• 151
    mavi formalı yavşağı bir kenara bırakırsak, ilk 45 dakikasını harcayıp ikinci yarı kastığımız bir maç olmuştur. fatih terim iyi okuyup etki edemedi oyuna. ilk yarıda da hiç zorlamadı takımı. ilk önce kendimize bakmamız lazım.

    umarım antalya küme düşer. inanılmaz çirkinleştiriyorlar futbolu. sonsuz sertlik ve zaman geçirme. tüm nefret ettiğim insanlar için dilediğim şeyi yunus yıldırım için de söyleyeyim: umarım bütün yakınlarını kaybedip sakat kalırsın.
  • 152
    genel manada oynanan futbol kötü değildi bence , üst üste kazanılan 3 maçta olduğu gibi kopuk kopuk iyi oynadığımız dönemler oldu. kazanılan maçlar da dahil olmak üzere zaten en büyük sorun hucümda çoğalamamak , etkili hucümlar yapamamak bu maçta da devam etti. zaten antalyaspor'un kendi evinde açık oynayıp maçı kazanmak gibi bir derdi olmadığından defans açık vermedi. kalan maçlarda özellikle deplasmanlarda hucumda çoğalmayı becerebilirsek rahat maçlar kazanabiliriz.

    riera ve eboue için tahminim ise, geçmiş tecrübelere dayanarak performanslarının çok artmayacağı , aşağı yukarı böyle devam edeceklerini yönünde . özelikle riera sanki takıma dün katılmış gibi hiç bir arkadaşıyla saha içinde anlaşamıyor . eboue'nin 2. yarıda uzaktan çektiği şutun gol olması ve o golle maçın kazanılması kendisini rahatlatacak ve ileriye dönük daha iyi performans sağlamasına neden olabilirdi. fakat her şeye rağmen yunus yıldırım'ın galatasaray adına tehlikeli olabilecek her atağı fauller uydurarak kesmesi , verdiği hatalı kararlar ve en az 6-7 dakıka uzayacak maçı sadece 3 dakika uzatması kabul edilir şey değil , düzgün bir hakemle bu maçı kazanmamız olası bir sonuç olurdu.
  • 153
    0-0 biteceği daha ilk 5 dakikasından belli olan ve ne yazıktır ki, takımda pozisyon yaratmaya çalışan tek futbolcunun tomas ujfalusi olduğu karşılaşma olmuştur. antalya'da taraftarın o biçim coşkulu karşılamasından sonra saha içindeki maksimum isteksizlik, insanı sinirden öldürecek cinsten. aklıma koşan bir galatasaraylı oyuncu görüntüsü gelmiyor bu maça dair..

    bir an önce hafızamdan silmem gerekiyor bu maçı, yarınki basketbol maçları yardımcı olabilir bu konuda. yoksa tek çare lacuna inc.
  • 154
    hakem yunus yıldırımın maçı katletmesi dışında galatasarayda da eleştirilecek noktalar vardı. öncelikle takım yavaş oynuyor ayrıca uzun pas çok fazla deneniyor bunun nedeni ise alan daraltma yapamamak. elmander iyi bir savaşçı ama takımın psikolojisi hep ona uzun oynamak üzerine topu yere indirseydik daha başarılı olurduk kanımca. birde takım geçen senelere göre daha sert ama yaratıcılık azalmış durumda gerçi spor toto super lig tam anlamıyla fizik kondisyona dayalı ama böyle maçlarda da maçı açacak kilit oyunculara ihtiyacımız var.
  • 155
    defans kurgusu bu kadar kötü bir rakibe tek bir arapası atamayıp forvetlerimizi pozisyona sokamayan ortasaha oyuncularımızın, maç boyu hücüma destek vermek bir yana bunu aklından bile geçirmeyen sol bekimizin, hücüm rotasyonu açısından 4-4-2 den tut, üçlüsü teklisi nekadar taktiksel açılım varsa uygulanmasına rağmen doğru düzgün atak bile yapamayan topyekün futbol takımımızın bu kötü futboluna, 90 dakika boyunca sadece forma aşkıyla katlanabilmiş olan ben, imparatordan tek bir şey istiyorum. bu sıkıcı maçın kasedini bütün hafta günde en az üç kere zorunlu olarak takıma seyrettirsin. bu işkenceye bizi 90 dakika mahkum eden topçularımız, lan biz ne yapmışız amnskym bu maçta deyipte bu saçmalığı tekrarlamasınlar.

    gelenin geçenin koyduğu antalyaspor'a, nekadar forvet oyuncumuz varsa oynadı hiçbiri pozisyona giremedi. daha önce de belirttim, takım oturana kadar arada kötü maçlarımız da olacak diye. ama bu kötü oyun bu kötü rakibe karşı olmamalıydı.
  • 156
    maçlardan sonra kafamdakileri yazıya dökerken, önceliğim hakem olmaz genelde. varsa yapılan yanlışları, eksikleri dile getiririm. ancak bugün bir farklılık yapacağım-ya da yapmak zorundayım. çünkü ortada gerçekten skandal bir maç yönetimi var.

    geçen hafta bünyamin gezer gibi, oyunculara karşı gereksiz sert, antipatik bir isim hakemliği bıraktı. türk futbolu için sevindirici bir gündü o gün. zira marka değeri diye ortada dolaşanlara göre hakemler günahsızdı, onlar da insandı ve hata yapabilirdi.

    evet hakemler insan fakat her hafta farklı bir hakem, skandal bir karara imza atıyorsa; orada ciddi bir sıkıntı vardır. sadece ‘’insan hata yapar’’ söylemiyle bunu açıklamak doğru olmaz.

    yıllardır bizim yorumcularımız tarafından yunus yıldırım şişirildikçe şişirildi. kolay kart çıkarmaz, penaltı verilmez denildikçe, bariz penaltı olan pozisyonlarda bile düdük çalmayan bir hakeme dönüştü yunus yıldırım.

    bugünde sahadaki oyunu adeta katleden bir yönetim sergiledi yunus yıldırım. galatasaray bazı şeyleri eksik yapmıştır, hataları vardır bunlar ayrıca tartışılacak şeyler. ancak bir hakem, sahada oyuncuların futbol oynamasına engel oluyorsa, galatasaray’ın yahut başka bir takımın sahada ne oynadığının pek de önemi kalmıyor.

    antalyaspor-galatasaray maçı sadece 53 dakika oynanmış, düşünebiliyor musunuz?

