---
alıntı ---
"eskişehir maçında gelin gibi süslenmiş halini kim unutabilir ki...
sabahlarken sırtımızı dayadığımız soğuk tuğlalarının sıcaklığını kim bilebilir ki...
evim gibiydin, evimiz gibi...
hani rahat hisseder ya insan kendini evinde, tamda öyle bir şeydi işte sana gelmek... ait olduğumuz yerde olmak...
şimdi gideceksiniz diyorlar... nasıl giderim ki ben seni oylece tek başına bırakıp...
sen nasıl bizsiz, sessiz, sarısız, kırmızısız kalırsın ki ?
köhneymiş, yıkılacakmış, bakımsızmış dediler senin için, oysa ki en modern, en rahat sendin bizim için...
endüstriyel futbola inat biz hala, maç köftesi, zor girilen tribünler, omuz omuza, kol kola girilen sıralar, fırlatılarak dağıtılan konfetiler, el emeğiyle acılan pankartlar ve hatta kafaya fırlatılan tokmaklar istiyoruz.
tribünlerde ısıtma değil, nefesle, tezahuratla ısınmak istiyoruz.
aralarında rahatca dolaşacağımız koltuklar değil, yürüyemeyecek kadar sıkışık olduğumuz tribunler istiyoruz.
baca tarafının maç öncesi tezahuratlarını duymak, eski açığın rutinden sıkılıp bir anda dinamizm getirmesini, kapalının rakibin üstüne doğru yıkılmasını, numaralının sadece "kırmızı" diyebilmesini istiyoruz.
ama gel gör ki öyle olmuyor işte... zorla ayrılıyoruz senden, ayırıyorlar...
arenaymış, paraymış, locaymış, devre arası karides kokteyliymiş...palavra....
sendeki bizi saran ruh olmadıktan sonra, neyleyim ben aslantepeyi....
ah be ali sami yen,
seni yıkacak dozerin ben..
---
alıntı ---
*