bakış açımızı netleştirmemiz gereken şubeler.
öncelikle amatör şubeler ifadesi beni başlı başına irite eden bir ifade. burada yer alan sporcuların önemli bir çoğunluğu spor yaptığı yıllları futbol takımı sporcularıyla aynı profesyonellikte geçiriyor. kendi branşlarında ülke sporunun en üst liginde mücadele ediyor. burada amatör olan kısım nedir? gerçekten bilmediğim için soruyorum.
ikincil olarak, söz konusu şubeler sürekli para getirmemesi üzerinden eleştiriliyor. eminim burada yer alan bir çok kişi önemli kurumsal şirketlerde çalışıyordur. söz konusu şirketlerin sosyal sorumluluk odaklı, sürdürülebilir bir dünya odaklı projelere yatırım yapmasının sebebi nedir? uzaklara gitmeden
nef vakfı neden var? şahsi fikrim ve çeşitli sohbetlerde edindiğim bilgiler, marka prestiji ve yaşadığın topluma fayda sağlama değeri başlıklarında toplanabilir. kaldı ki söz konusu şirketler salt ticari faaliyetler yürütmek amacıyla kurulmuş. sözde amatör şubelerin de spor kulüpleri içerisindeki misyonu budur zannımca. bu sporlar daha az takip edilir evet. bu azlık dikkat çekilebilirlik açısından da büyük bir fırsat sunar. konu benim nazarımda fırsatı nasıl değerlendirebildiğinle alakalı.
basketbol üzerinden gidelim. basketbol amerikan merkezli bir oyun biliyorsunuz. peki içinde yaşadığımız pazarlama dünyasının temeli nereye dayanıyor? yine aynı ülkeye. geçen sene euroleague play-off’larında
as monaco oyuncusu
mike james yakın arkadaşı
kevin durant’ı bir iç saha maçına davet etti. kevin durant küçük bir salonda taraftarların arasında ilgiyle maçı takip etti. onlarca paylaşım yaptı. nedir bu olayın marka değeri? parayla yaptırabilir misiniz ya da bunu? bu istisnai bir durum diyebilirsiniz. değil aslında. ligimizde oynayan onlarca amerikalı sporcu
nba’de oynayan süperstarlar ile aynı kolejden, aynı bölgeden hatta aynı mahalleden. diğer bir örnek, geçtiğimiz haftalarda fenerbahçeli
frederico rodrigues de paula santos fenerbahçe takımının basketbol şubesinin euroleague maçındaydı. lütfen salona girdiği anda yüzünde oluşan surat ifadesine bakın. karşılaştığı spor kültüründen memnuniyeti açıkça ortada. mart ayında transfer görüşmesine gelen bir futbolcu menajerine güçlü bir spor kültürü içerisine dahil olacağı mesajını vermek hangi parayla ölçülebilir? genç yeteneklerin uğrak noktası olmak için bir fırsat penceresi açmaz mı bu durum? gıptayla baktığımız
real madrid ve
barcelona neden ısrarla burada mesela? o bütçelere çıkalım demiyorum, bu vizyonu yok saymayalım, etraflıca inceleyelim diyorum. ya da konu paraysa
anadolu efes euroleague’i domine ederken efes pilsen’in ciro ve pazar payında oluşan anlamlı yükselişe bakın mesela. modern insan harcamalarını başarılı ve saygın olana yöneltiyor çünkü.
gelelim voleybola. futbolun beşiği brezilya aynı zamanda önemli bir voleybol kitlesine sahip. voleybol ligimizde mücadele eden
türk hava yolları bu sezon hem brezilyalı koç hem de aynı ülkeden bir çok sporcu barındırıyor kadrosunda. thy ligde eczacıbaşı ile oynarken trt’den yayınlanan maç 360 bin görüntülenme almış. canlı yayın esnasında 50 bini görmüş anlık. bu izleyicinin ciddi bir kısmı da brezilyalı seyirci örneğin. şimdi burada bir fırsat penceresi yok mu bizim adımıza? sponsor şirketler zaten yatırım yaparken galatasaray çekemez mi yatırım ya da? öyle büyük marka değerimiz var ki futbol kulübü 1 sene içerisinde sponsorluk gelirlerini nerelere katladı gözünüzün önünde. yahu buralarda fırsatlar büyük yatırım maliyetleri küçük. hem de hiç hitap etmediğin kadın tüketici kitlesi var karşında. al sana gs store için de nefis bir kitle. al sana müthiş bir sosyal medya etkileşimi şansı. italya gibi güçlü ekol var diğer yandan. e zaten orada oynamış teknik adamın, sporcuların ve efsane teknik adamın
fatih terim var. italya gibi bir sporun beşiği, her spor alanında seni görse bu hangi parayla ölçülecek bir saygınlıktır? neler kazandırabilir bize?
bir diğer yandan alt yapı mevzusu var. hani türkün simgesi, sporun beşiği galatasaray değerleri? senelerdir ne çıkardık sözde amatör şubelerde alt yapıdan? o da mı parasızlıktan? daha doğrusu onuda mı parayla ölçeceğiz?
bayern münih yıllardır mütevazi bütçelerle alt yapı merkezli bir yatırım yapıyordu basketbola. bu sene koçları
pablo laso oldu. yatırım yine mütevazi euroleague standartlarında. laso çok daha iyi teklifler, yüksek bütçeli takımlar varken bayern’i tercih etti.
anadolu efes’i reddetti örneğin. iki taraf neden buluştu? çünkü iki tarafta alt yapı yatırımında hemfikir. laso kupalar kazandırsın diye değil rekabetçi olsun ve
real madrid alt yapısında yaptığını yapıp genç yetenekleri üst seviyeye hazır hale getirsin diye orda. çünkü bayern alman basketbolunun gelişim projesinde önde olmak istedi. onlar da almanın simgesi çünkü. bu bana düşer dedi. real madrid altyapısından yetişen
luka doncic her fırsatta sevgisini ifade ediyor camiasına. 118 yıllık çınarımız bir tane vatan evladı gönderemedi henüz. yetenekli olanı 18-19 yaşında alıyorlar elinden yahu zaten. oraya kadar sağlam bir temel sağla yeter.
dünya üzerinde hiçbir lokomotif organizasyonu parça parça değerlendiremezsiniz. balık baştan kokar ne güzel laf. futbol önemli, sözde amatör şubelerde vizyona gerek yok kapatın gitsin boş işler bunlar anlayışı temelsizdir. futbolda durum ne bu arada? sürekli iniş çıkışlar, arşa çıkan borçlar. 1 senedir
erden timur var diye unutuyoruz bazı şeyleri. bizim futbolumuz da saman alevi. sürekli fatih terimler, erden timurlar, selahattin bayazıtlar mı bekleyeceğiz? ne zaman bir sistem inşa edeceğiz? galatasaray adının geçtiği her yerde saygınlık inşa ederek süper kahramanlara ihtiyaç duymaktan kurtulabiliriz. galatasaray’ın her sporcusu, her kuruşu çok değerlidir şiarıyla hareket edebiliriz. yarın 40 milyon euro’luk basket takımı kuralım diyen kim? organizasyon yapısı net, orta ve uzun vadeli planlarla belirli bir düzene kavuşabiliriz ama. bakın o zaman zarar yazıyor dediğiniz şubeler kar da yazar inanın.
konu galatasaray olunca fatih terim’in de söylediği gibi hayallerim dünyadan büyük. orda konumluyorum çünkü galatasaray’ı. iki lig şampiyonluğu bana yetmiyor. haddimizi bilelim, düşünmeye, üretmeye gerek yok vasatlığından da nefret ediyorum. üç beş gelip geçici yöneticinin de galatasaray’ın sözde amatör şubelerinde at koşturmasına katlanamıyorum. kimse onlardan para pul istemiyor. üstlendiğiniz işi layığıyla yapın yeter diyor. yapamıyorsunuz da hesap verin, yetmedi istifanızı verin diyor. hayatta nerde bu kadar özgürce başarısız olma hakkı var yahu? milyon dolarları hiç etme hakkı nerde bu kadar rahat veriliyor?
yukarıda verdiğim spesifik örneklerin hepsi yazarken aklıma gelen örnekler. koca galatasaray camiasından ne projeler çıkar kim bilir? yahu en azından bir proje deneyelim. başı kesik tavuk gibi yönetimin faydası kime, neye?
galatasaray bir bütün olarak iyi yönetilmeli. store’u, sosyal medyası, o branşı, bu branşı. güçlü ekonomiler inşa etmek bu da böyle oluversinlerden değil hep daha iyi olmalıyızlardan geçiyor.