    fatih terim, maçtan sonra yaptığı açıklama 75-80 dakika maç oynandı demişti. gereğinden fazla iyimser davranmış.

    bir hakem zırt pırt oyunu durduruyorsa, oyunun akışını bozuyorsa, sahadaki oynanması muhtemel futbolun da önünü kesiyordur.

    muhtemelen başta ligtv olmak üzere bir çok yerde galatasaray tartışılacaktır. futbolun marka değeri denecektir, yayıncı kuruluşun verdiği para denecektir fakat hakemlere yine dokunulmayacaktır.

    hemen her yazdığım yazıda söylüyorum, galatasaray hızlı futbol oynadığı zaman başarılı olan bir takım. oyunun temposunun sürekli düşmesi galatasaray’ın işine gelmez. hal böyle olunca, oyunun bir durup, bir hızlanması galatasaray’ın saha içinde göstereceği reaksiyonu da doğrudan etkiledi.

    takımın son haftalardaki en önemli oyuncusu engin ve kazım zaten sakat. özellikle engin, takım durduğu anlarda bile pozisyonları yoktan var ederek takımı canlandırıyor, oyunu hızlandırıyordu. buna bir de hakemin kötü maç yönetimi eklenince haliyle galatasaray sahada varlık gösteremedi.

    galatasaray 4-1-4-1 şablonunu bozmamalıydı bence. bu taktik neticede 3 maçtır takımın kazanmasını sağlıyordu. eksik oyuncular olmasına rağmen, o futbolcuların yerlerine yapılacak ufak rötuşlar, bu maçı kazanmaya yetebilirdi. ancak, baros’u takıma bir şekilde sokma girişimi sistemin değişmesine sebep oldu. halbuki baros’un oyuna sonradan girip, gol atması bir strateji olarak kalmalıydı. çünkü elmander maç boyunca rakip ile boğuşan ve onu yıpratan bir oyuncu. onun yıprattığı savunma ile baros’un boğuşması çok daha rahat ve kolay oluyordu. aynı zamanda baros’un gerçek manada bir golcü olması, bu noktada ona yardımcı oluyor ve bu işten galatasaray karlı çıkıyordu.

    bazen karar vermek gerekir. takımın kazanması mı, oyuncunun üstün performansı mı?

    bir oyuncuyu sevebilirsiniz, ama takıma sonradan girdiğinde katkı veriyorsa o oyuncu, oyuna sonradan girmelidir. ismine, cismine bakılmaksızın.

    ilerleyen haftalarda fatih terim farklı bir sistem dener, baros ilk 11’de oynamalıdır o sisteme göre ve çok da başarılı olur, o zaman biz de düşüncelerimizi ona göre şekillendiririz. fakat şu an için durum budur. çünkü baros sakatlıktan sonra hala kendini toparlayamadı ve maalesef ki güçsüz. bu sebepten ötürü de, baros’un gücünü orantılı şekilde kullanması lazım. baros tam kapasite ile oynayana kadar(güç vs.) takıma sonradan dahil olmalıdır. bu durum hem baros’un hem de galatasaray’ın hayrına olacaktır.
  • 157
    takımda iyi, ya da kötü oynayanın olmadığı; rakibin de iyi oynamadığı; tatsız tuzsuz geçmiş bir maçtır.
    yaratıcı futbolcumuzun olmaması, pozisyon bulmakta zorlanmamıza yol açmıştır.kazım ve enginin yoklukları maç boyunca kendini hissettirmiştir.özellikle enginin oynamayışı bunu daha da belirgin hale getirmiştir. sezon başı olmasına rağmen bazı futbolcularımız(hadi isteksizlik demeyelim) yorgun görülmüş, bu da beni oldukça endişelendirmiştir.fatih hoca maçtan sonra "hakemin maçı gerektirdiği kadar uzatmadığından" yakındı. 90 dakika bir şey yapamayan takım, uzatılacak son bir-iki dakika içinde mi becerisini gösterecekti? kaldı ki uzatmalarda muslera kurtarmasa maçı kaybedecektik.kısacası takıma yaratıcı bir futbolcu lazım.inşallah devre arasında bu niteliklere sahip bir futbolcu buluruz. ha! bu arada, yekta yedekte otururken, aydın ve emre'nin oyunda olmasını da yadırgamadım değil.
  • 158
    maçkoskop
    kadro:
    muslera 6
    sabri 5
    gökhan 5
    ufo 7
    hakan 4.5
    selçuk 1
    melo 5.5
    abaue -4
    aydın -2
    baros-riera toplamı 0
    elmander 2

    zurnanin zirt dediği an:
    -emekli baros’un çıkıp, kolpaçino riera’nın oyuna dahil olduğu 2. yarı. zaten kötü giden maçtaki hücum gücünü potansiyel olarak daha da düşürülmesine neden oldu.
    varil:
    abaue; böyle giderse varil rekorunu kıracak gibi. gibisi fazla, en az 10 kilo fazlası var, o cüsseyle dokunduklarında kendisini yere bırakıyor. galatasaray futbolcusu değil.
    .
    gladyatör:
    -ufo; popescu’dan varyeteler izledik. sezonun en kötü maçında bile kendisinin ne kadar büyük bir futbolcu olduğunu bir kere daha gösterdi. tek başına oynasa bile sonuç değişmezdi. bütün antalya forveti üstüne gelse baş edecek görüntüsü vardı.
    borozanci:
    -yunus yıldırım; hakemler hakkında hiçbir şey yazmam genelde. seyrettiğim en aşağılık hakem performansı gösterdi. saymadım ama faul rekoru kırıldı her halde. maçın kötü olmasının 2 numaralı sorumlusuydu. 1. numaralı elbette mehmet özdilek’ti.
    bir soru – bir cevap:
    şu ana kadar, ligin en kötü takımı ve en kötü hocası kim?
    tartışmasız ligin en kötü takımı antalyaspor ve ligin en kötü hocası ziya doğan dahil, mehmet özdilek’tir. alsın 1 puanı başına çalsın. ligte kalmasına umarım yetmez.
    -
    imparator:
    geçen hafta iyi oynayan takımı sakatlıklar dışında değiştirmedi. baros için serden, ve yardan geçemedi. oynatmasa baros’a, oynatsa kendisine yazık. ligin en kötü takımına karşı oynadığının farkında değildi.
    -
    ordakiler:
    orda kimse vardı da ben mi görmedim. antalya stadı iğrençti, şimdi nisbeten stada benzer bir mezbelelikte bile tribünler boştu. antalya otellerindeki çalışanlar bile gelse dolması lazımdı. galatasaraylıların sesini duyurtacak en ufak bir pozisyon yoktu.
    -
    analiz:
    maç şehitlerimize saygı, hürmet ve minnetle başladı. ve öylece de bitti. belki de iki takım anlaşmış, millet kan ağlarken biz gol atıp, sevinecek miyiz? diye de düşünmüş olabilirler. özellikle selçuk inan’ı ben çok üzgün gördüm. televizyon yüzünü gösterdiğinde sanki şehitlerden biri yakımıymış görüntüsü veriyordu. ben kötü ve isteksiz futbolu ülkedeki vahim, yürekleri dağlayan olaylara bağlıyorum. gol atsak bile ben sevinmeyecektim.

    hadi bir an için ben yanlış düşünüyorum varsayalım ve maç için gördüklerimizi yazalım. geçen sene maç seyretmemiş olsaydım, galatasaray’ın bu kadar kötü oynadığını görmedim diyebilirdim. hakkını yemeyeceğim takımın, kötü oynamasının sebebi hakem ve antalyaspor’du. şu lanet olası 1 puanı alabilmek için futbolu kurşuna dizer bu mehmet denen hoca. onun içindir ki, kendisinden çok daha kötü futbolcu olan ertuğrul haca olur, kendisinin yöneteceği en büyük takım da ancak antalya olur.

    takımın banko oyuncuları 1-2 maçlık hafif sakatlık geçirdiğinde ben ironik olarak memnun olurum. yerlerine oynayanlar için bulunmaz şanstır böyle durumlar. abaue için çok erken yorumumu vermiştim, acaba mı? diye bu maçta bir medet bekledim. bu kadar kötü bir takıma karşı bu oyunu oynayan adamım benim takımımda yeri yok. abbas olarak kadroyu işgal eder bu maçtan sonra. ben erken bıraktım, yok hükmündedir. diğer medet beklenen yaratık aydın yılmaz’a ne demeli. bir son dakika gölü bir futbolcuyu bu kadar mı taşır? her halde 10 hoca bugün yarın diye kafayı yedi aydın için. baros’un geçen hafta takımı ipten alması ve riera’nın bomba transfer olarak hayatını idame ettirmesiyle bir piyango çıktı kendisine. kazım’ın yerine bir olası patlama maçında daha ilk 11 deydi. cillop gibi rakip karşısında. ligin en kötü bekleri deniz, mehmet eren, ali’ye karşı hiçbir üstünlük sağlayamadı. üstelik iyiye doğru ivme kazanmış sabri’nin önünde, iyi bir zeminde, kötü ve zayıf takıma karşı bile bu kadar oynayabilerek benim gibi olumsuz gamlı baykuş fakat kendisinden umudu hala kesmemiş taraftarı pes ettirdi. güle güle aydın yılmaz, o attığın golü canlı seyretme bahtiyarlığına ulaşan bendeniz umarım bir kez daha seni seyretme bahtsızlığına uğramam.

    milan baros’a artık semih şentürk diyebilir ve aynı muameleyi gösterebiliriz. sonradan oyuna girecek o da maç sıkışmışsa. elmander’in kötü oynamasının sebebiydi belki de. çok uyumsuz bir forvet hattımız vardı. bir çok kere atılan tahmini paslar çok acemice görüntülere yol açtı. sonradan oyuna girenler de hiçbir katkıda bulunamadılar. sercan için ben çok umutluydum, çok şeyler bekliyordum. 2 sene önce seyretmemiş olsam basardım fırçayı. aynı şeyi kendisi içinde yazayım. bu kadar kötü futbolcuları normalde maymuna çevirmesi lazımdı. sercan sercan olsa ali’ler futbolcu mu sayılırdı bu gece?

    ligin en büyük hocasıyla en kötü hocasının maçıydı. fatih terim, kendisine hücum etmeyen, etmeyecek olan bir takıma muslera yerine diğer iki kalecimizden biri olsaydı yenilmiş olacaktı. maçın başında cümbür cemaat çullanmasını beklerdim. maçın 20-25. dakikalarında kötü oyunun süreceğini hissettiğimde bir gol yememizi çok istedim. ben hoca olsam böyle kötü takımlara karşı ilk yarım saatte üstünlük sağlayamamışsam kendi kaleme gol atarım. takım gol yemeden dirilmeyecekti, gol yemediği için de dirilemedi.
    maçın galatasaraylı için tek olumlu durumu, tek bir pozisyon vermemesiydi. hal böyle olunca savunma kurgusu kesin olarak bozulmayacak dolayısıyla servet bir maç daha garanti oynamayacaktı. servet nefretinin gökhan zan’ı bana sevdireceğini biri söyleseydi kavga ederdim. aman kardeşim sakatlanayım, kırmızı kart alayım da biraz servet oynasın deme sakın. böyle iyiyiz, keyfimiz zaten yoktu, ne kadar kötü oynarsanız oynayabilirdiniz, daha fazla keyif kaçıracak haliniz yok ya.

    bu maç sayılmaz, kayıt dışı. alınan tek puanı da ben yazmıyorum. mazeretimiz vardı, yaslıydık.
  • 159
    şampiyonluk yolunda önümüze çıkan en büyük engellerin, en büyüğü deplasman maçlarındaki istikrarsızlığımız.

    neden deplasmanda maç kazanmakta zorlanıyoruz? oynadığımız ortalama 3 deplasman maçının en az 1 tanesinde puan kaybediyoruz. en kötü senaryolarıda yaşamıyor değiliz, 3 deplasman maçının 3'ünde de puan kaybettiğimizde oluyor. * ''bunun başlıca sebepleri nedir?'' diye kendi kendime sorduğumda, cevap olarak; rakip takımların kendi sahalarında büyük takımlara karşı hırslı olmaları, tt arena'daki taraftar coşkusunu deplasmanda futbolcularımıza hissettirememek, futbolcularımızın deplasman maçlarında konsantre eksikliği yaşaması gibi unsurlar geliyor.

    peki bunun için ne yapılmalı? deplasmanda oynayacağımız maçlarda 1-2 gün erkende kampa girilebilir. futbolcularımıza deplasmanda kazanılan her 3 puan için ekstra prim ödenebilir. fatih terim ve teknik heyetin oyuncularımızla * toplantılar yapıp, deplasmanda kazanma alışkanlığını aşılayarak onların daha konsantre bir şekilde mücadele etmesi sağlanabilir.

    bir başarı bekliyorsak, bir başarı gelecekse kendi sahamızda topladığımız puanlar yetmez. deplasmanda da kendi sahamızda kazandığımız puanlar kadar toplayamasakta, en az 32-35 puan toplamalıyız diye düşünüyorum. ve mutlaka ve mutlaka; bursaspor,fenerbahçe,trabzonspor,beşiktaş deplasmanlarından en az 2'sinde galibiyetle evimize dönmeliyiz.
  • 161
    antalyaspor – galatasaray : 0-0

    deplasman ve uçup giden iki puan. geçen sene deplasmandan puan gelince tura çıkıyor, taksim’de halay çekiyorduk. çok şükür geçti o devirler. artık beraberliğe üzülür hale geldik. geçen sezon neden puan alamadık diye açıklamaya çalışıyorduk, bu sezon neden puan kaybettik diye. arada kuantum fiziği, olumlamalar vesaire bağlamında kelimesel fark var. son yıllarda çok moda, bir de reiki var ki, onu hiç bilmiyorum.

    sıkıcı bir maçtı yahu. gerçi galatasaray kazansa bana hiç sıkıcı gelmezdi. ligimizin kalitesi ortada, avrupa’nın baba ligleriyle kıyaslayınca her maç sıkıcı, her maç kötü. bazen heyecan oluyor o kadar.

    maçın başından sonuna kadar galatasaray’ın oyunu forse ettiği bir maç oldu. yavaş ama yine de yüklenen takım galatasaray’dı. kazım ve baytar’ın yokluğunda fatih hoca eboue, aydın ve baros’u oynattı. hesap tutsun diye, riera’ya da eşofman verdiğini söyleyeyim. erdoğan şenay tarzı bir cümle kurdum, gururluyum.
    aydın. araştırmak lazım. türk futbol tarihinin en uzun süre patlama beklenen oyuncusu olabilir. hatırladığım başka beklenenler de vardı, kendi kendilerinin canlı bombası olup kendilerini patlatmıştı, aydın’daki istikrarı kimsede görmedim. bugün kötü olduğu için söylemiyorum, devamlılığı açısından. bu gidişle emre çolak da aynı sınıfa kaydolacak.

    fatih hoca takımın dizaynını henüz bitirmiş değil. sağda solda yani aslında galatasaray sözlük ve twitter’da sallamalar başlamış da bu yüzden söylüyorum. captano.net sana söylüyorum twitter’ım sen anla. fatih hoca’nın dizaynını bitirdiği ama arada sırada rötuş gerektiren yerler savunma ve orta saha. her iki mevki de fatih hoca’nın isteklerini, futbolun gerekleri yerine getirecek bir iskelete kavuşmuş durumda. arada gökhan zan’a ayar çekmek gerekiyor, onu da ujfalusi yapıyor. birlikte oynadıklarından beri ujfa, gökhan’a “şuraya vurma buraya vur, şöyle vurma böyle vur, şurada durma burada dur” şeklinde altyapı hocalığı yapıyor. zan kaç yaşında adam, aferin, başkası olsa “ne karşıyorsun lan, ben milli futbolcuyum” derdi, tabii gidip florya’dan eşyalarını toplardı. fakat ujfalusi de sabırlı adammış vallahi. ne de olsa orta avrupalı.

    orta sahamız iki kişiden oluşuyor, inan ve melo. şu anda türkiye’de daha iyi ikili yok. baytar olduğunda işin hücum kısmında daha rahat ediyorlardı. bugün hatlar biraz karıştı. o bölgeye çok giren oldu çünkü. eboue, aydın, baros, elmander falan derken kim nerede sorunu oldu biraz. yine de orta sahamız sorunsuz bir bölge.

    sorunlu yerimiz forvet. kazım ve baytar yokken daha belirgin şekilde ortaya çıktı. özellikle içerideki maçlarda golü buluyoruz, rakip savunmanın kurduğu kalenin kapısını kırıyoruz yine giriyoruz içeri. çok daha zayıf bir 2006 galatasaray’ı gibi. ama bugün onu da yapamadık. elbette baros’un devrede çıkması etkili oldu. rakibi zorlayan adamımız yok. kazım ile baytar diyeceğim yine. bu yazının ratingi en yüksek iki kelimesi bu çocukların ismi olur bence. çünkü, ikisi de savunmaları zorlayan, rakibin üstüne giden adamlar. eboue de, riera da bu tip oyuncular aslında ama henüz eksikleri var. eksik olunca iş kalıyor inan ile melo’nun yapacağı paslara. antalya gibi savunma için sahaya çıkmış bir takıma karşı, oyun sıkışınca her zaman olmuyor o inceler işte.
    çift santraforla oynadık ama ikisi de duvar olabilecek, pivot santrafor özellikli oyuncular değil. melo ve inan gibi 18 dışından toplara vurabilecek oyuncuların bu özelliklerini kullanamıyoruz, tıkalı orası.
    iyi kapanan, iyi savunma yapan takımlara karşı, kanatlar istediğimiz gibi çalışmıyor, savunma arkasına kaçırabileceğimiz seri adamımız yok, duvar olabilecek santraforumuz yok, 40 metreden çakıp maç yazılarını değiştirtecek hagi gibi bir oyuncumuz yok, dünyada yok zaten, hayıflanmayalım bu konuda. geriye ne kalıyor. duran toplar. bu akşam çok sayıda korner kazandık. vurabildiğimiz korner sayısı çok az, onlar da avuta giden veya cılız kornerlerdi. demek ki, henüz bu silahın eğitimini almamış takım. fatih hoca her maç bazı şeyleri düzeltiyor. mesela bugün diğer maçlara göre çok az pozisyon verdik. hoca hep söylediğim gibi, “önce savunma” diyerek doğru yolda ilerliyor. play-off zamazingosu (ne denirse adına) fatih hocanın elini rahatlattı tamam ama, hocayı azıcık tanıdıysam ki 37 senedir takip ederim hocayı, play-off’a girmek hocaya yetmez. hatta şampiyon olmak bile yetmez, maçları ille de farklı, şampiyonluğu uzak ara kazanmak ister.
    birkaç haftaya kalmadan, kornerden, yan duran toplardan farklı şekillerde gol bulan bir takım göreceğimizi bekliyorum ve umuyorum hatta inanıyorum ve de istiyorum. hoca’ya siparişimdir, iletilsin.

