161
antalyaspor – galatasaray : 0-0
deplasman ve uçup giden iki puan. geçen sene deplasmandan puan gelince tura çıkıyor, taksim’de halay çekiyorduk. çok şükür geçti o devirler. artık beraberliğe üzülür hale geldik. geçen sezon neden puan alamadık diye açıklamaya çalışıyorduk, bu sezon neden puan kaybettik diye. arada kuantum fiziği, olumlamalar vesaire bağlamında kelimesel fark var. son yıllarda çok moda, bir de reiki var ki, onu hiç bilmiyorum.
sıkıcı bir maçtı yahu. gerçi galatasaray kazansa bana hiç sıkıcı gelmezdi. ligimizin kalitesi ortada, avrupa’nın baba ligleriyle kıyaslayınca her maç sıkıcı, her maç kötü. bazen heyecan oluyor o kadar.
maçın başından sonuna kadar galatasaray’ın oyunu forse ettiği bir maç oldu. yavaş ama yine de yüklenen takım galatasaray’dı. kazım ve baytar’ın yokluğunda fatih hoca eboue, aydın ve baros’u oynattı. hesap tutsun diye, riera’ya da eşofman verdiğini söyleyeyim. erdoğan şenay tarzı bir cümle kurdum, gururluyum.
aydın. araştırmak lazım. türk futbol tarihinin en uzun süre patlama beklenen oyuncusu olabilir. hatırladığım başka beklenenler de vardı, kendi kendilerinin canlı bombası olup kendilerini patlatmıştı, aydın’daki istikrarı kimsede görmedim. bugün kötü olduğu için söylemiyorum, devamlılığı açısından. bu gidişle emre çolak da aynı sınıfa kaydolacak.
fatih hoca takımın dizaynını henüz bitirmiş değil. sağda solda yani aslında galatasaray sözlük ve twitter’da sallamalar başlamış da bu yüzden söylüyorum. captano.net sana söylüyorum twitter’ım sen anla. fatih hoca’nın dizaynını bitirdiği ama arada sırada rötuş gerektiren yerler savunma ve orta saha. her iki mevki de fatih hoca’nın isteklerini, futbolun gerekleri yerine getirecek bir iskelete kavuşmuş durumda. arada gökhan zan’a ayar çekmek gerekiyor, onu da ujfalusi yapıyor. birlikte oynadıklarından beri ujfa, gökhan’a “şuraya vurma buraya vur, şöyle vurma böyle vur, şurada durma burada dur” şeklinde altyapı hocalığı yapıyor. zan kaç yaşında adam, aferin, başkası olsa “ne karşıyorsun lan, ben milli futbolcuyum” derdi, tabii gidip florya’dan eşyalarını toplardı. fakat ujfalusi de sabırlı adammış vallahi. ne de olsa orta avrupalı.
orta sahamız iki kişiden oluşuyor, inan ve melo. şu anda türkiye’de daha iyi ikili yok. baytar olduğunda işin hücum kısmında daha rahat ediyorlardı. bugün hatlar biraz karıştı. o bölgeye çok giren oldu çünkü. eboue, aydın, baros, elmander falan derken kim nerede sorunu oldu biraz. yine de orta sahamız sorunsuz bir bölge.
sorunlu yerimiz forvet. kazım ve baytar yokken daha belirgin şekilde ortaya çıktı. özellikle içerideki maçlarda golü buluyoruz, rakip savunmanın kurduğu kalenin kapısını kırıyoruz yine giriyoruz içeri. çok daha zayıf bir 2006 galatasaray’ı gibi. ama bugün onu da yapamadık. elbette baros’un devrede çıkması etkili oldu. rakibi zorlayan adamımız yok. kazım ile baytar diyeceğim yine. bu yazının ratingi en yüksek iki kelimesi bu çocukların ismi olur bence. çünkü, ikisi de savunmaları zorlayan, rakibin üstüne giden adamlar. eboue de, riera da bu tip oyuncular aslında ama henüz eksikleri var. eksik olunca iş kalıyor inan ile melo’nun yapacağı paslara. antalya gibi savunma için sahaya çıkmış bir takıma karşı, oyun sıkışınca her zaman olmuyor o inceler işte.
çift santraforla oynadık ama ikisi de duvar olabilecek, pivot santrafor özellikli oyuncular değil. melo ve inan gibi 18 dışından toplara vurabilecek oyuncuların bu özelliklerini kullanamıyoruz, tıkalı orası.
iyi kapanan, iyi savunma yapan takımlara karşı, kanatlar istediğimiz gibi çalışmıyor, savunma arkasına kaçırabileceğimiz seri adamımız yok, duvar olabilecek santraforumuz yok, 40 metreden çakıp maç yazılarını değiştirtecek hagi gibi bir oyuncumuz yok, dünyada yok zaten, hayıflanmayalım bu konuda. geriye ne kalıyor. duran toplar. bu akşam çok sayıda korner kazandık. vurabildiğimiz korner sayısı çok az, onlar da avuta giden veya cılız kornerlerdi. demek ki, henüz bu silahın eğitimini almamış takım. fatih hoca her maç bazı şeyleri düzeltiyor. mesela bugün diğer maçlara göre çok az pozisyon verdik. hoca hep söylediğim gibi, “önce savunma” diyerek doğru yolda ilerliyor. play-off zamazingosu (ne denirse adına) fatih hocanın elini rahatlattı tamam ama, hocayı azıcık tanıdıysam ki 37 senedir takip ederim hocayı, play-off’a girmek hocaya yetmez. hatta şampiyon olmak bile yetmez, maçları ille de farklı, şampiyonluğu uzak ara kazanmak ister.
birkaç haftaya kalmadan, kornerden, yan duran toplardan farklı şekillerde gol bulan bir takım göreceğimizi bekliyorum ve umuyorum hatta inanıyorum ve de istiyorum. hoca’ya siparişimdir, iletilsin.
bu akşam takımın istediklerinin yapılamamasında yukarıda saydığım gibi aslan payı elbette takımda. hocasıyla, futbolcusuyla. ama hani %51 değilse de, %49 pay sahibi olan biri daha vardı. maçın hakemi yunus yıldırım. hakemi bahane etmek değil bu. bahane değil çünkü. hava ve zemin her iki takıma da aynıdır ama hakem aynı değilse, tahterevallinin bir tarafına hakem oturuyorsa işin rengi değişir. tahterevalli metaforu enteresandır, korku filmlerinde sırf babası tahterevallide kendisini küçük düşürdü diye seri katil olan tiplerden bahsedilir. siz siz olun tahterevalliden uzak durun, ne olur ne olmaz.
yunus yıldırım da fatih hoca genç olsa onu film kahramanı haline getirebilirdi. hoca kenarda delirdi yahu. “orda yok, orda yok, orda yok, burada var, bravo hoca. ben böyle şey görmedim” diye bağırıp durdu kenarda. hangi pozisyonda? sabri’yi ardından baros’u, ardından eboue’yi indirdiklerinde çalmayıp hemen sonrasında elmander’e saçma sapan bir faul çaldığında. biz yunus yıldırım’ı penaltı çalmayan hakem olarak tanırız. kendisi sadık deda'nın negatif filmi gibidir bu anlamda. iyi de hocam, faul çalmamaya da mı yemin ettin.
asıl mevzu bunlar değil. galatasaray ne zaman orta sahada pasla rakiplerini geçecek, antalyaspor savunmasının üzerine gidecek antalyalı oyuncular faul yaptı. bazen yumuşak bazen sert. mesela kerem seras melo’ya dirseği çaktı. hoca faul çaldı. güzel. peki kart nerede hocam. öncesinde ibrahim dağaşan riera’ya baya baya daldı, hoca yine faul çaldı. kırmızı bile olabilecek bir pozisyonda kart göstermedi. ujfalusi delirdi, koşarak saldırdı. hoca efendi*, ikisine de sarı kart gösterdi. yunus hoca sürekli melo’yu kesti. o faul yaptığında, ona faul yaptıklarında hemen olay yerindeydi ya da uzaktan kontrol etti. derdi belli. kart göstermek için fırsat kolladı. sanırım hoca pitbull’u yanlış anladı. sahibi saldır demezse korkulacak bir şey yok hocam. sahibi saldır derse, merak etme pitbull’dan önce seni parça parça edecek adam çok bu sene takımda. sen yenisin galiba, bu takımın bu sezon ilk kez maçını yönetiyorsun sanırım.
