• 161
    antalyaspor – galatasaray : 0-0

    deplasman ve uçup giden iki puan. geçen sene deplasmandan puan gelince tura çıkıyor, taksim’de halay çekiyorduk. çok şükür geçti o devirler. artık beraberliğe üzülür hale geldik. geçen sezon neden puan alamadık diye açıklamaya çalışıyorduk, bu sezon neden puan kaybettik diye. arada kuantum fiziği, olumlamalar vesaire bağlamında kelimesel fark var. son yıllarda çok moda, bir de reiki var ki, onu hiç bilmiyorum.

    sıkıcı bir maçtı yahu. gerçi galatasaray kazansa bana hiç sıkıcı gelmezdi. ligimizin kalitesi ortada, avrupa’nın baba ligleriyle kıyaslayınca her maç sıkıcı, her maç kötü. bazen heyecan oluyor o kadar.

    maçın başından sonuna kadar galatasaray’ın oyunu forse ettiği bir maç oldu. yavaş ama yine de yüklenen takım galatasaray’dı. kazım ve baytar’ın yokluğunda fatih hoca eboue, aydın ve baros’u oynattı. hesap tutsun diye, riera’ya da eşofman verdiğini söyleyeyim. erdoğan şenay tarzı bir cümle kurdum, gururluyum.
    aydın. araştırmak lazım. türk futbol tarihinin en uzun süre patlama beklenen oyuncusu olabilir. hatırladığım başka beklenenler de vardı, kendi kendilerinin canlı bombası olup kendilerini patlatmıştı, aydın’daki istikrarı kimsede görmedim. bugün kötü olduğu için söylemiyorum, devamlılığı açısından. bu gidişle emre çolak da aynı sınıfa kaydolacak.

    fatih hoca takımın dizaynını henüz bitirmiş değil. sağda solda yani aslında galatasaray sözlük ve twitter’da sallamalar başlamış da bu yüzden söylüyorum. captano.net sana söylüyorum twitter’ım sen anla. fatih hoca’nın dizaynını bitirdiği ama arada sırada rötuş gerektiren yerler savunma ve orta saha. her iki mevki de fatih hoca’nın isteklerini, futbolun gerekleri yerine getirecek bir iskelete kavuşmuş durumda. arada gökhan zan’a ayar çekmek gerekiyor, onu da ujfalusi yapıyor. birlikte oynadıklarından beri ujfa, gökhan’a “şuraya vurma buraya vur, şöyle vurma böyle vur, şurada durma burada dur” şeklinde altyapı hocalığı yapıyor. zan kaç yaşında adam, aferin, başkası olsa “ne karşıyorsun lan, ben milli futbolcuyum” derdi, tabii gidip florya’dan eşyalarını toplardı. fakat ujfalusi de sabırlı adammış vallahi. ne de olsa orta avrupalı.

    orta sahamız iki kişiden oluşuyor, inan ve melo. şu anda türkiye’de daha iyi ikili yok. baytar olduğunda işin hücum kısmında daha rahat ediyorlardı. bugün hatlar biraz karıştı. o bölgeye çok giren oldu çünkü. eboue, aydın, baros, elmander falan derken kim nerede sorunu oldu biraz. yine de orta sahamız sorunsuz bir bölge.

    sorunlu yerimiz forvet. kazım ve baytar yokken daha belirgin şekilde ortaya çıktı. özellikle içerideki maçlarda golü buluyoruz, rakip savunmanın kurduğu kalenin kapısını kırıyoruz yine giriyoruz içeri. çok daha zayıf bir 2006 galatasaray’ı gibi. ama bugün onu da yapamadık. elbette baros’un devrede çıkması etkili oldu. rakibi zorlayan adamımız yok. kazım ile baytar diyeceğim yine. bu yazının ratingi en yüksek iki kelimesi bu çocukların ismi olur bence. çünkü, ikisi de savunmaları zorlayan, rakibin üstüne giden adamlar. eboue de, riera da bu tip oyuncular aslında ama henüz eksikleri var. eksik olunca iş kalıyor inan ile melo’nun yapacağı paslara. antalya gibi savunma için sahaya çıkmış bir takıma karşı, oyun sıkışınca her zaman olmuyor o inceler işte.
    çift santraforla oynadık ama ikisi de duvar olabilecek, pivot santrafor özellikli oyuncular değil. melo ve inan gibi 18 dışından toplara vurabilecek oyuncuların bu özelliklerini kullanamıyoruz, tıkalı orası.
    iyi kapanan, iyi savunma yapan takımlara karşı, kanatlar istediğimiz gibi çalışmıyor, savunma arkasına kaçırabileceğimiz seri adamımız yok, duvar olabilecek santraforumuz yok, 40 metreden çakıp maç yazılarını değiştirtecek hagi gibi bir oyuncumuz yok, dünyada yok zaten, hayıflanmayalım bu konuda. geriye ne kalıyor. duran toplar. bu akşam çok sayıda korner kazandık. vurabildiğimiz korner sayısı çok az, onlar da avuta giden veya cılız kornerlerdi. demek ki, henüz bu silahın eğitimini almamış takım. fatih hoca her maç bazı şeyleri düzeltiyor. mesela bugün diğer maçlara göre çok az pozisyon verdik. hoca hep söylediğim gibi, “önce savunma” diyerek doğru yolda ilerliyor. play-off zamazingosu (ne denirse adına) fatih hocanın elini rahatlattı tamam ama, hocayı azıcık tanıdıysam ki 37 senedir takip ederim hocayı, play-off’a girmek hocaya yetmez. hatta şampiyon olmak bile yetmez, maçları ille de farklı, şampiyonluğu uzak ara kazanmak ister.
    birkaç haftaya kalmadan, kornerden, yan duran toplardan farklı şekillerde gol bulan bir takım göreceğimizi bekliyorum ve umuyorum hatta inanıyorum ve de istiyorum. hoca’ya siparişimdir, iletilsin.

    bu akşam takımın istediklerinin yapılamamasında yukarıda saydığım gibi aslan payı elbette takımda. hocasıyla, futbolcusuyla. ama hani %51 değilse de, %49 pay sahibi olan biri daha vardı. maçın hakemi yunus yıldırım. hakemi bahane etmek değil bu. bahane değil çünkü. hava ve zemin her iki takıma da aynıdır ama hakem aynı değilse, tahterevallinin bir tarafına hakem oturuyorsa işin rengi değişir. tahterevalli metaforu enteresandır, korku filmlerinde sırf babası tahterevallide kendisini küçük düşürdü diye seri katil olan tiplerden bahsedilir. siz siz olun tahterevalliden uzak durun, ne olur ne olmaz.
    yunus yıldırım da fatih hoca genç olsa onu film kahramanı haline getirebilirdi. hoca kenarda delirdi yahu. “orda yok, orda yok, orda yok, burada var, bravo hoca. ben böyle şey görmedim” diye bağırıp durdu kenarda. hangi pozisyonda? sabri’yi ardından baros’u, ardından eboue’yi indirdiklerinde çalmayıp hemen sonrasında elmander’e saçma sapan bir faul çaldığında. biz yunus yıldırım’ı penaltı çalmayan hakem olarak tanırız. kendisi sadık deda'nın negatif filmi gibidir bu anlamda. iyi de hocam, faul çalmamaya da mı yemin ettin.
    asıl mevzu bunlar değil. galatasaray ne zaman orta sahada pasla rakiplerini geçecek, antalyaspor savunmasının üzerine gidecek antalyalı oyuncular faul yaptı. bazen yumuşak bazen sert. mesela kerem seras melo’ya dirseği çaktı. hoca faul çaldı. güzel. peki kart nerede hocam. öncesinde ibrahim dağaşan riera’ya baya baya daldı, hoca yine faul çaldı. kırmızı bile olabilecek bir pozisyonda kart göstermedi. ujfalusi delirdi, koşarak saldırdı. hoca efendi*, ikisine de sarı kart gösterdi. yunus hoca sürekli melo’yu kesti. o faul yaptığında, ona faul yaptıklarında hemen olay yerindeydi ya da uzaktan kontrol etti. derdi belli. kart göstermek için fırsat kolladı. sanırım hoca pitbull’u yanlış anladı. sahibi saldır demezse korkulacak bir şey yok hocam. sahibi saldır derse, merak etme pitbull’dan önce seni parça parça edecek adam çok bu sene takımda. sen yenisin galiba, bu takımın bu sezon ilk kez maçını yönetiyorsun sanırım.

    bunlar basit operasyonlar. bir nevi kelebek etkisi yapıyor. kaos teorisi hesabı, bir kelebek kanat çırptığında….(filmden hatırlıyorum ha, belki de böyle bir şey yoktur, araştırmış değilim, sonra sallamayın arkamdan)
    en çok neyi merak ediyorum biliyor musunuz? hakemin ince ince doğraması diye bir şey var ya. onu yapabilmek için futbolu çok iyi bilmek lazım. mesela erman toroğlu bunu çok iyi becerirdi. kimse çakmazdı, işi çok iyi bilenler dışında. bir örnek vereyim, bizim bir maçta orta saha topla çıkarken futbolcuların üstüne rakip gibi depar atmıştı maç boyu. futbolculardan biri, sanırım okan buruk’du “ama hoca ne yapıyorsun” dediğinde, diyagonalini göstererek “çizgimde koşuyorum” demişti. o adam erman. bu işi yalayıp yutmuş bir adam. ey yunus yıldırım, sen buna nasıl cüret edersin. bizim gibi “bi kulağının arkası kalmışları” geçtik, 15-16 yaşında forum-sözlük-twitter yazarları bile anlıyor senin yaptıklarını.
    tabii, şimdi 2 maç süper ligde maç alamazsın. eğer biri sana da ayda 25.000 lira teklif ederse ki belki de etmişlerdir bile, “galatasaray maçından sonra maç verilmedi” deyip düdüğünü asarsın. bakalım sana para verecek tv çıkacak mı?

