• 1352
    şu son 2 sene de o kadar çok üzdü ki bizi artık üzülmek denen şey anlamını yitirmeye başladı. acı eşiğimiz mi arttı ne olduysa, he deyip geçiyorum her şeye. yine de çok seviyorum, üşenmeden saatlerce yol gidiyorum kendisi için. belki de sadece çok seviyorum. neyse birlikte düştük, birlikte kalkacağız ayağa aslanım, merak etme.

    ayrıca şu gece için kendisine pink floyd'dan comfortably numb parçasını armağan ediyorum...
  • 1353
    en az 4 yıl lazım galatasaray’ın tekrar benliğine kavuşabilmesi için. öyle bir durum söz konusu ki şimdi, tsunami tarafından yerle bir edilmiş bir şehir görüntüsü veriyor. 25 milyonluk bir şehir. nerden bakarsan bak yıkılmış viran olmuş durumda. bir parça umut bir parça ekmek için sıraya girmiş beklemekte olan bir halk. bu tsunami doğal yollarla oluşmadı tabiî ki. bir sürü deprem bir sürü artçı deprem gerçekleşti, her hangi bir uyarı sistemi olmadığı içinde tsunami kaçınılmaz hale geldi.

    bünyemizde açılan bu izleri silmek kolay olmayacak, hatta bir çoğumuz da bu izler kalacaktır. küçük nesillerde daha kalıcı olabilir ve gençliklerinde bu nu en derin haliyle hissedebilirler. yaşı 25 ile 30 arasında olanlar ve daha büyükler geçmiş yıllarda yaşadıkları başarıların verdiği öz güvenle kendilerini avutabilirler belki. 20 yaşının altında olanlar çok net hatırlamadıkları ve o güven veren atmosferleri yaşamadıkları için sıkıntılı dönemler geçirmeleri söz konusu olacaktır. tabi tarihi okuyup bilgi edinmeleri mümkün ama hepimiz biliyoruz ki tarihle övünmek bir yere kadar mutlu edici, her dakika tarihten bahsetmek tarihle yaşamak bir yerde insanın kendisini kandırması demek gibi geliyor bana. bu gün, şu an, yarın, gelecek mühim olan.

    şöyle bir gerçek var hayatın içinde, başarıları elde etmek, büyük hayalleri gerçekleştirmek çok zordur, çok emek ister. çok çalışırsın uzun yıllar alır, 10 yıllar 20 yıllar geçer, çalışırsın çalışırsın ve sonunda elde edersin. ama elde ettiğin başarıların devamını getiremediğinde 3 yıl içersinde sermayen sıfıra iner, tükenirsin. evet uefa kupasını aldın, avrupa’nın alayına giderlendin, süper kupa’yıda aldın, ya devamı ? bunlarla övün bunlarla gururlan tabiî ki, tabiî ki her şey unutulur bunlar unutulmaz, fakat yetmezde, yetmemeliydi !

    okuduğumuz ağabeylerimizin büyüklerimizin anlattığı kadarıyla 14 yıllık süreçte bile bu kadar hedefsiz kalınmamıştı. tabi o süreçte teknoloji bu kadar gelişmiş, internet yaygın bir araç olsaydı yine aynı olur muydu dayanma bağımında bilmiyorum. hedefsiz bir takım hedefsiz bir camia, küçülmeye devam eder. bilenler bilir bir söz vardır, “büyümeyen şirket küçülmeye mahkumdur” diye yani sen ben böyle iyiyim benim elde ettiğim başarılar bana yeter kendi yağımda kavrulayım dersen küçülürsün. bırak küçülmeyi orta karar bir hale gelmeyi daha da kötüye gitmesi an meselisi halinde.

    başta da dediğim gibi en az 4 yıl lazım sadece yeni bir vizyon oluşturmak için, yeni bir düşünce oluşturabilmek için. yıkılmış viran olmuş bir şehir görüntüsü geliyor hep gözlerimin önüme, sıraya girmiş insanlar umut dileniyorlar, bende sıradayım. dozerler şehre girecek ilk önce enkazı kaldırıp kamyonlara yükleyecek, belki halk için geçici baraka evler yapılabilir tabi ama amaç kalıcı yerleşim yerleri yapılmalı, depreme dayanıklı evler, depreme dayanıklı dev kuleler yapılmalı ki bir gerçek var türkiye depremler bölgesi üzerindedir. hayalsiz yaşanmaz, yeni hayallere yeni yüzlere yeni karakterlere ihtiyacımız var.
  • 1356
    bazen uyuyamazsın, hülyalara dalarsın ayıkken.. aklına en güzel günlerin gelir. birinde ellerini yumruk yapmış kapalıya koşan tugay'ı görürsün, yıkılırsın tribünün önüne sen de.. zır deli derler belki ama senden delisi hagi ateşlemiştir füzenin fitilini sol ayağıyla.. çatala giderken çaresizce uçan monaco'nun kalecisini görürsün.. onun çaresizliği seni mutluluktan çıldırtandır.. bir an üşürsün, yatağın soğukluğu değil de, ankara'nın ayazında tir tir titrediğin, çamurun içinden ümit karan'ın indirdiği topa vuran lincolnün attığı goldeki halin gelir aklına.. çamurun içinde tribünlerin önüne atlayanlarla beraber, çamur sana ne kadar saf, ne kadar güzel gelir, içine atlamak istersin.. gözbebeğin arda gibi sökersin topu sağ kanattan, dalarsın içeriye, onun da küçükken odasında posteri olan adama çıkartırsın topu, kral derler kısaca ona. o bitirir her zaman en iyi şekilde yaptığı gibi, sahada yumak olursun.. son dakikada sabri olur, kornerden geriye seken topa can havliyle vurursun.. 3 gün önce sana ana avrat söven tribünlere koşarsın, mutluluktan hepsini içine sokasın gelir..