    bu akşam takımın istediklerinin yapılamamasında yukarıda saydığım gibi aslan payı elbette takımda. hocasıyla, futbolcusuyla. ama hani %51 değilse de, %49 pay sahibi olan biri daha vardı. maçın hakemi yunus yıldırım. hakemi bahane etmek değil bu. bahane değil çünkü. hava ve zemin her iki takıma da aynıdır ama hakem aynı değilse, tahterevallinin bir tarafına hakem oturuyorsa işin rengi değişir. tahterevalli metaforu enteresandır, korku filmlerinde sırf babası tahterevallide kendisini küçük düşürdü diye seri katil olan tiplerden bahsedilir. siz siz olun tahterevalliden uzak durun, ne olur ne olmaz.
    yunus yıldırım da fatih hoca genç olsa onu film kahramanı haline getirebilirdi. hoca kenarda delirdi yahu. “orda yok, orda yok, orda yok, burada var, bravo hoca. ben böyle şey görmedim” diye bağırıp durdu kenarda. hangi pozisyonda? sabri’yi ardından baros’u, ardından eboue’yi indirdiklerinde çalmayıp hemen sonrasında elmander’e saçma sapan bir faul çaldığında. biz yunus yıldırım’ı penaltı çalmayan hakem olarak tanırız. kendisi sadık deda'nın negatif filmi gibidir bu anlamda. iyi de hocam, faul çalmamaya da mı yemin ettin.
    asıl mevzu bunlar değil. galatasaray ne zaman orta sahada pasla rakiplerini geçecek, antalyaspor savunmasının üzerine gidecek antalyalı oyuncular faul yaptı. bazen yumuşak bazen sert. mesela kerem seras melo’ya dirseği çaktı. hoca faul çaldı. güzel. peki kart nerede hocam. öncesinde ibrahim dağaşan riera’ya baya baya daldı, hoca yine faul çaldı. kırmızı bile olabilecek bir pozisyonda kart göstermedi. ujfalusi delirdi, koşarak saldırdı. hoca efendi*, ikisine de sarı kart gösterdi. yunus hoca sürekli melo’yu kesti. o faul yaptığında, ona faul yaptıklarında hemen olay yerindeydi ya da uzaktan kontrol etti. derdi belli. kart göstermek için fırsat kolladı. sanırım hoca pitbull’u yanlış anladı. sahibi saldır demezse korkulacak bir şey yok hocam. sahibi saldır derse, merak etme pitbull’dan önce seni parça parça edecek adam çok bu sene takımda. sen yenisin galiba, bu takımın bu sezon ilk kez maçını yönetiyorsun sanırım.

    bunlar basit operasyonlar. bir nevi kelebek etkisi yapıyor. kaos teorisi hesabı, bir kelebek kanat çırptığında….(filmden hatırlıyorum ha, belki de böyle bir şey yoktur, araştırmış değilim, sonra sallamayın arkamdan)
    en çok neyi merak ediyorum biliyor musunuz? hakemin ince ince doğraması diye bir şey var ya. onu yapabilmek için futbolu çok iyi bilmek lazım. mesela erman toroğlu bunu çok iyi becerirdi. kimse çakmazdı, işi çok iyi bilenler dışında. bir örnek vereyim, bizim bir maçta orta saha topla çıkarken futbolcuların üstüne rakip gibi depar atmıştı maç boyu. futbolculardan biri, sanırım okan buruk’du “ama hoca ne yapıyorsun” dediğinde, diyagonalini göstererek “çizgimde koşuyorum” demişti. o adam erman. bu işi yalayıp yutmuş bir adam. ey yunus yıldırım, sen buna nasıl cüret edersin. bizim gibi “bi kulağının arkası kalmışları” geçtik, 15-16 yaşında forum-sözlük-twitter yazarları bile anlıyor senin yaptıklarını.
    tabii, şimdi 2 maç süper ligde maç alamazsın. eğer biri sana da ayda 25.000 lira teklif ederse ki belki de etmişlerdir bile, “galatasaray maçından sonra maç verilmedi” deyip düdüğünü asarsın. bakalım sana para verecek tv çıkacak mı?

    bünyamin gezer kaç sene hakemlik yaptı gıkı çıkmadı, hele ki oğuz sarvan zamanı. ama ne zaman galatasaraylı bilinen yusuf namoğlu geldi, galatasaray’a çakıp hakemliği bıraktı. bünyamin bey’in eğer bu kadar delikanlıysa yan hakeminin kafası yarıldığında hakemliği bırakması gerekirdi. öyle ya, “artık hakemlik yapılacak ortam kalmamıştır” dese, kimse bir şey diyemezdi. amma velakin hesaplar çok ince çok, öyle böyle değil.

    takıma sallıyorsunuz ya, şikecilerin maçlarını izliyor musunuz? ben izlemiyorum, izlemeyeceğim demiştim. ama takip ediyorum, özetlere falan bakıyorum. bütün maçı kendi sahalarında oynuyorlar, bir dolu pozisyon veriyorlar, kontraataktan falan gol bulurlarsa buluyorlar. hakemler de yanlarında. sanırım şikeci oldukları için onlara ceza sahasında elle oynamak serbest. hakemler, nasılsa düşecek bunlar, sevinsin bari garibanlar mı diyor yoksa bunlarda para çoktur mu diyor, tam bilemedim.
    bu yüzden;

    enseyi karartmayın. futbolculara falan da sallamayın, biraz sabredin, adamı hasta etmeyin.