    bünyamin gezer kaç sene hakemlik yaptı gıkı çıkmadı, hele ki oğuz sarvan zamanı. ama ne zaman galatasaraylı bilinen yusuf namoğlu geldi, galatasaray’a çakıp hakemliği bıraktı. bünyamin bey’in eğer bu kadar delikanlıysa yan hakeminin kafası yarıldığında hakemliği bırakması gerekirdi. öyle ya, “artık hakemlik yapılacak ortam kalmamıştır” dese, kimse bir şey diyemezdi. amma velakin hesaplar çok ince çok, öyle böyle değil.

    takıma sallıyorsunuz ya, şikecilerin maçlarını izliyor musunuz? ben izlemiyorum, izlemeyeceğim demiştim. ama takip ediyorum, özetlere falan bakıyorum. bütün maçı kendi sahalarında oynuyorlar, bir dolu pozisyon veriyorlar, kontraataktan falan gol bulurlarsa buluyorlar. hakemler de yanlarında. sanırım şikeci oldukları için onlara ceza sahasında elle oynamak serbest. hakemler, nasılsa düşecek bunlar, sevinsin bari garibanlar mı diyor yoksa bunlarda para çoktur mu diyor, tam bilemedim.
    bu yüzden;

    enseyi karartmayın. futbolculara falan da sallamayın, biraz sabredin, adamı hasta etmeyin.

    *
  • 159
    şampiyonluk yolunda önümüze çıkan en büyük engellerin, en büyüğü deplasman maçlarındaki istikrarsızlığımız.

    neden deplasmanda maç kazanmakta zorlanıyoruz? oynadığımız ortalama 3 deplasman maçının en az 1 tanesinde puan kaybediyoruz. en kötü senaryolarıda yaşamıyor değiliz, 3 deplasman maçının 3'ünde de puan kaybettiğimizde oluyor. * ''bunun başlıca sebepleri nedir?'' diye kendi kendime sorduğumda, cevap olarak; rakip takımların kendi sahalarında büyük takımlara karşı hırslı olmaları, tt arena'daki taraftar coşkusunu deplasmanda futbolcularımıza hissettirememek, futbolcularımızın deplasman maçlarında konsantre eksikliği yaşaması gibi unsurlar geliyor.

    peki bunun için ne yapılmalı? deplasmanda oynayacağımız maçlarda 1-2 gün erkende kampa girilebilir. futbolcularımıza deplasmanda kazanılan her 3 puan için ekstra prim ödenebilir. fatih terim ve teknik heyetin oyuncularımızla * toplantılar yapıp, deplasmanda kazanma alışkanlığını aşılayarak onların daha konsantre bir şekilde mücadele etmesi sağlanabilir.

    bir başarı bekliyorsak, bir başarı gelecekse kendi sahamızda topladığımız puanlar yetmez. deplasmanda da kendi sahamızda kazandığımız puanlar kadar toplayamasakta, en az 32-35 puan toplamalıyız diye düşünüyorum. ve mutlaka ve mutlaka; bursaspor,fenerbahçe,trabzonspor,beşiktaş deplasmanlarından en az 2'sinde galibiyetle evimize dönmeliyiz.
  • 167
    öncelikle (bkz: #797394);

    yolda olduğumdan maçı radyodan takip etmek durumunda kaldım ama dinlediğim, okuduğum ve özetinden de gözlemlediğim kadarıyla alabildiğine kısır bir maç olmuş beklentimin aksine. ama bunun dışında eboue'nin orta sahada oynatılma ısrarı da devam etmiş malesef. akabinde emre çolak'tan bile az şans bulan yekta olayı var daha önce vurguladığım üzere. arkasında ne var öğrenmek lazım tabi. kabul etmemiz gereken açık bir gerçek, mevcut kadroda yaratıcı oyuncularımızın azlığı. takımda yoktan pozisyon var eder diyebileceğimiz kim var? selçuk, baros ve kazım. selçuk ara pasları, baros sprinter özellikleri ve golü koklama özelliği, kazım da savunmanın dengesini bozan hareketleri ile bir anda pozisyona sokabilir takımı. ligin şu ana kadarki formda ismi engin'i de ekleyebiliriz belki bu 3'lüye. geriye kim kalıyor? uzaktan şutlarıyla melo ve maç boyunca koşturan elmander. bunlar hep fiziksel artılar. adam gibi hücumcu beklerimiz de olmadığına göre yaratıcı oyuncu ihtiyacımız had safhada. maça bakıldığında engin ve kazım'ın olmadığı baros'un da sadece 45 dakika sahada kalabildiği göz önüne alındığında pozisyon kısırlığı çekmemiz kaçınılmazdı.

    buraya kadar her şey tamam, öyleyse bizim oyunu genişletip kanatlara taşımamız, ortada oynayan oyuncularımızın da aktif bir biçimde hücuma katılımlarını sağlamamız, bir başka deyişle set hücumunu iyi yapmamız gerekli. biz eboue'yi, sabri'yi falan orta sahada kullanmaya devam edersek, yekta gibi bir oyuncuyu takıma monte edemez riera'dan da verim alamazsak bu bağlamda işimiz çok zor. önümüzdeki ciddi maçlara daha iyi hazırlanmalıyız.
  • 182
    12. sınıf olup ygs-lys'ye hazırlandığım yılda oynanmış maç. bir cuma akşamıydı, ertesi gün gitmeyi hiç sevmediğim dershane vardı ve haftanın 5 günü okul-dershane 2 günü dershane sürecinden bezmiştim. üstelik sınav psikolojisinin yarattığı ders çalışmadığın her an vicdan azabı çekme duygusu beni sarmıştı. kısacası o akşam durduk yerde çok mutsuz olmuştum. içim de bir kasvet var denir ya bazen. benim için öyle bir akşamdı. maç da puan kaybıyla bitmişti. dün gibi hatırladım.

    özetle üniversite sınavına hazırlık hayatın en zor süreçlerinden. 10 yıl öteden bakınca bu kadar strese değmezmiş diyebiliyor insan ama o günün şartlarında düşünmek lazım. şu anda bile orda yaptığım puanın şekillendirdiği meslekle hayatımı sürdürüyorum. herkes gibi. hayata doğrudan yön veren bir dönemeç.

    çalışın gençler. çalışın ve kendinizi türkiye'de yapabileceğiniz her şeyi yurtdışında da yapabilecek şekilde yetiştirin.
  • 52
    antalyaspor ilk iki hafta kayseri e antep'i yendikten sonra sivas'la berabere kaldı mersin beşitaş ve gençlerbirliği'ne yenildi.

    beşiktaş ve gençlerbirliği maçlarını 90 dakika seyredebildim, beşiktaç maçında çok istekli ve arzulu oynadılar, pozisyonlar da buldular ama son vuruşlarda çok etkisizdiler. kontratak futbolu oynayamıyorlar ve aynı zamanda da karşılarında kontratağa kalakan bir takım olduğunda savunmaları çok ağır ve etkisiz kalıyor. bizim maçta hızlı gelişecek ataklarda gol bulma ihtimalimiz yüksek gibi geliyor banaç gençlerbirliği maçında ki bu oynadıkları en son maçi iki komik gol yediler ömer & deniz işbirliğiyle ama o gollerin dışında da takım olarak gerçek anlamda kötü oynadılar.

    antalya'da malumunuz iki futbolcu var ki bütün galatasaray maçlarına ekstra motivasyonla çıkan ömer çatkıç ve necati ateş. her ne olursa olsun bu ikisi yine canlarını dişlerine takıp mücadele edecekler ki bence bu iki arkadaşa geçen sene ortasında antalya'ya giden ali turan da eklenecektir.

    necati bu sezona güzel bir başlangıç yaptı esasında, anltaya'nın attığı toplam 5 golün 3'ünü necati kaydetti. ama son haftalarda takım olarak kötü oynadıkları için skora da etki yapamıyor . ben fatih terim'in yerinde olsam ujfalusi'yi necati ile adam adama oynatırdım.

    bu üçü dışında bir de şu anda antala orta sahasının beyni durumundaki uğur inceman'a ayrı bir parantez açmak lazım. takımın atak organizasyonlarını organize eden hem ofasif hem de defansif anlamda takımı yönlendiren uğur'u baskı altına almamız ve rahat oynamasını engellememiz gerekiyor. (antalya'nın attığı 5 golün 3'ü necati'nin demiştim ya, diğer ikisi de uğur'un bu sırada)