bunlar basit operasyonlar. bir nevi kelebek etkisi yapıyor. kaos teorisi hesabı, bir kelebek kanat çırptığında….(filmden hatırlıyorum ha, belki de böyle bir şey yoktur, araştırmış değilim, sonra sallamayın arkamdan)
en çok neyi merak ediyorum biliyor musunuz? hakemin ince ince doğraması diye bir şey var ya. onu yapabilmek için futbolu çok iyi bilmek lazım. mesela erman toroğlu bunu çok iyi becerirdi. kimse çakmazdı, işi çok iyi bilenler dışında. bir örnek vereyim, bizim bir maçta orta saha topla çıkarken futbolcuların üstüne rakip gibi depar atmıştı maç boyu. futbolculardan biri, sanırım okan buruk’du “ama hoca ne yapıyorsun” dediğinde, diyagonalini göstererek “çizgimde koşuyorum” demişti. o adam erman. bu işi yalayıp yutmuş bir adam. ey yunus yıldırım, sen buna nasıl cüret edersin. bizim gibi “bi kulağının arkası kalmışları” geçtik, 15-16 yaşında forum-sözlük-twitter yazarları bile anlıyor senin yaptıklarını.
tabii, şimdi 2 maç süper ligde maç alamazsın. eğer biri sana da ayda 25.000 lira teklif ederse ki belki de etmişlerdir bile, “galatasaray maçından sonra maç verilmedi” deyip düdüğünü asarsın. bakalım sana para verecek tv çıkacak mı?
bünyamin gezer kaç sene hakemlik yaptı gıkı çıkmadı, hele ki oğuz sarvan zamanı. ama ne zaman galatasaraylı bilinen yusuf namoğlu geldi, galatasaray’a çakıp hakemliği bıraktı. bünyamin bey’in eğer bu kadar delikanlıysa yan hakeminin kafası yarıldığında hakemliği bırakması gerekirdi. öyle ya, “artık hakemlik yapılacak ortam kalmamıştır” dese, kimse bir şey diyemezdi. amma velakin hesaplar çok ince çok, öyle böyle değil.
takıma sallıyorsunuz ya, şikecilerin maçlarını izliyor musunuz? ben izlemiyorum, izlemeyeceğim demiştim. ama takip ediyorum, özetlere falan bakıyorum. bütün maçı kendi sahalarında oynuyorlar, bir dolu pozisyon veriyorlar, kontraataktan falan gol bulurlarsa buluyorlar. hakemler de yanlarında. sanırım şikeci oldukları için onlara ceza sahasında elle oynamak serbest. hakemler, nasılsa düşecek bunlar, sevinsin bari garibanlar mı diyor yoksa bunlarda para çoktur mu diyor, tam bilemedim.
bu yüzden;
enseyi karartmayın. futbolculara falan da sallamayın, biraz sabredin, adamı hasta etmeyin.
*
deplasman ve uçup giden iki puan. geçen sene deplasmandan puan gelince tura çıkıyor, taksim’de halay çekiyorduk. çok şükür geçti o devirler. artık beraberliğe üzülür hale geldik. geçen sezon neden puan alamadık diye açıklamaya çalışıyorduk, bu sezon neden puan kaybettik diye. arada kuantum fiziği, olumlamalar vesaire bağlamında kelimesel fark var. son yıllarda çok moda, bir de reiki var ki, onu hiç bilmiyorum.
sıkıcı bir maçtı yahu. gerçi galatasaray kazansa bana hiç sıkıcı gelmezdi. ligimizin kalitesi ortada, avrupa’nın baba ligleriyle kıyaslayınca her maç sıkıcı, her maç kötü. bazen heyecan oluyor o kadar.
maçın başından sonuna kadar galatasaray’ın oyunu forse ettiği bir maç oldu. yavaş ama yine de yüklenen takım galatasaray’dı. kazım ve baytar’ın yokluğunda fatih hoca eboue, aydın ve baros’u oynattı. hesap tutsun diye, riera’ya da eşofman verdiğini söyleyeyim. erdoğan şenay tarzı bir cümle kurdum, gururluyum.
aydın. araştırmak lazım. türk futbol tarihinin en uzun süre patlama beklenen oyuncusu olabilir. hatırladığım başka beklenenler de vardı, kendi kendilerinin canlı bombası olup kendilerini patlatmıştı, aydın’daki istikrarı kimsede görmedim. bugün kötü olduğu için söylemiyorum, devamlılığı açısından. bu gidişle emre çolak da aynı sınıfa kaydolacak.
fatih hoca takımın dizaynını henüz bitirmiş değil. sağda solda yani aslında galatasaray sözlük ve twitter’da sallamalar başlamış da bu yüzden söylüyorum. captano.net sana söylüyorum twitter’ım sen anla. fatih hoca’nın dizaynını bitirdiği ama arada sırada rötuş gerektiren yerler savunma ve orta saha. her iki mevki de fatih hoca’nın isteklerini, futbolun gerekleri yerine getirecek bir iskelete kavuşmuş durumda. arada gökhan zan’a ayar çekmek gerekiyor, onu da ujfalusi yapıyor. birlikte oynadıklarından beri ujfa, gökhan’a “şuraya vurma buraya vur, şöyle vurma böyle vur, şurada durma burada dur” şeklinde altyapı hocalığı yapıyor. zan kaç yaşında adam, aferin, başkası olsa “ne karşıyorsun lan, ben milli futbolcuyum” derdi, tabii gidip florya’dan eşyalarını toplardı. fakat ujfalusi de sabırlı adammış vallahi. ne de olsa orta avrupalı.