    *
  • 162
    oyuncu puanlaması:

    fernando muslera:6 kendisine gelen tek topu panter misali çıkarmıştır.(o pozisyonu da maçın hakemi yaratmıştır.)
    sabri sarıoğlu:4 --yine her zamanki gibi iyi niyetli ama pozitif bir katkısını maç boyu göremedik.
    gökhan zan:2 --ulfaya yatıp kalkıp dua etmeli
    tomas ujfalusi: --7 yatıp kalkıp gökhana küfür etmeli. mükkemmelsin hocam. aynen devam
    hakan balta:3 -- geçen senelerden iyi olsa da kendi açısından en kötü performansını gösterdi.
    emmanuel eboue:3 -- diğer maçlardan farklı olarak çok istekliydi. fakat yine beklentileri karşılayamadı.
    selçuk inan:3 -- geldiği günden bu yana en sığ futbolunu oynadı. bunda sistemin de etkisi yok değildi.
    felipe melo:5 -- yine herkese güven verdi. ama bizi alıştırdığı performansında değildi.
    aydın yılmaz:3 -- go home yankee
    milan baros:2 -- istikrar abidesi (!)
    johan elmander:4 -- en azından çalıştı.
    albert riera:1 --yoking'i 20 olan futbolcu
    sercan yıldırım:1 -- daha mı fazla şans bulmalıydı ne?
    emre çolak:1 -- hiç mi şans bulmasaydı ne?
  • 163
    temposuz, kalitesiz, yarrak gibi bir maçtı. bu açıdan bakıldığında tipik bir bank asya mücadelesi oldu diyebiliriz. topun oyunda 25 dakikadan fazla kaldığını sanmıyorum. maçı sık sık durduran hakemin de bu iğrenç futbolda katkısı büyük.

    fatih terim'i tanımasam beraberliğe oynadı diyeceğim ama yapmaz öyle bir şey. gerçi az önce abdürrahim albayrak'ı dinledim, deplasmanda alınan 1 puan iyidir filan diyordu. sahada oynanan futbol, oyuncu değişiklerindeki skordan memnuniyet ve kabullenmişlik hali, abdürrahim albayrak'ın dediklerini doğrular gibi olsa da yoktur öyle bir şey. yani umarım.
  • 165
    fazla üzerinde kafa yorulacak bir maç değildir. 2 takımda zorlamadı öylesine sahada gezindiler. bana nedense maçtan önce ki seremoni, taraftarın tepkileri filan konsantrasyonu etkilemiş gibi geldi. orada şehitlerimizin isimler okunurken, burada denirken filan ne bileyim oynamak bence özellikle yerliler için zor bi durumdur. çok milliyetçi oldukları ya da çok düşündükleri için demiyorum sadece bence etkilenmişlerdir. geçip gitmiş öylesine bir maçtır gözümde. artık bu hakemler varken ligden ümitli değilim zaten.

    bir de futbolcuya atıp tutmak marifet olmuş memlekette. bize gelen mal oluyor diyen kadar mal taraftar yoktur net. (u: ayrıca bir gün gahvede maç izlerken cinayet işleyen ş.g. diye haber duyarsanız bilin ki o benim)
  • 167
    öncelikle (bkz: #797394);

    yolda olduğumdan maçı radyodan takip etmek durumunda kaldım ama dinlediğim, okuduğum ve özetinden de gözlemlediğim kadarıyla alabildiğine kısır bir maç olmuş beklentimin aksine. ama bunun dışında eboue'nin orta sahada oynatılma ısrarı da devam etmiş malesef. akabinde emre çolak'tan bile az şans bulan yekta olayı var daha önce vurguladığım üzere. arkasında ne var öğrenmek lazım tabi. kabul etmemiz gereken açık bir gerçek, mevcut kadroda yaratıcı oyuncularımızın azlığı. takımda yoktan pozisyon var eder diyebileceğimiz kim var? selçuk, baros ve kazım. selçuk ara pasları, baros sprinter özellikleri ve golü koklama özelliği, kazım da savunmanın dengesini bozan hareketleri ile bir anda pozisyona sokabilir takımı. ligin şu ana kadarki formda ismi engin'i de ekleyebiliriz belki bu 3'lüye. geriye kim kalıyor? uzaktan şutlarıyla melo ve maç boyunca koşturan elmander. bunlar hep fiziksel artılar. adam gibi hücumcu beklerimiz de olmadığına göre yaratıcı oyuncu ihtiyacımız had safhada. maça bakıldığında engin ve kazım'ın olmadığı baros'un da sadece 45 dakika sahada kalabildiği göz önüne alındığında pozisyon kısırlığı çekmemiz kaçınılmazdı.

    buraya kadar her şey tamam, öyleyse bizim oyunu genişletip kanatlara taşımamız, ortada oynayan oyuncularımızın da aktif bir biçimde hücuma katılımlarını sağlamamız, bir başka deyişle set hücumunu iyi yapmamız gerekli. biz eboue'yi, sabri'yi falan orta sahada kullanmaya devam edersek, yekta gibi bir oyuncuyu takıma monte edemez riera'dan da verim alamazsak bu bağlamda işimiz çok zor. önümüzdeki ciddi maçlara daha iyi hazırlanmalıyız.
  • 169
    ant 0 - 0 gs | n'olacak bu türk hakemlerinin hali?

    bir maç olsun ki, bir maç olsun ki hakemler hakkında, "kusursuz bir maç yönetti, vallahi helal olsun adama.." diyebilelim gönül rahatlığıyla. çok mu bi' şey istiyorum bu konuyla ilgili hakemlerimizden? veya bu kadar mı zor tarafsız yönetmek? bir kerecik, adam gibi maç yönetin, tarafsız, gördüğünüzü çalarak be, bir kere..

    bugünkü maçın hakemi, yunus yıldırım'ın karakteriymiş böyle maç yönetmek, faulleri es geçermiş de bilmem ne. geçiniz. yunus yıldırım'ın ağzındaki mikrafon üzerinden çok muhabbet döndü bizim evde bu yönetim anlayışı sağolsun. mikrafonu aldık.. çevirdik.. falan.. yanlış anlamayın hemen be siz de, markasını merak ettik sadece, göremedik de televizyondan..

    arkadaş, kural kitabı yok mu? faulse faul. e hadi onu da geçtim, ibb - fenerbahçe maçında alex'in tekmesini hiç unutamıyorum mesela. dibinde oldu olay. o da mı yunus yıldırım'ın hakemlik kitabına göre faul değildi? keza ümit karan'ı yerdeki kara tekme attı diye kırmızı kart veren hakem arkadaşımız da kendileri. bu da bu "5 way to be yunus yıldırım" kitabına göre kırmızı kart. kendilerinden collina olmasını beklemiyoruz da, insan hatalarından hiç mi ders almaz? veya herkes memnun bu performansından, o da memnun maaşından..

    izlediğim çoğu türk hakem performanslarından sonra, şu "türkiye'deki maçlar için yabancı hakem getirelim" olayına sıcak bakmıyor değilim. en azından gelen adama demeyecekler, bu adam galatasaraylı, bu adam fenerli, bu adam beşiktaş düşmanı vs. diye. gerçi o zaman da hakemlere baskı daha kolay da olabilir, bu da bi' ihtimal, şike olayları falan artabilir diye düşünüyordum da, gerçi şu an'ki durumlardan daha kötü ne olabilir ki?

