• 1401
    en kötü halinde bile heyecanla izlemeye gittiğim takımım. ama artık sağlığımın bozulduğu belirtilerini ciddi ciddi hissettim 4 nisan 2011 antalyaspor galatasaray maçından sonra. bu sezon artık sözlüğe de , maç izlemeye de ara veriyorum. 6 ayda 1 kez 15 dakika izlemeye gideceğim maçlarımızı. gerçek kardeşlik göremezsem eğer kalkıp gideceğim. bir 6 ay sonra bir daha dönüp izleyeceğim, taa ki takımımda 1996-2000 arasındaki gerçek kardeşliği görene kadar, bir daha ne maçımızı izleyeceğim ne de sözlükten veya başka biryerden takip edeceğim.

    bülent korkmaz'ın kaptanlığını, hakan şükür'ün fedakarlığını, fatih hoca'nın babalığını, hasan şaş'ın hakemin ve rakibin üstüne yürüyüşünü, hagi'nin kayıtsız şartsız sevilişini, i love you hagi demeyi, bir tartışmada hemen 7-8 kişi toplanan takımımı çok özleyeceğim..

    ben o gerçek kardeşliği özleyeceğim..
    hoşçakal sözlük,
    hoşçakal takımım,
    hoşçakal aslanım.

    re re re ra ra ra galatasaray galatasaray cimbombom!
  • 1402
    şu günlerin başlangıç günü olarak 20.45 şampiyonluğu desem ne kadar tepki çekerim bilemiyorum ama artık sözün bittiği yerde olduğu için kulübüm, açıkça konuşulabilir bazı şeyler gibime geliyor.

    takımın başındaki adamı kovup, (hakkını sonuna kadar teslim ediyorum) cevat hoca ve oyuncular birleşip şampiyon oldular ya, işte ondan beri o şampiyonluğu alan adamlar kendilerini teknik direktör, dokunulmaz, elleşilmez adamlar zannediyorlar. kimi getirsen ya top oynamıyorlar, ya da başka sorunlara dalıp futbolu arka plana atıyorlar. tonalarca para verip getirilen yabancılara burun çemkiriliyor, hata yapmasına rağmen takım içindeki hiyerarşi kimi oyuncuları tutuyor, gitmesine izin vermiyor.

    hadi herşeyi geçtim, o zamandan bu zaman gelen 5 hoca'da mı çok kötüydü arkadaş ya.

    o zamanda bu şampiyonluk hiç iyi olmadı demiştim, şimdi de diyorum. elimi vicdanıma koyuyorum, pis şampiyonluktu o, onun altında kaldı takım ve adnan polat.

    keşke olmasaydık şampiyon, hatalarımız keşke o zaman su yüzüne çıksaydı.

    14 sene şampiyon olamadı bu takım. ben o 14 yılın son 3 yılına denk geldim, o da hayal meyal. bundan 10 yıl sonrada bu 3 seneyi unutmamamız lazım.

    başka yapacak hiçbir şeyimiz yok.
  • 1403
    camia olarak sınavdayız. istediğiniz sorudan başlayabilir, istediğiniz zaman çıkabilirsiniz.

    arkadaşlarınızla, sevgili(leri)nizle hatta ailenizle hiç mi kötü zamanlarınız olmadı? yaşadığınız herşeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlamak mı istiyorsunuz şu hayatta? işte bu dönem de hatırlamak istemeyeceğimiz, çok acı çektiğimiz bir dönem. belkide ileride, “biz 15 sene şampiyonluk görmedik” diye anlatan tribün abilerine vereceğimiz bir cevap.

    eğer galatasaray’lı olduğunuzu belli etmeden “hangi takımlısın” sorusunu alanlardansanız, federasyona göre 19.00’da başlayan maçlar sizin için de 19.00’da başlıyorsa, herhangi bir galatasaray maçı barca-r. madrid maçından daha çok heyecanlandırmıyorsa sizi… istediğinizi düşünebilir, istediğinizi yapabilirsiniz.

