resim
Igor Tudor
Görev:Teknik Direktör
Takım:-
Yaş:46
Uyruk:Hırvatistan
  • 3578
    geçen sene başında karabük maçında herkesin beğenmesinin nedeni oynattığı tempolu futboldu. bir çok kişinin de aklında o maçla kaldı bence.

    tudor belirli bir ana fikri olan ve diğer şeyleri yan parça olarak gören bir teknik direktör. her şeyden önce takımından istediği en önemli şey koşmaları. takım koşsun istiyor adam. diğer planlarını buna göre kuruyor. savunmada koşacak, pres yapacak, top kendisindeyken koşacak, top kendisinde değilken koşacak. ağır adam, koşmayan adam istemiyor adam. kimileri bu açıdan bakınca ''kondisyoner'' olarak yorumladı tudor'u. ben öyle düşünmüyorum.

    yani tudor'un belirlediği ana unsur koşmak. bu da aslında yanlış veya doğru diyebileceğimiz bir şey değil. her teknik direktörün öncelik verdiği şey farklıdır. kimisi savunma, kimisi hücum, kimisi topa sahip olma, kimisi taktik kimisi de takımın koşmasına öncelik verebilir. ancak sıkıntı şurada çıktı; tudor oyuncu grubu fark etmeksizin bunu istiyor. yani bu adam oyuncu grubuna göre taktik değil taktiğe göre oyuncu isteyen bir adam. östersunds maçlarında bu kadar kötü organize olmamızın sebebi bu diye düşünüyorum. tudor istediği kadar kondisyon yüklese de kendisinin beklediği futbolu oynayamayacak oyuncu grubundan bunları istedi, koşamayan oyuncu grubuna yeterince organizasyon çalışmamış olma da eklenince takım tam anlamıyla ne oynadığını bilmeden oynadı maçlarda. oysa ki tudor gayet basit şeyler isteseydi belki de östersunds'u eleyecektik.

    şöyle de tuhaf bir örnek vermek isterim mesela: sizin canınız tatlı istedi. problem ne? sizin canınızın tatlı istemesi, gayet basit. çözüm ne? şekerli bir şeyler yemek, çünkü aslında o da sizin o an için ihtiyacınızı giderebilir. bu da gayet basit. ancak siz gidip atıyorum çikolata yemek yerine gidip birbirine uyumsuz malzemelerden saçma sapan bir pasta yapmayı düşünüyorsunuz. sonuç ne? fiyasko.

    tudor da bunu yaptı bence. basit olanı zorlaştırdı. zaten o gece de taraftarın bir çoğu tarafından bileti kesildi. bu da yanlış değil, galatasaray futbol takımı östersunds'a elenirse o teknik direktörün gitmesi istenir. ben o gün arada kaldım, gitmesini hem istedim hem istemedim. öyle bir sonuçtan sonra bile niye istemedim? çünkü bu adamın tempolu oynatmayı kafasına koyduğunu biliyordum ve sene başında ''sorun belki kalitedir.'' sözü beni düşündürüyordu. zaten teknik direktör değiştirmekten de, dursun'un daha iyisini getiremeyeceğini bildiğimden bıkmıştım artık.

    yani sözün özü tudor kendi istediği kadroyla başarılı olabilecek bir hoca. harika bir taktisyen değil belki, çok iyi hücum organizasyonları da yaptıramayacak belki ancak adamın zaten böyle şeyleri 1.planda tutmadığı belli. adam diyor ki: bir futbol takımı koşarsa, savunmada koşar topu alır, pres yapar topu alır boş alan bulur, topsuz oyunda koşar pas istasyonu olur takım atağa kalkar, rakip ceza sahasına koşarsa kalabalık oluruz ve belki top bizim önümüze düşer. bu bence küçümsenecek bir düşünce değil. tolga bu kadar ceza sahasına girdiği için gol atıyor, ndiaye her yere koştuğu için rakibi sıkıştırıyoruz. belhanda savunmaya koştuğu için orta sahada eksik olmuyoruz. fernando koştuğu için sürekli kendini boşa çıkarıp pas istasyonu olabiliyor.

    amaaa! bir başka kilit nokta var ki; tudor kaliteli futbolcular da istiyor. yani sadece koşan ve kazma diye tabir ettiğimiz adamları istemiyor. transfer döneminin başından beri ilgilendiğimiz ortalama futbolcu bile yok neredeyse, hepsi kaliteli ve tudor'un istediği tarzda isimler. yani ben sadece koşmaktan bahsettim gibi oldu ama takımın ayağı da gayet düzgün. bugün mariano diye bir adamı aldı tudor, ben hayatımda oyunu bu kadar iyi okuyan, ayağını bu kadar sade ve etkili kullanan, savunmada hep doğru noktada duran bir bek izlemedim bizim ligde. ndiaye her yere koşuyor ama mesela ilk hafta tolga'ya attığı pası hatırlayın, hiç de kazma falan değil. keza gelmesini beklediğimiz asamoah var ya bu ligin teknik açıdan çok üstünde bir oyuncu. fiziksel özelliklerine bakıp ön yargılı yaklaşmayın sakın.

    prandelli döneminde oynadığımız anderlecht maçını hatırlayın. ''ya biz bu adamlara karşı nasıl ezici oynayamıyoruz'' diyorduk. çok basit; o takım senin takımından daha çok koşuyor ve hepsi süper teknik olmasa da oynamayı bilen oyuncular. işte biz de şampiyonlar liginde başarılı olmak istiyorsak, özellikle üst seviye takımlar karşısında umutlu olmak istiyorsak ilk önce koşmamız lazım. senin kadron o kadrodan daha teknik, daha yetenekli olamayacak çünkü, imkansız. ama daha çok mücadele ederse ve fena da olmayan bir tekniğe sahipse kafa tutabilirsin.

    hala daha tabii tudor'u beklemek lazım. kolay maç falan geçsinler bunları 3/3 yapmak 2017 yılında çok çok iyi iş. futbol her yıl gelişiyor ve her yıl anadolu takımları ile olan makas bence daralıyor. ligin ilerleyen haftalarında atletico madrid ile oynamayacağız sonuçta. dolayısıyla benim gözümde bu 3 maçta çok net bir şekilde üstün oynamak ve rahat skorlar almak gayet başarıdır. ancak tabii ki bu böyle gitmeyecek, bakalım kilidi açamadığımız maçlarda oyuna müdahale konusunda neler yapacak, oyuncu değişiklikleri nasıl olacak, takıma yeni isimler eklenince sahaya çıkardığı kadrolar doğru olacak mı gibi sorular var hala.

    bu adama neler söylendi, neler yapıldı adam kararlılıkla o koltukta oturdu. o zaman ''ulan ne gurursuz adamsın'' dedik. ama şimdi görüyorum ki gurursuzluk değil bu, kararlılık. bu adamın idealleri var. en azından ben öyle düşünüyorum. dolayısıyla arkasındayım. hala tudor'u sevmiyor olabilirsiniz, güvenmiyor olabilirsiniz, ancak çıkıp da ''tudor'a rağmen'' tarzında konuşursanız en fazla komik olursunuz.

    destekleyelim şu adamı beyler.
  • 3583
    övmek için çok erken.
    gelmesini isteyenlerden biriydim, uefa faciasından sonra bileti kesilse ses çıkarmazdım belki ama şu an memnunum.

    konu ise şu,
    henüz geriye düşmedik,
    henüz açık futbol oynayan bir takımla oynamadık,
    henüz derbi oynamadık,
    henüz zeki oyuncuları olan bir orta saha ile karşılaşmadık.

    bunları başarıyla atlatirsa, 20. haftadan itibaren şampiyonluk şarkıları söylemeye başlarız. aksi takdirde yaratacağı üzüntü, başarıdan daha büyük olur.
  • 3584
    hocam sana başta önyargılıydım. geldiğinde de bizim seviyemizde olmadığını düşünüyordum. lige başladığımız futbol senin hakkındaki düşüncelerimin birçoğunu değiştirdi diyebilirim. kafamda birkaç nokta daha var onları da kazasız belasız atlatırsan; senden binlerce kez özür dilemeye hazırım. arda' yı getirtme, selçuk'u kulübeye göm, antalya deplasmanından galibiyetle dön! işte o zaman olay bitmiştir.
  • 3589
    kendisine saygı duyduğum hocamız. bunun sebebi ise başarılı olması olmadığı gibi, ki henüz başarılı olmadı, 3 haftada iyi futbol oynatması da değil. bir felsefeye sahip olması kendisine büyük saygı duymamı sağlıyor. sırf bu sebepten riekerink'e de saygı duyardım. ama belki o sistem de kalitesizliğe yenik düştü bilemiyoruz. riekerink'in inandığı pas futbolunu çok stabil ve durarak oynuyorduk bunu değiştiremedi kendisi bu yüzden başarılı olamadı.