    3-1 4-1 gibi bir skorla kazanacağımızı hissediyorum, selçuk'tan gol beklentim var bu maçta. aynı zamanda da riera'dan iyi bir oyun ve gol olmasa da asist bekliyorum . çok mu şey istiyorum???
  • 155
    defans kurgusu bu kadar kötü bir rakibe tek bir arapası atamayıp forvetlerimizi pozisyona sokamayan ortasaha oyuncularımızın, maç boyu hücüma destek vermek bir yana bunu aklından bile geçirmeyen sol bekimizin, hücüm rotasyonu açısından 4-4-2 den tut, üçlüsü teklisi nekadar taktiksel açılım varsa uygulanmasına rağmen doğru düzgün atak bile yapamayan topyekün futbol takımımızın bu kötü futboluna, 90 dakika boyunca sadece forma aşkıyla katlanabilmiş olan ben, imparatordan tek bir şey istiyorum. bu sıkıcı maçın kasedini bütün hafta günde en az üç kere zorunlu olarak takıma seyrettirsin. bu işkenceye bizi 90 dakika mahkum eden topçularımız, lan biz ne yapmışız amnskym bu maçta deyipte bu saçmalığı tekrarlamasınlar.

    gelenin geçenin koyduğu antalyaspor'a, nekadar forvet oyuncumuz varsa oynadı hiçbiri pozisyona giremedi. daha önce de belirttim, takım oturana kadar arada kötü maçlarımız da olacak diye. ama bu kötü oyun bu kötü rakibe karşı olmamalıydı.
  • 34
    bu maçta artık fatih terimin baroş-elmander ikilisini denemesi lazım. bursa maçındaki 10 dakika gösterdi ki ikisi de forvet oynamayı bildiğinden pozisyona girme ve girilen pozisyonları gole çevirme olasılıkları yüksek. bu maçta hucumda 4-3-3 , savunmada ise 4-4-2 oynanabilir düşüncesindeyim. benim kafamdaki 11 ise muslera-sabri-ujfa-zan-balta-ceyhun-melo-selçuk- riera-baroş-elmander.
  • 156
    maçlardan sonra kafamdakileri yazıya dökerken, önceliğim hakem olmaz genelde. varsa yapılan yanlışları, eksikleri dile getiririm. ancak bugün bir farklılık yapacağım-ya da yapmak zorundayım. çünkü ortada gerçekten skandal bir maç yönetimi var.

    geçen hafta bünyamin gezer gibi, oyunculara karşı gereksiz sert, antipatik bir isim hakemliği bıraktı. türk futbolu için sevindirici bir gündü o gün. zira marka değeri diye ortada dolaşanlara göre hakemler günahsızdı, onlar da insandı ve hata yapabilirdi.

    evet hakemler insan fakat her hafta farklı bir hakem, skandal bir karara imza atıyorsa; orada ciddi bir sıkıntı vardır. sadece ‘’insan hata yapar’’ söylemiyle bunu açıklamak doğru olmaz.

    yıllardır bizim yorumcularımız tarafından yunus yıldırım şişirildikçe şişirildi. kolay kart çıkarmaz, penaltı verilmez denildikçe, bariz penaltı olan pozisyonlarda bile düdük çalmayan bir hakeme dönüştü yunus yıldırım.

    bugünde sahadaki oyunu adeta katleden bir yönetim sergiledi yunus yıldırım. galatasaray bazı şeyleri eksik yapmıştır, hataları vardır bunlar ayrıca tartışılacak şeyler. ancak bir hakem, sahada oyuncuların futbol oynamasına engel oluyorsa, galatasaray’ın yahut başka bir takımın sahada ne oynadığının pek de önemi kalmıyor.

    antalyaspor-galatasaray maçı sadece 53 dakika oynanmış, düşünebiliyor musunuz?

    fatih terim, maçtan sonra yaptığı açıklama 75-80 dakika maç oynandı demişti. gereğinden fazla iyimser davranmış.

    bir hakem zırt pırt oyunu durduruyorsa, oyunun akışını bozuyorsa, sahadaki oynanması muhtemel futbolun da önünü kesiyordur.

    muhtemelen başta ligtv olmak üzere bir çok yerde galatasaray tartışılacaktır. futbolun marka değeri denecektir, yayıncı kuruluşun verdiği para denecektir fakat hakemlere yine dokunulmayacaktır.

    hemen her yazdığım yazıda söylüyorum, galatasaray hızlı futbol oynadığı zaman başarılı olan bir takım. oyunun temposunun sürekli düşmesi galatasaray’ın işine gelmez. hal böyle olunca, oyunun bir durup, bir hızlanması galatasaray’ın saha içinde göstereceği reaksiyonu da doğrudan etkiledi.

    takımın son haftalardaki en önemli oyuncusu engin ve kazım zaten sakat. özellikle engin, takım durduğu anlarda bile pozisyonları yoktan var ederek takımı canlandırıyor, oyunu hızlandırıyordu. buna bir de hakemin kötü maç yönetimi eklenince haliyle galatasaray sahada varlık gösteremedi.

    galatasaray 4-1-4-1 şablonunu bozmamalıydı bence. bu taktik neticede 3 maçtır takımın kazanmasını sağlıyordu. eksik oyuncular olmasına rağmen, o futbolcuların yerlerine yapılacak ufak rötuşlar, bu maçı kazanmaya yetebilirdi. ancak, baros’u takıma bir şekilde sokma girişimi sistemin değişmesine sebep oldu. halbuki baros’un oyuna sonradan girip, gol atması bir strateji olarak kalmalıydı. çünkü elmander maç boyunca rakip ile boğuşan ve onu yıpratan bir oyuncu. onun yıprattığı savunma ile baros’un boğuşması çok daha rahat ve kolay oluyordu. aynı zamanda baros’un gerçek manada bir golcü olması, bu noktada ona yardımcı oluyor ve bu işten galatasaray karlı çıkıyordu.

    bazen karar vermek gerekir. takımın kazanması mı, oyuncunun üstün performansı mı?

    bir oyuncuyu sevebilirsiniz, ama takıma sonradan girdiğinde katkı veriyorsa o oyuncu, oyuna sonradan girmelidir. ismine, cismine bakılmaksızın.

    ilerleyen haftalarda fatih terim farklı bir sistem dener, baros ilk 11’de oynamalıdır o sisteme göre ve çok da başarılı olur, o zaman biz de düşüncelerimizi ona göre şekillendiririz. fakat şu an için durum budur. çünkü baros sakatlıktan sonra hala kendini toparlayamadı ve maalesef ki güçsüz. bu sebepten ötürü de, baros’un gücünü orantılı şekilde kullanması lazım. baros tam kapasite ile oynayana kadar(güç vs.) takıma sonradan dahil olmalıdır. bu durum hem baros’un hem de galatasaray’ın hayrına olacaktır.
  • 83
    bu maçı kazanırsak şöyle bir şey olacak, önemli-as oyuncuların yokluğunda da galatasaray kazanmayı başarmış olacak*. bunu yazıyorum çünkü geçmiş son yıllarda başımız çok ağrımıştı bu yüzden, çok alternatifli bir kadro her mevki bakımından son zamanlarda pek yoktu.

    yekta oynarsa ki öyle zannediyorum, engin kadar başarılı olacağını düşünmüyorum; ama zaten yekta'nın beklentilerimizi karşılayabilmesi için zamana ihtiyacı var. onun dışında riera'nın artık kendini göstermesi gerekiyor, geçen yıllara oranla çok daha fazla bindirme yapanbir hakan balta'yla oynuyor ve bunu kullanması lazım.

    yaratıcı oyuncu eksikliği baros-elmander çift forvet oynarsa çok hissedilmeyecektir diye düşünüyorum. geçen haftaki sercan-elmander-baros paslaşması içimin yağlarını eritmişti. elmander de baros da, genel olarak nerede durulması gerektiğini bilen oyuncular. kanatlar iyi çalışırsa, biri indirir diğeri vurur veya biri direk vurur.

    gitgide iyiye giden oyun karakterimizi ve takım olma olgumuzu daha da ileriye taşıyabileceğimiz bir maçtır bu maç her ne kadar iki önemli oyuncumuz oynamasa da. takımda en güvendiğim adamların başında melo geliyor. takıma ve taraftara müthiş bir güven aşılıyor. ne yalan söyleyeyim, tekrar tekrar şükrediyorum bize gelmesine bu adamın. selçuk oynadıkça ritmini iyice bulacaktır, ki daha şimdiden yanılmıyorsam 4 asisti var.

    defansta ujfalusi de günden güne beni kendine hayran bırakıyor. ortalama bir tekniği vardır diye düşünüyordum ama bir defans oyuncusuna göre ayağına oldukça hakim. gökhan'ın arkasını da temizliyor ara sıra. bu maç yine kader adamlarımızdan biri olacağı kanısındayım. gökhan zan da servet'e göre açık ara daha iyi ayağını kullanıyor; tamam bir maç kaptırdığı toptan yedik, bir maç da az kalsın yiyiyorduk ama servet çuvalla gol yedirdi bize o şekilde. tabi gökhan başından büyük işlere girişmeyip topu usulca ujfalusi'ye aktarmalı, işine bakmalıdır. sabri sağ bekte kötü oynamıyor, en azından ben bu sene kendisinin sağ bekte kötü performansına şahit olmadım. bu maçta da bindirmeleriyle ve kademeleriyle bizi rahatlatacaktır.

    muslera için analize gerek yok diyecektim ama iki kelam edelim. ibb maçında pek çok şut şansı verdiğimiz rakibe karşı iyi yer tutarak belki de facianın önüne geçti. karabük maçı diyeceğim, siz de bünyamin gezer diyeceksiniz; biliyorum, ben de size katılıyorum. onun dışında gerçekten içim rahat kalede o varken. en azından saçma goller yemiyor. ankaragücü maçında kurtardığı topu muhtemelen zapata, ufuk, aykut, leo franco kurtaramazdı*.