orta sahamız iki kişiden oluşuyor, inan ve melo. şu anda türkiye’de daha iyi ikili yok. baytar olduğunda işin hücum kısmında daha rahat ediyorlardı. bugün hatlar biraz karıştı. o bölgeye çok giren oldu çünkü. eboue, aydın, baros, elmander falan derken kim nerede sorunu oldu biraz. yine de orta sahamız sorunsuz bir bölge.
sorunlu yerimiz forvet. kazım ve baytar yokken daha belirgin şekilde ortaya çıktı. özellikle içerideki maçlarda golü buluyoruz, rakip savunmanın kurduğu kalenin kapısını kırıyoruz yine giriyoruz içeri. çok daha zayıf bir 2006 galatasaray’ı gibi. ama bugün onu da yapamadık. elbette baros’un devrede çıkması etkili oldu. rakibi zorlayan adamımız yok. kazım ile baytar diyeceğim yine. bu yazının ratingi en yüksek iki kelimesi bu çocukların ismi olur bence. çünkü, ikisi de savunmaları zorlayan, rakibin üstüne giden adamlar. eboue de, riera da bu tip oyuncular aslında ama henüz eksikleri var. eksik olunca iş kalıyor inan ile melo’nun yapacağı paslara. antalya gibi savunma için sahaya çıkmış bir takıma karşı, oyun sıkışınca her zaman olmuyor o inceler işte.
çift santraforla oynadık ama ikisi de duvar olabilecek, pivot santrafor özellikli oyuncular değil. melo ve inan gibi 18 dışından toplara vurabilecek oyuncuların bu özelliklerini kullanamıyoruz, tıkalı orası.
iyi kapanan, iyi savunma yapan takımlara karşı, kanatlar istediğimiz gibi çalışmıyor, savunma arkasına kaçırabileceğimiz seri adamımız yok, duvar olabilecek santraforumuz yok, 40 metreden çakıp maç yazılarını değiştirtecek hagi gibi bir oyuncumuz yok, dünyada yok zaten, hayıflanmayalım bu konuda. geriye ne kalıyor. duran toplar. bu akşam çok sayıda korner kazandık. vurabildiğimiz korner sayısı çok az, onlar da avuta giden veya cılız kornerlerdi. demek ki, henüz bu silahın eğitimini almamış takım. fatih hoca her maç bazı şeyleri düzeltiyor. mesela bugün diğer maçlara göre çok az pozisyon verdik. hoca hep söylediğim gibi, “önce savunma” diyerek doğru yolda ilerliyor. play-off zamazingosu (ne denirse adına) fatih hocanın elini rahatlattı tamam ama, hocayı azıcık tanıdıysam ki 37 senedir takip ederim hocayı, play-off’a girmek hocaya yetmez. hatta şampiyon olmak bile yetmez, maçları ille de farklı, şampiyonluğu uzak ara kazanmak ister.
birkaç haftaya kalmadan, kornerden, yan duran toplardan farklı şekillerde gol bulan bir takım göreceğimizi bekliyorum ve umuyorum hatta inanıyorum ve de istiyorum. hoca’ya siparişimdir, iletilsin.
bu akşam takımın istediklerinin yapılamamasında yukarıda saydığım gibi aslan payı elbette takımda. hocasıyla, futbolcusuyla. ama hani %51 değilse de, %49 pay sahibi olan biri daha vardı. maçın hakemi yunus yıldırım. hakemi bahane etmek değil bu. bahane değil çünkü. hava ve zemin her iki takıma da aynıdır ama hakem aynı değilse, tahterevallinin bir tarafına hakem oturuyorsa işin rengi değişir. tahterevalli metaforu enteresandır, korku filmlerinde sırf babası tahterevallide kendisini küçük düşürdü diye seri katil olan tiplerden bahsedilir. siz siz olun tahterevalliden uzak durun, ne olur ne olmaz.