    benim sözüm maç günleri 4-5 saat önceden stada gidenlere, ilk 3-4 yakın deplasmanı ezberden sayabileceklere, hayatındaki en özel yer ali sami yen stadı-en özel sayı 10 olanlara, en ufak bir ilgisi olmamasına rağmen tüm branşlardaki son durumu özetleyebileceklere… sizin de bir üst paragraftaki galatasaraylılar gibi davranmanız/düşünmeniz/konuşmanız, takımın şu anki durumu kadar üzüyor beni.

    bu takım, bu oyuncular bizim. evet belki “tribündeki biz” değiller, ama onlar bizim. evet, bir çoğunu ben de bırakın seneye yarın bile florya’da görmek istemiyorum. ama o takım bizim takımımız. toplu halde -tüm takıma- küfür edilmeyi, emin olun hakketmiyorlar. çünkü onların forması sarı-kırmızı. ezeli rakibimiz değiliz ki biz kaptanımızı tesislerde dövelim?

    http://gsblog.org/...yabilirsiniz-ve-evet

    bu sınavda yapacaklarımızla takımımızın ne zaman bu bunalımdan çıkacağına karar vereceğiz. biraz ileri alın zamanı, yaz gelsin, transfer sezonu açılsın. kim nasıl umut besleyecek bu takıma? nasıl bulacağız 25 tane "tribündeki biz"i?
  • 1404
    geçen sene bilmem kaç maçta bilmem kaç puan yazıp altına da

    şampiyon galatasaray

    yazıyorduk. bu sene de yapmalıyız bence.

    galatasaray trabzon 0 puan

    galatasaray manisa 1 puan (inşallah)

    galatasaray kayseri 0 puan

    galatasaray beşiktaş 1 puan (kendileri de bizden pek iyi değil)

    galatasaray kasımpaşa 3 puan (zor olur)

    galatasaray gençlerbirliği 3 puan (zor olur)

    galatasaray konya 3 puan (zor olur)

    44 puan ve ligte kalırız.

    amınıza koyayım yönetim.
  • 1406
    şu anki durumundan gayet memnun olduğum sevgili kulübüm. düşmanlarını, brütüsleri, içimizdeki irlandalıları başka bir şekilde bu kadar net göremezdik. yok ruh yokmuş, yok insanların ahını aldık, yok bu adamlardan florya'ya bekçi olmaz vs. diye sayılıyor hala. yani her şey kötü bir taraftar iyi, öyle mi? gerçi gayet tanıdık gelen bir şey bu. adnan polat için de öyle deniyordu. "bütün teknik direktörler mi kötü ey başkan, sorun sende anlamıyor musun? defol git artık" gibi şeyler sıkça söylendi. işte bunu söyleyenler şimdi aynı durumda kendilerinin aynı durumda olduklarını bir farkedebilseler, ah bir farkedebilseler. hala bülent ünder, 4-4-2, arda-sarp değişikliği gibi komik şeyler yazıyorlar. sen antalya'ya inerken adamın ağzına et, istanbul'a inerken et, florya'da et, arena'da et. ondan sonra ruh falan de. merak ediyorum, senin sülalene küfür etseler ne denli bir ruhsal coşku yaşarsın acaba? ahını aldık dediğimiz arkadaş doğru söylüyor aslında ama o ahı alanlar yönetimler falan değil, taraftarlar. "rijkaard istifa" diye babam bağırdı sanki ankaragücü maçı sonrası. sonra başkan gönderince bu sefer de "arkasında durmadı" oluyor. ya siz ne ikiyüzlü ne içten pazarlıklı ne hain insanlarsınız... hala yüzsüzce çıkmış ona buna bok atıyorsunuz. kulübün içine ettiniz yıllardır, iki tane maç uğruna yemediğiniz adam kalmadı. üzerine hala çıkıp insanlara sallayabiliyorsunuz. antalya'da futbolcuya küfür eden yaratığın klavye kullanmayı bilen çeşidi bilimum sözlük, blog, forumlarda aynı hareketi yapıyor zaten, etrafa bakmaya gerek yok. dedim ya çok memnunum diye. kimin ne mal olduğu zaten asıl işler kötü giderken belli oluyor. şimdi seni ilk önce satanlar, iyi gününde seni en çok seviyormuş gibi gözükenler oluyor. galatasaray yine havalanacak... ama bu sefer havalandığında aşağıya atması gereken fazlalıkları şimdi görmüş oldu... o fazlalıklar yine aşağı düşmemek için direnecek ama nafile...
  • 1407
    bakkalın, çakkalın, çakalın, tilkinin, eziğin, büzüğün ve bilimum yersiz, gereksiz kişi ve grupların ağzına sakız olmuştur. fakat altın çamura düşmekle eğerini kaybetmezmiş derler. ne kadar da doğru söz..

    ilk cümlemi sabah uğradığım süpermarkette kasada duran meymenetsiz suratlının yanındaki arkadaşı ile girdiği diyalog sonrası söyleme gereği duydum. neymiş efendim, galatasaray; kasımpaşa ve konyaspor ile birlikte ligden düşen 3 takımdan biri olacakmış. bu entry'i, galatasaray futbol takımı başlığına da yazabilirdim fakat burada asıl mesele olan galatasaray adıdır. erkek basketbol takımımız harikülade gidiyor, bayan basketbol takımımız play-off finaline kalacak ve şampiyonluğun en büyük adayı. fakat galatasaray köklerini futboldan almış bir kulüp. futbol branşındaki başarısızlık, diğer branşlardaki başarıyı maalesef gölgede bırakıyor.

    aslında yazacak hem çok şey var, hem de hiçbir şey yok. her 90 dakikaya umutla başlıyoruz. 27. hafta maçımıza çıkarken taraftar olarak geride kalan 26 haftanın üzerine sünger çekiyoruz ve o maça konsantre oluyoruz. gelin görün ki ummadığımız skorla karşılaşmaktan ziyade ummadığımız, futbol bile diyemeyeceğimiz bir oyunla karşılaşıyoruz.

    bu sezon öyle veya böyle bitecek. önümüzdeki sezon gaalatasaray'ın asıl mücadele alanı olan avrupa kupaları yok. yeniden yapılanmak için uygun bir sezon olarka görüyorum. düştüğümüz bu durumu dalgaya alanlar umrumda değil. hem de zerre umrumda değil. yok bank asya'ymış, yok şifresiz maçları trt'den izlermişiz. kendi çaplarında eğlendikleri için cevap verme gereği duymuyorum açıkçası. yok hayır, empati yapıyorum. şu an yaptım hem de bunu. fenerbahçe ligin dibine demir atmış olsa, kümede kalma mücadelesi veriyor olsa -örneklemimiz beşiktaş da olabilir- düşünüyorum, acaba ben bu gibi gereksiz, komik olmayan ve herhangi bir etki yaratmayan basit şakalarda bulunur muydum diye. hayır arkadaş, bulunmazdım ya. her takımın iyi ve kötü zamanları olabilir. yanlış yöneticiler gelir, kalitesiz futbolcular gelir, bütün oklar hep kötüyü gösterecek şekilde şekillenir. olağan bir durum olarak karşılıyorum. dedim ya sabah uğradığım marketteki o ezik insanın ağzından ''galatasaray, konya, kasımpaşa düşer'' lafını duymak evet, bana koydu ilk başta. ama gram kafaya taktıysam şerefsizim. istediği kadar konuşsun, istediği kadar eğlendirsin kendini. ne demişler, kurt kocayınca köpeğin maskarası olurmuş. bazen bu özlü sözler cuk diye oturuyor ya, harbiden söyleyene helal olsun demek istiyorum.
  • 1408
    galatasaray sevgisi yürekten gelen bir şeydir. başarılı olduğu için sevmedik ki biz bu takımı. gönlümüzü kaptırdık. aşık olduk. başarısız olduğu için sevgimiz azalır mı? kötü yemek yaptı diye sevgilinden ayrılır mısın?

    evet galatasaray'a çok üzülüyoruz. ama takıma sırtını dönen kendi taraftarlığını sorgulasın. midesi kaldırıyorsa gitsin feneri tutsun. bize düşen galatasaray'ı hak ettiği yere getirmek için kayıtsız şartsız desteklemektir. çakalların oyuncağı yapmamaktır. zaten biliyoruz ki "köpekler istedi diye atlar ölmez" yaşasın büyük galatasaray!
  • 1409
    hayat anlardan oluşur ve aradan geçen onca zaman, bir çok tek bir an içinmiş gibi gelir bana. kabaca bakıldığında, bir çocuksundur, önce emeklersin, sonra ayakta durursun bir kaç saniyeliğine, sonra bir adım atarsın, düşersin, kalkarsın, iki adım atarsın, düşersin, kalkarsın, üç adım atarsın, dört olur, beş olur... onca düşmek, tek bir an içindir; düşmeden yürüyebildiğini fark ettiğin an -ki hatırlamazsın bile sonradan onu-. okula gidersin, 6 yaşında başlarsın okula, soğuk okul koridorlarında, tahta ve komforsuz sıralarda 20 yılın geçer ortalama, onca emek, onca çaba, harcanan paralar; ister kabul et, ister etme, tek bir an içindir, diplomayı eline aldığın zaman yaşayacağın haz; ya da korku... bir ilişkin olur, göz yaşı dökersin bazen, belki aylar, belki yıllarını verirsin, tek bir an için, bir öpüş, bir dokunuş; ya da bir karar, evlenmek mesela.. evlenirsin, zordur bir hayatı paylaşmak, eyvallah dersin, yine yıllar geçer, tek bir an için -ki o da belki- bebeğini kucağına aldığın o an... o bebek büyür, uykusuz geçer gecelerin, ağlar, susturusun, yıllar geçer, büyür bebek, bir sürü tek bir an için; ilk yürüyüş, ilk konuşma, ilk maç, ilk sakal, ilk mezuniyet, orada; yanında olmak için... bu arada bir işte çalışırsın ya da kendi işin olur, ezilirsin, yıpranırsın günlerce, tek bir an için geçer o günler, maaşını aldığın an; didinirsin, uğraşırsın yıllarca; yine tek bir an, terfi almak... bir hayat geçer, zayıflamışsındır, ölüm yaklaşır, tek bir an; çevrende hâlâ seni seven, bir kaç kişinin olmasıdır koca ömürden kâr kalan sana.

    geriye dönüp baktığı zaman, iyiyi hatırlar insan, kalan zamanlar boşluk doldurmaca. kötü de unutulur elbet, de zor olan o boşluk doldurma kısmı işte. bir idealin, bir hedefin peşinde koştuğunu düşünürsen o kadar farkında olmazsın o zamanların, kimi okulla, kimi parayla, kimi imanla, kimi eğlenmekle meşgul eder kendini. mutsuzluk, umutsuzluktur aslında. ne zaman umut etmeyi bırakırsın, o zaman mutsuzluk teslim alır seni.

    her şey hep yolunda gidemez zaten, ters gitmeli bir şeyler; yeni umutlar edinmeli, savaşmalı. işte budur yaşamak.

    galatasaray özelinde kendimle galatasaray'ı eşleştirdiğim zaman, bu halini daha çok seviyorum galatasaray'ın. umut edecek bir şey var artık, yeniden doğmak; ki en dozajlısıdır umut aşısının. bırakalım dibe vuralım, bırakalım dağılalım. yeniden dirilişi izlemek daha keyifli olmaz mı? umut katmaz mı bir yeniden diriliş umutsuz hayatlara? yıllarca beklersin, başını öne eğdirecek mağlubiyetler alırsın, sonra hagi kırk metreden bir çakar, ne olduğunu anlamazsın. yükselirken altın kaplama kupa göğe, akar göz yaşların yere doğru. ister inan, ister inanma, chelsea'den beş yemen; ya da 14 yıl beklemen, tüm o zamanlar, o bekleyiş, sadece tek bir gece, o an içindi.

    çile ile, umut ile, başımız önümüzde, bekliyoruz galatasaray; yeniden doğ diye.

    umutsuz hayatlarımıza, umut ol diye.
  • 1412
    kötü bir sezon geçiriyor diye iflas etmiş,bitmiş tükenmiş muamelesi görmesini anlamadığım kulüp. galatasaray artık büyük değil, battı daha da iflah olmaz gibi saçma sapan düşüncelerin çıkmasını millet olarak hiç bir yorumun ortasını bulamamamıza bağlıyorum. sanırım tarihinin en büyük felaketiyle başa çıkmaya çalışan japonya'ya da artık 3.dünya ülkesi muamelesi yapmak şart oldu.

    (bkz: form is temporary class is permanent)
  • 1417
    --- alıntı ---

    dünyanın dilinde

    çek basını “baros’suz g.saray, artık acı hissetmiyor” diye yazarken, brezilya gazeteleri “düşmemeyi başarabilecek mi?”, hollanda basını da “cim-bom aşağılanıyor” diye yazdı.

    lig tarihinin en kötü sezonunu geçiren galatasaray’ın durumu dünya basınında tartışma konusu yarattı.

    globoesporte (brezilya): 13’üncü sıraya kadar inen galatasaray düşmemeyi başarabilecek mi?

    sport.cz (çek): baros’suz galatasaray, ligde bozguna uğradı ama artık acı hissetmiyor. yenilgiye alıştı.

    as (ispanya): antalyaspor kapanış partisinde galatasay’ı evine mutsuz yolladı. cim-bom 27 maç sonunda toplayamadığı puanlarla alt kümeye düşme sınırına yaklaştı.

    football france (fransa): antalyaspor, galatasaray’ı dağıttı. stancu ve arda turan gibi yıldızlar hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor.

    sport dome (hollanda): galatasaray, antalya tarafından aşağılandı. tarihi boyunca hiç bu kadar küçülmemiş ve taraftarlarına acı vermemişti.

    --- alıntı ---

    *
  • 1418
    tek solukta okudum, tuylerim diken diken oldu.
    biz neyi unutuyoruz? ya da bize neyi unutturdular?

    basligin adi bile guzel ;
    galatasaray'i sevmek..

    --- golatankaleye.blogspot.com ---

    galatasaray'ı sevmek...

    galatasaray çok kötü bir dönemden geçiyor; tabii, türkiye şartlarında. çünkü, türkiye'de her şey 90 dakikaya endeksli. 90 dakikaları 1-0'la bitir, geri kalan branşlarda veya konularda çuvallasan da fark etmez. işte bu yüzden bu sezon galatasaray tarihinin (ben 1905 yılından beri takip edemiyorum tabii, ama yazılanlara bakılırsa öyleymiş) en kötü dönemini geçiriyor(muş)!

    ingilizce'de bir söz vardır burada onu söylemek geliyor içimden "so what?" n'olmuş yani? bu sezon da böyle olsun; keşke beşiktaş ve fenerbahçe'de böyle sezonlar geçirseler de (ki geçirdiler, hatırlıyorum) anadolu takımlarının, her zaman kazanamayan, haftalarca mağlup olan takımların futbolcularının ve taraftarının halinden biraz anlar olsunlar. belki o zaman o, illa ki yenip evine göndermeye alıştıkları rakiplerine de saygı duymayı öğrenirler...

    dönelim galatasaray taraftarına: elbette henüz avrupa şampiyonluğu coşkusunu hafızasından atmamış bir kitle için bugün gelinen nokta, düşülen seviye kolay hazmedilir bir durum değil. ama taraftarlık ne ki? hep kazananın yanında olmak mıdır taraftarlık? o zaman her sezon "play station"da oyun oynarken takım kurar gibi en iyi kadroya sahip (hoş, bazen o da yetmeyebiliyor ya... bkz. beşiktaş) takım hangisiyse onu destekle, hiç üzülmezsin.

    bu sevgi işiyse, bunda üzülmek de var, bu duygu işiyse sadece mutluluğa endeksli bir duygusallık mı olur? hatta bu sevgi işiyse bugün galatasaray'ı daha fazla sevmek ve desteklemek zamanı değil de ne? kazandığı zaman dedem de destekler takımını (ah bir de hayatta olsa). kaptanına küfür ederek, ikinci kaptanını sahada rakiple mücadele ederken yuhalayarak, her futbolcuya ana avrat söverek sevilmez galatasaray. hele, bir zamanlar formasını giydiğin bu takımın kötü gününden kendine paye/tiraj çıkarmak için hiç sevilmez. bana göre, mali açıdan ibra edip yönetim olarak (seçime bir yıl kalmışken) ibra etmeyerek de sevilmez ama, o hiç olmazsa demokratik açıdan sevindirici bir harekettir. kulüp içinde başka kulüplerin hiçbirisinde olmayan bir demokrasinin varlığını gösterir. yönetimi bu şekilde devirme devrimini ne beşiktaş'ta görebiliriz, ne de fenerbahçe'de! başkan ve yönetim kurulu tabii ki yanlışlar yapmıştır, bence yönetim yeni stadın açılışında yaşanan olaylarda taraftarına karşı takındığı tavırla yönetimden düşmeyi daha o gün hak etmiştir; ama sen taraftar olarak ondan daha iyi biliyorsan bu işleri aynı başkan eline mikrofonu alıp "saat kaç"?" diye şakşaklık yaptığında da tepki göstermeliydin. o hareketin galatasaray başkanına değil, amigosuna yakıştığını düşündün mü ki o zaman, bugün kaliteli yönetim bekliyorsun başkanından. o zaman takım şampiyondu, şimdi yerlerde sürünüyor, değişen başkan değil, sensin. seni değiştiren de skor tabelası. bütün bu başkan yetkinliği-yetersizliği üzerine bir de liseli lisesiz muhabbeti eklenirse, bu kaos da kaçınılmaz olur. ki galatasaray'ı geleceğe sağlıklı bir kulüp olarak taşıyacak anahtar hamle kulüpteki liseli lisesiz güruhunu bir şekilde kaynaştıracak, sağlıklı bir yapıya kavuşturacak çağdaş bir yönetmelikten geçer. güruhların temsilcileri seçilip yönetime geldiği halde taraftar gibi duygusal davranıyorsa ve egolarına, içinden çıkamadıkları "power game"e yenik düşüyorlarsa sık sık, öyle bir yönetmelik hazırlarsın ki, kimse kimseyi uzaktan kumandayla yönetemez. kulüp kurulduğu zaman lisenin uzantısı olarak kurulmuş, kökleri hâlâ oradan besleniyor olabilir ama artık bugün milyonlara ulaşan taraftarıyla liseli olmayanla liseliyi aynı kefeye sağlıklı bir şekilde koyacak bir kulüp yönetmeliği hazırlamak çok mu zor? galatasaray'ı sevmek liseli olarak yönetimi elde tutmaktan geçmek gibi geliyorsa, o zaman taraftarın sevgisinin de kazanmaktan geçmesini yadırgayamazsın. bugün lisesiz başkana gösterilen tepki yarın pek âlâ liseliye de gösterilir, ona da hazır olmalısın..

    evet, türkiye'de insanlar severek evlendiği karısını birkaç sene sonra döve döve öldürebiliyorsa, üstelik bu üç günde bir gazetelere düşen sıradan haber kategorisine inmişse, birkaç ay evvel bahçede beraber mangal yaptığı komşusuna bir gün park sorunu sebebiyle bıçak çekebiliyorsa, takımı yenilince dünyanın sonu gelmiş gibi hissediyor, yenince bunu "kendini gerçekleştirme" olarak görüyorsa ve biz bu hastalıklı tutkuyu "akdenizli" olmaya bağlıyorsak (ispanya'nın, fransa'nın, italya'nın kıyılarına vuran deniz başka bir akdeniz demek ki!) daha çok onu devirir bunu getirir, o hocayı yollar, ötekine milyon dolarları sayar, o futbolcuyu kovar, ötekini havaalanında omuzlarda karşılarız ama kalıcı mutluluk yolunda bir arpa boyu ilerleyemeyiz.

    son yıllarda kadrolar kurulurken yönetimlerin harcadığı paralara endeksli sevmeye başladık takımlarımızı. ne kadar "star" futbolcu ve ne kadar sükseli hoca getirdiyse kulüp, o sezon o kadar çok sevdik takımımızı. ama zengin olmanın başlarda güzel gelen sonra kıymeti kalmayan mutluluğu gibi taraftarlığımız da gündelik heveslerin gelgitlerine yenik düştü.

    futbol, futbol olmaktan çıkıp endüstri olunca içimizdeki taraftarlığı parayla saadete dönüştürebileceklerine inandı yöneticiler. biz de mi inandık buna? öyle olmuyor(muş) işte, görüyoruz. bugün galatasaray'ın başına gelen birkaç yıl önce fenerbahçe'nin başındaydı, yarın da beşiktaş'ın başına gelecek. (ya da geldi de, bir kupa finali hevesi kadar ertelenmiş durumda bu gerçek) futbol çirkinleşti, spor endüstrileşti diye biz de çirkinleşmek zorunda mıyız? keita'yı, nonda'yı kolay sattı diye yönetime kızıyoruz da, biz ne yapıyoruz? biz de sadakatimizi, taraftarlık kalitemizi satıyoruz, aynaya baktığımızda bunun için kendimize kızıyor muyuz?

    asıl sevdiğimiz şey kazanma alışkanlığı ise şimdi çekilelim bir kenara, galatasaray kazanmaya başladığında trend'leri kovalayan sosyete gibi o zaman tekrar çıkarız ortaya. bu mudur taraftarlık?

    eğer galatasaray'a sevdalıysan, her mağlubiyete inat, sana medya tarafından her gün büyük bir zevkle pompalanan kaos yüklü haberlere inat, asıl şimdi sonuna kadar galatasaraylı olma zamanıdır. futbolcuna küfür etme, onu linç etme zamanı değil, aksine kaptanından malzemecine kadar hepsine sahip çıkma zamanıdır.

    büyük takım futbolcusu olamıyorlar diye futbolcunu suçluyorsun, peki sen büyük taraftar olabiliyor musun? sahada yenemediğin rakibi, takımına gösterdiğin sevdanla çatlatabiliyor musun?

    yoksa sevdanı da sattı da bu endüstri, sen ayakta mı uyuyorsun?

    http://golatankaleye.blogspot.com/...atasaray-sevmek.html

    --- golatankaleye.blogspot.com ---
  • 1421
    --- alıntı ---

    dokunan yanıyor, misali galatasaray!

    galatasaray 2007-2008 sezonunda şampiyon olunca da, bir vesileyle daha sonra da yazmıştım. kamuoyu da biliyor ki, 1997-2000 yıllarının nihayet uefa kupası'nı kazanan galatasaray'ını sırtlayan hakan şükür, küçük hakan, arif, emre ve okan gibi oyuncular, inançlı ve inançlarını yaşamaya çalışan oyunculardı. özellikle bu oyuncular ve onların takıma kattığı ruh, galatasaray'ın belli haksızlıklara maruz kaldıktan sonra takıma tekrar gelen hakan şükür'le birlikte 2007-2008 sezonunda alman teknik direktörün ayrılmasına rağmen son beş maçını kazanarak son şampiyonluğuna ulaşmasına sebep oldu. ne var ki bu oyuncular, fatih altaylı'nın da itiraf ettiği gibi, namaz kıldıkları, türkiye'de islâmî olan her şeye düşman bir oligarşinin asla hazmedemediği ve görmek istemediği bir futbolcu profili ortaya koydukları için galatasaray'dan uzaklaştırıldı ve aynı sebeple, bir de fethullah gülen hocaefendi'ye sevgisini açıkça beyan edebildiği için hakan, 2008'deki başarının ardından, devam edegelen bir haksızlık ve vefasızlıkla yeniden takımdan kopmak zorunda bırakıldı. yazdıklarım, arşivlerde duruyor. ersun yanal, hakan'ı millî takım'a malûm baskılarla almayınca "ersun yanal gider, hakan millî takım'da yine oynar" dedim. fatih terim'in hakan şükür galatasaray'a imza atacakken son anda vazgeçmesi üzerine, "bu, galatasaray'ın çöküşünün başlangıcıdır" dedim. terim, son defa millî takım'ın başına getirilince, "galatasaray'daki ilk döneminde davrandığı gibi, yani mütevazi ve ağzı dualı davranır, 'imparator' havasına girmezse başarılı olur, yoksa hüsran!" diye yazdım. hepsi gerçekleşti. galatasaray, son iki yıl belki tarihinin en güçlü kadrolarını kurdu ve beş yıl barcelona'yı çalıştırmış bir teknik direktörü takımın başına getirdi. yine, fenerbahçeli yakınlarımın olduğu bir mecliste, "galatasaray'dan çekinmeyin, galatasaray en fazla ilk 10'a oynar" dedim. daha da kötü, düşmemeye oynuyor. çünkü inanıyorum ki, adnan polat da, inancına rağmen, kendisini galatasaray'ın başına getirenlerin istekleri istikametinde davrandı ve son verilmesi gereken zulme son veremedi. abdurrahim albayrak da ihtimal aynı sebeple harcandı.

    --- alıntı ---
    http://www.zaman.com.tr/...r-misali-galatasaray
  • 1424
    bugün world of warcraft oynarken, manchester united fanatiği bir arkadaşımla futbol sohbeti yapıyordum. kendisi dedi ki "bizi elediğiniz maçı hala unutamıyorum, bayadır avrupa'da yoksunuz yeni stat'da yaptınız umarım en kısa sürede sizi yeneriz". ben sonra kendisine "bu sene küme düşme ihtimalimiz var" dedim. cevap vermedi. adamı böyle şoka uğratan bir takım işte galatasaray. adam belki de ölmüştür ne bileyim. beklenti neydi, ne cevap aldı diye.
  • 1425
    türkiye'nin en saygın kulübü. ama maalesef 3 büyükler arasında en kötü kadroya sahip olan takımım. yine de ligdeki konumunu hak etmiyor. evet galatasaray''ın kadrosu kötü özellikle yerli oyuncuların çoğunluğu galatasaray da oynayabilecek kapasiteye sahip değil. ancak birçok maçta hakemler tarafından hakkının yendiği de unutulmamalı. spor programlarının çoğu özellikle -telegol- her hafta galatasaray da yeni bir skandal arıyor.hiçbişey bulamazsa kendileri birşeyler yaratıyor. ayrıca galatasaray camiasında fenerbahçeye göre çok seslilik mevcut. fenerbahçe de aziz yıldırım'a karşı çıkan anında kulüpten aforoz edilir. ama galatasaray böyle değildir. bu durum medyaya çok malzeme çıkarsa da aslında iyi bir özellik tek bir kişinin hakim olduğu bir kulüp mutlak monarşinin spordaki örneğidir. galatasaray'ın şuan ki durumunu son 10 yılda oluşan ve gitgide büyüyen bir iltihabın patlaması olarak görüyorum umarım mikroplarından bir an önce arınır ve yeni gelen yönetim eskisini aratmaz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın