• 1368
    içim yanıyor vallahi.

    çaresizce düşüyor gözlerimizin önünde. sanki bahsettiğimiz 106 yıllık ve birçok branşta yarışan bir kulüp değil de sadece bir futbol takımından ibaret, kültürü, temsil ettiği bir şeyi olmayan bir topluluk. sanki galatasaray deyince aklımıza futbol sahalarında aldığımız yenilgilerden mütevellit boyun büktüren tarafımız bizim.

    sanki her yenildiğinde benim suçummuş gibi utandığım, yenildiğimiz maçtan sonra sırf yenildik diye yediğim tırnaklarıma acıdığım artık. günlerdir yazmıyorum. yazamıyorum ki hiç. ne yapayım ki; gelip millete hadi hadi her şey çok güzel olacak mı diyeyim? arkadaşlarıma sebepsiz gaz mı vereyim? bitti işte. sadece bitti. artık bir elimizden tutacağa ihtiyaç var, çünkü öyle bir bitti ki...

    off the record bir olay paylaşayım;

    ben kısa bir proje kapsamında harbiye askeri müzede çalışıyorum. hafta içi belirli zamanlarda mehteran bölüğü çalışma yapıyor, ofislerden de duyuluyor tabi ki. çalan; fetih marşı. ezgisi çok güzel, sözleri daha da güzel. ne bileyim zaten böyle gaz müziklerin aşığıyımdır. bir anda fetih marşını çalmaya başladılar ama müzik, sözleri bastırıyor. sonra açtım google'dan sözlerini arattım. sözlere baktım... ışık yandı. aklıma bir pankart fikri geldi. hemen hagi'nin yaşına baktım: 47. fatih terim'in uefa'yı kaldırdığı seneki yaşı 47. işte orada fetih marşı sözlerinden yeni pankartın fikrini arak yaptım;

    sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın,
    fatih'in avrupa'yı fethettiği yaştasın...

    ya da;

    şu kırık abideyi* yükseltecek taştasın,
    fatih'in avrupa'yı fethettiği yaştasın...

    allah biliyor ya hagi ile silkinip kalkmayı çok düşünmüştüm. ama olmadı. olamadı. rijkaard gidecek gibi şeyler söylendiğinde allah korusun diyordum. düşünsenize başka ne insana allah'a bu kadar sığınacak bir korku verir ki? veriyordu işte rijkaard'ın gitme düşüncesi. peki ya hagi'nin ziyan edilme olayı? hagi ilk geldiğinde ''kızgın olduğumuz yönetimin ağzımıza çaldığı bir parmak bal'' benzetmesini yapmıştım. hakikaten öyleydi. bir anne nasıl ki çocuğuna sevmediği yemeği yedirirken en sevdiği oyuncağını sallayarak dikkat dağıtır, aynen yönetim de taraftara ve camiaya bunu yapıyordu. ve ben bu korkudan da sığınarak allah'a, allah korusun demiştim.

    ne kaldı ki dualarımızdan başka verecek? gitsem arda turan'ın ayaklarına kapansam, baros'a hediyeler alıp yalvarsam her maçı kazanacaklar mı ki? bir taraftar olarak buraya karalamaktan başka ne gelir elden?

    bugün, gün itibarı ile tüm maçlarımızı da kazansak şampiyon olamıyoruz. bitti. şampiyonluk şansımız bitti. ne kadar çocukça değil mi, bu halde bile matematiksel olarak bitmeden şampiyonluğu kaybetmeyeceğimize inanmak? ne büyük hayalperestlik değil mi? ama salakça inandım işte. biraz önce puan tablosunu incelerken yüreğime oturdu.

    istanbul yüzme ihtisas kulübündeki yıllarımda ziya diye bir arkadaşım vardı. yenilgiye bu kadar büyük tahammülsüzlük gösterenini bulamazsınız. apayrı bir karakter, bir tez konusuydu resmen. yüzme yarışında 1. olamayacağını kestirince kafası suda girerdi son metrelere. yenilgi utançtı onun için. artık benim için de öyle galatasaray söz konusu ise eğer. yenilgi artık utanç halini almaya başladı.

    ne denir ki bu saatten sonra? ne yapılır? var mı çare ahd-ı vefadan gayrı?

    yaşattığı onca güzel anıların ya da yaşatacağı onca güzel anıların hatrına binaen değil, sadece evveliyatından tarafını seçip bir an bile pişmanlık duymadığım için hala galatasaray.

    bundan daha kötü günler olacağını bilsem bile galatasaray.

    sen dayan ne olur, dayan galatasaray...
App Store'dan indirin Google Play'den alın