yunus yıldırım da fatih hoca genç olsa onu film kahramanı haline getirebilirdi. hoca kenarda delirdi yahu. “orda yok, orda yok, orda yok, burada var, bravo hoca. ben böyle şey görmedim” diye bağırıp durdu kenarda. hangi pozisyonda? sabri’yi ardından baros’u, ardından eboue’yi indirdiklerinde çalmayıp hemen sonrasında elmander’e saçma sapan bir faul çaldığında. biz yunus yıldırım’ı penaltı çalmayan hakem olarak tanırız. kendisi sadık deda'nın negatif filmi gibidir bu anlamda. iyi de hocam, faul çalmamaya da mı yemin ettin.
asıl mevzu bunlar değil. galatasaray ne zaman orta sahada pasla rakiplerini geçecek, antalyaspor savunmasının üzerine gidecek antalyalı oyuncular faul yaptı. bazen yumuşak bazen sert. mesela kerem seras melo’ya dirseği çaktı. hoca faul çaldı. güzel. peki kart nerede hocam. öncesinde ibrahim dağaşan riera’ya baya baya daldı, hoca yine faul çaldı. kırmızı bile olabilecek bir pozisyonda kart göstermedi. ujfalusi delirdi, koşarak saldırdı. hoca efendi*, ikisine de sarı kart gösterdi. yunus hoca sürekli melo’yu kesti. o faul yaptığında, ona faul yaptıklarında hemen olay yerindeydi ya da uzaktan kontrol etti. derdi belli. kart göstermek için fırsat kolladı. sanırım hoca pitbull’u yanlış anladı. sahibi saldır demezse korkulacak bir şey yok hocam. sahibi saldır derse, merak etme pitbull’dan önce seni parça parça edecek adam çok bu sene takımda. sen yenisin galiba, bu takımın bu sezon ilk kez maçını yönetiyorsun sanırım.
bunlar basit operasyonlar. bir nevi kelebek etkisi yapıyor. kaos teorisi hesabı, bir kelebek kanat çırptığında….(filmden hatırlıyorum ha, belki de böyle bir şey yoktur, araştırmış değilim, sonra sallamayın arkamdan)
en çok neyi merak ediyorum biliyor musunuz? hakemin ince ince doğraması diye bir şey var ya. onu yapabilmek için futbolu çok iyi bilmek lazım. mesela erman toroğlu bunu çok iyi becerirdi. kimse çakmazdı, işi çok iyi bilenler dışında. bir örnek vereyim, bizim bir maçta orta saha topla çıkarken futbolcuların üstüne rakip gibi depar atmıştı maç boyu. futbolculardan biri, sanırım okan buruk’du “ama hoca ne yapıyorsun” dediğinde, diyagonalini göstererek “çizgimde koşuyorum” demişti. o adam erman. bu işi yalayıp yutmuş bir adam. ey yunus yıldırım, sen buna nasıl cüret edersin. bizim gibi “bi kulağının arkası kalmışları” geçtik, 15-16 yaşında forum-sözlük-twitter yazarları bile anlıyor senin yaptıklarını.
tabii, şimdi 2 maç süper ligde maç alamazsın. eğer biri sana da ayda 25.000 lira teklif ederse ki belki de etmişlerdir bile, “galatasaray maçından sonra maç verilmedi” deyip düdüğünü asarsın. bakalım sana para verecek tv çıkacak mı?
bünyamin gezer kaç sene hakemlik yaptı gıkı çıkmadı, hele ki oğuz sarvan zamanı. ama ne zaman galatasaraylı bilinen yusuf namoğlu geldi, galatasaray’a çakıp hakemliği bıraktı. bünyamin bey’in eğer bu kadar delikanlıysa yan hakeminin kafası yarıldığında hakemliği bırakması gerekirdi. öyle ya, “artık hakemlik yapılacak ortam kalmamıştır” dese, kimse bir şey diyemezdi. amma velakin hesaplar çok ince çok, öyle böyle değil.
takıma sallıyorsunuz ya, şikecilerin maçlarını izliyor musunuz? ben izlemiyorum, izlemeyeceğim demiştim. ama takip ediyorum, özetlere falan bakıyorum. bütün maçı kendi sahalarında oynuyorlar, bir dolu pozisyon veriyorlar, kontraataktan falan gol bulurlarsa buluyorlar. hakemler de yanlarında. sanırım şikeci oldukları için onlara ceza sahasında elle oynamak serbest. hakemler, nasılsa düşecek bunlar, sevinsin bari garibanlar mı diyor yoksa bunlarda para çoktur mu diyor, tam bilemedim.
bu yüzden;
enseyi karartmayın. futbolculara falan da sallamayın, biraz sabredin, adamı hasta etmeyin.
*