    bazı maçlarda hakem olmasa, futbolcular, mahalle maçı tecrübeleriyle maçı yönetse, hem daha keyifli maçlar olur, hem de daha adil sonuçlar çıkar. adım gibi de eminim buna.

    pazar günkü hakem performansını da merakla bekliyorum bu arada belirteyim..

    elle oynamak yine serbest mi ki mesela? veya elle oynamadığın hale elle oynadın denilip yenilen golleri kurtarmak, ve daha niceleri..

    neyse bırakalım onu bunu da, gelelim maça artık.

    terör olayları nedeniyle maçtan önce sahaya siyah, arkasında "acımız kalbimizde" yazan tişörtlerle çıktık, antalyaspor da saha çıkarken ay-yıldızlı tişörtle çıktı, istiklal marşı, ve ardından sesli(!) saygı duruşundan sonra, protesto amacıyla 3 dakika gecikmeyle başlatıldı maç..

    maçtan önce kadroları gördükten sonra, 4-4-2 dizilişini bekledim açıkçası ve baya da sevindim. çift forvet oynadığı taktirde baros-elmander ikilisinin, arkasında selçuk ile çok iş yapacağına gerçekten çok inanıyorum. fakat taktikten taviz vermeyip, elmander'i kazım'ın yerine, riera'nın yerine de aydın'ı koymayı tercih etti terim.

    şu taktiği gördükten sonra, o hevesim de kursağımda kalmadı değil, bi' çift forvet göremedik samsun maçından beri baros ile elmander'i yahu.

    derken, dakika 8, balta yine adamını kaçırdı ceza sahası içinde ve antalya önemli bir fırsat yakalayacaktı az daha. biz de maçın içine iyice girmiş olduk bu pozisyonla. he golü yeseydik maç daha farklı olurdu belki, kırk yılın başı iyi bir işe imza atardı balta, bilinmesine imkan yok tabi bunların.

    yunus yıldırım'ın vermediği - vermediği diyorum çünkü o pozisyonları görmeme ihtimali yok - ultrakomik pozisyonlar eşliğinde ilk 20-25 dakikayı - tüm maç boyunca ultrakomikti yunus yıldırım, o ayrı -, senelerdir, ümit karan, necati ateş gibi saçını sakalını değiştirmeyen çatkıç'ın koruduğu kaleye şut çekemeden geçtik.

    bu arada ömer 37 yaşına gelmiş yuh, yaşlanıyoruz be.

    o değil de, yıldırım, aziz yıldırım, yunus yıldırım, birbirlerini bulamamış 2 kardeş falan çıkmasın bunlar?

    baros sakatlandı sonra. e o kadar tekme yesem ben de sakatlanırım. zaten dün akşam sahada da o bildiğimiz baros yoktu, düşünün, ali turan ile yan yana koşarken ali turan baya baya geçti baros'u. imkansız bir şey normal şartlarda. ali turan'dan bahsediyoruz. hani şu, antrenmanda topu uzaklaştırayım derken kendi kalesine atan adam.

    sağ ayağında çekme olmuş baros'un, çarşamba günü oynayıp oynamayacağı bugün çekilecek mr'dan sonra belli olacakmış. şimdi baros anti-sempatizanlarına gün doğdu, adam hep sakatlanıyor işte yeaeaeaeğğ!!

    türkiye'nin en kötü sol kanat oyuncularından 2 tanesi bizde, ve mecburiyetten forma giyiyorlar. hakan balta ile riera. bugün riera yerine aydın çıktı ilk 11'de, çıktı çıkmasına da, çıkana kadar, gökhan zan'a attığı geri pas dışında hiç bir olumlu hareketini göremedim. olumlu hareketini geçtim, sahada göremedim cidden, valla şaka değil. he hakkını verelim ama, oyundan çıkarken attığı depar çok etkiliydi, yaklaşık 15 sn. kazandırdı takıma.

    antalyaspor'un, "faul, tekme, tekme, pas, pas, faul, pas, pas, pas, faul, tekme, faul" taktiğine muhteşem hakemimizden de vize çıkınca, oyun iyice öldü, deniz barış tiyatroculuğa soyundu falan, daha da sıkıcı bir maç haline geldi. sıkıcı bir maç haline geldi diyorum da, "hayatımda boşa giden 93 dakika olduu :(" muhabbetleri dönüyor sağda solda. arkadaş, size zorla mı izlettiler bu maçı?

    aklıma gelmişken, maç rejisi de çok kötüydü. saçma sapan yerleri çekip durdu.

    evet bugün herkese çemkiriyorum, farkındayım. e n'apayım ama?

    iç sahadaki o hırslı takımı sahaya yansıtamadık. dün akşamki parçalı takım, bu sezonki fatih terim'in takımı değildi de, geçen sezonki bülent ünder'in mercan formalı takımı gibiydi adeta. he azıcık daha iyisidir belki. sarp, barış, servet felan yok en azından, azıcık iyiliği de ondan kaynaklı biraz da.

    engin'i çok aradık, açıkçası engin'i transfer ettiğimiz an'da, fatih terim'in adam edeceğine inanıyordum kendisini ama, bu kadar faydalı hale geleceği aklımda yoktu pek de. meğer gerçekten çok iş yapıyormuş orta sahada. eboue bugün de çok pasif kaldı. zaman zaman kanatlara da geçti ama, o real madrid maçında ramos'u şamar oğlanına çeviren eboue yok o gün bugündür, ama ümitliyim ben eboue'den açıkçası. eboue ile asıl sıkıntılı olan adam melih gümüşbıçak, eboue hariç her şeyi dedi kendisine bugün. eböööooğee falan yaptı bir ara baya baya. oyundan çıkarken de en çok o sevinmiştir haliyle. ben olsam ben de sevinirim.

    bu arada, elmander'in kondisyonunun da maşallahı var, her dakika koşuyor.. koşuyor koşuyor da, çok yalnız kalıyor, istediği yerlerde topla buluşamıyor hiç elmander.

    kaçan bir kaç pozisyon, son dakikalarda zan'ın olduğu yerde durmasına hakemin faul çalması ve önemli bir ataktan olmamız, muslera'nın, maç boyunca oyunun ne denli içinde olduğunu gösterircesine son dakikada yaptığı harika kurtarış derken maç da sona erdi..