    hadi aslanlarım, 3 haftadır gelene geçene çakıyorsunuz; bu hafta da ömer'in kıçına çatın!

    dipnot : aslında keline de çatabilirsiniz, çok hoş ve tok bir ses çıkacaktır.
  • 141
    maçı izlemeyenler üzülmesin hemen anlatıyorum. maçtan önce şehitlerimiz için saygı duruşu yapılıyor. hakem düdüğü çaldı ve maç başladı. dakikalar 44'ü gösteriyor, elmander yükseldi iyi bir kafa vuruşu, ömer çatkıç topu kornere çeliyor. hakem ilk yarıya uzatma eklemiyor ve ilk yarı sonucu 0-0. ikinci yarı başlıyor. dakika 90'ı gösteriyor, ali tandoğan vurdu ve fernando muslera müthiş çıkarıyor. ve son düdük geliyor, maçın sonucu 0-0. hadi dağılın.

    editto: beyler ikinci yarıda emmanuel eboue'nin şutu var ceza sahasının biraz dışından az farkla dışarı çıkan, hakkı yenmesin.
  • 143
    bir insanın hemde iki takımdada olmayan hakem üniforması giyen bir şahsın bir maçı nasıl katledip dünya üzerindeki en kötü maçlardan biri haline getirdiğinin ispatıdır. hani anti futbol diyordu ya bir zamanlar adnan polat bu sadece futbolcuya özgü bir şey değilmiş demek sıfati hakem olarak geçen şahıslar bile misyonunu yerine getirdiği taktirde 22 futbolcunun yapamadığı etkiyi yapabiliyormuş.
  • 144
    defansında deniz barış ve ali turan ikilisinin olduğu takıma gol atamadığımız için beni üzüntüye sürükleyen maç olarak tarihte yerini alacaktır.

    muslera'ya sadece 1 top geldi, o da 90+1. dakikada. sanırım bizim de kaleyi bulan şutumuz yok. çok kötü maçtı vesselam. iddaa kuponlarımı da yatırmıştır galatasarayım.

    edit: elmanderin kafa vuruşu unutulmuş.
  • 172
    yıllardır aşamadığımız istikrar sorunumuz ve yine sakat oyuncularımız olduğu için aydının bile sahada olduğunu gördüğümde maçtan en fazla 1 puan kopartabileceğimizi tahmin etmiştim.elbette bütün maçları kazanacak değiliz,arada böyle kayıplar da olacak,yeter ki sürekli hale gelmesin.takımımız gerçekten kötü oynadı ama bunda tek suçlu oyuncular değildi.bir kere karşında sana futbol oynatmamaya adeta yemin etmiş bir takım var.ve hakem...ben hayatım boyunca hakemlere fazla suç bulmuş bir insan değilim,işin oyuncularda bittiğine inanırım.ancak dünkü adına hakem denilen yaratık bu düşüncemin dışındaydı.maçı adeta katletti.benden yediği küfürlerin,bedduaların haddi hesabı yok.aldıkları para helal midir böylelerinin bilmiyorum.insan biraz olsun yaptığı işin hakkını verir.bunları gördükten sonra elbette akla şikeden başka bişey gelmez.sonra diyorlar ki bizim hakemlerimiz temiz.bu nasıl temizliktir anlamış değilim !

    ujfalusiyi,meloyu ve muslerayı yine çok beğendim.diğerleri genel olarak kötüydü.aydın,emre çolak sahada bile yoklardı.beni en çok üzen ise selçuk oldu.böyle maçlarda daha fazla insiyatif alması lazım.umarım bu beraberlik ders olur,yeni galibiyet serileri yakalamaya hemen başlarız...
  • 70
    parçalı forma ile çıkacağımız maçtır.

    antalyaspor'un süper lig'e yükseldiği 2008 - 2009 sezonundan itibaren antalya'da oynadığımız maçlara baktım;

    (bkz: 14 şubat 2009 antalyaspor galatasaray maçı) : 1-0
    (bkz: 11 aralık 2009 antalyaspor galatasaray maçı) : 2-3
    (bkz: 3 şubat 2010 antalyaspor galatasaray maçı)* : 2-1
    (bkz: 18 ocak 2011 antalyaspor galatasaray maçı)* : 0-0
    (bkz: 4 nisan 2011 antalyaspor galatasaray maçı) : 3-0

    2 kupa maçı da dahil oynadığımız 5 maçta tek galibiyetimizi 2-0 geriye düşüp keita, elano, kewell ile çevirdiğimiz maçta 3-2 ile almıştık. bunun yanında 3 yenilgimiz ve bir de beraberliğimiz var. zaten antalyaspor ile antalya'da oynadığımız toplam 16 maçta aldığımız iki yenilgi de son 2 sezona tekabül ediyor. açıkçası genel tabloda üstünlüğümüz bulunsa da son 3 sezondur antalya deplasmanlarında ortaya koyduğumuz performans hiç parlak değil, bunu not olarak kenara yazalım. çünkü 2011 - 2012 sezonu, son yıllarda oluşan kara tabloları silme sezonumuz.

    antalyaspor'un savunma dizilişine baktığımızda geride kalan 6 maçın tamamında yer alan 2 oyuncu ali tandoğan ve ali turan olarak öne çıkıyor. ibrahim dağaşan ve deniz barış ise yalnızca 1'er maç sahada yerlerini alamadılar. (ibrahim dağaşan 2-1 kaybettikleri mersin idman yurdu maçında sonradan oyuna dahil oldu). ali turan'ın kart sınırında olduğu bu maçta antalyaspor'da herhangi bir cezalı oyuncu bulunmadığı için mehmet özdilek klasik ali tandoğan - ali turan - ibrahim dağaşan - deniz barış geri dörtlüsünü sahaya sürecektir. antalyaspor'un bu sezon bulduğu 5 golü ise iki oyuncu paylaşıyor. necati ateş(3) ve uğur inceman(2); necati'den bu maçtaki beklentim lukunku yeteneğine bürünmesi.*

    takımımıza değinecek olursak kazım'ın olmayışından ziyade engin'in eksikliğini daha fazla hissedebiliriz. transfer döneminde adı bizimle anıldığı sırada kendisi hakkında yapılan eleştirileri düşününce, şu an söylediğim eksikliğini hissetme durumu fazlasıyla garibime gitti fakat engin'in yaratıcılığının en somut örneğini daha geçen hafta bursaspor maçında* izlemiştik. grande'nin sezon başında dizilişte yaptığı hatalardan vazgeçip ideal kadroyu bulması ile birlikte galibiyetler de gelmeye başladı. ideal kadrodan kastımız nedir; servet'i silmek, eldeki seçeneklerin en makulü gökhan - ujfalusi'yi göbekte oynatmak, sabri'yi orta saha yerine sağbekte kullanmak gibi. bu maçta kazanan kadroyu sahaya süremeyecek olsa da taktiksel anlayışı aynen sürdürmesi temennimizdir. yani kazım yoksa amr de oynayabilen sercan yıldırım kullanılabilir veya en kötü ihtimalle eboue'ye emanet edilebilir orası. engin'in yerine de aklıma gelen 2 oyuncu ceyhun gülselam ve yekta kurtuluş. ne tesadüf ki iki oyuncumuz da fatih terim'in bu sezon pek şans vermediği isimler; antrenmanlardaki performanslarını en iyi grande bilir şüphesiz. aslında engin'in yerine cuk diye oturacak tipte bir oyuncumuz var, fakat fizik olarak yetersiz olması forma şansını azaltıyor; emre çolak'tan bahsediyorum. yetenekli olduğu bir gerçek ama fiziğe dayalı olan ligimizde nedense halan kendisinden beklenilen performansı ortaya koyamadı. karşıma çıksa bir yerde ücretsiz spor salonu aboneliği veririm kendisine, onun yerinde olsam 7/24 spor salonunda çalışırım, fizik yapardım. sözün özü, orta sahada engin'in yerine oynayacak ismi belirleyecek olan grande ama umarım o bölgede sabri veya eboue oynamaz, maç eksiği olan ayhan'a bile fitim düşünün artık.

    maçla ilgili dip not verelim; grande'nin galatasaray teknik direktörü olarak antalyaspor'a karşı çıktığı son maç 3 mayıs 2000 galatasaray antalyaspor maçı imiş.
  • 165
    fazla üzerinde kafa yorulacak bir maç değildir. 2 takımda zorlamadı öylesine sahada gezindiler. bana nedense maçtan önce ki seremoni, taraftarın tepkileri filan konsantrasyonu etkilemiş gibi geldi. orada şehitlerimizin isimler okunurken, burada denirken filan ne bileyim oynamak bence özellikle yerliler için zor bi durumdur. çok milliyetçi oldukları ya da çok düşündükleri için demiyorum sadece bence etkilenmişlerdir. geçip gitmiş öylesine bir maçtır gözümde. artık bu hakemler varken ligden ümitli değilim zaten.

    bir de futbolcuya atıp tutmak marifet olmuş memlekette. bize gelen mal oluyor diyen kadar mal taraftar yoktur net. (u: ayrıca bir gün gahvede maç izlerken cinayet işleyen ş.g. diye haber duyarsanız bilin ki o benim)
App Store'dan indirin Google Play'den alın