• 487
    kıymetli sözlük ailesi. atanamamış bir türkçe öğretmeni olarak bu satırları yazıyorum. 25 yaşındayım başvurduğum neresi varsa herkes kapıları kapatmış durumda. atanamamanın verdiği üzüntü ve mahçupluğu üstümden atamıyorum. ailemin bakışlarının bana yetersiz ve işe yaramaz biriymişim gibi hissettirdiğini de itiraf edeyim. her şey bir yana kendi içimde halledemediğim onlarca şey olması beni nefes alırken bile eziyet halindeymişim gibi hissettiriyor. olmayan şeyleri olmuş gibi kabul etmemden tutun varsayımlar üzerine yaşamakdan bıktım. son 2 ayda da sırf bu kuruntular yüzünden 8 kilo kadar verdim iştahım tadım tuzum hiçbir şeyim yok. kendimden iyice nefret etmeye başladım. galatasaraya sarılayım diyorum kendi dertlerimle o kadar boğulmuşum ki ne maç izleyesim geliyor ne haber takip edesim. bilmiyorum bu durum daha ne kadar böyle sürer ama tek bildiğim şey şu aralar acı çektiğimdir.
  • 493
    geçen ay giden kedim 5. günde geri gelmişti. eskiden de en fazla 5 günde gelirdi. bu gece gideli ise tam 1 hafta oldu. uzak sokaklara bile baktım bulamadım. acaba yaralandı da barınağa mı götürdüler diye düşündüğümden belediye veterinerliğinde sordurdum, 1 haftada bizim mahalleden alınan benzer eşgal var mı diye, çıkmadı sonuç. tek umudum çok uzaklaşınca yolunu kaybetmiş olması. o şekilde bir gün döner elbet. son olarak süpürme yapan çöpçü görürsem soracağım. umarım bundan sonuç almam... kolay değil 2017'den beri bize gelip gidiyor. ağlamaklı bir üzüntüdeyim.
  • 450
    şu sezon başından beri yapilan hakem hatalarini ve son 4 haftada açık açık yapmaya başladıklarını gördükçe içim daraliyor arkadaşlar. kafayi yememek elde değil sürekli gerginim. şampiyonluklar kaybettik, berbat sezonlar geçirdik ama 4 senedir sistematik olarak bize yapilanlar bir türlü bitmedi. dayanamiyorum artik. öfkemin boyutu o alçak kadını bulup gebertecek kadar yüksek. ama sıkmasın canını ülkede bile degilim sadece öfkemin ne denli yüksek olduğunu belirtmek istedim. ama tek sorun kendisi de değil. nihat özdemir'den çektik servet yardimci'dan çektik, o dönemin pfdk kurulundan çektik, hakemlerden sürekli çekiyoruz ama bitmiyor amk bitmiyor. bakın, sene başından beri hakem hatalarını tek tek hesap etsek sadece deplasmandaki ads maçında puan kaybimiz oluyor. yendiğimiz maçların da çoğunda hakem hatası var ki hakeme ragmen kazandik. ama son 4 hafta hatalari kabul ettikleri halde sadece bir gün sonra yine devam yaptılar. korkuyorum çünkü bizi 3 maçta daha doğrasalar işimiz bitiyor. bu çok mu uzak bir olasilik? arkadaşlar rakipler armut toplamiyor ki biz her maç kusursuz oynayalim. oynamak zorunda da degiliz.

    ben bu sene fb denen illet kulübün bir kere bile var sistemine gidilmediği için şikayet ettiklerini gördünüz duydunuz mu? adamlar rüzgarla düşse var incelemesi aliyorlar. kendilerine her şey reva ve gram utanmaları yok.

    ilk defa spor medyasında açık açık galatasaray'in dograndigi konusunda ağırlıklı bir görüş var. yani ilk defa farkındalık oluşuyor çünkü b.kunu çıkardılar. sizce bu b.kunu çıkarmayı sadece arada maç fazlası ile 9 puan varken duracaklar mi? kim durduracak? tff ısrarla görevden al(a)mıyor lale denen tetikçiyi. lale de bize karşı hata yapanlara ısrarla görev de veriyor. en fazla 1 hafta kesik yiyiyorlar.