    bu 1 puan için ne kazanılmış demek doğru olur, ne kaybedilmiş 2 puan. hakkımız 2 puan'dı bu maçta, 2 puan verin bize.

    yalnız düşünüyorum da, ali turan ile deniz barış'ın stoper 2'lisini oluşturduğu bir takıma karşı ilk yarı pozisyon bile bulamadık adam gibi. rezillik diz boyu, kabul.

    bir söz de, 100 milyon verip deplasman tribününü ful çektiren antalyalı aslanlara. yalnız kendilerine de bir eleştirim var, antalyaspor taraftarı şehitlerimizin adını tek tek okuyup, yoklama yaparken tribünlerde, yaptıkları tezahürata son vermeleri, o dakikalarda susmaları, veya diğer tribünlere ayak uydurmaları gerekiyordu kesinlikle. duymamışlardır veya anlamamışlardır belki, bilemem tabi.

    bu arada, antalyaspor taraftarına da gerçekten büyük bir alkış, helal olsun size!

    stoperde gökhan ile ujfa git gide daha iyi ikili oluyor, ujfa zaten, maşallah da zan da giderek iyiye gidiyor. song-tomas ikilisi olma yolunda ilerliyorlar. servet de nereye giderse gitsin artık, çok şükür forma şansı vermiyorlar, hem milli takımda hem galatasaray'da. dün bir pozisyonda gökhan öyle coştu ki, dakika 53 falandı, üstüne gelen topun kenarından geçip rakibe feyk verdi ama sabri böyle bir şey beklemediğinden direk taça gitti top. iyiyiydi ama. hatta sabri de gülüyordu pozisyondan sonra.

    ujfa'nın da hücuma çıkışlarından çok pozisyon, gol buluruz bu sene. güven veriyor defansta. takımın ağabeyi desek yeridir.

    durantop krizi de yine baş gösterdi bu maç. o kadar korner, duran top, yine gol yok. sene başında da o kadar ümitlendiydik halbuki bu sene duran toplardan baya gol buluruz diye, neyse, zamanla, sabır.

    terim'in de maçtan sonra dediği gibi, bu tip maçlarda bazen kötü futbola rağmen 3 puan almak gerekir, bugün olmadı. bjk deplasmanına seri yakalayıp gideriz diye düşünüyordum bugünkü maçı kazanırsak, ziyanı yok, arada olacak böyle.

    fakat yine de, yekta'ya neden şans vermiyorsun çok merak ediyorum fatih hocam. aydın'dan da kötü değil ya bu adam? ille 4-3-3 oynayacaksak, melo-yekta-selçuk çok daha iş yapardı sanki bugün. hatta hangi taktikle oynarsak oynayalım, aydın'ın yerinde çok daha etkili olurdu yekta. bir de emre çolak girdi sonradan. kendisi hakkındaki fikirlerim belli, en fazla olcan adın seviyesine çıkar. terim de maçtan sonra yaptığı açıklamayla bir iki mesaj gönderdi göndermesi gereken yerlere, şu an aramızda olmayan futbolcuların yerine oynayanlar şansı değerlendirmeliydi tarzı açıklamasıyla.

    bu arada, yine yeni yeniden, kewell > riera diyorum. hep de diyeceğim.

    neyse, sakin, ortamı germeye gerek yok, çarşamba günü arena'da güzel futbol, güzel sonuç gelir, kimse şüphe etmesin. şimdi, yarın için "fatih'in aslanları" out, "yenilmez armada" in.

    saldır yenilmez armada!

    http://jaimelesport.blogspot.com/...rk-hakemlerinin.html
  • 170
    ingiltere ligi ile türkiye ligi arasındaki farkı dikkate aldığımızda 15 ekim 2011 liverpool manchester united maçı kadar sıkıcı geçmiştir. böyle maçlar olur 1 puan önemlidir. önemli olan deplasmandan kaybetmeden gelmek ve iç saha maçlarını %90 kazanmaktır. oynadığımız oyunun şimdilik yavan olmasının sebebi takımın birbirini tanıma sürecinin bitmemesi, eski topçularımızda bulunan öz güven eksikliğidir. engin'in eksikliğini hissettik. ayrıca takımın bazı sıkıntıları da var. fatih hoca ve yönetim bu sıkıntıları çözecektir.
  • 172
    yıllardır aşamadığımız istikrar sorunumuz ve yine sakat oyuncularımız olduğu için aydının bile sahada olduğunu gördüğümde maçtan en fazla 1 puan kopartabileceğimizi tahmin etmiştim.elbette bütün maçları kazanacak değiliz,arada böyle kayıplar da olacak,yeter ki sürekli hale gelmesin.takımımız gerçekten kötü oynadı ama bunda tek suçlu oyuncular değildi.bir kere karşında sana futbol oynatmamaya adeta yemin etmiş bir takım var.ve hakem...ben hayatım boyunca hakemlere fazla suç bulmuş bir insan değilim,işin oyuncularda bittiğine inanırım.ancak dünkü adına hakem denilen yaratık bu düşüncemin dışındaydı.maçı adeta katletti.benden yediği küfürlerin,bedduaların haddi hesabı yok.aldıkları para helal midir böylelerinin bilmiyorum.insan biraz olsun yaptığı işin hakkını verir.bunları gördükten sonra elbette akla şikeden başka bişey gelmez.sonra diyorlar ki bizim hakemlerimiz temiz.bu nasıl temizliktir anlamış değilim !

    ujfalusiyi,meloyu ve muslerayı yine çok beğendim.diğerleri genel olarak kötüydü.aydın,emre çolak sahada bile yoklardı.beni en çok üzen ise selçuk oldu.böyle maçlarda daha fazla insiyatif alması lazım.umarım bu beraberlik ders olur,yeni galibiyet serileri yakalamaya hemen başlarız...
  • 174
    iyi oynadığımız maçtır. her geçen maç, birşeyler daha kazandığımızı düşünüyorum. maçta golün olmaması büyük talihsizlik. hele ki ikinci yarı ortalarında tamamen teslim olan antalyaspor'a karşı galatasaray hakimiyeti sonucu getirebilirdi. tempolu hücum stili gerekliydi. takım savunması öğrenilmiş, takım halinde hücum da zaman içinde oturacaktır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın