59
galatasaray'ın yıllardır halledemediği hastalıklarından biri. hem karnım doysun hem pastam duysun yaklaşımı sebebiyle, neredeyse 20 yıldır atılması gereken adımlar tam olarak atılamıyor. dernek statüsünden de vazgeçilemiyor, günümüzde bu branşlarda mücadele eden takımların içinde olduğu koşullara da tam anlamıyla sırt çevrilemiyor. bir yandan lisenin bir takımı gibi muamele ediliyor, diğer taraftan rakiplerle aşık atabilmek için iddialı ama mesnetsiz hamleler yapılıyor.
bu böyle kartopu gibi büyüyen ve büyümeye devam eden bir sorunlar yumağı olarak önümüze gelmeye devam ediyor...
tarihsel anlamda bakıldığı zaman galatasaray'ın, içinden çıktığı galatasaray lisesi ile paralel olarak, sporun her alanında öncü olma gibi bir misyonu vardır. zaten amatör branş olarak bahsi geçen bu branşların bir kısmında elle tutulur ilk takımı kuran galatasaray'dır. en öncü olamadığı branşlarda daha kimseler hayal edemezken domestik dominasyonlar kurabilen, çıtayı belirleyen, olayı avrupalılaştıran her daim galatasaray olmuştur.
tabi ali sami bey ve arkadaşlarının "şartlar ne olursa olsun, kendi ülkemizdeki yabancılarla boy ölçüşmek için bir takım kurmamız lazım" dedikleri o edebiyat dersinin üzerinden neredeyse 120 sene geçti. galatasaray'da "su topu"na gitmenin çocuklar için havalı bir olay olduğu, nba oyuncularının üniversite öğrencisi olarak gösterilip türkiye ligi'nde basketbol oynatıldığı, okullarda beden derslerinin test çözme saati olmadığı dünya çok değişti.
artık profesyonel seviyedeki sporların her biri ayrı bir sektör, ayrı bir ekonomi haline gelmiş durumda. haliyle boruyu öttüren, işin kuralını koyan sermayedarlar oluyor. o eski romantik hikayelerin yeri ne yazık ki günden güne yok azalıyor. saha içindeki anlık ya da kalıcı olmayan performanslar hariç tabi...
galatasaray, tüm ilerici kimliğine rağmen, "amatör branşlar" konusunda yaklaşık 20 senedir tüm bu gerçeklere direnmeye devam ediyor. bu arafta kalmışlık haliyle her branşın her takımında her sene absürd hikayelerle bir model yaratmaya çalışıyor. şansı yaver giderse az biraz başarılı bir ortaklık yakalanıyor, şans biraz daha yardım ederse işte "40 yılda 1" başarılar falan dahi gelebiliyor. oysa ne bir devamlılık sağlanabiliyor, ne de olması gereken yapı yakalanabiliyor.
gerek sportif, gerek idari, gerek mali anlamda günün sonunda elde kalan hep bir başarısızlık tablosu ve geçmiş dönemden devreden sorunlar oluyor.
genel kurul, kongre ya da üyeler; artık adına ne derse diyelim. yapmaları gereken şey basittir. ya hakikaten adındaki gibi "amatör"e dönülecek, ya da işin balından kaymağından* vazgeçilip bu branşların olması gerektiği yapıya kavuşmasına olur verilecek...
20 yılda 15-16 takım desen 300 keredir aynı şeyi "bir umut" deniyoruz. geriye borç, harç, dava, transfer yasağı ve türlü türlü rezillikten öteye bir şey kalmıyor işte...
bu böyle kartopu gibi büyüyen ve büyümeye devam eden bir sorunlar yumağı olarak önümüze gelmeye devam ediyor...
tarihsel anlamda bakıldığı zaman galatasaray'ın, içinden çıktığı galatasaray lisesi ile paralel olarak, sporun her alanında öncü olma gibi bir misyonu vardır. zaten amatör branş olarak bahsi geçen bu branşların bir kısmında elle tutulur ilk takımı kuran galatasaray'dır. en öncü olamadığı branşlarda daha kimseler hayal edemezken domestik dominasyonlar kurabilen, çıtayı belirleyen, olayı avrupalılaştıran her daim galatasaray olmuştur.
tabi ali sami bey ve arkadaşlarının "şartlar ne olursa olsun, kendi ülkemizdeki yabancılarla boy ölçüşmek için bir takım kurmamız lazım" dedikleri o edebiyat dersinin üzerinden neredeyse 120 sene geçti. galatasaray'da "su topu"na gitmenin çocuklar için havalı bir olay olduğu, nba oyuncularının üniversite öğrencisi olarak gösterilip türkiye ligi'nde basketbol oynatıldığı, okullarda beden derslerinin test çözme saati olmadığı dünya çok değişti.
artık profesyonel seviyedeki sporların her biri ayrı bir sektör, ayrı bir ekonomi haline gelmiş durumda. haliyle boruyu öttüren, işin kuralını koyan sermayedarlar oluyor. o eski romantik hikayelerin yeri ne yazık ki günden güne yok azalıyor. saha içindeki anlık ya da kalıcı olmayan performanslar hariç tabi...
galatasaray, tüm ilerici kimliğine rağmen, "amatör branşlar" konusunda yaklaşık 20 senedir tüm bu gerçeklere direnmeye devam ediyor. bu arafta kalmışlık haliyle her branşın her takımında her sene absürd hikayelerle bir model yaratmaya çalışıyor. şansı yaver giderse az biraz başarılı bir ortaklık yakalanıyor, şans biraz daha yardım ederse işte "40 yılda 1" başarılar falan dahi gelebiliyor. oysa ne bir devamlılık sağlanabiliyor, ne de olması gereken yapı yakalanabiliyor.
gerek sportif, gerek idari, gerek mali anlamda günün sonunda elde kalan hep bir başarısızlık tablosu ve geçmiş dönemden devreden sorunlar oluyor.
genel kurul, kongre ya da üyeler; artık adına ne derse diyelim. yapmaları gereken şey basittir. ya hakikaten adındaki gibi "amatör"e dönülecek, ya da işin balından kaymağından* vazgeçilip bu branşların olması gerektiği yapıya kavuşmasına olur verilecek...
20 yılda 15-16 takım desen 300 keredir aynı şeyi "bir umut" deniyoruz. geriye borç, harç, dava, transfer yasağı ve türlü türlü rezillikten öteye bir şey kalmıyor işte...