    bazen uyuyamazsın, hülyalara dalarsın uzun.. yüzünde içten ama azıcık bir tebessümle dikersin gözlerini tavana.. işte dünyaya baktığın sarı kırmızı gözlüktür o yüzüne tatlı tebessümü konduran..

    zır deli derler sana.. haklıdırlar aslında, hiç mutsuz deli gören var mı acaba?
  • 1358
    elimde degil, cok seviyorum. terketmedi, terk edemez sevdan beni. asigim sana, asiginim galatasaray. su yasa geldim (40) ne acilar ne sevincler yasattin bana. ulan evladim gibisin, babam gibisin galatasaray. et tirnaktan ayrilir mi? karnesi zayif diye cocuk dovulur mu? evlatliktan reddedilir mi? kizdi bagirdi diye baba reddedilir mi? iste sen benim icin boylesin galatasaray.

    ooooff ooffff.... cim bom bom'um benim....
  • 1359
    18 mart 2011 galatasaray fenerbahçe maçı sonrasında bir şey dikkatimi çekti.

    fenerbahçe maçı kazanmış, bunun keyfini sürüyor, futbolcular da röportajlar veriyorlar.

    ve hemen hemen her futbolcu, ertesi gün avrupa'da final four mücadelesine başlayacak fenerbahçe bayan voleybol takımına desteklerini iletiyor, onlara başarı diliyor ve taraftarlarını desteğe çağırıyor.

    fenerbahçe'yi kum tanesi kadar sevmem ama buradaki davranış, sanki bizim kaybettiğimiz bir şeymiş ama önemli bir şeymiş gibi geliyor.

    paramparça bir kulüp olduk bu sene. futbolcuların birbirinden haberi bile yokmuş, birbirlerini tanımıyormuş gibiler. birbirlerini tanımıyorlar ve kulübü de tanımıyorlar. nasıl bir kulübün oyuncusu olduklarından habersizler. merak ediyorum kaç tanesi 17 mayıs 2000 arsenal - galatasaray maçını cd'den dahi olsa izledi. kaç tanesinin umrunda. ya da kaç tanesi ertesi gün basketbol liginde tepeye oynayan erkek basketbol takımının maçı olduğunu biliyordu. belki arda biliyordur, belki sabri, muhtemelen o kadar.

    biz nakit akışı çok yüksek olan, dünyanın elit kulüpleri kadar gelirleri olan bir takım değiliz. hiç bir zaman da olmadık. galatasaray, eşittir ruh. o ruh yoksa, sıradanlaşır ve basitleşiriz.

    bize bu ruhu en başta sıkı bir disiplin ve otoriteyle, ardından da saha içinde ve dışında mümkün olduğunca daha az riskli ve doğru hamlelerle yeniden kazandıracak idareciler, antrenörler, oyuncular ve taraftarlar lazım...
  • 1360
    --- alıntı ---

    şikayetim yok..,

    beşiktaşlı ve fenerbahçeli amcaların, dayıların arasında neyin ne olduğunu bilmezken daha, hangi takımlısın diye sorduklarında bir beşiktaş bir fenerbahçe diyormuşum soranlara. yemin ederim hatırlamıyorum ama amcam yalan söylemez biliyorum. ama adını ilk duyduğum zamanı hatırlıyorum beşiktaş bizi 3-1'mi ne yenmiş birgün amcam kucağına almış beni galatasaray'ı yendik diyor. 3 tane atmışız. biz kimiz blmiyorum. hiçbir aidiyet hissetmiyorum. ilk o an duyuyorum adını ve ben galatasarayı tutabilirmiyim amca diyorum. amcam o günden beri beni o kadar da sevmiyor hissediyorum.

    ama şikayetim yok

    niye öyle dedim emin değilim. tartsan 30 kilo çekmem. yenildiğin için senin yanında olmak istiyorum. bir de adın çok güzel onu biliyorum.galatasaray o ana kadar duyduğum en güzel şeymiş gibi geliyor. hatırlıyorum çünkü hala aynı şeyi hissediyorum.

    hiç şikayetim yok

    nasıl olsun ki tesadüfen koca tarihinin en güzel zamanına doğmuşum. hep mutluyum. gerçi bazen fight club geliyor aklıma ''bizler tarihin ortanca çocuğuyuz'' diye dertleniyorum yaşadığım zamana ama sikerim kapitalizmi, tüketim toplumunu 17 mayıs 2000 geliyor aklıma hemen unutuyorum. aklım gidiyor. hagi'yi izledim ben. gördüm onu top oynarken. benimle aynı şeye inanıyordu. aynı şeye sevinip aynı şeye üzülüyoruz uzun zamandır. onu yalnızca sahada görmedim ben o yüzden kıyas yapabilirim. en yakışıklı hali sarı kırmızı parçalıyla top peşinde koşarkenki haliydi. tyler durden geliyor aklıma. herkese hagi tyler'dan daha yakışıklı diyorum çok azı inanıyor. diğerleri bana içinde ''sarı, six pack, kaş, göz'' geçen cümleler kuruyorlar ama anlamıyorum. hagi geliyor aklıma. aklım gidiyor. yakışıklılığın o şeylerle ne alakası var hiç anlamıyorum.o zamanlar hepimiz güzeliz aslında.sarı kırmızı yetiyor yakışıklı olmaya.herşey olabilecek en güzel haliyle giderken o ''yoruldum artık bu sene bırakacağım'' diyor. yine hiçbir şey anlamıyorum.topa vurmasına bile gerek yok aslında parçalıyı giyip sahaya çıksa yeter ama o vermiş kararını. iyiydik lan diyebiliyorum sadece. kızamıyorum bile.son kez mabette göründüğü gün boğazın karşı yakası şampiyonluk kutluyor. biz giden beşinci şampiyonluğa değil 10'un vedasına üzülüyoruz.o gün farkında değilim ama sanırım bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. yeni yeni algılıyorum...

    ama şikayetim yok

    her güzel şeyin bir sonu olduğunu kız arkadaşım beni içinde sen geçen cümleler kurup terkederken anlıyorum.şikayet etmiyorum o gün denizli maçı var. maç pek iyi gitmiyor. kaybetmeye pek alışmamışız. dedik ya tarihin en güzel zamanına doğmuşuz diye. her mağlubiyetten sonra hissettiğimi bir kez daha hissediyorum kolum kırılmış gibi canım acıyor.

    şikayetim yok

    top peşinde koşuyoruz.düşe kalka oynuyoruz işte .doğal yani bir tarafını kırmak. her kırıldığında öncekiler geliyor aklımıza. ilk defa kırılmadı bir de son da değil sanırım daha çok kırılacak biliyoruz ama mutluyuz. çabuk iyileşiyoruz. bazen o kadar güzel kırıyoruz ki kolumuzu çok mutlu oluyoruz. kırılacaksa böyle kırılsın diyoruz. annem beni hiç anlamıyor sana ekmek mi veriyorlar çocuk diye soruyor her defasında, ben de onu hiç anlamıyorum ama seviyoruz birbirimizi. soranlara fenerbahçeliyim diyor ama galatasaray kazansın diye gizlice dua ederken görüyorum onu hep. galiba kolum kırılsın istemiyor. kadıköye gitme diyor. her seferinde bir tarafımı kırıp geliyormuşum.ama eş dost ziyareti en azından bayramlarda bir kere olsun gitmek mecbur yani. bizim en eski aile dostumuz orada oturuyor. ben çok sonradan tanımışım ama benden önce tanıyanlar ne hissediyorsa aynı şeyi hissediyorum. seveyim mi nefret mi edeyim hiç bilmiyorum. benim yaşıtım olan çocuklarıyla onun odasında oynarken birden elimi büküyor.elim çok acıyor ama onun annesi, diğer misafirler hatta benim annem dahil herkes bana kızıyor.mzıkçılığı o yaptı ama anlatamıyorum.onun odasında onun kurallarıyla oynarken onu yenemeyeceğimi çok sonradan anlıyorum. bizim ev küçük benim odam yok. yıllar önce bir kooperatife yazılmışız ama müteahhit ipnenin birii çıkmış biz de pek ısrarcı davranmıyormuşuz o yüzden onlar bize geldiğinde bizim küçük salonda herkesin önünde oynuyoruz. onun bana yaptığını ben ona yapamıyorum. herkes daha bi dikkatle izliyor bizi. ev küçük ondan galiba. bir de geçen bayram biraz dövüşmüşüz diye bu bayram öncesi herkes uslu çocuk olmakla ilgili çok fazla konuşuyor. kolumun acıması eyvallah ama kolum acıyor diye annem bana kızınca daha çok canım acıyor...

    allah belamı versin şikayetim yok

    haytta ki en büyük acıyı bu zannederken; vücudum daha önce olmadığı kadar acı çekiyor.sürekli bir acı. daha düzelmeye fırsat bulamadan başka bir yerim acıyor.hiç alışık değilim buna her tarafım çok acıyor .10 yıl önce bir mayıs ayı ne kadar mutlu olduğumuzu hatırlıyorum.

    ben jack'in hep o günü hatırlayan hafızasıyım...

    çare olmuyor.daha çok acıtıyor.kanser gibi birşey galiba.o kadar acıyor ki kolumun kırıldığı günleri çok özlüyorum. tabi bir de 17 mayıs 2000'i. hayat hep öyle geçecekmiş gibi geliyordu.bütün acıları bugüne biriktirmişiz galiba. bambaşka bir acı bu bir süre sonra hissizliğe dönüşüyor.her hafta düşüyoruz ve artık hiç eskisi gibi acıtmıyor düşmelerimiz. comfortably numb durumu gibi hiçbir şey hissetmiyoruz artık...

    yine de şikayetim yok

    kooperatif bir şekilde bitmiş. hiç paramız gitmemiş ama paranın dışında hiç kaybetmememiz gereken çok şeyi kaybetmişiz.ortak aklımız da dahil buna.bizim evde kimse ne yaptığını bilmiyor.işler hiç görmediğim kadar karışık. kendimi çok çıplak hissediyorum. diğerlerinden daha güzel bir evde oturmak güzel ama bizim aile başkaydı sanki artık bizde o nefret ettiğim diğer ailelere benzemeye başlıyoruz. bu yeni evi çok beklemiştim ama bu şekilde gelmek canımı sıkıyor. aklımda hep o gün var. allah belamı versin mızıkçılık yapmak için değil sadece kendi odamda normal kurallarla oynamak istiyorum. kadıköy'deki dostlar geliyor. daha önce de gelen oldu ama bu başka biliyorum. başka türlü hazırlanmak lazım ama dedim ya bizim aile aklını yitirdi diye, kimse ne yaptığını bilmiyor. en büyüğümüz bugün çok uzağa işeyeceğim diye tutturmuş. hatta en uzağa .çok iddialı. bu işle ilgilenen saçma sapan adamlar çağırmış evimize ölçsünler diye. ben de birkaç bardak su getiriyorum aklım nerede hiç bilmiyorum.ama bir amacım yok zaten yıllardır benim gibilerle bu işlere biz bakıyoruz. o çocuk geliyor. odamda çok mutluyum. sebebi artık benim de bir odaya sahip olmam değil hep beraber oynuyoruz. sanki bu sefer olacak gibi herşey güzel başlıyor ama birden giderayak kolumu tutuyor yine, böyle yapınca acıyor mu diye soruyor ? vereceğim cevap umurunda değil. bu sefer değil zaten perişan haldeyim demek istiyorum ama ağzımdan birşey çıkmıyor. zaten beni dinlemez derdi sadece benimle değil bu aralar biliyorum. kolum ne zamandır acımıyor sanırım ona güveniyorum. bir de benim odamda bana birşey olmaz diye düşünüyorum...

    önce bir ses sonra eski aynı sessizlik.bu daha öncekilere benzemiyor.çok canım yanıyor.

    şikayetim yok...

    uzun zamandır hissetmediğim bir duyguyu yeniden hissediyorum.
    kolum kırık.canım çok acıyor.bu sefer kimsenin suçu yok.herkes ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor.bir de artık kimse de şaşırmıyor zaten.

    olduğum yere oturuyorum. simasına alışık olmadığım adamlar görüyorum bizim evde. eski evimizde de tanımadığım çok adam görüyordum ama onlar bana daha çok beziyordu sanki. aklımı yitirmiş gibiyim neler oluyor hiç anlamıyorum.

    ama yeni evimizi de bir türlü sevemiyorum...

    şikayet etmiyorum

    hala birisi galatasaray dediğinde sebepsiz mutlu oluyorum.
    ben bu hayatta galiba en çok seni seviyorum...
    (grkmkkr, 20.03.2011 00:21 ~ 00:27)

    --- alıntı ---

    ekşi'den alıntı.
  • 1362
    içim yanıyor vallahi.

    çaresizce düşüyor gözlerimizin önünde. sanki bahsettiğimiz 106 yıllık ve birçok branşta yarışan bir kulüp değil de sadece bir futbol takımından ibaret, kültürü, temsil ettiği bir şeyi olmayan bir topluluk. sanki galatasaray deyince aklımıza futbol sahalarında aldığımız yenilgilerden mütevellit boyun büktüren tarafımız bizim.

    sanki her yenildiğinde benim suçummuş gibi utandığım, yenildiğimiz maçtan sonra sırf yenildik diye yediğim tırnaklarıma acıdığım artık. günlerdir yazmıyorum. yazamıyorum ki hiç. ne yapayım ki; gelip millete hadi hadi her şey çok güzel olacak mı diyeyim? arkadaşlarıma sebepsiz gaz mı vereyim? bitti işte. sadece bitti. artık bir elimizden tutacağa ihtiyaç var, çünkü öyle bir bitti ki...

    off the record bir olay paylaşayım;

    ben kısa bir proje kapsamında harbiye askeri müzede çalışıyorum. hafta içi belirli zamanlarda mehteran bölüğü çalışma yapıyor, ofislerden de duyuluyor tabi ki. çalan; fetih marşı. ezgisi çok güzel, sözleri daha da güzel. ne bileyim zaten böyle gaz müziklerin aşığıyımdır. bir anda fetih marşını çalmaya başladılar ama müzik, sözleri bastırıyor. sonra açtım google'dan sözlerini arattım. sözlere baktım... ışık yandı. aklıma bir pankart fikri geldi. hemen hagi'nin yaşına baktım: 47. fatih terim'in uefa'yı kaldırdığı seneki yaşı 47. işte orada fetih marşı sözlerinden yeni pankartın fikrini arak yaptım;

    sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın,
    fatih'in avrupa'yı fethettiği yaştasın...

    ya da;

    şu kırık abideyi* yükseltecek taştasın,
    fatih'in avrupa'yı fethettiği yaştasın...

    allah biliyor ya hagi ile silkinip kalkmayı çok düşünmüştüm. ama olmadı. olamadı. rijkaard gidecek gibi şeyler söylendiğinde allah korusun diyordum. düşünsenize başka ne insana allah'a bu kadar sığınacak bir korku verir ki? veriyordu işte rijkaard'ın gitme düşüncesi. peki ya hagi'nin ziyan edilme olayı? hagi ilk geldiğinde ''kızgın olduğumuz yönetimin ağzımıza çaldığı bir parmak bal'' benzetmesini yapmıştım. hakikaten öyleydi. bir anne nasıl ki çocuğuna sevmediği yemeği yedirirken en sevdiği oyuncağını sallayarak dikkat dağıtır, aynen yönetim de taraftara ve camiaya bunu yapıyordu. ve ben bu korkudan da sığınarak allah'a, allah korusun demiştim.

    ne kaldı ki dualarımızdan başka verecek? gitsem arda turan'ın ayaklarına kapansam, baros'a hediyeler alıp yalvarsam her maçı kazanacaklar mı ki? bir taraftar olarak buraya karalamaktan başka ne gelir elden?

    bugün, gün itibarı ile tüm maçlarımızı da kazansak şampiyon olamıyoruz. bitti. şampiyonluk şansımız bitti. ne kadar çocukça değil mi, bu halde bile matematiksel olarak bitmeden şampiyonluğu kaybetmeyeceğimize inanmak? ne büyük hayalperestlik değil mi? ama salakça inandım işte. biraz önce puan tablosunu incelerken yüreğime oturdu.

    istanbul yüzme ihtisas kulübündeki yıllarımda ziya diye bir arkadaşım vardı. yenilgiye bu kadar büyük tahammülsüzlük gösterenini bulamazsınız. apayrı bir karakter, bir tez konusuydu resmen. yüzme yarışında 1. olamayacağını kestirince kafası suda girerdi son metrelere. yenilgi utançtı onun için. artık benim için de öyle galatasaray söz konusu ise eğer. yenilgi artık utanç halini almaya başladı.

    ne denir ki bu saatten sonra? ne yapılır? var mı çare ahd-ı vefadan gayrı?

    yaşattığı onca güzel anıların ya da yaşatacağı onca güzel anıların hatrına binaen değil, sadece evveliyatından tarafını seçip bir an bile pişmanlık duymadığım için hala galatasaray.

    bundan daha kötü günler olacağını bilsem bile galatasaray.

    sen dayan ne olur, dayan galatasaray...
  • 1366
    kendimi bildim bileli galatasaraylıyım, ömrüm boyunca devamlı maçlara gider, her alanda kulübümü destekler ve dikkatle takip ederim. her taraftar takımı kazansın ister ama benim için galatasaraylılık hiç bir zaman saha sonuçlarına endeksli olmadı. beni galatasaray'a bağlayan şey sadece galatasaray'a ait olan o çok özel değerlerdi. çocukluğumdan beri gizliden gizliye babamı izleyerek aldığım galatasaraylılık öğretisi, bugün sahip olduğum taraftarlık karakterimin oluşmasında büyük rol oynamıştır. babam o unutulmayan 14 senelik şampiyonluk hasretini bilfiil yaşamış galatasaraylılardan biridir. ancak bu zaman zarfında bırakın sami yen'deki maçları, bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi, çocukları ve düzenli olarak gitmesi gereken bir işi olduğu halde deplasmanlardaki bir çok maçı da kaçırmazdı.

    ben ise o 14 senelik dönemin orta ve son zamanlarını yaşamış ama sonrasında türkiye'de ve hatta dünyada, bir taraftarın yaşayabileceği en büyük gururları da yaşamış nesildenim aynı zamanda. zaman zaman babamın fenerli arkadaşları ya da bazı akraba ve aile dostları tarafından "bu yaşına kadar hiç şampiyonluk gördün mü la? ehebelehebehele" şeklinde makaraya maruz kalsam da içimdeki galatasaray sevgisi azalmadan aksine daha da fazla büyüdü. ve allah'a sonsuz şükürler olsun ki bir süre sonra yani 2000'li yıllarda hepsine o söyledikleri lafları misliyle geri iteledim. hem de çoğunun akraba, aile dostu ya da babamın arkadaşı olduğuna filan bakmadan, adeta bir nihat doğan edasıyla kükreyip, umarsızca verdim ayarı, verdim psikolojik küsküyü. neyse, zaten asıl konu da o değil.

    şimdi objektif olarak bir durum tespiti yapalım. ben bugüne kadar oldukça kötü geçen sezonlar hatırlarım, her ne kadar bu sezon olduğu gibi olmasa da.
    sezon başında bir entry'de de yazmıştım. galatasaray futbol takımı ligdeki en kötü 5-6 takım'dan biri diye. zaten o zamandan bu zamana kadar tüm maçları da o gözle izlediğim için alınan kötü sonuçların hemen hemen hiç birine fazla şaşırmadım. ben ligdeki en kötü 5-6 takım'dan biriyiz derken oyuncu kalitesi bakımından bir değerlendirme yapmıyorum. evet bireysel olarak bazı iyi oyuncularımız var ama bir takımımız yok. türk telekom arena'da oynanan tüm maçları bizzat stadyumda, diğer maçları da televizyondan izledim, izledik. ligin en kötü takımlarından biri olarak gösterilen sivasspor maçında, küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş olan bucaspor'la oynanan maçları izlerken bile bu apaçık ortada idi. bu takım bariz kötü. evet bucaspor bile bizden iyi bir 'takım' , en azından bir taktik ve stratejileri var, sahada ne yapacaklarını biliyorlar ve bunu yapmaya gayret ediyorlar. ancak oyuncu kaliteleri iyi olmadığı için bunu başaramadıklarından kötü takım olarak adlandırılıyorlar.

    galatasaray'a gelirsek, herhangi bir oyun planı ve stratejisi ile kimin nerede oynadığı belli olmayan, sahada ne yapacağını hiç bilmeyen bir takım. pası alınca kime pas vereceğine ancak pası aldıktan sonra karar vermeye çalışan, sadece kendine, tribüne ve sözleşmeye oynayan disiplinsiz, bir çoğu da alemci ve bir çok ahlaki değerleri, en azından iş ahlakı konusunda ki değerleri eksik futbolcular. tabi ki bütün bunların asıl sorumlusu gerekli organizasyonu sağlayamamış başarısız menajer, kulüp yönetimi, başkan falan filan.

    galatasaray'ı sevmek güzeldir, ne şekilde seversen sev. istersen uzaktan sev, istersen yakından. başta da yazmıştım, benim taraftarlığım hiç bir zaman saha sonuçlarına endeksli olmadı. hatta gariptir, ne zaman galatasaray çok başarılı oldu (özellikle 2000 dönemi) , hani bir şarkı var ya "seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" diye, işte ben o zamanlarda en çok uzaktan sevmeyi sevdim galatasaray'ı. çünkü o dönemler seveni çoktu, herkes çok seviyordu, çünkü başarılıydı, tribüne gidip destek vermekse eğer, eski açık biletinin karaborsada yüzbinlerce liraya satıldığı, milletin o süper galatasaray'ı görmek, tribünde gidip zevk yapmak için için akın akın stada koştuğu günlerde, uzaktan sevmeyi daha çok seviyordum. nasılsa bana ihtiyacı yoktu, seveni de, destek vereni de çoktu. ancak ne zaman takım kötü gitmeye başlar işte o zaman yanardı içimde ateş. gidip sahada rakibini eze eze yenen galatasaray'ı izlemekten çok takımın desteğe ihtiyaç duyduğu günlerde, içimdeki o inanılmaz ve bastırılamaz tribünde olma isteğini nasıl bir cümle ya da kelime ile açıklayacağımı bulamıyorum. o nedendir ki kadıköy'de alınan nice fener mağlubiyetlerinden sonra tribüne gidip, deli gibi tezahürat yapmasam da, ellerim patlayana kadar alkışlamasam da, taraftarlık bilincin de ötesinde içgüdüsel bir şekilde en azından orada, takımın yanında olma isteğim her zaman daha ağır basmıştır.

    bu sezon yaşanan başarısızlığın nedenlerini kendimce anlatmaya çalıştım. bu hataları yapanlar da bizim başkan ve bizim yönetimimiz, yani galatasaraylılar. sonuçta bu durumu düzeltecek olan da yine galatasaray'ın kendisidir. allah'ın izniyle düzeltir de.

    ancak ve de ancak, tüm bu yazdıklarım sonucunda asıl anlatmak istediğim ve beni asıl kahreden konu ise şudur; özellikle bu sezon başından beri federasyon ve hakemlerin galatasaray'a karşı belli bir duruşları vardı ve bunu zaten hepimiz biliyoruz. sezon başında da hakem hatalarından puanlar kaybettik. evet kötü takımdık, kötü top oynuyorduk ama tabi eğer yersen, hakem 'hataları' ile de çok puanımız gitti. yersen derken bu 'hataları' kısmından bahsediyorum.

    asıl dönüm noktası ise türk telekom arena'nın açılış günü yaşananlar ve o andan sonra alenen galatasaray'a cephe almış bir başbakan, spor bakanı, futbol federasyonu ve onun güdümlüsü mhk. o süreçte yaşananlara bakarsanız (gazete arşivlerinden açın okuyun) kaç siyasetçinin, bakanın nasıl açıklamaları oldu, başbakan efendiyi saymıyorum bile. bunların ardından bizzat futbol federasyonu başkanı, bir sürü futbol federasyonu yöneticisi ve bir sürü de yancı yalak apaçık galatasaray'ı hedef tahtasına koydular. bunlara da eyvallah yapsınlar, yapacaklar, işleri de o zaten. ama beni asıl kahreden topyekün millet galatasaray'a saldırırken tek bir galatasaray yöneticisinin resmi olarak kulübünü savunmaması ve ardından sahada galatasaray'a yapılan kıyımın aleni ve cezalandırır şekilde yapılmaya başlanması. verilmeyen goller, penaltılar, haksız kartlar ve sayamayacağım kadar 'hakem hataları' ile çalınan puanlar ve en neticesinde zaten kötü olan takımımızın ligde ve kupada hak ettiğinden de daha kötü bir duruma getirilmesi ama maalesef hala hakkımızı savunan bir başkanımız, onu da geçtim bir yöneticimizin dahi olmaması.

    içimde uzun zamandır yavaş yavaş artmaya başlayan çaresizlik hissinin doruk noktası ise 18 mart 2011 galatasaray fenerbahçe maçı ve fırat aydınus'un yönetimi oldu. ben hayatım boyunca galatasaray'ı bu sezon olduğu kadar sahipsiz ve çaresiz görmemiştim, aslına bakarsanız bu şekilde başka bir takım da görmedim. bu maçta bunun aleni bir utanç belgesi olarak tarihteki yerini almış oldu.

    ne diyelim, sağlık olsun. ama o his, içimi kemiren o çaresizlik hissi var ya, işte o bitmiyor.
  • 1367
    --- alıntı ---

    fenerbahçe kulübü, ezeli rakipleri galatasaray ile deplasmanda yaptıkları maçın ardından taraftarlarına yapılan ikramdan dolayı sarı-kırmızılı yetkililere teşekkür etti.

    kulübün resmi internet sitesinde yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

    "18 mart 2011 cuma günü oynanan galatasaray-fenerbahçe karşılaşmasını ali sami yen spor komplesi türk telekom arena'da izleyen taraftarlarımıza maç sonrasında yapılan çay, kahve ikramından dolayı yetkililere teşekkür ederiz."

    --- alıntı ---

    kendi taraftarını yolan galatasaray yönetimi ne kadar ince ruhluymuş da haberimiz yokmuş.
  • 1368
    son kale programında dandirikten bir kliple, televole zamanının biraz daha günümüz efektleri kullanılaraktan yapılanıyla alttan üstten döşediler yine. ulan susma zamanımız, yutuyoruz hepsini. iyice ayaklar altına aldınız. taaa 2000'de o kupa geldiğinde hırslandınız, hep beraber alaşağı etmek için takımı vargücünüzle çalıştınız. (yönetim şu bu biliyoruz hepsini ama medyanın payını da biliyoruz.) şimdi tam istediğiniz ortam yaratıldı. tadını çıkarın. biz kaydediyoruz yaptıklarınızı teker teker.

    bir zaman gelecek bu camia toparlanacak, gidicez yine o avrupa'dan bi kupa getiricez. programınıza konu yapacaksınız ya reyting için. programa bağlamaya çalışacaksınız ya onu bunu tebrik etmeye. o gün, işte o gün, o kupa türkiye'ye gelmeyecek, yalnız galatasaray'a gelecek.
  • 1369
    kendi kendine zarar veren klüptür. zamanında doğru hamleleri yapamayarak istikrarlı bir takım olmak yerine saçma sapan bir takım olmuştur.

    basın, medya falan hikaye. isterse tüm ülke fenerli bile olsa, elinde mükemmel fırsat varken değerlendiremezsen işte böyle hala 10 yıl önce gelen başarılarla övünür durursun.

    gerçi olaya başka bir taraftan baktığımızda türk futbolu'nda hala zerre gelişme yoktur. hala en başarılı klüptür ve diğer ezeli rakipleri de bir arpa boyu yol katedememiştir.
  • 1370
    ne diyorduk hep birlikte ?
    giden her sevgilinin ardından hep biz olduk el sallayan...haykırsak duyarlar mı sesimizi ?
    duymazlar artık...duymasınlar da zaten...
    nedir bizi bu hale getiren ? nasıl dipsiz kuyuların dibini bulduk birlikte?
    suçlu futbolcular mı?
    teknik direktörler mi?
    taraftarlar mı?
    yoksa tüm bu güçleri birleştirmesi ve yönetmesi gereken baştaki kişiler mi ?
    suçu ona buna atarak, birilerini kurban edip kendine basamak yaparak geldiğin noktada dar ağacını hazırla sayın yönetici. bu saatten sonra o makamda kaldığın her dakika bana, bize bir küfürdür.
    sırada kim var ?
    yeni bir efsane mi? fazla da kalmadı zaten sayende çevremizde.
    biraz yüreğin olsaydı şayet, çıkar taraftarın karşısına ben bu işi beceremedim derdin. bu işi daha iyi yapabilecek biri vardır elbet deyip koltuğunu ona bırakırdın. artık senin adını, eski koltuk sevdalısı politikacıların yanına kazıdım.
    biraz yüzün varsa, biraz onur kaldıysa...lütfen git...çünkü eğer gitmezsen bu rica çok daha büyük şeylere gebe!
    yine de...yollar uzun, dikenli, taşlı olsa da...dayan galatasaray...
  • 1371
    " bazen vefa semt adı değildir! 14 yıl kan kusup olümüne arkasında durmaktır her şartta yıkılmaz bir duvarcasına "

    http://www.youtube.com/watch?v=SYbIKLyNCHA

    " bazen sevgi anne, baba, eş, dost değildir... onlardan ötedir. tutkudur renklere.. armaya.. ayrılmaz parçancasına... "

    sen en güzel duygulardan birisin bazı insanlar için... sen bana/bize neler yaşattın belki sen bile farkında değilsin... bir çocuğu sevinçten ağlarken gördün mü sen hiç ? evet evet yanlış duymadın! belki de senin hiçbir şeyin farkında olmadığını düşündüğün o çocuk senin sayende sevinçten ağladı daha 11-12 yaşındayken belki de ilk defa... bunun anlamının ne olduğunu bilmeden... sen görmedin ama o çocuk ağladı senin ne kadar büyük bir kahraman olduğunu düşünerek... nasıl elde ettiğini bilmeden belki de kendisiyle ilk defa gurur duydu bu çocuk... galatasaraylı olduğu için... seni neden seviyorum bilmiyorum. ama en güzel sevgi neden olduğunu bilmeden karşılıksız sevmek değil midir? anne, baba, kardeş sevgisi gibi... ama bu farklı bir şey... sen farklı bir şeysin. sen nesin biliyor musun? cimbom bom!!
  • 1372
    --- alıntı ---
    biz öyle kendi hayatımızı efendi gibi yaşamaya çalışırken ne biliyim.

    sağa sola salça olmadan, belki en büyük keyfimiz; günesin allahına kadar vurduğu altın sarısı biramızı yudumlarken, birbirimize ask acılarımızı, ''pardon! gözüme toz kaçtı!'' hissiyatı içinde fısıldarken.. bacağımıza sürünüp duran bir kediyi okşarken, ''oğlum bu kedi hayvanı var ya, tekamül zincirinin en son halkasi lan. "buda'dan bile daha bilge lan bu hayvan!'' seklinde naif muhabbetlerimizi yaparken, kanımızı dökerek kurduğumuz ayyaş cumhuriyetin en aşağılık başkentleri aksaray meyhanelerinde ileri karakolları olan parklarda..

    gökte sadece sahici bir dolunay..

    elimizde güzel marmara..

    şehrin götünde pireler uçusurken ve biz terkedilen bir sevgili nasil üşürse, işte öyle üşürken..

    ve daha on yedi,on yedi, on yedi iken aşk konuşulur değil mi? hayır!

    biz senin adını fısıldıyorduk galatasaray, bunu hiç bilmeyeceksin!

    gecenin çükünde her türk babası gibi ayyaş bir babanın sızmasını bekledikten sonra, yine boynumuzda sarı-kırmızı kaşkollar ..

    yine aynı dolunayın altında buluşup, bağrında gecelemek için sana koşarken içtigimiz o güzel marmaranın bile adın kadar içimizi ısıtamadığını hiç bilmeyeceksin galatasaray!

    1980'ler.. sokağa çıkma yasakları, daha on yedi, on yedi bile değilken geceleri boynumuzda sarı kırmızı kaşkollar..
    elimizde sarı kırmızı pankartlar..

    bir militan gibi toplum polislerinden kaçarken,

    ve bütün yaşıtlarımız..

    geceleri, gayrimeşru bu şehrin, gayrimeşru duvarlarına "kahrolsun faşizm" yazarken;

    biz geceleri aynı duvarlara "en büyük cimbom" yazdık

    ve bütün yaşıtlarımız gündüzleri mütemadiyen fenerli iken; biz aleme inat seni sevdik.

    komik olan şuydu; tarihinin en zavallı dönemiymiş meğer, hiç şampiyon olamazdın o zamanlar, biz de zaten farkında değildik. hep güzel marmaraydık çünkü.

    daha on yedi, on yedi bile değildik.. neden gaassaray? diyenlere; because, güzel marmarayla güzel gidiyor! derdik ki bunu hiç bilmezsin..

    daha on yedi, on yedi bile değildim diyorum... alooo? ulan gaassaray! söyleyecek o kadar çok şeyim var ki sana! ulan! anlatacak o kadar çok hikayem var ki gaassaray! anam avradım olsun hiç bilemeyeceksin! bu kediler var ya.. çok enteresan hayvanlar abi...

    --- alıntı ---

    ultraslan kayseri.
  • 1373
    kenan doğulu'nun sen benim en kıymetlimsin şarkısı eşliğinde hazırlanmakta klip, merak konusudur.
    çok güzel bir seçim olmuş. galatasaray'ımızı oldukça iyi anlatan bir şarkı olsa gerek son günler için baktığımızda..
    heyecanla bekliyoruz..

    --- alıntı ---

    bakma öyle kirgin kirgin
    yüreğim zaten perperişan
    durma öyle yorgun yorgun
    gücüm tükenmek sinirinda

    yüreğinin sesine kulak verirsen eğer
    anilar beni doğrular
    her aninin hatrina
    aşki da kat yanina
    beni götür uzaklara

    sen benim en kiymetlimsin
    en güzel vazgeçilmezimsin
    sen benim en kiymetlimsin
    sevmekle bitmeyenimsin
    sen benim hakikatlimsin
    en derin en içimdesin
    sen benim en güzel derdimsin

    gülme öyle soğuk soğuk
    üzmemek içinse gerek yok
    aşktan adam benim lakabim
    aciyla beslensem de doyarim

    heyecan bittiyse eğer
    bir aşk ne fayda eder
    üzülme ben alişirim
    toparlanip kalkarim
    tutarim bir ucundan
    hayata yeniden başlarim

    sen benim en kiymetlimsin
    en güzel vazgeçilmezimsin
    sen benim en kiymetlimsin
    sevmekle bitmeyenimsin
    sen benim hakikatlimsin
    en derin en içimdesin
    sen benim en güzel derdimsin

    --- alıntı ---

    (bkz: sen benim en güzel derdimsin)
App Store'dan indirin Google Play'den alın