    bunları düşünmekten yoruldum. sizdeki umut durumu ne bilmiyorum ama benim şampiyonluğa dair umudum yok. evet bir galatasaray taraftarı olarak 8'de kapanir 18'de kapanir sözleri gerçeğe dönüştürmüş kültürün içinde olsam da bu sefer içimde çok büyük karamsarlik var. çünkü yetki ve güç sahipleri kötülüğe dur demedikleri gibi destekliyorlar. gözümüzün önünde şike yapılıyor ama ne yargi ne de bir adalet mekanizmasi işliyor. sonumuz hayrolsun. şu sezonu şampiyon tamamlarsak üzerimden büyük bir yük kalkmış olacak.
  • 454
    zaman çok hızlı geçiyor sözlük ya. bugün sol frame sayesinde tekrar farkına varınca durumun biraz dertlendirdi açıkçası. iyisiyle kötüsüyle geçiyor, genelde de iyisini hatırlıyor insan ama zaman yine akıyor, yaşam bir şekilde geçiyor. otsukarci pilot olalı 5 sene olmuş. yuh. olacak olacak sözü hayatımıza gireli tam 8 sene dolmuş. daha dün yaşamadık mı biz bunları? hep kendimi sahada galatasaray formasıyla hayal ederim, geçen gün de öyle bir hayal kurunca "lan futbolu bırakacak yaşa da geliyoz" he diye düşünürken buldum kendimi. yaşam gidiyor da sanki bir çivi çakamamışız hissi daha da karşılıyor beni. öyle bir dertlendim işte.
  • 436
    sözlük dertleşmeye geldim. entry girdiğim başlık saçma olduğu için silindi galiba.

    anlatıyorum o halde. yıllardır bu taraftarın sabırsızlığından, takımın içerisindeki kaostan, yapılamayan transferlerden, 2 metreden kaçan gollerden, milli maç aralarından, hakemlerden, herkesin her şeyi bilmesinden yıldım bıktım artık.

    ülke öyle bir haldeki insanlar artık düzgün düşünemiyor. sakin olamıyor, her şeyi tüketmeye çalışıyor. aşırı stresli bir haldeyiz. hep bir muammada takılıp kalıyoruz. yüzümüzü güldüren galatasaray bile artık eziyet ediyor bizlere. anlatacaklarım bu kadar. daha da yazmak isterim ama yoruldum artık.

    saygılar.
  • 465
    çocukluk ve gençlik yıllarımda, kendi hayatımı kurana kadar, yaklaşık 20 sene boyunca hep bir önceki günün bayat ekmeğini tükettim ben. beş kişilik bir aileydik biz ve ilk ekmeği kim almışsa fazla almış ve bu domino etkisiyle 20 sene sürmüş. taze ekmek hep ekmekliğe gider biz bayatı yerdik. ulan baba istanbul'un herhangi bir yerinde büyük bir tarla almadın zamanında anladık. bari bayat ekmek yediğimizi farkedip bir gün ekmek almasaydın da taze ekmekli yeni düzene geçseydik. bunu nasıl çözemedin sen ya.artık hevesim kaçtı, ekmeksiz yiyorum.
  • 448
    merhaba sözlük.

    24 yaşındayken girdiğim iş yerinden 29 yaşında saçma sapan bahanelerle tazminatsız bir şekilde cuma günü vardıya sonu kovuldum. 2 gündür boş boş duvara bakıyorum değersiz bir yığına dönmüş haldeyim. hukuki olarak elimden geldiği kadar hakkımı arayacağım ama giden yıllarımı geriye getiremem çok üzgünüm. elimden geldiği kadar çalışma arkadaşlarımı rahat ettirmeye çalıştım fakat yaşadığım olay sonrası bazıları bir telefon dahi açmadı. bana büyük bir ders oldu bu durum. bu iş durumu/işsizlik ile ilgili olarak ileride başıma böyle bir şey gelir diye ne evlendim ne sevgili vs. işine girdim. iyi ki de bu düşüncemi değiştirmemişim diyorum. ben kendime bile şu an ağır gelirken bir de sorumluluğunu aldığım insanların yüzüne nasıl bakabilirdim? bu yalnızlık durumu beni taxi driver filmindeki robert de niro deliliğine itse de tek rahat olduğum kısım kimseye borçlu olmamam sorumluluk hissettiğim insan olmaması.

    işte böyle sözlük. boşluktayım.

    bir de dinlediğim parçayı atayım tam olsun: https://www.youtube.com/watch?v=90Fpjwctqlw
  • 476
    hayatta bir şeylerin iyi olacağına dair umudumuzu korumaya çalışmaktan ruh hastası olacağız bu gidişle sözlük. derdini içinden geldiği gibi anlatamamak bile başlı başına bambaşka bir kahır. kimine göre incir çekirdeğini doldurmayan şeyler kiminin sürekli tosladığı duvar oluyor. o duvardan niye geçemiyorum, niye sürekli tosluyorum ve neden o duvar orada var anlamıyorum. o duvara balyozla girişsen giriştiğin şey, duvar değil kendi ilkelerin oluyor.

    uyuyup uyanınca işler düzelir belki. tabi kedi uyutursa. eşek sıpası 2 gecedir cırmalamadığı perde kalmadı. dur bakayım beni çağırıyor sanırım. miyavlamaya başladı.
  • 495
    annem ve 2 arkadaşı bugün arkadaşlarının babasının cenazesine gitmek için yola çıktılar. daha şehir içindeyken zırhlı bir askeri araç arkadan annemin de bulunduğu arabaya çarpmış. kazanın baş sebebi aniden yola atlayan yavru bir köpek. annemler köpeğe çarpmamak için fren yapıyor, askeri araç arkadan vuruyor. vurmanın etkisiyle araç öne ivmeleniyor ve köpek aracın altında kalıp ölüyor. annemin arkadaşının aracında hasar büyük, askeri araç ise zırhlı olduğu için deyim yerindeyse boyası bile kalkmamış. şanslıyız ki annemler ve askeri araç ışıklarda beklediği için askeri aracın hızı çok fazla değildi. araç ya hızlı olsaydı ne olurdu diye düşünemiyorum bile.

    sözün özü lütfen emniyet kemerinizi takın. arka koltukta oturuyorsanız, kısa mesafe bir yolculuksa bile takın. bugün annemin ve arkadaşlarının hayatını kurtaran etkenlerden biri de emniyet kemeriydi.
  • 527
    moralim çok bozuk sözlük... ingiltere'de yaşayan sözlük yazarlarımız onaylayacaktır ki ingiltere'de hastaneye gittiğinizde ölüm kalım anında değilseniz size müdahale etmezler. nitekim annemi hem sol kol ağrısı hem de göğüs sancısı sebebiyle hastaneye getirdim. nitekim hem anneannem hem de dedem kalp krizi geçirmişti ve bu yüzden korkumuz var. 25 saatlik bir bekleyişte sadece ekg ve röntgen çektiler, kan testi cabası. kan testi temiz çıktı çok şükür. kolesterol oranı ise yediymiş. doktor bunun çok yüksek olduğunu söylüyor. ekg sonucu hakkında bilgilendirme yapmadılar ama monitöre baktığımda 75-76bpm arası atıyordu. ekg'de bir sorun olsa mutlaka söylerlerdi diye düşünüyorum.

    4 aydır çok yoğun bir tempoda koşuşturdu. aşırı stres yaptı, çok üzücü günler geçirdi. bir yanım hep bu süreç yüzünden kalbi kötü etkilenmiştir, cuma tertemiz çıkar sonuçları dese de bir yanım korku ile sarsılıyor.

    5 günlük yatış verdiler. her ne kadar ilk başta çok süründürse de ingiliz sağlık sistemi yatıya aldıktan sonra çok güzel ilgileniyorlarmış diye duyuyordum hep, maalesef şahit olacağım cuma'ya kadar. söylenene göre anjina'dan şüpheleyorlarmış. cuma'ya kadar kapsamlı testlerden geçeceği, ellerinden geldikçe güzel ilgilenecekleri söyleniyor. dolayısıyla bir şeyi varsa da yoksa da cuma belli olacak... bir şey belli değilken dahi çok büyük moral bozukluğu yaşıyorum ve gözüme uyku girmiyor. istemsiz kötü senaryolar canlanıyor kafamda... allah kimseyi sevdikleri ile sınamasın...
  • 492
    ara ara gelip içimi dökmek istediğim duvar. her yaşı geçkin dinozor gibi ben de huysuzlaşıp her şeyden şikayetçi olmaya başlıyorum çünkü yavaş yavaş. ilk kurşunu atıyorum.

    sosyal medyanın insanları soktuğu hallerden çok bunaldım. yanlış anlaşılmasın, sosyal medyaya karşı çıkacak kadar boomer, zamanın ruhuna direnmeye çalışacak kadar şövalye değilim. yabancısı da sayılmam ayrıca, sosyal medyayı kuşak olarak biz var ettik. ekmeğini de yedik, parasını da kazandık. ama internet akımları yüzünden artık insanlar kendileri değil. kendileri olmadıklarının farkında da değil.

    çok sık gözlemliyorum son dönemde. sözlükte de var. dalga geçilme korkusu ciddi, temel bir reflekse dönüşmüş durumda. bu o kadar bok bir şey ki. taraflaşma, kamplaşma, kutuplaşma, her tarafın karşı tarafı aşağılama motivasyonuyla hareket etmesi ve bunun sonucunda da hayatta her şeyin önüne geçmeye başlayan "aman kendimize güldürmeyelim" refleksi. bu refleks o kadar büyümüş durumda ki artık yavaş yavaş doğrunun, erdemin, aklın ve mantığın önüne geçmeye başlıyor. insanların değerleri zaten değişiyordu, somutlaşmış artık. yakında bizim büyüdüğümüz değerler mitoloji olarak kalacak sanırım. insanlar "eskiler kendi isteğiyle dürüst davranıyormuş vay be" filan diyecek.

    insani becerilerini kullanmak zorunda kalsa insanın yüzüne sincap gibi bakacak milyon tane ebleh tip, sosyal medya jargonlarıyla kendilerine roller biçip sonra da o rolün gerçekliğine inanıyor. sokakta yürürken herkes aşırı havalı, aşırı özgüvenli, aşırı agresif, aşırı değerli. en ufak bir iş yapmalarını istediğindeyse mal gibi kalakalıyorlar. her şey twitter espri jargonuyla hallolmuyor çünkü. ama özeleştiri diye bir şey yok. kendilerini haklı çıkarmak için çirkefleşiyorlar bu sefer de. çünkü herkesin eli bir diğerine doğrultulmuş silahın tetiğinde. sosyal medya bir bilgisayar oyununa çevirdi koca hayatı. yen ya da yenil. öldür ya da öl. aşağıla ya da aşağılan. klişe bir black mirror bölümünü her gün yaşıyoruz.

    bak arkadaşım bu hayatta her şey sınıfsal. sosyal medyadaki aptallık akımı, alt sınıfa kendini üst sınıf zannetme şansı veriyor. üç kuruşluk hayatı her gün her an üst sınıf tarafından paramparça edilen alt sınıf, sosyal medyada burjuva gibi davranabildiği için kendi gerçekliğini görmüyor. halüsinasyon aleminin tatmini, gerçeklerle yüzleşme ihtimalini ortadan kaldırıyor.

    emre kongar'ın "kızlarıma mektuplar" kitabına yıllar sonra tekrar baktım geçen gün. kitabı bilen bilir. bir mektupta geçen "başkalarına benzemekten korkmak" konusu canımı yaktı. 20 yıl önce, benim gençlik dönemimde "özgün" olmak geçer akçeydi. özentilik, başkalarını taklit etmek, özgün olmamak ciddi bir aşağılama sebebiydi kendi aramızda. bunun da aşırısı tırt sonuçlar doğuruyordu ama müthiş insanlar yetişmesini sağlıyordu bu çaba. şimdi herkes mikroblog diliyle aynı cümlelerle konuşuyor. birbirine daha fazla benzemek, daha fazla benzemek, daha fazla benzemek istiyor. şimdi geçer akçe aynı tornadan çıkmış olmak çünkü. dudaklar aynı dolguyla şişirilmeli, burunlar aynı jiletle kesilmeli, herkes aynı kelimelerle konuşmalı, aynı kıyafetleri giymeli. herkes aynı anda aynı konuları konuşmalı. aynı olaylara yorum yapmalı, aynı dizileri izlemeli, aynı ünlüleri çekiştirmeli, aynı kavgalara girmeli. 1984'ün komünizm eleştirisi olup bugünleri bizzat anlatması hayatın şahane bir ironisi değil mi?

    insan, anatomik olarak kusurları olan bir canlı. en büyük falsosu da duygularına düşüncelerinden çok daha fazla değer vermesi ama duyguların gerçeği ifade etmemesi. yani kendini herkesin hayran olduğu bir prenses gibi hisseden birine milyon ayna tutsan, öyle olmadığını gösteremezsin. sabah akşam twitter'da etkileşim kasan birine bir gün ak dediğine öbür gün kara dediği tweetlerini göster, yanlış yaptığına ikna edemezsin. sosyal medya, insanın hezeyana kapılma, gerçeklerden ve akıldan kopma zaafını inanılmaz tetikliyor, tetiklemekle kalmayıp öncül hale getiriyor. ve daha başlangıçtayız. bunun yapay zekası var, sanal gerçekliği var, artırılmış gerçekliği var. var da var. bunların oluşturacağı yeni toplumu görmeyi hiç istemiyorum.

    çünkü bence hiç de iyi bir yere gitmiyoruz.
  • 521
    dünkü mağlubiyetten sonra içim bir nahoş oldu ve bugün bu sabah hüzünlü bir güne uyandım. neyse sonra canım sıkkınken ne yapayım dedim ve 3 saat yürüdüm. çok iyi geldi. sizlere tavsiyem böyle moraliniz bozulduğunda veyahutta x bir konuya çok kafayı taktığınız zaman yürüyün. yürüdükçe çok iyi geliyor ve kafanız dağılıyor..
  • 531
    alzheimer hastası bir babam var. eski tip babalardan; baba full mesai çalışır, çocuklarını az görür, haftasonları lise arkadaşlarıyla okey oynamaya kahveye gider öyle babam vardı eskiden. 6-7 yıldır alzheimer hastalığının pençesinde. başlarda alzheimer olduğunu anlamadık, aynı soruyu defalarca soruyordu başlarda. biz de kendisine baba söyledik, anlattık ya diye kızıyorduk. sonraları alzheimer teşhisi koyuldu. teşhis koyulduktan sonra ilaçları kullanması iyi mi oldu, kötü mü oldu anlamadım. ilaçlar babamın enerjisi aldı, içine kapanık birisi oldu. doktorlar ise, onu daha uzun süre sizinle tutmak için ilaçları veriyoruz dedi ama ne o bizle geçirdiği vakti anlıyordu, ne de biz.

    babamın dayısı alzheimer hastasıydı, amcamı da alzheimer hastalığından kaybettik. en son babama gen testi yaptırdık, acaba bu hastalık genetik mi diye? ve evet, genetik olduğu bilimsel olarak kanıtlandı. sıra bana geldi, ben de genetik testi yaptıracağım, eğer bende de babamdaki bozulmuş gen pozitif çıkar ise potansiyel alzheimer hastası olacağım. konuştuğum genetik doktorlar, 3-5 yıla bu genetik bozulmanın önüne geçirebileceğini düşünüyorlar ama bu şimdilik temenni. umarım, genetik olarak bozulmuş gen bende de çıkmaz, eğer çıkarsa çocuğuma da aktarmış olabileceğim ve o da gelecekte risk altına girmiş olacak.

    keşke bu ülkede yasal olarak ötanazi hakkı tanınsa insanlara, ne eşimin ne de çocuğumun beni alzheimer hastası iken beni görmelerini, günden güne erimeme şahit olmalarını istemem.
  • 509
    geçen hafta oynadığımız maçta * golü yiyince biramı alıp mekandan dışarı çıktım. mekanların olduğu sokakta takıldım, maçın kalanını izlemedim, izleyemedim. maçtan sonra şu entryi yazdım. (bkz: galatasaray sevgisi/#3932130) bunun üstüne sözlüğe 1 haftadır birşey yazmadım.

    1 haftadır spor programı izlemedim, youtube yayını izlemedim, tvde haberlere bakmadım zaten tv izlemiyorum. ailemin yanına yemeğe gittiğimde tvde derbi ile ilgili haber çıkınca kanalı değiştirdim. ekşi sözlüğe girdim, maçla ilgili başlıklar görünce kapattım. twittera girdim, saniyeler sonra çıktım. evde pcyi açmadığım akşamlar oldu. son 1 haftada 2 tane kitap okudum. son 1 hafta bana 1 ay gibi geldi. galatasaray sözlük'te bile yangıncı taraftar yüzünden doğru düzgün entry okuyamadım. takip ettiğim dostların entryleri okuyup güç alabildim sadece.

    2005-2006 sezonunu, birinci dereceden tüm iliklerine ve hücrelerine kadar yaşamış ruh hastası galatasaraylı olarak üzülerek yazıyorum ki bugünkü maçı * izlemeyeceğim. bunun sebebi tövbe haşa takıma, hocaya, tövbe tövbe kulübe küslük falan değil. yüzde 99 totem, yüzde 1 sağlık tansiyon kontrol amacıyla izlemek istemiyorum. 2 saat boyunca telefonu uçak moduna alacağım, 21:00 gibi online olacağım eğer bir aksilik olmazsa.

    kaç gündür maç ile ilgili kendimi etkileşime sokacak ortamı sağlamadım ama bugün sabahtan beri izlediğim videolar ve dinlediğim şarkılar yüzünden acayip duygusal oldum. saatlerdir ağlamaklı bir durumdayım. yanımda hiçbir şeyeeee diye bağırsan oturur hıçkıra hıçkıra ağlarım o derece. bunları yazarken bile göz yaşlarımı zor tutuyorum.

    sonuç ne olursa olsun takımdan razıyım. okan hocadan razıyım. hakkım varsa helal olsun.

    sonsuza dek sürecek bizim aşkımız. biz galatasaraylıyız.
App Store'dan indirin Google Play'den alın