    tudor ise tempolu, koşununun ilk sırada olduğu, pres ile hayat bulan, geçiş oyunlarında skor almaya bakan bir oyun tercih ediyor. böyle bir felsefeye sahip en azından. tutar-tutmaz beğenilir-beğenilmez bilmiyorum ancak adamın kendi fikri ile sahada bişeyler yaptırmak istediği çok bariz.

    tolga'ya biçtiği rol gerçekten inanılmaz ötesi bir icat. bu kadar beceriksiz görülen, top kullanması ve şutları geçen seneden bu kadar istikrarsız olan bir oyuncuyu birden kaleye yaklaştırıp, ona sistemin dinamosu rolünü biçmek büyük bir riskti. ve bu riskin bu kadar tutması gerçekten inanılmaz.

    baskı oyununda mariano ve linnes'in durdukları bölge, maicon'un sağ bek gibi oynaması, fernando'nun hayati öneme sahip rolü hepsi tudor etkisi. bu açıdan gerçekten kendisini tebrik ediyorum 3 haftada ortaya bir şeyler koydu.

    futbolun tek bir doğrusu yok. taktikler, mentaliteler her takımda, her ligde, her oyuncu grubunda farklılıklar gösterebilir. bu farklılıkların hepsi de başka bir gün başarı getirebiliyor. bu yüzden ben ne aykut kocaman'a ne tudor'a ne de bir başkasına bu sistemle olmaz demeyi 3.haftadan doğru bulmuyorum. olup olmayacağı zamanla görülecektir.

    sözün özü igor tudor evet beyler bugün 4-2-3-1 diziliyoruz, iyi basın, çıkın oynayın diyen bir hoca değil. bir felsefesi, bir sistemi, oynatmak istediği bir oyunu var. bu sebeple kendisi başarısız olsa dahi, kötü hoca diyeceğimi sanmıyorum. başarısız olduğunda şunları şunları kötü yaptı deriz belki ama, sanırım artık hiç bir şey yapmadı diyemeyiz.
  • 3592
    başarılı ya da başarısız olmasından bağımsız olarak 1 haziran 2018 tarihine kadar takımın başında kalması gereken teknik direktörümüzdür.

    neden?

    2011-2013 fatih terim
    2013-2014 roberto mancini
    2014 cesare prandelli
    2014 - hamza hamzaoğlu
    2015-2016 mustafa denizli
    2016-2017 jan olde riekerink
    2017 igor tudor

    galatasaray sadece türkiye'nin değil avrupa'nın en büyük, en saygı duyulan takımlarından birisi. bana 7 yılda 7 teknik direktör değiştiren bir tane dahi büyük takım gösteremezsiniz. geçtiğimiz sene jan olde riekerink gönderildikten sonra nasıl bir sezonu heba ettiysek bu sene benzer bir başarısızlıkta tudor gönderilirse aynı şeyi yaşayacağız. eğer başarısız olursa 1 haziran 2018'de kulübümüz kendisine "hizmetleri için teşekkür eder" ve ayrılır. başarılı olursa sözleşmesi yenilenir. bu kadar basit.
  • 3593
    2017-2018 sezonundaki transferlerle şampiyonluk beklediğim hocamız.

    yalnız bu transferlerle değil hocanın yansıtmaya çalıştığı mantıkla bizlere yansıyor. doğru oyuncuyla bir şeyler yapılabileceğini gösterdi en azından. yine de gözümde hala nötrdür.

    eğer kendisi şampiyon yaparsa sezon sonunda " bu takımı herkes şampiyon yapar" gibi cümleleri çokça duyacaktır. manchester, barcelona, real madrid örneklerinden bihaber kişiler tarafından.

    şampiyon olursa mimarlarındandır. içi rahat etsin. takıma odaklansın.
  • 3594
    öncelikle yönetim ne fark gördü de bunca transferi yaptı bunu şuan için anlayamayacağız sanırım.

    ancak gittiği yol, istediği adamlar en azından bir planı olduğunu gosteriyor fakat, geriye düşülen veya büyük maclardaki taktikleri gercek seviyesini belirleyecektir.

    maç icerisinde bekleri ileri cekip defansı 3'lemesi, guardiola mantığı ile kaptirilan topun 3-4 sn içinde geri alınmaya çalışılması, tolga konusu, linnes'in solda denenmesi müspet gelişmeler.
  • 3595
    kadro planlaması konusun galatasaray'ın son 10 yıldaki en mantıklı adamı gibi duruyor. en son planlamada bu kadar kendinden emin olan bir feldkamp vardı. şimdi de tudor. şu oyuncuları ısrarla istemek, hatta uğurlarına bruma ve sneijder'i feda etmek kolay işler değil. burada ben dahil bir çok yazar adamı itin bir tarafına sokup durduk. ama bir planı varmış. istediği hemen hemen her oyuncu alındı. sahada bunun karşılığını verir gibi de oldu aslında.

    ama hala hem takım kurgusunda hem takıma müdahalelerde eksiklerimiz var. bunların % 60-70'ini çözse zaten kalite bize şampiyonluğu getirir. kendisinden 2 beklentimiz var; yola taş koymaması birinci beklentimiz, diğeri ise takım tıkandığında yeni yollar açması. bunlar olursa herkes amacına ulaşır.

    galatasaray'la anlaşmanın şartları belli tudor. al bu kadroyu, sen bize avrupa'yı ver biz de sana juventus'u.
  • 3599
    (bkz: #2202618)

    14 temmuz tarihinde, 13 temmuz 2017 östersunds galatasaray maçının bir gün sonrasında, wesley sneijder'in gidişi ile ilgili soru karşısında takındığı korkak tavrın ve kaçışının hemen ertesinde kendisi hakkında yukarudakileri yazmıştım.

    mevzubahis entry'de bana ilk defa entry sildirdiğini de eklemiştim, ki sildirdiği entry, gelişinin hemen ardından yazdığım, umut vaad ettiğini, doğru hamle olduğunu, inşa etmek ister göründüğü kariyeri için iyi çalışacağını öngördüğüm, büyük destek içeren bir yazıydı.

    o günden bugüne geçen bir buçuk aylık süreç içerisinde öfkem tamamen geçmiş değil. dolayısıyla yukarıda entry'i silmeyeceğim.

    fakat geçen süreç içerisinde yaşananların tümünü görmezden gelmek de olmaz. madde madde gidecek olursak:

    1. sneijder konusu

    sneijder'in son iki sezonda oyna(ma)dığı oyun herkesin malumu. kendisine bakmaması, mevkisinin, rolünün, üstünde taşıdığı formanın (canımız, ruhumuz hagi'nin forması), hatta kendi isminin gereklerini yapmaması/yapamaması herkesin malumu. bu noktada yeni gelen/yeni kadro kurmak isteyen bir teknik direktörün bunları göz önünde bulundurarak bir tasarrufta bulunması gayet doğal. ancak galatasaray'da iki senedir durdurak bilmeden devam eden yönetim rezaletine ilaveten, tudor'un korkak, pısırık, ne istediğini bilmiyormuş ve yönetimin maşasıymış gibi görünen tavrı affedilir değildi.

    bizler galatasaray hocasını savaş alanındaki komutan olarak görürüz. eskinin iyi bir süvarisi olan, ancak askeri yaşamın gereklerini yapmadığı için birliğini artık sürükleyemeyen bir süvari için bir komutanın, bir generalin, hem de savaş alanında topu savaş bakanına ya da bizzat kralın kendisine atması düşünülemez. o süvarinin kellesini, tam da tüm ordunun önünde, ibret-i alem namına göstere göstere alır.

    tudor zaten çok kötü yönetilen bir süreci, korkarak ve ne yapacağını bilemeyerek, daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdi. ki bu durum, igor tudor'un bir hoca olarak ortaya koymak istediği sert, disiplinli ve kararlı karakter resmi ile büyük bir çelişki oluşturdu. bunlara ek olarak, o dönemde sneijder'in gönderilip, selçuk, yasin, ahmet, sinan gibi karakter yoksunlarıyla hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi veyahut bu kanser hücrelerinin geri planda kalması bu hadiseye ayrıca benzin döktü ve malum, herkes, aklı başında olan hepimiz çıldırdık.

    burada wesley sneijder'in süreç içerisindeki tavrı özelinde de bir parantez açmak gerekiyor:

    sneijder net bir şekilde taraftara oynadı, hatta taraftarı kullandı. bugünden bakınca, sneijder'in, tatilinden dönüp, türkiye'ye adım attığı anda galatasaray'da kalmayacağını adı gibi bildiği çok net bir şekilde görülüyor. gidiş süreci içerisinde, öfkeyle, kafa karışıklığıyla ve belirsizlikle gözlerden kaçan bazı noktalar mevcut:

    a) ben şahsen - birçoğumuz gibi - sneijder'in son iki sezondaki kötü performansının, hatta hiç performans ver(e)memesinin temel nedeninin takımın darmadağın, hem kişilik hem de profesyonellik açısından çok sayıda karaktersiz ile dolu olmasından kaynaklandığını, kurulacak doğru bir takımla (formun geçici, klasın kalıcı olmasından dolayı) yeniden kalitesini konuşturacağını düşünüyordum.

    fakat ogc nice ile çıktığı lig ve avrupa maçlarındaki, ayrıca dün akşamki 31 ağustos 2017 fransa hollada maçındaki rezil fiziki durumunu gördükten sonra, kendisinin gerçekten bitmiş olduğunu - üzülerek de olsa - kabul etmek durumunda kaldım ki bu benim için çok zor bir durum. galatasaray futbol takımının ligin ilk üç haftasında oynadığı formasyon ve ortaya koymaya çalıştığı oyun felsefesi (dış faktörlerden bağımsız olarak) wesley sneijder'in kaldırabileceği bir seviye değil artık maalesef. bu konuda tudor'un yaptığı seçimin doğru olduğunu zor da olsa kabul etmiş bulunuyorum (selçuk denen herifin kulübeye gömülmüşlüğünün devam etmesi ve en geç sezon sonunda def edilmesi kaydıyla ve şerhiyle). burada bir dipnot eklemem gerekiyor: eşimin memleketi olmasından ve eşimin de ailece futbol hastası olmasından dolayı, fransa ligini ve fransa milli takımını “bazen mecburiyetten de olsa” çok yakından takip ediyorum. sizin de bildiğiniz, tahmin edeceğiniz gibi, bu wesley sneijder’i o ligde kıtır kıtır doğrayıp, çiğneye çiğneye ezerler. maalesef durum bu. bizden ayrıldıktan sonra, her ne kadar güzel bir proje olsa da, piyasada adı, esamesi okunmayaca nice takımına transfer olmak zorunda kalmasını ise geçiyorum.

    b) sneijder ayrılırken yapılan anlaşmada bazı düşündürücü detaylar söz konusu. bildiğimiz gibi, sneijder ayrılırken bir sezonluk alacağını bırakıp (tertemiz bir 4.5 milyon euro), türkiye'de bir takıma transfer olursa ödeyeceği dev bir tazminat maddesi ile ayrıldı.

    burada birçoğumuz iş dünyasının içindeyiz. ben de sektörünün adeta real madrid'i, manchester united'ı olan, küresel bir şirketin avrupa'daki ikinci büyük (almanya) merkez ofisinde çalışıyorum. ancak bu şirket dahi beni sözleşmem devam ederken işten çıkaracak olsa ve ben de "tamam o zaman bir senelik maaşımı bırakıyorum, bir de rakip firmaya gidersem size hayatım boyunca kazanamayacağım bir tazminat ödemeyi kabul ediyorum" desem, takdir ederseniz ki beni hiçbiriniz aklı başında adam diye ciddiye almazsınız, hatta eşim bile terk eder*.

    dolayısıyla ben ayrılık fikrinin her zaman sneijder'in kafasında olduğunu, kulüpten zorla uzaklaştırma gibi bir durumun (maalesef) söz konusu olmadığını ciddi ciddi düşünüyorum.

