• 156
    maçlardan sonra kafamdakileri yazıya dökerken, önceliğim hakem olmaz genelde. varsa yapılan yanlışları, eksikleri dile getiririm. ancak bugün bir farklılık yapacağım-ya da yapmak zorundayım. çünkü ortada gerçekten skandal bir maç yönetimi var.

    geçen hafta bünyamin gezer gibi, oyunculara karşı gereksiz sert, antipatik bir isim hakemliği bıraktı. türk futbolu için sevindirici bir gündü o gün. zira marka değeri diye ortada dolaşanlara göre hakemler günahsızdı, onlar da insandı ve hata yapabilirdi.

    evet hakemler insan fakat her hafta farklı bir hakem, skandal bir karara imza atıyorsa; orada ciddi bir sıkıntı vardır. sadece ‘’insan hata yapar’’ söylemiyle bunu açıklamak doğru olmaz.

    yıllardır bizim yorumcularımız tarafından yunus yıldırım şişirildikçe şişirildi. kolay kart çıkarmaz, penaltı verilmez denildikçe, bariz penaltı olan pozisyonlarda bile düdük çalmayan bir hakeme dönüştü yunus yıldırım.

    bugünde sahadaki oyunu adeta katleden bir yönetim sergiledi yunus yıldırım. galatasaray bazı şeyleri eksik yapmıştır, hataları vardır bunlar ayrıca tartışılacak şeyler. ancak bir hakem, sahada oyuncuların futbol oynamasına engel oluyorsa, galatasaray’ın yahut başka bir takımın sahada ne oynadığının pek de önemi kalmıyor.

    antalyaspor-galatasaray maçı sadece 53 dakika oynanmış, düşünebiliyor musunuz?

    fatih terim, maçtan sonra yaptığı açıklama 75-80 dakika maç oynandı demişti. gereğinden fazla iyimser davranmış.

    bir hakem zırt pırt oyunu durduruyorsa, oyunun akışını bozuyorsa, sahadaki oynanması muhtemel futbolun da önünü kesiyordur.

    muhtemelen başta ligtv olmak üzere bir çok yerde galatasaray tartışılacaktır. futbolun marka değeri denecektir, yayıncı kuruluşun verdiği para denecektir fakat hakemlere yine dokunulmayacaktır.

    hemen her yazdığım yazıda söylüyorum, galatasaray hızlı futbol oynadığı zaman başarılı olan bir takım. oyunun temposunun sürekli düşmesi galatasaray’ın işine gelmez. hal böyle olunca, oyunun bir durup, bir hızlanması galatasaray’ın saha içinde göstereceği reaksiyonu da doğrudan etkiledi.

    takımın son haftalardaki en önemli oyuncusu engin ve kazım zaten sakat. özellikle engin, takım durduğu anlarda bile pozisyonları yoktan var ederek takımı canlandırıyor, oyunu hızlandırıyordu. buna bir de hakemin kötü maç yönetimi eklenince haliyle galatasaray sahada varlık gösteremedi.

    galatasaray 4-1-4-1 şablonunu bozmamalıydı bence. bu taktik neticede 3 maçtır takımın kazanmasını sağlıyordu. eksik oyuncular olmasına rağmen, o futbolcuların yerlerine yapılacak ufak rötuşlar, bu maçı kazanmaya yetebilirdi. ancak, baros’u takıma bir şekilde sokma girişimi sistemin değişmesine sebep oldu. halbuki baros’un oyuna sonradan girip, gol atması bir strateji olarak kalmalıydı. çünkü elmander maç boyunca rakip ile boğuşan ve onu yıpratan bir oyuncu. onun yıprattığı savunma ile baros’un boğuşması çok daha rahat ve kolay oluyordu. aynı zamanda baros’un gerçek manada bir golcü olması, bu noktada ona yardımcı oluyor ve bu işten galatasaray karlı çıkıyordu.

    bazen karar vermek gerekir. takımın kazanması mı, oyuncunun üstün performansı mı?

    bir oyuncuyu sevebilirsiniz, ama takıma sonradan girdiğinde katkı veriyorsa o oyuncu, oyuna sonradan girmelidir. ismine, cismine bakılmaksızın.

    ilerleyen haftalarda fatih terim farklı bir sistem dener, baros ilk 11’de oynamalıdır o sisteme göre ve çok da başarılı olur, o zaman biz de düşüncelerimizi ona göre şekillendiririz. fakat şu an için durum budur. çünkü baros sakatlıktan sonra hala kendini toparlayamadı ve maalesef ki güçsüz. bu sebepten ötürü de, baros’un gücünü orantılı şekilde kullanması lazım. baros tam kapasite ile oynayana kadar(güç vs.) takıma sonradan dahil olmalıdır. bu durum hem baros’un hem de galatasaray’ın hayrına olacaktır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın