resim
Igor Tudor
Görev:Teknik Direktör
Takım:-
Yaş:46
Uyruk:Hırvatistan
  • 3597
    (bkz: #2202618)

    14 temmuz tarihinde, 13 temmuz 2017 östersunds galatasaray maçının bir gün sonrasında, wesley sneijder'in gidişi ile ilgili soru karşısında takındığı korkak tavrın ve kaçışının hemen ertesinde kendisi hakkında yukarudakileri yazmıştım.

    mevzubahis entry'de bana ilk defa entry sildirdiğini de eklemiştim, ki sildirdiği entry, gelişinin hemen ardından yazdığım, umut vaad ettiğini, doğru hamle olduğunu, inşa etmek ister göründüğü kariyeri için iyi çalışacağını öngördüğüm, büyük destek içeren bir yazıydı.

    o günden bugüne geçen bir buçuk aylık süreç içerisinde öfkem tamamen geçmiş değil. dolayısıyla yukarıda entry'i silmeyeceğim.

    fakat geçen süreç içerisinde yaşananların tümünü görmezden gelmek de olmaz. madde madde gidecek olursak:

    1. sneijder konusu

    sneijder'in son iki sezonda oyna(ma)dığı oyun herkesin malumu. kendisine bakmaması, mevkisinin, rolünün, üstünde taşıdığı formanın (canımız, ruhumuz hagi'nin forması), hatta kendi isminin gereklerini yapmaması/yapamaması herkesin malumu. bu noktada yeni gelen/yeni kadro kurmak isteyen bir teknik direktörün bunları göz önünde bulundurarak bir tasarrufta bulunması gayet doğal. ancak galatasaray'da iki senedir durdurak bilmeden devam eden yönetim rezaletine ilaveten, tudor'un korkak, pısırık, ne istediğini bilmiyormuş ve yönetimin maşasıymış gibi görünen tavrı affedilir değildi.

    bizler galatasaray hocasını savaş alanındaki komutan olarak görürüz. eskinin iyi bir süvarisi olan, ancak askeri yaşamın gereklerini yapmadığı için birliğini artık sürükleyemeyen bir süvari için bir komutanın, bir generalin, hem de savaş alanında topu savaş bakanına ya da bizzat kralın kendisine atması düşünülemez. o süvarinin kellesini, tam da tüm ordunun önünde, ibret-i alem namına göstere göstere alır.

    tudor zaten çok kötü yönetilen bir süreci, korkarak ve ne yapacağını bilemeyerek, daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdi. ki bu durum, igor tudor'un bir hoca olarak ortaya koymak istediği sert, disiplinli ve kararlı karakter resmi ile büyük bir çelişki oluşturdu. bunlara ek olarak, o dönemde sneijder'in gönderilip, selçuk, yasin, ahmet, sinan gibi karakter yoksunlarıyla hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi veyahut bu kanser hücrelerinin geri planda kalması bu hadiseye ayrıca benzin döktü ve malum, herkes, aklı başında olan hepimiz çıldırdık.

    burada wesley sneijder'in süreç içerisindeki tavrı özelinde de bir parantez açmak gerekiyor:

    sneijder net bir şekilde taraftara oynadı, hatta taraftarı kullandı. bugünden bakınca, sneijder'in, tatilinden dönüp, türkiye'ye adım attığı anda galatasaray'da kalmayacağını adı gibi bildiği çok net bir şekilde görülüyor. gidiş süreci içerisinde, öfkeyle, kafa karışıklığıyla ve belirsizlikle gözlerden kaçan bazı noktalar mevcut:

    a) ben şahsen - birçoğumuz gibi - sneijder'in son iki sezondaki kötü performansının, hatta hiç performans ver(e)memesinin temel nedeninin takımın darmadağın, hem kişilik hem de profesyonellik açısından çok sayıda karaktersiz ile dolu olmasından kaynaklandığını, kurulacak doğru bir takımla (formun geçici, klasın kalıcı olmasından dolayı) yeniden kalitesini konuşturacağını düşünüyordum.

    fakat ogc nice ile çıktığı lig ve avrupa maçlarındaki, ayrıca dün akşamki 31 ağustos 2017 fransa hollada maçındaki rezil fiziki durumunu gördükten sonra, kendisinin gerçekten bitmiş olduğunu - üzülerek de olsa - kabul etmek durumunda kaldım ki bu benim için çok zor bir durum. galatasaray futbol takımının ligin ilk üç haftasında oynadığı formasyon ve ortaya koymaya çalıştığı oyun felsefesi (dış faktörlerden bağımsız olarak) wesley sneijder'in kaldırabileceği bir seviye değil artık maalesef. bu konuda tudor'un yaptığı seçimin doğru olduğunu zor da olsa kabul etmiş bulunuyorum (selçuk denen herifin kulübeye gömülmüşlüğünün devam etmesi ve en geç sezon sonunda def edilmesi kaydıyla ve şerhiyle). burada bir dipnot eklemem gerekiyor: eşimin memleketi olmasından ve eşimin de ailece futbol hastası olmasından dolayı, fransa ligini ve fransa milli takımını “bazen mecburiyetten de olsa” çok yakından takip ediyorum. sizin de bildiğiniz, tahmin edeceğiniz gibi, bu wesley sneijder’i o ligde kıtır kıtır doğrayıp, çiğneye çiğneye ezerler. maalesef durum bu. bizden ayrıldıktan sonra, her ne kadar güzel bir proje olsa da, piyasada adı, esamesi okunmayaca nice takımına transfer olmak zorunda kalmasını ise geçiyorum.

    b) sneijder ayrılırken yapılan anlaşmada bazı düşündürücü detaylar söz konusu. bildiğimiz gibi, sneijder ayrılırken bir sezonluk alacağını bırakıp (tertemiz bir 4.5 milyon euro), türkiye'de bir takıma transfer olursa ödeyeceği dev bir tazminat maddesi ile ayrıldı.

    burada birçoğumuz iş dünyasının içindeyiz. ben de sektörünün adeta real madrid'i, manchester united'ı olan, küresel bir şirketin avrupa'daki ikinci büyük (almanya) merkez ofisinde çalışıyorum. ancak bu şirket dahi beni sözleşmem devam ederken işten çıkaracak olsa ve ben de "tamam o zaman bir senelik maaşımı bırakıyorum, bir de rakip firmaya gidersem size hayatım boyunca kazanamayacağım bir tazminat ödemeyi kabul ediyorum" desem, takdir ederseniz ki beni hiçbiriniz aklı başında adam diye ciddiye almazsınız, hatta eşim bile terk eder*.

    dolayısıyla ben ayrılık fikrinin her zaman sneijder'in kafasında olduğunu, kulüpten zorla uzaklaştırma gibi bir durumun (maalesef) söz konusu olmadığını ciddi ciddi düşünüyorum.

    2. tudor'un geçen sezon takımın başına geçtikten sonraki performansı

    ben bu kısmı direk geçiyorum, çünkü genelden farklı olarak, galatasaray’ın geçen sezon ligi bitirdiği yerin jan olde riekerink kalsa ya da başka bir teknik direktör seçimi yapılsa dahi değişeceğini düşünmüyorum. elde olan kadro belliydi, yapabilecek hiçbir şey yoktu. dolayısıyla, tudor’un geçen sezonki performansı benim için ölçü değil, hiçbir zaman da olmadı.

    3. bu sezon kurulan yeni takım

    burası gerçekten inanılmaz. açık söylemek gerekirse, ben yaz boyunca, özellikle sezon başlayana kadar bu transferlerin başka bir hoca (kuvvetle muhtemel fatih terim için) kurulduğunu, böyle pahalı, maliyetli ve riskli bir yatırımın tudor gibi (yeteneklerinden bağımsız olarak) bir yeniyetmeye emanet edilmeyeceğini düşünüyordum (ve tabii ki fatih terim ihtimali yüzünden de oldukça dertleniyordum).

    ancak sezon başladıktan sonra oynanan oyun, bu takımın bir teknik direktör takımı olduğunu, bilinçli ve isteğe göre kurulduğunu, oyuncu seçimlerinin ve alternatiflerinin belirli bir felsefe hattına oturtulduğunu, tolga ciğerci gibi geçen sezonun fiyasko adamlarından biri için yeni pozisyon dahi icate edilmesiyle bağıra bağıra kanıtladı.

    tüm bunların yanında, maçları dikkatle izlemenin yanında, tudor’un ve futbolcuların maç sonu açıklamalarını da pür dikkat takip ve analiz ettim (ki geçen 3-4 sezonda, hamza rezili, çapsızı ile başlayan süreçle birlikte kimsenin yüzünü dahi görmeye tahammül edemez hale gelmiştim). antrenmanlardaki görüntü, tudor’un ve futbolcuların maç sonlarındaki ifadeleri, belirli bir düzenin ve en önemlisi, belirli bir mentalitenin yerli yerine oturmakta olduğunu gösteriyor.

    dolayısıyla ben bu takımın igor tudor’un takımı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. yukarıdaki entry’de söylemiş olduğum ahlaksız ve karaktersiz ithamlarını geri alıyorum. ancak sürecin göstergesi olması bakımından yukarıda yazdığım yazıyı silmeyeceğim.

    ben skor taraftarı değilim. bu formaya saygısı olmayanı anam, babam, kardeşim, arkadaşım, ömür boyu aşığı olacağım eşim dahi olsa affetmem, gözünün yaşına bakmam, ezerim. formayı bilen, kültürü bilen, kalbi çarpan ve bu kulüp için bir taşı kaldırıp, başka yere koyan ise başımın tacıdır.

    velhasıl kelam, bu takım iyi takım. iyi olacak. güvenmek lazım. çünkü bu takım bana yeniden formalar giydiren takım.

    mayıs ayında sami yen'de şampiyonluk maçına saatler kala seni sevmeyen ölsün söyleyerek boğazları beraber yırtmak dileğiyle, sağlıcakla kalın, iyi bayramlar*

    özet geç lan diyenler için: şşşşşşşşşş. bir, ki, üç...
App Store'dan indirin Google Play'den alın