandaşlarımıza bakıyorum, yeri geliyor polikliniğe geçip hasta bakıyorum.

    sabah işime nasıl gideceğimi bilmiyorum, belki de gidemem.
    yani randevulu hastalarımız boşuna bekleyecekler.

    diyarbakır'da esnafın dükkanları yağmalanıyor, ambulanslar, belediye otobüsleri ateşe veriliyor

    sürekli bu olaylarla çalkalanan şehirlere yatırım yapılır mı, istihdamdan söz edilebilir mi?
    buralara gelen devlet memurları kalıcı olur mu hiç?

    bu vandallıktan en çok zarar görenler yine kürtler oluyor.

    tek dileğim türk-kürt kardeşliğinin sebat etmesi.
    kürt vatandaşlarımızın "sokağa dökülün" gibi saçma çağrılara itibar etmeden sağduyulu davranması gerek.

    allah devletimizden huzur ve barışı eksik etmesin...
  • 405
    çok dertliyim sözlük. öyle böyle değil. en son 4 yıl önce bu kadar dibe vurmuştum. tam normalleştik diyoruz yine darbe.

    kaç aydır iş bakınıyorum. geçen ay farkında bile olmadan youtube'e başvurmuşum. ancak kadın arayınca öğrendim böyle bir durumdan. bir cuma günü aradı. yarım saat kadar konuştuk. ardından mail yolladı, oradaki sorulara cevap verdim. pazartesi yine aradı, cevapları beğendiklerini ve salı sabahı google ofisine davet etti. salı sabahı gittim. iki tane müdür ile görüştük, konuştuk ve çıktım. iyi geçti. çarşamba sabahı aradılar ve son 3 arasına kaldığımı, öğleden sonra yapılacak toplantıda karar vereceklerini, ama ekibin beni çok sevdiğini falan söyledi. neyse, öğleden sonra tekrar aradı ve beni seçtiklerini söyledi. bu arada henüz seçilmeden önce ne zaman başlayabileceğimi sorup duruyorlardı ve bir an önce başlamamı istiyorlardı. acayip bir ilgi söz konusuydu. zaten maaş, iş saatleri, işin içeriği vs hepsinde daha önceden konuşup anlaşmıştık. kadın pasaport fotokopisini istedi sözleşmeleri hazırlamak için kabul edildikten sonra. yolladım. ancak sözleşme mail olarak bir türlü gelmedi. oysa pazartesi işe başlıcam. tekrar yazıştık, insan kaynakları ile konuşacağını söyledi. işin içeriği ile ilgili birkaç pürüz varmış, tam netleştirememişler falan. gevelediler, kıvırdılar. sonra dediler ki artık bu pozisyona ihtiyacımız kalmadı, başka bir çalışan ile doldurduk.

    sen google'sun. sen youtube'sün. bu nasıl kurumsallık? o kadar heyecanlanmıştım, dualar ediyordum. serbest kıyafet var bir defa. yemekler bedava ve güzel. spor salonu var ne güzel. londra'nın merkezinde. ben kötü biri değilim, neden böyle oluyor ki. hatta pazartesi başlayacağım da söylenince kesin gözüyle baktım. geriye sadece imzalanması gereken iki üç kağıt parçası kalmıştı. ilk maaşım ile karı kız sefası sürmeyi hayal etmedim. içki masaları hayal etmedim. yeğenlere, yakın akrabalara hediyeler, türkiye'de ihtiyacı olanlara biraz yardım, hatta kurban kesip ihtiyaç sahiplerine dağıttırmayı planlamıştık türkiye'de. ciddi ciddi işe başlamadan bunların planını yapıyordum. yapılan iyilik söylenmez tabii ama ben yapamadığım için söyleyebilirim herhalde. yapsam söylemezdim. yapamadım. aşırı cenabetim.

    tek sorun iş olsa yine iyi. daha anlatamadığım bir ton şey var sözlük. hayatımdaki her şey belirsiz. galatasaray'ın yeni sezon transfer politikasından bile belirsiz. üstelik içerisinde bir ''ibrahimoviç gelir mi acaba'' umudu bile yok. çünkü ibo benim. kendime gelmem lazım. gelemiyorum. son zamanlarda boşuna nefes alıp veriyorum gibi. o kadar içi boş. futbolsuzluk da olabilir. galatasaray güldürse bari bizi biraz. vallah başka dostumuz yok şu takımdan başka. hayır ağlamıyorum. gözüme dördüncü yıldızımız kaçtı :(
  • 500
    35 yaşındayım. 2 ay önce hayatımda ilk defa ilişkim oldu. uzak mesafe ilişkisi. her gün konuşuyorduk, hatta bir hafta sonu yüz yüze görüştük. her şey güzel giderken son bir haftadır mesajlara cevap vermemeler soğuk davranmalar, bugünde ilişkiyi bitirdi. bitirme nedeni ailevi sorumlarım var kendime daha çok vakit ayırmak istiyorum. üzgün değilim ilişki başlar biter ama her şey iyi iken niye bitti şaşırdım.
  • 439
    23 ekim 2022 galatasaray alanyaspor maçının ilk devresinin bir bölümünde oğlum geldi yanıma ben tlf.dan izliyorum maçı,
    "baba kaç kaç maç" dedi. "2-0 öndeyiz babacım" dedim. "yeaa işte böyle, kazanacağız" dedi, sevindi, sonra gitti yattı devre arasında.

    sabah uyandı,ekmek arası bir şeyler falan hazırladım, yedirdim falan, servise bindirene kadar maça dair bir şey sormasın diye dua ediyorum.

    ben şimdi çocuğuma ne diyeceğim abi akşam sorduğunda?

    9 yaşında çocuğa hakem, mhk, tff, hak, hukuk mu anlatacağım?

    bu çocuğun galatasaray'ın mutlulukları ve şampiyonluklarıyla tur atacağı, bayrak sallayacağı zamanlar şimdi. takımına iyice bağlanacağı zamanlar.

    niye benim çocuğumun mutluluğunu çalıyorsunuz allah'ın belaları! niye ben çocuğumla bu galibiyetin, şampiyonlukların tadını çıkaramıyorum, ahlaksızlar!
  • 488
    içim sıkılıyor sözlük. bir bağırsam tüm dağları yerinden oynatacak kadar dert, gam, keder birikmiş içimde gibi hissediyorum. hayatımda en değer verdiğim insanları mutlu etmeye çalışmaktan kendi mutluluğuma fersah fersah uzakmış gibi hissediyorum. sabah işten izin alıp 3 saat aralıksız yağmurda araba sürdüm, durdum tekrar şirkete geri geldim sorumluluklarım var diye. kendi kendime melankolik bile takılamayacak kadar eşe, işe, her şeye karşı sorumluluğumu yerine getirmeye çabalıyorum. ama gerçekten yorulduğumu hissediyorum sözlük. bacaklarım tutmuyor bazen. öyle anlar geliyor ki dilim dönmüyor. suskunluğum asaletimden değil, ataletimden dolayı oluyor. susarken boğuluyorum bazen. konuştuğumda da gürültü gibi geliyor. yani anlayacağınız boşa koysam dolmuyor, doluya koysam almıyor. bir çoğumuzun sağlık dertlerinden fersah fersah daha önemsiz benim bu duygularım ama belki rahatlarım diye bir kaç kelam etmek istedim. okuyan varsa teşekkür ederim.
  • 487
    kıymetli sözlük ailesi. atanamamış bir türkçe öğretmeni olarak bu satırları yazıyorum. 25 yaşındayım başvurduğum neresi varsa herkes kapıları kapatmış durumda. atanamamanın verdiği üzüntü ve mahçupluğu üstümden atamıyorum. ailemin bakışlarının bana yetersiz ve işe yaramaz biriymişim gibi hissettirdiğini de itiraf edeyim. her şey bir yana kendi içimde halledemediğim onlarca şey olması beni nefes alırken bile eziyet halindeymişim gibi hissettiriyor. olmayan şeyleri olmuş gibi kabul etmemden tutun varsayımlar üzerine yaşamakdan bıktım. son 2 ayda da sırf bu kuruntular yüzünden 8 kilo kadar verdim iştahım tadım tuzum hiçbir şeyim yok. kendimden iyice nefret etmeye başladım. galatasaraya sarılayım diyorum kendi dertlerimle o kadar boğulmuşum ki ne maç izleyesim geliyor ne haber takip edesim. bilmiyorum bu durum daha ne kadar böyle sürer ama tek bildiğim şey şu aralar acı çektiğimdir.
  • 494
    geçen ay giden kedim 5. günde geri gelmişti. eskiden de en fazla 5 günde gelirdi. bu gece gideli ise tam 1 hafta oldu. uzak sokaklara bile baktım bulamadım. acaba yaralandı da barınağa mı götürdüler diye düşündüğümden belediye veterinerliğinde sordurdum, 1 haftada bizim mahalleden alınan benzer eşgal var mı diye, çıkmadı sonuç. tek umudum çok uzaklaşınca yolunu kaybetmiş olması. o şekilde bir gün döner elbet. son olarak süpürme yapan çöpçü görürsem soracağım. umarım bundan sonuç almam... kolay değil 2017'den beri bize gelip gidiyor. ağlamaklı bir üzüntüdeyim.
  • 450
    şu sezon başından beri yapilan hakem hatalarini ve son 4 haftada açık açık yapmaya başladıklarını gördükçe içim daraliyor arkadaşlar. kafayi yememek elde değil sürekli gerginim. şampiyonluklar kaybettik, berbat sezonlar geçirdik ama 4 senedir sistematik olarak bize yapilanlar bir türlü bitmedi. dayanamiyorum artik. öfkemin boyutu o alçak kadını bulup gebertecek kadar yüksek. ama sıkmasın canını ülkede bile degilim sadece öfkemin ne denli yüksek olduğunu belirtmek istedim. ama tek sorun kendisi de değil. nihat özdemir'den çektik servet yardimci'dan çektik, o dönemin pfdk kurulundan çektik, hakemlerden sürekli çekiyoruz ama bitmiyor amk bitmiyor. bakın, sene başından beri hakem hatalarını tek tek hesap etsek sadece deplasmandaki ads maçında puan kaybimiz oluyor. yendiğimiz maçların da çoğunda hakem hatası var ki hakeme ragmen kazandik. ama son 4 hafta hatalari kabul ettikleri halde sadece bir gün sonra yine devam yaptılar. korkuyorum çünkü bizi 3 maçta daha doğrasalar işimiz bitiyor. bu çok mu uzak bir olasilik? arkadaşlar rakipler armut toplamiyor ki biz her maç kusursuz oynayalim. oynamak zorunda da degiliz.

    ben bu sene fb denen illet kulübün bir kere bile var sistemine gidilmediği için şikayet ettiklerini gördünüz duydunuz mu? adamlar rüzgarla düşse var incelemesi aliyorlar. kendilerine her şey reva ve gram utanmaları yok.

    ilk defa spor medyasında açık açık galatasaray'in dograndigi konusunda ağırlıklı bir görüş var. yani ilk defa farkındalık oluşuyor çünkü b.kunu çıkardılar. sizce bu b.kunu çıkarmayı sadece arada maç fazlası ile 9 puan varken duracaklar mi? kim durduracak? tff ısrarla görevden al(a)mıyor lale denen tetikçiyi. lale de bize karşı hata yapanlara ısrarla görev de veriyor. en fazla 1 hafta kesik yiyiyorlar.

    bunları düşünmekten yoruldum. sizdeki umut durumu ne bilmiyorum ama benim şampiyonluğa dair umudum yok. evet bir galatasaray taraftarı olarak 8'de kapanir 18'de kapanir sözleri gerçeğe dönüştürmüş kültürün içinde olsam da bu sefer içimde çok büyük karamsarlik var. çünkü yetki ve güç sahipleri kötülüğe dur demedikleri gibi destekliyorlar. gözümüzün önünde şike yapılıyor ama ne yargi ne de bir adalet mekanizmasi işliyor. sonumuz hayrolsun. şu sezonu şampiyon tamamlarsak üzerimden büyük bir yük kalkmış olacak.
  • 492
    apartmanın otoparkı var arkadaşlar. arabayı buraya çekiyorum ve kaç kere uyardığım veledül zinalar ısrarla otoparkta top oynuyor. daha önce de aracın sacını yerinden çıkarmışlardı, gittim yaptırdım. bugün de akşam maç var diye * alışveriş için aracıma binerken sol aynanın kırıldığını gördüm. canım sıkkın. kamera kayıtlarına bakayım diyorum da baksan ne olacak? yine oynayacaklar. akşam akşam masraf kaçtı gene. hayır ben ne ara büyüdüm de top oynayan çocuklara sinirlenir oldum onu da anlamadım. ulan daha dün ben sokakta pat küt top oynuyordum.

    zaman hızlı ve acımasız sözlük.
App Store'dan indirin Google Play'den alın