    2. tudor'un geçen sezon takımın başına geçtikten sonraki performansı

    ben bu kısmı direk geçiyorum, çünkü genelden farklı olarak, galatasaray’ın geçen sezon ligi bitirdiği yerin jan olde riekerink kalsa ya da başka bir teknik direktör seçimi yapılsa dahi değişeceğini düşünmüyorum. elde olan kadro belliydi, yapabilecek hiçbir şey yoktu. dolayısıyla, tudor’un geçen sezonki performansı benim için ölçü değil, hiçbir zaman da olmadı.

    3. bu sezon kurulan yeni takım

    burası gerçekten inanılmaz. açık söylemek gerekirse, ben yaz boyunca, özellikle sezon başlayana kadar bu transferlerin başka bir hoca (kuvvetle muhtemel fatih terim için) kurulduğunu, böyle pahalı, maliyetli ve riskli bir yatırımın tudor gibi (yeteneklerinden bağımsız olarak) bir yeniyetmeye emanet edilmeyeceğini düşünüyordum (ve tabii ki fatih terim ihtimali yüzünden de oldukça dertleniyordum).

    ancak sezon başladıktan sonra oynanan oyun, bu takımın bir teknik direktör takımı olduğunu, bilinçli ve isteğe göre kurulduğunu, oyuncu seçimlerinin ve alternatiflerinin belirli bir felsefe hattına oturtulduğunu, tolga ciğerci gibi geçen sezonun fiyasko adamlarından biri için yeni pozisyon dahi icate edilmesiyle bağıra bağıra kanıtladı.

    tüm bunların yanında, maçları dikkatle izlemenin yanında, tudor’un ve futbolcuların maç sonu açıklamalarını da pür dikkat takip ve analiz ettim (ki geçen 3-4 sezonda, hamza rezili, çapsızı ile başlayan süreçle birlikte kimsenin yüzünü dahi görmeye tahammül edemez hale gelmiştim). antrenmanlardaki görüntü, tudor’un ve futbolcuların maç sonlarındaki ifadeleri, belirli bir düzenin ve en önemlisi, belirli bir mentalitenin yerli yerine oturmakta olduğunu gösteriyor.

    dolayısıyla ben bu takımın igor tudor’un takımı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. yukarıdaki entry’de söylemiş olduğum ahlaksız ve karaktersiz ithamlarını geri alıyorum. ancak sürecin göstergesi olması bakımından yukarıda yazdığım yazıyı silmeyeceğim.

    ben skor taraftarı değilim. bu formaya saygısı olmayanı anam, babam, kardeşim, arkadaşım, ömür boyu aşığı olacağım eşim dahi olsa affetmem, gözünün yaşına bakmam, ezerim. formayı bilen, kültürü bilen, kalbi çarpan ve bu kulüp için bir taşı kaldırıp, başka yere koyan ise başımın tacıdır.

    velhasıl kelam, bu takım iyi takım. iyi olacak. güvenmek lazım. çünkü bu takım bana yeniden formalar giydiren takım.

    mayıs ayında sami yen'de şampiyonluk maçına saatler kala seni sevmeyen ölsün söyleyerek boğazları beraber yırtmak dileğiyle, sağlıcakla kalın, iyi bayramlar*

    özet geç lan diyenler için: şşşşşşşşşş. bir, ki, üç...
  • 3600
    asamoah transferi için devreye girmesi gerekendir. bizim kara kaşımıza kara gözümüze bu oyuncuyu bırakmayacak juventus belli. hiç olmazsa tudor'un biraz baskı kurması gerekir diye düşünüyorum. juve ile ikili ilişkilerinin iyi olduğu hep söyleniyordu çünkü transfer döneminde. olmazsa da chelsea rezerv takımından bir oyuncu için conte ile temasa geçerse bir şekilde transferlerde rol oynayabilir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın